2 Ekim 2024 Çarşamba

Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler / Eco

Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler

Jean-Claude Carriere, Jean Delumeau, Umberto Eco, Stephen Jay Gould

s.194-241

 Umberto Eco - Her Derde Deva

Milano'daki apartman dairesinde, bilgisayarının önüne rahatça kurulmuş olan bu 66 yaşındaki bilim adamı, gece olur olmaz, Web'in girilemez yollarına düşüyor ve gezegenimizin zihinsel sağlık durumunu zamanın bu koridorlarından izliyor.

 

"kuramsal skeçler” tarzı

 

- Batılıların bu geri sayım duygusuna sahip olduklarını düşünüyor musunuz?

…Hayır, toplumda 2000 yılı ile ilgili olarak özel bir kaygı yaşandığına ilişkin bir izlenim taşımıyorum.

Dünyanın sonunu bekleyen insanlar her zaman vardı ve var olacak.

 

Binyılın sonunun yaklaşması, tarihimiz üzerine düşünmemiz için bir fırsat. Eğer bir insan yaşlandığını hissederse vasiyetini yazmayı ve yaşamının bir dökümünü yapmayı düşünür.

 

Amerika'da blurb diye adlandırılan, kapağın dördüncü sayfasına konulan küçük bir övgü metninin ne anlama geldiğini sorarak kitabın provalarını bana göndermişlerdi. Yardımımı isteyerek bu provaları bana gönderen yayımcı, Foucault Sarkacımın bu tür kitaplarla ve her yerde bağlantılar arayan insanlarla alay ettiğini anlamadığını ortaya koymuştu. Kaldı ki, kısa bir süre önce, birisinin aynı kodu uyguladığını, aynı şaşırtıcı sonuçlara ulaştığını okumuştum. Rakamlara istediğinizi söyletebilirsiniz.

 

Dinin kusuru, özellikle günümüzde, öğretilerini izleme ya da izlememe konusunda genellikle sorumluğu size bırakmasıdır. Dolayısıyla, ilginç bir biçimde yaşamınızın her anını düzenleyen Nazizm, Stalinci ya da Maocu Marksizm gibi bir ideolojiden daha az korumacıdır.

Tersine, bir tarikat, bir gurununkine boyun eğmek üzere kendi iradenizden el çekmenize, kendi egonuzu onunkiyle değiştirmenize olanak tanır. Ve daha çok da bu çevrelerde zamanların sonundan ya da yeni bir çağdan söz edilir.

 

—        Vahiy / Fani Kudüs'ü değil, İlahi Kudüs'ü anlatır.

 

…zamanların sonu, zamanın sonu demek değildir.

 

Çağdaş bilim, Yahudi-Hıristiyan bir dünya görüşünün ürünüdür.

Yahudi Mesihçilik / Hıristiyan düşünceyi tarihi bulmaya itti.

Aziz Yuhanna olmaksızın Hegel ve Marx'ı düşünmek olanaksızdır. Tersine, Rönesans'ın ardından ortaya çıkan içrekçi düşünce, bir sonsuz geri dönüş düşüncesidir. Bu düşünceye göre, söylenebilecek her şey, Antik Çağ'ın daha başlarında söylenmişti ve artık yok olmuş bir bilgeliği yeniden bulgulamaktan başka bir şey söz konusu değildi.

 

…belleğin yitmesi…

Uygarlıkların tarihi, tonlarca bilginin yok olduğu, birbirini izleyen bir dizi uçurumdur! Yunanlılar, Mısırlıların matematik bilgilerini anlayabilecek yeterlikte değildi; bu da, yitik eski bilgilere yeniden ulaşılmasına dayalı gizlicilik anlayışlarının serpilmesine yol açtı. Daha sonra, Orta Çağ, bütün Yunan bilimini, bir diyalog dışında bütün Eflatun'u ve Aristoteles'in yarısını yitirdi... Bunu böylece uzun uzun sürdürürsek, çağlar boyunca, her dönemde bilginin bir bölümünün yitirilmesine göz yumulduğunu görürüz.

Söylemek istediğim, toplumsal ve kültürel belleğin işlevinin, her şeyi korumak değil, bir eleme yapmak olduğudur.

 

—        Demek oluyor ki kültür, yalnızca belleğin değil, aynı zamanda unutmanın da ürünüdür...

Bellek olmaksızın yaşam sürdürülemez.

Toplumlar da aynı gerekçelerle belleğin korunmasına bel bağlamıştır.

Her uygarlık, büyük bir ozanın kurucu söyleni oluşturmasıyla kimliğini bulur. Ve bir toplumda herhangi bir sansür belleğin bir bölümünü silerse, toplum kimlik bunalımına düşer.

 

Belleğin aktarımına belirgin niteliğini kazandıran, süzme işlemidir.

 

Süzebilmede yetersiz olmak, ayrım yapabilmenin olanaksızlaşması demektir.

 

(Digital çağ) Bellekte biriktirme gücümüzü artırdık, ama henüz yeni bir süzme parametresi bulamadık.

…bilinçli bir biçimde unutmak olanaksızdır.

Aşırı bilgi, unutmayı kolaylaştırabilir.

 

—        Belleğin küreselleşmesi karşısında nasıl çözümler öneriyorsunuz?

—        insanlara ayıklama yapmayı öğretebilmek, verilebilecek ilk çözüm olabilir.

 

Dünyadaki beş milyar insan, beş milyar ideolojik ayıklama demektir.

 

Bilgiyi seçip ayıklamak için herkes kendi ölçütünü üretebilir. Bu, alakart tarihtir... Tarihsel ve bilimsel olayları herkes kendi yöntemine göre okuyabileceği için, bütün ortak ilkelerin kaybolacağı gün, ortak toplu serüvenimizi gerçekleştirebileceğimiz hiçbir ortak temelimiz kalmayacak...

 

Gazetelerin ilk sayfasında bugün iki intihar olayıyla karşılaşmışsak, bunun yarın üçe çıkacağını herkes bilir.

Televizyonda şiddet, belli bir öykünmeci şiddeti çekebilir ve üretebilir.

 

…kitle iletişimine mal olmak…

 

İnsanlığın, gerçek beklentilerinin ne olduğu konusunda bilinçlendiğini sanmıyorum. Simgesel hedefler dışında.

 

…sorunumuz, yeryüzüyle barış yapmaktır.

 

1938' de satın aldığı eski Telefunken radyoyu hâlâ bir yerlerde saklıyorum: Demek ki, altmış yıl çalışabilen radyolar üretmek olanaklı. Neden bugünkü radyolar bir iki yıl içinde bozuluyorlar, neden parçaları unufak oluyor?

 

…dünyadan söz etmek için dili kullanış biçimimiz bile bir uzlaşma üzerine kurulu.

 

…yüzyılımızın büyük devrimi teknolojik değil, toplumsaldır. Yüzyılımızla birlikte insanlar arasında yeni bir ilişki biçimi ortaya çıktı.

 

Voltaire son derece hoşgörülü birisiydi, ama servetini köle ticaretine yatırmıştı.

 

Marksizm, Doğu'da yalnızca -ve yalnızca- iyi uygulanmadığı için değil, savunduğu haklar artık Batı'yı sarsamadığı için bunalıma girmiştir.

 

Toplumumuz / ideolojisiz yaşayamaz. Yüzyılımız, toplumun oluşturulmasına belli bir katılımı içeren büyük ideolojilerin çöküşüne tanık oldu.

 

(Bu söyleşi, 16 Kasım 1997 ve 8 Haziran 1998 tarihlerinde Paris ve Milano'da gerçekleştirilmiştir.)

Türkçeleştiren: Necmettin Kamil Sevil

2. Basım, 2001, Yapı Kredi Yayınları

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder