Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler
Jean-Claude Carriere, Jean Delumeau, Umberto Eco, Stephen
Jay Gould
s.194-241
Milano'daki apartman dairesinde, bilgisayarının önüne
rahatça kurulmuş olan bu 66 yaşındaki bilim adamı, gece olur olmaz, Web'in
girilemez yollarına düşüyor ve gezegenimizin zihinsel sağlık durumunu zamanın
bu koridorlarından izliyor.
"kuramsal skeçler” tarzı
- Batılıların bu geri sayım duygusuna sahip olduklarını
düşünüyor musunuz?
…Hayır, toplumda 2000 yılı ile ilgili olarak özel bir kaygı
yaşandığına ilişkin bir izlenim taşımıyorum.
Dünyanın sonunu bekleyen insanlar her zaman vardı ve var
olacak.
Binyılın sonunun yaklaşması, tarihimiz üzerine düşünmemiz
için bir fırsat. Eğer bir insan yaşlandığını hissederse vasiyetini yazmayı ve
yaşamının bir dökümünü yapmayı düşünür.
Amerika'da blurb diye adlandırılan, kapağın dördüncü
sayfasına konulan küçük bir övgü metninin ne anlama geldiğini sorarak kitabın
provalarını bana göndermişlerdi. Yardımımı isteyerek bu provaları bana gönderen
yayımcı, Foucault Sarkacımın bu tür kitaplarla ve her yerde bağlantılar arayan
insanlarla alay ettiğini anlamadığını ortaya koymuştu. Kaldı ki, kısa bir süre
önce, birisinin aynı kodu uyguladığını, aynı şaşırtıcı sonuçlara ulaştığını okumuştum.
Rakamlara istediğinizi söyletebilirsiniz.
Dinin kusuru, özellikle günümüzde, öğretilerini izleme ya da
izlememe konusunda genellikle sorumluğu size bırakmasıdır. Dolayısıyla, ilginç
bir biçimde yaşamınızın her anını düzenleyen Nazizm, Stalinci ya da Maocu
Marksizm gibi bir ideolojiden daha az korumacıdır.
Tersine, bir tarikat, bir gurununkine boyun eğmek üzere
kendi iradenizden el çekmenize, kendi egonuzu onunkiyle değiştirmenize olanak
tanır. Ve daha çok da bu çevrelerde zamanların sonundan ya da yeni bir çağdan
söz edilir.
— Vahiy / Fani
Kudüs'ü değil, İlahi Kudüs'ü anlatır.
…zamanların sonu, zamanın sonu demek değildir.
Çağdaş bilim, Yahudi-Hıristiyan bir dünya görüşünün
ürünüdür.
Yahudi Mesihçilik / Hıristiyan düşünceyi tarihi bulmaya
itti.
Aziz Yuhanna olmaksızın Hegel ve Marx'ı düşünmek
olanaksızdır. Tersine, Rönesans'ın ardından ortaya çıkan içrekçi düşünce, bir
sonsuz geri dönüş düşüncesidir. Bu düşünceye göre, söylenebilecek her şey,
Antik Çağ'ın daha başlarında söylenmişti ve artık yok olmuş bir bilgeliği
yeniden bulgulamaktan başka bir şey söz konusu değildi.
…belleğin yitmesi…
Uygarlıkların tarihi, tonlarca bilginin yok olduğu,
birbirini izleyen bir dizi uçurumdur! Yunanlılar, Mısırlıların matematik
bilgilerini anlayabilecek yeterlikte değildi; bu da, yitik eski bilgilere
yeniden ulaşılmasına dayalı gizlicilik anlayışlarının serpilmesine yol açtı.
Daha sonra, Orta Çağ, bütün Yunan bilimini, bir diyalog dışında bütün Eflatun'u
ve Aristoteles'in yarısını yitirdi... Bunu böylece uzun uzun sürdürürsek,
çağlar boyunca, her dönemde bilginin bir bölümünün yitirilmesine göz
yumulduğunu görürüz.
Söylemek istediğim, toplumsal ve kültürel belleğin
işlevinin, her şeyi korumak değil, bir eleme yapmak olduğudur.
— Demek oluyor
ki kültür, yalnızca belleğin değil, aynı zamanda unutmanın da ürünüdür...
Bellek olmaksızın yaşam sürdürülemez.
Toplumlar da aynı gerekçelerle belleğin korunmasına bel
bağlamıştır.
Her uygarlık, büyük bir ozanın kurucu söyleni oluşturmasıyla
kimliğini bulur. Ve bir toplumda herhangi bir sansür belleğin bir bölümünü
silerse, toplum kimlik bunalımına düşer.
Belleğin aktarımına belirgin niteliğini kazandıran, süzme
işlemidir.
Süzebilmede yetersiz olmak, ayrım yapabilmenin
olanaksızlaşması demektir.
(Digital çağ) Bellekte biriktirme gücümüzü artırdık, ama
henüz yeni bir süzme parametresi bulamadık.
…bilinçli bir biçimde unutmak olanaksızdır.
Aşırı bilgi, unutmayı kolaylaştırabilir.
— Belleğin
küreselleşmesi karşısında nasıl çözümler öneriyorsunuz?
— insanlara
ayıklama yapmayı öğretebilmek, verilebilecek ilk çözüm olabilir.
Dünyadaki beş milyar insan, beş milyar ideolojik ayıklama
demektir.
Bilgiyi seçip ayıklamak için herkes kendi ölçütünü
üretebilir. Bu, alakart tarihtir... Tarihsel ve bilimsel olayları herkes kendi
yöntemine göre okuyabileceği için, bütün ortak ilkelerin kaybolacağı gün, ortak
toplu serüvenimizi gerçekleştirebileceğimiz hiçbir ortak temelimiz
kalmayacak...
Gazetelerin ilk sayfasında bugün iki intihar olayıyla
karşılaşmışsak, bunun yarın üçe çıkacağını herkes bilir.
Televizyonda şiddet, belli bir öykünmeci şiddeti çekebilir
ve üretebilir.
…kitle iletişimine mal olmak…
İnsanlığın, gerçek beklentilerinin ne olduğu konusunda
bilinçlendiğini sanmıyorum. Simgesel hedefler dışında.
…sorunumuz, yeryüzüyle barış yapmaktır.
1938' de satın aldığı eski Telefunken radyoyu hâlâ bir
yerlerde saklıyorum: Demek ki, altmış yıl çalışabilen radyolar üretmek
olanaklı. Neden bugünkü radyolar bir iki yıl içinde bozuluyorlar, neden
parçaları unufak oluyor?
…dünyadan söz etmek için dili kullanış biçimimiz bile bir
uzlaşma üzerine kurulu.
…yüzyılımızın büyük devrimi teknolojik değil, toplumsaldır.
Yüzyılımızla birlikte insanlar arasında yeni bir ilişki biçimi ortaya çıktı.
Voltaire son derece hoşgörülü birisiydi, ama servetini köle
ticaretine yatırmıştı.
Marksizm, Doğu'da yalnızca -ve yalnızca- iyi uygulanmadığı
için değil, savunduğu haklar artık Batı'yı sarsamadığı için bunalıma girmiştir.
Toplumumuz / ideolojisiz yaşayamaz. Yüzyılımız, toplumun
oluşturulmasına belli bir katılımı içeren büyük ideolojilerin çöküşüne tanık
oldu.
(Bu söyleşi, 16 Kasım 1997 ve 8 Haziran 1998 tarihlerinde
Paris ve Milano'da gerçekleştirilmiştir.)
…
Türkçeleştiren: Necmettin Kamil Sevil
2. Basım, 2001, Yapı Kredi Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder