1 Ekim 2024 Salı

Umberto Eco - Popüler Roman Kahramanları

Umberto Eco - Popüler Roman Kahramanları

 


Giriş

…kitabın yapısı, inceleme konusu olarak seçtiği nesnenin temel özelliklerini yansıtıyor

 

Bana öyle geliyor ki, sözde Nietzsche’ye özgü ‘üstinsanlık’ kavramının kaynağı ve öğretisel modelinin, Zerdüşt değil, Alexandre Dumas'nın romanı Monte Cristo Kontu olduğu söylenebilir

Gramsci, yaşadığı dönemdeki soytarıların hâkim kıldığı Nietzschecilikten söz eder ve (bu soytarılara) açıkça ve polemikçi bir şekilde şunu söyler: Sizin üstinsanınızın kaynağı Zerdüşt değil, Edmond Dante'dir.

 

Kara Korsan’ın Gözyaşları

Aşk Hikayesi / Bu tür filmler seyirciyi ağlatacak şekilde tasarlanır. Dolayısıyla, ağlatırlar.

Kimya asla yanılmaz. Mademki duyguların da bir kimyası vardır ve mademki çok eski bir gelenek uyarınca, duyguları harekete geçiren bileşimlerden biri, iyi kurulmuş bir olay örgüsüdür; öyleyse bir olay örgüsü iyi kurulmuşsa, etki olarak öngördüğü duyguları uyandırır.

 

İlk olay örgüsü kuramı Aristoteles’le doğar.

…bütün anlatı kuramlarının temelini Aristoteles’in modeli oluşturur.

Aristoteles, bir hikâye, yani bir olay örgüsü, bir anlatısal dizi kurarak gerçekleştirilen bir hareketin (yani bir olaylar dizisinin) taklidinden söz eder.

…olay örgüsünün kabul edilebilir olması için gerçeğe uygun olması gerekir; gerçeğe uygun olması ise, seyirci kitlesinin geleneksel olarak paylaştığı bir beklentiler sistemine bağlı olması demektir.

 

Aristoteles modelini Kral Oidipus’a uygulayalım: Oidipus’un başından, ne onun ne bizim katlanabileceğimiz korkunç olaylar geçer

…kralın kendini cezalandırması seyirciyi rahatlatır

 

John Ford’un Posta Arabası

Posta Arabasını Kral Oidipus’tan ayıran nedir?

Posta Arabası’nda / hiçbir psikolojik çözümleme girişimi yoktur, her karakter olabildiğince geleneksel tarzda çizilmiştir ve kişilerin her hareketi en küçük ayrıntısına kadar önceden tahmin edilebilir…

 

Halk tarafından anlaşılır olması, bir romanı “popüler” yapmaz. Buradaki belirleyici ölçüt, / olay örgüsünü kuran kişinin, okur kitlesinin beklentilerini bilmek zorunda olmasıdır.

 

Popüler romanda, iyi her zaman kötüye karşı savaşır ve bu savaşın çözümü, hep ya da her durumda (çözüm mutluluk da getirse, acı da) iyinin lehine olur ve iyi, ahlak, değerler ve güncel ideoloji çerçevesinde belirlenir.

 

Söylemimizi belirsiz kılan şey şudur: Olasılıkla, anlatı ne kadar nitelik yitirmişse, o kadar karşı koyamadığımız bir büyüyle bizi kendine çekmektedir

 

Tanıma

Tanıma ile açığa çıkma arası karışık bir biçim, gerçek kimliğin açığa çıkması olup daha sonra polisiye romanda temel bir unsur haline gelmiştir.

 

Gerçek tanıma, olay örgüsünün tanınması; kurgusal tanıma ise olay örgüsü içindeki tanıma şeklinde tanımlanabilir.

 

Gerçek tanıma, bir özdeşleşme süreci üzerinden işliyor gibidir: Yapıttaki kişiyle özdeşleşen okur, onunla acı çeker, onunla neşelenir ve onunla aynı sürprizleri yaşar. Kurgusal tanıma, yansıtma süreci üzerinden işliyor gibidir: Okur, artık sırrını bildiği kişiye kendi düş kırıklıklarını kendi intikam arzularını yansıtır ve beklenmedik sonucu öngörür

 

Olay örgüsünün bütün unsurları, veriler, olgular, ifşalar, apaçık göstergeler, tanımayı harekete geçirmeye katkıda bulunuyor, bir tek anlatı kişisinin cahilliği sürüyorsa, gerçek bir budalayla karşı karşıyayız demektir

 

Haftalık tefrika dağıtımı, keza gelişimi pek çok bölüme yayılan olay örgüsü, okurun çok fazla muallakta bırakılamaması sonucunu getirir, aksi takdirde okur aradaki bağlantıları hatırlayamayacaktır.

 

Gereksiz tanıma kategorisi kapsamına giren son bir mekanizma, sözde yabancı toposudur. Popüler roman sık sık, bölümün açılışında, okura yabancı olması gereken gizemli bir kişi takdim eder

Anlatıcı onun sayesinde, bir kez daha, yozlaşmış biçimiyle tanımanın hazzını yaşatır okura.

…olay örgüsü tekniği açısından, bu niteliğini yitirmiş araçlar birer anlatısal engel oluştursa da, alımlama psikolojisi ve onaylama psikolojisi açısından, olağanüstü bir işlev yerine getirirler, çünkü okurun tembelliği tam da önceden çözdüğü ya da kolayca çözebileceği muammalar önerisiyle teşvik edilmek ister.

 

Her dönemin popüler romanında, gerçeklik her zaman önceden verilidir; bu gerçeklik ya kıyısından köşesinden değiştirilir ya kabul edilir, asla alaşağı edilmez.

 

Eugene Sue: Sosyalizm ve Teselli

…bir 'gösteren’ biçimini, ona önceden bir anlam yüklemeden, tanımlamaya yönelik her çabanın, boş ve yanıltıcı olduğunu biliyoruz; öyle ki, her tür mutlak biçimcilik, üstü örtülü bir içerikçilikten başka bir şey değildir.

 

Bilindiği gibi, Saussure dilbiliminde gösterge iki bileşenden oluşur: İşitsel imge (gösteren) ile zihinsel kavram (gösterilen)

Bu durumda, bir metne yönelik her yapısal analiz, gizli de olsa her zaman psikososyal ve ideolojik varsayımların doğrulanmasıdır.

 

…pazarın (görünürde daha derin mülkiyet ilişkileriyle bağlantısız olan) özel koşulları, metinsel yapılar üretir ve bu yapılar, daha uygun “dolgu malzemesi” olarak ideolojik yapıları gerektirir.

 

Eugene Sue, Paris Esrarını 19 Haziran 1842’de tefrika etmeye başlar.

Eugene Sue, 1804’te büyük bir hekimler ve cerrahlar ailesinde dünyaya geldi.

Paris Esrarı, yoksulukla birlikte suç üreten kötü toplumsal koşuların açığa vurulan gizi olarak sunuluyordu dönemin okuruna.

Kötülük, toplumsal bir hastalıktır. İşte çareleri. Yeraltı dünyasının destanı olarak başlayan kitap, Mutsuz ve Kurtarılabilir İşçi destanı olarak utkuyla sona erer.

Sue, romanında Fransız yasalarının, istemeden ahlaksızlığı ve suçu koruduğunu ortaya koyar

Kötülüğün kaynağı, belli yasalar değil, bütün bir Fransız yasama sistemidir, bütün bir toplumsal örgütlenme tarzıdır.

Her şeyin eskisi gibi kalması için bir şeylerin değişmesini dilersiniz.

Görüntüde Sue sosyal demokrat gibi bir şeydir; gerçekte ise insanların sefaleti üzerinden spekülasyon yapan bir merhamet satıcısıdır.

 

Sue'yla birlikte klasik tefrika sona erer.

 

I Beati Paoli ve "Popüler” Romanın İdeolojisi

“tarihsel gerçeklik"e belirgin göndermenin ötesinde, harekete geçirici bir arka planı olan romandır, onda olumlu modeller olarak önerilen çeşitli erdemler baskındır.

 

Oysa popüler roman / kitle eğlence aracı olarak doğar ve erdemli kahramanlık modelleri önermekle pek ilgilenmez; daha çok, belli bir sinizmle gerçekçi karakterler betimlemekle ilgilenir: Bu karakterler zorunlu olarak “erdemli" değildir; önemli olan, okur kitlesinin, daha sonra sözünü edeceğimiz tatmin duygusunu yaşayabilmeleri için onlarla rahatlıkla özdeşleşebilmesidir.

 

…popüler romanın tarihi üç büyük döneme ayrılır

—Birinci dönem ya da romantizm-kahramanlık dönemi, 1830’lu yılarda başlar

…zanaatkâr-işçi sınıfının oluşturduğu yeni bir okur kitlesinin doğuşuyla koşutluk gösterir

 

—İkinci dönem ya da burjuva dönemi: On dokuzuncu yüzyılın son yirmi-otuz yılını kapsar,

…bu dönemin romanı emperyalizm çağının bir parçası olup gerici, küçük burjuva ve sıklıkla ırkçı ve Yahudi düşmanıdır.

 

—Üçüncü dönem ya da yeni kahramanlık dönemi: Yirminci yüzyılın başlarında başlar ve toplum karşıtı kahramanların, sıradışı varlıkların sahneye çıkmasına tanık olur

 

(Popüler roman) Karizmatik kahraman (çizgi roman kahramanı süpermenlerde halâ gördüğümüz bir özellik), namusludur ve arzudan arınmıştır

Popüler romanın yapısı, tek bir temanın katışıksız, saplantılı yinelemesidir: Egemenliğe erişim. Egemenliği temsil eden öğe ise kahraman dediğimiz kişinin girişimidir.

 

Üstinsan bir an bile alt kesimlerin kendi adlarına karar verebileceklerini ve vermeleri gerektiğini aklından geçirmez, o yüzden asla onları aydınlatma ve onlara öğüt verme girişiminde bulunmaz.

 

Üstinsanın Yükselişi ve Çöküşü

Vathek, krallığı insansız kalmasın diye, öfkesini nadiren açığa vuruyordu.

Vathek'te duyular düzeninin bozulması, bir aydınlanmaya ve güç aracına dönüşür; satanizm ve cehenneme iniş, üstinsanlığa doğru gidişin aşamalarıdır...

 

Gramsci, Monte Cristo Kontu’nda (ve genel olarak tefrika romanda), felsefenin ancak daha sonra yaratacağı üstinsan figürünün tohumlarını keşfetti

 

Üç Silahşörler

Athos ile Milady’nin bile akılda kalması, gotik romandan başlayarak çeşitli kereler anlatılmış oldukları içindir: Athos, “Karanlık Yakışıklı"; Milady ise “Acımasız Güzel"dir.

 

Tarzan'ın mitolojik nitelikleri

Tarzan ya da doğaya geri dönüş.

Kipling'in Mowgli'sini örnek alıyordu

 

Kipling’e özgü “beyaz adamın dünyayı uygarlaştırma görevi”

 

Pitigrilli: Annemin Yüzünü Kızartan Adam

Pitigrili okur kitlesini bilir.

…ne “edebiyatçı" olma çabasındadır, ne de özgün. O, yalnızca modaya uyar.

 

Hakikat yoktur, çünkü onu değiştirmek için iki kadeh konyak yeterlidir.

Anarko-muhafazakâr, siyaset yapan herkesin, halkı aldatan kişiler olduklarını belirtir.

 

Yaşamak, canına kıymaktan daha büyük cesaret ister,

Herkesin ebleh olduğu bir dünyada artık yergi olmaz ve bilmeme olası tek bilme halini alır

Körlerin Krallığında “kalabalık,” herhangi bir mıknatısın çevresinde toplanan demir tozları gibidir

 

Pitigrili’yle uğraşmak niye? Başta da belirttiğim gibi, benim açımdan, çocukluğumun gizemlerinden birini açıklığa kavuşturmak söz konusuydu. Yasak Yazar'da neyin yasaklanabilir olduğunu anlamak.

 

Yazar bir gün, annesine üzerindeki mantonun kürkünün hangi hayvana ait olduğunu sorar. Annesi, petit-gris (Sibirya sincabı) karşılığını verir.

 

Fleming’de Anlatısal Yapılar

Ian Fleming, 1953'te 007 serisinin ilk romanı Casino Royale’ı yayımlar.

 

Karakterler ile Değerlerin Karşıtlığı

Bond-M ilişkisi, bir sevgi çift anlamlılığı, karşılıklı bir sevgi-nefret içerir

 

Ernst Stavro Blofeld, karşımıza ilk kez Yıldırım Harekâtında çıkar.

 

Bütün kadınların ortak şeması şudur: 1) kız güzel ve iyidir; 2) ergenlikte geçirdiği katı sınanmalar onu soğuk ve mutsuz hale getirmiştir; 3) bu, onu kötünün hizmetine koşullandırmıştır; 4) Bond’la tanışınca, insani boyutunu tam olarak gerçekleştirir; S) Bond ona sahip olur, ama sonunda onu yitirir.

 

Fleming'in her kitabının olay örgüsü kabaca şudur: Bond, kökeni belli olmayan, her durumda İngiliz olmayan amansız bir bireyin bilimkurgusal planını boşa çıkarmak için belirli bir yere gönderilir. Bu kişi, kendi organizasyon ya da üretim faaliyetinden yararlanarak para kazanmakla kalmaz, aynı zamanda Batı'nın düşmanlarının oyununu oynar. Bond bu amansız kişiyle yüzleşirken, onun egemenliğindeki bir kadınla tanışır ve onunla aşk ilişkisi kurarak onu geçmişinden özgürleştirir;

bu ilişki, kötü tarafından yakalanma ve işkenceyle kesintiye uğrar. Ama Bond, kötüyü yenilgiye uğratır ve kötü korkunç şekilde ölür; Bond, büyük yorgunluğunu kadının kolları arasında dinlenerek giderir, kadını yitirmeye yazgılı olsa da.

 

Kahramanların adları / imgeyle ya da bir cinasla kişinin karakterini / açığa vurur

Kötü kumarla mı yaşıyor; adı Le Chiffre (“rakam; şifre; tutar") olacaktır.

Bond'un adı, Flerning'in belirttiği gibi, karaktere kesinlikle sıradan bir görünüm vermek için, neredeyse rastlantısal olarak seçildiyse, o zaman rastlantı eseridir

 

Bu noktada, Fleming romanlarının nasıl böyle yaygın bir başarı elde edebildiği netlik kazanmış oluyor: Bu romanlar, bir temel çağrışımlar ağını harekete geçirir, kökensel ve derin bir dinamiğe gönderme yapar. Ve bu romanlarda, belli bir estetik hoşlanmayla, hayasızca ve muzır bir tutumla güncel bağlama çevrilmiş ilksel epiğin saflığını saptayan okur zevk alır

 

Fleming / sözcükleri duyumsal bir etki yaratacak şekilde kullanmasını bilir.

Köpekbalıklarının ısırdığı bilekte saatin olmayışı, yalnızca ürkütücü bir alaycılık örneği değildir: Nesne odaklı anlatının, çağdaş nitelikli bir bakış tekniğinin tipik özelliği olarak, önemsiz yoluyla önemliye işaret etmedir.

 

Fleming, hiçbir zaman, okurun görme imkânı bulamadığı sekoyayı tasvir etmez.

…buna karşılık, direksiyonu ya da golf sopasını tutarken yaşayabileceğimiz zevki uzun uzun anlatır, çünkü bunlar her birimizin yaptığı, yapabileceği ya da yapmayı isteyebileceği hareketlerdir.

Fleming, önceden bilineni bize fotoğraf kesinliğiyle aktarmak için zaman ayırır, çünkü özdeşleşme yetimizi ancak önceden bildiklerimiz üzerinden harekete geçirebilir. Atom bombası çalan kişiyle değil, lüks bir deniz motorunu kullanan kişiyle özdeşleşiriz

 

Il superuomo di massa

Türkçeleştiren: Kemal Atakay

2017, Alfa Yayınları 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder