1 Ekim 2024 Salı

Umberto Eco - Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik

Umberto Eco - Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik

 


Giriş

Bu kitap, VI. yüzyıl ile XV. yüzyıl arasında Ortaçağ Latin uygarlığının geliştirdiği estetik kuramlar tarihinin bir özetidir.

 

Bir özet olması nedeniyle bu kitabın bir amacı da, Ortaçağ felsefesi ya da estetik tarihi uzmanı olmayan okura seslenebilmektir.

 

Latin Ortaçağı. Ortaçağ’da kuramsal, felsefi, teolojik tartışmalar Latince yapılmıştır ve Ortaçağ skolastik felsefesinin dili de Latincedir.

 

Ortaçağ Estetik Duyarlılığı

Ortaçağ, estetik sorunlarından birçoğunu klasik Antik Çağ’dan miras almış; ama, bu konuları Hıristiyan görüşünün tipik insan, dünya ve tanrısallık anlayışı içine yerleştirerek onlara yeni bir anlam vermiştir.

 

Ortaçağ filozofu güzellikten söz ettiğinde, yalnızca soyut bir kavramı kastetmez, aynı zamanda somut deneyimlere göndermede bulunur.

Ortaçağ’da bir salt kavranabilir güzellik, ahlaki uyum ve metafizik görkem kavrayışı vardır

 

“Modern” insan, Yeni-Platon- cularla Ortaçağlıların sahip olduğu, akılla kavranabilen güzellik duygusunu yitirdikleri için sanata aşırı bir değer yüklemektedir...

 

XII. yüzyılda, kilise süslemesinde gereksiz ve aşırı gösterişli sanat öğelerinin kullanılmasına karşı Cistercium tarikatı yanlıları ile Chartreuse tarikatı yanlılarının yürüttüğü polemik…

…süslerin güzelliği ya da hoşa gidiciliği asla yadsınmaz; tam tersine, kutsal mekânın gerekleriyle bağdaşmayan karşı konulmaz çekicilikleri yüzünden savaşılır bu süslerle.

 

…estetik zevk, ruhun maddede kendi yapısının uyumunu görmesinden doğar (hakikatin temaşası)

 

Ortaçağ duyarlılığının nasıl dolaysız zevke yönelik naif beğeniyle sanat yapıtında kullanılan malzemenin değerine ilişkin eleştirel bilinci birleştirdiğini fark ediyoruz. Yalnızca yapıta şekil verme sürecine değil, şekil verilen malzemeye yönelik bu beğeni, Ortaçağ estetik tepkisindeki belirli bir istikrarı ve sağduyuyu ortaya koyar.

 

Ortaçağ insanının beğenisini / nesne ile kozmos arasındaki tüm doğaüstü ilişkileri kavramak, somut nesnede Tanrı’nın varlığının ontolojik yansımasını ayırt etmek oluşturur.

 

…güzellik-yararlılık (pulchrum-aptum), güzellik-iyilik (decorum-honestum) ayrımı…

…pulchrum kendi için güzel olan şeydir, aptum ise bir başka şeye bağlı olarak güzel olan şeydir

 

Aşkınsal Olarak Güzellik

Ortaçağlılar sürekli olarak tüm varoluşun güzelliğinden söz ederler.

Ortaçağ kuramcılarının yazılarında beliren evren imgesi ışık ve iyimserlikle yüklüdür.

 

…bu bir ve tek yaratılmış en çok, en iyi, en güzel ve kusursuz semadır.

(Platon, Timaios, 92c)

 

Cicero da De natura deorum (Tanrıların Doğası Üzerine) adlı yapıtında bu görüşü bir kez daha dile getiriyordu: "Tüm şeyler arasında hiçbir şey dünyadan daha iyi ve daha güzel değildir”

 

…estetik kozmos kavrayışını daha felsefi bir anlatımla tanımlamak için, hepsi kaynağını Süleyman’ın Bilgeliği kitabındaki sayı, ağırlık ve ölçü kavram üçlüsünden alan sayısız kategori geliştirilmiştir

 

…iyilik ile güzellik aynı şey değildir:

Güzellik, algılama yetisine zevk verdiği ölçüde iyinin bir eğilimidir; oysa iyilik, duygularımızın hoşuna giden eğilim anlamına gelir. (Summa theologica, yay. haz. Quaracchi I, 103)

 

Nesnenin güzelliğini belirleyen şey, bilen öznedir.

 

Bonaventura açık olarak varlığın dört koşulunu (unum: bir; verum: hakiki; bonum: iyi; pulcrum: güzel) sıralar ve bunların özdeşliğini ve farklılığını açıklar. Bir, etkileyici neden ile, hakiki biçimsel neden ile, iyi ise ereksel neden ile ilişkilidir; ama güzel "nedeni kapsar ve hepsinde ortaktır... (güzel) her nedenle eşit derecede ilişkilidir”

 

güzel, bir şeyin biçimi üzerine kurulur; güzeli ayırt eden şey, bilen özneyle kendine özgü ilişkisidir

 

(Albertus Magnus) Güzelin tümel özü maddenin oranlı kısımları üzerindeki veya farklı güçler ya da eylemler üzerindeki biçimin görkeminden ibarettir.

 

Oran Estetiği

Galenos Kanonun kavramlarını özetlerken şöyle der: "Polykleitos’un Kanonunda yazıldığı gibi, güzellik öğelerde değil, kısımların uyumlu oranındadır; bir parmağın ötekine, tüm parmakların elin kalanına... her parçanın diğerine olan uyumlu oranı”

Oran kuramını Ortaçağ’a aktaran bir başka yazar IX. yüzyıldan başlayarak gerek kuramsal gerek uygulamaya dönük kitapların yazarlarının temel aldığı Vitruvius’tur

 

Boethius müzikten söz ederken, müzik yasalarına ilişkin matematiksel bir bilimi kasteder; müzisyen kuramcıdır, ses dünyasını yönlendiren matematiksel kuralları bilen kimsedir / Yalnızca ritimleri ve melodileri aklın ışığında yargılayan kimseye müzisyen denebilir.

 

Müzik olgusu karşısında estetik tepki de bir oran ilkesi üzerine kurulur; uyumsuz müzik modları karşısında gerginlik duyup, hoş müzik modlarına kendini bırakmak insanın doğasında vardır.

…farklı müzik modları bireylerin psikolojisi üzerinde farklı etkiler yaratır

 

Işık Estetiği

Aziz Augustinus, De quantitate animae da güzelliğin geometrik düzenlilik olarak kavrandığı titiz bir kuram geliştirmişti.

Bölünemez olan nokta kendisinin başlangıç ve bitiş merkezi olup, şekillerin en güzeli dairenin temel oluşturucusudur

Bu kuram, Tanrı’nın mutlak özdeşliği şeklindeki metafizik duyguya oran beğenisini getirme eğilimi gösteriyordu

 

…güzelliğin kaynağı olarak renge yaptıkları göndermeler…

 

Plotinos’un görüşü renk ve nitelik estetiğini öne çıkarıyordu

 

…ışık üzerine bilimsel düşünceler Ortaçağ’a İbnül-Heysem’in X. yüzyıl ile XI. yüzyıl arasında yazılmış De aspectibus’u veya Perspectivası aracılığıyla ulaşır.

 

…ışık kuramını metafizik ve estetik alanına uyarlayan kişi Robert Grosseteste’dir.

 

(Aziz Bonaventura) Işık, ister semavi ister dünyevi olsun her cisimde bulunan ortak doğadır... Işık, cisimlerin tözsel biçimidir; cisimler ışıktan ne kadar pay alırlarsa o kadar gerçek olarak ve o kadar hak ederek varlığa sahip olurlar.

 

Bona- ventura’ya göre ışık üç açıdan değerlendirilebilir: lux, lumen ve color veya splendor. Lux kendi içinde ışıktır, özgür yayılma ve her hareketin kökeni olarak ışıktır; bu açıdan ışık toprağın en derinlerine nüfuz eder ve orada mineraller ile yaşam tohumlarını oluşturur

Lumen olarak "aydınlık varlığı” (esse luminosum) olan ışıktır ve saydam bir ortam aracılığıyla uzamda yol alır. Color veya splendor olarak, çarptığı ışık geçirmez cisimden yansıyan ışıktır

 

Ebedi güneşin ışığı utkulu ruhları aydınlattığında ne çok parıltı olacak...

 

Simge ve Alegori

XIII. yüzyıl, hilomorfik temeller üzerinde bir güzellik kavrayışı oluşturup, bu kavrayış içinde oran ve ışık estetiğinin geliştirdiği fiziksel ve metafizik güzellik kuramlarını bir araya getirir.

 

…simgesel atfın arkasında belirli bir uygunluk, şematik bir benzerlik, temel bir ilişki vardır.

Huizinga simgesel atfı, aslında iki şeyde benzer özelliklerin soyutlanıp, karşı karşıya getirilmesini vurgulayarak açıklar. Dolayısıyla, nasıl kırmızı güller gül açtıkları dikenler arasında olağanüstü görünüyorlarsa, bakireler ile din şehitleri de onlara işkence edenlerin ortasında kırmızı güller gibi olağanüstü bir görünüm sergilerler

 

…alegoriler ruhu keskinleştirir, anlatımı canlandırır, üslubu süsler. / bunun Ortaçağ’a özgü beğeni olduğunu ve Ortaçağ’ın estetiklik gereksinmesinin somutluk kazandığı temel tarzlardan birini oluşturduğunu unutmamamız gerekir.

Simgesel bir evrende her şey yerli yerin- dedir, çünkü her şey birbirine karşılık gelir,

 

Simgecilik görüngüyü bir fikre, fikri bir imgeye dönüştürür

 

Ortaçağ simgesi, Tanrı’ya erişme tarzıdır

 

Evrenin her varlığı sanki bir kitap veya bir resim, bizim için bir ayna sanki

Sanatın alegorik kavranışıyla doğanın alegorik kavranışı birbirine paralel gider.

 

Aquino’lu Tommaso / Hakikate ilişkin kusurları nedeniyle şairlerin yaratılarını kavrayamaz insan aklı.

 

Dünyevi şiirde, retorik beti olduğunda, her zaman kinayeli anlam vardır. Ama kinayeli anlam (sensus parabolicus) lafzi anlamın bir parçasını oluşturur.

 

Estetik Görme Psikolojisi ve Gnoseolojisi

euritmia, doğadaki şeylerin salt nesnel oranının aksine, her şeyden önce teknik oran kuralı olarak, görünüme yönelik amaç olarak belirir.

 

(Aziz Tommaso) Visa sözü, yalnızca "görülmeyi” değil, bilinçli olarak "algılamayı” gösterir. Visio, bir apprehensio’dur, bir bilgidir; güzellik, "bilinmesi zevk veren şey”dir

 

Aziz Tommaso ve Organizma Estetiği

Kristal bir testere yapan bir sanatçı, elde edilen güzel etkiye rağmen temel olarak çirkin bir eser yapmış olacaktır, çünkü nesne işlevine karşılık gelmeyecek ve "kesmeye” (ad secandum) yaramayacaktır.

 

…güzellik-yararlılık özdeşleştirmesi

 

Organizma Estetiğinin Gelişmesi ve Çöküşü

Uyum bağı, (varlıklar hiyerarşisinin) doruk noktasından temele kadar uzanır. Aslında, her şey arasında, her şeyin katıldığı bir tür evrensel dostluk vardır; Homeros'u izleyerek söylemek gerekirse bu bağın adı, evrensel altın zincir veya Venüs kuşağı veya doğa bağı veya şeylerin müşterek sahip oldukları simgedir.

 

Rönesans estetiği Platoncu bir estetik olacaktır

 

Sanat Kuramları

İnsan yoksunluğu yüzünden sanat yapar: Tüylerden, hayvanlarınkine benzer kesici dişlerden, pençelerden yoksun doğmuş olduğundan, hızlı koşamadığından veya bir kabuğun ya da doğal zırhın içine sığınamadığından, doğanın eserlerini gözler ve bunları taklit eder.

 

Sanatsal Yaratı ve Sanatçının İtibarı

Şair eğretilemeler kullanır ve eğretileme, mantığın bakış açısından, gerçek olmayan bir şeydir. Ama şair eğretilemeleri imgeler oluşturmak için kullanır ve insanlar imgelerden zevk alırlar.

 

Skolastik kuram, modern kuramın aksine, şiirin rasyonel düşüncenin erişemediği bir yoğunluk ve kapsayıcılıkla şeylerin doğasını açığa çıkarabileceğini düşünemiyordu; bunu düşünememesinin nedeni de, eğitsel bir sanat kavrayışına bağlı olmasıydı.

Belki yalnızca pagan şairler, tanrısal bir esin yoluyla, Vahiyden önce böyle bir şeyi gerçekleştirebilmişlerdir.

 

…örnek ide phantasia veya imgelem tarafından oluşturulur. İmgelem, duyusal kısmın dört içsel gücünden biridir (ötekiler; sağduyu, yargılama veya bilme gücü ve anımsama gücüdür) ve "yaşanmış deneyimleri içeren bir dağarcık” niteliği taşır

 

İbn Sina, yargılama ve imgeleme arasında hayal ürünü imgeleri birleştiren veya ayıran bir beşinci güç olduğunu kabul eder; sözgelimi, altın ve dağ imgeleri aracılığıyla, hiç görmemiş olduğumuz altın dağ şeklindeki birleşik imgeyi oluşturduğumuzda olduğu gibi.

 

Şövalyelik etiğinin doğmasıyla / Estetik değerler, saraylı davranış kurallarına göre algılanan bir yaşamın artık kalıplaşmış formülleri, toplumsal değerler haline gelir. Kadın, toplumsal ve sanatsal yaşamın merkezi haline gelir, edebiyata güçlü feodal dönemin gözardı ettiği kadın unsuru girer. Duygusal değerler öne çıkarılır ve nesnel bir süreç olarak görülen şiirin öznel yönü vurgulanır.

 

Eckhart’a göre, tüm yaratılmışların biçimleri Tanrı’ nın zihninde önceden vardır ve insan herhangi bir şeyin imgesini algıladığında bir aydınlanmadan, bir anlıksal kayradan geçer.

Söz, gücünü başlangıçtaki Söz’ den alır.

 

Dante, şiirin, üstelik yalnızca kendi şiirinin değil, büyük şairlerin hepsinin şiirinin felsefi itibara sahip olduğu kanısındadır

 

Skolastikten Sonra

…tüm Ortaçağ düşüncesi üstün bir durumu dile getirmek ister ve dünyayı Tanrı’nın gözleriyle görme iddiasındadır.

 

Ortaçağ şiddetin, şehvet düşkünlüğünün ve imansızlığın kamusal olarak sergilendiği; aynı zamanda insanların Tanrı’ya, onun ödül ve cezalarına kesinlikle inanarak bir dindarlık ritüeline göre yaşadığı, son derece kolayca ve saflıkla ihlal edilen ahlaksal idealleri izlediği bir uygarlıktır. Estetik bu ilkeye uyum sağlar. Bize her zaman neyin ideal güzellik olduğunu veya hangi idealin izlenmesi gerektiğini söyler.

 

Skolastik felsefenin doğrusal bir zaman görüşü vardır. Zamanı doğrusal olarak düşünmek, nedensel ilişkinin doğrusallığına inanmak anlamına gelir.

A, zaman çizgisinde B’den önce geldiği için B’ye neden oluyorsa; B, A’ya neden olamayacaktır.

 

Bir şey ne ise odur ve başka bir şey olamaz

Özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncünün olmazlığı ilkesi: İşte skolastik felsefenin Yunan düşüncesinden miras aldığı ders.

 

Ortaçağ’ı bir körü körüne inanma dönemi, Rönesans’ı ise modern insanın ve laik ruhun eleştirel rasyonelliğinin kesinlik kazandığı bir dönem olarak görmek safça bir klişe olur. Aksine, Rönesans Ortaçağ rasyonalizminin yerine çok daha ateşli inanç biçimlerini geçirir.

Ortaçağ inancı kaynağını Hırıstiyanlığın ilk yüzyıllarından gelen gelenekten ve henüz büyük bölümüyle keşfedilmemiş bir dünyadan alıyordu; Rönesans inancı ise kaynağını klasik gelenekten ve göksel dünya ile ayaltı dünya arasındaki ilişkilerden alacaktır.

 

Ortaçağ Tanrı merkezli bir dönem iken, Hümanizma hiç kuşkusuz insan merkezli özelliklere sahiptir.

Bu, insanın Tanrı’nın yerini aldığı anlamına gelmez, insanın aktif merkez olarak, dinsel dramın başoyuncusu olarak, Tanrı ile dünya arasındaki aracı olarak görüldüğü anlamına gelir.

 

1492 yılında İspanya kesin olarak Arapların egemenliğinden kurtarılır ve Yeniden Fetih başarısını izleyen ilk önlemlerden biri Yahudilerin kovulmasıdır.

 

Kendi doğaları gereği güzel olmayan şeyler güzelliği doğurmaktadır.

 

Floransa Hümanizması dünyasında Hermetik metinlerin yeniden keşfedilmesinin peşi sıra doğal büyü ortaya çıkar, kozmos bir etkiler ağı olarak görülmeye başlanır ve insanın doğaya egemen olmak ve yıldızların etkisini düzeltmek için bu etkiler ağına girebileceği düşünülür.

 

Hermetik evrende sempati gerçek bir bağlantıyı gösterir; iki şey birbirine benziyorsa, biri üzerinde etki ederek öteki üzerinde etki yaratılabilir

 

Ortaçağlılar doğal şeylerin düzenini değiştirmenin bir tek yolunu biliyordu: mucize.

 

Sonuç

Barbar çağların düzensizliğine tepki gösteren bir Pythagorasçı sayı estetiğinden, sanatın değerlerine ve Antik Çağ’ın aktardığı güzellikler bütününe duyarlı bir hümanist estetiğe geçilir; bu yeni estetik Karolenj dünyasına özgü Rönesans’ın bir ifadesidir. Bu estetikten, istikrarlı bir siyasal düzenin getirdiği güvenceyle, evrene ilişkin teolojik bir düzen sistemi geliştirilir

 

Arte e bellezza nell’estetica medievale

Türkçeleştiren: Kemal Atakay

4. basım, 2012, Can Yayınları 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder