Umberto Eco - Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik
Giriş
Bu kitap, VI. yüzyıl ile XV. yüzyıl arasında Ortaçağ Latin
uygarlığının geliştirdiği estetik kuramlar tarihinin bir özetidir.
Bir özet olması nedeniyle bu kitabın bir amacı da, Ortaçağ
felsefesi ya da estetik tarihi uzmanı olmayan okura seslenebilmektir.
Latin Ortaçağı. Ortaçağ’da kuramsal, felsefi, teolojik
tartışmalar Latince yapılmıştır ve Ortaçağ skolastik felsefesinin dili de
Latincedir.
Ortaçağ Estetik Duyarlılığı
Ortaçağ, estetik sorunlarından birçoğunu klasik Antik
Çağ’dan miras almış; ama, bu konuları Hıristiyan görüşünün tipik insan, dünya
ve tanrısallık anlayışı içine yerleştirerek onlara yeni bir anlam vermiştir.
Ortaçağ filozofu güzellikten söz ettiğinde, yalnızca soyut
bir kavramı kastetmez, aynı zamanda somut deneyimlere göndermede bulunur.
Ortaçağ’da bir salt kavranabilir güzellik, ahlaki uyum ve
metafizik görkem kavrayışı vardır
“Modern” insan, Yeni-Platon- cularla Ortaçağlıların sahip
olduğu, akılla kavranabilen güzellik duygusunu yitirdikleri için sanata aşırı
bir değer yüklemektedir...
XII. yüzyılda, kilise süslemesinde gereksiz ve aşırı
gösterişli sanat öğelerinin kullanılmasına karşı Cistercium tarikatı yanlıları
ile Chartreuse tarikatı yanlılarının yürüttüğü polemik…
…süslerin güzelliği ya da hoşa gidiciliği asla yadsınmaz;
tam tersine, kutsal mekânın gerekleriyle bağdaşmayan karşı konulmaz
çekicilikleri yüzünden savaşılır bu süslerle.
…estetik zevk, ruhun maddede kendi yapısının uyumunu
görmesinden doğar (hakikatin temaşası)
Ortaçağ duyarlılığının nasıl dolaysız zevke yönelik naif
beğeniyle sanat yapıtında kullanılan malzemenin değerine ilişkin eleştirel
bilinci birleştirdiğini fark ediyoruz. Yalnızca yapıta şekil verme sürecine
değil, şekil verilen malzemeye yönelik bu beğeni, Ortaçağ estetik tepkisindeki
belirli bir istikrarı ve sağduyuyu ortaya koyar.
Ortaçağ insanının beğenisini / nesne
ile kozmos arasındaki tüm doğaüstü ilişkileri kavramak, somut nesnede Tanrı’nın
varlığının ontolojik yansımasını ayırt etmek oluşturur.
…güzellik-yararlılık (pulchrum-aptum), güzellik-iyilik
(decorum-honestum) ayrımı…
…pulchrum kendi için güzel olan şeydir, aptum ise bir başka
şeye bağlı olarak güzel olan şeydir
Aşkınsal Olarak Güzellik
Ortaçağlılar sürekli olarak tüm varoluşun güzelliğinden söz
ederler.
Ortaçağ kuramcılarının yazılarında beliren evren imgesi ışık
ve iyimserlikle yüklüdür.
…bu bir ve tek yaratılmış en çok, en iyi, en güzel ve
kusursuz semadır.
(Platon, Timaios, 92c)
Cicero da De natura deorum (Tanrıların Doğası Üzerine) adlı
yapıtında bu görüşü bir kez daha dile getiriyordu: "Tüm şeyler arasında
hiçbir şey dünyadan daha iyi ve daha güzel değildir”
…estetik kozmos kavrayışını daha felsefi bir anlatımla
tanımlamak için, hepsi kaynağını Süleyman’ın Bilgeliği kitabındaki sayı,
ağırlık ve ölçü kavram üçlüsünden alan sayısız kategori geliştirilmiştir
…iyilik ile güzellik aynı şey değildir:
Güzellik, algılama yetisine zevk verdiği ölçüde iyinin bir
eğilimidir; oysa iyilik, duygularımızın hoşuna giden eğilim anlamına gelir.
(Summa theologica, yay. haz. Quaracchi I, 103)
Nesnenin güzelliğini belirleyen şey, bilen öznedir.
Bonaventura açık olarak varlığın dört koşulunu (unum: bir;
verum: hakiki; bonum: iyi; pulcrum: güzel) sıralar ve bunların özdeşliğini ve
farklılığını açıklar. Bir, etkileyici neden ile, hakiki biçimsel neden ile, iyi
ise ereksel neden ile ilişkilidir; ama güzel "nedeni kapsar ve hepsinde
ortaktır... (güzel) her nedenle eşit derecede ilişkilidir”
…güzel, bir şeyin biçimi üzerine
kurulur; güzeli ayırt eden şey, bilen özneyle kendine özgü ilişkisidir
(Albertus Magnus) Güzelin tümel özü maddenin oranlı
kısımları üzerindeki veya farklı güçler ya da eylemler üzerindeki biçimin
görkeminden ibarettir.
Oran Estetiği
Galenos Kanonun kavramlarını özetlerken şöyle der:
"Polykleitos’un Kanonunda yazıldığı gibi, güzellik öğelerde değil,
kısımların uyumlu oranındadır; bir parmağın ötekine, tüm parmakların elin
kalanına... her parçanın diğerine olan uyumlu oranı”
Oran kuramını Ortaçağ’a aktaran bir başka yazar IX.
yüzyıldan başlayarak gerek kuramsal gerek uygulamaya dönük kitapların
yazarlarının temel aldığı Vitruvius’tur
Boethius müzikten söz ederken, müzik yasalarına ilişkin
matematiksel bir bilimi kasteder; müzisyen kuramcıdır, ses dünyasını
yönlendiren matematiksel kuralları bilen kimsedir / Yalnızca ritimleri ve
melodileri aklın ışığında yargılayan kimseye müzisyen denebilir.
Müzik olgusu karşısında estetik tepki de bir oran ilkesi
üzerine kurulur; uyumsuz müzik modları karşısında gerginlik duyup, hoş müzik
modlarına kendini bırakmak insanın doğasında vardır.
…farklı müzik modları bireylerin psikolojisi üzerinde farklı
etkiler yaratır
Işık Estetiği
Aziz Augustinus, De quantitate animae da güzelliğin
geometrik düzenlilik olarak kavrandığı titiz bir kuram geliştirmişti.
Bölünemez olan nokta kendisinin başlangıç ve bitiş merkezi
olup, şekillerin en güzeli dairenin temel oluşturucusudur
Bu kuram, Tanrı’nın mutlak özdeşliği şeklindeki metafizik duyguya
oran beğenisini getirme eğilimi gösteriyordu
…güzelliğin kaynağı olarak renge yaptıkları göndermeler…
Plotinos’un görüşü renk ve nitelik estetiğini öne
çıkarıyordu
…ışık üzerine bilimsel düşünceler Ortaçağ’a İbnül-Heysem’in
X. yüzyıl ile XI. yüzyıl arasında yazılmış De aspectibus’u veya Perspectivası
aracılığıyla ulaşır.
…ışık kuramını metafizik ve estetik alanına uyarlayan kişi
Robert Grosseteste’dir.
(Aziz Bonaventura) Işık, ister semavi ister dünyevi olsun
her cisimde bulunan ortak doğadır... Işık, cisimlerin tözsel biçimidir;
cisimler ışıktan ne kadar pay alırlarsa o kadar gerçek olarak ve o kadar hak
ederek varlığa sahip olurlar.
Bona- ventura’ya göre ışık üç açıdan değerlendirilebilir:
lux, lumen ve color veya splendor. Lux kendi içinde ışıktır, özgür yayılma ve
her hareketin kökeni olarak ışıktır; bu açıdan ışık toprağın en derinlerine
nüfuz eder ve orada mineraller ile yaşam tohumlarını oluşturur
Lumen olarak "aydınlık varlığı” (esse luminosum) olan
ışıktır ve saydam bir ortam aracılığıyla uzamda yol alır. Color veya splendor
olarak, çarptığı ışık geçirmez cisimden yansıyan ışıktır
Ebedi güneşin ışığı utkulu ruhları aydınlattığında ne çok
parıltı olacak...
Simge ve Alegori
XIII. yüzyıl, hilomorfik temeller üzerinde bir güzellik kavrayışı
oluşturup, bu kavrayış içinde oran ve ışık estetiğinin geliştirdiği fiziksel ve
metafizik güzellik kuramlarını bir araya getirir.
…simgesel atfın arkasında belirli bir uygunluk, şematik bir
benzerlik, temel bir ilişki vardır.
Huizinga simgesel atfı, aslında iki şeyde benzer
özelliklerin soyutlanıp, karşı karşıya getirilmesini vurgulayarak açıklar.
Dolayısıyla, nasıl kırmızı güller gül açtıkları dikenler arasında olağanüstü
görünüyorlarsa, bakireler ile din şehitleri de onlara işkence edenlerin ortasında
kırmızı güller gibi olağanüstü bir görünüm sergilerler
…alegoriler ruhu keskinleştirir, anlatımı canlandırır,
üslubu süsler. / bunun Ortaçağ’a özgü beğeni olduğunu ve Ortaçağ’ın estetiklik
gereksinmesinin somutluk kazandığı temel tarzlardan birini oluşturduğunu
unutmamamız gerekir.
Simgesel bir evrende her şey yerli yerin- dedir, çünkü her
şey birbirine karşılık gelir,
Simgecilik görüngüyü bir fikre, fikri bir imgeye dönüştürür
Ortaçağ simgesi, Tanrı’ya erişme tarzıdır
Evrenin her varlığı sanki bir kitap veya bir resim, bizim
için bir ayna sanki
Sanatın alegorik kavranışıyla doğanın alegorik kavranışı
birbirine paralel gider.
Aquino’lu Tommaso / Hakikate ilişkin kusurları nedeniyle
şairlerin yaratılarını kavrayamaz insan aklı.
Dünyevi şiirde, retorik beti olduğunda, her zaman kinayeli
anlam vardır. Ama kinayeli anlam (sensus parabolicus) lafzi anlamın bir
parçasını oluşturur.
Estetik Görme Psikolojisi ve Gnoseolojisi
…euritmia, doğadaki şeylerin
salt nesnel oranının aksine, her şeyden önce teknik oran kuralı olarak,
görünüme yönelik amaç olarak belirir.
(Aziz Tommaso) Visa sözü, yalnızca "görülmeyi” değil,
bilinçli olarak "algılamayı” gösterir. Visio, bir apprehensio’dur, bir
bilgidir; güzellik, "bilinmesi zevk veren şey”dir
Aziz Tommaso ve Organizma Estetiği
Kristal bir testere yapan bir sanatçı, elde edilen güzel
etkiye rağmen temel olarak çirkin bir eser yapmış olacaktır, çünkü nesne
işlevine karşılık gelmeyecek ve "kesmeye” (ad secandum) yaramayacaktır.
…güzellik-yararlılık özdeşleştirmesi
Organizma Estetiğinin Gelişmesi ve Çöküşü
Uyum bağı, (varlıklar hiyerarşisinin) doruk noktasından
temele kadar uzanır. Aslında, her şey arasında, her şeyin katıldığı bir tür
evrensel dostluk vardır; Homeros'u izleyerek söylemek gerekirse bu bağın adı,
evrensel altın zincir veya Venüs kuşağı veya doğa bağı veya şeylerin müşterek
sahip oldukları simgedir.
Rönesans estetiği Platoncu bir estetik olacaktır
Sanat Kuramları
İnsan yoksunluğu yüzünden sanat yapar: Tüylerden,
hayvanlarınkine benzer kesici dişlerden, pençelerden yoksun doğmuş olduğundan,
hızlı koşamadığından veya bir kabuğun ya da doğal zırhın içine
sığınamadığından, doğanın eserlerini gözler ve bunları taklit eder.
Sanatsal Yaratı ve Sanatçının İtibarı
Şair eğretilemeler kullanır ve eğretileme, mantığın bakış
açısından, gerçek olmayan bir şeydir. Ama şair eğretilemeleri imgeler
oluşturmak için kullanır ve insanlar imgelerden zevk alırlar.
Skolastik kuram, modern kuramın aksine, şiirin rasyonel
düşüncenin erişemediği bir yoğunluk ve kapsayıcılıkla şeylerin doğasını açığa
çıkarabileceğini düşünemiyordu; bunu düşünememesinin nedeni de, eğitsel bir
sanat kavrayışına bağlı olmasıydı.
Belki yalnızca pagan şairler, tanrısal bir esin yoluyla,
Vahiyden önce böyle bir şeyi gerçekleştirebilmişlerdir.
…örnek ide phantasia veya imgelem tarafından oluşturulur.
İmgelem, duyusal kısmın dört içsel gücünden biridir (ötekiler; sağduyu,
yargılama veya bilme gücü ve anımsama gücüdür) ve "yaşanmış deneyimleri
içeren bir dağarcık” niteliği taşır
İbn Sina, yargılama ve imgeleme arasında hayal ürünü
imgeleri birleştiren veya ayıran bir beşinci güç olduğunu kabul eder;
sözgelimi, altın ve dağ imgeleri aracılığıyla, hiç görmemiş olduğumuz altın dağ
şeklindeki birleşik imgeyi oluşturduğumuzda olduğu gibi.
Şövalyelik etiğinin doğmasıyla / Estetik değerler, saraylı
davranış kurallarına göre algılanan bir yaşamın artık kalıplaşmış formülleri,
toplumsal değerler haline gelir. Kadın, toplumsal ve sanatsal yaşamın merkezi
haline gelir, edebiyata güçlü feodal dönemin gözardı ettiği kadın unsuru girer.
Duygusal değerler öne çıkarılır ve nesnel bir süreç olarak görülen şiirin öznel
yönü vurgulanır.
Eckhart’a göre, tüm yaratılmışların biçimleri Tanrı’ nın
zihninde önceden vardır ve insan herhangi bir şeyin imgesini algıladığında bir
aydınlanmadan, bir anlıksal kayradan geçer.
Söz, gücünü başlangıçtaki Söz’ den alır.
Dante, şiirin, üstelik yalnızca kendi şiirinin değil, büyük
şairlerin hepsinin şiirinin felsefi itibara sahip olduğu kanısındadır
Skolastikten Sonra
…tüm Ortaçağ düşüncesi üstün bir durumu dile getirmek ister
ve dünyayı Tanrı’nın gözleriyle görme iddiasındadır.
Ortaçağ şiddetin, şehvet düşkünlüğünün ve imansızlığın
kamusal olarak sergilendiği; aynı zamanda insanların Tanrı’ya, onun ödül ve
cezalarına kesinlikle inanarak bir dindarlık ritüeline göre yaşadığı, son
derece kolayca ve saflıkla ihlal edilen ahlaksal idealleri izlediği bir
uygarlıktır. Estetik bu ilkeye uyum sağlar. Bize her zaman neyin ideal güzellik
olduğunu veya hangi idealin izlenmesi gerektiğini söyler.
Skolastik felsefenin doğrusal bir zaman görüşü vardır.
Zamanı doğrusal olarak düşünmek, nedensel ilişkinin doğrusallığına inanmak
anlamına gelir.
A, zaman çizgisinde B’den önce geldiği için B’ye neden
oluyorsa; B, A’ya neden olamayacaktır.
Bir şey ne ise odur ve başka bir şey olamaz
Özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncünün olmazlığı ilkesi: İşte
skolastik felsefenin Yunan düşüncesinden miras aldığı ders.
Ortaçağ’ı bir körü körüne inanma dönemi, Rönesans’ı ise
modern insanın ve laik ruhun eleştirel rasyonelliğinin kesinlik kazandığı bir
dönem olarak görmek safça bir klişe olur. Aksine, Rönesans Ortaçağ
rasyonalizminin yerine çok daha ateşli inanç biçimlerini geçirir.
Ortaçağ inancı kaynağını Hırıstiyanlığın ilk yüzyıllarından
gelen gelenekten ve henüz büyük bölümüyle keşfedilmemiş bir dünyadan alıyordu;
Rönesans inancı ise kaynağını klasik gelenekten ve göksel dünya ile ayaltı
dünya arasındaki ilişkilerden alacaktır.
Ortaçağ Tanrı merkezli bir dönem iken, Hümanizma hiç
kuşkusuz insan merkezli özelliklere sahiptir.
Bu, insanın Tanrı’nın yerini aldığı anlamına gelmez, insanın
aktif merkez olarak, dinsel dramın başoyuncusu olarak, Tanrı ile dünya
arasındaki aracı olarak görüldüğü anlamına gelir.
1492 yılında İspanya kesin olarak Arapların egemenliğinden
kurtarılır ve Yeniden Fetih başarısını izleyen ilk önlemlerden biri Yahudilerin
kovulmasıdır.
Kendi doğaları gereği güzel olmayan şeyler güzelliği
doğurmaktadır.
Floransa Hümanizması
dünyasında Hermetik metinlerin yeniden keşfedilmesinin peşi sıra doğal büyü
ortaya çıkar, kozmos bir etkiler ağı olarak görülmeye başlanır ve insanın
doğaya egemen olmak ve yıldızların etkisini
düzeltmek için bu etkiler ağına girebileceği düşünülür.
Hermetik evrende sempati gerçek bir bağlantıyı gösterir; iki
şey birbirine benziyorsa, biri üzerinde etki ederek öteki üzerinde etki
yaratılabilir
Ortaçağlılar doğal şeylerin düzenini değiştirmenin bir tek
yolunu biliyordu: mucize.
Sonuç
Barbar çağların düzensizliğine tepki gösteren bir
Pythagorasçı sayı estetiğinden, sanatın değerlerine ve Antik Çağ’ın aktardığı
güzellikler bütününe duyarlı bir hümanist estetiğe geçilir; bu yeni estetik
Karolenj dünyasına özgü Rönesans’ın bir ifadesidir. Bu estetikten, istikrarlı
bir siyasal düzenin getirdiği güvenceyle, evrene ilişkin teolojik bir düzen
sistemi geliştirilir
…
Arte e bellezza
nell’estetica medievale
Türkçeleştiren: Kemal Atakay
4. basım, 2012, Can Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder