Sedat Demir -
Göstergebilim, Umberto Eco ve Yapıtları Bağlamında Göstergebilime Katkıları
Umberto Eco göstergebilim ve işaret çalışmalarıyla bilinen
bir akademisyendir.
Giriş
İletişim, insan yaşamının tüm etkinlikleri ile ilgili bir
kavramdır, bu nedenle her zaman her yerde var olmaktadır.
İletişim, görüntü, yazı, simge ya da işaret halinde iletiyi
gönderen ve bu iletiyi alıp değerlendiren, yorumlayan arasında
gerçekleşmektedir.
Göstergebilim, en başta dilbilimle birlikte anılmış ve
yapısalcılığın özünden beslenmiş ve yapısalcılığı da geliştirmiş ve
genişletmiştir.
Umberto Eco / Sırasıyla, Katolik kilisenin bir savaşçısı,
bir ortaçağ bilgini, estetik bilimci bir akademisyen, bir televizyon
çalışanı-sorumlusu, bir avangart (öncü)
Göstergebilim
Gösterge, zihnimizdeki bir kavramın yerine geçen bir durum,
eylem ya da varlık anlamını taşımaktadır.
Eco’nun da söylediği gibi, gösterge ‘yalan’dır; başka bir
şeyin yerine duran bir şeydir.”
Bir kavramı oluşturan asıl etken, dünyadaki somut
karşılıklarından çok, bunları yorumlama biçimimizdir.
Belirli bir ortaklıktan söz edebilmek için yorumlamaların
sonucu olan anlamlandırma gerekmektedir.
Langue, dilsel dizge bir kişinin bir dili öğrenirken
öğrendiği şeyler, parole ise bir dile ait konuşmadır.
Kültür belirli toplumsal koşullar gerektirir
Doğa, birbirini tamamlayan ve etkileyen belli kurallar
etrafında bir araya getirilmiş büyük bir dizgedir.
Göstergebilim, bir metnin ya da görüntünün belirgin, apaçık
ortada olan anlamını değil, onun anlamının arkasında yatan anlamın
keşfedilmesini sağlamaktadır.
Göstergebilim / anlambilim olarak da açıklanabilir.
Anlamı tanıma, anlam oluşumunu ortaya koyma hedefinde olan
göstergebilim, anlamın ne olduğundan çok nasıl yaratıldığıyla ilgilenmektedir.
…göstergebilim, sadece dilsel göstergeleri değil, temsili
olan ve anlamlı bir bütün oluşturan her şeyi incelemektedir.
Saussure’e göre gösterge, bir kavramla, onu somut olarak
temsil etmeye yarayan biçimden oluşmaktadır.
Saussure dil dışındaki göstergelerin de varlığını kabul eder
ve bunları inceleyecek semiyoloji adlı yeni bir bilim dalı kurulacağını söyler.
…dil göstergesinin gerçeklik kazandığı ses dizisiyle,
ilettiği kavram arasında hiçbir nedenlilik ilişkisi yoktur.
Bir dilde gösterenle gösterilen arasında kurulan ilişki o dilin kodunu verir.
Sesbirim (fonem), dilin en
küçük ve temel birimidir. Sesbirimlerin, bir ses dizgesi içinde bir araya
gelmeleriyle sözcükler oluşur.
Toplumsal göstergebilimsel yaklaşım gösterge değeriyle dünya
arasındaki eklemlenmeyi çözen bir gösterge modeli kullanır.
Gerçekliğin beş duyumuzla algıladığımız dünyayla mı sınırlı
olduğu yoksa bunun ötesinde zihnimizle kavramaya çalıştığımız idealara mı
dayandığı fikri
…semiyotik sözcüğü Yunanca semeion (gösterge) ve logia
(‘kuram’; ‘söz’ anlamındaki logos’tan) doğmuş
John Locke / (İnsanın Anlığı Bir Deneme) adlı eserinde ilk
kez ‘semeiotike’ terimini kullanır
Kitle iletişim / Kolay tüketilen ve insanları büyük ölçüde
etkileyen pembe dizi, reklam gibi eğlencelik unsurların temelinde yatan
dizgeler araştırılmaktadır.
Barthes, kuramının kalbinde ‘iki tarzlı anlatım’
bulunmaktadır. Birincisi dışsal gerçekliği işaret eden, düz anlam (denotation)
/ Bu herkes için net olan, değişmeyen bir anlamdır.
Saussure’ün / Dil dizgesini meydana getiren değişmez ve
ortak kuralları karşılamak için kullandığı “yapı” kavramı, yapısalcılığın
temelini oluşturur.
Charles Sanders
Pierce genel bir göstergeler kuramı oluşturmaya çalışan ilk kişidir.
Ona göre göstergeler mantıkla bağlantılıdır / önemli olan
göstergenin mantıksal işlevidir,
“Peirce’e göre her
gösterge-konumunun bir üçlü yapıya sahiptir: Gösterge (birinci terim), nesne
(ikinci terim) yorumlamak (üçüncü terim) içindir”
…göstergenin geçerli olabilmesi için toplumsal uzlaşıma
dayalı olması gerekir.
Moskova Dilbilim Çevresi, 1915 yılında Rus dilbilimciler
Roman Jakobson ve Pjotr Bogatyrev tarafından kurulmuştur. Moskova Okulu, Rus Biçimciliğinin kaynağını oluşturmuştur.
Bu okulun üyeleri dilin edebî kullanımlarına dilbilimsel bir
yaklaşımla odaklanmışlar ve içerikten ziyade biçim, yapı, teknik gibi konular
üzerinde durmuşlardır.
Vladimir Propp / masalların görünüşteki çok çeşitliliği
altında, değişmeyen ortak bir yapı olduğunu kanıtlamıştır.
Propp’a göre, işlev kişinin eylemidir ama bu eylem de olay
örgüsünün akışı içindeki anlamına göre belirlenmiştir.
kişilerin eylemleri, masalların temel bölümleridir
Biçimci eleştiri, 1930’ların başında Rus hükümeti tarafından
baskı altına alınınca bu grup dağılmış ve R. Jakobson Çekoslovakya’ya göç edip
Prag Dilbilim Okuluna katılmıştır.
Kopenhag okulunun en önemli temsilcisi olan Hjelmslev,
‘glosematik’ adını verdiği dilbilim kuramıyla bu alana yeni bir yaklaşım
kazandırmıştır. Hjelmslev’in glosematik’i hem dilsel hem de ‘dilsel olmayan
diller’i içermektedir.
Tartu Okulu / 1960’lı yıllarda, Estonya’daki Tartu
Üniversitesi’nde çalışan Yuri Lotman tarafından kurulmuştur.
Ona göre, insanlık tarihinde birbirinden bağımsız ama
birbirine eşit iki kültür göstergesi vardır: Sözcük ve çizim (desen). Birinci
kültür göstergelerinden dilsel sanatlar, ikincilerdense figüratif sanatlar
doğmuştur.
(Metne odaklanmak durumunda oldukları için) göstergebilim
anlam üretiminin, yani anlamlılığının çözümlenmesine yönelmektedir.
Vladimir Propp'un başlangıçta sözlü olarak yayılmış halk
masallarının anlatı yapısına uyguladığı yöntemi geliştiren Greimas, ortaya attığı yeni ve tutarlı çözümleme
modelini yazılı anlatılara uygulamıştır.
Barthes, “Toplum bulunan her yerde, her kullanım kendisinin
göstergesine dönüşür,” demektedir. Toplumsal alanda anlam aktarıcı olmayan bir
nesneden söz edilememektedir.
Anlam sistemlerinin oluş biçimlerini inceleyen
göstergebilim, anlamlama süreçlerini açığa çıkararak hâkim ideolojinin bir
eleştirisini yapma olanağını da sunmaktadır. İdeolojik eleştiri için bir yöntem
olması göstergebilimin günümüzdeki işlevi bakımından en önemli
özelliklerindendir.
A.J. Greimas, l966’da
yayımladığı Semantique structurale (Yapısal Anlambilim) adlı yapıtıyla, her
çeşit anlamlama dizgesinin incelemesini kapsayan genel bir anlambilim yöntemi
oluşturdu.
Roland Barthes göstergebilimsel
araştırmasında betimlemeden hareket ederek kuramlaştırmaya ulaşmıştır.
Barthes, ilk dönemlerinde burjuva kültürünü ve toplumunu
çözümleyip eleştirmeyi hedefliyordu.
Barthes'ın incelemeleriyle, toplumun bütünü göstergebilimin
inceleme konusu yapılmıştır.
Söylemleri, bireyin ruhsal özelliklerini göz önün de
bulundurarak incelemeyi amaçlayan ve dili anlam üretimi ve dönüşü mü olarak ele
almak isteyen Kristeva, göstergebilimi eleştirel
bir bilim ya da bilimin eleştirisi olarak görmektedir.
R. Jakobson edebiyatı bir dil olayı olarak görür ve başta
şiir olmak üzere çeşitli edebî ve sanatsal ürünleri inceler.
Bahtin, söylemlerin ya da
metinlerin tarihsel, toplumsal, kültürel geçmişleri ve çevreleriyle birlikte
ele alınması gerektiğine inanır.
Yapısalcılık 1950’li yıllarda Avrupa’nın gündemine oturur.
1960’lı yıllarda Althusser ve Roland Barthes ile bir geçiş dönemi yaşar ve
bütün dünyada bir yaygınlık kazanır.
İnsanı, nesneleri, evreni anlamlandırmada tek bir yapı
kavramından hareket edildiği zaman, her şeyin açılamasını yapmak doğal olarak
bir takım zorlukları ve tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
1975 yılında A Theory Semiotics (Gösterge Kuramı) Çalışmasında
sözünü ettiği kuram / genel bir kültürel kuram olduğunu / iddia etmektedir.
Umberto Eco’nun Yaşamı ve Yapıtları
Eco, günlük hayatta karşılaşılan birçok kültürel olguyu,
düşünsel temelden yazınsal açıklamalara dönüştüren ve bunları göstergelerin
kuramsal bir öğretisi biçiminde kurgulayan kişi olarak bilinmektedir. Tam bir
Ortaçağ uzmanıdır
Umberto Eco, 1932’de Kuzey İtalya’nın sanayi açısından henüz
gelişmekte olan Piemonte Bölgesindeki Alessaendria şehrinde doğmuştur. Babası,
Giulio, bir demir fabrikasının baş muhasebecisiydi ve aynı işyerinde bir ofis
çalışanı olan Eco’nun annesi Giovanna Bisio ile burada tanışmıştır.
…babası, hükümet tarafından savaşa çağırılınca, annesi
Giovanna ile birlikte Piemonte dağlarının eteğinde küçük bir kasabaya
yerleşmişlerdir.
…faşistlerle partizanların siyasi erk mücadelesini
çocukluğunda gözlemlemiştir.
Büyük babası bir ciltçi ve ‘grevler düzenleyen sosyalist bir
matbaacıydı.’ İkinci dünya savaşı sırasında Eco’nun görevlerinden biri, bir mum
alıp mahzene inmek ve kömür getirmektir.
…hukuk eğitimini yarıda bırakarak, Torino Üniversitesi'nde
Ortaçağ Felsefesi ve Edebiyatı eğitimi almıştır.
1956 yılında ilk kitap çalışması Il Problema Estetico di San
Tommaso'yu yayımladı.
1959'da, Milano’da faaliyet gösteren Bompiani Yayınevi’nde
kıdemli editörlük yapmaya başladı.
1959’da II Verri için, Diario Minimo adını verdiği köşesinde
yazmaya başladı. …bu makaleleri 1963 yılında Diario Minimo (Yanlış Okumalar)
adı altında bir kitapta topladı.
Opera Aperta (Açık Yapıt) adlı kitabını 1962'de yayınladı.
Eco, bu çalışmasında moderniteye ilişkin kavramların
geleneksel köklerine inmektedir.
…eserini Pareyson’un ‘yorumlama’ ve ‘biçim’ üzerine
düşüncelerinin etkisi altında hazırladığını, Pareyson’un ‘biçimcilik
teorisini’, Açık Yapıtta ‘biçim teorisi’ olarak kullandığını belirtmiştir.
II Verri / buradaki yazarların çoğuyla daha sonra Gruppo
63’ü kurdular.
Amaç resmi kültürün minyatür dizgesinin eleştirisi yoluyla,
burjuva toplumunun eleştirisini yapmaktı.
1964'te / Floransa Üniversitesi'nde Görsel İletişim
Profesörü olarak ders vermeye başladı.
1966 / Politeknik Okulunda, Göstergebilim Profesörü
Aynı yıl Le Poestische di Joyce: dall ‘summa’ al ‘Finnegans
Wake’ adlı kitabını yayınladı.
1968'de La Struttura Assente yayınlandı.
Yapısalcı hareketler, Fransız yapısöküm düşüncesi ve
medyanın toplumsal yaşam üzerinde artan etkisi. Bu gelişmeler Eco'nun
düşüncesinde sentezlenmiştir.
Eco'nun, düşünsel evreni kendi dil oyunuyla yarattığı
kavramlarından biri olan ‘Chaosmos’dur”
1964 Apocalittici e integrati / Eco televizyonun kıyametvari
görüşlerini ve buna boyun eğen reklamları eleştirmiştir. Tüm programlar aynı;
bu bizim zamanımızın dini haline geldi. Önceleri yalnızca tek bir kanal ve
meydanlarda olan siyasi bir hayat vardı. Bugün ise televizyonda olmadığı
takdirde yok sayılan siyasi eylemler var.
1966 / Floransa Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde
Görsel İletişim profesörü…
1971’de Bologna Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe
Fakültesi’nde Göstergebilim Profesörü
Bu dönemde göstergebilim konusunda iki anahtar kitap
yayımlamıştır: A Theory of Semiotics (Göstergebilim Teorisi) ve The Philosphy
of Language and Semiotics (Dil Felsefesi ve Göstergebilim.)
1973 / Il Costume di Casa" adıyla yine bir derleme
kitabı yayınladı.
Eco çalışmalarıyla / her yazarın uymak zorunda olduğu okurun
tanımını yapmayı amaçlar.
1980 / Gülün Adı / göstergelerin gizemini, yaşamlarımızdaki
karmaşık varlığını, kurgusal, fakat açık bir dille vurguladı
1988 / Foucault Sarkacı / irrasyonel düşüncenin Ortaçağ'a
uzanan felsefi-tarihsel sürecini ele almış
1997 / Kant and the Platypus / algılarımızın ne kadarının
bilişsel idrak yeteneğimize, ne kadarının da dilbilgisi kaynağımıza dayandığını
Pascal, Aristoteles, Heidegger gibi düşünürlerin öğretilerinden yola çıkarak
çözümlemeye yönelmiştir.
1995 / Kusursuz Dil Arayışı / kitabıyla Eco, iletişimin
temeli olan dillerin çokluğu ve farklılığının, aslında iletişim gücümüzü
sınırlandırdığı düşüncesini, Babil Kulesi'nin Tanrı'nın lanetiyle yıkılması
sonucunda ortak dili kullanan insanların dilde de ayrışmasını efsanesini baz
alarak açıklamaktadır
Baudolino / dönem 1204 yılındaki Constantiople (İstanbul)
haçlı kuşatmasıdır. Baudolino, Eco’nun doğduğu yer olan Alessandria’nın
koruyucu aziz’idir ve geleceği görebildiğine inanılmaktadır. Kuşatma sırasında
Eco’nun Baudolino’su ‘büyük yalanlar tezgâhlayabilen küçük bir yalancı’,
ortaçağ yunan tarihçisi Niketas’a palavralar anlatır ve böylelikle Eco’ya
‘gerçekler ve yalanlar hakkında bir belirsizlik oyunu’ oynamak için fırsat
vermektedir.
Yorum ve Aşırı Yorum
Eco / ‘yapıtın niyeti’nin, olası yorumlarının sınırlarını
nasıl belirlediğini ortaya koymaktadır.
Eco hermetik bakışa göre yorumun ‘sonsuz, tanımsız’ olduğunu
ve yorumda bir sapmanın ya da kaymanın bitmeyeceğini kabul etmemiz gerektiğini
söylemektedir.
…yazarın niyeti bir kenara bırakıldığında ve okur kendi
tasarımlarını bağımsız bir şekilde yürüttüğünde, ‘aşırıyorum’ üretilir ya da
ortaya çıkar
Popüler kültür, ‘güçlendirdiğinde’,
‘özgürleştirdiğinde’, ‘arındırdığında’ iyidir.
Popüler Kültürü bu şekilde olduğundan fazla değer katanlar,
ikonların gücünü tanımlayan ortaçağ ikon düşmanları gibi sözde kıyamet
eleştirileri anlaşılırken, Popüler kültürün etrafını saran enerjiyi ve
saplantıyı görmezden gelmektedirler.
Eco, popüler kültür ile coşku arasındaki bağlantıyı tespit
etmiştir.
Anlatı Ormanlarında
Altı Gezinti
anlatıda okurun varlığı
metinlerin yavaşlığı ve hızlılığı
İkinci bölüm / çeviride dillerin oluşturduğu anlam
değişiklikleri
Ormanda Oyalanmak adlı bölüm, ise hızlılık ve yavaşlılık
kavramları
Olası Ormanlar'da ise, metinde oluşturulan evrenlerin
gerçekliğini soruşturmakta
Casablanca,
belirsizliği nedeniyle açık yapıt olma niteliğini, devingen olma özelliğini
taşımaktadır.
…kitle iletişimi artık ideoloji için bir kanal değildir,
çünkü medyanın kendisi artık bir ideoloji haline dönüşmüştür.
Yanlış Okumalar, gündemle ilgili satirik bir özellik ve
parodi niteliği taşımaktadır.
Somon Balığıyla Yolculuk, Yanlış Okumalar ile belirli bir
düzeyde bir bütün oluşturmaktadır ve benzer özellikler taşımaktadır.
Beş Ahlak Yazısı
Ebedi Faşizm adlı
yazı / modern ulusların faşizm eğilimini açıklayan on dört maddelik bir liste
sunmaktadır. Bu liste, Kök-faşizmin özelliği, gelenekçilik, eleştirel karşıtı
anlayış, farklılığın yarattığı doğal korkunun abartılması, kök-faşizmin
bireysel ya da toplumsal düş kırıklığında doğması, yine kök-faşizmin, toplumsal
bir kimlikten yoksun insanlara biricik ayrıcalıklarının herkesin paylaştığı
ayrıcalık olduğunu salık vermesiyle başlamaktadır. Ardından, diğer ulusun gösterişle sergilenen
zenginliğinde ve gücünden aşağılanmış hissetirilmesi, mücadele etmek için
yaşanması, herkesin kahraman olarak yetiştirilmesi
İlkçağda orantı, uyum ve düzen dengesinin güzel tanımındaki
etkisini gösterdikten sonra, Ortaçağ ve Rönesans’ta ruhsal ve ahlaksal
güzelliklerin ön plana çıktığını altını çizmektedir.
…yapıtın bütünü, Eco’nun tercihiyle ‘sanat ve güzelliğin
arasındaki bağıntı’dır.
Rorty bir tornavidanın sadece bir vidayı çevirmeye değil,
aynı zamanda bir paketi açmaya ya da kulak kaşımaya da yarayabileceğine dikkat
çekmektedir. Bu yüzden Rorty tüm yorumların haklılığını savunur. Fakat Umberto
Eco tüm yorumlamaların doğru olmayabileceğini düşüncesini savunarak Rorty’i
eleştirmektedir. Örnek olarak, bir kişi, bir tornavidayı kül tablası ya da Microsoft
Word programını hesap tutmak için kullanamaz. Umberto Eco açık yorumlamaya
inanmaktadır ancak yorumlamanın her türü onun için geçerli değildir.
postmodern metin çoğul, sonsuz sayıda yoruma el verecek
ölçüde açık (ya da belirsiz) bir metindir. “Post-modern metne ‘yazılabilir
metin’(scriptible) denir çünkü her karşılaşmada (okumada) yeniden yazılır.
Foucault Sarkacı
Sarkaç düşüncesini tanımlama biçimimiz, zıtlıklar arasında
gidip gelen, Eco’nun hem yaratısal hem de kuramsal çalışmalarında karakterize edilen
durumdur.
Foucault Sarkacı felsefe, bilim, matematik, fizik gibi
öğeler taşıyan, geniş anlatıların yer aldığı ve bazen de polisiye yapı
barındıran bir kitap olarak görünmektedir. Kitap ‘gizilcilik’ (okültizm)
üzerine kurulmuş, Kabala* ve Simyacılık gibi sistemler hakkında bilgilerle
donanmış, komplo teorileriyle çevrelenen, ezoterik toplulukların plan ve
amaçlarını anlatan, inanç sistemlerini içermektedir.
Romanın gerçek zamanı günümüzdür, modern dönemlerdir.
Umberto Eco, yapıtında felsefi şüpheciliği kullanarak
yaratılan bir komplo teorisini, komplo teorilerinin gerçeklere dolaylı biçimde
dokunduğunu ve insan zihninin komplo teorisine (bir anlamda söylenlere) ne
kadar yatkın olduğunu alaysı bir yaklaşımla işlemektedir.
Foucoult Sarkacı, ismini Fransız fizikçi Leon Foucoult
tarafından dünyanın döndüğünü göstermesi için tasarımlanan gerçek bir sarkaçtan
alıyor.
Kitap anlatıcının sesiyle açılır. Anlatıcı Casaubon’dur; adı
klasik bir alim olan Isaac Casaubon’a atıfta bulunur
Foucault Sarkacının öyküsü Milan’da kibirli bir yayıncının
yanında çalışan Belbo, Diotallevi ve Casaubon adlı üç arkadaşın etrafında
gelişmektedir.
Yapıtın başat kahramanlarından Casaubon 1970’lerde Milan’da
tezini Tapınak Şövalyeleri tarihi üzerine hazırlayan bir öğrenciyken, etrafında
devrimci ve karşı devrimci öğrenciler yer almıştır. Bu dönemde içinde, bir
yayınevinde editör olarak çalışan Belbo ile tanışır.
Okültizm üzerine birçok el yazması okuduktan sonra, daha
fazlasını elde etmeye karar verirler ve eğlenmek için kendileri bir komplo
teorisini andıran bir sistem geliştirirler.
‘Plan’ adında bir komplo teorisini ‘gerçek’ gibi ortaya
atarlar.
Planı, Abulafia adını verdikleri bir kelime işlemcisi
programıyla rastgele kelimeler üreten bir bilgisayara aktarırlar ve bu bilgisayar,
onlara tamamen yeni bir komplo teorisi oluşturur. Yeni kelimeler üzerinden
gerçek oluşturmaya çalışırlar. Kısacası bilgisayar (teknoloji), gerçek üretmeye
başlıyor
İlk girişim, Kutsal Kan ve Kutsal Kase’yi merkeze alan Mary
Magdelana komplo teorisi…
Kısa süre içinde Belbo, Diotallevi ve Casaubon ‘Plan’ı bir
takıntı haline getirirler ve onun sadece bir oyun olduğunu unuturlar.
Casaubon İtalya’dan Plan’ın peşinden ayrılır ve iki yıl
Brezilya’da kalır.
Belbo, Diotallevi ve Casaubon, hızlı bir biçimde okültizmin
metinlerinin tarihi ilişkilerini çözmeye başlarlar.
Plan inanılması oldukça güç bir hal almışken, editörler
oyunlarına daha yoğun biçimde girişmişlerdir. Hatta bütün olanlardan sonra
gerçekten gizli bir komplo olduğuna bile inanmaya başlamışlardır.
Üçü birlikte, Plan’daki gizli derneklerin kendi
kronolojilerini gönderirler.
Casaubon / Belbo’nun peşinden Paris’e gider.
Casaubon, müzede saklanır, bu an aynı zamanda romanın
başladığı andır.
Aglie’nin grubu Plan’daki Tres topluluğu tarafından aldatılmış
ya da onları aldatmıştır.
Belbo bilgileri vermeyi reddeder ve onlar da Belbo’yu,
sarkaca bağlı bir kabloya asarlar.
Casaubon Paris’in kanalizasyonlarını kullanarak müzeden
kaçmaya çalışır
…roman, Casaubon’un, olayları yorumlamasıyla son bulmaktadır.
Önceki Günün Adası
Bu yapıtta diğerlerinde olduğu gibi yoğun biçimde ortaçağ,
labirent, kütüphaneler bulunmamaktadır
bu romanda da elyazmaların peşinde olan bir karakterle roman
başlamakta
Kitap, Rönesans döneminde yaşayan, boylama göre uluslararası
saatin diğer tarafında olduğuna inandığı bir adanın yakınındaki gemide mahsur
kalan bir adamın öyküsünü yansıtmaktadır. Ana karakter (Roberto), yüzme
bilmediği gemide kalmak zorundadır.
Roberto on yedinci yüzyılda birkaç arkadaşıyla esrarengiz
bir göreve gönderilir, ama aynı gemideki arkadaşları araştırmalarını ve
hedeflerini ondan gizlemektedirler.
…denizde fırtına kopar ve gemi batar. Kurtulan tek kişi
Roberto’dur.
…denizin ortasında / bir gemiye rastlar
…geminin içinde bazı hayvanlarla karşılaşır ve zaman içinde
bir insana ait olduğunu düşündüğü bazı izlere rastlar. Gerilimli bir süreçten
sonra, hem din adamı olan hem de bazı bilimlerle uğraşan kişiyle karşılaşır ve
tanışırlar. Bu adam hastalıklı olduğu düşünülerek, tayfa tarafından gemide bırakılmıştır.
Bununla birlikte, arkadaşları çıktıkları adada yerliler tarafından
öldürülmüşlerdir.
Hesaplarına göre, bulundukları nokta meridyenin başlangıcı
olduğu ve diğer tarafta kaldığı için ada, ‘önceki gün’de kalmıştır. Roberto
sevgilisine ulaşmayacağını bile bile mektuplar yazmaktadır.
Baudolino
Baudolino her duyduğu dili hemen konuşabilen, yalan söyleme
konusunda oldukça yetenekli bir köylü çocuğudur.
O dönemde İmparator Friedrich Barbarossa da orada, Milano
ile Pavia arasında bir yerde savaşmaktadır. Daha ilk karşılaşmalarında
Baudolino İmparator'un ilgisini çekmeyi başarır ve İmparator onu manevi oğlu
ilan eder.
Baudolino, hayal kurmaya ve uydurma hikâyeler anlatmaya
devam eder, ne var ki hayal ürünü öyküleri sonunda tarihin kendisi olacaktır.
Üçüncü Haçlı Seferi'ne çıkar,
Konstantinopolis'in yağmalanması, Friedrich'in esrarengiz
ölümü…
Eco, dikkatli okuru için çok fazla sayıda tarihi ironi,
şaşırtıcı bağlantılar ve ilginç entrikalar sunmaktadır.
En üst düzeyde Baudolino tarihin güvenilirliğini sarsmaktadır.
Kraliçe Loana’nın
Gizemli Alevi
Roman kahramanı altmışlarına yaklaşan Giambattista
Bodoni’dir ve roman boyunca Yambo takma ismiyle bilinmektedir. Milano’da
sahaflık yapmaktadır.
komaya girer ve koma sırasında belleği içerisindeki kişisel tarihini
kaybeder. Belleğinde sadece okuduğu kitaplardan alıntılar ve ansiklopedik
olgular kalmıştır.
Romanın ilk bölümünde, güzel yardımcısı Sibilla (kahin
kadın) ile karşılaşmaktadır.
kim olduğunu anlamak için de geriye doğru bir çalışma
yapması gerekmektedir.
Öncelikle, büyük babasının köyünü belleğinde oluşturmaya
çalışır.
çocukluğu boyunca, evin çatı katında büyük babasının
Mussolini zamanından kalan dergi ve gazeteleri okumaktadır
Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi, resimlendirilmiş bir
romandır. İçeriğinde, birçok fotoğraf ve resmi tutmaktadır.
Umberto Eco’nun Göstergebilim ve İletişime Etkileri
Eco’nun erken dönemindeki estetik görüşü, Rus Biçimcilerine
ve Roman Jakobson’un görüşlerine oldukça yakın
(Jakobson) Anlattığı şeyde değil, anlatma biçimindedir
yazının varlığı, anlamın kendisinde değil, ‘anlamı üreten süreç’tedir. Böylece
ister istemez, en somut olguları anlatırken bile, gerçeğin yanında bir başka
gerçek oluşturur. Bu gerçek, bir nesne olmaktan daha çok bir dizge, bir içerik
olmaktan daha çok bir biçimdir; hep kendi kendini belirtir, hep kendi
kendisinin göndergesidir.
Açık metin, anlamlandırmada okura imkânlar tanır.
U. Eco’ya göre bir sanat yapıtından tad almak haz duymak,
onun yorumunu yapmak, onu özgün bir bakış açısı içinde yaşatmak demektir
Kapalı metinler ise, okuma serüveni boyunca okuyucuyu
önceden belirlenmiş bir yol boyunca yürütmeyi, acıma ya da korku, heyecan ya da
çöküntü duygularını yerli yerinde ve gereken zamanda uyandıracak şekilde
etkilemeyi amaçlayan metinlerdir.
Umberto Eco'ya göre açıklık genellikle yazınsal ve aydın
kesime ait metinlerin özelliğiyken, kitle iletişim araçları karakteristik
olarak kapalı metinler üretmektedir.
Açık metinler çok sayıda yorum düzeyi halinde kurulur. Açık
metin olası okumaların bir yapısal labirentidir
Hermeneutik /
Yorum yapma eylemini, Hermeneutik’çiler ‘yorum’ biçiminde adlandırılmasını
reddetmektedirler.
Hermeneutik, Avrupa Protestan teolojisi içerisinde baskın
bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.
Eco, okuma sürecini Greimas’ın bir anlam birimi olarak kabul
ettiği ‘izotopi’ kavramıyla karşılaştırmakta ve bu sürece ‘topik’ adını
vermektedir.
Metindeki anlamlardan bazıları her zaman gizil kalmaktadır.
Örneğin Eski Yunan ve Roma metinleri diğer metinlere gönderme yaparlar.
Gönderme yapılan metinlerden bazıları tamamen kaybolmuştur.
Umberto Eco, yazarın niyetinin bilinmesi gerekliliğine de
vurgu yapmaktadır.
Dil ya da medya ‘gerçekliğin toplumsal yapısı’nda ana rolü
üstlenmektedir
Bir kuş resminin karakalem imajı bir fotoğraftaki kuştan daha
kolay fark edilebilir. Bu sonuç, gerçekliğin yapılmasında algısal kodların
öneminin altını çizmektedir.
Sınırsız semiosis kuramını savunurken Eco, metinlerin
yazınsal okumasına dayandırılan ‘ortak görüş’ anlayışını öne sürmektedir:
“Yorumcu öncelikle sıfır derecesinde bulunmalıdır; varolan sözlükleri, en
basitinden en karmaşığına kadar değerlendirmelidir.
Kuramsal alanda özellikle Hans Robert Jauss ortaya koyduğu
‘alımlama estetiği’ kuramıyla yapısalcı eleştiriye yeni boyutlar
kazandırmıştır. Jauss’un karşı çıktığı yöntemler Marksist Eleştiri ve
Biçimcilik’tir.
Her iki kuram da / estetik özelliklerini ve toplumsal
işlevini ön plana çıkarabilecek olan alımlama ve etki boyutunu gözardı
etmişlerdir.
Jauss ortaya koyduğu yedi tezle kuramını biçimlendirmektedir.
Tezlerinde, daha çok yazınsal metni okurun yeniden üretmesi üzerinde durmaktadır.
Alımlayıcının, yani okurun bir ansiklopedik bilgiye ihtiyacı
vardır
Eco’ya göre dönüşümlülük olasılığı ve eleştirel okuma
süreci, okurun ansiklopedik kapasitesine bağlı olmaktadır.
Entelektüeller krizlerin çözümünde faydalı değildirler.
Entelektüel ne yapsın, bir kitap yazıp tüm sorunları çözecek
bir anahtara mı sahiptir?
Eco entelektüellere atfedilen ağır yükün gerçekçi olmadığını
vurgulamaktadır.
Sonuç
Göstergebilim, Umberto Eco ve Yapıtları Bağlamında
Göstergebilime Katkıları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2009
…