6 Aralık 2018 Perşembe

Batılı Seyyahlara Göre Trabzon - 1808-1878


Özgür Yılmaz - Batılı Seyyahlara Göre Trabzon - 1808-1878
Bu çalışmada 1808-1878 yılları arasında Trabzon’a gelen Batılı seyyahların izlenimleri doğrultusunda kentin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısının nasıl olduğu, bu yapıda ne gibi değişimlerin olduğunu incelenmeye ve bu şekilde önemli bir liman kenti olan Trabzon’un bu yüzyıl içersinde Batılı seyyahlar tarafından nasıl değerlendirildiği tespit edilmeye çalışılmıştır.

Giriş
Osmanlı coğrafyasına yönelik seyahatlerde özellikle XV. yüzyılda bir patlama görülür.
Seyahatnamelerin içeriklerini şekillendirmede Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler birinci derecede rol oynamıştır (s. 2).

XIX. yüzyılda doruk noktasına ulaşan sömürgecilik ve emperyalizm, seyahatnamelerin yapısını da değiştirmiş, bu yüzyılda demiryolları ve buharlı gemiler sayesinde seyahat koşullarının iyileşmesi Doğu-Batı temasını da güçlendirmiştir. Etnografı, arkeoloji ve filoloji gibi bilim dallarının kurumsallaşması ve şarkiyatçılığın bir akademik dal olarak gelişmesi Doğu hakkındaki verilerin daha sistematik veriler haline dönüştürülmesini sağladı. Birçok şarkiyatçı için Doğu bir kariyer alanı haline geldi (s. 3).

XVIII. ve XIX. yüzyıllarda yazılan seyahatnameler sömürgecilik için bir araç haline gelmiştir (s. 4).

Seyahatnameler Batı’da oluşan Türk imgesinin de bir bakıma mimarları olduğu için Avrupa’daki Türk imajına yönelik bir araştırmada vazgeçilmez kaynaklardır.

Etkilerini daha çok XIX. yüzyılın başlarından itibaren göstermekle birlikte, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması Trabzon’un ticari hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş, Trabzon- İstanbul arasında buharlı gemi seferlerinin başlaması ve 1838 Osmanlı- İngiliz Ticaret Antlaşması, Trabzon’u İran transit ticareti için vazgeçilmez bir nokta haline getirmiştir.

Birinci Bölüm
ŞEHRİN TARİHİ ve FİZİKİ YAPISI
Trabzon (...) Yunan Kolonileri, Persler, Romalılar, Bizans ve Osmanlılar gibi pek çok milletin ilgisini çekmiş ve şehir değişik siyasi oluşumların hâkimiyetinde kalmıştır (s. 17).

Seyyahların şehrin tarihine ilişkin verdikleri bilgilerde en son bahsedilen husus Osmanlıların kenti almalarıdır.

Seyyahların şehre bakış açılarında, İstanbul fethinden sonra Hıristiyanlığın doğudaki tek temsilcisi olarak kalan Trabzon Rum Devleti’nin de Osmanlıların eline geçmesi gibi bir tarihi sürecin etkisi de görülmektedir. Seyyahların gözünde şehir antik bir geçmişi olan, Doğu’da Hıristiyanlığı temsil etmiş olan bir hanedana bir süre başkentlik eden ve şimdi ise Türk İmparatorluğu’nun Avrupalıların elinde olması durumunda ne kadar güzel bir ülke olabileceğini hatırlatan bir yerdi (s. 20).

Şehrin üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere, Tabakhane Deresi ve Zağanos Deresi gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan itibaren yükselerek bir takım basamaklara ayrılır (s. 20).

...evler dağınık bir şekilde ve özellikle şehrin batı tarafındaki Türk mahallesindekiler olmak üzere çoğunluğu bahçe içindeydi (s. 23).

(Fallmerayer) ...burada çarşılar hariç tutulursa, sokak, Avrupa şehirlerinde olduğu gibi doğrudan evlerin önlerinde değildir; sokakla ev arasında boş, koridor biçiminde altı ila on ayak yüksekliğinde bir duvar çekilmiş. Evlerin etrafı bu duvarlarla çevrilerek izole edilmiş ve çimenli ya da döşenmiş avluların içinde, su kuyularıyla ve ağaçlarıyla birlikte mahrem duruma getirilmiş.

(Koch) Hiçbir ev, buna evin selamlığı da dahil sokak tarafına inşa edilmez, bilakis arkada daha çok bahçeye benzer bir avlu içinde yüksek sokak duvarlarının karşı tarafında bulunur.

...caddeler o kadar dardır ki ortasından yürüyen biri elleriyle her iki tarafa değebilir (s. 23).

Havadaki nem oranının yüksek olduğu yaz mevsiminde artan sıcaklıklar sahilde yaşamayı güçleştirir (...) bundan dolayı yazları şehrin yukarı ve daha havadar olan kısımları tercih edilmekteydi (s. 25).

(Bıjışkyan) Batı varoşunda Türk ve Rumlarla meskûn Sotka ve Faroz mahalleleri vardır. Doğu taraftaki ise, çarşıları hanları hamamları namlı camileri ile geniş ve muntazam bir yer olup şehir olarak adlandırılmıştır. Kalede ikamet edemeyen Hıristiyanlar ve birçok Türk, Kale’den Çömlekçi mahallesine ve Boztepe’ye kadar uzanan bu kısımda oturur. Bu varoşun denize kadar uzanmış ucunda Kanita, kemer şeklinde bir kayadan dolayı Kemerkaya denilen ve tuzlu bir çeşme bulunan Tuzluçeşme adlı mahallede Rumlar oturur.

Çömlekçi Mahallesi’nin şehrin doğu ucunda ve buranın Rum çömlekçilerle meskûn olduğunu, fakat daha önceden burada Ermenilerin de olduğunu belirtir (s. 27).

(Feruhan Bey) sahil mahallelerinde umumiyetle Rumlar, düz vaziyetteki orta ve Gâvur Meydanındaki mahallelerinde Ermeniler, düz vaziyette olan veya Tekke ve Boztepe denilen güney taraftaki mahallelerde Türklerin ikamet ettiğini belirtir (s. 28).

Gâvur Meydanı
...şehrin doğal limanının doğu tarafta bulunması burayı aynı zamanda ticari hayatın da merkezi konumuna getirdi.
...bu meydan eski devirlerde hipodrom olarak kullanılıyordu (s. 30),

Meydan, Trabzon’dan Erzurum istikametine doğru giden kervanların da hareket noktası idi. Bu nedenle burada bu kervanların ihtiyaçlarını karşılayacak pek çok dükkân bulunmaktaydı (s. 31).

1860 yılında Gâvur Meydanı civarında bir otel bulunduğunu bilmekteyiz.

Kabak Meydanı
Şehrin batı tarafında kalan bu meydan Gavur Meydanı’ndan daha büyük idi...
Şehrin bu kısmının kısmen daha az nüfuslu olması kısmen de yoğun olarak Müslümanların meskûn olduğu bir yer olması nedeniyle seyyahların dikkatini pek çekmemiştir (s. 33).

...Lynch bu meydanın daha önemli yönünün ise cirit oyunlarının burada oynanmasından kaynaklandığını belirtir (s. 34).

İkinci Bölüm
ŞEHRİN SOSYAL YAPISI
Osmanlı hâkimiyeti altında Trabzon’un nüfusu hakkında ilk veriler şehrin fethinden sonra yapılan tahrirlerdir. Şehrin fethinden yirmi beş yıl sonra yapılmaya (1486) başlanan bu tahrirler, XVI. yüzyılda da yapılmaya devam etmiş ve sırasıyla 1523, 1553 ve 1583 yıllarında Trabzon şehrinin fethinden sonraki yapısına ışık tutan önemli tarihsel belgeler ortaya çıkmıştır.

Osmanlı fethinden itibaren Müslüman Türkler, Rum Ortodokslar, Ermeni Ortodokslar ve Latin Katoliklerden oluşan Trabzon’un nüfusu Osmanlı hâkimiyeti süresince devamlı olarak Müslümanlar lehine bir değişim göstermiştir (s. 37).

XVII. ve XVIII yüzyıllarda tımar sisteminin bozulması, çift bozma, büyük kaçgun gibi olaylar nedeniyle köylerin boşalması, kentlere göçün artması gibi önemli nüfus hareketlerinin yaşandığı bilinmektedir.
Bu dönemde Trabzon’u tehdit eden en mühim dış mesele ise kuzeyden gelen Kazak tehlikesidir. Kazakların şayka adlı gemilerle yaptıkları akılar sonucunda Trabzon kıyıları oldukça hasar görmüştür.

...sonuncusu 1583 yılında yapılan tahrirden başka bir nüfus çalışması 1831 sayımına kadar yapılmamıştır (s. 38).

Seyyahların Nüfus Tahminleri (s. 40)

1813 yılında Trabzon’a gelen Kinneir: Trabzon’un, Türkler, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Gürcüler, Mingrelliler, Çerkezler ve Tatarlardan oluşan 15 bin kişiyi barındırdığı söyleniyor, demektedir (s. 41).

1869-1878 Salnamelerine Göre Kentin Nüfusu (s. 47)

Osmanlı toplumu değişik milletlerin bir arada bulunduğu ve toplum yapısının İslam’ın esaslarına göre belirlendiği bir düzenle idare olunuyordu.
...bu sistem, 19. yüzyılda gayrimüslimlere verilen yeni haklarla birlikte (terk edildi)

Avrupalıların Osmanlı toplumunun bütünlüğüne yönelik yapmış oldukları siyasi faaliyetler neticesinde sosyal dengede bazı değişiklikler yaşanmaya başlandı.

Himaye sistemi çerçevesinde imparatorluktaki tüm elçilikler hükümetten her bir elçi değişiminde yenilenen pek çok berat elde etti.

...himaye sistemi zamanla Avrupalıların elinde bir silaha dönüştü. Böylece bu uygulama beratlı denilen özel ayrıcalıklı bir sınıf yarattı ki bunlar verilen bu ayrıcalık sayesinde ticari işlemlerde vergi muafiyeti ve ayrıcalıklı muamele hakkı elde ettiler (s. 50).

Karadeniz’in uluslararası ticarete açılmasından sonra, önceleri bu sularda ticareti ellerinde bulunduran Müslüman tüccarlar bu üstünlüklerini yavaş yavaş Rum tüccarlar lehinde kaybetmeye başladılar.
Gayrimüslimler sadece kendi meziyetleri ile değil aynı zamanda elde ettikleri, himaye sisteminin nimetleri olan beratlarla Müslüman rakiplerine karşı da oldukça avantajlı bir duruma geldiler (s. 54).

İslam’ın koruyuculuğu altında Zımmi statüsünde olan ve hakları ve yükümlülükleri gelenek tarafından belirlenen gayrimüslimler çok fazla kibirli veya düşmanla oldukça yakın bir hale geldiler (s. 55).

XIX. yüzyılda Trabzon’da iki ayrı demografik eğilim var: ticaretin yoğun olduğu dönemlerde çevre köy ve kasabalardan kente doğru bir hareket oldu. İkinci olarak da ticaret durgunlaştığında bu yeni gelenler ya geldikleri yerlere ya da başka iş imkânları için özellikle İstanbul’a gittiler (s. 56).

...yüzyılın ikinci yarısında (19. yüzyıl) kentteki gayrimüslim oranında bir artış göze çarpmaktadır.

Osmanlı Rus Savaşı sonunda Ruslara bırakılan Kars ve Ardahan gibi yerlerden Trabzon’a önemli bir göç dalgasının oldu...
Trabzon’daki Müslüman ve gayrimüslimlerin bu yeni gelenlerden memnun değil (Fallmerayer)...

Trabzon’da göçmenlerden kaynaklanan sorunlar bir ara öylesine büyümüştü ki Trabzon halkı kenti terk etti. Ticari hayat tümüyle felç oldu ve kentte ekmek kıtlığı baş gösterdi (1864).
Trabzon’da 1865 yılının sonunda toplam ölü sayısı 53,000’di.
...göçler 1877–1878 Osmanlı- Rus Savaşı sonrasında da devam etmekle birlikte yüzyılın sonuna kadar ve hatta XX. yüzyılın başlarında da devam etti (s. 59).

...seyyahların ilgisini yoğunlaştırdıkları zümre Müslümanlardan ziyade gayrimüslimler olmaktadır.
Batılı seyyahların özellikle Xenophon’dan itibaren kentin tarihinden bahsetmeleri, kentin tarihini sadece Yunanlılara mal etmeleri aslında XIX. yüzyılda Batı’da meydana gelen bir fikir hareketinin sonucuydu (s. 60).

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı
Bu olay cemaati iki yönüyle etkilemiştir. Bir yandan bu savaş sırasında Doğu Anadolu’nun Rus işgali altında kalması
Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi

Rumların, tüm imparatorlukta olduğu gibi Trabzon’da da ekonomik ilişkilerde önemli bir yere sahip oldukları göze çarpmaktadır. Şehirde yaşayan Rumlar genelde ticaretle uğraşıyordu (s. 66).

(Deyrolle) Trabzon Rumları ki Ermeniler gibi devletin reaya diye anılan teb’alarıdır. Bab-ı Ali’den ziyade Rusya’ya karşı bir bağlılık, muhabbet göstermektedirler. Onları bu tercihe sevk eden mantığı anlamak kolay değildir. Bence efendinin değişmesi zararlarına olacak (s. 69).

19. yüzyılın başlarından itibaren başlamak üzere, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan Hıristiyan Ortodoks nüfus, gelişen Rum burjuvazisi ve Rum Ortodoks kilisesinin karşılıklı olarak yönettiği eylemlerinin etkisinde kalmıştır. Kökenleri ne olursa olsun, Türkçe ya da Rumca konuşan Ortodoks Hıristiyanlar, kendilerinin Yunan milletinden oldukları inancını benimsemeye başladılar (s. 70).

Trabzon Ermeni cemaati, dini yapı olarak Rumlarla kıyaslandığında daha parçalı bir yapı sergiliyordu. Hıristiyan olmalarıyla birlikte Ermeniler, Gregoryen, Katolik ve Protestan mezheplerine ayrılmıştır.

Gregoryen Ermeniler karşısında sayıları az olmakla birlikte, uluslararası girişimler sonucunda, 1831’de Fransa’nın tavassutuyla Ermeni Katolikler, 1850’de de İngiltere’nin tavassutu ile Protestan Ermeniler birer cemaat olarak kabul edildi.

Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler genel olarak beş ana kısma ayrılabilir. Birinci grubu, 19.yüzyılda oldukça etkili olan, yönetimde ve sivil hizmetlerde yer alan zengin ve etkili bir zümre oluşturmaktaydı. İkinci grup ise İstanbul ve Anadolu’nun diğer şehir ve kasabalarında ticaret ve finans işleri ile uğraşan kesimdi. Üçüncü kesim ise en kalabalık grup olan köylülerdi. Dördüncü grup ise daha çok yüksek dağlarda Sasun ve Zeytun gibi korunaklı yerlerde kuralsız ve yarı bağımsız bir şekilde yaşayanlardı ki bu grupların çıkarmış oldukları isyan hareketleri yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuştur. Beşinci grubun ise din adamlarıydı ki imparatorluğun en müreffeh topluluklarından biriydi. Bu gurup askeri muafiyetleri sayesinde ekonomik olarak önemli bir gelişme göstererek ayrıcalıklı bir mevki kazandı. Bu gruplardan ilk ikisi Trabzon’un sosyal ve ekonomik hayatında rol oynamıştır (s. 72-73).

Anadolu’nun başlıca kentlerindeki Ermeniler esnaf, vergi tahsildarı, müteahhit, komisyoncu, zanaatçı, kuyumcu, işadamı, banker, katip, tabip, sanayici ve büyük bir kısmı ithalat ve ihracatla meşgul olan tüccarlık gibi geniş bir iş sahasında faaliyet gösteriyorlardı. Bu meslek gruplarından hemen hemen hepsi Trabzon Ermenileri tarafından da gerçekleştiriliyordu (s. 74).

Ermenilerin bu saydığımız meslek grupları içinde en çok avantaj elde ettikleri iş ise uluslararası ticaretti.

Trabzon en eski dönemlerden beri coğrafi konumu itibarıyla ticarete açık bir liman kentiydi.
Ortaçağda Özellikle Cenevizliler Trabzon ticaretinde etkili bir konumda idiler (s. 78).

Osmanlı coğrafyasındaki misyonerlik faaliyetleri (s. 84-85)

Üçüncü Bölüm
ŞEHRİN EKONOMİK DURUMU VE ULAŞIM SEKTÖRÜ
Ticaret liman kenti olan Trabzon için oldukça önemli...
Trabzon, büyük bir ticaret yolunun denize açılan kapısı ve doğu ile batıyı birleştiren bir ticaret merkezi olmuştur.

XI. yüzyıldan itibaren meydana gelen Haçlı Seferleri nedeniyle ticaret yollarında bazı değişiklikler baş göstermiş, abluka altına alınan Suriye ve Mısır limanları yerine Trabzon limanı, Ortadoğu’da alternatif ticaret merkezi olarak gelişmeye başlamıştır (s. 95).

13-14. yüzyıl... Bu dönemde Cenevizliler Venedikliler ile Karadeniz ticaretinde
Mücadele halindeydiler.

Karadeniz’deki ticaret, Coğrafi Keşiflerin de etkisi ile daha güneye yani önce Akdeniz’e kaydı.
Buna paralel olarak Trabzon da bir transit ticaret merkezi olmaktan çıkarak mahalli ihtiyaçların karşılandığı, üretim ve tüketim maddelerinin el değiştirdiği bir liman haline geldi.

Osmanlı askeri seferlerinde Trabzon limanı ve dolayısıyla Trabzon şehri hem askerin hem de cephanenin ilgili bölgelere dağıtılmasını sağlayan önemli bir merkez konumunda olmuştur (s. 97).

Kaynarca Antlaşması’nın (1774) 11. maddesine göre Rusya Karadeniz ve Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest ticaret yapabilecekti.

Karadeniz’in bu şekilde önce Rusya ve daha sonra da diğer Avrupalı devletlerin ticaretine açılması özellikle İngiltere ve Rusya arasında yeni bir rekabet dönemini de başlatmış oldu.

XIX. yüzyılda Trabzon belli başlı yöresel ürünleri olan fakat belirttiğimiz gibi daha çok Avrupa-İran transit ticaretinin bir limanı görünümündedir.

Bölgede gelişen küçük sanayi kollarının en önemlilerinden biri keten bezi imalatıydı. Dışarıdan kumaş getiren tüccarlar keten bezi alıp gitmekte idiler. XIX. yüzyılın başlarına kadar Halep, Şam, Bağdat ve Hindistan’a kadar yapılan başlıca ihracatta kenevir önemli bir yer teşkil ediyordu (s. 109).
...şehirdeki sanayi kollarından bir diğeri de mum imalatı idi.

Fallmerayer Trabzon vilayetinin en değerli ürününün ipek olduğunu, dut ağacının ormanlar oluşturduğunu, özellikle Tirebolu, Giresun ve Ünye’nin ipek üretiminde ön planda olduğunu belirtmektedir.

Trabzon’da el sanatları oldukça gelişmiş faaliyetlerdendi. El sanatlarında özellikle kuyumculuk ve gümüş işlemeciliği oldukça gelişmişti. Şehirdeki ustaların yapmış olduğu altın ve gümüş işlemeler tüm Osmanlı ülkesinde rağbet görüyordu. XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra kuyumculuk eski önemini kaybetmeye başlamıştır (s. 111).

Osmanlı İmparatorluğu İran transit ticaretini Rusya’ya kaptırmamak için Trabzon-Erzurum yolunu koşullar elverdiği ölçüde ticaret için uygun bir hale getirmek için birçok girişimde bulunmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nda köle ticaretinin beyaz ve zenci köle ticareti olarak iki kısma ayrılır...
Trabzon ve çevresinde gerçekleşen köle ticareti beyaz köleler üzerineydi.
...kölelerin çoğu ev hizmetlerinde kullanılmak için gelen Afrikalı ve bazı Çerkes ve Gürcü kadınlardan oluşmaktaydı.

Osmanlı toplumunda köleler sosyal hayatın vazgeçilmez birer parçalarıydı. Her ne kadar köleler askeri ve ekonomik alanlarda çalıştırılıyor olsalar da hâkim olan kölelik ev köleliğiydi (s. 125).

(Fontanier) ...en dikkate değer ticaret köle ticaretidir. Bunlar Kafkasya’nın barbar halklarının elindeki savaş esirleri, Mingreliye’de ailelerinden çalınmış çocuklar, hatta kimi zaman bizzat ebeveynleri tarafından satılan çocuklardır. Çoğunlıkla Anapa’dan sevk edilir fakat kıyıdan gelenleri de olur. Burada olduğum sırada limanda bunlardan yaklaşık 200 kadar vardı (1827).

(Minutoli) Çerkes kızlarının Rusların eline geçmektense kendilerini Karadeniz’in
çırpınan dalgalarına bırakarak ölmeyi tercih ettiklerini yazmaktadır.

Köle ticareti XIX. yüzyılda Osmanlı iç işlerine karışmanın diğer bir unsuru oldu.

II. Mahmut döneminden itibaren çıkarılan pek çok ferman ile köle ticaretinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Dördüncü Bölüm
KENTİN İDARİ DURUMU VE YÖNETİCİLER
(Tımar sisteminin bozulmasından sonra) Osmanlı taşra teşkilatının bozulmasının ortaya çıkardığı kurumlardan biri olan Ayanlığın Osmanlı şehirleri üzerinde önemli etkileri olmuştur.
XVIII. yüzyılın uzun süren savaşları ve bu savaşların mali yükleri Osmanlı Devleti’ni kendi iç mali kaynaklarının toplanmasında yeni arayışlara yöneltti.
Tımar sistemine dayanan bu yapının bozulması yerel bir güç unsuru olarak idari, mali ve askeri görevleri olan yeni bir zümrenin doğmasına neden oldu.

Taşradaki ünlü yerli ailelerin kendi bölgelerinde hâkimiyet kurmak için birbiri ile mücadele etmesi süreci Trabzon’da da yaşandı ve şehir gerek XVIII. yüzyıl gerekse de XIX. yüzyılda ünlü ayanların mücadelelerine tanık oldu.

Bölgede ayanlar ile olan mücadele 1754 yılına kadar Trabzon valiliğinde bulunan Hekimoğlu Ali Paşa ile başlamış...
Kalcıoğlu 1757–1758 yıllarında Trabzon’a bağlı olan yerlerde önemli tahribatlarda bulunmuş ve Trabzon’daki paşa sarayını tahrip etmişti.
1782–1783 senelerinde buraların tahsildarlığı görevi Şatırzade Ömer’e verilmiş ve o da bu sırada servetini arttırmıştı (s. 133).

Tuzcuoğlu Memiş Ağa
Memiş Ağa’ya Ruslara karşı bölgenin savunmasında gösterdiği yararlılıktan ötürü Kapıcıbaşılık rütbesi verilmişti fakat bir müddet sonra ağanın merkezle olan münasebetleri bozulmuş ve Trabzon Valisi Hazinedarzade Süleyman Paşa ile araları açılmıştı. Vali Süleyman Paşa devlete sürekli haber göndererek Memiş Ağa’ın asi olduğu ve başının vurulmasının gerektiğini belirtmişti. Memiş Ağa ise bunun karşısında başta damadı Kalcıoğlu Osman gibi ayanlar ve etrafında topladığı adamlarla Trabzon üzerine yürüdü.
Memiş Ağa 1816 yılında şehir üzerine yürüyerek şehrin kenar mahallelerini işgal etmiş ve Süleyman Paşa’yı eyalet merkezinden kaçmaya zorlamıştır.
26 Ekim 1817’de ele geçirildi ve boynu vuruldu.

Beşinci Bölüm
SAĞLIK
II. Mahmut’un sağlık alanında yaptığı girişimlerden biri ve koruyucu sağlık uygulamalarının ilk örneği olan ve 1838’de İstanbul’da tesis edilen Karantina Meclisi (Meclis-i Tahaffuz)’un aldığı kararlar doğrultusunda oluşturulan karantina merkezleridir (s. 153).

Gerek veba gerek kolera olsun pek çok bulaşıcı hastalık uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nu tehdit etmişti.

...salgın hastalıklar konusunda üzerinde durulması gereken noktalardan biri de, eskiçağdan yakınçağa uzanan süreçte salgın hastalıkların birçoğunun veba veya tâûn olarak adlandırılmış olmasıdır. Bazen çiçek ve verem hastalığı veya toplu ölümlere yol açan her türlü salgın hastalık veba olarak nitelendirilmiştir.

Veba esas itibarı ile bir hayvan hastalığıdır.
...insanlara en az iki farklı türde musallat olmuştur. Bunlar hıyarcıklı veba ve akciğer vebasıdır. Bu hastalıklardan ilki olan hıyarcıklı vebanın insana bulaşması enfeksiyonlu bir pirenin ısırması ile olmaktadır. Akciğer vebası ise pireden bulaşmamakta, enfeksiyonlu bir kişinin tükürüğünden bulaşan bu veba türü ise yirmi dört saat içinde kurbanlarını öldürmektedir (s. 157).

Salgın hastalıklar bakımından Trabzon’un olduğu gibi İmparatorluğun en şanssız kentleri, özellikle İzmir gibi limanlar ve Halep gibi kervanların bağlantı noktaları olan kentlerdi.

...kervan yolları üzerinde bulunan yerlerde hastalığın yayılma olasılığı çok daha fazla idi. Nitekim Trabzon da bu özelliğinden dolayı pek çok kez veba salgınlarına maruz kalmıştı.

Veba salgınları gibi yüzyılın ilk yarısı genel olarak Trabzon için bir dizi zorluğu barındırmaktaydı. Özellikle yaşanan ayan-iktidar mücadelesiyle birlikte asayişin bozulması ve Osmanlı-Rus Savaşları şehrin etkileyen diğer hadiselerdi.

(Penzac) kaynaklara göre kentte görülen ilk veba salgını yüzyılın ilk yıllarına rastlar. Trabzon 1811’de nüfusunun %10-12’sini, yani yaklaşık 2500 kayıp verir.

1830’lu yıllarda da veba kendini yeniden gösterdi. 1830’da kentte görülen veba salgını günde 60 kişinin ölmesine neden oluyordu.

...veba gibi salgın hastalıkların yayılmasını engellemek için Osmanlı yöneticileri karantina gibi tedbirler alma yoluna gittiler.

1817 yılı kolera salgınları için bir dönüm noktasıdır.

1826–1837, 1840–1849, 1856, 1863–1865, 1879–1884, 1891–1896 olmak üzere yüzyıl içersinde altı büyük kolera salgını kaydedilmiştir. Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi gören Osmanlı İmparatorluğu’nda ise kolera salgınları hastalığın Yakın Doğu’ya gelmesi ile birlikte görülmeye başlanmıştır. 1820’li yıllardan itibaren Osmanlı sınırlarına dayanan salgın 1831’de İstanbul’dadır. 1832’de ise tüm imparatorluğa yayılmıştır (s. 163).

...yüzyılın ortalarından sonra buharlı gemilerin ve demiryollarının devreye girmesi ile birlikte koleranın küresel yayılması daha da hızlandı.

Trabzon’un sıhhi durumunu etkilemesi bakımından Kırım ve Kafkas göçlerinin şehir üzerinde önemli etkileri olmuştu.

...çıkan hastalıklardan dolayı Trabzon’a gelen göçmenlerden 1854 yılı içersinde günde ortalama 200–300 kişi hayatı kaybediyordu.

Çerkesler Trabzon’a gelirken beraberlerinde tifüsü de getirmişlerdi; koşullar bir ara öylesine kötüleşti ki Trabzon’un bütün halkı kentten kaçtı. Ticaret yaşamı tümüyle felce uğradı ve ekmek kıtlığı baş gösterdi (s. 171).

Göçmenler için önemli bir karaya çıkış noktası olan Trabzon şehri her ne kadar göçmenler için bir iskân yeri olmasa da, göçmenlerin kitle halindeki göçleri şehirde ciddi sıkıntılara neden oldu. Öncelikle sağlık konusunda yaşanan sıkıntılar hem göçmenler için hem de yerli halk için birçok hastalıkla yüz yüze bıraktı.

---
Yılmaz, Özgür (2006), Batılı Seyyahlara Göre Trabzon - 1808-1878, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder