Özgür
Yılmaz - Batılı Seyyahlara Göre Trabzon - 1808-1878
Bu çalışmada 1808-1878 yılları arasında
Trabzon’a gelen Batılı seyyahların izlenimleri doğrultusunda kentin sosyal, ekonomik
ve siyasi yapısının nasıl olduğu, bu yapıda ne gibi değişimlerin olduğunu incelenmeye
ve bu şekilde önemli bir liman kenti olan Trabzon’un bu yüzyıl içersinde Batılı
seyyahlar tarafından nasıl değerlendirildiği tespit edilmeye çalışılmıştır.
Giriş
Osmanlı coğrafyasına yönelik seyahatlerde
özellikle XV. yüzyılda bir patlama görülür.
Seyahatnamelerin içeriklerini şekillendirmede
Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasındaki siyasi ve ekonomik
ilişkiler birinci derecede rol oynamıştır (s. 2).
XIX. yüzyılda doruk noktasına ulaşan
sömürgecilik ve emperyalizm, seyahatnamelerin yapısını da değiştirmiş, bu
yüzyılda demiryolları ve buharlı gemiler sayesinde seyahat koşullarının
iyileşmesi Doğu-Batı temasını da güçlendirmiştir. Etnografı, arkeoloji ve filoloji
gibi bilim dallarının kurumsallaşması ve şarkiyatçılığın bir akademik dal
olarak gelişmesi Doğu hakkındaki verilerin daha sistematik veriler haline
dönüştürülmesini sağladı. Birçok şarkiyatçı için Doğu bir kariyer alanı haline
geldi (s. 3).
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda yazılan
seyahatnameler sömürgecilik için bir araç haline gelmiştir (s. 4).
Seyahatnameler Batı’da oluşan Türk
imgesinin de bir bakıma mimarları olduğu için Avrupa’daki Türk imajına yönelik
bir araştırmada vazgeçilmez kaynaklardır.
Etkilerini
daha çok XIX. yüzyılın başlarından itibaren göstermekle birlikte, 1774 Küçük
Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması Trabzon’un
ticari hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş, Trabzon- İstanbul arasında buharlı
gemi seferlerinin başlaması ve 1838 Osmanlı- İngiliz Ticaret Antlaşması, Trabzon’u
İran transit ticareti için vazgeçilmez bir nokta haline getirmiştir.
Birinci Bölüm
ŞEHRİN TARİHİ ve FİZİKİ
YAPISI
Trabzon
(...) Yunan Kolonileri, Persler, Romalılar, Bizans ve Osmanlılar gibi pek çok
milletin ilgisini çekmiş ve şehir değişik siyasi oluşumların hâkimiyetinde
kalmıştır (s. 17).
Seyyahların
şehrin tarihine ilişkin verdikleri bilgilerde en son bahsedilen husus
Osmanlıların kenti almalarıdır.
Seyyahların
şehre bakış açılarında, İstanbul fethinden sonra Hıristiyanlığın doğudaki tek temsilcisi
olarak kalan Trabzon Rum Devleti’nin de Osmanlıların eline geçmesi gibi bir tarihi
sürecin etkisi de görülmektedir. Seyyahların gözünde şehir antik bir geçmişi
olan, Doğu’da Hıristiyanlığı temsil etmiş olan bir hanedana bir süre başkentlik
eden ve şimdi ise Türk İmparatorluğu’nun Avrupalıların elinde olması durumunda
ne kadar güzel bir ülke olabileceğini hatırlatan bir yerdi (s. 20).
Şehrin
üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere,
Tabakhane Deresi ve Zağanos Deresi gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan
itibaren yükselerek bir takım basamaklara ayrılır (s. 20).
...evler dağınık bir şekilde ve özellikle şehrin batı
tarafındaki Türk mahallesindekiler olmak üzere çoğunluğu bahçe içindeydi (s.
23).
(Fallmerayer)
...burada çarşılar hariç tutulursa, sokak, Avrupa şehirlerinde olduğu gibi
doğrudan evlerin önlerinde değildir; sokakla ev arasında boş, koridor biçiminde
altı ila on ayak yüksekliğinde bir duvar çekilmiş. Evlerin etrafı bu duvarlarla
çevrilerek izole edilmiş ve çimenli ya da döşenmiş avluların içinde, su
kuyularıyla ve ağaçlarıyla birlikte mahrem duruma getirilmiş.
(Koch)
Hiçbir ev, buna evin selamlığı da dahil sokak tarafına inşa edilmez, bilakis
arkada daha çok bahçeye benzer bir avlu içinde yüksek sokak duvarlarının karşı
tarafında bulunur.
...caddeler
o kadar dardır ki ortasından yürüyen biri elleriyle her iki tarafa değebilir
(s. 23).
Havadaki
nem oranının yüksek olduğu yaz mevsiminde artan sıcaklıklar sahilde yaşamayı
güçleştirir (...) bundan
dolayı yazları şehrin yukarı ve daha havadar olan kısımları tercih edilmekteydi
(s. 25).
(Bıjışkyan)
Batı varoşunda Türk ve Rumlarla meskûn Sotka ve Faroz mahalleleri vardır. Doğu
taraftaki ise, çarşıları hanları hamamları namlı camileri ile geniş ve muntazam
bir yer olup şehir olarak adlandırılmıştır. Kalede ikamet edemeyen Hıristiyanlar
ve birçok Türk, Kale’den Çömlekçi mahallesine ve Boztepe’ye kadar uzanan bu
kısımda oturur. Bu varoşun denize kadar uzanmış ucunda Kanita, kemer şeklinde
bir kayadan dolayı Kemerkaya denilen ve tuzlu bir çeşme bulunan Tuzluçeşme adlı
mahallede Rumlar oturur.
Çömlekçi
Mahallesi’nin şehrin doğu ucunda ve buranın Rum çömlekçilerle meskûn olduğunu,
fakat daha önceden burada Ermenilerin de olduğunu belirtir (s. 27).
(Feruhan
Bey) sahil mahallelerinde umumiyetle Rumlar, düz vaziyetteki orta ve Gâvur Meydanındaki
mahallelerinde Ermeniler, düz vaziyette olan veya Tekke ve Boztepe denilen
güney taraftaki mahallelerde Türklerin ikamet ettiğini belirtir (s. 28).
Gâvur Meydanı
...şehrin
doğal limanının doğu tarafta bulunması burayı aynı zamanda ticari hayatın da merkezi
konumuna getirdi.
...bu
meydan eski devirlerde hipodrom olarak kullanılıyordu (s. 30),
Meydan,
Trabzon’dan Erzurum istikametine doğru giden kervanların da hareket noktası idi.
Bu nedenle burada bu kervanların ihtiyaçlarını karşılayacak pek çok dükkân bulunmaktaydı
(s. 31).
1860
yılında Gâvur Meydanı civarında bir otel bulunduğunu bilmekteyiz.
Kabak Meydanı
Şehrin
batı tarafında kalan bu meydan Gavur Meydanı’ndan daha büyük idi...
Şehrin
bu kısmının kısmen daha az nüfuslu olması kısmen de yoğun olarak Müslümanların
meskûn olduğu bir yer olması nedeniyle seyyahların dikkatini pek çekmemiştir
(s. 33).
...Lynch
bu meydanın daha önemli yönünün ise cirit oyunlarının burada oynanmasından
kaynaklandığını belirtir (s. 34).
İkinci Bölüm
ŞEHRİN SOSYAL YAPISI
Osmanlı
hâkimiyeti altında Trabzon’un nüfusu hakkında ilk veriler şehrin fethinden
sonra yapılan tahrirlerdir. Şehrin fethinden yirmi beş yıl sonra yapılmaya
(1486) başlanan bu tahrirler, XVI. yüzyılda da yapılmaya devam etmiş ve sırasıyla
1523, 1553 ve 1583 yıllarında Trabzon şehrinin fethinden sonraki yapısına ışık tutan
önemli tarihsel belgeler ortaya çıkmıştır.
Osmanlı
fethinden itibaren Müslüman Türkler, Rum Ortodokslar, Ermeni Ortodokslar ve
Latin Katoliklerden oluşan Trabzon’un nüfusu Osmanlı hâkimiyeti süresince
devamlı olarak Müslümanlar lehine bir değişim göstermiştir (s. 37).
XVII.
ve XVIII yüzyıllarda tımar sisteminin bozulması, çift bozma, büyük kaçgun gibi
olaylar nedeniyle köylerin boşalması, kentlere göçün artması gibi önemli nüfus
hareketlerinin yaşandığı bilinmektedir.
Bu
dönemde Trabzon’u tehdit eden en mühim dış mesele ise kuzeyden gelen Kazak
tehlikesidir. Kazakların şayka adlı gemilerle yaptıkları akılar sonucunda Trabzon
kıyıları oldukça hasar görmüştür.
...sonuncusu
1583 yılında yapılan tahrirden başka bir nüfus çalışması 1831 sayımına kadar
yapılmamıştır (s. 38).
Seyyahların
Nüfus Tahminleri (s. 40)
1813
yılında Trabzon’a gelen Kinneir: Trabzon’un, Türkler, Rumlar, Yahudiler,
Ermeniler, Gürcüler, Mingrelliler, Çerkezler ve Tatarlardan oluşan 15 bin kişiyi
barındırdığı söyleniyor, demektedir (s. 41).
1869-1878
Salnamelerine Göre Kentin Nüfusu (s. 47)
Osmanlı
toplumu değişik milletlerin bir arada bulunduğu ve toplum yapısının İslam’ın
esaslarına göre belirlendiği bir düzenle idare olunuyordu.
...bu
sistem, 19. yüzyılda gayrimüslimlere verilen yeni haklarla birlikte (terk
edildi)
Avrupalıların
Osmanlı toplumunun bütünlüğüne yönelik yapmış oldukları siyasi faaliyetler neticesinde
sosyal dengede bazı değişiklikler yaşanmaya başlandı.
Himaye
sistemi çerçevesinde imparatorluktaki tüm elçilikler hükümetten her bir elçi değişiminde
yenilenen pek çok berat elde etti.
...himaye
sistemi zamanla Avrupalıların elinde bir silaha dönüştü. Böylece bu uygulama
beratlı denilen özel ayrıcalıklı bir sınıf yarattı ki bunlar verilen bu
ayrıcalık sayesinde ticari işlemlerde vergi muafiyeti ve ayrıcalıklı muamele
hakkı elde ettiler (s. 50).
Karadeniz’in
uluslararası ticarete açılmasından sonra, önceleri bu sularda ticareti ellerinde
bulunduran Müslüman tüccarlar bu üstünlüklerini yavaş yavaş Rum tüccarlar lehinde
kaybetmeye başladılar.
Gayrimüslimler
sadece kendi meziyetleri ile değil aynı zamanda elde ettikleri, himaye
sisteminin nimetleri olan beratlarla Müslüman rakiplerine karşı da oldukça
avantajlı bir duruma geldiler (s. 54).
İslam’ın
koruyuculuğu altında Zımmi statüsünde olan ve hakları ve yükümlülükleri gelenek
tarafından belirlenen gayrimüslimler çok fazla kibirli veya düşmanla oldukça
yakın bir hale geldiler (s. 55).
XIX.
yüzyılda Trabzon’da iki ayrı demografik eğilim var: ticaretin yoğun olduğu dönemlerde
çevre köy ve kasabalardan kente doğru bir hareket oldu. İkinci olarak da ticaret
durgunlaştığında bu yeni gelenler ya geldikleri yerlere ya da başka iş
imkânları için özellikle İstanbul’a gittiler (s. 56).
...yüzyılın
ikinci yarısında (19. yüzyıl) kentteki gayrimüslim oranında bir artış göze
çarpmaktadır.
Osmanlı
Rus Savaşı sonunda Ruslara bırakılan Kars ve Ardahan gibi yerlerden Trabzon’a önemli
bir göç dalgasının oldu...
Trabzon’daki
Müslüman ve gayrimüslimlerin bu yeni gelenlerden memnun değil (Fallmerayer)...
Trabzon’da
göçmenlerden kaynaklanan sorunlar bir ara öylesine büyümüştü ki Trabzon halkı
kenti terk etti. Ticari hayat tümüyle felç oldu ve kentte ekmek kıtlığı baş
gösterdi (1864).
Trabzon’da
1865 yılının sonunda toplam ölü sayısı 53,000’di.
...göçler
1877–1878 Osmanlı- Rus Savaşı sonrasında da devam etmekle birlikte yüzyılın
sonuna kadar ve hatta XX. yüzyılın başlarında da devam etti (s. 59).
...seyyahların
ilgisini yoğunlaştırdıkları zümre Müslümanlardan ziyade gayrimüslimler
olmaktadır.
Batılı
seyyahların özellikle Xenophon’dan itibaren kentin tarihinden bahsetmeleri,
kentin tarihini sadece Yunanlılara mal etmeleri aslında XIX. yüzyılda Batı’da
meydana gelen bir fikir hareketinin sonucuydu (s. 60).
1828-1829
Osmanlı-Rus Savaşı
Bu
olay cemaati iki yönüyle etkilemiştir. Bir yandan bu savaş sırasında Doğu
Anadolu’nun Rus işgali altında kalması
Edirne
Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi
Rumların,
tüm imparatorlukta olduğu gibi Trabzon’da da ekonomik ilişkilerde önemli bir
yere sahip oldukları göze çarpmaktadır. Şehirde yaşayan Rumlar genelde
ticaretle uğraşıyordu (s. 66).
(Deyrolle)
Trabzon Rumları ki Ermeniler gibi devletin reaya diye anılan teb’alarıdır.
Bab-ı Ali’den ziyade Rusya’ya karşı bir bağlılık, muhabbet göstermektedirler.
Onları bu tercihe sevk eden mantığı anlamak kolay değildir. Bence efendinin
değişmesi zararlarına olacak (s. 69).
19.
yüzyılın başlarından itibaren başlamak üzere, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde
yaşayan Hıristiyan Ortodoks nüfus, gelişen Rum burjuvazisi ve Rum Ortodoks kilisesinin
karşılıklı olarak yönettiği eylemlerinin etkisinde kalmıştır. Kökenleri ne olursa
olsun, Türkçe ya da Rumca konuşan Ortodoks Hıristiyanlar, kendilerinin Yunan milletinden
oldukları inancını benimsemeye başladılar (s. 70).
Trabzon
Ermeni cemaati, dini yapı olarak Rumlarla kıyaslandığında daha parçalı bir yapı
sergiliyordu. Hıristiyan olmalarıyla birlikte Ermeniler, Gregoryen, Katolik ve
Protestan mezheplerine ayrılmıştır.
Gregoryen
Ermeniler karşısında sayıları az olmakla birlikte, uluslararası girişimler
sonucunda, 1831’de Fransa’nın tavassutuyla Ermeni Katolikler, 1850’de de İngiltere’nin
tavassutu ile Protestan Ermeniler birer cemaat olarak kabul edildi.
Osmanlı
Devleti’ndeki Ermeniler genel olarak beş ana kısma ayrılabilir. Birinci grubu, 19.yüzyılda
oldukça etkili olan, yönetimde ve sivil hizmetlerde yer alan zengin ve etkili
bir zümre oluşturmaktaydı. İkinci grup ise İstanbul ve Anadolu’nun diğer şehir
ve kasabalarında ticaret ve finans işleri ile uğraşan kesimdi. Üçüncü kesim ise
en kalabalık grup olan köylülerdi. Dördüncü grup ise daha çok yüksek dağlarda
Sasun ve Zeytun gibi korunaklı yerlerde kuralsız ve yarı bağımsız bir şekilde
yaşayanlardı ki bu grupların çıkarmış oldukları isyan hareketleri yüzyılın
ikinci yarısına damgasını vurmuştur. Beşinci grubun ise din adamlarıydı ki
imparatorluğun en müreffeh topluluklarından biriydi. Bu gurup askeri
muafiyetleri sayesinde ekonomik olarak önemli bir gelişme göstererek ayrıcalıklı
bir mevki kazandı. Bu gruplardan ilk ikisi Trabzon’un sosyal ve ekonomik hayatında
rol oynamıştır (s. 72-73).
Anadolu’nun
başlıca kentlerindeki Ermeniler esnaf, vergi tahsildarı, müteahhit, komisyoncu,
zanaatçı, kuyumcu, işadamı, banker, katip, tabip, sanayici ve büyük bir kısmı
ithalat ve ihracatla meşgul olan tüccarlık gibi geniş bir iş sahasında faaliyet
gösteriyorlardı. Bu meslek gruplarından hemen hemen hepsi Trabzon Ermenileri
tarafından da gerçekleştiriliyordu (s. 74).
Ermenilerin
bu saydığımız meslek grupları içinde en çok avantaj elde ettikleri iş ise
uluslararası ticaretti.
Trabzon
en eski dönemlerden beri coğrafi konumu itibarıyla ticarete açık bir liman kentiydi.
Ortaçağda
Özellikle
Cenevizliler Trabzon ticaretinde etkili bir konumda idiler (s. 78).
Osmanlı
coğrafyasındaki misyonerlik faaliyetleri (s. 84-85)
Üçüncü Bölüm
ŞEHRİN EKONOMİK DURUMU
VE ULAŞIM SEKTÖRÜ
Ticaret
liman kenti olan Trabzon için oldukça önemli...
Trabzon,
büyük bir ticaret yolunun denize açılan kapısı ve doğu ile batıyı birleştiren
bir ticaret merkezi olmuştur.
XI.
yüzyıldan itibaren meydana gelen Haçlı Seferleri nedeniyle ticaret yollarında
bazı değişiklikler baş göstermiş, abluka altına alınan Suriye ve Mısır
limanları yerine Trabzon limanı, Ortadoğu’da alternatif ticaret merkezi olarak
gelişmeye başlamıştır (s. 95).
13-14.
yüzyıl... Bu dönemde Cenevizliler Venedikliler ile Karadeniz ticaretinde
Mücadele
halindeydiler.
Karadeniz’deki
ticaret, Coğrafi Keşiflerin de etkisi ile daha güneye yani önce Akdeniz’e kaydı.
Buna
paralel olarak Trabzon da bir transit ticaret merkezi olmaktan çıkarak mahalli
ihtiyaçların karşılandığı, üretim ve tüketim maddelerinin el değiştirdiği bir liman
haline geldi.
Osmanlı
askeri seferlerinde Trabzon limanı ve dolayısıyla Trabzon şehri hem askerin hem
de cephanenin ilgili bölgelere dağıtılmasını sağlayan önemli bir merkez
konumunda olmuştur (s. 97).
Kaynarca
Antlaşması’nın (1774) 11.
maddesine göre Rusya Karadeniz ve Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest
ticaret yapabilecekti.
Karadeniz’in
bu şekilde önce Rusya ve daha sonra da diğer Avrupalı devletlerin ticaretine
açılması özellikle İngiltere ve Rusya arasında yeni bir rekabet dönemini de başlatmış
oldu.
XIX.
yüzyılda Trabzon belli başlı yöresel ürünleri olan fakat belirttiğimiz gibi
daha çok Avrupa-İran transit ticaretinin bir limanı görünümündedir.
Bölgede
gelişen küçük sanayi kollarının en önemlilerinden biri keten bezi imalatıydı.
Dışarıdan kumaş getiren tüccarlar keten bezi alıp gitmekte idiler. XIX.
yüzyılın başlarına kadar Halep, Şam, Bağdat ve Hindistan’a kadar yapılan
başlıca ihracatta kenevir önemli bir yer teşkil ediyordu (s. 109).
...şehirdeki
sanayi kollarından bir diğeri de mum imalatı idi.
Fallmerayer
Trabzon vilayetinin en değerli ürününün ipek olduğunu, dut ağacının ormanlar
oluşturduğunu, özellikle Tirebolu, Giresun ve Ünye’nin ipek üretiminde ön
planda olduğunu belirtmektedir.
Trabzon’da
el sanatları oldukça gelişmiş faaliyetlerdendi. El sanatlarında özellikle kuyumculuk
ve gümüş işlemeciliği oldukça gelişmişti. Şehirdeki ustaların yapmış olduğu altın
ve gümüş işlemeler tüm Osmanlı ülkesinde rağbet görüyordu. XIX. yüzyılın ikinci
yarısından sonra kuyumculuk eski önemini kaybetmeye başlamıştır (s. 111).
Osmanlı
İmparatorluğu İran transit ticaretini Rusya’ya kaptırmamak için Trabzon-Erzurum
yolunu koşullar elverdiği ölçüde ticaret için uygun bir hale getirmek için birçok
girişimde bulunmuştur.
Osmanlı
İmparatorluğu’nda köle ticaretinin beyaz ve zenci köle ticareti olarak iki
kısma ayrılır...
Trabzon
ve çevresinde gerçekleşen köle ticareti beyaz köleler üzerineydi.
...kölelerin
çoğu ev hizmetlerinde kullanılmak için gelen Afrikalı ve bazı Çerkes ve Gürcü
kadınlardan oluşmaktaydı.
Osmanlı
toplumunda köleler sosyal hayatın vazgeçilmez birer parçalarıydı. Her ne kadar
köleler askeri ve ekonomik alanlarda çalıştırılıyor olsalar da hâkim olan
kölelik ev köleliğiydi (s. 125).
(Fontanier)
...en dikkate değer ticaret köle ticaretidir. Bunlar Kafkasya’nın barbar
halklarının elindeki savaş esirleri, Mingreliye’de ailelerinden çalınmış
çocuklar, hatta kimi zaman bizzat ebeveynleri tarafından satılan çocuklardır.
Çoğunlıkla Anapa’dan sevk edilir fakat kıyıdan gelenleri de olur. Burada
olduğum sırada limanda bunlardan yaklaşık 200 kadar vardı (1827).
(Minutoli)
Çerkes kızlarının Rusların eline geçmektense kendilerini Karadeniz’in
çırpınan
dalgalarına bırakarak ölmeyi tercih ettiklerini yazmaktadır.
Köle
ticareti XIX. yüzyılda Osmanlı iç işlerine karışmanın diğer bir unsuru oldu.
II.
Mahmut döneminden itibaren çıkarılan pek çok ferman ile köle ticaretinin önüne
geçilmeye çalışılmıştır.
Dördüncü Bölüm
KENTİN İDARİ DURUMU VE
YÖNETİCİLER
(Tımar
sisteminin bozulmasından sonra) Osmanlı taşra teşkilatının bozulmasının ortaya çıkardığı
kurumlardan biri olan Ayanlığın Osmanlı şehirleri üzerinde önemli etkileri olmuştur.
XVIII.
yüzyılın uzun süren savaşları ve bu savaşların mali yükleri Osmanlı Devleti’ni
kendi iç mali kaynaklarının toplanmasında yeni arayışlara yöneltti.
Tımar
sistemine dayanan bu yapının bozulması yerel bir güç unsuru olarak idari, mali
ve askeri görevleri olan yeni bir zümrenin doğmasına neden oldu.
Taşradaki
ünlü yerli ailelerin kendi bölgelerinde hâkimiyet kurmak için birbiri ile
mücadele etmesi süreci Trabzon’da da yaşandı ve şehir gerek XVIII. yüzyıl gerekse
de XIX. yüzyılda ünlü ayanların mücadelelerine tanık oldu.
Bölgede
ayanlar ile olan mücadele 1754 yılına kadar Trabzon valiliğinde bulunan Hekimoğlu Ali Paşa ile başlamış...
Kalcıoğlu
1757–1758 yıllarında Trabzon’a bağlı olan yerlerde önemli tahribatlarda
bulunmuş ve Trabzon’daki paşa sarayını tahrip etmişti.
1782–1783
senelerinde buraların tahsildarlığı görevi Şatırzade Ömer’e verilmiş ve o da bu
sırada servetini arttırmıştı (s. 133).
Tuzcuoğlu
Memiş Ağa
Memiş
Ağa’ya Ruslara karşı bölgenin savunmasında gösterdiği yararlılıktan ötürü Kapıcıbaşılık
rütbesi verilmişti fakat bir müddet sonra ağanın merkezle olan münasebetleri bozulmuş
ve Trabzon Valisi Hazinedarzade Süleyman Paşa ile araları açılmıştı. Vali Süleyman
Paşa devlete sürekli haber göndererek Memiş Ağa’ın asi olduğu ve başının vurulmasının
gerektiğini belirtmişti. Memiş Ağa ise bunun karşısında başta damadı Kalcıoğlu
Osman gibi ayanlar ve etrafında topladığı adamlarla Trabzon üzerine yürüdü.
Memiş
Ağa 1816 yılında şehir üzerine yürüyerek şehrin kenar mahallelerini işgal etmiş
ve Süleyman Paşa’yı eyalet merkezinden kaçmaya zorlamıştır.
26
Ekim 1817’de ele geçirildi ve boynu vuruldu.
Beşinci Bölüm
SAĞLIK
II.
Mahmut’un sağlık alanında yaptığı girişimlerden biri ve koruyucu sağlık
uygulamalarının ilk örneği olan ve 1838’de İstanbul’da tesis edilen Karantina
Meclisi (Meclis-i Tahaffuz)’un aldığı kararlar doğrultusunda oluşturulan karantina
merkezleridir (s. 153).
Gerek
veba gerek kolera olsun pek çok bulaşıcı hastalık uzun yıllar Osmanlı
İmparatorluğu’nu tehdit etmişti.
...salgın
hastalıklar konusunda üzerinde durulması gereken noktalardan biri de,
eskiçağdan yakınçağa uzanan süreçte salgın hastalıkların birçoğunun veba veya
tâûn olarak adlandırılmış olmasıdır. Bazen çiçek ve verem hastalığı veya toplu
ölümlere yol açan her türlü salgın hastalık veba olarak nitelendirilmiştir.
Veba
esas itibarı ile bir hayvan hastalığıdır.
...insanlara
en az iki farklı türde musallat olmuştur. Bunlar hıyarcıklı veba ve akciğer
vebasıdır. Bu hastalıklardan ilki olan hıyarcıklı vebanın insana bulaşması
enfeksiyonlu bir pirenin ısırması ile olmaktadır. Akciğer vebası ise pireden
bulaşmamakta, enfeksiyonlu bir kişinin tükürüğünden bulaşan bu veba türü ise yirmi
dört saat içinde kurbanlarını öldürmektedir (s. 157).
Salgın
hastalıklar bakımından Trabzon’un olduğu gibi İmparatorluğun en şanssız
kentleri, özellikle İzmir gibi limanlar ve Halep gibi kervanların bağlantı
noktaları olan kentlerdi.
...kervan
yolları üzerinde bulunan yerlerde hastalığın yayılma olasılığı çok daha fazla
idi. Nitekim Trabzon da bu özelliğinden dolayı pek çok kez veba salgınlarına
maruz kalmıştı.
Veba
salgınları gibi yüzyılın ilk yarısı genel olarak Trabzon için bir dizi zorluğu
barındırmaktaydı. Özellikle yaşanan ayan-iktidar mücadelesiyle birlikte
asayişin bozulması ve Osmanlı-Rus Savaşları şehrin etkileyen diğer hadiselerdi.
(Penzac)
kaynaklara göre kentte görülen ilk veba salgını yüzyılın ilk yıllarına rastlar.
Trabzon 1811’de nüfusunun %10-12’sini, yani yaklaşık 2500 kayıp verir.
1830’lu
yıllarda da veba kendini yeniden gösterdi. 1830’da kentte görülen veba salgını
günde 60 kişinin ölmesine neden oluyordu.
...veba
gibi salgın hastalıkların yayılmasını engellemek için Osmanlı yöneticileri
karantina gibi tedbirler alma yoluna gittiler.
1817
yılı kolera salgınları için bir dönüm noktasıdır.
1826–1837,
1840–1849, 1856, 1863–1865, 1879–1884, 1891–1896 olmak üzere yüzyıl içersinde
altı büyük kolera salgını kaydedilmiştir. Asya ile Avrupa arasında bir köprü
vazifesi gören Osmanlı İmparatorluğu’nda ise kolera salgınları hastalığın Yakın
Doğu’ya gelmesi ile birlikte görülmeye başlanmıştır. 1820’li yıllardan itibaren
Osmanlı sınırlarına dayanan salgın 1831’de İstanbul’dadır. 1832’de ise tüm
imparatorluğa yayılmıştır (s. 163).
...yüzyılın
ortalarından sonra buharlı gemilerin ve demiryollarının devreye girmesi ile
birlikte koleranın küresel yayılması daha da hızlandı.
Trabzon’un
sıhhi durumunu etkilemesi bakımından Kırım ve Kafkas göçlerinin şehir üzerinde
önemli etkileri olmuştu.
...çıkan
hastalıklardan dolayı Trabzon’a gelen göçmenlerden 1854 yılı içersinde günde
ortalama 200–300 kişi hayatı kaybediyordu.
Çerkesler
Trabzon’a gelirken beraberlerinde tifüsü de getirmişlerdi; koşullar bir ara
öylesine kötüleşti ki Trabzon’un bütün halkı kentten kaçtı. Ticaret yaşamı
tümüyle felce uğradı ve ekmek kıtlığı baş gösterdi (s. 171).
Göçmenler
için önemli bir karaya çıkış noktası olan Trabzon şehri her ne kadar göçmenler
için bir iskân yeri olmasa da, göçmenlerin kitle halindeki göçleri şehirde
ciddi sıkıntılara neden oldu. Öncelikle sağlık konusunda yaşanan sıkıntılar hem
göçmenler için hem de yerli halk için birçok hastalıkla yüz yüze bıraktı.
---
Yılmaz, Özgür (2006), Batılı Seyyahlara Göre Trabzon - 1808-1878, Yüksek Lisans Tezi,
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder