6 Aralık 2018 Perşembe

Trabzon Halk Kültürü


Mustafa Duman - Trabzon Halk Kültürü

Mayıs yedisi denize kıyısı olan yerleşimlerde görülür. Denizin birçok hastalık ve illete iyi geldiğine inanılır. Kayık ve motorlarla 7 dere ağzı gezilir. 7 Mayısta vurulan yayığa “kayıp yağı” denir. Bu yağ ilaç olarak saklanır.
7 Mayısta kimseye görünmeden pınarlardan alınan suya da “kayıp suyu” denir. Bu su yağ toplamayan yayıklara katılırsa yayığın yağ tutacağı, yağ toplayacağına inanılır (s. 458).

Beşik dermanı
Yürümesi geciken çocuklar için bir parça bezin üzerine okunmuş toprak ve balmumu karıştırılır. Bu karışım çocuğun beşiğine konur. Bu sayede çocuğun kısa süre içinde yürümeye başlayacağına inanılır (s. 459).

Maçka’nın Kusera yaylasına giden yolda tabakalar halinde üst üste dizilmiş görünümü veren bir kayalık vardır. Yayla yolundaki kişiler buraya vardıklarında mola verip, tabakaların üzerine yerden aldıkları küçük taşları koyarlar. Bu sırada “yorgunluğum burada kalsın” demek suretiyle yorgunluklarının geçeceğini umarak yola devam ederler (s. 460).

Kalandar gecesinde ayı kılığına giren oyuncuya Momoyer denir (s. 463).

Bu oyunun bir benzeri geyik oyunu adıyla oynanır.

Çanta atmak
Evlerin kapısından içeriye çuval veya çanta atılır. Çanta bir ipe bağlıdır. Çantayı evin içine doğru atan kişi kapının dışında, ipin bir ucu elinde, ev sahibinin çantaya hediyeler koymasını bekler (s. 464).

Ev gezmesi
Genç kızlar komşu evleri dolaşarak un, tuz ve yağ alırlar. Topladıkları malzemelerle çörek yahut kuymak yapıp yerler. O gece rüyalarında evlenecekleri kişiyi görmek umuduyla uykuya yatarlar. Tuzlu çöreğin yapılma nedeni rüya görmeye yardımcı olmasıdır.


Yağmur Duası
Maçka ilçesinde kurak dönemlerde kâfir mezarlığından bir kurukafa alınıp dereye bırakılır. Kurukafa dere içinde durdukça yağmur yağacağı umulur. Yağmur eğer çok fazla yağarsa kurukafayı sudan çıkararak yağmurun dineceği umulur (s. 468). 

(Şalpazarı) Köylüler 70 bin tane küçük taş toplar. Bunları bir çuvala koyup çuvalı, dualar ederek dereye bırakırlar. Yağmur eğer çok yağarsa çuvalı sudan çıkarmak suretiyle yağışın duracağı umulur (s. 468-469).

Güneş Duası
Kuçkuçura / Gusgus dera
(Yomra) Guza guza / Gus guruza tekerlemesi
Allah’tan güneş isteriz
Hatunlardan gaymak isteriz
Verenin teknesine bereket
Vermeyenin teknesine
Başum kada bir kokmiş siçan duşsun (s. 474-475)

Sis kovma
(Sürmene)
Sis uzun sürünce gençler kapı kapı dolaşır; öncü olan elindeki süpürgeden insan kuklası yapar, diğerlerinin elinde boş kaplar olur. Evlerden yağ, peynir, un alırlar. Güneş duası / tekerlemesini söylerler. Gezme işi bitince bir yerde toplanıp ateş yakarlar. Topladıkları malzeme ile kuymak yaparlar. Kuymak üzerinde biriken yağın bir kısmını kaşıklarla alıp sise doğru savururlar (s. 477-478).

Tütün
Takatuka: tütün içilen, salonun ortasında bulunan küllüğe denir.
Enfiye: çürütülmüş tütünden elde edilen toz. Burunotu olarak da bilinir.

İlaç
Suda kaynatılan tütün suyu bit, uyuz ilacı olarak kullanılır.
Üzerine bal sürülen tütün yaprağı boğaza sarılarak ağrı kesici olarak kullanılır.

Tütün iğnesi: 30/40 cm uzunluğunda, 1 cm eninde, ucu sivri, dip kısmı delikli bir iğnedir. Kurutulması istenen yapraklar bu iğneyle ipe dizilir. İpe dizilen tütün yaprakları damlarda, serenderlerde, evin saçaklarında asılarak kurutulur. Kuruyan yapraklar havanda dövülerek kıyılmış tütün elde edilir. Kıyılmış tütün tabakalara koyularak taşınır/kullanılır.

Çatalkuyruk denen uzun boylu hamsinin kılçığı kurutulup yeni doğan çocukların başına takılırsa, çocuğun saçlarının gür olacağına inanılır (Hamsiname, 42).

Üzerinde hamsi taşıyana cin-peri yaklaşamaz (Hamsiname, 42).

Hamsi başı yakılıp tütsü yapılırsa yılan ve akrepler kaçar.

Göz ağrısı olanların gözüne hamsi suyu damlatılır, ağrıyan göz hamsi suyuyla yıkanır (s. 560).

Zehirlenen hayvana hamsi suyu içirilir.

Sıksara: eller havada, kemençe ile oyun başlar. Sağ ayak ileri, öne-arkaya, her iki yana sağ ve sol adımlarla oyun devam eder. Oyun yavaş tempoda başlayıp giderek hareketlenir. Sona doğru dizler yarım kırılır, kollar yukarıya kaldırılıp aşağıya iner…

---
Heyamola Yayınları, İstanbul, 2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder