31 Aralık 2018 Pazartesi

Sürmene


Sürmene

Sürmene Tarihi
Humurgan, bu yörenin eski adlarından biri,
Farsça şaraphane, şarapevi anlamındadır.

Araklı çarşısı yakınlarındaki Araklı Kalesi harabesi Arrianus’un eserinde Hyssos adıyla anılır (s. 20),
5. yüzyıldan sonra buraya Sürmene denilmiş (s. 21),

Surm kelimesi Frygcede mor renkli toprak, ağaç vs anlamındadır. “Anıa” …yan, taraf, bölge anlamındadır (s. 22).

-Tuzcuoğlu İsyanları, (282 vd.)

Kendir liflerinden ip ve bu iplerden dokuma üretimi, bu bölgenin en eski ticari ürünlerindendir.
Kendir iplerinden dokumalar dışında balık ağları ve halatlar üretiliyordu.

Şimşir ağcından kaşık, kepçe
Gürgen ve kestane ağacından takunya, tekne, çanak, kavran, fıçı, yayık imal edilirdi (s. 347).

Ucu sivri ve oluklu bıçaklar “Sürmene Bıçağı” adıyla meşhurdu, Cumhuriyet’in ilanından sonra bu bıçağın imalatı yasaklanmıştır.

-Rus İşgali-

Turba adı verilen orman altı toprak katmanı,
Sürmene’nin bazı yaylarında 9000 bin yıl kadar evvel varolan gür ormanların gölgesinde o dönemin orman altı bitkileri kurumadan/çürümeden birbirleri üzerinde birikerek katmanlar oluşturmuş, bu bitki artıkları zamanla 2-3 metreye ulaşan bir katman oluşturmuş, yakacak olarak kullanılabilen bu katmana turba denilmekte,
Tarım alanları için kıymetli bir gübre olan turbanın yakacak olarak kullanımı ekonomik değil… (s. 480-481)

Şarap yapımı
Üzümün tamamen olgunlaştığı dönem beklenir. Arılar bu dönemde üzüme hücum eder, asmalardaki yapraklar da yarıya yakın dökülmüş olur bu dönemde,
Kuru bir havada üzüm toplanır,
Çürükleri, tozu, böceği seçilir,
Bu esnada salkımların ıslanmamasına dikkat edilir,
Seçilen üzümler geniş bir kapta salkımlarıyla birlikte ezilir,
Ezilen üzümler olduğu gibi fıçılara doldurulur,
Üzümler bu fıçılarda ağızları bağlı/kapalı halde 10-12 gün bekler, süreyi belirleyen üzümün fıçıda kabarmasıdır, süre dolunca üzüm suyu dibe çöker, diğer artıklar kabararak yüzeye çıkar,
Fıçının dibindeki muslukla üzüm suyu tahliye edilir,
Üzüm suyu 30-40 litre hacimli şişelere koyulur, ağızları kapatılır ve 2-3 ay bu şişelerde bekletilir, bu defa süreyi belirleyen, üzüm suyunun kabararak şişenin ağzını kapatmasıdır.
Sürenin sonunda şişelerin ağzı mantarla kapatılır. İsteğe bağlı olarak beklemeye alınır (s. 511).

Üzüm şırası
Seçilen üzümler ezilerek bir kazanda, çok hafif ateşte pişirilir, soğuduktan sonra süzülerek şişelere doldurulur, 1-2 ay beklenir, sürenin sonunda üzüm suyu kabararak şişenin ağzını kapatır, bu süre sonunda şıra içilmeye hazırdır.

Şarap yapımında kullanılan üzüm suyu fıçıdan tahliye dildikten sonra fıçıda kalan posanın üzerine su ilave edilip 1-2 ay beklenirse sirke elde edilir (s. 511).

Rakı yapımı
Olgunlaşan üzümler toplanıp, ezilir ve fıçılara konur. 10-12 gün sonra fıçılarda dibe çöken üzüm suyu alınır. Rakı yapımı için kullanılan özel tencereler vardır. Bu tencerelerin kapağının ortasında 30-40 cm yüksekliğinde bir boru bulunur. Üzüm suyu bu tencereye konur ve hava almayacak şekilde kapağı kapatılıp kapağın kenarları çamurla sıvanır.
Yan tahtaları delinerek içerisinden boru geçirilen bir tekneye devamlı suretle su akıtılır. Teknenin içinden geçen boru bir dirsekle tencere kapağındaki boruya eklenir.
Tencerede pişen üzüm suyundan çıkan buhar borudan geçer, içinden su akıtılan teknenin içindeki borudan geçerken, boru içindeki buhar soğuduğu için sıvıya dönüşür ve borunun diğer ucundan bu sıvı halde akar.
Pişirme işlemi akan sıvının ateşe atıldığına alevlenmeyip ateşi söndürdüğü zaman dek devam eder. Su ateşi söndürürse tenceredeki üzüm suyunun kalanı boşaltılıp tencereye yeniden üzüm suyu konularak işleme devam edilir.
Kaynatılacak üzüm suyu bitince kapta biriken sıvı 350’de bekletilir, ısının bu derecede tutulması gerekir, bu sırada anasonu ilave edilerek küçük şişelere konarak saklanır (s. 512).

İpek böcekçiliği Osmanlı Devletinin son dönemlerinde bölgede yapılıyordu, 1980’li yıllarda desteklenen bu faaliyet ilerleme kaydetmemiştir.

Sosyo-Kültürel Hayat
Gurbetçilik bu bölgede yaygın bir çalışma tercihidir, bunun da etkisiyle yöre kadınlarını evin içinde ve dışında pek çok işin sorumlusu olarak görürüz,

Atasözleri
Açuk boğaz aç kalmaz
Adam olacak uşak bokindan belli olur
Al atlardan kır atlara kalduk kuyruksuz atlara
Ajluk ayuya kaval çaldurur
Arsuz nerden arlanur, çulda giyse sallanur
Çopeği ang değneği hazirla
Elisi olan bir cun delisi olan her cun ağlar
Eşeğun çektuğuni kayişi bilur
İşten artmaz dişten artar
Yiyen bilmez, kotaran bilur

Deyimler
Ander kalmak (Ander kalsun): Olmayıversin, lanet olsun
İçi canli: Hamile kadınlar için söylenir
Kuyis etmek: Acı acı bağırmak, inlemek

Bilmece
Aj duru susuz durmaz (Güğüm)
Dağ başina kocakari, bacaklari yukari (Ateşlik zinciri)
Hanum içerde saçi dişarda (Mısır)
Karni beyuk içi boş, dayak yer suçi yok (Davul)
Salkım var üzüm değil, yaşlar var göz değil (Bulut)

Mani
Bir muska yazduralum
Camedeki hocaya
Kaldun baba evine
Tez cidesun kocaya

Habu başluk parasi
Oldi yürek yarasi
Oni icat edenler
Olsunlar yuz karasi

Efsane
Mart ayında çevresindekilerin ikazlarını dinlemeyen, inat edip yaylaya çıkan yaşlı kadın, çıkan fırtınada malıyla birlikte taş kesilir. Bu yere yaşlı kadının ebe olmasından dolayı “Ebeler” denir (s. 554-555).

Kış mevsiminde yazı görebilirse diye adakta bulunan yaşlı kadın, Mart ayı çıkmadan açan güneşi görüp mart çıkmadan yaz geldi diye çok sevinir.
Mart çikti dert çikti,
Oğlaklarum yaza çikti,
Mart götine parmağum,
Fir fir oynar oğlağum” diye türkü söyler.
Adadığı kurban niyetine de başından bir bit ezer. Bunun üzerine Mart ayı ğezebe gelir. Küçük aydan bir gün ister. Küçük ay bu yüzden küçük kalır. Mart ayı aldığı o bir günde kopan fırtınayla yaşlı kadını boğar. Yaşlı kadın yanındaki hayvanlarla birlikte taş kesilir. Kadının donduğu yerdeki kayalıklara “Kocakarı Taşları” denir (s. 555).

Seslenme ünlemi: Ula

Oyunlar
Sallama oyunu, sallanarak ve yaylanarak oynanır, ismini de buradan alır. Yalnız Sürmene yöresinde oynanır.
Erkek horonları daha hareketli ve kıvraktır.
Oyunlar oynanırken el ele tutuşulur.
Erkek horonlarında kollar aşağıda, yukarıda, yere paralel ve tam yukarıda tutulabilir,
Aşağı alma (kolların aşağıya alınması) horonun en coşkulu bölümünü oluşturur. Bu esnada ayakların seri hareketleriyle çıkardığı sesler ve omuz titremeleri horonun en dikkat çeken özellikleridir (s. 577).

Atlama horonu: Sürmene’de en çok oynanan oyundur.

Giysi
(Erkek kıyafetleri) Başlık, gömlek, yelek, zıpka, çarık/çapula

Karadeniz uşaği
Alçak bağlar kuşaği
Şaka maka dimmlemez
Çeker vurur piçaği

(Kadın kıyafetleri) Çember, fistan, peştamal, yelek, kuşak, çorap, çarık

Düğün
Kız istemeye giden kişilere gittikleri evde şerbet ikram edilir, varsa şeker yoksa yoğurt ikram edilir.
Kız istemeye gitmezden evvel kız arayan-beğenen, kız tarafının ağzını arayan, işin olup olmayacağına dair durumu tartan kişiye miyancı denir (s. 594).

Hekimlik
Böcek ısırması: Isırılan yere sarılmak üzere bir beze az miktarda yoğurt koyulur ve bez toprağın üzerine bırakılır. Toprak yoğurdun suyunu emer, geri kalan posa ısırılan yerin üzerine sarılır.

Akrebin ısırdığı yere kızılağaç gövdesi soyularak kızıl kısım kazınarak alınır. Suda pişirildikten sonra ısırılan yerin üzerine sarılır.

Bakır zehirlenmesi: Lapaza bitkisinin kökü dövülüp suyu içilir.

Takvim
Kalandar, küçük, mart, abril, mayis, kirez, çürük, ağustos, istavrit, koç / biçin, üzüm, sığırkoyan/zemheri/husrinar (s. 609)

Kalandar gecesi aralarında bir ananın ilki ile bir ananın küçüğü de bulunan 7 kişi evleri gezerek su, tuz ve un toplarlar. Ev ziyaretlerinde bir ananın ilki ile bir ananın küçüğü hiç konuşmaz, bu konuşmama mühim bir kuraldır. Yiyecek istenen evlerin sahipleri özellikle bu kişileri konuşturmaya çalışırlar, konuşacak olurlarsa ev gezmeleri yeni baştan yapılır.
Yiyecek toplama işi bitince üç yol ağzı bir yerde toplanan malzemeler yoğrulur. Yakılan ateşte bu hamur pişirilir. Pişirilen bu hamura kolos / golot denir. Bu kolostan yiyen kişi o gece evleneceği kişiyi rüyasında görür diye umulur.

Küçük
Tarlalardan mısır sapları temizlenir, tarlalar kazılır, düzenlenir.

Mart
Tarlalar bellenir,

Abril
Tarlalar kazılır,

Mayıs
Fidanların kopma (çehan) ayıdır. Halk takviminde yazın başlangıcı 6 mayıstır. Yaylaya çıkış bu ayda başlar.

Kirez
Yaylada çayırlar temizlenir, İkinci kehan yapılır,

Çürük
1-7 arasında bahçeye çıkılmaz, iş yapılmaz, Bu günlerde ıslanan kişilerin vücutlarında su değen yerlerde yara çıkacağı söylenir.
Ot biçme ayıdır,

Ağustos
Çayır biçme ayı, fındık bu ayda toplanır

İstavrit
Çayır kesimi devam eder, İnekler yaylalardan mezralara alınır.

Koç / Biçin / Ohtomi
Çayırlar taşınır, mezralardan köylere geçilir

Üzüm
Tarlalardan otlar tamamen temizlenir.

Zemheri
Dinlenme ayıdır

İnançlar
Eski ve yeni ayın ilk günü çamaşır yıkanmaz
Kalandarın ilk günü başkasının evine gidilmez,
Ağustos 1’de tarlaya gidilmez,


Sargona / Yeniay / Mahno = Sahilden bakıldığında Çamburnu ve Yeniay arasındaki bölge hilal gibi görünür. Mahno adı buna işaret eder.
Çok eski zamanlardan bu yana, mahno, tekne yapılan yerlerden biridir.

Gemi inşası tamam olunca kurban kesilir, kurban geminin etrafında 7 defa döndürülerek dua edilir.
Nazarlık olarak üzerinde mavi boncuk bulunan sarımsaklı eşyalar takılır,
Ustalardan helallik alınmadan gemi suya indirilmez,

Hemençe Dokumacılığı
Eskiden kendir ipleriyle hemençe, çul dokumacılığı yapılır,

Bıçak
Soğuksu mahallesi eskiden çok sayıda bıçak ustasıyla meşhurdu,
1952 yılında ateşli silah kabul edilerek üretimi yasaklandı,

Ağaç işleri ürünleri
Tencere-yemek kepçesi,  Beşik, Yığ, Kerman, Sini, Hamur teknesi, Bodes, Yayık, Sap, İskemle-Sandalye, Tavla pulu, Kaval, Sehpa-masa vs., Sini altlığı-ayaklığı, Havan, Merdane, Oklava

Boynuzdan tarak yapımı
Öküz ve manda boynuzları daha iri oldukları için özellikle tercih edilir,
Boynuzun ince ve dip kısımları kesilip atılır, ortada kalan silindirik kısmın bir yanı dikey olarak kesilir. Isıtılarak mengenede düzleştirilir. Düz haldeyken preslenerek soğumaya bırakılır. Soğuyan boynuz düz bir plaka şeklini alır. Bundan sonra bu düz plakanın iki yanı tarak dişleri oluşacak şekilde dilimlenir.
Üzerine sıva, cila atılarak tarak kullanıma hazır hale getirilir (s. 627).

---
Sürmene Belediyesi Kültür Yayınları, Damla Ofset, İstanbul, 1990
Hazırlayanlar: Mehmet Bilgin, Ömer Yıldırım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder