1940-1946
Döneminde Köy Enstitülerindeki Eğitim-Öğretim Uygulamaları ve Tarih Eğitimi
Temel, Gökhan (2010), 1940-1946 Döneminde Köy Enstitülerindeki Eğitim-Öğretim Uygulamaları ve
Tarih Eğitimi, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul
Eğitim, yaşanılan toplumun içinde bulunduğu sosyal, ekonomik,
siyasi konjoktürel yapı ile birebir etkileşim içindedir. Devlete egemen olan
güçler kendi tercihleri doğrultusunda devletin ana unsuru olan halkı belirlenen
hedefler doğrultusunda yönlendirebilmek için eğitimi kullanırlar.
Araştırmamızda köy enstitüleri, eğitim
uygulamaları açısından incelenmeye çalışılacaktır.
Kurtuluş
Savaşı’nın Başlangıcından Cumhuriyet’in İlanına Kadar Türkiye’de Eğitim -
Öğretim
Karesi mebusu Vehbi Bey 4 Kasım 1920 günkü
oturumda (…) altmış, yetmiş bin Müslüman nüfusun yaşadığı şehirlerde doğru
dürüst bir okul yokken, aynı yerde yaşayan gayrimüslimlerin ise her türlü eğitim
kurumunun ve bu alanda yetişmiş insan gücünün bulunduğuna vurgu yapmaktadır. (Müslümanların eğitim kurumları okul değil
medrese olarak anılıyor, örneklenenin benzeri sayıda nüfusa sahip
yerleşimlerdeki medrese sayısı nedir acaba)
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Maarif
Vekili Hamdullah Suphi Bey (14.12.1920-
20.11.1921) zamanında ilk defa maarifin
bütçesi hazırlanmıştır. Ancak hazırlanan bu maarif bütçesi genel bütçenin %
06,8’ini oluşturmaktadır.
7 Mart 1921 tarihli bir kanunla öğretmen,
öğrenci ve medrese mensuplarının askerlik görevlerinin tecil edilmesi sağlanmış
ve böylelikle eğitimin her ne pahasına olursa olsun devamı amaçlanmıştır.
Sakarya Savaşı öncesi 15 Temmuz 1921’de ilk
defa Maarif Kongresi toplanmış… (s. 6)
(Bu
dönemde) Millî Mücadele nedeniyle eğitime gerekli yatırımın yapılamadığı
söylenebilir.
1776 yılından itibaren batı tarzında ilk
askerî okullar açılırken Tanzimat Fermanı ile birlikte medreselerin yanında
batı tarzı idadi, rüşdiye, sultani gibi ortaöğretim ve iptidai gibi ilköğretim
kurumları açılmaya başlanmıştır.
3 Mart 1924 tarihinde 430 sayılı Tevhidi
Tedrisat Kanunu çıkarılmıştır.
1923 yılı Türkiye Cumhuriyeti
eğitim-öğretim durumu
Eğitim
Kurumu
|
Okul
|
Öğretmen
|
Öğrenci
|
Öğrenci
sayısının
Nüfusa
oranı
|
İlköğretim
|
4.894
|
10.238
|
341.941
|
2,8
|
Ortaokul
|
72
|
796
|
5.905
|
0,05
|
Lise
|
23
|
513
|
1.241
|
0,01
|
Meslek
okulu
|
64
|
583
|
6.547
|
0,054
|
Toplam
|
5.053
|
12.130
|
355.634
|
2,96
|
Tevhidi Tedrisat yasası olarak adlandırılan
yasa ile askerî okullar dâhil tüm eğitim kurumları tek bir çatı altında
birleştirilmiş; ancak bir sene sonra görülen lüzum üzerine askerî okullar Millî
Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştır.
Okullarda Farsça ve Arapça eğitiminin
kaldırılması, Azınlık ve yabancı okullarda yurtbilgisi, tarih ve coğrafya
derslerinin okutulmaya başlanması ve azınlık dilinin yanında Türkçe dersinin de
öğretilmeye başlanması ve 1927 yılında köy okulları dışında din derslerinin
kaldırılması alınan önemli kararlar olarak sayılabilir. Yapılan tüm bu yeniliklerle
ulus devlet projesi gerçekleştirilmeye çalışılmış, bir yandan da toplumun ümmetten
millete geçişinin önündeki engel olarak görülen eski zihniyetin hâkim olduğu
din ağırlıklı eğitim kurumları kapatılmıştır. 1927 yılında din eğitiminin köy okulları
dışında tüm eğitim kurumlarında yasaklanırken köy okullarında 1940 yılına kadar
devam etmesini Başgöz, devletin boş inançlardan arındırılmış bir Müslümanlığın
okutulmasında sakınca görmemesi şeklinde yorumlamaktadır (Başgöz, İ. (1995).
Türkiye’nin eğitim çıkmazı ve Atatürk. Ankara: Kültür Bakanlığı: 79).
(1925 yılı içinde Şeyh Said İsyanı, Terakki
Perver Cumhuriyet Fırkası, İzmir Suikastı, Takriri Sükûn Kanunu)
…bu dönemde yayınlanan maarif ilkeleri
içinde eğitimin millî olması açıklanırken laiklik sıfatına vurgu yapılması 1926
yılının şartları içinde farklılık göstermektedir.
1937’de anayasaya giren laiklik ilkesinin
1926’da eğitim alanına sokulmaya çalışılması devrin dikkat çeken bir
özelliğidir (s. 13).
(köy muallim mektepleri) 1927-1928 öğretim yılında biri Kayseri Zencidere’de diğeri
de Denizli’de olmak üzere açılan bu okullar (…) istenilenin uzağında kaldıkları
için kapatılmışlardır.
Mustafa Necati Bey’in bakanlığı döneminde
uygulamaya konan bir başka yenilik de Latin harflerine geçiştir. Mustafa
Necati’nin bakanlığı döneminde uzun tartışmalara yol açan uygulama Kasım
1928’de başlamıştır. Yine bu dönemde okuma yazmayı halka öğretmek için millet
mektepleri açılmıştır (s. 14).
1935-1936 eğitim-öğretim yılı Türkiye
Cumhuriyeti eğitim-öğretim durumu
Eğitim
Kurumu
|
Okul
|
Öğretmen
|
Öğrenci
|
Öğrenci
sayısının
Nüfusa
oranı
|
İlköğretim
|
6.112
|
13.858
|
669.344
|
3,9
|
Ortaokul
|
100
|
1.799
|
44.551
|
0,26
|
Lise
|
36
|
564
|
10.882
|
0,06
|
Öğretmen
okulu
|
13
|
248
|
2.805
|
0,016
|
Meslek
okulu
|
36
|
507
|
5.772
|
0,033
|
Toplam
|
6.297
|
16.976
|
733.354
|
4,4
|
Zaman ilerlemekte ve devrimlerin halka
ulaştırılmasında en önemli araçlardan biri olan eğitim üzerinde istenilen
başarı bir türlü sağlanamamaktadır.
Tüm olumsuzluklara rağmen aranan çareler
çözüm üretmek için yeterli düzeye ulaşamamaktadır.
1930’lu yıllar, Mustafa Kemal’in Ziya
Gökalp gibi düşünürlerin fikirlerinden esinlenerek şekillendirdiği altı ok
anlayışının ortaya çıktığı yıllardır. Aynı dönemde ulus devlet modeli, ortaya
atılan Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ile temellendirilmeye
çalışılmıştır. Bu yönüyle yöneticiler ortaya konan fikirlerin halka
ulaştırılmasını istemektedirler.
Dr. Reşit Galip’in Millî Eğitim Bakanlığı
zamanında (19 Eylül 1932-13 Ağustos 1933) köycülük hareketi başlatılmış ve yine
19 Şubat 1932 tarihinde halkevleri kurulmuştur. Aynı dönemde halkevleri genel
merkezi tarafından yayımlanmaya başlanan Ülkü dergisi ve illerde bu bağlamda
halkevleri tarafından kurulan yerel dergiler ile halkçılık ve köycülük
konularına önem vermiştir. Bu fikirlerden yola çıkılarak 1933 yılında Dr. Reşit
Galip önderliğinde Köy İşleri Komisyonu kurulmuştur. Komisyonun hazırladığı
raporlarda köylünün eğitimi ve rejimin değerlerini nasıl sahipleneceği gibi
konularda fikirler öne sürülmüştür (s. 17).
İsmail Hakkı Tonguç göreve geldiği sene
Orta Anadolu gezisine çıkmış ve bu gezi sonunda Saffet Arıkan’a eğitim ile
ilgili bir rapor sunmuştur.
…başlatılan ilk proje eğitmen kurslarıdır.
Bu amaçla ilk kurs 1936 yılında
Eskişehir’in Çifteler bucağının Mahmudiye köyünde açılır.
Altı aylık bir eğitim çerçevesinde eğitim
açığına kısa süreli çözüm olması amacıyla geliştirilen eğitmen kursları projesi
devrin şartları içinde kabul edilebilir bir projedir.
KÖY
ENSTİTÜLERİ
Köy enstitüleri fikrini etkileyen yabancı
düşünürler…
John Dewey 1924 yılında devlet davetiyle
ülkeye çağrılmış ve kendisinden eğitim konusunda rapor hazırlanması
istenmiştir.
Kirby, Dewey’in hazırladığı raporun ülke
gerçekleri ile uyuşmadığını belirtmektedir.
Dewey’den sonra çağırılan Kerchensteiner’ın
hasta olması nedeniyle gelemeyince Kühne, araştırma yapması için ülkeye davet
edilir. Kühne de hazırladığı rapor içerisinde köy okulları üzerinde durur ve bu
okullara yetenekli çocukların seçilmesi gerektiğini belirtir.
Rus eğitimciler içinden özellikle
Makarenko’nun fikirleri ile Tonguç’un fikirleri arasında birtakım benzerlikler
vardır.
İsmail Mahir Efendi İkinci Meşrutiyet
döneminde toplumsal kalkınmanın köyden başlatılması fikrini savunanlardan biridir.
Benzer fikirdeki bir diğer isim Ethem Nejat’tır.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, 1930 üniversite
reformu sonrası üniversiteden çıkarılınca ‘Yeni Adam’ ismiyle bir dergi
çıkarmaya ve kitaplar yayımlamaya başlamıştır. Baltacıoğlu, eğitimde mesleki
eğitim ve kişilik eğitimine büyük önem vermiştir.
Halil Fikret Kanat yükseköğrenimini
Almanya’da yaptıktan sonra 1917’de Türkiye’nin ilk eğitim doktoru unvanını alan
kişisi olmuştur.
Kanat, iş eğitimi çerçevesinde ele alınacak
eğitim davasıyla ilerleme kaydedilebileceği üzerinde durur. Bu nedenle her
şeyden önce maarif davası ele alınmalı ve kaliteli öğretmen yetiştirilmesi
işine öncelik verilmelidir.
…köy sorununa kısa sürede çözüm bulmak
amacıyla Eskişehir Çifteler Bucağının Mahmudiye köyünde 1936 yılında ilk
eğitmen kursu açılmıştır.
1938 yılında Millî Eğitim Bakanlığı
görevine getirilen Yücel bu görevi uzun bir süre (28.12.1938 - 05.08.1948)
aralıksız olarak sürdürmüştür.
Kemal Tahir, Yücel’in bakanlığı döneminde gerçekleştirilen köy
enstitüleri uygulamasını eleştirdiği “Bozkırdaki
Çekirdek” adlı eserinde Yücel’in ifadelerinde belirttiği İnönü’ye bağlı;
ancak bununda ötesinde militan öğretmenlerin enstitülerde yetiştirilmesinin
amaçlandığını eserindeki diyaloglar içerisinde açıkça belirtir.
Tahir, eserinde enstitü mezunları ile
devamlılığı sağlanmak istenen tek parti yönetiminin yılmaz savunucularının
yaratılmasının amaçlandığını savunur (s. 37).
Hasan Âli Yücel’in bakanlığı döneminde doğu
ve batı klasikleri Türkçeye çevrilmiş ve hümanizma anlayışı eğitimde etkin
kılınmaya çalışılmıştır.
17 Nisan 1940 tarihinde 3803 sayılı “Köy Enstitüleri
Yasası” kabul edilmiştir.
1940 yılına kadar sayıları dördü bulan köy
öğretmen okulları köy enstitülerine çevrilmiştir. Böylelikle ilk köy enstitüleri Eskişehir-Çifteler,
İzmir-Kızılçullu, Kırklareli-Kepirtepe, Kastamonu-Gölköy’de açılan kurumlar
olmuştur.
Köy Enstitülerine öğrenci alımı 3803 sayılı
yasanın üçüncü maddesinde “tam devreli köy ilkokullarını bitirmiş, sağlıklı ve
müstait çocuklar alınır” şeklinde belirlenmiştir.
Köyde aile çocuğunu bir iş gücü olarak
görmekte ve yatılı olarak enstitülere vermek istememekteydi.
Lise çağında bir kız öğrencinin evinden
alınarak erkek-kız yatılı bir okulda öğrenim hayatını sürdürmesi o dönem için
köylerde genelde hoş karşılanan bir durum değil…
Köy Enstitülerine kayıt yaptırırken veliden
istenen yüklenme senedi ve 30 lira para öğrenci kayıtlarını zorlaştıran başka
bir etkendir.
(Yasaya göre enstitülere sadece köylerden
öğrenci alınır kuralı Kazım Karabekir tarafından “Şehirden de öğrenci alınacak
şekilde değiştirilmediği takdirde zaman içinde sınıfsal bir yaklaşımın ortaya
çıkabileceği” nedeniyle eleştirildi ancak bu eleştirilere rağmen yasa bu
şekilde meclisten geçti.
Konuyla ilgili olarak “Kültür Değişmeleri”
adlı eserinde Turhan şunları anlatıyor) Erzurum Muallim Mektebinden mezun iki
öğretmenin alınıp yerine Cılavuz Köy Enstitüsü mezunu iki öğretmenin
verilmesinden köylülerin duyduğu rahatsızlığı belirttikten sonra gelen enstitü
mezunlarının kafalarına yerleştirilmiş acayip fikirlerin tesiriyle, köylüyü,
örf ve âdetlerini hakir gördüklerini belirtmektedir (1987, s. 107). / s. 54
Enstitüler kurulurken karşılaşılan en büyük
zorluk yeterli sayıda personel bulunmamasıdır. …enstitülerde herkesin birden
çok görevi bulunuyordu.
İlk başta karşılaşılan en büyük zorluk
Tonguç’un uygulamak istediği iş eğitimi kavramına uygun yönetici bulmaktır.
Tonguç, bu sorunu önceki yıllardan tanıdığı ve birçoğu Gazi Eğitim
Enstitüsünden öğrencileri yoluyla çözmeye çalışmıştır (s. 55).
Köy Enstitülerinin kurulduğu 1940 yılı ve
öncesi tek parti iktidarının yönetimde mutlak egemenliğinin olduğu bir
dönemdir. Uzun yıllardan beri çözülemeyen eğitim sorunu giderme ve köylünün
rejimin bekçisi durumuna getirilme isteğinin sonucu olarak ortaya çıkan bir
proje olan köy enstitüleri çok partili hayata geçiş denemelerinin başlaması ile
birlikte siyasi desteği kaybetmiş ve kısa süre içerisinde varlığına son
verilmiştir.
Kazım Karabekir köylülerin, “az görgülü,
yarı münevverler” olarak adlandırdığı enstitü mezunlarının nüfuzuna
bırakılmasını tehlikeli görür.
Turancı akım / özellikle 18 Haziran 1941
tarihinde imzalanan Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasından sonra
başlar… / s. 64
1943 yılı sonlarına kadar etkin olarak faaliyetine
devam eden Türkçü/Turancı dergilerin etkinliği 1944 yılı ile birlikte azalmaya
başlar.
O dönemde Türkçülük davası olarak
adlandırılan olayların başlangıcı Nihal Atsız tarafından çıkarılan Orhun
dergisinin 15. sayısında devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na ilk açık mektup
yayınlanması ile başlar.
Atsız ilk mektubunda devletin karşısında
solcu-komünist düşmanların varlığı tezini işledikten sonra yazdığı ikinci
mektubunda komünistlikle suçladıkları kişileri isim isim sayarak açıklamalarda
bulunur. Özellikle eski arkadaşı Sabahattin Ali ve Pertev Naili Boratav gibi
düşünürler ve Hasan Âli Yücel gibi CHP üyeleri solculuk iddiası ile suçlanır
(s. 65-66).
1946 seçimlerinden sonra kurulan hükûmette
Millî Eğitim Bakanlığı görevi Reşat Şemsettin Sirer’e verilir.
Sirer, 21 Eylül 1946 tarihinde İsmail Hakkı
Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden alarak Talim Terbiye Kurulu
üyeliğine getirir.
…enstitülerde dergi çıkarma, tartışma gibi
etkinlikler yasaklanır (s. 72).
1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü
kapatılır.
…enstitüden mezun olup göreve başlamış öğretmenlerin
toplu olarak askere alınır.
1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı
kanunlarla köydeki öğretmenlerin enstitülerle bağı kesilir. …enstitü
kitaplıkları taranır ve muzır yayınlar yakılır. 1948 yılında eğitmen kursları
uygulamasına son verilir. …1950’de enstitü mezunlarının 20 yıllık mecburi
hizmeti kaldırılır.
Köy enstitülerinin kapatılmasına
açılmasında olduğu gibi olumsuz bir tepki gelmez hatta köylülerin bu durum
karşısında memnun oldukları söylenebilir.
Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen
bugün hâlâ köy enstitülerine bakışın bireyin siyasi duruşundan bağımsızlaştığını
söylemek için erken olduğu düşünülmektedir (s. 75).
YÖNTEM
/ Tarih Eğitimi
Tarih / geçmişin tanımlanmış şekli…
Bıçak, toplumun varlığını düzen içinde
sürdürmesi için geçmişi hakkında ortak bir inanca sahip olması gerektiğini
belirttikten sonra “toplumun tarih ile bütünlüğünü, yaşadığı kültürel çevre ile
sağladığını” (Tarih düşüncesi III tarih felsefesinin oluşumu, 2004, s. 282)
ifade eder… / s.84
Tarih bilinci kavramı, Jenkins’in ifade
ettiği ‘kim için tarih’ sorusuna verilecek cevabı oluşturmaktadır.
Osmanlı
Tarih Anlayışı
Osmanlı İmparatorluğunda tarih yaklaşımında
amaç, devletin devamlılığının esas alınmasıdır. Bu dönemde ortaya konan eserler,
Osmanlı hanedanını ve hanedanın kurduğu Osmanlı Devleti’ni olumlamak üzere
kurulmuştur.
Gerileme karşısında Kanuni devri mitleştirilerek
o döneme dönüşün yolları aranmıştır.
Tarihsel varlık gelecekteki iddia ve
taleplerin tarihi temellerini oluşturmaktadır.
19’uncu yüzyıla kadar Osmanlı tarih
yazıcılığı yöntem açısından betimleyici, içerik açısından ise politiktir.
17’nci yüzyıldan itibaren korkulan ve saygı
duyulan Türk imgesi yerine Orta Asya’ya sürülmesi gereken bir topluluk olarak
algılanmaya başlanmıştır.
1870’lerden sonra Türklerin İslam öncesi
tarihine olan ilginin artmaya başladığı söylenebilir.
Türk
Tarih Tezi
Kurtuluş Savaşı sonrası dönemde ulusçuluk akımından
yararlanılmıştır. (Bu bağlamda) Türk milletinin dünya tarihi içerisindeki önemini
belirtmek amacıyla, tarih alanında ortaya konan fikirler toplamı Türk Tarih
Tezi olarak adlandırılmaktadır.
Osmanlı tarihi yerine, yaşanılan dönemde
ortaya çıkan millî kimlik etrafında çağdaşlaşma emarelerinin kökenlerinin, Orta
Asya Türk tarihinde aradığı söylenebilir.
Tez de Türklerin tarih boyunca birçok büyük
devlet kurduğu ve bu yönüyle dünyanın en güçlü milletlerinden birisi olduğu
üzerinde durulmaktadır.
Geçmişinde kurduğu büyük devletleri hatırlayacak
olan Türk’ün, yeni kurulan bir devletin zorlu yılları içinde kendine olan güveninin
artması amaçlanmıştır (s. 96).
Aynı dönemde öne sürülen tezlerin
desteklenmesi ve halk tarafından benimsenmesi amacıyla tarih ders kitapları
hazırlanarak okullarda okutulması sağlanmıştır.
Orta Asya vurgusu ve Hititlerin Türk
kökenli kabul edilmesi yaklaşımı devrin başat özellikleridir.
(Copeaux) Orta Asya Türk tarihine vurgu
yapılarak Osmanlı geçmişinden sıyrılmayı, Hititlerin Türk kökenli olduğunu
savunarak da Yunan ve Ermeni milliyetçilerine karşı Anadolulu atalar bulma
ihtiyacının yol açtığını savunur.
(Millî Şef dönemi) Bu yıllarda özellikle
eğitim-kültür politikasında, Atatürk döneminde uygulanan ve milliyetçi bir
yaklaşımın sonucu olarak ortaya konulan Türk Tarih Tezi yerine hümanizma
anlayışının etkin olmaya başladığı bir devirdir.
Hümanizma anlayışına göre ülkede yapılan
devrimler, birçok alanda değişimi getirmiştir. (Değişimin kalıcı olabilmesi
için içselleştirilmesi gerekli ve bunun için de zihinsel bir dönüşüme ihtiyaç
duyulmuştur).
Hümanizma akımının devlet tarafından açıkça
desteklenerek eğitim sistemi içerisine girdiği dönem ise İsmet İnönü’nün
Cumhurbaşkanlığı dönemidir.
…hümanist eğitim anlayışına göre, eğitimin
merkezine Tanrı yerine insan geçmektedir. Bu yaklaşıma göre, Orta Çağın
otoriter eğitim stili yerine bireysellikten güç alan yeni bir eğitim sistemi
getirilmek amaçlanmıştır.
…uygulamaya konan hümanizma anlayışı ile
Atatürk devrinde hâkim olan Türk Tarih Tezi anlayışından kopuş emareleri de
görülmektedir.
Hümanist yaklaşım / Genel olarak Anadoluculuk
adı altında isimlendirilmiştir. Anadoluculuk yaklaşımı Türkiye’de iki ayrı
koldan gelişme göstermiştir. Nurettin Topçu, Remzi Oğuz Arık gibi düşünürler
Anadoluculuğu Türkün millî benliğini Anadolu’da tam olarak oluşturduğu
fikrinden hareket ederken, Mavi Anadoluculuk olarak adlandıran düşünceye göre
ise Türk milleti temellerini Anadolu geçmişi üzerine kurması gerekmektedir (s.
105).
Türk Tarih Tezi’nde ‘Türk’ vurgusu öne
çıkarılırken hümanist anlayış doğrultusunda ortaya çıkan algılayışta ise
‘Türk’ten çok ortak geçmişe vurgu yapılmaktadır.
KÖY
ENSTİTÜLERİNDE TARİH EĞİTİM - ÖĞRETİMİ
1943 öğretim programında “talebe” ve “ulus”
kavramları kullanılırken, 1947 öğretim programında bu kavramlar yerine eş anlamlıları
olan “öğrenci” ve “millet” kavramlarının tercih edildiği görülmektedir (s. 108).
(Mezunlarla yapılan görüşmeler)
…görüşme yapılan bireylerin hepsi,
Türklerin Anadolu’ya 1071’den sonra geldiği; ancak geçmişte Anadolu’da yaşamış medeniyetlerle
aynı toprağı paylaştığımız için o kültürlere de sahip çıkmamız gerektiği
üzerinde durmuşlardır.
Türk Tarih Tezi ile birlikte ortaya çıkan
“Türklerin Orta Asya’dan tüm dünyaya yayıldığı” fikrinin, tüm enstitü
mezunlarınca istisnasız kabul edildiği söylenebilir.
Verilen cevaplar çözümlendiğinde, genel
itibariyle Türklerin İslamiyeti kabulünün, Türklerin aleyhine bir gelişime yol
açtığı fikrinin hâkim olduğu görülmektedir.
(Osmanlı Devleti’ne Türk tarihi içindeki
bakışınız nedir?) “Soyguncu, yatırım yapmayan,
borç bıraktı, dejenere olmuş.”
KÖY
ENSTİTÜLERİNDE EĞİTİM - ÖĞRETİM
Enstitülerde uygulanan (…) Haftada 22 saat
ve beş yıllık süre içinde toplamda 5060 ders saatini kapsayan kültür dersleri
birçok farklı dersi bünyesinde barındırmaktadır.
(Apaydın) Bilgiyi iş haline getirmek
gerekir. Bilmek söylemek değil yapmaktır.
Verilen bilgilerden yola çıkılarak enstitülerde
kitap okuma alışkanlığının büyük oranda kazandırıldığı sonucuna ulaşılabilir.
Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi
derslerinde yakın çevreye geziler düzenlenir ve yakın çevre sosyolojik,
ekonomik ve tarihsel özellikleri yönüyle incelenirdi.
Yurttaşlık Bilgisi programında öğrencinin
devlete karşı sorumluluklarını ve devletin vatandaşa karşı sorumluluklarını
öğrenmesi amaçlanmıştır.
Enstitülerde yaygın olarak kullanılan müzik
aletleri mandolin ve harmonikadır.
…enstitülerde, kültür derslerinin yanında
önem verilen diğer bir konu da ziraat uygulamalarıdır. Öğrenci, enstitüde bu
uygulamaları öğrenerek hem eğitimi boyunca okulun ihtiyaçlarını karşılayacak
ürünlerin yetişmesini sağlıyor hem de ileride atanacağı okulda uygulayacağı
ziraat teknikleri hakkında da pratik yapma olanağı buluyordu (s. 149).
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder