Ünsal
Oskay - Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon
Bu inceleme, Türkiye'de radyo ve
televizyonun «kalkınma» alanındaki kullanım olanaklarını saptayabilme amacıyla
yapılmıştır.
Radyo ve televizyonun, geri kalmış
ülkelerin kalkınmalarında kullanılabilecekleri çok yaygın bir görüştür…
…
Azgelişmişlik
Açısından Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Gelişmede Radyo ve Televizyonun Yeri
Yenileşme çabalarına girişmiş ya da
girişmek zorunda kalmış toplumlarda «değişim başlıca ulusal değer olmuştur». İstenen
değişim ise, gelişmeye yönelmiş bir değişimdir.
Bu değişimin ana özelliği ise, «güç»
oluşudur. Nedeni (…) bütün insanlarda oluşması gereken bir değişim niteliği
taşımasıdır (s. 1).
Toplumsal değişim, bu nedenle, azgelişmiş
bir ülkede toplum yapısının ana bölümü olan tarımsal hayat alanından başlamak
zorundadır.
Azgelişmiş ülkelerin «gelişmemişliği» tarım
sektörünün yarattığı artık-değerin «sanayileşmeye» geçişi sağlayacak alanlara
yöneltilememesindendir (s. 2).
…köylünün değişim karşısındaki tutumunu
kestirmek de zordur (s. 3). (tutucudur
çünkü)
Geri kalmış ülkelerdeki ekonomi (…) kapitalizmin
gelişmemiş bir türü olan ve «sınaî kapitalizme» geçiş gücü, yeteneği olmayan;
bunu kendisi için yararlı ve gerekli bulmayan «merkantil kapitalizmdir.» Bu
ekonominin ana özelliği ise çok geniş bir tefeci, aracı ve tüccar topluluğunu
barındırmasıdır.
Bu sosyal gruplar (tefeci tüccarlar) yeniliklere karşı çok hassas olmak zorundadırlar.
Kullandıkları geri teknolojinin en basit yeniliklere ve teknolojik ilerlemelere
katlanacak gücü yoktur. Kendileri dışında birinin —örneğin, devletin— ülkeye,
oransal da olsa, ileri teknolojiyi getirmesini istemezler.
Merkantil faaliyet grupları (…) azgelişmiş
ülkelerde gelişmenin en büyük engelidirler (s. 5).
…geri kalmış bir ülkede ekonomik, toplumsal
veya kültürel bir gelişmenin üçü birbiri için de «mündemiç» bulunan ve
birbirinden ayrı düşünülmesine imkân olmayan genel bir «toplumsal gelişme»
olarak gerçekleştirilebileceği açıktır (s. 8).
…radyo ve televizyon, özellikle,
okur-yazarlık, ulaşım, kentleşme gibi alanlarda geri durumda bulunan ülkelerde
başlıca haberleşme ve bildirişim araçlarıdır (s. 10).
Türkiye'de
ve Dünyada Radyo ve Televizyon Yayıncılığının Gelişmesi
Dünyada radyo yayıncılığının başlayış
tarihi 1921'dir.
1919'da WHA istasyonunun ilk yayınlarının
ardından, Wisconsin Üniversitesinde 1921 yılında WHR istasyonunun yaptığı
eğitim yayınları deneme yayını biçiminden çıkarılarak, normal yayın hâline
getirilmiştir (s. 13).
(14
ve 15. Sayfalar noksan. Türkiye’de radyonun tarihi bu kayıp sayfalarda
anlatılıyor olmalı)
Televizyonculuğun
Gelişimi ve Türkiye
Televizyon da, radyoda olduğu gibi, 19.
yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında elektrik alanındaki buluşlardan
geliştirilmiştir.
1923'de Zworykin televizyon tüpü olan iconoscope'un
patentini almıştır. İki yıl sonra, Jenkins ilk mekanik TV setini yapmıştır.
1926 -1927 yılında Alexanderson, Farnsworth ve Baird tarafından yayın
denemeleri yapılmıştır. 1927 yılında Bell Telephone Laboratuvarı New York ile
Washington arasında tel ile ilk TV yayının naklini gerçekleştirmiştir.
1939 yılında Başkan Franklin D. Roosevelt,
New York Dünya Fuarını açarken olay TV'dan yayınlanmıştır (s. 17).
Türkiye'de ise ilk Televizyon yayınına
İstanbul Üniversitesinde ve kapalı devre yayını olarak 1954 yılında
başlanmıştır (s. 18).
Radyo
ve Televizyondan Yararlanma Yönünden Türkiye'nin Durumu
Türkiye'de 1940 yılında 100 bin kadar radyo
alıcısı varken 1945 yılında 200 bine;
1950'de 500 bine; 1955’de 1 milyona;
1960'da 2 milyona ve 1968'de 3 milyona ulaşılmıştır.
PTT İdaresinin elindeki rakamlarda ise,
1937 yılında 25.510 olan radyo alıcısı sayısı, 1940 yılında 91.241'e; 1945
yılında 187.762'ye; 1950 yılında 362.456'ya; 1955 yılında 998.662'ye; 1960
yılında 1.341.278’e ve 1964 yılında 2.177.163’e ulaşmıştır (s. 23).
1965 yılındaki durum itibarıyla, (…)
yapılan radyo yayınlarının program olarak dökümünde en yüksek oranın Türk
müziğine (% 52) ait olduğu; bunun ardından ise Batı Müziğinin (% 24); çeşitli
söz programlarının (°/o 17,2); reklâmların (% 4,5); ve haberlerin (% 2,3)
geldiğini görmekteyiz (s. 26).
Köylerimizin çoğu, bilindiği gibi, dış
dünya ile zayıf ilişkiler içindedir.
Frederick W. Frey'in araştırmasından Güney
Doğu bölgemizin illerindeki köylerin yüzde 49'unda radyo bulunmadığını;
radyosuz köy oranının «Orta Merkez» Anadolu illeri toplamında yüzde 16; Kuzey
Doğu Anadolu illeri toplamında yüzde 14; Akdeniz bölgesi illeri köy toplamında
yüzde 18; Karadeniz bölgesi illeri köy toplamında ise yüzde 8 olduğunu
öğrenmekteyiz (Frey’in araştırması 1966’da
yayınlandı) (s. 32).
İlgili
Çevrelerin Görüşleri: Türkiye'deki Uygulama ve Değerlendirme
(24. 12. 1963 tarih ve) 359 sayılı Türkiye
Radyo - Televizyon Kurumu Kuruluş Kanununun 2. ve 5. maddelerinde Kurumun
«Yayın Hizmet ve Araçları» konusunda şu noktalar yer almaktadır:
a. Kurum, haber hizmeti görecektir,
b. Kurum, eğitici, öğretici, kültür ve
eğitime yardımcı yayınlar yapacaktır,
c. Kurum, programlan ile Anayasanın temel
görüşlerini ve ilkelerini benimsetecektir,
d. Kurum, yayınları ile, Cumhuriyetin niteliklerini
benimsetecektir,
e. Kurum, Türk toplumunu çağdaş uygarlık
düzeyine eriştirici Atatürk devrimlerini yerleştirecek ve geliştirecektir,
f. Kurum, fikir, sanat, millî eğitim ve
toplum kalkınması konularında programlar hazırlayacak, yayınlar yapacaktır (s.
38).
(İlerleyen
sayfalarda DPT’nin radyo ve televizyonla ilgili plan ve uygulamaları ve
bunlarla ilgili teori ve tespitlerden söz ediliyor)
Türkiye'de televizyonun deneme
yayınlarından çok daha önceki devrelere kadar uzanan bir «radyo yolu ile
eğitim» uygulaması olmuştur. Bu uygulama 1941 yılı gibi (…) bir tarihe kadar
uzanmaktadır.
İlk defa 1941 yılında başlayan radyo ile
eğitim programı Ali Rıza Uluçam'm hazırladığı «Ziraat Takvimi Saati» olmuştur.
Bu programda «topraklar, kavaklar, elma ağaçlan, karlı günlerde köyde hayat ve çalışma
şartları... bağlar vb. ele alınmıştır.
1952 yılında, İstanbul Radyosunda
Cemalettin Şenocak tarafından hazırlanan tarım konuşmaları yayımlanmaya
başlanmıştır. 1954 yılında ise, «daha çok hükümetin köy çalışmalarını anlatan» ve
Radyo ile Tarım Bakanlığının ortaklaşa hazırladığı «Köyün Saati» programına
başlanmıştır. Bu programlarda Cemalettin Şenocak'a da «sohbet» yaptırılmıştır.
1959 yılında Ankara Radyosunun «Günaydın»
programları yayınlanmaya başlamıştır. Bu programlar günde 20 dakika üzerinden hazırlanmış
ve gerek tarım konularına gerekse dinleyici isteklerine yer verilmiştir.
Daha sonraları, 1961 yılında aynı
«Günaydın» programlarında toplum kalkınması konularına da yer verilmeye
başlanmıştır (s. 57).
(TRT'nin
Kuruluşundan Sonraki Uygulamalar, s. 58 vd.)
Uygulamanın
Değerlendirilmesi
1941 yılından günümüze, radyolarda yapılan
eğitim programlarının yanı sıra, çeşitli Batı Müziği programlarının, tiyatro
saatlerinin, açıklamalı senfonik müzik veya caz müziği saatlerinin de ülkenin
kültürel gelişmesine katkısı olduğu belirtilmektedir (s. 60).
…bir ülkedeki kültür ile o ülkedeki ekonomik
ve sosyal yapı; yani, insanların birbirleri ile fonksiyonel ilişkileri ve bu
ilişkilere «meşruiyet» kazandıran kültürel kurumlar arasında bir denge vardır.
Bu denge, insanların toplumsal yaşayışları içinde kendilerine sağlam bir
kişilik bulmalarını; mutlu olmalarını; sorunlarını çözümleyebilecek kurumlar
kurma ve yaşatma olanağı bulmalarını sağlar (s. 61).
Sorunun
Kitle Haberleşme Teorileri Açısından Görünümü
…bütün kitle haberleşme araçları gibi radyo
ve televizyonun da hiçbir toplumda, hiçbir konuda ve hiçbir zaman dolaysız bir
etkide bulunamaz.
…Türkiye'de, bu toplumsal ve siyasal yapı
gelişmediği sürece, ne «toplumsal gelişmede», ne eğitimde, ne de tarım alanında
radyo ve televizyonun, toplumun üretici güçlerinin gelişmesini kolaylaştırıcı
bir rol oynayamaz (s. 69).
Geri kalmış ülkelerin kalkınamamalarını bir
«zihniyet» sorunu sayan bazı Batılı bilim adamları azgelişmişliği «doğu
Felsefesine» bağlamışlar; Doğulunun zaman, bilgi ve dünya anlayışının değiştirilmesi
ile bu ülkelerin gerilikten kurtulabileceğini ileri sürmüşlerdir (s. 70).
Azgelişmiş ülkelerin kalkınabilmeleri için
çeşitli görüşler ileri süren Dünya Tarım ve Besin Birliğinin (FAO) ve Asya
Yayın Birliğinin (ABU) ve hatta UNESCO'nun radyo ve televizyon yayınlan ile bu
ülkelerde gelişme sağlanabileceğini ileri sürmeleri de bu eski günlerdeki
tutumun izlerini taşımakta ve gelecek sayfalarda göreceğimiz gibi, bugünkü
bilimsel verilere temelinden aykırı düşmektedir.
…sayısız denecek kadar çok araştırma radyo
ve televizyonun henüz «sözsel haberleşme kalıbından» çıkıp da «araçsal
haberleşmeye» bile geçmemiş azgelişmiş ülkelerde toplumsal yapıyı pekiştirmekten
başka bir sonuç yaratamayacağını ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Öyleyse, «toplumsal gelişme» gibi çok geniş
kapsamlı bir konuda radyo ve televizyonun etkinlik sağlayabileceğini ileri
sürenler bu görüşü niçin savunmaktadırlar?
-yeni tüketim kalıplan kazandırması,
-azgelişmiş ülkedeki siyasal rejimin
tabanını genişletmesine yol açması (s. 71-72),
Kitle
Haberleşme Araçlarının «Yapabildikleri» Konusunda Savunulan Görüşler
Kitle haberleşme araçları ile bu ülkelerde
teknik beceriler topluma yayılabilir, toplum para ekonomisine aktarılabilir ve
bu yolla insanlara yeni iş alternatifleri hazırlanabilir.
(Kitle haberleşme araçları) Toplumun Ufkunu
Gözetler
Dikkati Odaklaştırır (s. 73)
…halkın yenileşmeden yana yeni tutumlar
kazanmasını sağlar
(Radyo
ve televizyonun toplumsal gelişmeye katkı yapabilmesi için) öncelikle,
böyle bir toplumda savunulacak olan gelişmeci yeniliklerin halk kitlelerince
benimsenmesinin ve desteklenmesinin sağlanması gerekir (s. 86).
Yenilikler zorunlu olarak değişikliklerle
gelir. Değişiklik, insanın alıştığı yaşam biçiminden ayrılmasını gerektirir.
…bireylerin yaşadıkları hayat yerine
yenisini getirmekle bir yarar elde edeceklerine; yoksunluklarından ve
endişelerinden kurtulacaklarına inandırılmaları gerekir (s. 87).
Yenilikçi bilgi ve düşüncelerin kitle
tarafından doğru öğrenilebilmesi için, radyo ve televizyon gibi kitle
haberleşme araçları ile yapılan haberleşmenin tek yönlü olmaması; kitleden
devamlı «feedback» alınması gerekir (s. 89).
Radyo ve televizyonun, azgelişmişlik koşullarından
kurtulamamış bulunan bir ülkede toplumun gelişmesi için gerekli olan yeni
bilgilerin öğretilmesi, kitlelerin «ihtiyaçlarını hissedebilecek duruma
getirilmesi» gibi konularda dolaysız ve salt bu araçların belirleyebileceği
etkilerde bulunabileceği yanlış ve yanıltıcı bir görüştür (s. 93).
Türkiye'de radyo ve televizyondan ekonomik,
sosyal ve kültürel kalkınma alanında yararlanma konusuyla ilgilenenlerin,
ellerindeki bu iki aracın «büyüsüne» kapılıp, azgelişmiş bir ülke olan Türkiye'de
«gelişmişlik» sorununun ekonomik, toplumsal, kültürel ve ülkenin dış ilişkileri
alanında önemli kökleri olduğunu gözden kaçırmamaları gerekmektedir (s. 96).
…
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları, Ankara 1971
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder