Erol
Kapluhan - Atatürk Dönemi Eğitim Seferberliği ve Köy
Enstitüleri
- Makale
Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı: 26, Temmuz
- 2012, s. 172-194
Köyün, dolayısıyla memleketin eğitim
yoluyla kalkındırılması hamlesini önce Mustafa Kemal, sonra da onun direktifleri
ile Mustafa Necati, Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, H. Fikret
Kanat, ve İ. Hakkı Tonguç gibi eğitimciler başlatmışlardı…
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet aydınlanmasının
eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıdır.
17 Nisan 1940’da kabul edilen 3803 sayılı
Köy Enstitüleri Kanunu'na göre, enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni
yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri,
teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti.
Giriş
Osmanlı Devleti’nin duraklaması ve
gerilemesinin en önemli nedenlerinden birisi eğitim ve öğretimdeki yetersizlik
ve ihmallerdir. (Bu hatalı ve maksatlı
bir klişedir. Osmanlı Devleti pek çok alanda olduğu gibi eğitim konusunda da
reformlar yapmaya başladıktan sonra yıkılmıştır, asli unsurlarından
uzaklaşmaktı “yapının” yıkılma nedeni)
15 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif
Kongresi, yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni
bir araya getirmiştir (s. 174).
(Cumhuriyetin ilk yıllarında) eğitimin
başlıca amacı; her düzeydeki okullarda cumhuriyet rejiminin gerektirdiği ve
yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nesiller yetiştirmek olmuştur.
…dönemin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın
8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde eğitim ve öğretimin temel amaçları şöyle özetlenmiştir:
—Eğitimin milli esasları ve batı
medeniyetinin yöntemlerine dayanması
—Çocukları kalplerinde ve ruhlarında
cumhuriyet için fedakâr olmaları ülküsünü taşımaları.
—Okulların insan ilişkileri toplumsal
yaşama kuralları, vicdan ve fikir hürriyeti ve bilinçli sorumluluk sahibi
olması.
—Okulların ilim ve okuma zevkini vermeyi
halka sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğrenmesi ve beden ve
fikrin dengeli gelişmesi ve çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturması gibi
amaçları vardır… / s. 178
1 Kasım 1928'de yeni Türk harflerinin kabul
edilmesiyle tüm yurtta hummalı bir eğitim seferberliğine girişilmişti (s. 180).
Ayrıca, cahilliğe karşı açılan bu savaşın
1932'de "Halk Evleri"nin kurulmasıyla yeni bir güç kazandığı da
görülecektir. Kuruluş amacı, halkı salt okuryazarlıkta, temel bilgilerde değil,
kültürel toplumsal ve güzel sanatlar alanında geliştirmek, ulusal değerleri
çağdaş yöntemlerle işleyip zenginleştirmek ve Atatürk devrim ve ilkelerini yaymak
ve kökleştirmek olarak açıklanmaktadır (s. 180-181).
Atatürk (…) Türk Ocakları ve Öğretmen
birliklerini de içinde toplayan halkevlerini 19 Şubat 1932'de 14 il merkezinde
kurdurmuştur.
Halkevleri sosyo-kültürel gelişmeyi
hızlandıran, halkı ortaçağ karanlığından kurtarmayı amaçlayan kurumlardı (Türk tarihinin Orta Çağ’ı olmamıştır). /
s. 181
Millet mektepleri Türk harflerinin
kabulünden sonra büyük bir hamle ile başlamış ancak zaman içinde hızını
kaybetmiştir (yeni yazıya müşteri
bulamamışlardır).
1935 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun
yüzde sekseninin yaşadığı köylerde okul sayısı yok denilecek kadar azdır (s.
182).
İsmail Hakkı Tonguç Bey, Köy Enstitüsü
sisteminin hem fikir babası hem de kurucusu olacaktır. Onu Atatürk'ün eski
kurmaylarından Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan göreve getirmiş, sonraki Bakan
Hasan Ali Yücel de onun bu girişimlerine sahip çıkmıştır.
Tonguç, klasik eğitimcilerin direnişlerine
karşın ilk olarak askerliğini yapmış okuryazar gençlerden seçtiği bir grubu,
"eğitmen" sanıyla köylerde "geçici öğretmen" olarak
görevlendirmek amacıyla, 1936 yılında Eskişehir'in Çifteler Çiftliği'nde dört
aylık bir kurs açmıştır (s. 183).
Bu ilk uygulamadan olumlu sonuç alınınca,
11 Haziran 1937'de çıkartılan "Köy Eğitmenleri Kanunu" ile
eğitmenliğe yasal işlerlik kazandırılmıştır.
17-29 Temmuz 1939 Birinci Maarif (Eğitim)
Şûrası'nda ele alınan bu konu her yönüyle tartışılmaya açılmıştır. Ancak
köylünün eğitiminde yalnızca köylüye okuma-yazma öğreten bir öğretmenin yeterli
olmayacağı, köy öğretmeni yetiştirecek kurumların çok yönlü eleman yetiştirmesi
gerektiğine karar verilerek, yeni açılacak kurumlara "Köy Enstitüsü"
adının verilmesi uygun bulunmuştur (s. 184).
Köy Enstitülerinden 16.400 bilinçli
öğretmen, 8756 Eğitmen, 7300 sağlık memuru yetişmiştir (s. 185).
Köy Enstitüleri, Anadolu’nun kırsal
kesimlerinin koşullarını taşıyan bir çevre içinde kurulmuşlardır.
Enstitüler merkezlerden uzak bölgelerde kurulmuştur
(s. 186).
Enstitülerde sadece öğretmen değil, sağlık
elemanları da yetiştiriliyordu.
Böylece öteden beri muskacılık ve
üfürükçülük gibi ilkel yöntemlerin yerini iğne ve ilacın alması sağlanıyordu.
1940 yılında dünyanın büyük bir bölümü
savaşa tutuşmuşken, Türkiye’de eğitim yoluyla geriliğe karşı açılacak bir savaş
için “ilköğretim Seferberliği”nin hazırlıkları yapılıyordu (s. 187).
1946 yılından sonra Enstitülerde var olan
iş içinde eğitim anlayışı sistemli bir şekilde değiştirildi ve amacından
saptırıldı (çünkü savaş bitmişti). /
s. 188
1947 Programıyla başlayan ve 1951 yılında
ivme kazanan köklü program değişikliği süreci, Enstitüleri klasik öğretmen
okullarına dönüştürdü. 1954 yılında Demokrat Parti Hükümeti tarafından Köy Enstitülerine
son darbe indirildi. 1954/6234 Sayılı Yasayla Köy Enstitüleri ile öğretmen
okulları birleştirildi, Köy Enstitülerinin adı İlk öğretmen Okulu oldu.
Böylece, köye yönelik eğitim ve öğretim kurumlarının varlığına son verilmiş
oldu.
Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27
Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy
Enstitüleri kapatılmıştır.
Sonuç
Harf devrimi “millileşme” sürecinde yer
alan en önemli adımdır (yine ısrarla
tekrarlanan klişe; Türkler Latin milletinden değildir, dolayısıyla Latin
yazısıyla ulaşılmak istenen milli değildir).
Harf Devrimi sonrasında yeni alfabenin öğretilmesi
ve okuma-yazma oranının arttırılması için 1928 yılında, “Millet Mektepleri”
kurulmuştur.
…yoğun çaba ile 1927 yılında 1,1 milyon olan
okuryazar sayısı, 1935’te 2,5 milyona yükselmiştir.
Yatılı Bölge İlkokulları, Köy Enstitüleri
fikrinin kaynağı, İzmir İktisat Kongresinin, “Ziraat ve Maarif Meselesi”
başlığını taşıyan kararların 3. ve 6. Maddeleridir (s. 190).
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder