Par
Lagerkvist - Tanrı Gelini Sibyl
Delphi’nin üstünde yükselen dağın
yamaçlarındaki küçük bir evde, salak oğlu ile yaşlı bir kadın oturuyordu.
Tam bir yalnızlık içindeydiler,
Bir akşamüstü, güneş batmadan, Delphi’den
doğru bir adam geldi.
Ve adam ona başından geçen garip bir olayı
anlattı,
Genç karım ve küçük oğlumla mutlu yaşayıp
gidiyordum, diye başladı,
Bir gün kapımın önünde dururken, sırtında
çarmıhı, düşe kalka giden yabancı birini gördüm.
…evimin duvarına yaslandı. Bundan
hoşlanmadım.
…çekilmesini söyledim ona,
«Başımı evine dayayamadığım için ruhun hep
kutsuz kalacak,» dedi.
«Benden bunu esirgediğin için benden daha
büyük bir ceza çekeceksin: Hiç ölmeyeceksin. Bu dünyada sonsuzluğa değin
dolaşıp duracaksın ve hiç huzur bulmayacaksın.»
Çok garip bir duygu ile olduğum yerde kala
kaldım. Bir şeyler olmuş gibiydi bana...
Tanrının oğlu... değildir elbet, diyordum
kendi kendime.
İçimdeki değişiklik ilerledikçe ilerledi,
onu durdurmak gücünde değildim.
Karım bir gün gitti. Karım ve çocuğum.
…doğduğum kenti bıraktım ve karanlıkta
yollara düştüm, yıllar sürecek gezime başladım.
Yaşlı kadın tümden silinmişti karanlıkta.
Ve adam kadının alçak, nerdeyse duyulmaz bir sesle konuştuğunu anladı :
«Tanrıyı görmek sevindirmez insanı.»
Çocuklar sevgi ile sarılı olsalar da
yalnızdırlar, kimse fark etmez bu yalnızlığı.
İnsanın kaderi var, ama bir tane.
Tamamlanınca hiç bir şey kalmıyor.
«Niçin gece vakti çıktı dışarı, karanlıkta
kendini kollayamaz! Ölür! Uçuruma yuvarlanır! Neden yaptı bunu? Neden? Neden?
Beni neden bıraktı?
«Galiba… galiba anladı onun hakkında
söylediğim o kötü şeyleri… o korkunç şeyleri… Galiba anladı!
Bunlar küçük, zayıf ayakların bıraktığı
hafif, belli izlerdi, ama incele incele sonunda, nerdeyse kara dokunulmamışçasına
hafif işaretlerden başka bir şey kalmadı ortada. Sonunda onlar da bitti. İz miz
yoktu artık.
---
Türkçeleştiren: Melih Cevdet Anday
Cem Yayınevi, 1969
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder