Necdet Sakaoğlu - Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi
İletişim Yayınları, 1992
…
1920'lerde Atatürk'ün çizdiği eğitim
politikası, sisteme ve mesleğe dayandırılmıştı: “Mektep genç dimağlara insanlığa
hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şerefli istiklali öğretmeli, en mühim
vazife maarif işleri olmalı, öğretme vazifesi güvenilir ellere teslim edilmeli,
muallimlik diğer yüksek meslekler gibi, refah teminine müsait bir meslek haline
konmalı” idi.
Cumhuriyetin eğitim politikası, kültürü,
yeni Türkiye'nin temeli yapmaktı. Mustafa Necatiler, Hasan Ali Yüceller, sorunu
salt okuma-yazma kıtlığında görmemekte; köylü kitlesinin ve toplumun kalkındırılmasını
eğitim yoluyla sağlamaya çalışmaktaydılar.
Eğitim; 1950'ye değin, ilköğretim ve
okuma-yazma ağırlıklı, halkın gönenmesine dönüktü. Oysa 1950-1960 arasında
kalitesiz orta öğretime, 1960'tan sonra da yükseköğrenime yönelinmiştir. Bir
başka, açıdan bakılınca ilk dönemde, eğitimin tabana yayılması ve laiklik;
Hasan Ali Yücel döneminde (1938-1946) işe dönük eğitim, yeni hayat-yeni insan;
çok partili yaşama geçilince de ödüncülük ve prensipsizlik politikaları
yakalanmaktadır (s. 8).
Fransa, 1791-1960 arasında sadece eğitim
örgütleri ve programları için 63 reform gerçekleştirmiştir. Aynı dönemde bizim
eğitim tarihimizde, öğretmen okullarının açılması, medreselerin kapatılması,
Öğretim Birliği, Harf Devrimi, Köy Enstitüleri gibi üç beş yenilik
yaşanabilmiş. Bunların tümünün 1950 öncesine ait olması ise ayrıca
düşündürücüdür (s. 11).
Mütareke-Millî
Mücadele Yıllarında Eğitim (1918-1923)
…cumhuriyete doğru bir yolu akıllarına
koyanlar, ulusal bilincin ve egemenlik haklarına sahip çıkma erdeminin eğitimle
kazanılacağını bilmekteydiler.
Milli mücadeleye çeşitli safhalarında
katkıda bulunan muallimlerden 30'u ise ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
katıldı. …sonraki meclislerde de yer almaları bir daha mümkün olmadı.
1920 Nisanında Maarif Nazırı olan
Rumbeyoğlu Fahreddin, okul kitaplarına, İkinci Meşrutiyet'in Türkçülük akımıyla
giren “Türk” sözcüğünü çıkarttırdı!
Kurulan ilk İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar
Kurulu)’nda Rıza Nur Maarif Vekilliğine getirildi (s. 20).
Rıza Nur’un hazırladığı, yeni halk hükümetinin
eğitim stratejisi:
- Dinî ve millî eğitim,
- Hayatî, işe dönük, üretkenliği aşılayan
eğitim,
- Millî yapıya, coğrafyaya, kültüre,
geleneklere uygun ders kitapları,
- Çağdaş ve bilimsel olanaklara sahip okul,
- Sözlük, tarihsel, toplumsal, edebî
eserler yazdırılması, bunlarla ulusal duyguların geliştirilmesi, Doğu'nun ve
Batı’nın bilim-fen kaynaklarının Türkçeye çevrilmesi,
- Elde bulunan okulları en iyi biçimde,
dikkatle ve özel çabalarla yönetmek... (s. 12)
Meclis'te
Eğitim Tartışmaları
(Mecliste muallimler için) "Memlekette,
namuslu sınıf olmak üzere yalnız maarifçiler kalmıştır. Bu sınıfın müdürleri ve
görevlileri asla lekelenmemiştir" (denildiği bir dönemde) Millî
Mücadele'nin özel koşullarını henüz yeterince kavrayamamış aydınlar olarak bir
iki ilde, 16 Aralık 1920'de greve gitmeleri de aynı günlere rastlar.
…aynı gün Maarif Vekili Rıza Nur istifasını
verir.
İkinci Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey
(Tanrıöver) döneminde (Aralık 1920-Kasım 1921) ilk Maarif Bütçesi yapılmış,
Maarif Kongresi düzenlenmiştir.
…bütçeden Maarif işlerine ayrılan para
bütçenin yüzde 06,8'idir.
1922'de yüzde 1,5,
1923'te yüzde 2,9 ayrılmıştır (s. 16).
Maarif
Kongresi ve Birinci Heyet-i İlmiye
Sakarya Savaşı’nın başlamasından bir ay
önce Ankara'da, 16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Maarif Kongresi toplandı.
Anadolu'nun her tarafından gelen 250
dolayında kadın-erkek öğretmenin katıldığı kongrenin gündemi iki ana konuyu
içeriyordu:
1- İlk Mekteplerin programları ve öğretim
süreleri,
2-Orta öğretim programları ve dersleri.
Mustafa Kemal Paşa'nın Kongreyi açış
konuşması:
Asırların ihmali sonucu devlet bünyesinde
ortaya çıkan yaraların, irfan yolundaki çabalarla giderilebileceğini,
…programların ve kitapların hurafelerden,
yabancı fikirlerden, dış etkilerden arındırılıp ulusal karakterimiz ve
tarihimizle uyumlu içeriklere kavuşturulması…
Hamdullah Suphi Bey "Ürettiğiyle hem
kendi ailesini geçindiren hem memleket ekonomisine temel oluşturan Türk çiftçi
ve işçi sınıfına mensup insanların çocuklarının, aile geçimlerine göre bir
eğitim almaları ve geçim yollarını ilerletecek bilgi ve becerileri kazanmaları,
programların hedefinin, öğretmenlerin de çalışmalarının bu yolda olması gerektiği…
Hamdullah Suphi Bey'in vekilliği sırasında
Anadolu'daki birçok yabancı ve azınlık okulunun, "hainane" tutumları
yüzünden kapatıldı… (s. 17)
Üçüncü Vekil Mehmed Vehbi Bey'den (20 Kasım
1921-6 Kasım 1922) sonra Maarif Vekilliği, Cumhuriyet'in ilk aylarında da sürecek
olan İsmail Safa Bey'in (6 Kasım 1922-7 Mart 1924) dönemi başlar. Bu iki yılda,
eğitim alanındaki devrimlerin filizlendiği ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile en
ileri adımın atıldığı görülmektedir.
15 Temmuz 1923'te Ankara'da toplanan
Birinci Heyet-i İlmiye, eğitim işlerinin bütün yönleriyle ele alındığı,
sorunların tartışıldığı ilk ciddi çalışma olarak bilinir.
Çalışmaların tamamlanmasından bir gün önce,
14 Ağustos 1923'te Meclis'te okunan Hükümet programında, eğitime uzun bir bölüm
ayrıldığı görülmektedir.
Tevhid-i
Tedrisat ve Millî-Laik Eğitime Geçiş
Cumhuriyetin üzerinden daha altı ay geçmeden,
eskilerin düşünüp de adını söyleyemedikleri medrese-mektep ikiliğinin
kaldırılması, millî, halkçı, çağdaş ve laik eğitime geçilmesi korkusuzca
tartışmaya açıldı.
|
Okul
|
Öğretmen
|
Öğrenci
|
Öğrenci
sayısının nüfusa oranı
|
İlköğretim
|
4.894
|
10.238
|
341.941
|
2,8
|
Ortaokul
|
72
|
796
|
5.905
|
0,05
|
Lise
|
23
|
513
|
1.241
|
0,01
|
Meslek
okulu
|
64
|
583
|
6.547
|
0,054
|
Toplam
|
5.053
|
12.130
|
355.634
|
2,96
|
(s. 21)
Cumhuriyetin ilân edildiği sıradaki
okuryazar nüfus ve bunun genel nüfusa oranı konusunda ise veriler yoktur. Ancak
1927 ilk Genel Nüfus Sayımındaki yüzde 10,6'lık okuryazar oranının, 1923'te de
aşağı yukarı aynı düzeylerde bulunduğunu kabul etmek gerekiyor (s. 22).
Öğretim
Birliği Devrimi
Mart 1924; 3 yasa tasarısı, Genel Kurul'da
kabul edildi. Birbiriyle ilgili ve bağıntılı
üç alandaki bu yasalar, sonraki devrim yasalarının da temelini oluşturur:
Halifeliğin kaldırılması, Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına çıkartılması,
Şer'iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunları.
Saruhan Mebusu Vâsıf Bey (Çınar) ve 57
arkadaşının önerdiği Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun gerekçesi özetle şöyleydi:
"Bir devletin genel eğitim siyasetinde, milletin düşünce ve duygu bakımından
birliğini sağlamak gereklidir ve bu da öğretim birliği ile olur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu 7 maddedir:
Madde: 1-Türkiye dahilindeki bütün
müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye (öğretim ve bilim kurumları) Maarif Vekâletine merbuttur
(bağlıdır) (s. 23-24).
Tevhid-i Tedrisat kanunu (…) eğitim
alanlarında örgütsel ve kurumsal yenileşmeyi hedef alarak, eski kurumların
yaşatılabilmesi olanaklarını kurutmuştur.
…yasa çıkartmakla böyle önemli bir sorunun halledilemeyeceğini
bilenler, ülkenin dört bir yanına pek seyrek yayılmış bir avuç aydın öğretmen
kitlesine güvenmekteydiler (s. 26).
Ulusal
Eğitime Doğru
Yasanın yürürlüğe girmesinden sonraki ilk
üç yılda (1924-27) resmi okullara medreselerden sızan dinsel ağırlıklı eğitim,
buna paralel olarak Arapça ve Farsça öğretimi kaldırıldı.
Maarif Vekâleti emrine verilen 479 medrese
kapatıldı.
1927'de (…) ilk, orta ve liselerden din
dersleri kaldırıldı (s. 26).
Cumhuriyetin
İlk Beş Yılında Eğitim (1923-1928)
Bu beş yıllık dönemi, önceki ve sonraki
dönemlerden ayıran iki önemli özellik, Tevhid-i Tedrisat ile Harf Devrimidir.
1924'te, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun
yürürlüğe girmesiyle başlayan Atatürk döneminde, İsmail Safa Bey'den sonra sırasıyla
Vasıf Çınar (8.3.1924-21.11.1924),
Şükrü Saraçoğlu (22.11.1924-3.3.1925),
Hamdullah Suphi Tanrıöver
(4.3.1925-19.12.1925),
Mustafa Necati (20.12.1925-1.1.1929),
Başvekil İsmet İnönü (vekâleten
1.1.1929-27.2.1929),
Vasıf Çınar (2. kez 28.2.1929-7.4.1929),
Cemal Hüsnü Taray (10.4.1929-15.9.1930),
Esat Sagay (27.9.1930-18.9.1932),
Dr. Reşit Galib (19.9.1932-13.8.1933),
Dr. Refik Saydam (Vekil:
14.8.1933-26.10.1933),
Hikmet Bayur (27.10.1933-8.7.1934),
Abidin Özmen (9.7.1934-9.6.1935),
Saffet Arıkan (10.6.1935-28.12.1938) olmak
üzere 14 Maarif Vekili (arada Kültür Bakanı sanını da alarak) görev
yapmışlardır (s. 29).
İkinci
ve Üçüncü Heyet-i İlmiyeler
Vasıf Çınar'ın 1924'teki 8 aylık ilk
bakanlığında Ankara'da toplanan ikinci Heyet-i İlmiye, okul programlarında gerçekleştirilecek
yenilikleri kararlaştırdı.
Hükümet 1924 Ağustos ayında ilkokulların
karma olması, kararını aldı.
Mustafa Necati, 26 Aralık 1925 – 8 Ocak
1926 tarihlerinde yüklü bir gündemle Üçüncü Heyet-i İlmiye'yi topladı.
(Heyetin gündemi)
Liselerin düzenlenmesi, Muallim mekteplerinin belirli merkezlere toplanarak
takviyesi, Meslek mekteplerinin de yine
belirli merkezlerde toplanıp takviye edilmeleri, Öğretim
ve eğitim işleriyle ilgilenecek bir Millî Talim ve Terbiye Dairesi kurulması…
Üçüncü Heyet-i İlmiye toplantısının dağılmasından
hemen sonra 22 Mart 1926'da, 789 sayılı Maarif Teşkilâtı Kanunu kabul
edilmiştir. Bununla "Türk Dili ve buna ilişkin bütün bilimsel meselelerle
uğraşmak üzere bir Dil Heyeti, yalnızca öğretim ve eğitim işleriyle uğraşacak
bir Talim ve Terbiye Dairesi" oluşturulmuştur (s. 32).
Eğitimde
Mustafa Necati'li Yıllar
Teşkilat yasası uyarınca Türkiye, 13 Maarif
Mıntıkasına ayrılmıştı. Mıntıka merkezleri: Ankara, İstanbul, Edirne, İzmir, Antalya,
Konya, Adana, Gaziantep, Elaziz (Elazığ), Sivas, Van, Erzurum ve Trabzon'du.
Mıntıka örgütleri, 1834 sayılı yasa ile
1931'de kaldırılmıştır.
Kazalara Maarif memurları atanmıştı.
Bakanlık yayınladığı genelgelerle
Cumhuriyet Maarifi'nin ilkelerini şu şekilde belirlemişti: "Türkiye'de
herkesin millî ve dünyevî, modern ve demokratik bir terbiye alması esastır...
Eğitimin "millî" olmasından
maksat, gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve idealleriyle millî
topluma uydurmaktır...
Dünyevî kelimesinden hedeflenen anlam,
eğitimin (laik) olması, düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her
türlü dinî etkiden uzak bulunmaktır (s. 34).
1928'de
Türk Maarifinin Durumu
Devlet Salnamesi'nde sayıları 25 olarak
gözüken İmam Hatip Okulları'nın 1926'da 20'ye düştüğü, 1927'de ise Kütahya, İstanbul
İmam Hatip Okulları dışındakilerin kapandığı görülmektedir. (Bu sonuncular ise
1929'da resmen kapanacaktır).
Eğitim
ve Okul İhtiyaçları
Geçimi yüzde 80lerin de üzerinde tarıma ve
hayvancılığa dayanan ve bu işleri çok ilkel koşullarda sürdüren halk yığınları için
asıl sorun, okuma-yazma ve ilköğretim düzeyinde görülmektedir.
Bakanlık, ilköğretimin yaygınlaştırılması
yönünde çaba göstermektedir.
İlköğretimin yapı, donatım, ödenek, aylık
giderleri bütünüyle il bütçelerine bırakılmış,
…ilköğretim düzeyinde okullaşma; Erzurum
ile bu ilin doğusunda ve güneyinde kalan illerde durum çok kötüdür.
Açığı bir oranda kapatmak için Muallim
Birlikleriyle Türk Ocakları tarafından ilçe ve kasabalarda Halk Gece
Dershaneleri açılmakta ve bunların faydası görülmektedir. 1927-28'de bu
kuruluşlar 20 bin kişiye okuma ve yazma kursu vermişlerdir (s. 39).
Bakanlık, yoksul çocuklarını bir işe ve
zanaata yönelmeden ilköğretimden geçirmek düşüncesiyle köy ve şehir "yatı
mektepleri" açmıştır.
Bakanlık, ilköğretimden geçmeyenlerin bir
meslek edinmelerine olumlu bakmadığı gibi, ilköğretim düzeyinde meslekî beceri kazandırmaya
da kesinlikle izin vermemektedir (s. 40).
1924 Tevhid-i Tedrisat'tan 1928 Harf
Devrimi'ne kadarki dört yılın başarıları şöyle özetlenebilir:
Maarif örgütünün yenilenmesi; öğretim birliğinin
sağlanması ve ülkenin her tarafında ortak programların uygulamaya konulması;
ümmet eğitimi yerine millî eğitimin, giderek laik eğitimin yaygınlaştırılması…
…ilköğretimin parasız ve zorunlu olması
yanında orta öğretimde de parasız öğrenime geçilmesi,
…dinin okul programındaki ağırlığının
asgari düzeye indirilmesi,
…karma eğitimin ortaokul ve liselerde
yaygınlaştırılması (s. 42),
Harf
Devrimi, Millet Mektepleri, Halk Evleri (1928-38)
Atatürk, 9 Ağustos 1928 günü Sarayburnu'nda
halka şunları söylüyordu: "Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur
olduğumuz son değil, lâkin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harfleri
çabuk öğrenilmelidir,
…milletin yüzde sekseni okuma yazma
bilmiyorsa bu hata bizde değildir, Türkün karakterini anlamayarak kafasını
birtakım zincirlerle saranlarındır. Artık geçmişin hatalarını kökünden temizlemek
zamanındayız, hataları düzelteceğiz,
En nihayet bir yıl, iki yıl içinde bütün
Türk toplumu yeni harfleri öğrenecektir. Milletimiz yazısı ile kafası ile bütün
medeniyet âleminin yanında olduğunu gösterecektir." (s. 44)
Lâtin harflerinin kabulü 1925-28 arasında
tam üç yıl boyunca tartışılmış, görüşler, karşıt görüşler, siyasi kadroları,
basını, aydınları sürekli meşgul etmişti.
Haziran 1928'de Ankara'da Maarif
Vekâletinde toplanan Türk Dil Encümeni (Ahmed Cevat, İbrahim Necmi Dilmen,
Ragıp Hulusi, Falih Rıfkı Atay da bu komisyonda görev almışlardır) "bir
ayda öğrenilebilecek" biçimleri ve seslendirilmeleri kolay bir
"gramer lâyihası" (dilbilgisi önergesi) hazırladı (s. 45).
Millet
Mektepleri
11 Kasım 1928'de de "Millet Mektebi
teşkilâtına dair Talimatname (Şûra-yı Devletçe hazırlanmıştır) Bakanlar Kurulu'nda
kabul edilip yürürlüğe kondu.
…kitle eğitimi, Harf Devrimi'nin ilk
amacıydı. Bu nedenle de kolay okuma ve yazmaya engel oluşturacak işaretler, ara
seslere ilişkin harfler öngörülmemiş, yalın ve basit bir alfabe yeterli
bulunmuştu.
1910’larda, ilk eğitimcilerimizden Edhem
Nejat, Terbiye-i İptidaiye Islahatı adlı broşüründe, "Halk eğitimiyle
çocuk eğitimi arasındaki sıkı ilişkiyi vurgulayarak halkın, bilgisiz, tutucu
olmasının, çocuğun yetişmesi için gerekli çevrenin hazırlanmasını
engelleyeceğini, bu nedenle okul eğitimine koşut biçimde halk okullarının da açılmasını,
müzik, tiyatro, konferans, müze, bahçe, spor, bayrak, yarışma, yürüyüş...
etkinliklerine halkın da katılımının sağlanmasını" açıklamıştı (s. 46).
Okullar, köy odaları, kahvehaneler, hükümet
konakları ve camiler Millet Mektepleri için kapılarını açtı.
Ülkede, yaşı 15 ile 45 arasında olan kadın
erkek, okula gitmemiş tüm vatandaşlar da Millet Mektebinin öğrencisi
sayıldılar.
Mustafa Necat 1 Ocak 1929'da öldü. Bakanlıkta Halk Terbiyesi Şubesi ile Halkı Tenvir
(aydınlatma) Müdüriyet-i Umumiyesi'nin açılması da bu sıralardadır.
Halk
Evleri
Halkevleri, 1931'de kapatılan Türk Ocakları'nın
yerine kuruldu. 1932-1952 arasındaki dönemde 478 Halkevi ile 4322 Halk odası
açıldı. Bu kuruluşların amacı "Ulusu, aynı ülküye bağlı bir kitle yapmak,
kır-kent, köylü-aydın ayırımlarını kaldırmaktı.
Halkevleri, CHP'nin Altı Ok'u prensipleriyle
çalışan, bir kültür savaşı için görev yüklenmiş, kapısı partili partisiz herkese
açık kurumlardı. Ancak yönetim kuruluna girmek ve komite üyesi olmak için partiye
kayıtlı olma koşulu aranıyordu. Her Halkevi 9 şubeye ayrılmıştı.
1-Dil-Tarih-Edebiyat, 2-Ar (sanat),
3-Temsil, 4-Sosyal Yardım, 5-Halk Dershaneleri ve Kurslar, 6-Spor, 7-Kitapsaray
ve Yayın, 8-Köycülük 9-Müze ve Sergi (s. 52).
Halkevlerinde, harika bir metod (Andragoji)
uygulanmaktaydı. Yaşam boyu eğitim ilkesi için gerekli bu metodu, yetenekleri
ve yetişmeleri ile birer animatör (yetişkin eğitimcisi) olan Halkevi mensupları
başarıyla götürmekteydiler. Halk eğitimi için kollegyum (konuşma-sohbet),
komite (ekip), demonstrasyon (gösteri), alan gezisi, forum, münakaşa, mülakat,
panel, seminer, konferans, sempozyum vb. metodlar da bizde 1930lu 40lı yıllar
boyunca Halkevleri'nde uygulanmıştır.
Latin Harflerinin kabulü ile 1-2 yıl içinde
bütün milletin okur-yazar olacağına inananlar, Atatürk'ü de inandıranlar,
aradan 8-10 yıl geçmesine ve onca kampanyalara rağmen bunun başarılamamasından
elbette ki kaygı duymaktaydılar.
1925'te ortaokullardan 12 kız mezun
olmuşken, 1937'de 2422 kız mezun oldu. Lise mezunu kız sayısı ise 52'den 376'ya
çıkmıştır."
Başbakanlık İstatistik Umum Müdürlüğü'nün
1960'ta yayınladığı bültende, 1935 Genel nüfus sayımı sonuçlarına göre
Türkiye'nin nüfusu 16.158.018 olarak tespit edilmiş, okur-yazarlık oranı da
yüzde 20,4 hesaplanmıştır (s. 55).
Atatürk
Döneminde Okullar
Atatürk'ün son Başvekili Celâl Bayar da 1
Aralık 1938'de Meclis'deki konuşmasında: "İlk tahsili bitirenlerin hepsini
istidat ve kaabiliyetleri neden ibaret olursa olsun, Üniversiteye dayanan bir
mekanizma karşısında bırakmak istemiyoruz. Çünkü bunun neticesi, bir taraftan,
tesis ye kuvvetlendirmek istediğimiz yeni ve ileri Türkiye hayatını en zarurî
elemanlarından mahrum bırakmak ve diğer taraftan yavaş yavaş memlekette bir
ihtisasa varmadan sönmüş veya yarı tahsille kalmış veyahut da bizzat ekmeğini
kazanmaktan âciz, sâdece diplomasına dayanan bir asebî yorgunlar kafilesiyle karşılaşmak
olur" sözleriyle hükümetinin eğitim görüşünü açıklamıştır (s. 58).
Maarif/Kültür Bakanlığı, ilkokuldan liseye
uzayan dar boğazı aşabilmenin çaresini, öğretmen kadrosunu, okul sayısını arttırarak
bulamadığından, öğrencileri her kademe ve sınıfta olabildiğince başarısız
kılarak elemekte bulmuş, günümüzde bile anılan anlatılagelen ağır sınıf geçme,
imtihan koşullarını uygulamaya koymuştur.
1933-34 öğretim yılı sonunda, önceki
yıllardan kalanlar ve dışarıdan bitirenlerle birlikte Türkiye genelinde 855
öğrenci lise mezunu olmuştur (s. 59).
Verilen firenin altı yıllık toplam oranı
yüzde 86'dır.
Programlar
ve Okullar
1939'a kadar, eğitim ortamının düzenli bir
yapıya kavuşturulması için Türk ve yabancı uzmanların raporlar hazırladıkları,
projeler verdikleri biliniyor. Amerikalı Prof. John Dewey’nin 1924 tarihli 2
raporu, Alman danışman Kühne'nin 1925'te hazırladığı Teknik Öğretim raporu, Belçikalı
uzman Ömer Buyse'in 1927 tarihli programı, Amerikalı uzman Mrs. Parker'ın 1934'te
verdiği öğretim raporları, Prof. A. Malche'nin 1932'de Üniversite için
hazırladığı reform raporu, 1933-34 yıllarında Türkiye'de geniş çaplı ekonomik
araştırmalar yapan Amerikan heyetinin verdiği raporun eğitimle ilgili bölümü vs.
İlkokul programı esaslı değişikliği 1926'da
ve 1936'da gördü. Ortaokul, Lise ve Öğretmen okulları programları daha sık,
1923, 1926, 1927, 1931, 1934 ve 1937'de değişikliklere uğramıştır. İmtihanlar
da bu değişikliklere bağlı olarak ve Batı ülkelerindeki uygulamalar da örnek
alınarak çok kez değiştirildi.
1926'da din dersleri birinci ve ikinci
sınıftan kaldırıldı (s. 62).
Meslekî
ve Teknik Eğitim
Meslekî ve Teknik öğretim okulları (…) 1935'ten
itibaren canlanmıştır.
(s. 74 vd.)
Yüksek
Öğretim
(s. 76 vd.)
İsviçreli Prof. Malche'nin raporu üzerine,
Cumhuriyet hükümeti başlangıçtan beri yeniliklere ve devrimlere arzulanan
sıcaklıkta yaklaşmayan İstanbul Dârülfünûn'una eğilerek 31.5.1933 tarih ve 2252
sayılı yasa ile bu tarihî kurumu, kapattı. 1.8.1933'te de İstanbul
Üniversitesi'nin kuruluşuna geçildi.
Azınlık
ve Yabancı Okulları
Saltanatın sona ermesiyle
"Hususî" (özel) okullar da birer ikişer kapanmaya başlamıştır.
1938'de İstanbul'da 1 Özel Ana Okulu, 2 Özel
İlkokul, 1 Özel Orta ve 7 Özel Lise, azınlıklardan Ermenilerin 34 ilk, 1 orta,
3 lise, Musevilerin 6 ilk, 1 lise, Rumların 43 ilk, 3 Orta, 4 lise, Yabancı
okul olarak da 3 Fransız, 1 İran, 5 İtalyan, 1 Alman, 3 Amerikan, 2 Avusturya,
1 Bulgar, 7 Fransız, 2 İngiliz, okulu olmak üzere, ilk orta, lise ve meslekî kurumun
faal olduğu tesbit edilebilmektedir (s. 77-78).
İmtihanlar
ve Öğretmenler
1935'e kadar Türkiye'de de Orta ve Liselerde
Bakaloryanın uygulandığı kabul edilmiştir.
…ülkenin demografik bünyesi, (fiziki ve
ekonomik şartları demek gerekir) her yere öğretmen göndermeyi imkânsız
kılmaktaydı. Muhafız Alayında çavuşluk edip de köylerine döndükten sonra
bilmeyenlere okuma yazma Öğretenler, bu ortamda bir umuttu.
Millî
Şef Dönemi (1938-1950)
Hasan
Ali Yücel'in Bakanlığı
Bakan olur olmaz 9 Ocak 1939 tarihinden
itibaren T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi'ni yayın hayatına sokan (…) Yücel'in,
ilk sayıdaki göreve başlama, Saffet Arıkan'ın da ayrılma mesajları anlamlıdır:
"Büyük Millî Şefimiz Cumhur Reisi İsmet İnönü'nün yüksek teveccühleri ve
Sayın Başvekil Celâl Bayar'ın değerli itimatlarile çağrıldığım Maarif Vekilliği
vazifesine başladım (s. 87).
Köy
Enstitüleri
Köycülük Cemiyeti, Halkevleri ilk
adımlardır.
…aylıklarını düzenli alamayan, aldığıyla
geçinemeyen öğretmenler, her yıl yüzde 10'u geçen yüksek bir oranla meslekten
ayrılmaktaydılar.
Köye zorla gönderilen öğretmenler ise etkin
ve verimli olamamaktaydılar.
1937'de Köy Enstitüleri'nin deney evresini
oluşturan Köy Öğretmen Okulları açılmıştı (s. 90).
Yasa tasarısının Meclis'te görüşülmesi tartışmalı
geçti.
Kâzım Karabekir:
"Köylülerimizi böyle bir kültür
sahasında az görgülü, yan münevverlerin nüfuzu, hatta maddi ve manevî
tahakkümüne bırakmayı, gelecek için tehlikeli görüyorum" iddiasındaydı.
Yasa, oturuma katılan 278 mebusun oybirliği
ile kabul edildi ama 148 mebus oturuma katılmamıştı (s. 90-91).
|
Kuruluş Tarihi
|
Erkek öğr.
|
Kız öğr.
|
Kızılçullu Köy Enstitüsü – İzmir
|
37-40
|
1365
|
139
|
Çifteler Köy Enstitüsü – Eskişehir
|
37-40
|
1310
|
79
|
Kepirtepe Köy Enstitüsü – Kırklareli
|
38-40
|
850
|
187
|
Gölköy Köy Enstitüsü – Kastamonu
|
1940
|
1125
|
90
|
Aksu Köy Enstitüsü – Antalya
|
1940
|
848
|
108
|
Güven Köy Enstitüsü – Isparta (1940)
|
1940
|
975
|
91
|
Arifiye Köy Enstitüsü – Sakarya
|
1940
|
1065
|
102
|
Pazarören Köy Enstitüsü - Kayseri
|
1940
|
1113
|
34
|
Akçadağ Köy Enstitüsü – Malatya
|
1940
|
1025
|
40
|
Düziçi Köy Enstitüsü – Adana
|
1940
|
1065
|
49
|
Akpınar Köy Enstitüsü – Samsun
|
1940
|
645
|
158
|
Beşikdüzü Köy Enstitüsü – Trabzon
|
1940
|
645
|
158
|
Savaştepe Köy Enstitüsü – Balıkesir
|
1940
|
990
|
158
|
Cılavuz Köy Enstitüsü – Kars
|
1940
|
1025
|
65
|
Hasanoğlan Köy Enstitüsü – Ankara
|
1941
|
581
|
136
|
Pamukpınar Köy Enstitüsü – Sivas
|
1942
|
545
|
32
|
İvriz Köy Enstitüsü – Konya
|
1942
|
415
|
63
|
Pulur Köy Enstitüsü – Erzurum
|
1943
|
365
|
53
|
Dicle Köy Enstitüsü – Diyarbakır
|
1944
|
?
|
?
|
Ortaklar Köy Enstitüsü – Aydın
|
1944
|
?
|
?
|
Ercis Köy Enstitüsü – Van
|
1948
|
?
|
?
|
(s. 92-93)
Listedeki 21 Köy Enstitüsü'nden 1948'e
değin mezun olan öğretmen sayısı 25.000 olarak belirlenmiştir.
…enstitülerde öğretim-eğitim süresi 5 yıldı.
Okuldan, sağlık nedeni dışında ayrılan ve uzaklaştırılanlar, kendilerine
harcananları faiziyle ödemek zorundaydılar. Mezunlar, Maarif Vekâletince,
atandıkları yerlerde 20 yıl çalışma şartını kabul etmiş sayılıyorlardı. Aksi
halde bir daha devlet memurluğuna giremezlerdi. Ayrıca, okuldayken kendilerine harcananları
da 2 misli ödemeleri gerekiyordu. Enstitü çıkışlı öğretmen, gittiği köyün her
işiyle ilgilenir, rehberlik ederdi. Ayda 20 TL maaşı, 6 yıl sonra 30 TL'ya, 15
yıl sonunda 40 TL'ya yükseliyordu. Öğretmen, yolluğunu alıp gittiği köyde,
ayrıca 60 TLlık sermaye ile kendi tarım işletmesini de kurar, üretim için araç
gereçler devletçe verilirdi. Öğretmenin ve ailesinin geçimine yetecek ölçüde
tarıma elverişli, köy toprağından ayrılan arazi dışında öğrencilerine
yaptırtacağı tarım uygulama dersleri için de uygun bir arazi tahsis ediliyordu
(s. 93).
Bezgin, bitkin ve yoksul köylüler,
süregelen jandarma, tahsildar yılgınlığının yanında bu kez de enstitülü
öğretmen tahakkümüne katlanmak durumundaydı. Bu daha işin başında enstitülere
ters bakmanın nedeni oldu. Girişimciler, onca samimiyetlerine, heyecanlarına
rağmen köy halkından destek bulamadılar.
19 Haziran 1942'de çıkartılan 4274 sayılı
Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilât Yasası, enstitülere yeni bir güç ve hız
imkânı getirmiştir.
(Yasaya göre) Köydeki her yurttaş (18-50
yaş arasında) köy ve bölge okullarının kurulmasına, su getirilmesine,
onarımların zamanında yapılmasına, yılda en az 20 gün çalışarak katılacaklardır
(s. 95).
Köy Enstitülü öğretmenler, köylerine 150
kitaplık bir kültür seti ile gidiyorlardı.
Bunlarda, köylünün kulluk, ümmetlik
saplantılarını yenecek bilgiler, öyküler, düşünceler yazılıydı ve bakanlıkça
veriliyordu.
Beş öğretim yılında 114 hafta kültür
derslerine, 58 hafta Tarım çalışmalarına, 58 hafta da Teknik çalışmalara
ayrılmıştır. Toplam 230 hafta, 5'e bölündüğünde, her öğretim yılına 46 haftalık
bir çalışma düşmektedir ki, öğrencilere tatile girip köylerine gidebilmek için
her yıl 1,5 aylık izin tanınmış olmaktadır.
1943'e değin enstitülerde ne tür
programların uygulandığına ilişkin kesin bilgiler mevcut değildir. 1940-43
kuruluş döneminde "dersten çok çalışma" esasıyla yollar, yapılar,
kanallar, alanlar yaptırtıldığı, ekim, dikim işlerinin önde olduğu anlaşılıyor.
1947'de yapılan değişiklikle kültür
derslerine ayrılan süre arttırılmış, Teknik derslere Atelye Dersleri denilmiş,
bu alan için öğretim yılının 1/3'lük zamanı yeterli görülmüştür. Bu değişiklik,
kimi çevrelerce Köy Enstitüleri için sonun başlangıcı sayılmıştır. 1953'te
kültür ve meslek derslerinin ağırlığı daha da arttırılmış, en son 1954'te, 6234
sayılı Yasa ile Enstitüler, İlköğretmen Okullarına dönüştürülmüştür (s. 96).
Mahmut Makal, Konya, İvriz Köy
Enstitüsü'ndeki çalışmaları, şartların ağırlığını anlatırken: "Kışın 3 ay
ders yapardık: Günde 8 saat. Yılın diğer 9 ayında da elimiz yüzümüz harç, kireç
içinde, ameleden aşağı bir şekilde çalışırdık. Üç senede koca koca 25 bina
meydana geldi, sırf öğrenci emeği ile çalışmanın aleyhinde bulunduğum sanılmasın;
öğleye kadar dört zeytin, öğleye kuru bulgur pilavı ile temelimiz kurudu... Yarım
yamalak bir kitaplığımız vardı. Henüz okumak bilmeyen köy
çocuklarıydık..." demiştir (s. 97).
Maarif Vekili Reşat Şemsettin Sirer
(5.8.1946-9.6.1948) ise 3 Ocak 1947 de uğradığı okulda, şeref defterine Köy
Enstitüleri hakkındaki düşüncelerini özetlemiş: "Köy Enstitüleri, Türk Milletinin
dörtte üçünün yaşadığı Türk köylerinde ilk öğretimi yayacak ve köyün
kalkınmasında en büyük vazife ve hizmet payını alacak öğretmenlerin
yetiştirilmesi için kurulmuştur (s. 98).
Aynı okulu, 1948'de denetleyen Bakanlık
Müfettişlerinin raporuna göre ise:
…soğuk havalarda battaniye olmadığı için
çocuklar üşümekte, tabure bulunmadığından yemeği ayakta yemektedirler.
Çatal, kaşık, sürahi, bardak ihtiyaçları
karşılanamamıştır. Çamaşırları, kız öğrenciler tokmakla yıkamakta ve bu yüzden
derslerden geri kalmaktadırlar.
Depodaki su bardakları öğrencilere
dağıtılmayıp saklanmaktadır.
Mutfak çok perişan ve kirlidir. Hamam
soğuk, soyunma yeri yetersiz ve pistir.
Bu tesbitler, 1958'e (İlköğretmen Okulu
olduktan sonraki yıllar) kadar değişmemiştir.
1946'da, Çok partili ilk genel seçim süreci
başlayınca Demokrat Parti, Köy Enstitüleri'ni baş hedef seçti. Demokratlar, bu kurumlar
için, "öğretmenler için gerekli bilgileri vermemek, gelenek ve görenekleri
hiçe sayıp ahlâk töresini tahrip etmek, halkın çocuğunu zorla çalıştırmak,
halka angarya yükleyip eza etmek, milliyetçiliği öldürmek..."
suçlamalarını yönelttiler (s. 99).
1951'de Bakan Tevfik İleri, bu kurumlardaki
karma eğitime son verdi ve kız öğrenciler ayrıldılar.
1954'te, 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüsü
adı da kaldırılarak bu kurumlar birer İlköğretim Okulu yapıldı (s. 101).
Eğitim
Faaliyetleri, Şûralar
Millî Mücadele'de ve Cumhuriyet'in ilk
yıllarında, bakanlığın bilimsel toplantılara, konferanslara onca yer vermesine
karşılık, Üçüncü Heyet-i İlmiye'nin yapıldığı 1926'dan 1939'daki Birinci Maarif
Şûrası'na kadar benzeri bir başka önemli toplantının yapılmadığı görülmektedir.
17-29 Temmuz 1939'daki Birinci Şûra'da,
yeni İlkokul Programı, Millî Eğitim Müdürleri, Memurları ve İlköğretim
Müfettişleri yönetmelikleri kabul edilmiş, bir öğretmenli üç sınıflı köy ilkokullarının
5 sınıfa çıkartılması benimsenerek 1940'da yürürlüğe konmuştur.
15-23 Şubat 1943 tarihleri arasındaki
İkinci Millî Eğitim Şûrası'nın gündemi, okullarda ahlâk eğitiminin
geliştirilmesi, bütün okullarda anadili çalışmalarının veriminin arttırılması, Türklük
eğitiminde tarih öğretiminin metod ve vasıtalar yönünden incelenmesi konularını
içeriyordu.
2-10 Aralık 1946'daki Üçüncü Şûra'da,
Ticaret Ortaokulları, liseleri program ve yönetmelikleri, Erkek Sanat Orta ve Enstitüleri,
Kız Enstitüleri, İstanbul Teknik Okulu, Orta dereceli Teknik Öğretim Okulları
program, yönetmelik, öğretmen ve öğrenci işleri görüşülmüş, alternatifler
önerilmiştir."
Demokratik eğitim kavramı ilk kez bu şûrada
konuşulmuş,
…liselerin öğretim süresinin 4 yıla
çıkartılması da kararlaştırılmıştır.
İlk kez, kapsamlı bir eğitim programının
1949'da yürürlüğe konan Ortaokul Müfredat Programı ile gündeme geldi…
1949'daki IV. Şûra'da ise dönemin Millî
Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, liselerin hayata değil yüksek tahsile aday
hazırlayan çok yönlü kültür kurumları olduğunu vurguluyordu.
1940larda, Hasan Ali Yücel, klasik Batı
eğitiminin temel kaynaklarının Türkiye'de de okunması sürecini başlatmış, liselerde
"klasik kol" açtırtarak Latince öğretilmesine çalışmış; Tercüme
Bürosu'nu kurdurmuştur.
Kuşkusuz amaç, hümanizmayı ve çok yönlü bir
eğitimi ülkede yerleştirmekti. Ama Klasik kol, 1949'da kaldırıldığı gibi,
Tercüme Bürosu da 1950'den sonra neredeyse çalıştırılmamıştır.
Savaş
Yılları ve Sonrası
II. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye'nin
Batı dünyasında yer alması, çok partili demokratik hayata geçiş gündeme
gelince, özerk Üniversite ve din eğitiminin okul programlarına girmesi gibi iki
gelişme görüldü.
1948-49 Öğretim yılında ilkokulların 4. ve
5. Sınıflarına din dersi kondu.
1948'de Millî Eğitim Bakanlığı'nca açılan,
10 aylık imam ve Hatip yetiştirme kurslarının yetersiz bulunması gerekçesiyle
de, 1951'de (…) İmam-Hatip Okulları
açılmaya başlandı.
Demokrat
Parti Dönemi (1950-1960)
1951'de ülke genelinde gürültülerle
İmam-Hatip okullarının açılışı, Müslüman halkın ihtiyacını karşılama gibi haklı
bir gerekçe yerine, "dinsiz bir yönetimden kurtulma" demagojisine
oturtulmuştur.
Tevfik İleri'nin ilk bakanlığında (11.8.1950-6.4.1953),
Amerikan patentli eğitim yaklaşımları geldi. Müsteşar Reşad Tardu, yeni dönemin
mimarıydı. Türkiye'ye çağırılan Florida Üniversitesi Profesörü Kate Wafford, ile
Boston Üniversitesi'nden W. Kvvaraceus ve Dickerman, 1951'de incelemeler
yaptılar. Amerika'ya da 25 eğitimci gönderildi. İzleyen yıllarda da 600
dolayında eğitimci ve eğitim yöneticisi inceleme gezileri için gittiler,
geldiler (s. 112).
Geriye
Adımlar, Yeni Arayışlar
İlköğretim ve okul öncesi eğitim
düzeylerinde önemli bir çalışma, 1953'teki V. Millî Eğitim Şûrası kararlarına
bağlı olarak (…) 1953-54 yıllarında Bolu'da ve İstanbul'da deneme ilkokulları
açılmıştır.
1956-1957 Öğretim yılında da ortaokul ve
dengi okulların 1. ve 2. sınıflarına Seçmeli Din Dersleri konulmuştur.
Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954 tarihli
6234 sayılı yasa ile birer ilköğretmen okuluna dönüştürülmüştür.
27 Mayıs'tan sonra, doğan açığı süratle
kapatabilmek için 11 Ekim 1960'ta 97 sayılı yasa ile Üniversite ve yüksek okul mezunları,
başka kurumlardan mezun olanlar, yedek subaylığa alınmayarak yedek subay
öğretmen sıfatıyla Millî Eğitim Bakanlığı'nın emrine verildiği gibi, 5 Ocak
1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile de ortaokul ve dengi
okul mezunlarından 18 yaşını tamamlamış olanlara kurs görmek şartıyla muvakkat
öğretmenlik, lise ve daha yüksek okul mezunlarından istekli olanlara da meslek
derslerinden ve bunların uygulamalarından imtihana girmek kaydıyla öğretmenlik
yolu açılmıştır (s. 116).
1951-1954 arasında genel liselerde öğretim
süresi 4 yıla çıkartılmış, buna karşılık olgunluk sınavları kaldırılmıştır.
1954-55 öğretim yılında yeniden 3 yıla dönüldüğünde ise olgunluk sınavı
konmamıştır.
1955-57 arasında 4 yeni Üniversite ve
birçok Yüksek okul açıldı…
Beşinci
ve Altıncı Eğitim Şûraları
5-14 Şubat 1953 tarihleri arasında toplanan
V. Millî Eğitim Şûrası'nın gündeminde "Okul Öncesi Eğitim ve
Öğretim", "İlkokullarda Sağlık konusunda alınması gereken
önlemler", "Özel eğitime muhtaç çocukların eğitimi",
"İlköğretim ve Eğitim Yasası tasarısı ve İlköğretimin planlanması",
"İlkokul Programı", "Yeni ilkokul yönetmeliği",
"İlkokullara Öğretmen yetiştirme ve yeni ilköğretmen okulu programı"
vardı.
18-23 Mart 1957'deki VI. Şûra'da, Meslekî
ve Teknik Öğretimle Halk Eğitimi tartışılmış, Enstitülerin 3 yıla çıkartılması,
ortaokul (birinci devre) kısımlarında, genel ortaokullardakine denk kültür verilmesi
vb. eğitimimizin ikinci ve üçüncü sıradaki sorunları konuşulmuş; Halk Eğitimi
alanında ise "gönüllü eleman yetiştirilmesi", "Görme Ve işitme
yolu ile eğitim", "Köycü Kardeş Kolları", "Ordunun ve öteki
Bakanlıkların yardımı" gibi, çoğunun gerçekleştirilemeyeceğini, gündeme
getirenlerin de bildiği hususlar irdelenmiştir (s. 119-120).
1960-1990
için Genel Bir Değerlendirme
1920-1960 arasında 27 Bakanla temsil edilen
Millî Eğitim, 1960-1990 arasında da bir o kadar bakan görmüş; hükümetler daha
sık değişmiştir.
Yedinci
- On Üçüncü Eğitim Şûraları
5-15 Şubat 1962'de; tüm yurtta eğitim ve öğretimin
belli bir sistem içinde yaygınlaştırılması (…)
28 Eylül-3 Ekim 1970'de; "Eğitim
sisteminin toplum ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğu, ekonomik ve sosyal
kalkınmayı hedef alan bir eğitime ihtiyaç bulunduğu" (…)
24 Haziran-4 Temmuz 1974'te; Millî Eğitim
Temel Kanunu'nun getirdiği esasların irdelenmesi; buna bağlı olarak,
ortaokulun, ilköğretimin ikinci kademesi sayılması…
23-26 Haziran 1981'deki X. Şûra'da; eğitim
programları, öğrenci akışını düzenleyen kurallar; okul öncesi eğitim, Temel
Eğitime başlama yaşının 7'den 6'ya indirilmesi (uygulamaya 1983-1984 öğretim
yılında başlanmıştır); 8-11 Haziran 1982'de; öğretmenlik ve sorunları; 18-22
Temmuz 1988'de Türk Eğitim Sistemi, yüksek öğretim, öğretmen yetiştirme,
eğitimde yeni teknolojiler, Türkçe ve Yabancı Dil eğitimi-öğretimi; eğitim finansmanı,
öğretim programları; nihayet 15-19 Ocak 1990'daki XIII. Şûra'da da yaygın
eğitim konuları ele alındı (s. 124).
13 Ekim 1972'de belirlenen Millî Eğitim
Reform Stratejisi ise, 14.6.1973'te 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun çıkmasına
kaynak olmuştur.
Yasa, Türk dilinin her kademede
öğretilmesini vurguladığı gibi (10. Madde), Türk çocuklarının iyi birer
vatandaş olabilmeleri için, gerekli bilgi, beceri, alışkanlık ve davranışları,
millî ahlâkı edinmeleri, ilgi, istidat ve kaabiliyetleri yönünde yetişmeleri zaruretini
de (23. Madde) ihmal etmemiştir.
Bu kanunun en çarpıcı yanı ise kuşkusuz
4-17. Maddelerdeki temel ilkelerdir.
Eğitimde din, dil, cinsiyet, ırk farkı
gözetilmemesi, programların Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri yönünde
düzenlenmesi, herkesin yeteneğine uygun programları seçebilmesi; eğitimde
kadın-erkek eşitliği, genel ve meslekî eğitim fırsatlarının yaşam boyu
sürekliliği, demokrasi bilincinin beslenmesi, eğitimde lâikliğin esas
kılınması, programların, metodların, araç-gereçlerin bilimsel ve teknolojik
esaslara uygunluğu, eğitim-insangücü-istihdam ilişkilerinin planlanması, bina-tesis-donatım-personel
standartları vb. yasada unutulmamıştır
1961-1981 arasında yürürlüğe konan ve Millî
Eğitim'in çeşitli birimleri, görevleri ve hizmetleriyle ilgili 218 ayrı
Yönetmelik bulunduğunu hatırlatmak yeterlidir. Son eklentiler ve yenilikler dışında
1980'li yılların sonuna doğru, eğitimimizi doğrudan ilgilendiren mevzuat
yığıntısının üç büyük ciltte toplam 2548 sayfayı kapsadığını belirtmekte de
yarar var.
Program,
Kitap, Öğretmen
1924, 1926, 1936, 1962 ve 1968'de önemli
değişiklikler gören öğretim programları, 1970’li, 80’li yıllarda da
değiştirilmiştir.
1988'de yayınlanan Ortaokul Programı'nın 27-51.
sayfaları arasındaki "Eğitim ve Öğretim ilkeleri"nin hangi yetkili
kurulca ne zaman yürürlüğe konduğu bilinmez. Öte yandan, Lise Programı'nda
böyle bir bölüm yoktur!
İlkokul çocuklarına ve ortaokula gidenlere
hâlâ, "Türklerin Anayurdu ve Göçler" yutturmacası ile atalarımızın
buzullar çağından önce bile uygarlık kurdukları belletilir.
Lise Fizik programı 9, Biyoloji Programı 13
sayfa iken, Sağlık Bilgisi programı 90 sayfadır!
1974'te IX. Şûra'da her ders için tek kitap
ilkesi benimsenmiş;
1985'te ders kitapları işi bir yönetmeliğe bağlanınca
dönemin Bakanı, Bakanlık müfettişlerini "iki ay içinde 1400 ders kitabı
yazmaya zorlamış, bu garip "Kitap yazma seferberliği" bakanın
istifasıyla noktalanmıştır. İçeriklerinde önemli değişikliğe gidilmeden
çıkartılan, bakanlığın 425 ayrı ders kitabının yıllık tirajı 35 milyon
civarındadır. Piyasaya bırakılan kitaplar ise baş döndürücü kazançlar rantlar
yüzünden, içeriksiz, yanlış, yetersiz fakat gösterişlidir (s. 131).
Yaygın
Eğitim, Okur Yazarlık
Halk Eğitimi aracılığı ile sürdürülen
okuma-yazma çalışmalarında da 1989 sonuna değin toplam 4.282.468 kişiye hizmet götürüldüğü;
okuma yazma genel oranının da yüzde 89'a (?) ulaştığı iddia edilmektedir. Oysa
1980 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 22.041.S95 kadından 11.105.977'sinin
(yüzde 50), 22.695.362 erkekten de 7.296.074'ünün (yüzde 34) okuryazar olmadığı
ve herhangi bir okulu bitirmediği biliniyor.
LİMME
ve Üniversite
1989'da, genel ve mesleki liselerden mezun
260.000 gençten 70.000'inin (yüzde 26) yüksek öğrenim hakkı elde edebilmesi; geçmiş
yıllardan, ileriki yıllara ne denli ürkütücü bir "okumuş işsizler"in
yığılmakta olduğunu gösteriyor. 1990'da LİMME (Lise Mezunlarına Meslek
Edindirme) projesi, bu sorun için öngörülmüştür (s. 137).
1990-1991'de başvuran 892.975 adaydan
78.720'si (yüzde 8,8) lisans, 34.168'i (yüzde 3,8) ön lisans, 83.396'sı (yüzde
9,7) Açık Öğretime girebilmiştir. İlkokuldan liseye kadarki ölçme ve değerlendirme
uygulamalarının 1988'e ait kesin rakamlarına göre ise, ilkokullarda
öğrencilerin yüzde 8'i, ortaokullarda yüzde 29'u, liselerde ise yüzde 25'i
sınıfta kalmaktadır (s. 140).
Sonuç
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder