3 Temmuz 2019 Çarşamba

Gazeteci, Siyasetçi ve Fikir Adamı Olarak Hüseyin Cahit Yalçın


Gazeteci, Siyasetçi ve Fikir Adamı Olarak Hüseyin Cahit Yalçın - Doktora 
Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 1998

Hüseyin Cahit 1875 yılında Balıkesir’de doğdu.
…oniki yaşında bir roman denemesinde bulunmuş, onaltı yaşında ilk romanı Nadide’yi yayınlamıştır.
İttihat ve Terakki listesinden İstanbul mebusu seçilerek Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na giren Hüseyin Cahit, üç dönem sürdürdüğü parlamenterliği sırasında Meclis Başkanvekilliği görevinde bulunmuştur.

Malta’daki sürgün hayatı ve sonrasında bulunduğu Avrupa’da “Oğlumun Kütüphanesi’’ adını verdiği çeviri çalışmaları ile Türk fikir hayatına önemli katkılarda bulunmuştur.

Hüseyin Cahit Yalçın, İstanbul’a döndükten sonra tekrar çıkardığı Tanin’de Ankara hükümetine destek verecek yerde onu eleştirme yolunu seçmiş; hilafetin kaldırılması girişimine karşı tutumu yüzünden ve sonrasında Ankara hükümetine karşı organizasyonlar içinde yer almaktan dolayı İstiklal Mahkemelerinde 3 kez yargılanmış, ikisinden beraat ederken, birinde ömür boyu sürgün cezasına çarptırılmıştır.

Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün davetiyle CHP’den milletvekili seçilen Hüseyin Cahit, TBMM’de 5 dönem parlamenterlik yapmıştır.

Ulus Başyazarı olarak muhalefet ve iktidar dönemlerinde DP’ye karşı şiddetli eleştirilerde bulunmuştur. Bu yüzden 1954 yılında 79 yaşında iken, iki yılı aşan hapis cezasına çarptırılmış ancak üçbuçuk aylık mahkumiyetin ardından bu cezası yaşlılık ve sağlık gerekçeleri ile Bakanlar Kurulu’nca affedilmiştir.

Hüseyin Cahit, kavgacı kişiliği ve yalnızlığı sevmesi yüzünden çok yakınındaki bir iki kişi dışında fazla dostu olmayan bir kişidir.

31 Mart olayı Tanin’in yayınında inkıtaya sebep oldu. Hüseyin Cahit’in 31 Mart sonrasında Selanik’e gitmek üzere İstanbul’dan kaçışı ile birlikte gazetesi de yayınlanamadı.

Mondros Mütarekesi üzerine İngilizler, İstanbul’a girdiğinde, Ermeni hafiyelerle birlik olup insan avı başlattılar. Aralarında Hüseyin Cahit’in de bulunduğu birçok kişi sorgusuz sualsiz yakalanarak “Bekirağa Bölüğü” adı verilen cezaevine konuldu (s. 139).

İddiaya göre 31 Mart’tan sonra Hareket Ordusu İstanbul’a girince Yıldız Sarayı yağmalanmıştı. Hüseyin Cahit’in de antika iki saat ve iki hokka takımım aldığı ileri sürülüyordu. Yalçın, ispatlanamayan bu iddialarla ilgili olarak “Bu tür işlerle efkârı bulandırmaktan fayda umuyorlardı.” demektedir (s. 141).

Malta dönüşündeki Avrupa seyahatlerinden sonra İstanbul’a gelen Hüseyin Cahit, 27 Ekim 1922’de Tanin’i yeniden çıkarmaya başladı.

Hüseyin Cahit, Malta dönüşü İstanbul’a gelmeden önce bir süre kaldığı Menton’da Cavit Bey, İsmail Canbolat, Rahmi ve Kemal Bey’ler ile yaptıkları toplantılarda İttihat ve Terakkî’yi yeni bir programla diriltmeyi planlamışlar ve bu amaçla bir gazete çıkarmayı kararlaştırmışlardı. Tanin’in yeniden çıkışı, bir anlamda bu amaca yönelikti.

Lozan Konferansı’nda Türkiye’yi temsil edecek Basın heyeti içinde Tanin adına Hüseyin Cahit de bulunuyordu (s. 168).

Rıza Nur’un iddiasına göre Hüseyin Cahit, Lozan’da okuyan yeğenine devlet bursu bağlanmasını talep etmiş, kendisinin girişimiyle İsmet Paşa buna engel olmuştu.

Hüseyin Cahit’in asıl eleştirdiği Lozan delegelerinden Rıza Nur’dur. Yalçın, Rıza
Nur’un, Türk delegasyonunun itibarına yakışmayacak şekilde davrandığım, sürekli içki içtiğini ileri sürmekte ve tekrar delege olarak görevlendirilmemesini talep etmektedir (s. 171).

İkinci Lozan görüşmelerine giderken Rıza Nur’un İttihatçıların yeni bir örgütlenme içine girdiği yolundaki eleştirilerine Hüseyin Cahit sert bir cevap vermişti. Bu tartışma, Lozan görümlülerini izleyecek gazeteciler arasında bulunan Hüseyin Cahit’e karşı başta Atatürk olmak üzere bir güvensizliğin oluşmasına yol açmıştı (s. 172).

Hüseyin Cahit, Lozan konferansının tamamlanmasından sonra Tanin’de yaptığı değerlendirmede, konferansın, Millî Mücadelede kazanılan zaferi tamamladığını ifade ederek, koca imparatorluktan küçük bir vatan kalmışsa da bir başarı kazanıldığını belirtmiştir (s. 173). / Tanin, 10-11 temmuz 1339 (1923)

1924’te İstanbul İstiklal Mahkemesinde yargılanırken “Millet Lozan Muhahedesi imzalandığı zaman zehirlenmesin diye o muahedeyi bile alkışladım. Fakat bir gün millet o muahedenin ne kadar hatalı olduğunu, ne kadar hukukunun zayie uğradığım soracaktır” demiştir.

Cumhuriyetin ilanım “Yaşasın Cumhuriyet” başlıklı yazısında değerlendiren Hüseyin Cahit, eleştirini ifadeden geri durmuyor, Cumhurbaşkanının aynı zamanda Meclis’e de başkanlık edeceği yolundaki Anayasa hükmüne karşı çıkıyordu.
Hüseyin Cahit’in eleştirileri bununla kalmıyor, daha önce de vurguladığı gibi parti başkanlığı ile cumhurbaşkanlığının aynı kişide toplanmasına karşı çıkıyordu (s. 174).

Hüseyin Cahit, Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy’un ordudan istifaları üzerine Tanin’de yazdığı “Ordu ve Siyaset" başlıklı başyazıda, zorba, istediği gibi egemenlik yürüten, mutlakiyetçi bir hükümdar gibi kendi isteğinden başka bir kanun başka bir yasa tanımayan bir cumhurbaşkanı istemediğini belirtirken, soyut görünen bu eleştirilerle doğrudan Atatürk’ü kastediyordu (s. 175).

Tanin, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın İstanbul Teşkilatı’nın aranması haberinin gazetede “baskın” diye verilmesi yüzünden Takrir-i Sükun Kanunu’na dayanarak 16 Nisan 1925 tarihinde kapatıldı (s. 52).
Hüseyin Cahit, Çorum’da “mutlu bir sürgün” hayatı geçirirken, İzmir Suikasti, kendi deyimiyle “bir top gibi patladı”.

Kararda, Cahit Bey’in bu mahkemeden beraat ettiği, ancak serbest bırakılmayarak, sürgün cezasını çekmek üzere Çorum’a gönderileceği kaydedilmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder