Yeni Gün Gazetesi (1918 - 1923)
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007
Yeni Gün, yayın hayatına 2 Eylül 1918’de İstanbul’da
başlamıştır. 24–27 Ocak 1919 ve 11–22 Şubat 1919 tarihlerinde aldığı kapatılma
cezasına, pek çok gazetenin yaptığı gibi uymayarak Eski Gün adıyla yayınını
sürdürmüştür. Gazete, 27 Mart 1919–11 Ekim 1919 tarihleri arasında, ülkenin
içinde bulunduğu olağanüstü koşullar ve Yunus Nadi’nin Bekirağa Bölüğü’ne
sürgün edilmesi nedeniyle yayınlanamamıştır. 11 Ekim 1919’da yeniden
yayınlanmaya başlayan Yeni Gün, İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde İtilaf kuvvetleri
tarafından işgal edilmesi ve matbaasının bu kuvvetler tarafından basılması nedeniyle
16–20 Mart 1920 arasındaki günleri kapsayan süreçte yayınlanamamış, 21 Mart’ta
yeniden yayına başlamış ve 12 Nisan 1920’ye kadar yayınını sürdürmüştür. İstanbul’da
Milli Mücadele yanlısı bir gazete olarak yayın yapmanın zorluğu ve mücadelenin
merkezinin Anadolu olarak belirlenmesinin ardından Nadi matbaasını Ankara’ya
taşımış ve 10 Ağustos 1920’den itibaren gazete Anadolu’da Yeni Gün adıyla yayınlanmaya
başlamıştır. Sakarya Savaşı sıralarında matbaası Kayseri’ye taşınmış, 1 Eylül
1921 – 7 Ekim 1921 sayıları burada yayınlanmış, bu sırada gazeteyle Kemal Salih
Sel ilgilenmiştir. 22 Kasım 1921’de yeniden Ankara’ya dönen Yeni Gün, 8 Mayıs 1924’den
itibaren Cumhuriyet adıyla yayınlanmaya başlanmıştır (s. 16).
20 Kasım’da Lozan Barış Konferansı açılmıştır ve Nadi’ye
göre Batılı devletler ve özellikle de İngiltere artık savaşacak durumda
olmadığından, Türk tarafının istekleri kabul edilmek zorundadır (Yunus Nadi,
“Lozan Konferansı”, 20 Kasım 1922).
Musul ve kapitülasyonlar meselelerinde anlaşma
sağlanamamasının da tetiklemesiyle “İtilaf devletlerinin asıl saik-i
hareketleri” açığa çıkmıştır. “Doğrudan doğruya ticaret hırsıyla hareket eden
bu devletler istiklal uğrunda fedakârlıkların en büyüğünü yapmış olan
Türkiye’ye karşı, o istiklali hiçe sayacak teklifler dermiyan etmişlerdir (“Konferans
dağılacak gibi: Kapitülasyonlar meselesinde İhtilaf”, 4 Aralık 1922.).
Yeni Gün’ün Lozan muhabirliğini
yapan Şükrü Kaya ise, Lord Curzon’un İsmet Paşa’ya müracaat ederek iki ülke
arasında “suret-i hususiyede anlaşmanın imkân dâhilinde olduğunu”, “Trakya’da
Karaağaç’ı ve şimendiferlerin tamamını, Musul ve havalisinin hâkimiyetini
Türkiye’ye” bırakmaya hazır olduğunu bildirmiştir (“Curzon, İsmet Paşa’ya
Müracaatla Bizimle Suret-i Hususiyede Anlaşmak İstediğini Karaağacı, Trakya Şimendiferlerini
ve Musul Hakimiyetini Bize Terke Amade Olduğunu Bildiriyor”, 8 Aralık 1922.).
İsmet Paşa, barış görüşmelerinin
kapitülasyonlar meselesi yüzünden değil, Musul meselesi yüzünden kesintiye
uğradığını açıklamıştır. Ankara, Musul’un “Irak’ta değil, Anadolu’da kâin”
olduğunu ve Mütareke’nin imzalanmasından sonra işgale uğradığını ve bu nedenle
de bu şehir üzerinde tasarruf hakkının kendisine ait olduğunu savunmaktadır (“Musul
hakkındaki Türk mutallebatı haklıdır”, 8 Ocak 1923.).
Aynı sıralarda İngilizler, İstanbul’dan Lenington vapuru ile
Dedeağaç’taki Yunanlılara, binlerce sandık dolusu cephane, bomba, mitralyöz,
tayyare göndermişlerdir (“İngilizlerin Yardımı, Yunan ordusuna malzeme
gönderiyorlar”, 10 Ocak 1923.).
“Bu devletler İngiltere’nin şahsında insanlığın baş belası olan
emperyalistliğin, Fransa’nın şahsında sermayedarların ve bankerlerin
esiridirler. İtilaf Devletleri’nin teklif ettiği barış kabul edilemez. Böyle
bir barışı TBMM kabul etse görevini yapmamış olur. Millet de bu şekildeki bir
barışı iptal etmeye çalışır. Çünkü Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan sınırında
askersiz bölge, Boğazlar’da Cemiyet-i Akvam’ın egemen olması, Akdeniz
adalarının Yunanlılar ile İtalyanlar’ a paylaştırılması tekliflerini kabul
edemez (Yunus Nadi, 31 Ocak 1923.).”
4 Şubat 1923’de Lozan görüşmeleri kesilmiştir.
Yeni Gün, “Söz Mehmetçiğindir!” demektedir. İsmet Paşa ise
“Türkiye’ye dönüşünün yeni bir savaş demek olmadığını ve konferansın yeniden
akdi tarihinin müttefiklere ait olduğunu” söylemiştir (“En Son Vaziyet ve
Türkiye, İsmet Paşa trende Daily Mail muhabirine beyanatında”, 11 Şubat 1923.).
Nadi, Lozan’ı Babil Kulesi’ne benzetmekte ve işin silahlara
kaldığını tehditkâr bir dille tekrarlamaktadır (“Lozan Labirenti”, 1 Mart 1923.).
Yabancı basın, Meclis’in Müttefiklerin barış teklifini reddetmesini,
Türkiye’nin savaş taraftarlığının bir göstergesi olarak sunmuş ve Avrupa kamuoyunu
Türkiye aleyhinde etkilemeye çalışmışlardır.
1 Nisan 1923 Lozan Antlaşması’na Türk halkından yeni itimat
oyu almış olarak çıkmak için meclis kendini fesh etmiştir.
Yunanlılar Türk iddialarının haklılığına rağmen “mali vaziyetlerinin
kararsızlığı sebebiyle” tazminat veremeyeceklerini belirtmiş ve Karaağaç’ın Türkiye’ye
bırakılmasını kabul etmişlerdir. “İsmet Paşa hazretleri memleketin sulhperver hissiyatına
yeni bir misal olmak üzere tazminattan feragat ettiğini ve bu suretle yeni bir fedakârlık
yaptığı, mamafih mesail-i maliyenin halli esnasında Yunan tazminatından vazgeçilmesi
üzerine bir kat daha müşkülleşmiş olan Türkiye vaziyet-i maliyesinin müttefiklerce
nazar-ı itibara alınmasını temenni ettiğini söylemiştir (Konferans Yunan
Tamirat Meselesini Münakaşa Etmiş ve Atideki Esaslar Dâhilinde İtilaf Husule Gelmiştir”,
28 Mayıs 1923.).”
21 Temmuz’da ise “Hükümetin kemal-i ehemmiyetle nazar-ı
dikkatine” alt başlığı ile ve yalnızca “L” imzalı olarak yayınlanan makalede,
üç gün sonra barış anlaşmasının imza edileceğinin kesinleştiği haber
verilmektedir (L, “Sulh ve Piyasa”, 21 Temmuz 1923.).
Hindistan’da yayınlanan bir makaleye göre, Türkiye’nin zaferi
aslında Doğu’nun zaferidir ve Doğu Türkiye’nin açtığı yolda ilerlemelidir (“Asya’nın
Her Evinde Alkışlanan Zafer”, 31 Temmuz 1923.).
Lozan Antlaşması TBMM’de 14 muhalif oya karşılık 213 oy ile
onaylandı (. 244).
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder