3 Temmuz 2019 Çarşamba

Ahmet Emin Yalman Dönemi ve Gazeteciliği (1918-1938)

Ahmet Emin Yalman Dönemi ve Gazeteciliği (1918-1938) - Doktora tezi
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu anlaşması olan Lozan Anlaşması'nın imzalanması sürecinde, iç politika ve basındaki görüş ayrılıkları, ileride etkileri daha çok açığa çıkacak anlaşmazlıkların temelini hazırlamıştır. Anlaşma'nın II. Meclis'te onaylanmasından sonra siyasal alanda köklü değişiklikler yapılmaya başlanmış bu süreçte İstanbul basınında Ankara yönetimine sert eleştiriler yöneltilmiştir (s. 2).

Siyasi iktidarın İstanbul basınına ilk tepkisi, Lozan Anlaşması sonrasında ilan edilen genel aftan hariç tutulan 150 kişilik listeye, on üç gazetecinin ilave edilerek yurt dışına sürülmesi ile olmuştur. Ankara yönetimi, 1924'te Hint Hilafet Komitesi liderlerinden Ağa Han ve Emir Ali'nin hilafetin kaldırılmaması ile ilgili İsmet Paşa'ya gönderdikleri mektubun Tanin, Tasvir-i Efkar ve İkdam'da yayınlanması sonrasında, ilgili gazetecileri İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılayarak basına sert bir müdahalede bulunmuştur (s. 3).

1927 yılında, eski Malta sürgünleri İngiltere Hükümeti'nden tazminat isteme konusunu gündeme getirmişlerdir. Lozan Anlaşması'na göre bir Türk-İngiliz hakem mahkemesi (Muhtelit Mahkeme) kurulmuş, İngilizler, Türk Hükümeti'nden çeşitli başlıklarda tazminat almışlardır. Malta sürgünleri de aynı Karma Hakem Mahkemesi'ne baş vurarak Malta'da gördükleri muameleden dolayı davacı olmuşlardır. Davacıların başında ismi geçenler Eczacı Mehmet Bey, Albay Celal Bey, Mahmut Kamil Paşa, Ahmet Emin, Esat Paşa (Işık) ve Mustafa Abdülhalik (Renda)'dır. Ahmet Emin’in davasını da Prof. Muslihiddin Adil diğer davalara örnek olmak üzere üstlenmiş, İngiliz Hükümeti'nden 5400 liralık tazminat talep etmiştir. Ancak Mahkeme, 29 Haziran 1927 günü yetkisizlik kararı yanı sıra Ahmet Emin Bey'den de 240 lira tutan mahkeme giderlerini ödemesini istemiştir (s. 109).

4 Şubat 1923’te Lozan Konferansı tarafların uzlaşamaması nedeni ile kesilmiş, İsmet Paşa Meclis'e bir açıklama yapmadan, Mustafa Kemal ile Eskişehir’de buluşması tepkiye neden olmuştur. İsmet Paşa'nın, Meclis'te Lozan Konferansı'na ilişkin beyanlarda bulunduğu sırada ise II. Grubun muhalefeti daha da sertleşmiştir.

Yeni Meclis 11 Ağustos’ta toplanmış ve ilk işi de 20 Temmuz'da imzalanan Lozan Anlaşması'nı onaylamak olmuştur.
İsmet Paşa'nın Lozan’da iken Bakanlar Kurulu'ndan önce Mustafa Kemal ile şifreli haberleşmesi, Mustafa Kemal'in de Lozan'daki delegelere birebir talimat vermesi Rauf Bey ile İsmet Paşa’nın arasının açılmasına neden olmuştur.
Lozan dönüşünde İsmet Paşa ile yüz yüze gelmek istemeyen Rauf Bey, seçim bölgesine gitmek üzere izin almış ve sonrasında da istifasını vermiştir (s. 119).

Ahmet Emin, Milli Mücadele yıllarında ve Lozan görüşmeleri sırasında sık sık Amerika ile ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiği hakkında yazılar kaleme almıştır (s. 133).

Lozan Anlaşması ile bağımsızlığına kavuşan Türk devletinin şeklinin belirlenmesi konusu gündeme gelmiştir. Kabinede çıkan atamalarla ilgili uzlaşmaya varılamayınca Mustafa Kemal kabineye istifa etmelerini tavsiye etmiş, Meclis tarafından hazırlanan Bakanlar Kurulu listesindeki çoğu kişi görevi kabul etmeyince bunalım daha da artmıştır. Bunun üzerine Mustafa Kemal “Cumhuriyet'in” ilan edilmesi zamanının geldiğini ve bu yolla güçlü ve uyumlu bir hükümetin kurulabileceğini belirten bir konuşmayı 29 Ekim 1923’te Meclis'te yapmıştır (s. 142).

Lozan Anlaşması sonrasında Meclis'te varolan özgür tartışma imkanının ortadan kalktığını belirten Ahmet Emin, Turkey in My Time adlı eserinde ise, Mustafa Kemal'in, büyük sosyal reformları ikna yöntemi ile büyük bir hızla hayata geçirdiğini, içte ve dışarıda tehlike belirdiğinde, kriz çıktığında demokratik yöntemlerle sabır, tolerans ve öngörü çerçevesinde hareket ettiğini yazmaktadır. Yazısına şöyle devam etmiştir: “Hayatını bu erdemlerle geçirme ve keyfilikten kaçınma eğiliminde olmasına karşın, her zaman bu yüksek standardı yakalayamamıştır. Ne yazık ki liderliğinde partizan olmayan ulusal prensiplere bağlı kalamadı veya her zaman muhaliflerin şikayetlerini adil bir tarafsızlıkla tetkik edemedi” 549 Mustafa Kemal'in eğer isteseydi böyle bir lider olabileceğini, ancak maalesef güçlü rakiplere karşı politik mücadeleyi kazanma isteğine yenik düştüğünü eklemektedir (s. 165-166).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder