Sevr Antlaşmasının Hakimiyet-i Milliye ve İkdam Gazetelerine Yansımaları - YLT
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010
Ateşkesten çok, tam manasıyla bir işgal ve paylaşım
karakteri taşıyan Mondros Ateşkes Mütarekesi’nin imzalanmasından kısa bir süre
sonra gerçekleşen işgaller, başlangıçta antlaşmanın kamuoyunda oluşan
“…korkulan, elverişsiz ve tehlikeli bir mahiyetten uzak ve oldukça müsait
telakki edilecek bir karakter taşıdığı” intibaını yıkacak mahiyetteydi.
Mondros Ateşkes Mütarekesi’ni imzalamasından sonra müttefik
devletler yenilen devletlere imzalattırılacak barış anlaşmalarının hazırlanması
için 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nı toplamışlardır. Konferansın
kararlarına hâkim olan sadece beş devletti: Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya
ve İtalya. Bu devletlerin başbakan ve dışişleri bakanlarından meydana gelen bir
“Onlar Konseyi” (Conseil des Dix) kuruldu.
17 Haziran 1919'da Damat Ferit Paşa, Paris'te Onlar
Meclisi’ne Osmanlıların savaş konusunda kabahati olmadığı, kabahatin Almanlarda
ve İttihatçılarda olduğu hakkında açıklamalar yaptı.
Konferansta, Osmanlı Heyeti’nin hiçbir şey olmamışçasına
esas itibariyle savaş öncesi sınırlarını istemesi, müthiş bir haddini ve
kendini bilmezlik olarak yorumlandı.
23 Haziran tarihli yeni bir muhtıra (…) bir taraftan Wilson
ilkelerine uyarak Arap topraklarına özerklik verilebileceğini ilan ederken
diğer taraftan da yine Wilson ilkelerine dayanarak belirlediği yeni
sınırlarının kabulünü istemekteydi.
Misak-ı Millî
22 Ocak 1920 tarihli gizli oturumunda ele alınmış, üzerinde
çok az değişiklik yapılarak 28 Ocak 1920 tarihinde kabul edilmiştir. Gizli
oturumda kabul edilen Misak-ı Millî esasları 17 Şubat 1920 tarihinde dünya
kamuoyuna ilan edilmiştir.
Misak-ı Millî, İstiklal Harbi sırasında Türk milletinin
maksatlarını özetleyen ve Millî Mücadele’nin başından sonuna kadar değişmeyen
bir programın adı olmuştur.
Misak-ı Milli’nin tüm dünyaya ilan edildiği dönemde toplanma
aşamasında olan Londra Konferansı’nda üzerinde durulan ağırlıklı konu Osmanlı
mirasının paylaşımı olmuştur.
Bunun üzerine Hint Müslümanları da ülkelerinde ve
temsilcileri aracılığıyla Londra’da yazılar yayınlayarak ve gösteriler
düzenleyerek tepki göstermişlerdir.
Sevr Antlaşması’na göre
Osmanlılar, antlaşma hükümlerine saygı göstermezler ve
uymazlarsa, İstanbul da ellerinden alınacaktı.
Boğazlar, savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine
açık bulundurulacak ve kendisine mahsus bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa Komisyonu
tarafından kontrol edilecekti.
Türk silâhlı kuvvetleri, Müttefik komisyonlarının kontrolü
altında bulunacaktı.
Antlaşmanın uygulanmasına başlandıktan bir yıl sonra
Kürtler, Doğu Anadolu'da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve
onların bu istekleri, Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilip Osmanlılara
tavsiye edilirse Osmanlılar bu tavsiyeyi yerine getireceklerdi.
Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda,
bir Ermenistan Devleti Kurulacak, Bu devletin sınırlarının ta'yini Amerika Reisicumhuru’nun
hakemliğine bırakılacaktı.
Oniki Ada, İtalyanlara, Akdenizdeki öteki adalar da
Yunanlılara bırakılacaktı.
İzmir şehri ile Tire, Ödemiş, Akhisar ve Bergama'yı da içine
alan bir bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti hakkının icrası Yunanistan'a bırakılacak,
yalnız Osmanlı hâkimiyetine işaret olmak üzere, İzmir kalelerinden birine Türk bayrağı
çekilecekti.
Birinci Londra Konferans’ında Boğazlar bölgesinde Marmara
kıyıları hariç tüm İstanbul, Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştı. Ancak San Remo Konferansı
sırasında İstanbul’la ilgili haberler basında yer almaya devam etmiştir.
Chicago Tribuna Gazetesi Türk barışını konu aldığı bir makalesinde İstanbul’la
ilgili olarak müttefiklerin aldığı kararda İstanbul’un 10 km ve bir hinterlant
ile İngiliz, Fransız, İtalyan ve şekil aldıktan sonra Rusya ve isterse Amerika’dan
oluşan bir ulusal idare altına alınacaktır. Yunanistan, Romanya, Gürcistan,
Ermenistan ve Türkiye’ye de bir oy hakkı verilecektir. Bu uluslararası idarenin
basında ikişer sene arayla büyük hükümetlerden biri mandatör olacak ilk iki
sene İngiltere’ye ait olacaktır. İkinci sene kimin olacağı ise
belirtilmemiştir.
Türk kamuoyunda üzerinde en çok durulan mesele İstanbul ve bununla
ilgili olarak hilafet ve boğazlar meselesi olmuştur.
5 Temmuz tarihli “Türk Sulhü: Papalığa Benzetiyorlar”
başlıklı başyazıda San Remo kararlarıyla İstanbul ve Boğazların, içinde
Yunanlılar, Romanyalılar ve Japonlarında bulunduğu bir heyet tarafından
yönetileceğine dikkat çekilerek, halifenin hiçbir salahiyeti kalmayacağını ve
“halifeyi Boğaziçi’nde hudutları sarayının duvarlarına aşamayan bir esir
vaziyetine getirdikten sonra, ona papaya verildiği kadar muhafız tayin”
edileceği belirtiliyor (Hakimiyet-i Milliye, 5 Temmuz 1920, no: 43.).
Lloyd Georg’un İstanbul gazetelerinde de yer alan 4 Ocak
1920 tarihli İstanbul ve Boğazlar hakkındaki nutkunda özetle; İstanbul ve
Boğazların uluslar arası bir komisyona havale edileceği, Fransa ve
İngiltere’nin boğazlar üzerinde hâkimiyetinin olacağı, Türk Hükümetinin yeni
merkezinin Anadolu’da bir yere nakledileceği, Sultan’ın, Müslümanların halifesi
olarak tanınacağı ve İstanbul İslam’ın dini payitahtı kalacağı belertiliyordu.
20 Ocak 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesinin başyazısında (“Türkiye
Mukadderatı ve Boğazlar”, Hakimiyet-i Milliye, 20 Ocak 1920 no:3) bu nutkun eleştirisi
yapılmış, Mustafa Kemal Paşa, gazetelere ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne
gönderdiği 11.1.1920 tarihli telgrafta bu durumu protesto etmiştir.
Lloyd George’un ‘Boğazlar, İstanbul ve Halife-Sultan’
hakkındaki Pall Mall Gazete’ye verdiği beyanatın 4 Ocak 1920’de Türk basınında
yer almasından itibaren İstanbul ve buna bağlı meseleler yoğun olarak yer almış
ve tartışılmıştır. Zira bu demeçte Lloyd George, İstanbul ve Boğazlara uluslararası
bir statü verilmesi gerektiği, Türk Hükümetinin Anadolu’ya gönderileceği,
padişahın tüm Müslümanların başkanı olduğu düşüncesiyle İstanbul’un salt bir
dinî merkeze dönüştürülebileceği şeklinde beyanlarda bulunuyordu.
Londra’da /
Bütün devletler, boğazların uluslar arası bir hale gelmesi
konusunda anlaşmışlardı. 5 Mart tarihli Londra çıkışlı bir yazıda müttefiklerin
Karadeniz Boğazı ve Marmara sahillerinde Türkiye’nin kuvvetlerinin
bulundurulmasını reddettiği haberi yer alıyordu. Ayrıca boğazlardan geçiş,
uluslararası bir kurul tarafından güven altına alınacak ve bu kurul barış ve
savaşta Boğazların açık ve serbest bulundurulması konusunda Sultan adına tam
bir yetkiye sahip olacaktı.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder