Çiğdem Kılıçoğlu Cihangir - Lozan Barış Konferansı’nın ilk aşaması ve konferansın kesintiye uğradığı dönemde Yunanistan
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 53, (Lozan Antlaşması Özel Sayısı), 2013, s. 129-154
20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Barış Konferansı’nda
Yunanistan bir yandan konferansta kendisinden istenen taleplerle yüzleşmiş,
diğer yandan iç politikada bu felaketten sorumlu tutulanlarla hesaplaşma yoluna
gitmiştir.
Şubat 1923’te çıkmaza girmiş ve görüşmelere Nisan 1923’e
kadar ara verilmiştir. Bu ara dönemde Türkiye Lozan Konferansı’nda dile
getirdiği taleplerinden vazgeçmezken, Yunanistan Trakya ordusunu yeniden
yapılandırarak Türk taleplerine karşı bir baskı unsuru yaratmaya çalışmış,
Yunanistan’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgali ile başlayan
süreç, Yunanistan cephesinde Megali İdea doğrultusunda işgal sahasını
genişleterek bünyesine yeni topraklar katma çabasına girmiştir.
10 Ağustos 1920’de İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti
arasında Sevr Barış Antlaşması imza edilmiştir.
Yunanistan’da coşkuyla karşılanan Sevr Antlaşması’nı Türkiye
hiçbir zaman uygulamamıştır.
Kasım 1920’de yapılan genel seçimlerde göstermiş, seçim
sonucunda iktidara Venizelos karşıtı Kral yanlıları taşınmıştır.
Kral yanlılarının Küçük Asya’daki Yunan ordusuna atadığı
yeni komutanlarla Ocak 1921’de Türklere karşı ileri harekâta geçilmiş, ancak
Yunan ordusu Eskişehir’in batısında İnönü’de durdurulmuştur.
İtilaf Devletleri bir durum değerlendirmesi yapmak ve Sevr
Antlaşması’nı yeniden gözden geçirmek için 21 Şubat-10 Mart 1921 tarihleri
arasında Londra’da bir barış konferansı düzenlemişlerdir. Konferansta Sevr
Antlaşması koşulları kısmen yumuşatılmış bir biçimde Türk tarafına sunulmuş,
ancak müzakereler sonuçsuz kalmıştır.
Yunan ordusu, özellikle 1921 yılının Ağustos ve Eylül
aylarında gerçekleşen Sakarya Meydan Muharebesi ve 1922 Ağustosundaki Türk
Büyük Taarruzu sonrasında kesin bir yenilgiyle geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Aleksandros Pallis, 1915-1922 yıllarında Yunanistan’ı ve
Yunanistan’ın Anadolu macerasını konu edindiği kitabında, Anadolu felaketinden,
Kral Konstantinos, dönemin başbakanlarından Dimitrios Gounaris ve arkadaşları
kadar Venizelos’u da sorumlu tutmaktadır. Ancak onların sorumluluk payının
Yunanistan’ı hem Birinci Dünya Savaşı’nda hem de Türk-Yunan Savaşı’nda “bir
piyon gibi” öne süren büyük devletlerin yöneticilerininkinden çok daha az
olduğunu ifade etmektedir. İstanbullu tarihçi Stefanos Yerasimos, Yunanların
yenilgisinin sorumluluğunu İngiltere’nin omuzlarına yükleyerek, İngiltere’nin
Ortadoğu politikasının bedelini, hem Yunanistan’ın hem de Küçük Asya’da yaşayan
Rumların çok pahalı ödediklerini ifade etmektedir (Stefanos Yerasimos,
Milliyetler ve Sınırlar, (Çev. Şirin Tekeli), 6.B., İletişim Yayınları,
İstanbul, 2010, s. 77.).
Yenilginin ardından 10/23 Eylül 1922’de Midilli ve Sakız
adasında başlayan askeri hareket kısa sürede bütün Yunanistan’ı etkisi altına
almıştır.
14/27 Eylül’de Kral Konstantinos ikinci kez tahttan
indirilmiştir.
Yunanistan tarihine “Altılar Davası/İ Diki ton Eksi” olarak
geçen bu süreçte Anadolu Seferi’ne çıkan komutanlar, sefer sırasında iş başında
olan başbakan ve bakanlar askeri mahkemede yargılanmışlardır.
İhtilal Komitesi’nin ilk işlerinden biri de Paris’te bulunan
Venizelos’u bilgilendirmek olmuştur. İhtilal Komitesi üyeleri, kendisinden
yurtdışında Yunanistan’ı temsil etmesini talep etmiş ve bu konuda kendisine
duydukları güveni dile getirmişlerdir.
Venizelos, Atina’ya gönderdiği 3 Ekim 1922 tarihli
telgrafında, Yunanistan’ın askeri ve diplomatik açılardan tamamıyla yalnız
kaldığı gerekçesini öne sürerek İhtilal liderlerine düşmanca davranışlardan
vazgeçmelerini söylemiş, onları Mudanya Konferansı’na katılmaya, Doğu Trakya’yı
boşaltmaya ve Trakya’da bulunan Yunan ordusunu yeni baştan düzenlemeye
çağırmıştır.
Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından Yunanistan
Doğu Trakya’dan Müttefiklerin yardımıyla çekilmeye başlamıştır.
Barış konferansına her ülkeden, biri kabine bakanı olmak
koşuluyla iki temsilcinin çağrılması kararı verilmiş olmasına rağmen,
Yunanistan Lozan’da toplanan bütün heyet başkanlarının aksine hiçbir resmi
görevi olmayan ve Atina’ya danışmadan her türlü belgeyi kesin olarak imzalama
yetkisine sahip olan Venizelos’u Yunan heyetinin başkanı olarak belirlemiştir.
Lozan Konferansı öncesinde ve esnasında önemli bir tartışma
konusu halini alan Trakya sorunu, Lozan Konferansı’nın ilk aşamasında bir
çözüme bağlanamamıştır.
30 Ocak 1923 tarihinde Yunan ve Türk Halklarının
Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol ile Sivil Rehinelerin Geri
Verilmesine ve Savaş Tutsaklarının Mübadelesine İlişkin Türk-Yunan Anlaşması
imzalanmıştır.
Lozan Barış Konferansı kapitülasyonlar, özellikle adli
kapitülasyonlar konusunda çıkmaza girerek 4 Şubat’ta kesilmiştir.
Venizelos konuya ilişkin Lozan’dan Atina’ya gönderdiği
telgrafta, “Eğer Trakya’ya başarıyla saldıracak yetenekli bir ordumuz varsa
Türklerin inadını kırabiliriz. Onların karşısında müttefikler uzlaşmacı, teslimiyetçi
görünüyorlar.”
(konferansın kesintiye uğradığı dönemde) Müttefikler de
Trakya ordusunu müzakerelerin bir silahı gibi kullanmışlardır.
Yunanistan ile Türkiye arasında Mart ayında karşılıklı
teklifler sunulmuştur. Hazırlanan Türk tasarısında Yunanistan’dan savaş
tazminatı isteğinin yinelenmesi, Yunanistan’ın tasarıya tepki göstermesine yol
açmıştır. Nitekim Yunan basını da savaş tazminatının çok ağır olduğunu ve
Yunanistan’ın yeniden savaşa girmeyi bu tazminatı ödemeye tercih ettiğini
sütunlarına taşımıştır.
Yunanistan, içinde bulunduğu trajik durumu gizlemek
istercesine Trakya ordusunu güçlendirerek adeta savaş çanları çalmaya
başlamıştır
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder