Suphi Nuri İleri, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Gazeteciliği - Doktora tezi
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007
1887–1945 yılları arasında yaşayan Suphi Nuri İleri, önemli
olayların ve bazı tarihi dönüm noktalarının olduğu bir zamanda yaşamıştır.
1887 yılında Gelibolu'da doğan Suphi Nuri’nin babası,
Meclis-i Ayan üyesi Mustafa Nuri Efendidir.
Suphi Nuri’nin annesi Nefise Hanım ise, Cezayir Valisi,
Mesnevi-i Şerif Sarihi, Güney Arnavutluğun tanınmış ailelerinden Dino Ailesine
mensup, Abidin Paşanın kızıdır.
Suphi Nuri’nin büyük kardeşi Türk çağdaşlaşmasında,
inkılâpçı fikirleriyle ön plana çıkan ve önemli rol oynayan Celâl Nuri
(İleri/1882–1938), küçük kardeşi ise karikatürleri ile döneminin problemlerini
gazete sütunlarına aktaran ressam ve İstanbul Radyosu’nun kurucusu Sedat Nuri İleri’dir.
Suphi Nuri’nin eşi Leyla Hanım ise dayısı Rasih Bey ile
Saffet Gazi Turhan Hanım’ın kızıdır. Leyla Hanım’ın kardeşleri Ali Ekrem, Ali,
Arif, Abidin ve Ahmet Dino’dur. Bu kardeşler Türkiye’nin meşhur
ressamlarındandır.
Suphi Nuri, ilköğrenimini Saint Benoit Koleji ve
ortaöğrenimini Galatasaray İdadi’sinde (Mekteb-i Sultani) tamamlamıştır.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladığı hukuk öğrenimini, Paris'e
giderek Paris Siyasi Bilimler Akademisi’nde devam ettirmiş ve Paris Hukuk
Fakültesi’nden doktora payesi alarak tamamlamıştır.
Suphi Nuri İleri, Birinci Dünya Savaşında cephenin havasını
teneffüs etmiş, devrinin önde gelen ne kadar şair, yazar, devlet adamı varsa
birçoğunu yakından tanıma fırsatı bulmuş önemli bir kişidir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul'a dönen Suphi Nuri,
yazarlık hayatına başlamıştır.
Anadolu’yu silahlandırmak için birkaç arkadaşıyla birlikte
İtalya’ya gitmiş, oradan yüklüce miktar silah alarak İzmir’e getirmeye muvaffak
olmuşlardı.
Suphi Nuri, İsviçre’ye gitmiş ve Ekim 1920’ye kadar Mustafa
Kemal adına gayr-i resmi temaslarda bulunmuştur.
Gazeteci sıfatıyla Lozan konferansının ikinci devresine
katılmış, konferans müddetince gazetesine günlük makaleler göndererek oradaki
gelişmeleri aktarmıştır (s. 26).
Şeyh Sait İsyanı’nı dolaylı olarak teşvik ettikleri
gerekçesiyle Elazığ İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır.
Siyasi bir yazısı dolayısıyla 1945 yılında Hasan Ali Yücel
tarafından öğretmenlik görevinden alınmış, gazetelere yazılar yazarak hayatını
devam ettirmeye çalışmıştır.
6 Aralık 1945’te vefat etmiştir.
Mudanya Ateşkes Antlaşması büyük bir başarıydı. Ayrıca
“İngiliz bayrağının asıldığı yer bir daha başkasının olamazmış” sözü
çürütülmüş, Mudanya Mütarekesi ile Türk ordusu silah kullanmadan boğazlardan
geçerek Edirne ve Trakya’ya ulaşmıştı. Türk Halkı’nın bunca zaferler arasında
bu savaşsız zaferi de unutmaması gerekiyordu (Suphi Nuri, Sevres ve Lausanne (Sevr ve Lozan), Yüksek İktisat ve
Ticaret Mektebi Yayınları, İstanbul 1934, s. 41.).
Suphi Nuri’ye göre İngiltere başbakanı olan L’loyd George,
Mudanya Mütarekesinden sonra bir konuşma yaparak İngiltere’nin Türklerle ilgili
üç gayesinden birincisinin boğazların serbestisi olduğunu, ikincisinin harbin
Avrupa’ya yayılmaması ve üçüncüsünün ise felaketlerin İstanbul ve Yunanistan’a
sıçramaması olduğunu söylemişti (Suphi Nuri, “L’loyd George’un Nutku”, İleri, No. 1689, 18 T.evvel 1338/18 Ekim 1922, s. 1.).
Lozan’da 22 Kasım 1922’de İsmet Paşa’nın Batı Trakya’da
halkoyuna başvurulması isteği büyük tepkilere neden olmuş, özellikle Balkan
ülkeleri Türklerin tekrar Meriç’in batısına geçecekleri korkusuna
kapılmışlardır. Özellikle Sırbistan ve
Romanya, Batı Trakya hakkında Türkiye’ye muhalefet etmekteydiler. Bu
muhalefetin en önemli nedeni de Türklerin Avrupa’da yeniden yerleşmesine mani
olmak istemeleriydi. Bunun yanında Lozan’da konferans devam ederken İstanbul’da
bazı yabancıların yalan haberlerle kamuoyunu germeye çalışarak sözde, Lozan
konferansının iyi bir şekilde sonuçlanmayacağını ve bütün Avrupa’nın birleşerek
Türklere savaş açacağı haberlerini yayıyorlardı (s. 127).
Lozan’da Sovyetlerin tek dostu Türkiye idi. Boğazlar
meselesinde Türk ve Rus heyeti ortak bir görüşle, boğazların ve Karadeniz’in yalnız
ticaret gemilerine açık olmasını ve herhangi bir milletin harp gemilerine
kapalı bulundurulmasını teklif etmişlerdi (s. 129-130).
Suphi Nuri, Lord Curzon’un: “Hak, hürriyet, istiklâl,
müsavat kelimelerinden bir şey anlıyamıyorum. Türk milleti, Türk hududları,
Türk istiklâli, Türk ve İslâm müdafaası ne demek? Biz buraya bunun için
gelmedik. Bizim maksadımız Boğazlardan serbestçe geçmek, Musul petrollerini
işletmek, gümrüklerimizden tebaamıza ziyan getirmemek, tebaamıza Türklerden
fazla hukuk temin etmek, ekalliyetleri (azınlıkları), Hristiyanları müdafaa
eylemek. İşte bu kadar” dediğini belirtmektedir (Suphi Nuri, “Curzon, İsmet
Paşa”, İleri, No. 1749 16 K.evvel 1338/16,
Aralık 1922, s. 1.).
…İngiltere’nin siyasetinde hak, hukuk, barış gibi mefhumlar
yoktu ve tamamen çıkar üzerine kuruluydu. Suphi Nuri, Lozan’da görüşmelerin
çıkmaza girmesini Avrupa devletlerinin entrikalarına bağlamakta: “Biz hürriyet
ve istiklâl istiyoruz, onlar ise esir muamelesi yapmak istiyorlar ve eğer
Lozan’da sulh olmaz ise bunun bi’lcümle maddi ve manevi mesuliyyetini Avrupa’ya
atfedeceğiz” diyordu (Suphi Nuri, “Lozan-Ankara”, İleri,
No. 1751 19 K. evvel/19 Aralık 1922, s. 1.).
Suphi Nuri: “Eğer, Türkler Lozan’dan hak ve adalet taleb
edeceklerine süngüleriyle bu gayeleri elde edeydiler hiç kimse sesini çıkaramaz
ve herkes emr-i vakiyi alkışlardı” demiştir. Yine: “Bu dünyada meğerse yalnız
silah kuvvetine ehemmiyet veriliyormuş. İsmet Paşa ordusunun başında iken
Avrupa için sözü mesmu bir kumandan idi. Bugün aynı İsmet Paşa, bir vakit için
kumandanlığını bırakarak, hakkın lisanıyla mütekellim olmaya başladı. Fakat bu
hak sözünü kimse anlamıyor, diplomat ve murahhas İsmet Paşa, ordu kumandanı
İsmet Paşa kadar ehemmiyetle telakki edilmiyor” diye serzenişte bulunmuştur
(Suphi Nuri, “Ne Ziyan Ederdi”, İleri, No. 1761,
29 K.evvel 1338/29 Aralık 1922, s. 1.).
Osmanlı Devleti, tahvil çıkarmak suretiyle en fazla
Fransa’dan borç almıştı. Lozan Konferansında Fransa ile Türkiye arasında bu
kuponlar meselesi çok tartışılmıştır (s. 144).
Boğazların tahliyesi konusunda müttefikler problem çıkarmaya
çalışıyorlardı. Müttefikler, Boğazlar konusunun antlaşma metnine, kendi
parlamentolarının onayından sonra dâhil edilmesini istiyorlardı. İsmet Paşa bu
teklifi kabul etmemiş ve bu sebeple konferans biraz daha uzamıştı (s. 147).
“İsmet Paşa’nın zaferine bayıldım. Hakkından ve kuvvetinden
emin olan on milyonluk bir millet Lozan’da aylarca müttefikler ile mücadele
etti ve nihayet muzaffer oldu. Bu hakikati görmüyor musunuz? Bravo Türklere” /
Suphi Nuri, “Lozan’da Faizler İtilafı Akd Edildikten Sonra”, İleri, No. 1956, 15 Temmuz 1339/1923, s. 2.
Lozan’da millî gayeye ulaşılmıştı. Türkiye’nin Lozan’da elde
ettiklerini, yalnız kuru bir istiklâl olduğunu söyleyen Suphi Nuri: “Terakki ve
inkişafsız istiklâlden fayda gelmez” diyerek medeniyetin yalnız siyasetten
ibaret olmadığını, bunun için ekonomik yönden kalkınmanın da şart olduğunu
söylemekteydi (Suphi Nuri, “Mali Siyasetimiz”, İleri,
No. 2185, 17 Mart 1340/1924, s. 1.).
Suphi Nuri, Paris Hukuk Fakültesinde doktorasını yapmış ve
Fransız terbiyesi almış, Fransız taraftarı bir gazetecidir. Lozan
Konferansı’ndan gönderdiği makalelerde, genellikle Fransa lehinde görüşler
belirtmiştir (s. 341-342).
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder