3 Temmuz 2019 Çarşamba

Suphi Nuri İleri, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Gazeteciliği


Suphi Nuri İleri, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Gazeteciliği - Doktora tezi
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007

1887–1945 yılları arasında yaşayan Suphi Nuri İleri, önemli olayların ve bazı tarihi dönüm noktalarının olduğu bir zamanda yaşamıştır.

1887 yılında Gelibolu'da doğan Suphi Nuri’nin babası, Meclis-i Ayan üyesi Mustafa Nuri Efendidir.
Suphi Nuri’nin annesi Nefise Hanım ise, Cezayir Valisi, Mesnevi-i Şerif Sarihi, Güney Arnavutluğun tanınmış ailelerinden Dino Ailesine mensup, Abidin Paşanın kızıdır.
Suphi Nuri’nin büyük kardeşi Türk çağdaşlaşmasında, inkılâpçı fikirleriyle ön plana çıkan ve önemli rol oynayan Celâl Nuri (İleri/1882–1938), küçük kardeşi ise karikatürleri ile döneminin problemlerini gazete sütunlarına aktaran ressam ve İstanbul Radyosu’nun kurucusu Sedat Nuri İleri’dir.
Suphi Nuri’nin eşi Leyla Hanım ise dayısı Rasih Bey ile Saffet Gazi Turhan Hanım’ın kızıdır. Leyla Hanım’ın kardeşleri Ali Ekrem, Ali, Arif, Abidin ve Ahmet Dino’dur. Bu kardeşler Türkiye’nin meşhur ressamlarındandır.

Suphi Nuri, ilköğrenimini Saint Benoit Koleji ve ortaöğrenimini Galatasaray İdadi’sinde (Mekteb-i Sultani) tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladığı hukuk öğrenimini, Paris'e giderek Paris Siyasi Bilimler Akademisi’nde devam ettirmiş ve Paris Hukuk Fakültesi’nden doktora payesi alarak tamamlamıştır.

Suphi Nuri İleri, Birinci Dünya Savaşında cephenin havasını teneffüs etmiş, devrinin önde gelen ne kadar şair, yazar, devlet adamı varsa birçoğunu yakından tanıma fırsatı bulmuş önemli bir kişidir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul'a dönen Suphi Nuri, yazarlık hayatına başlamıştır.
Anadolu’yu silahlandırmak için birkaç arkadaşıyla birlikte İtalya’ya gitmiş, oradan yüklüce miktar silah alarak İzmir’e getirmeye muvaffak olmuşlardı.
Suphi Nuri, İsviçre’ye gitmiş ve Ekim 1920’ye kadar Mustafa Kemal adına gayr-i resmi temaslarda bulunmuştur.

Gazeteci sıfatıyla Lozan konferansının ikinci devresine katılmış, konferans müddetince gazetesine günlük makaleler göndererek oradaki gelişmeleri aktarmıştır (s. 26).

Şeyh Sait İsyanı’nı dolaylı olarak teşvik ettikleri gerekçesiyle Elazığ İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır.

Siyasi bir yazısı dolayısıyla 1945 yılında Hasan Ali Yücel tarafından öğretmenlik görevinden alınmış, gazetelere yazılar yazarak hayatını devam ettirmeye çalışmıştır.
6 Aralık 1945’te vefat etmiştir.

Mudanya Ateşkes Antlaşması büyük bir başarıydı. Ayrıca “İngiliz bayrağının asıldığı yer bir daha başkasının olamazmış” sözü çürütülmüş, Mudanya Mütarekesi ile Türk ordusu silah kullanmadan boğazlardan geçerek Edirne ve Trakya’ya ulaşmıştı. Türk Halkı’nın bunca zaferler arasında bu savaşsız zaferi de unutmaması gerekiyordu (Suphi Nuri, Sevres ve Lausanne (Sevr ve Lozan), Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Yayınları, İstanbul 1934, s. 41.).

Suphi Nuri’ye göre İngiltere başbakanı olan L’loyd George, Mudanya Mütarekesinden sonra bir konuşma yaparak İngiltere’nin Türklerle ilgili üç gayesinden birincisinin boğazların serbestisi olduğunu, ikincisinin harbin Avrupa’ya yayılmaması ve üçüncüsünün ise felaketlerin İstanbul ve Yunanistan’a sıçramaması olduğunu söylemişti (Suphi Nuri, “L’loyd George’un Nutku”, İleri, No. 1689, 18 T.evvel 1338/18 Ekim 1922, s. 1.).

Lozan’da 22 Kasım 1922’de İsmet Paşa’nın Batı Trakya’da halkoyuna başvurulması isteği büyük tepkilere neden olmuş, özellikle Balkan ülkeleri Türklerin tekrar Meriç’in batısına geçecekleri korkusuna kapılmışlardır.  Özellikle Sırbistan ve Romanya, Batı Trakya hakkında Türkiye’ye muhalefet etmekteydiler. Bu muhalefetin en önemli nedeni de Türklerin Avrupa’da yeniden yerleşmesine mani olmak istemeleriydi. Bunun yanında Lozan’da konferans devam ederken İstanbul’da bazı yabancıların yalan haberlerle kamuoyunu germeye çalışarak sözde, Lozan konferansının iyi bir şekilde sonuçlanmayacağını ve bütün Avrupa’nın birleşerek Türklere savaş açacağı haberlerini yayıyorlardı (s. 127).

Lozan’da Sovyetlerin tek dostu Türkiye idi. Boğazlar meselesinde Türk ve Rus heyeti ortak bir görüşle, boğazların ve Karadeniz’in yalnız ticaret gemilerine açık olmasını ve herhangi bir milletin harp gemilerine kapalı bulundurulmasını teklif etmişlerdi (s. 129-130).

Suphi Nuri, Lord Curzon’un: “Hak, hürriyet, istiklâl, müsavat kelimelerinden bir şey anlıyamıyorum. Türk milleti, Türk hududları, Türk istiklâli, Türk ve İslâm müdafaası ne demek? Biz buraya bunun için gelmedik. Bizim maksadımız Boğazlardan serbestçe geçmek, Musul petrollerini işletmek, gümrüklerimizden tebaamıza ziyan getirmemek, tebaamıza Türklerden fazla hukuk temin etmek, ekalliyetleri (azınlıkları), Hristiyanları müdafaa eylemek. İşte bu kadar” dediğini belirtmektedir (Suphi Nuri, “Curzon, İsmet Paşa”, İleri, No. 1749 16 K.evvel 1338/16, Aralık 1922, s. 1.).

…İngiltere’nin siyasetinde hak, hukuk, barış gibi mefhumlar yoktu ve tamamen çıkar üzerine kuruluydu. Suphi Nuri, Lozan’da görüşmelerin çıkmaza girmesini Avrupa devletlerinin entrikalarına bağlamakta: “Biz hürriyet ve istiklâl istiyoruz, onlar ise esir muamelesi yapmak istiyorlar ve eğer Lozan’da sulh olmaz ise bunun bi’lcümle maddi ve manevi mesuliyyetini Avrupa’ya atfedeceğiz” diyordu (Suphi Nuri, “Lozan-Ankara”, İleri, No. 1751 19 K. evvel/19 Aralık 1922, s. 1.).

Suphi Nuri: “Eğer, Türkler Lozan’dan hak ve adalet taleb edeceklerine süngüleriyle bu gayeleri elde edeydiler hiç kimse sesini çıkaramaz ve herkes emr-i vakiyi alkışlardı” demiştir. Yine: “Bu dünyada meğerse yalnız silah kuvvetine ehemmiyet veriliyormuş. İsmet Paşa ordusunun başında iken Avrupa için sözü mesmu bir kumandan idi. Bugün aynı İsmet Paşa, bir vakit için kumandanlığını bırakarak, hakkın lisanıyla mütekellim olmaya başladı. Fakat bu hak sözünü kimse anlamıyor, diplomat ve murahhas İsmet Paşa, ordu kumandanı İsmet Paşa kadar ehemmiyetle telakki edilmiyor” diye serzenişte bulunmuştur (Suphi Nuri, “Ne Ziyan Ederdi”, İleri, No. 1761, 29 K.evvel 1338/29 Aralık 1922, s. 1.).

Osmanlı Devleti, tahvil çıkarmak suretiyle en fazla Fransa’dan borç almıştı. Lozan Konferansında Fransa ile Türkiye arasında bu kuponlar meselesi çok tartışılmıştır (s. 144).

Boğazların tahliyesi konusunda müttefikler problem çıkarmaya çalışıyorlardı. Müttefikler, Boğazlar konusunun antlaşma metnine, kendi parlamentolarının onayından sonra dâhil edilmesini istiyorlardı. İsmet Paşa bu teklifi kabul etmemiş ve bu sebeple konferans biraz daha uzamıştı (s. 147).

“İsmet Paşa’nın zaferine bayıldım. Hakkından ve kuvvetinden emin olan on milyonluk bir millet Lozan’da aylarca müttefikler ile mücadele etti ve nihayet muzaffer oldu. Bu hakikati görmüyor musunuz? Bravo Türklere” / Suphi Nuri, “Lozan’da Faizler İtilafı Akd Edildikten Sonra”, İleri, No. 1956, 15 Temmuz 1339/1923, s. 2.

Lozan’da millî gayeye ulaşılmıştı. Türkiye’nin Lozan’da elde ettiklerini, yalnız kuru bir istiklâl olduğunu söyleyen Suphi Nuri: “Terakki ve inkişafsız istiklâlden fayda gelmez” diyerek medeniyetin yalnız siyasetten ibaret olmadığını, bunun için ekonomik yönden kalkınmanın da şart olduğunu söylemekteydi (Suphi Nuri, “Mali Siyasetimiz”, İleri, No. 2185, 17 Mart 1340/1924, s. 1.).

Suphi Nuri, Paris Hukuk Fakültesinde doktorasını yapmış ve Fransız terbiyesi almış, Fransız taraftarı bir gazetecidir. Lozan Konferansı’ndan gönderdiği makalelerde, genellikle Fransa lehinde görüşler belirtmiştir (s. 341-342).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder