30 Mayıs 2015 Cumartesi

John Locke

John Locke (1632-1704)

Bristol yakınlarında doğdu. Püriten bir ailede büyüdü. Yunanca, Retorik ve Ahlak Felsefesi konularında hocalık yaptı. Tıp eğitimi alarak pratisyen doktor oldu. Fransa’ya gitti, Gassendi’den etkilendi.
Bilginin duyu algılarına dayandığını kabul etmekle birlikte köktenci bir deneyimci-empirist olmadı. Toplumsal ve politik konularda ise tüm inançların aklın denetiminden geçirilmesini savunarak ussalcı bir tutum takındı. Temel yapıtı İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’dir. Locke yapıtın önsözünde metafizik meseleleri tartışmadan önce insan zihninin anlama yetisinin sınırlarının belirlenmesi gerektiğini savunur.

İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’nin 1. kitabında “doğuştan ideler” kuramını eleştirir. Aklın doğuştan idelerle donatılı olduğu fikrine karşı çıkar. Locke’a göre erdemin genel onaylanışı, doğuştanlığından değil yararlılığındandır. Locke’a göre temel mantık kuralları, ahlak yargıları ve Tanrı gibi idelerin zihinde doğuştan bulunduklarına ilişkin hiçbir işaret ya da kanıt yoktur. İnsanlar sadece açlık, sıcaklık ve kimi acı duyumlarıyla birlikte dünyaya gelirler ve bu duyumlar da birer ide değil, yaşam boyu eylemlerimizin yönünü belirleyen temel uyarımlardır.

İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’nin 2. kitabına ideler düşüncenin nesneleridir sözüyle başlar. Locke insan zihnini öncelikle üzerine hiçbir şey yazılmamış beyaz kâğıt (tabula rasa) kabul eder. Bu kâğıt deneyim (experience) yoluyla dolmaya başlar. Deneyimin yolu duyumlardan ve iç algı denen düşünümden geçer. Bütün ideler duyumdan ya da düşünümden gelirler.
İdelerimizin çoğu duyular yoluyla kazanıldığı için Locke bu kaynağı duyum (sensation) olarak adlandırır. İdelerimizin öteki kaynağı ise zihnimizin işlemleridir: Zihnimiz duyular yoluyla kazandığımız ideler üzerinde çalışıp onları algılar. Böylece nesnelerden edinemeyeceğimiz başka bir ideler kategorisi sağlarız: Bunlar algılama, düşünme, inanma, usavurma, bilme, isteme gibi zihinsel edimlerdir.

İdeler
Basit İdeler: İdelerimizin bir bölümü basit, bir bölümü karmaşıktır. Basit ideler de kendi aralarında dış duyumun ideleri ve iç duyumun (düşünümün) ideleri olarak ayrımlaşır. Dış duyumun basit ideleri gözle algılanan aydınlık, dokunmayla algılanan sertlik gibi basit idelerdir.
Zihnin, algı ve istek türünden edimleri ise, iç duyum, yani düşünüm yoluyla elde edilen basit idelerdir. Hem dış, hem iç duyumun basit idelerinin başındaysa haz ve acı gelir.

Karmaşık İdeler: Bu ideler zihin tarafından edilgin biçimde alınmazlar. Zihin bunları basit idelerden, kendi etkinliğiyle oluşturur ve bu etkinlik üç türlüdür: İdeleri birleştirmek, birbiriyle kaynaştırmadan yan yana getirmek ve soyutlamak.

Cisim ve Töz İdeleri: Birleştirici edim sonucu yalın ideler birbirleriyle kaynaşarak bir cisim idesi ortaya koyarlar. Yalın ideler böylece cismin nitelikleri olurlar ve Locke bu nitelikleri birincil ve ikincil diye ikiye ayırır.
Birincil nitelikler, cismin uğradığı bütün başkalaşımlara rağmen onda daima varlıklarını sürdüren niteliklerdir.
İkincil niteliklerse cisimlerin birincil niteliklerinin devinimleri sonucu bizde oluşan renk, ses, tat gibi duyumlardırlar.

Töz idesi, var olduklarını gördüğümüz ve kendilerini taşıyan bir şey olmadan var olamayacaklarına inandığımız nitelikleri taşıdığı varsayılan, bilinemez bir şeydir. Locke, tözün ‘bilinmeyen bir şey’ olduğunu söyler.
Zihnin düşünme, uslamlama, korkma gibi edimleri kendi başlarına var olamayacaklarına göre bunları taşıyacak bir töz de olmalıdır. Bu töz beden olamayacağına göre bunların taşıyıcısı ‘tin’ denen tözden başkası olamaz. Tinin birincil ideleri düşünme ve devindiriciliktir. Düşünme ve istenç ya da bedeni düşünce ile devinime geçirme gücü ve bundan doğan özgürlük birincildir.
Moduslar (Kipler): Locke, nasıl birleştirilirlerse birleştirilsinler kendi başlarına var olmaları olası olmayan, cisimlere bağımlı olan veya onların etkileri olarak düşünülen ideleri kip başlığı altında toplar.

Moduslar (Kipler): Locke, nasıl birleştirilirlerse birleştirilsinler kendi başlarına var olmaları olası olmayan, cisimlere bağımlı olan veya onların etkileri olarak düşünülen ideleri kip başlığı altında toplar.
Uzay, sadece iki cisim arasındaki uzunluk olarak ele alınırsa uzaklık olur. Uzunluk, genişlik ve derinlik olarak ele alındığında hacim boyut (kapasite) olur. Uzam ise her türden ele alınışta uygulanır. Sınırsızlık; Uzamdaki her uzaklık idesi uzamın basit bir kipidir.
Süre, Zaman ve Sonsuzluk; Bize ardışıklık ilkesini sağlayan şey zihnimizde sürekli birbirini izleyen bir ideler dizisi üzerinde yaptığımız düşünümdür.
Zaman adını almaya en uygun şey belli dönemlere göre saptanıp ölçü ve dilimlere göre belirlenmiş süredir.
Sayı; Locke’a göre en basit ve evrensel ide sayıdır.

Düşünümün (refleksiyonun) Kipleri: Zihin kendi içinde akıp giden eylemlerini gözlemlediğinde ilk ortaya çıkan şey düşünmedir.
Bir dışsal nesnenin bedende yarattığı her izlenimle birlikte giden ve ona eklenen algılama, düşünmenin bütün öteki kiplerinden seçik olarak zihne duyum dediğimiz seçik ideyi sağlar.
İdeler zihnimizde zihnin düşünümü ya da bakışı olmadan dalgalanırsa buna düşlem denir.

Duyum ve Düşünümün Birlikte Elde Ettiği İdeler: Bunların en başında haz ve acı gelir. İyi ve kötü de haz ve acının ifadeleridir.

Bağıntı İdeleri: Bağıntı idelerinde, ideler birbirleriyle kaynaşmadan yan yana konmuşlardır ve bu yan yanalıktan yeni bir ide doğmaktadır. Nedensellik idesi bu türden bir idedir.

Locke’un Dil Anlayışı
İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’nin 3. kitabı dil ve sözcükler üzerinedir. Locke’a göre Tanrı insanı toplumsal bir varlık olarak yaratmış ve bunun için ona dili vermiştir.
Genel bir terim, birbirine benzeyen varlıkların tümünde ortak olan şeyleri birleştirmek suretiyle zihinde oluşturulan genel ya da tümel ideye verilen addır.

Bilginin Neliği
İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’nin 4. kitabında bilgi ve kanı konusu ele alınır. 
Locke’a göre bilgi, iki ide arasındaki bağlantı ve uyuşmanın ya da çatışma ve uyuşmamanın algılanmasıdır. Bu uyuşma ya da uyuşmama dört başlıkta incelenir:
1. Özdeşlik ya da başkalık,
2. Bağıntı,
3. Birlikte varoluş ya da zorunlu bağlantı,
4. Gerçek varoluş.

Bilginin Dereceleri
Bilgi, ideler arasındaki uyuşma ya da uyuşmamanın algılanma yoluna göre üçe ayrılır;
a) Sezgisel,
b) Tanıtlamalı ve
c) Duyusal.

Zihnimiz iki ide arasındaki uyuşma ya da uyuşmama ilişkisini, başka bir ide araya girmeden dolaysız olarak algılayabiliyorsa, bu türden bilgiye sezgisel (intuitif) bilgi denir.

Locke’a göre sezgi ve tanıtlamaya dayandırılamayan her şey ne denli güvenle kabul edilmiş olursa olsun ya inanç ya kanı düzeyinde kalmak zorundadır.
Bir şeyin idesini taşıyor olmamız olgusu o şeyin var olduğunu tanıtlamaz.

Biz nesneleri duyularımızla nasıl görüyorsak öyle algılarız ama tözü asla duyularımızla algılayamayız. Duyularımız aracılığıyla nesneler birbirleriyle gerçekten nasıl bağlantılıdır asla bilemeyiz Locke’a göre sezgisel bilgi bize varolduğumuzun kesinliğini verir; tanıtlamalı bilgi Tanrı’nın varolduğunu kanıtlara dayanarak bildirir ve duyusal bilgi öteki benlerin ve nesnelerin varolduğunu garanti eder ama sadece onları deneyimlediğimiz sırada garanti eder.

İngiliz deneyciliğinin en önemli temsilcilerinden biri olan John Locke, deneyci tutumuyla Descartes’ın akılcılığına ve insan zihninde doğuştan fikirler olduğuna karşı çıkmıştır. Bilginin ne olduğu ve hangi alanlarda kesin bilgiye ulaşabileceğimize dair soruları cevaplamaya çalıştığı İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme adlı eserinin ilk kitabını, Descartes’ın doğuştan fikirler görüşünü çürütmeye ayırmıştır.

Descartes’ta zıt olarak bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyler. Doğuştan gelen fikirleri reddeden Locke, felsefî sistemini deneyimden kaynaklanan basit fikirlerin çağrışımları üzerine kurar. İnsan zihninin başlangıçta boş bir kâğıt (tabula rasa) gibi olduğunu söyler. Buna göre bütün ideler, kavramlar ve imgeler deneyim aracılığıyla oluşur. İdeler ya dış duyum yoluyla (duyu algıları) ya da iç duyum yoluyla (algı, düşünme, isteme vs. zihin edimleri) edinilir.
Locke, deneyimden elde edilen idelere, yalın ideler adını verir. Locke’a göre iç ve dış duyum yoluyla elde edilen yalın ideler, dış dünyaya ait temsiller ve tasarımlar olarak daha karmaşık idelerin temelini oluştururlar. Zihnin “yineleme, karşılaştırma ve neredeyse sınırsız çeşitlilikteki birleştirme işlemleri” aracılığıyla bu yalın idelerden bileşik ideler ve bir üst düzeyde de soyut ideler elde edilir.
Locke, iki tür tözden söz eder: maddesel töz ve tinsel töz. Maddesel töz uzamlı dolayısıyla şekli olan her şeyi kapsar. Tinsel töz ise zihinsel edimleri işaret eder.

Locke’da Birincil ve İkincil Nitelikler Ayrımı ve Algı Kuramı
Locke, cisimlerde insan algısından bağımsız olarak bulunan uzam, şekil, miktar/sayı gibi unsurları birincil nitelikler olarak tespit eder. Cisimleri algılayan kişiye bağlı olarak değişebilen öznel nitelikleri de ikincil nitelikler olarak ayırır.

Locke’a göre, zihnimizdeki yalın ide, dış dünyada o ideye karşılık gelen bir nesnenin, duyum bilgisinden edinilir, zihinde karşılık geldiği o nesneyi temsil eder. İde, dış dünyaya ait nesnenin bir anlamda zihinsel bir resmi gibidir. Locke’a göre, insanlar dış dünyayı hiçbir zaman doğrudan algılamazlar. Doğrudan, dolaysız olarak bildikleri tek şey, dış dünyadaki nesnelerin zihindeki temsilleri olan idelerdir.

LOCKE’IN SİYASAL GÖRÜŞLERİ
Locke, ahlakın da matematik gibi tanıtlanmaya elverişli olduğunu savunur. Ahlak alanındaki belirsizlikler, ancak, ahlaksal sözcüklerin karşılık geldikleri şeylerin özü tam olarak bilindiği, ahlaksal sözcükler kesin tanımlara kavuşturulduğunda mümkün olur.
Ahlaksal iyi alandaki en temel sözcük ‘iyi’dir ve herkes bunun ne anlama geldiğini bilir. Demek ki ahlaksal iyi ve kötü de istençli eylemlerimizin etik yasalarla uyuşup uyuşmamasından başkası değildir. Locke üç çeşit yasadan söz eder:
1. Kutsal yasa,
2. yurttaşlık yasası,
3. Ahlak yasası.

Kutsal Yasa: Locke, Tanrı’nın yasa koyma hakkı olduğunu savunur.
Yurttaşlık Yasası: Toplum içinde yaşadığımıza göre öteki insanlarla ilişkiler açısından suçluluk ve suçsuzluğun ölçüsü yurttaşlık yasasıdır.
Ahlak Yasası: Buna düşünce ve saygınlık yasası da denebilir. Burada yasayı belirleyen ‘erdem’ ve ‘kötülük’ terimleridir. Erdem ya da kötülük olduğu söylenen şeylerin ölçütü açık ya da örtük bir uzlaşmayla yerleşmiş olan onaylama ya da beğenmeme, övme ya da yermedir.

Doğa Durumu
Hükümet Üzerine İkinci Deneme’de Locke, tıpkı Hobbes gibi, politik kuramına bir doğal durum betimlemesiyle başlar. Buna göre doğa durumu, bir özgürlük durumudur ama bu durumu yöneten bir doğal yasa da vardır. Bu yasa aklın yasasıdır. İnsanlar doğaları gereği etik yasayı ve kutsal yasayı keşfetme ve buna göre davranma yeteneğine sahiptirler. Locke’un öngördüğü doğa durumunda bireyin değeri, onun Tanrı’nın bir yaratığı olarak sahip olduğu yaşama hak ve özgürlüğü, akıl yasası olarak tüm insanlar tarafından algılanıp kabul edilir.
Locke’a göre birincil doğal hak insanın kendini koruma ve yaşama hakkı olduğu için bu amaç uğruna gerekli olan şeylere de hakkı vardır. Özel mülkiyet için birincil hakkı oluşturan şey emektir; meyve ağaçtayken herkesindir ama toplanan meyve toplayanındır. Çünkü onlara emeğini katmış ve onları ortak mülkiyet durumundan uzaklaştırmıştır.
Locke’a göre insan iki hakla doğar: Birincisi öz varlığına bir özgürlük hakkı, ikincisi, kardeşleri ile birlikte babasının mülklerini miras alma hakkıdır.

Toplumsal Sözleşme
Locke’a göre, hak ve özgürlüklerin etkili bir biçimde korunabilmesi için örgütlü bir toplum oluşturmak gerekir. Bu da bir toplum sözleşmesinden geçer, yani doğal yasayı tanımlayacak ve çekişmeleri bir karara bağlayacak yazılı bir yasanın olması şarttır. İnsanların devlet kurmalarının ve kendilerini hükümet altına koymalarının temel amacı mülkiyetlerinin korunmasıdır.
Locke’a göre insanlar, devretmeleri gereken hak ve yetkileri, toplumun çoğunluğuna devredecek biçimde sözleşme yapmalıdırlar.
Bu çoğunluk idaresinde en yüksek egemen güç, yasama erkidir. Çıkarılan yasaları uygulamak yürütme erkine, anlaşmazlıkları gidermek yargı erkine düşer.

---

Modern Felsefe I
Prof. Dr. Sara Çelik
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 2588
Haziran 2012, Eskişehir
-
Zihin Felsefesi
Doç. Dr. Kamuran Gödelek
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2337
Ocak 2013, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder