25 Mayıs 2015 Pazartesi

Andre Bonnard - Antik Yunan Uygarlığı 2

Andre Bonnard - Antik Yunan Uygarlığı 2
Antigone’den Sokrates’e


Bölüm 1
Antigone’nin Verdiği Söz
Tragedya planında, şairin özgün görevi insanların eğitmeni olmaktır. Tragedya genel olarak didaktik bir türdür.
Tragedya yazarı mesajını, temsil ettiği olay aracılığıyla aktarmaya çalışır.

Çoğu tragedya korku ve umut arasında kararsız düşüncenin salınımıyla biter. Biter mi? Hiçbir büyük tragedya asla tamamıyla sona ermemiştir.

Antigone
(Antigone) O, bir zamanların dili ile bize en güncel dersleri veren tragedyadır.

Olaylar başlamadan önce, Kral Oidipus’un yasal varisleri olan iki kardeş Eteokles ve Polyneikes, Thebai Savaş’ında surların dibinde birbirlerini öldürüler.

Polyneikes bu savaşta yabancılardan yardım aldığı için hain durumundadır.

Kardeşlerin ölümü üzerine taht, (amca) Kreon’a kalır. Kreon kuralcı biridir. İlk sayfalarda iyi biri gibi görünür. Tahta çıktıktan sonra kötü yüzünü ortaya koyar. Eteokles’in cenazesi için hazırlık yapılmasını, Polyneikes’in cenazesinin ise hayvanlara atılmasını emreder.

Antigone, kardeşinin onurunu geri kazanmaya karar verir. Polyneikes’i, emre rağmen gömmeye karar verir. Kardeşi Ismene’den yardım ister ancak Ismene “bu delilik” diyerek yardım etmez.

Antigone, askerler tarafından alıkonulup Kreon’un karşısına çıkarılır. Kralın buyruğuna karşı vicdanının sesini dinlediğini, kralın yasasına karşı vicdanın yasasına kulak verdiğini söyleyerek kendini savunur. Antigone’nin savunması kralı öfkelendirir. Onu da ölüme mahkûm eder. Hızını alamayıp İsmene için de aynı hükmü verir. Daha önce Antigone’ye yardım etmediği için vicdan azabı çeken İsmene bu kararı mutlulukla karşılar. Ancak Antigone onu hâlâ daha affetmez.

Kreon’un oğlu Haimon, kralın huzuruna çıkıp genç kızın bağışlanmasını ister. Haimon Antigone’ye âşıktır ancak sırf bu aşk yüzünden babasının karşısına çıkmamıştır; Haimon adalete, sadece adalete vurgu yaparak babasıyla konuşur. Kreon daha da hiddetlenir. Antigone’nin diri diri mağaraya gömülmesi talimatını verir. İsmene’yi ise serbest bırakır.

Haimon, Antigone’nin serbest bırakılması için çabaladıysa da bir sonuç alamaz. Antigone, kaçınılmaz yazgısını kabullenerek terkedildiği kayalıklarda intihar eder.

Antigone’nin ölümü üzerine Haimon da intihar eder. Kralın karısı Eurydike, yaşananlara katlanamaz ve intihar eder. Kreon nihayet verdiği yanlış kararların acısıyla yüzleşir. Ölümü dilenir ancak ölüm ona cevap vermez.

“Ben kini değil sevgiyi paylaşmak için geldim dünyaya”

Antigone, kendini kuşatan kölelik güçleri üzerinde özgür ruhun üstünlüğünün güvencesidir.

Bölüm II
Taşı Yontmak, Bronzu Dökmek
Yunanlılar şair oldukları kadar heykelcidirler de.

Arkaik dönemin heykelleri ve silik-kabartmaları, rölyefleri onları tasarlayan kişiden daha cesur ve çok acemi bir el tarafından yontulmuşlardır. Ama klasik dönemin sanatında (I.Ö. V. ve IV. yüzyıl) -alınlıklarında ve tavan pervazlarındaki heykel ve kabartmalar dışında- yaratıcısının elinden çıkma, bir ustanın bir tek özgün yapıtı olarak, eşsiz Praksiteles’in (Praksitelis) Hermes’inden söz edebiliriz.

Klasik çağın en büyük sanatçılarından üçü: Myron, Polykleitos ve Lysippos.
Onların ellerinden çıkma hiçbir bronz bize ulaşmış değildir.
Yunan uygarlığı çağını izleyen yüzyıllar boyunca, bronz başyapıtları saklamak yerine, çanlar ya da paralar, daha sonra toplar yapmak üzere bunları eritmeyi yeğlemişlerdir. (s. 44)

Michelangelo’nun dediği gibi, “insan el ile değil, beyin ile resim yapar-, özgür beyni olmayan kişi utanca sığınır.” Sanatçı bu engellerle savaşarak yapıtını yaratır.

Xoana / işlenmiş parçalar (ahşaptan yapılan ilk el işi ürünler)

Yunanistan’dan elimizde kalan ilk heykellerden biri olan Samos Herası: Aşağı yukarı 560 tarihinden kalmadır. Bu yapıt elbette bir xoanon değildir. Bugüne hiç xoanon kalmamıştır. Ama bu heykel ahşap gövde üslubunu apaçık yansıtmaktadır. Bütünüyle yuvarlaktır.

Arkaik Yunan sanatı hemen yalnızca iki temel tipe sarılır.
Biri çıplak delikanlı (kuros), öteki giyinik genç kız (kore).

Kuros heykellerinde bel ne kadar inceyse omuzlar da o kadar güçlü; kalçalar fırlak olacak kadar sıkıdır. Karın düzdür.

…bacaklardan biri öbürüne göre biraz öndedir. Genellikle sol bacak. Burada Yunan heykelciliği üzerinde Mısır heykelciliğinin etkisinin bir göstergesi vardır. Mısır sanatında sol bacak ayin usulü gereği öndedir. Yunan ülkesinde bu duruşu haklı gösterecek böyle gerekçeler görülmez.

Birbirine benzer iki Kore bulamazsınız. Her sanatçı bu tipe başka hoş uyumsuzluklar sokar. Giysi modelleri birbirine karışır.

Erkek ve kadın bedeni gerçekten de tanrıların en iyi tasviri, en doğru görüntüsüdür. Yunan sanatçısı bu tür görüntüler yontarak halkının tanrılarını canlandırır.

Myron Disk Atan Atlet ile bizleri, hareketin birden her şeye egemen olduğu, insanın, dengenin içerdiği bir güç sarhoşluğu ile karşı karşıya kaldığı bir eylem dünyasına götürür. Bu bakımdan, çağdaşı Aiskhylos nasıl dramatik olayın yaratıcısı ise, Myron da heykel sanatının kurucusudur, ikisi de insan gücünün sınırlarını keşfederler.

Harekete hâkim olan, zamana da hâkim olur.

Polykleitos Kargı Taşıyan Adam (Goriforos) ile başka heykellerde kişisini yürütmemekle birlikte, bizde yürüyüşün sürekli olduğu izlenimi bırakır.

Heykel sanatının zirvesi; Pheidias…

Bölüm 3
Bilim Doğdu, Dünya Açıklanıyor Artık
Thales ve Demokritos
İnsana doğal çevresine egemen olma olanağı veren şey bilimin kendisidir.
Böyle bir bilim anlayışı -son derece cesur bir anlayıştır- Yunanlılarda bütün açıklığıyla İ.Ö. 600 yılına doğru, Thales döneminde görülür.

“Bilgisizlik, ağır yük.”

Thales bir Yunanlı tüccarlar kentinde yaşar. Araştırmalarında faydacılık ilkesine uyar.
Demek oluyor ki bilimin kökeninde pratikten, uygulamadan başka bir şey yoktur.

Miletli Thales büyük bir gezgindir. Mısır’ı, Ön Asya’yı, Kalde’yi dolaştı, bu ülkelerde eski bilgi kalıntıları, özellikle de gök ve yerle ilgili çok sayıda olgu derledi ve bunları özgün bir biçimde bir araya getirmeyi düşündü.
Yolculukları döneminde Kroisos’un (Krisos) hizmetinde askeri mühendis oldu, tamamen pratik problemler çözmekle uğraşır. (s. 79)

…yıldızları tanrı saymak yerine (…) Thales onları doğal nesneler olarak görmektedir. Ona göre bunlar topraksı yapıda veya ateş halindedirler. Ayın düz bir çizgi üzerinde dünya ile güneş arasına girerek güneşin tutulmasına neden olduğunu ilkin Thales söylemiştir.

Thales ve İonialı ilk bilginler, dünyanın hangi maddeden yapıldığını keşfetmeye çalışırlar.
Thales’e göre, ilk başta su vardı ve temel madde olan sudan, onun tortusu konumundaki toprak ve de suyun buharları, buğuları olan hava ve ateş doğmuştur. Her şey sudan doğar ve her şey suya döner.

Öncelikle, ne olursa olsun, doğaya, “physis”e sıkı sıkıya bağlı bir fizikçidir. Her şeyi doğadan bulur, onun dışında bir şey aramaz. Maddenin terimleriyle düşünür: Bir maddecidir o.
Onlar için (Thales ve izleyicileri) her madde canlıdır.
…onlar için maddi ile maddi olmayan arasında fark yoktu.
Daha sonra, Yunanlılar, bu eski İonialılara, hylozoistler adını takıyorlardı; yani maddenin canlı olduğunu düşünenler ya da yaşamın -ya da ruhun- dünyaya maddeden başka şeyle gelmediğini, maddenin içinde olduğunu, hatta maddenin davranışı olduğunu düşünenler...

Anaksimandros, zekâsının bir yönüyle çok dikkatli bir teknisyendir: ilk coğrafya haritalarını o hazırlamıştır; bir güneş saati yapmak üzere Babillilerin icat ettiği mili ilk o kullanır. (…) bununla bir polos yaptı ki, bu ilk saatti.

Thales ardıllarının çabaları I.Ö. V. yüzyılın iki büyük keşfine yardım etti:
Birincisi, içinde güneşin bir günde hareketini tamamladığı ya da tamamlamış gibi göründüğü plana oranla eğik olan bir plana göre, gökküre üzerinde güneşin yıllık hareketinin kesin bilgisidir. İkincisi ise, V. yüzyıl sonlarında yaşamış kimi bilginin zaten bildiği, müzik aralıklarının matematik değerle belirlenmesidir. (s. 88)

Demokritos sonradan kendisinin geliştirdiği duyumcu materyalizmin hemen hemen tanınmayan babası Leukippos’un Abdera’da derslerine katıldı.

Bütün büyük Yunan düşünürleri gibi Demokritos da büyük bir gezgindi.

Einstein, 1905 yılında, birinin bir atomu parçalayıp maddeyi yok etmeyi başarmasından yıllar önce, yalnız kâğıt, kalem ve beyni ile maddenin yok edilebileceğini ve bu olurken korkunç enerji miktarlarını açığa çıkaracağını önceden haber veriyordu.

Demek ki Demokritos, sisteminde, bir yanda atomlar, öte yanda boşluk olmak üzere yalnızca iki temel gerçeklikten yola çıkmaktadır.

Demokritos tarafından atomlar şöyle tanımlanır: Bölünmez (atom bölünemez demektir: Demokritos atomun parçalanması olanağını kabul etmiyordu), çözülmez sağlam cisimcikler. Sayıları sonsuz ve kalıcıdırlar. Boşlukta devinirler. Bu hareket onların dışında gelişmez. Hareket madde ile birlikte vardır: Madde gibi, asildir. Atomların birbirinden farklı, belli bir biçim ve boyutlarına bağlı bir ağırlıktan başka özellikleri yoktur.

Demokritos’un öğretisi aslında, İonialı eski maddecilerden sonra, Yunan ilkçağının gerçekten tanrıtanımaz ilk öğretisidir.

Hemşehrileri “O bir deli” diyorlardı. Her zaman okumakta ve yazmaktadır. “Onu okuma mahvetti!”

Bölüm 4
Sophokles ve Oidipus
Yazgıya Yanıt

Sophokles (…) kaderin belirsizliği ve ahlakın boşlukları karşısında inançlıdır.
I.Ö. 420 yılında Kral Oidipus'u yazar: Bu sırada yetmiş beş yaşındadır. 405’te, doksan yaşında, Oidipus Kolonos’ta’yı, yazar.

Efsanenin konusu: biliniyor. Bir adam, babası olduğunu bilmeden, onu öldürür; istemeden annesiyle evlenir. Tanrılar onu bu suçlardan ötürü cezalandırırlar; oysa tanrılar daha o doğmadan yazgısını bu suçlara yöneltmişlerdir. Oidipus, bizim sorumlu tutmadığımız bu hatalarla suçlanır; tanrılardan bağış diler…
İlk sahne: Kral Oidipus sarayının basamaklarındadır.
Thebai’nin üstüne bir felaket, yaşam tohumlarını yok eden bir salgın çökmüştür. Oidipus vaktiyle siteyi Sfenksden kurtarmıştı. Bugün de ülkeyi kurtarmak yine ona düşer.

Oidipus, Kreon’u salgının nedenini öğrenmesi için Apollon tapınağına gönderir. Kâhinlerin yanıtı bu beladan kurtulmak için eski Kral Laios’un katilinin bulunması ve cezalandırılması gerektiğidir. 

Oidipus soruşturmaya başlar. Kör kâhin Teiresias’la konuşur. Teiresias muğlak sözlerle Oidipus’u kuşkuya düşürür. Katille ilgili bilgiler kendisini işaret etmektedir. Bu sırada babası bildiği Korinthos Kralı Polibos’un ölüm haberi gelir. Oidipus bu haber üzerine Teiresias’a inanmaz. Haberci Oidipus’a gerçek babasının Polibos olmadığını anlatır. Oidipus karısı (annesi) İokaste’ye eski kralı (Laios) sorar. İokaste’nin tarifine göre eski kral, Oidipus’un yıllar önce üç yol ağzında öldürdüğü adamdır. Bu haberi kimden aldığını sorar. Öğrenir ki Laios’u öldürdüğü gün yanından kaçan askerdir haberi İokaste’ye getiren. Bu asker aynı zamanda doğduğu zaman Oidipus’u dağda bir çobana bırakan askerdir.
Gerçekleri öğrenen İokaste intihar eder. Oidipus’te İokaste’nin yakasından aldığı iğneleri gözlerine saplayarak kendini cezalandırır.

Ölümlülerin hiçbir suçu, hiçbir ihtiyatsızlığı tanrısal gazabı haklı göstermez. Laios ile İokaste adım adım ilerleyen olası suçu önlemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar: Tek çocuklarını ölümle karşı karşıya bırakırlar. Oidipus da aynı şeyi yapar: ikinci kehaneti duyunca anne ve babasını terk eder. Drama boyunca Oidipus’un iyi niyeti de, inancı da hiçbir durumda bocalamaz. Yalnızca bir arzusu vardır, ülkesini kurtarmak.

Peki suçlu kimdir? Tanrı. Cinayete yol açan olaylar dizisini, bir akıl belirtisi olmaksızın, yalnızca o başlatmıştır.

Bilgimiz her zaman cehaletle karışık olsa da, var olmak için çalışmak zorunda olduğumuz dünya, gizli işleyişiyle, her ne kadar bizim için henüz hemen bütünüyle karanlıkta olsa da evren tarafından sanki her şeyi biliyormuşuz gibi görülmek her yazgının sessiz tehdididir. Sophokles bizi uyarır. Aralarındaki dengenin, dünyada yaşamı oluşturan güçlerin tümünü birden bilemez insan. Demek ki, doğal körlüğünün tutsağı olan insanoğlunun iyi niyeti, onu felaketten korumak için yetersiz kalabiliyor. (s. 114-115)

Oidipus kendi gözlerini deşerken, insanın cahilliğini görünür kılar.
(Teiresias) Gözü gören karanlıklar içinde kalmışken kör olan, Görünmezin gözleriyle görüyordu.

Oidipus Kolonos’ta Oidipus ile tanrılar arasındaki tartışmanın bir devamıdır.
Sophokles, bu tragedyada insani durum ile tanrısal durum arasına bir köprü, hakça bir iskele kurmaya kalkışır, insanı tanrıdan -yaşamı ölümden- ayıran uçurumu Yunan tragedyası, yalnız Oidipus Kolonos’ta adlı oyunda aşar.

Çıplak ayaklı kör ihtiyar ve genç kız taşlı yollarda yürümektedirler.
İhtiyar yorgundur, oturmak ister. Nerede olduğunu sorar
Antigone körün yerine görür.
Oidipus kızına, yıkımında kendini korumak için şu üç şeyin yettiğini söyler: “sevmek” anlamına da gelen bir sözcükle adlandırdığı sabır, tevekkül, varlık ve nesnelere karşı aşkla karışan o tevekkül. En sonu üçüncü ve en etkili olan şey felaketin bozamadığı doğasının bir soyluluğu, bir yücegönüllülüğü olan “ruhun sarsılmazlığı”dır.
Yolda ayak sesleri duyulur.
Uzun süre gizlenecek gibi biri olmayan Oidipus birden ortaya çıkar. Ölümünü savunmaya gelir.
“Git buradan, bu ülkeden git.” Oidipus lekeli bir kişidir: Onu kovacaklardır.
Oidipus (…) kendini savunur.
Köylüler geri çekilirler.
Oğlu Polyneikes gelir ve babasının vasiyetinden nemalanmak ister ancak Oidipus onu dinlemez (kardeşi Eteokles’le taht kavgasına girmiştir).
Oğullarına beddua eder. Birbirlerini öldürmelerini diler.
Bir gökgürültüsü yankılanır. Oidipus kendisini çağıran Zeus’un sesini tanır.
Kral Theseus’la konuşmak, ona öleceği yeri göstermek üzere yürümeye başlar. Kalabalığın arasına karışıp gözden kaybolur.
“Acılı doğdum ben.”
Yaşamak acıyı göze almaktır.

Bölüm 5
Pindaros
Şairler Prensi ve Prenslerin Şairi
Bu göz kamaştıran şair Aiskhylos ve Aristophanes ile birlikte, üç ustadan biridir.
Sportif başarıları koro şarkılarıyla öven bu şair döneminin önde gelen politikacıları ve krallarıyla dostluklar kurdu, bazılarına danışmanlık yaptı.

İnsanın özgürlüğü, saygınlığı her şeyden önce bedenine sahip olmasındadır. Ona göre “Gençlerin güzel kolları ve bacakları” insan yaşamının temel kazanmalarından biridir.

Bölüm 6
Herodotos
Eski Kıtayı Keşfediyor
Herodotos’a tarihin babası derler. Coğrafyanın babası da denseydi yanlış olmazdı.

Herodotos’un asıl tasarısı ilkin Med savaşlarının büyük kahramanlıklarını anlatmaktı.

Med savaşları genç Yunanistan için tam bir yıkım oldu. Özgürlük mücadeleleri, sonunda zaferle sonuçlandı.

Yapıtının adı açıkça Araştırmalar’dır; Yunancada Historial o dönemde araştırmalardan başka anlamı olmayan bir sözcüktür.

Herodotos dürüstçe doğruyu arar ve dünyanın öbür ucu peşinde koşmak için kendini büyük sıkıntılara sokar.

O çok namuslu, çok da hayalci, ama tamamıyla doğru sözlü bir insandır.

Nil vadisi boyunca yaklaşık 1000 km yol kat etti. Daha sonra Babil ülkesine gitti. Kuzeyde Karadeniz kıyısı boyunca kurulmuş olan Yunan kolonilerini gezdi. Bugünkü Ukrayna topraklarını dolaştı. Batı’da İtalya’da yeni kurulan bir Yunan kolonisine yardım etti. Sonra güneye indi, bugünkü Trablus’u gezdi.

Bölüm 7
V. Yüzyılda Hekimliğin Durumu
Hippokrates
Aiskhylos’un tragedyasında, ilk insanlığın kendisine borçlu olduğu nimetleri sayan Prometheus ilk sırayı hekimliğe vermekteydi.

Hippokrates Koleksiyonu içinde üç büyük hekimler ailesini ayırt etmek mümkündür:
a) Kuramcı hekimler
b) Knidos okulu (olgulara bağlıdırlar, felsefi kuramcı hekimlere karşıdırlar).
c) Kos okulu (Hippokrates ve öğrencilerinin ekolüdür. Gözleme dayalı deneysel yöntemleri savunurlar).

Bu üç grup yazar da tapınak hekimliğine karşıdırlar. Ama bir bilim olarak tıbbı, yalnız bu sonuncu grup kurar.

Yeller kitabı: hastalıkların nedeni olarak havanın ve esintinin rolü hakkında süslü bir bilimsel yazıdır.

Rejim Üstüne adlı kitapta, hayretle Yenilebilir Otlar ve özellikleri hakkında çok iyi düzenlenmiş bir katalog buluruz.

Yedi ve Sekiz Aylık Ceninler Üstüne: doğumdan hemen sonra çocuğun karşı karşıya kaldığı tehlikeler hakkında en azından doğru, hatta dokunaklı bir sayfa içerir.

İç Hastalıkları ve Hastalıklar: Knidos okulunun hekimliğini temsil eder.

Kalp Üzerine: “İki karıncık insan yaşamının kaynağıdır. Vücudun içini tamamıyla sulayan (iki) ırmak (Akciğer atardamarı ve aort) buralardan çıkar: Canın evi bu ırmaklarla sulanır. Bu kaynaklar kuruyacak olursa insan ölür.”

Hippokrates bu kitapların tamamının yazarı değildir ancak şüphe yok ki şüpheli olanlar Hippokrates’in öğrencileri tarafından yazılmıştır.

Hippokrates’in yazdıkları: Havalara Dair, Sulara Dair ve Yerlere Dair, Tanı Hakkında, Ağır Hastalıklarda Rejim Hakkında, Salgın Hastalıklar I ve III kitaplar, Özdeyişler (ilk dört bölüm), en sonu, Koleksiyonun başyapıtları olan cerrahlık kitapları Çıkıklar Hakkında ve Kırıklar Hakkında kaleme aldığı kitaplarıdır.

Hippokrates Kos’da doğdu. Demokritos ve Thukydides’in çağdaşıdır.
Sağlığında büyük bir üne kavuştu. Çok uzun bir hayat yaşadı (bazı kaynaklar yüz otuz yıl yaşadığı söyler).

Havalara Dair, Sulara Dair ve Yerlere Dair adlı kitaplar, yaşanılan ortamın, insanların sağlığı ile ilişkileri üstüne son derece yararlı araştırmalar sonucu ortaya çıkan çalışmalardır.

Hippokrates her insanın yaşam tarzının tanınmasının hekim için de sağlık bilimci için de yararlı olduğunu bilir.

Hekim evlere ancak “hastaların iyiliği için” girer.

Bölüm 8
Aristophanes ve Gülmek
Yergili gülüş ve neşeli gülüş. Aristophanes’in gülüşü tümüyle ikisi arasında gidip gelir.
Kurbağalar’daki Aiskhylos: Aiskhylos’u çok seven ve onunla dostça dalga geçen yergici Aristophanes’e göre o savaşçıların ve yalancı pehlivanların şairidir.

Sokrates’e, ukala hekim maskesini giydirmiş gibidir.

Aristophanes bir köy çocuğudur.


Aristophanes gerçekten, yalnızca ve özellikle olağanüstü bir kişilik mucidi değil, her şeyden önce inanılmaz bir komik olay mucididir. Saçma bir durumdan, mantığa aykırı, toplumsal ya da ahlaki denge yasalarına meydan okuyan bir durumdan yola çıkmayan bir komedisi yok gibidir.

Lysistrata
Bütün kadınlar barış aşkıyla erkekleri nefis egemenliğine zorlasalardı ne olurdu dersiniz?

Barış
Trygaios adını (yeni şarap tadan demektir) taşıyan ve hep yapılacağı söylenen ama hiç yapılmayan barış konusunda, politikacı lakırdılarından bıkıp, kendi başına Barışı gökte, Olympos’ta aramaya karar veren bir bağcının öyküsüdür bu.
Barış göktedir: Trygaios gidip onu orada bulacak ve yeryüzüne getirecektir.

Kuşlar
Bir gün iki iyi yurttaş (Evelpides ile Piseteres) Atina’dan bıktıklarını saptarlar.
Neden kuşların ülkesine gitmeyelim ki, derler birbirlerine.
Kuş olmadan önce, vaktiyle bir insan gibi yaşamış olan çavuşkuşu ile konuşur, ondan dünyanın bütün kuşlarını kendilerine çağırmasını isterler.
Piseteres (…) dünya egemenliğinin eskiden kuşlara ait olduğunu saptayan, birçok örnekle desteklenen güzel bir nutuk çeker.
…onları krallıklarını yeniden ele geçirmeye davet eder.
Nephelococcygie adında bir site kurulur.
İnsanlar, yeni siteye hizmet etmek bahanesiyle oraya sızmak isterler. Ve Evelpides ile arkadaşının, tam da kaçmak, uzaklaşmak istedikleri kişilerin yeniden ortaya çıktıkları görülür.

Bölüm 9
Gün Batıyor
Yunan uygarlığının altın çağı: Bu altın çağ İ.Ö. V. yüzyılın ikinci yarısı olan elli yıllık bir döneme yayılır, daha fazla değildir.

Yirmi yedi yıl süren uzun bir savaş, V. yüzyılın son çeyreği boyunca, başta Atina olmak üzere, Yunan sitelerinin diri güçlerini tüketir. Buna yanlış olarak Peloponesos savaşı da deniyor: Gerçekte ise antik dünyanın ilk dünya savaşıdır.

Peloponesos savaşından önce de, genişlemek ve imparatorluğunu sağlamlaştırmak, müttefiklerini kendine bağlamak amacıyla Atina tarafından on iki yıl süren bir başka savaş yürütülmüştür.

“Savaş şiddeti öğretir ve halk yığınlarının tutkularını, olayların hoyratlığı ile uyuma sokar.” Thukydides

Peloponesos savaşı Atina’sında hafiyelik ortalığı kasıp kavurur.
Atina bu korkunç yara yüzünden tamamen çürür gider.

Yunanistan’ın ufkunda Hellen çağının sonuna egemen olacak sefalet görüntüsü belirir.
Aristophanes, Plutos adlı komedyasında bu manzarayı ortaya koyar.
Öykü şöyledir: …namuslu bir köylü olan Khremylos oğlu konusunda ne yapması gerektiğini düşünmektedir. …onu azıcık toprağını eşelemek ve hiçbir kazanç elde edememek üzere köyde mi bırakmalı, yoksa namussuzlarla birlikte semirmek ve namussuzluğunun ödülünü Plutos’dan (Servet Tanrısı) beklemek üzere kente mi yollamalıdır. Delphoi kâhinine danışmaya gider. Pythia sorusuna karşılık vermez, ama tapınaktan çıkınca rastlayacağı ilk kişiyi izlemesini salık verir. Bu kişi pasaklı ve hırpani, ayrıca kör bir dilencidir. Plutos’un ta kendisidir.
Plutos yalnız doğruları ödüllendirdiği için Zeus tarafından körlükle cezalandırılmıştır. Khremylos, onu körlükten kurtarmaya karar verir.
Plutos iyileşince cumhuriyeti sağmal inek gibi kullanan muhbir ve haydutların işleri bozulmaya başlar.

Khremylos Zenginlik tanrısının körlüğünü iyileştirmeyi kafaya koyunca önüne umulmadık bir örnek kişi dikilir: Yoksulluk. Onu dünyadan kovmak, der, insanların gerçek velinimetini kovmak demektir. Güçleri yalnız yoksulluk harekete geçirir, gönenci ve mutluluğu sağlar.

Bölüm 10
Sokrates Bilmecesi
Sokrates niçin öldü? Hangi doğru ona yaşamdan daha değerli görünür?
İ.Ö. 423: Aristophanes Bulutlar’ı yazar. Sokrates o zaman 46 yaşındadır.
Aristophanes, bu komedyada Sokrates’i renkli bir karikatür haline getirir.
Aristophanes’in Sokrates’i, yağmuru ve fırtınaları Zeus’un işi olarak değil de bulutların işi olarak açıklar; bu bakımdan o, sözcüğün kökensel anlamında, bir tanrıtanımazdır.


Öte yandan Bulutlar’ın Sokrates’i, gençlere suçlarının, örneğin zinanın, cezai sonuçlarından kolay bir kurtulma yolu sunarak, onların ahlakını bozar.

Platon yapıtlarında Sokrates’i Platoncu idealizmin yaratıcısı olarak gösterir.

Ksenophon, Sokrates’in imgesini çarpıtmıştır.

Burnet ile Taylor’a göre, Platon’un Diyalogları uydurma ve şiir olmaktan çok uzak…

…tanıklıklar arasında birtakım uygunluklar var…

Sokrates gençleri çok sevdi.

Ebe olan anası mesleklerin en eskisinde uzmandır. Babası Parthenon’da kullanılan taş blokları yontan, yerleştiren ve perdahlayan şu yontuculardan biridir.

Yaşamı boyunca marangoz ve duvarcı, arabacı ve çömlekçi söyleşilerinde bulunacak ve onun ağzından politikacılara ve safsatacılara cevabı yapıştıracaklardır.
Sokrates bir eşya üretmeye olanak veren kuralların sıkılığına hayranlıkla bakar.

İnsanın içinde olan ve insanla ilgili olan gerçeği ondan elde etmeye olanak veren bir yöntem arar, insan yaşamına ilişkin bir bilim arar.

Sokrates şarabı severdi; ama bu yılmaz içkiciyi kimse asla sarhoş görmemiştir. Sokrates genç bedenleri severdi; ama davasında kimse onun bunu utanılacak bir alışkanlığa dönüştürdüğünü öne sürmeye cesaret etmedi. (s. 275)

Çocukluk arkadaşlarından biri bu dünyada Sokrates’den daha bilge bir adam olup olmadığını Apollon’un bilicisine sormayı düşünür. “Ondan bilgesi hiç yoktur” karşılığını verir tanrı. Sokrates şaşıp kalır.
Biliciyi doğrulamak için, yerleşik her türlü bilgeliği incelemekten başka yol yoktur...
Otuz yıl boyunca, soru sorar, iddiaları çürütür, “hava boşaltır”. Otuz yıl herkesle ve kendisi ile alay eder.

…herhangi bir gün, pazar meydanında, sabah saatin onudur.
Sokrates meydanda tanınmış bir kişiyle karşılaştı. Adaletin ne olduğunu sordu. Karşısındaki adam kendince makul bir cevap verir. Sokrates, adamın söylediklerinin ne olduğunu bilmeden konuşan biri olduğuna çevrede toplananları ikna ederek bu konuşmayı sonlandırır. Böylece düşman kazanır.

Sokrates bilgelik ticaretinin orospuluk olarak adlandırılmayı güzellik ticaretinden daha fazla hak ettiğini söyleyerek, bilgi satmayı utanç verici buluyordu.

Sokrates’e göre, sofistlerin davet ettikleri kuşku, bireyin yüz yanlış arasından ona çıkar sağlayan yanlışı seçmesine olanak veren istediği gibi yararlandığı bir kuşkuculuktan başka bir şey değildi.

İ.Ö. 399 yılının Şubat ayında (Sokrates yetmiş yaşındaydı) Meletos adlı Atinalı bir genç şair arkhonun revakına Sokrates’e karşı bir dava dilekçesi astı.

Meletos tarafından verilen dava dilekçesinin yanına Anytos ile birlikte, Lykon adlı bir söylevci daha imza atmıştı.

“Sokrates devletin kabul ettiği tanrılara inanmamak ve siteye yeni tanrılar sokmaktan suçludur. O, gençlerin ahlakını bozmaktan da suçludur: Önerilen ceza ölümdür. ”

…filozoflara karşı açılan Sokrates’inkinden başka davalar olmuştur; ama yalnız Sokrates’in ölüm cezası mahkûmiyetinin sonuca götürüldüğünü belirtmek çok önemlidir.

 “Eğer beni ölüme mahkûm ederseniz bana değil, kendinize haksızlık edersiniz... Şu anda kendimi savunmuyorum ben: Tam tersine. Savunduğum sizsiniz.”

Sokrates iki yüz yirmiye karşı iki yüz seksen bir oyla suçlu bulunur. Halk kaybetmiştir.

Sokrates otuz gün bekledi.

“Ama bilmen gerekir, Kriton, yanlış konuşmak ruhlara yapılan bir kötülüktür. ”
---
Civilisation Grecque
Türkçeleştiren: Kerem Kurtgözü
Evrensel Basım Yayın

Ekim 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder