David
Hume (1711-1776)
Edinburgh Üniversitesinde klasik diller ve
felsefe okudu. 1734-37 yılları arasında İnsan
Doğası Üzerine Bir İnceleme’yi (A Treatise of Human Nature) kaleme aldı. Yapıtıyla
dinsizlik suçlamasına uğradığı için, hiçbir üniversiteye kabul edilmeyince bir
generalin sekreteri olarak 1745-49 yılları arasına Avrupa’yı dolaştı.
Hume’un Bilgibilimi
Hume, İngiliz empirizmini en uç noktalara
dek taşımıştır. Bilimsel yöntemin doğası, ona evrenin tüm problemlerini çözmek
için yeterli görünüyordu: İnsan zihninin işleyişini de böyle bir yöntemle açıklamak
istedi. Bunun için bilimsel yöntemin yeterli olmayacağını fark etti. Böylece
akla gösterdiği güveni terk edip sağduyu yöntemine bel bağladı.
Ona göre de (Locke ve Berkeley gibi), tüm
zihin içeriğimiz bize duyularımız ve deneyimlerimiz aracılığıyla verilmektedir.
Zihnimizde bulunanların tümü algılardır (perceptions);
zihindeki bu algılar, iki form içinde bulunur; bunlar izlenimler (impressions) ve idelerdir (ideas).
İdeler, düşünce, kavram gibi zihinsel içeriklerdir. İde, bir izlenimin salt bir
kopyasıdır. Acı hissetmek bir izlenimdir;
bu acının anımsanması ise bir idedir. Her idenin bir izlenimi olmayabilir
(hayalde sınır yok ne de olsa). Hume
bunun duyular ve deneyim tarafından verilen materyalin zihin tarafından yerini
değiştirme, eksiltme, birleştirme gibi edimlerinin bir ürünü olarak gerçekleştiğini
açıklar. Hume, Tanrı idesi bile bu şekilde
test edildiği zaman, zihnimizde insanlar arasında deneyimlediğimiz iyilik
niteliklerini ve erdemi “sınırsızca büyütmek” suretiyle bir Tanrı idesi oluşturmak
yoluna gittiğimizi söyler.
Zihin izlenimleri aldığı zaman bunlar iki
biçimde yeniden ortaya çıkabilirler; birincisi bellekte anımsama yoluyla ortaya çıkmaları, ikincisi de imgelemde imge olarak ortaya çıkmalarıdır.
Bellekte ideler arasında ayrılmaz bir bağıntı
olduğu halde, imgelemde böyle bir bağıntı yoktur. Yine de ideler arasında bir
“birleştirici ilke,” bir idenin doğallıkla bir başkasını getirmesini sağlayan
bir çağrıştırma özelliği vardır. Hume’a
göre zihnimizin çağrışım mekanizması benzerlik, zamanda ve uzayda bitişiklik ve
neden-etki bağı olmak üzere üç biçimde çalışır. Hiçbir
zihinsel işlem yoktur ki bu ilkelere dayanarak açıklanmasın.
Hume düşünmenin işlemlerini üç başlık altında
ele alır: ilişkiler, kipler ve tözler…
Nedensellik ilkesi tüm bilgilerimizin geçerliliğinin kendisine dayandırıldığı
temel bir ilke olarak kabul edilir. Hume’a
göre deneyim bize nesneler arasında üç ilişki gösterir; yakınlık ya da ardardalık,
zamanda öncelik ve sürekli birliktelik. Bunların üçünde de A nesnesiyle B
nesnesi arasındaki ilişki zorunlu değildir. O halde nedensellik nesnelerde
gözlemlenen bir nitelik değil, A ve B örneklerinin tekrarlarından üretilen bir
çağrışım alışkanlığıdır.
Hume bilgi türlerini ikiye ayırır: ideler
arası ilişkilere dayananlar ve olgulara ilişkin olanlar. Birinci grup mantık ve
matematik bilgilerini içerir. Bu bilgiler ya sezgisel (intuitif)
ya da tanıtlamalı (demonstratif) olarak doğrulukları
gösterilebilen bilgilerdir. Olgu konularına gelince;
olgular arasında zorunlu bir etki bulunamadığına göre bu alanda kesin bilgiden
söz edilemez. O halde fizik, kimya, biyoloji gibi doğa bilimlerinin sağladığı
bilginin kesinliği kuşkuludur.
Hume’un bu köktenci empirizmi onu,
cisimlerin ya da nesnelerin bizim dışımızdaki sürekli ve bağımsız varlığını doğrulayacak
hiçbir yol ya da yöntem bulunmadığını onaylamaya götürdü.
İmgeleme gücümüz izlenimlerde sabitlik ve
tutarlılık gibi iki özellik yakalar. Buna dayanarak imgelem, bize onları görsek
de görmesek de onların aynı düzen içinde kalacağını düşündürür.
Hume herhangi bir ben kavramına sahip olduğumuzu
kabul etmez. Bunun paradoksal bir durum olduğunu öne sürer. “Ben” demekle ne
demek isteriz? Bu ide hangi izlenimden türetilmiş olabilirdi? İnsan deyince
geriye kalan şey, ona göre, farklı algıların bir toplamından ya da paketinden
başka bir şey değildir.
Hume, izlenime konu olamadığı için töz
kavramını reddetti. Huma göre Tanrı’nın varlığı da inanca konu olmaktan öte kanıtlanamaz.
Bütün metafizik
kurguları hedef alan eleştirel deneyci bir felsefe geliştirmiştir.
İnsan Anlığı
Üzerine Bir Deneme adlı eserinde ahlak felsefesinin iki ayrı tarzda ele
alındığını belirtir. Bunlardan birine göre insan eylem için doğmuştur. Buna
göre davranışlarının ölçüsü de kendi duygularıdır. Akılcı filozoflar ise insanı
akıl sahibi bir varlık olarak merkeze alarak davranışlarından ziyade anlama
yetisini incelemeye hatta onu biçimlendirmeye çalışmışlardır. Hume’un amacı bu
iki görüşü bir senteze ulaştırarak kendi bilimler sistemini kurmaktır.
İdeler ve İzlenimler
İnsan Anlığı
Üzerine Bir Deneme’nin ilk bölümünde idelerin kaynağını araştırır. Araştırması
bir çeşit algı kuramı ortaya koyar. Olguya güçlülük, canlılık gibi nitelikler
atfeden algıları düşünceler ya da idealar (ideler) şeklinde adlandırır.
İzlenimler ise
algılarımızın hepsini kapsar. Düşünmenin bütün malzemesi, iç ya da dış
duygumuzdan gelmektedir.
Hume’a göre,
ideler düşüncelerdir, her hangi bir şekilde bir ideyle bağlantılı olmayan
hiçbir kelime, anlamlı bir şekilde kullanılamaz. Zihin idealar arasındaki “benzerlik, zamanda ya da
yerde yakınlık, neden ya da etki, bağlantı ilkeleriyle ideaları birleştirebilir,
daha karmaşık idealar ve düşünceler ortaya koyabilir.
Hume’a göre insan
aklının ikinci temel nesnesi olan olgu sorunları hakkındaki akıl yürütmelerimizin
hepsi neden, etki ya da nedensellik ilişkisine dayanır.
Hume, tümevarımın temellerini de
sorgular. Ona göre, böyle bir sonuca, akıl yürütme süreciyle ulaşılamaz. Çünkü
bütün akıl yürütmeler, tanıtlama ve ide ilişkileri hakkındaki akıl yürütmeler
ve moral veya olgu sorunlarıyla var oluş hakkındaki akıl yürütmeler olmak üzere
iki çeşide ayrılabilir. Hume’un bilgiyi, bu şekilde sınırlaması Hume Çatalı olarak bilinir. Hume çatalına göre, ide
ilişkileriyle ilgili olan bilgi türü, hiç deneye ve gözleme dayanmayan (a
priori) önermelerden meydana gelir ve dünyaya ait bilgimizi arttırmayan
analitik bilgi türüdür. Olgu ilişkileriyle ilgili olan bilgi türüyse tamamen deneye
ve gözleme dayanan (a posteriori) önermelerden meydana gelir ve dünyaya dair
bilgimizi arttıran olası bilgi türüdür.
Hume için gerçekten
var olduğundan ve bilgisinden emin olabileceğimiz tek şey izlenimlerdir.
Hume’un Etik Görüşü
Hume için etiğe ilişkin temel olgu ahlak
yargılarının sadece akıl tarafından değil, sempati-duygudaşlık duygusu tarafından
düzenlenmiş olmasıdır. Aklın ahlakta oynadığı rolün sınırları olgu konuları ve
ilişkiler üzerine yargılarda bulunmaktır. Ona
göre, sempati duyarlılığı ya da duygudaşlık insan doğasında kendisinden daha
geneli olmayan bir ilke olarak alınmalıdır.
Yararlı olan ve zararlı olan arasındaki ayrım,
en temel etik ayrımdır; eğer bir şey yararlı ise o etik duygunun kaynağıdır.
Adalet ilkesinin yararı kişisel kazancı
korumasıdır. Bu nedenle kamusal yararın adaletin biricik kökeni olduğunu
söyleyebilecek duruma gelir. Adaleti bir etik erdem niteliği yapan şey ve
tersine adaletsizliği yapan şey, kişisel çıkar değil, daha çok bir sempati
duygusudur.
Hume’un Politik ve Ekonomik Kuramı
Tüm politik problemlerin çözümünde yarar
ilkesini öngörür.
Toplumsal sözleşme görüşünü eleştirir,
çünkü gereksizdir.
Hiçbir durumda insan mutluluğu feda
edilmemelidir; araçlar amaçlara baskın olmamalıdır.
Dünyadaki her şey emekle satın alınır ve
sadece tutkularımız emek harcamanın nedenleridir.
---
Modern
Felsefe I
Prof. Dr. Sara Çelik
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No:
2588
Haziran 2012, Eskişehir
-
Zihin Felsefesi
Doç. Dr. Kamuran Gödelek
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2337
Ocak 2013, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder