6 Mayıs 2015 Çarşamba

Milan Kundera - Kayıtsızlık Şenliği

Milan Kundera - Kayıtsızlık Şenliği


Alain, Paris’te
…göbek deliklerini gösteren genç kızları dikkatle inceliyordu.

Eğer bir erkek kadın cazibesinin merkezi olarak uylukları görüyorsa, bu erotik yönelimin ayırt edici niteliği nasıl betimlenir,
Uylukların uzunluğu yolun metaforik imgesidir, erotik sona doğru götüren, bu uzun ve büyüleyici yoldur. (s. 13)

…aynı anda Ramon,
Müzenin önünde duruyordu.

Parkın havası daha hoştu.

…parkın dört bir yanında şairlerin, ressamların, âlimlerin heykelleri vardı;
Etrafta, gezinenlerin zarif kayıtsızlıklarıyla çevrili bu mütevazi dâhiler bahçesindeki avare gezintisine devam etti.

Ramon, bu kayıtsızlığı teselli veren bir dinginlik gibi soluyordu.

D’Ardelo’da doktorunun muayenehanesine çıkan merdiveni tırmanıyordu. (s. 15)

Testlerin sonuçlarını bugün öğrenecekti.
Doğumgünü ve ölüm düşüncesi / çifte kutlama

Ramon, D’Ardelo’yla karşılaştı.

“Doktor ne dedi?”
“Kanser…”

D’Ardelo neden yalan söylemişti.
…yalanının saçmalığını düşünürken, kendini gülmekten alıkoyamadı.
Gülüyordu ve gamsızlığı onu eğlendiriyordu. (s. 19)

Ramon, Charles’ın evine gelmişti.

Quaquelique / söylediği hiçbir şey dikkat çekmez.
Dikkat çekmeden konuşmak kolay iş değildir! Hep konuşarak var olmak ama yine de duyulmamak.

D’Ardelo / kayıtsızlığın değerini bugün hâlâ anlamaz.
…dikkat çekici olmanın faydasızlığı…

Kayıtsızlık kadını özgür kılar. Tedbir almaktan kurtarır. Pratik zekâ gerektirmez. Kadını kaygılarından arındırır, böylece onu daha ulaşılabilir kılar.

Ciddi bir hastalığı olduğunu öğrendim. O andan beri ona farklı bakıyorum.

Kanser. Bunun beni ne kadar üzdüğünü fark edince şaşırdım. Belki de, hayatının son aylarını yaşıyor. (s. 23)

Uzun, yorucu günlerin sonunda Stalin…

Kruşçev’in anıları

Keklik hikâyesi

Bütün bu hikâyede bana inanılmaz gelen tek şey, kimsenin Stalin’in şaka yaptığını anlamamış olması.
…kimse artık şaka nedir bilmiyordu.

Size tanıttığım (…) Alan’i, Ramon’u, Charles’ı ve Caliban’ı severim. (s. 29)

Kuruşçev’in anılarından yola çıkarak bir kukla tiyatrosu oyunu yazma isteğinden kendimi kurtaramıyorum.

Kaliningrad
Königsberg’in isminin Kaliningrad’a dönüşmesi savaştan sonra oldu.

Kalinin kimdi?
Gerçek hiçbir gücü olmayan bir adam, masum zavallı bir kuklaydı. (s. 33)

…yüzünden kararlılık okunuyor.

…kendini boşluğa bırakıyor.

Başını tekrar suya daldırıp su yutmaya, soluk alış verişini durdurmaya zorladı kendini. Tam o anda bir çığlık duydu. Biri onu görmüştü.

Adam yanına varmıştı bile. Genç biriydi, ünlü olmak, gazetelerde fotoğraflarını görmek isteyen bir yeniyetmeydi.

…kadın onu kolundan tuttu, dibe doğru çekti.
…uzun, çok uzun birkaç saniyenin ardından, genç adam hareket edemez oldu.

Ansızın yeniden bulduğu hayat, kararlılığını kıran bir darbe gibiydi; enerjisini ölümüne yoğunlaşacak gücü bulamıyordu artık. (s. 44-45)

Hayat, herkesin herkese karşı mücadelesidir. Bu malum zaten. Peki, bu mücadele az çok medeni bir toplumda nasıl cereyan eder? İnsanlar birbirlerini fark ettikleri anda birbirlerinin üzerine atılamazlar. Bunun yerine, başkasının üzerine suçluluğun utancını atmaya çalışırlar. Öbürünü suçlu kılan kazanır. (s. 47)

Özür dilememek lazım.

Caliban, oyuncuydu.
Fırtına oyununda Caliban’ı canlandırmıştı.
Hayatını kişiye özel kokteyller düzenleyerek kazanan Charles’ın onu garson olarak işe alması o sıralarda oldu (iş bulamadığı sıralar).

İnsan dediğin yalnızlıktan ibarettir.

Bütün düşler bir gün biter. Bu kaçınılmaz olduğu kadar beklenmediktir de. Bunu bilmiyor musunuz cahiller? (s. 73)

Mümkün olan tek direniş vardı: dünyayı ciddiye almamak. Ama şakalarımızın gücünü kaybettiğini fark ettim. (s. 74)

Sevgili dostum özlediğim tek bir şey var, gamsızlık!

Sonsuz gamsızlık
Alayla, satirle, sarkazmla değil. Altındaki insanların sonsuz aptallığını ancak sonsuz gamsızlığın yükseklerinden gözlemleyebilir ve ona gülebilirsin.

Yaşam ölümden daha güçlüdür; çünkü yaşam ölümle beslenir.

(Stalin) Dünyanın gezegendeki insan sayısı kadar görünüşü var; bu da kaçınılmaz olarak kaosa yol açıyor; bu kaos nasıl düzene sokulur? Cevap açık: Herkese tek bir görünüş dayatarak.
Ben de, gücüm yettiğince bunu yaptım işte. (s. 87)

Bana inanmayı bıraktılar. Çünkü iradem yorgun düştü.

Pisuar Sokratesleri

Gördüğün insanlardan hiçbiri, burada kendi iradeleriyle bulunmuyorlar.
…bunu görmeyi ve duymayı bir kenara bıraktık.

Kadın cinselliğinin bazı altın noktaları vardır.
Uyluklar, kalçalar, memeler.
…bu üç altın nokta yalnızca uyarıcı değil, aynı zamanda bir kadının bireyselliğinin de ifadesi.
…uylukların, memelerin ve kalçaların tersine, göbek deliği ait olduğu kadın hakkında hiçbir şey söylemiyor, kadın olmayan bir şeyden bahsediyor.
“Neden bahsediyor?”
“Fetüsten.” (s. 102)

Kayıtsızlık dostum, varoluşun özüdür. Her zaman ve her yerde bizimledir.
Ne var ki, onu kabul etmek yetmez, kayıtsızlığı sevmek gerekir.
---

La fête de l'insignifiance
Türkçeleştiren: Ayça Sezen
Can Yayınları

Nisan 2015

1 yorum:

  1. Keklik Hikâyesi
    Bir gün, Stalin ava çıkmaya karar verir. Sırtına eski bir parka geçirir, ayaklarına kayaklarını giyer, uzun bir tüfek alır ve on üç kilometre yürür. Sonra, önünde, bir ağaca tünemiş duran keklikler görür. Durur ve keklikleri sayar.
    Yirmi dört tanedirler. Ne talihsizlik! Yanında sadece on iki fişek vardır. Ateş eder, kekliklerin on iki tanesini öldürür, sonra döner, evine kadarki on üç kilometreyi tekrar yürür ve on iki fişek daha alır. Aynı ağacın üzerinde hâlâ tünemekte olan kekliklere ulaşmak için tekrar on üç kilometre yol kateder. Ve nihayet, hepsini öldürür…

    Kimse gülmeden Stalin’i dinlemişler.
    Ona hiçbiri inanmamış ama yine de susmuşlar, yalnız Kruşçev Stalin’e ne düşündüğünü söylemeye cesaret edebilmiş.
    “Ne? Kekliklerin daldan uçmadıklarını mı söylemek istiyorsun gerçekten?” demiş Kruşçev.
    “Kesinlikle öyle,” diye yanıt vermiş Stalin, “aynı yerde tünemiş duruyorlardı.”

    “Bütün bu hikâyede bana inanılmaz gelen tek şey, kimsenin Stalin’in şaka yaptığını anlamamış olması.”

    YanıtlaSil