İlber
Ortaylı - Osmanlı
Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı
Tarih
Dersleri -1: Tarih Nedir?
Historia / Yunanca “somut bir malzeme, müşahhas bir malzeme, bilgi”
demek.
Arapçadaki tarih kelimesinin kökü “ay
bilgisi” demek.
Res gestae ise Latincede “res” şeyler demek; “gestae” hatt-ı harekât,
tavır, hareket anlamındır.
Almanca tarih kelimesi “geschichte” hikâye demek, story
değil ama; olmuş anlamı var içinde çünkü. (s. 1)
Yunanlılar / etrafa bakıyor, “bu nedir?” diye.
Bu duygu var; bu aidos’tur işte.
Herodot / yaptığı belirli bir gerçeğin etrafındaki rivayetleri
toplamak.
Thukydides’te tam bir soğukkanlılık var.
Tarih yazımında / kimse kimseyi geçmez,
normlar bellidir. (s. 3)
Tarihçilik / belirgin bir şekilde, abartma
ve yalana sapmadan yorumlama meselesidir.
Batılılar “İslam medeniyeti” diyor. Hâlbuki
Müslümanların medeniyeti var.
İslam medeniyeti yok ve olmaz.
Çünkü tabir infiratçıdır (izole edici)
Medeniyet tarihi açısından en tehlikeli şey
Aydınlanma Çağı’nın tarih yaklaşımıdır; çünkü tarihi yorumla kademelere
ayırmışlardır. Teleolojik, gâî bir yorum getirmişlerdir. En iptidaisi Voltaire’dir. Bu çizgiye Weber, Tonnies
ve Karl Marx dâhildir. (s. 6)
Artık insanoğlu tarihi (…) bir şey inşa
etmek için kullanıyor.
Bu nedenle “tarih yapmak” gibi bir görüş ve
deyim ortaya çıkıyor.
St. Augustinus’un de Civitate dei’si 17. Yüzyılda J.B. Bossuet’nin Discours sur I’Histoire universelle ad usum
Dophinum adlı eserinde ustaca bir ortak bulunuyor. Tanrı’nın insan
topluluğunu belirli bir amaca götürdüğü işleniyor bu eserde. İşte bu teleolojik
(gâî) yorum, Avrupa düşüncesinde Voltaire’den Hegel’e birçok yazarı etkiledi.
(s. 11)
Kültürler; arası saygılı bakış Eski Yunanda
vardı, İslâm ortaçağında vardır.
Rönesans sonrası Batı ise egosentrik,
etnosentrik bir dünyayı, bir kurulmuş düşünceyi temsil eder. (s. 13)
Tarih
Dersleri -2: Tarih Yazıcılığı (Yunan ve Roma Geleneği)
Hakikatin künhüne inmekten çok, çıplak
gerçeği görüp onu tasnif etmek; Yunan düşüncesinin herhalde en önemli katkısı
da budur.
Tarihi yazarken, efsaneden kurtulamamışlar.
Fakat Roma tarihçiliğinde (…) doğrudan
doğruya tarihe ve millete misyon yükleme niteliği vardır. (s. 16-17)
Yunanistan’ın izleyicisi olduğunu iddia
eden Batı, Yunandan çok Roma tarzı bir historiografiyi benimsemiştir.
Roma / bu militarist bir toplumun
tarihidir. Askeri tarihtir ve burada bir Romalılık söz konusudur; başka
milletleri idare edecek bir misyon. (s. 22)
Roma tarihçiliğinde (…) bir tür etrafı
inceleme, mukayese etme ve pratik bir yaklaşım söz konusu. Hâlbuki bu daha
evvel söz konusu değildir. (s. 23)
Polybios / ona göre bütün tarihçiler tarih yazımıyla siyasi faaliyet
için eğitimi amaçlar. (s. 24)
Tarih
Dersleri -3: Hellensitik Devirde Tarihçilik
Tarihyazıcılık alanında en önemli
aşamalardan (…) birini Hellenizm devri (…) oluşturur.
General Ptolemaios Mısır’ın hükümdarı
olduğunda Kobt rahib Manethon’a eski Mısır vesikalarını kullanarak, Yunanca
Mısır tarihini yazmayı emretti.
Yunan (…) kendi ile barışık bir kültür (…)
etrafa üstünlük mukayesesi yok. Bu yüzden Hellenizm devrinde dışa yönelik bir
tarihçilik başlamıştır.
Tevrat mı istiyorsun, Yunanca tercümesi
var; felsefî, edebî eser, matematik, tıb mı istiyorsun Yunancası var… (s. 31)
Yunanca, Doğu Akdeniz dünyasının en yaygın
diliydi
Bugün Şark tetkikleri yapmak isteyen
insanın kesin olarak Yunancayı çok iyi bilmesi lazım. (s. 33)
Türkoloji
ve Var Olmayan Bir Dal: Oksidentalistik
Oryantalizmin sorunu / oryantallerin,
oksidentalist olmaları, yani Doğuluların Batı-bilimci olmaları gerekiyor.
Resmî
Tarihçilik Sorunu Üzerine
Resmî tarihçilikten kasıt, toplumun
başındaki yönetimin yüceltilmesi ise, böyle bir eğilim ve hattâ kurum, tarihin
kendisi kadar eskidir.
Hükümdarın veya bazı kabilelerin destan ve
vekayinamelerde saptırılmış olay ve övgülerle yüceltilmesi üniversal bir
olgudur.
Resmî tarihçilik denen olgunun ve kurumun
köklerini bakıma Rönesans ve Aydınlanma döneminde aramak gerekir. Bu günahı
doğuran ana da tarih felsefesi denen daldır. Voltaire…
Jean
Deny ve Türkoloji
Osmanlı Türkolojisi akademik kurumlarda
değil, edebî ve siyasî muhitlerde doğmuştur. (s. 52)
16.
Yüzyıl Alman Seyahatnamelerinde Türkiye
Hans Dernschwam’ın Günlüğü (1553-155)
“Türkler tarih bilmezler, ibadetleri
Arapçadır. Rahiplerini anlamazlar, tıpkı bizimkilerin papazların Latincesini anlamadığı
gibi.”
Solomon Schweigger’in İstanbul
İzlenimleri (1571)
…eserinin önemli bir bölümü İstanbul’da
gördükleri hakkındadır.
İstanbul’un kamusal binalarının güzellik ve
görkemine değinmektedir. Ona göre bu binalardaki şaşaa ancak riyakârlara ve sahte
dindarlık taslayanlara özgüdür; gerçek müminler bu işte gevşek ve ihmalkârdır
ve paralarını faydalı işlere yatırırlar. (s. 63)
19.
Asırdan Zamanımıza Hindistan Üzerine Türk Seyahatnameleri
Direktör Ali Bey
Bağdat üzerinden Hindistan’a yaptığı seyahat
(H. 1300-1304) 1884-1888 yılları arasındadır ve bu uzun iş seyahatinin
sonucunda seyahat notlarını 1898’de bastırmıştır.
Bağdat’ı uzun uzadıya anlatmaktadır.
Ahmed Hamdi Efendi’nin Hindistan ve Sevad-ı
Afganistan Seyahatnamesi
Ahmed Hamdi Efendi, din adamıdır.
Hind’de en çok dinler onun ilgisini
çekmiştir.
Falih Rıfkı’nın Zeytindağı eseri; İmparatorluğun Şark’taki yıkımının realist ve
renkli bir destanıdır.
Avrupa
Seyahatnamelerinde Türkiye ve Türkler
Türkiye’yi anlatan seyahatnamelerden ilki Schiltberger’inkidir. Hans Schiltberger
1396 Niğbolu Savaşı’nda Türklere esir düşmüştür. Esareti uzun sürmüş… (s. 77)
“…bütün dünyayı dehşete düşüren Türkler
karılarından korkarlar…”
Schiltberger
18.
Yüzyılda Akdeniz Dünyası ve Genel Çizgileriyle Türkiye
Fransa, İngiltere / Atlantik ülkeleri
Akdeniz’deki faaliyetlerini bir süre tatil ediyorlardı (17. yüzyıldan sonra)
Boşluğu ise Avusturya dolduracaktı. (s. 86)
1774-83 / Kırım’ın Rusya’ya ilhakı /
İstanbul’un tahıl ihtiyacı gereği ticaret devam ediyordu / ağırlıkla kaçak
yollarla ve bu yollar Osmanlı tebaası Rum armatörleri zenginleştirdi. Bunlardan
biri de Alexander İpsilanti’dir. (s.
88)
Osmanlı’da
18. Yüzyıl Düşünce Dünyasına Dair Notlar
Cevdet Paşa / ona göre devlet bir vahiydir.
Cevdet Paşa’daki epistemolojik sorun, diğer kurumlaştırma gayretlerinde de
mevcuttur. (s. 97)
18. yüzyıl / değişmenin adının konmayıp
zarurî olarak yaşandığı bir asırdır.
Dolayısıyla 18. yüzyılı mektep kitaplarının
deyişiyle gerileme çağı olarak kabul etmek bir düşünsel hamlıktır.
Ahmet Cevdet Paşa, medeniyeti reddeden ve
her yenilikte bid’at arayan Vahhabîliğin kökünün İbn-i Teymiyye’ye kadar uzandığını söyler ki doğrudur. (s. 98)
Osmanlı
Seçkinleri
Tanzimat
Adamı ve Tanzimat Toplumu
1849 Polonya-Macaristan mültecileri
19. yüzyıl Osmanlı hayatına birtakım
yeniliklerin girmesinde mültecilerin payı olduğu açıktır.
Klasik Arap ve İran edebiyatının Türkçedeki
en iyi tercüme ve şerhleri 19. yüzyılda yapılmaya başlandı.
Osmanlı
Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine
Laique, laicus yani lâdinî, kavram
olarak ruhban sınıfına ve ruhaniyete ait olmayan düşün ve yaşam biçimini
ifadede kullanılan bir deyimdir.
Osmanlı padişahı 15. yüzyılda artık Oğuz
boylarının başkanlığından çok bir Roma kayzeri olmayı benimsemiştir.
Yavuz Sultan Selim’in hilafet sembollerini
hem de merasimle aldığı rivayeti, onun çağdaşları tarafından değil 18. yüzyıl
vakanüvisi Enderunlu Ata tarafından ortaya atılmıştır. Üstelik Yavuz Sultan
Selim bu unvanı kullanmamış, sadece “Hadîm-i Haremeynu’ş-Şerifeyn” gibi bir
unvanla yetinmiştir. (s. 139)
Hilâfet unvanının kullanılması 1789 Aynalı
Kavak Tenkihnamesi ile başlar.
Osmanlı
İmparatorluğu’nda Millet
Arapçada millet “community-communitas” anlamında dinî topluluğu karşılayan bir
terim. Etnik grup karşılığı “kavm” olabilir.
Bu nedenle nation
deyiminin karşılığı olarak titizlikle ulus
karşılığı kullanılmalıdır.
18.-19.
Yüzyıllarda Galata
Galata’daki
Yabancı Misyonların Günlük Yaşamı
---
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Editör: Ali Berktay
11 Baskı, Ekim 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder