Gottfried
Wilhelm Leibniz (1646-1716)
Leipzig’de felsefe, Jena’da matematik,
Altdorf’ta hukuk okudu. Yapıtları: Metafizik üzerine Söylem, İnsan Anlığı
Üzerine Yeni Denemeler, Theodicée, Monadoloji, Doğa ve Tözlerin Etkileşimi
Üzerine Yeni Sistem, Bilgi, Doğruluk ve İdeler Üzerine İnceleme.
Leibniz’e göre güvenilir bilgiye götüren
yol matematikten geçer. Matematikte her şey kesin, net ve açıktır. Bu nedenle eğer
matematiksel yapıya götürecek bir yöntem uygulanabilirse, diğer bilimler de
matematik gibi doğruluğu apaçık bilgi sistemleri haline gelebilir,
birbirleriyle uyumlu kılınarak evrensel bir bilim sistemi ya da ansiklopedisi
ortaya çıkarılabilirler.
De arte Combinatoria (1666) adlı yazısında,
ilk kez bir Ortaçağ düşünürü olan Raymond Lulle tarafından dile getirilen, bir
yöntem öne sürdü. Buna göre karmaşık yapılı terimler yalın terimlere doğru
çözümlenmeliydi: Ele alınan terim şekilsel olarak onu oluşturan parçalarına
geri götürülecek ve böylece terim tanımlanmış olacak, ardından eldeki parçalar
da kendi parçalarına ayrılarak onlar da tanımlanmış olacaklardı. Süreç daha fazla tanımlanamaz olan öğelere dek devam
edecektir. Bu tanımlanamaz öğeler ya da terimler insan düşüncesinin abecesini
oluşturacaktır. Leibniz bu tanımlanamayan terimlere ilk olanaklar (Primae possibilitates) adını verir. Bu yöntem yeni
önermelerin ve bunları da birleştirerek yeni önermelere ulaşmanın bir sanatını
-birleştirme sanatını (ars combinatoria) ortaya
koymaktadır. Bu yöntem tümdengelimci-formel ve matematiksel bir mantık oluşturma
çabasını sergilemektedir. Leibniz bu şekilde, mantık ve matematiğin de içinde
bölüm olarak bulunduğu evrensel bir bilim düşlüyordu.
Bilgi
Kuramı
Leibniz’in bilgi konusundaki görüşleri
büyük ölçüde önerme çözümlemeleri üzerine kurulmuştur. Ona göre her önerme bir özne-yüklem yapısı gösterir. Önermenin
özne-yüklem biçimi özseldir. Ancak tüm önermeler doğruluk
koşulları bakımından aynı yapıda değildir. Monadoloji isimli eserinde us (akıl)
doğruluklarından ve olgu doğruluklarından söz eder.
Us doğrulukları zorunlu doğruluklardır; bunlar öncesiz sonrasız doğrudurlar.
Leibniz bunları genelde özdeşler olarak nitelendirir. Çünkü bunların yapısı “A,
A’dır,” biçimindedir. Yani önermenin yüklemi durumundaki terim ya özne
durumundaki terimle özdeş anlamdadır. John Locke, insan zihninde doğuştan hazır
bulunan bilgilerin varlığını reddederek bu görüşü eleştirdi (İnsan Anlığı
Üzerine Bir Deneme).
Olgu
doğrulukları ise deneyim yoluyla elde
edilirler. Bunların doğrulukları a posteriori olarak bilinir. Olgu doğruluklarının doğruluk koşulu olarak Leibniz, yeterli
neden ilkesini öne sürmüştür. Bu da Tanrının öyle
olması ile ilgili seçimidir. Olgu önermelerinde yüklem terimi özne kavramına
yeni bir bilgi eklemektedir. Bu tür önermelere Kant, sentetik önermeler
demektedir. Bilgimizi genişleten önermeler daha çok bu yapıdadır.
“Bilgi Doğruluk ve İdeler Üzerine” başlıklı
yazısında Leibniz duyu bilgisinden söz ederek duyu bilgilerinin yanlışlığa açık
olduklarından söz etmektedir.
Töz Öğretisi
Bir töz kendisine yüklenecek tüm yüklemlerin
gizil olarak taşıyıcısıdır. Ancak bu sadece Tanrıya özgü bir bilgeliktir.
Yalın
Tözler ya da Monadlar
Leibniz’e göre duyulur nesne ya da cisimler
bölünebilirdir. Yani cisimler birtakım bileşikler durumundadır. Bileşikler
birtakım parçalardan oluştuğuna göre bu barçaların her biri yalın kabul
edilmelidir. Leibniz duyulur şeyleri oluşturan bu yalın tözlere monadlar der.
(Monad terimi Yunanca birlik ya da teklik anlamındadır). Bunlar doğanın gerçek
atomları ya da şeylerin kurucu öğeleridirler. Leibniz’in
monadlarının biçimi ve uzamı yoktur. Leibniz’e göre “yalın bir şey uzamlı
olamaz çünkü yalınlık ve uzam bağdaşmazdır.
Monadların uzamlı olmaması, maddesel olmadıkları
sonucunu doğurur. Leibniz monadları ruh kavramından yola çıkarak, tinsel olarak
kurgulamıştır. Monadlar ruh türünden yalın tözlerdir.
Tözün bir başka tanımı “eyleme yetenekli
varlık” olmasıdır. Her monadda bir etkinlik ilkesi ya da ilkel bir güç vardır.
Bu güç monadlara yaratılıştan verilmiştir ve onları içsel olarak devinimli kılar.
Tinsel ve uzamsız bir töz-monad idesinden
maddeye ve maddesel cisimler düşüncesine nasıl geçilebilir? Leibniz bu açıdan
birincil madde ve ikincil madde ayrımı yapmaktadır. Birincil madde henüz bir soyutlamadan başka bir şey değildir
ve bu anlamda henüz bir edilginliktir. Ama ikincil madde yani cisim edilginliği
olduğu kadar etkinliği de kapsar; böylece edilgin ve etkin ilkeler birlikte bir
cismi, biz insanların asıl maddesel töz dediği şeyi ortaya koyarlar.
Sonuç olarak cisimsel töz, bir monadlar
bileşiğidir.
Her monadın, üyesi olduğu cisimdeki değişimlere
karşılık düşen izleyen algıları vardır. Monadlar bu değişimleri içsel bir ilke
ile gerçekleştirirler. Leibniz bunu istek (appetition)
olarak adlandırır.
Tamalgı, algının yani içsel durumun
bilincinde olma ya da onu düşünme demektir. Kimi monadlar bellek ve bilinç
olmaksızın bulanık algılara sahiptirler (nebat gibi).
Ruh-Beden İlişkisi
Ruhun bedenle ilişkisi başat bir monadın
bir monadlar toplamı ile ilişkisinden başka bir şey değildir. Burada başat
monad insan ruhu, monadlar toplamı ise insan bedenidir. İnsan ruhu yalın tek bir monaddır. İnsan bedeni ise tinsel
yapılı monadların bir bileşiğidir.
Leibniz’in tüm metafizik siteminin temeli,
onun önceden kurulmuş uyum ilkesi adı verilen bir ilkeyi kabul etmesine bağlıdır.
Leibniz’e göre tüm evren uyum içinde ve yetkin olarak işleyen bir sistemdir.
---
Modern
Felsefe I
Prof. Dr. Sara Çelik
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No:
2588
Haziran 2012, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder