René
Descartes (1596-1650)
Fransa’da Tourainne kentinde doğdu. La Fleche
Cizvit kolejinde güçlü bir eğitim aldı. 1628 yılında Hollanda’ya yerleşti.
Yöntem Üzerine Konuşma (1637), İlk Felsefe
Üzerine Düşünceler (1641), Felsefenin İlkeleri (1644) ve Ruhun Tutkuları
(1649) adlı eserlerini burada yazdı.
Descartes felsefede kesin ve sağlam bilgiye
ulaşabilmek için matematiğe kesinliğini kazandıran yöntemleri izlemek gerektiğini
düşünmekteydi. Ona göre matematikteki kesinlik ussal kesinliğin en güzel örneğidir.
Matematikte tümdengelim (deduction) ve sezgi (intuition) yöntemleri kullanılmaktadır. fiu halde,
ussal kesinliği içeren evrensel bir doğruluğa ulaşabilmek için felsefede de bu
yöntemlerin uygulanması gerekir.
Descartes’e göre tümdengelim, kesin olarak bilinen
olgulardan yapılan zorunlu çıkarımdır. Kesin olarak bilinen olguların
doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Sorusuyla karşılaşınca buna cevabı
sezgidir.
Sezgi
(intuition) Yöntemi
Descartes’e göre zihinde hiçbir kuşkuya yer
bırakmayan bir açıklık ve seçikliğin zihinsel olarak görülüşü sezgidir. “Ben düşünüyorum,” ya da “ ben varım” gibi, gerçeklik alanına
ait doğruluklar sezgisel (intuitif) doğruluklardır.
Bu doğruluklar basit, köksel ve indirgenemez türdendir. Descartes’a göre doğruluğun
ölçütü açıklık ve seçiklik olmaktadır. Üzerinde konuşamadığı sezgisel
doğruluğun sebebini, nedenini “işte gün gibi ortada, apaçık!” diyerek
geçiştirmiştir.
Açıklık
ve Seçiklik (Clara et Distincta)
Descartes’e göre açıklık bir kavramın
zihnimize doğrudan verilmesi, yani onun farkında, bilincinde olmamızdır.
Seçiklik ise kavramı zihnimizdeki diğer idelerden ayırt edebilmemiz, sınırını
çizebilmemizdir. Seçiklik açıklığı içerir.
Descartes dört aşamalı bir yöntem önerir;
1. Doğruluğunu açık ve seçik bilmediğimiz
hiçbir şeyi doğru kabul etmemek.
2. Araştırdığımız sorunların her birini
mümkün olduğunca küçük parçalara bölmek.
3. Onları basitten karmaşığa doğru bir sırayla
incelemek.
4. Sık sık geriye dönüp elde edilen verileri
sınamak.
Descartes öncelikle duyularıyla sağladığı
bilgi alanının kuşkuya açık olduğunu belirtir.
İnsanlar rüya görürken gördükleri rüyayı
gerçek gibi yaşamaktadırlar, eğer uyanmasak rüya gerçekmiş gibi sürüp gidecek.
Oysa uyanınca yatağımızda olduğumuzu ve hiçbir eylemde bulunmadığımızı anlıyoruz.
Belki yaşam da bir gün uyanacağımız daha uzun süren bir rüya olabilir. Bu
durumda rüya ile gerçek yaşam arasındaki sınır nerededir?
Descartes her şeyden kuşku duymuş fakat sonunda
kuşku duymakta olduğundan kuşku duyamayacağı sonucuna varmıştır. Şüphe etmek
bir düşünme edimi olduğu, düşünmek için de var olmak gerektiği için sonunda o
ünlü önermesini dile getirmiştir; “düşünüyorum, o halde varım”
Descartes için, bu kendi varlığının, var
oluşunun bilgisi açık ve seçik bir bilgidir, çünkü zihnine doğrudan doğruya
verilmektedir ve ayrıca sınırı da bellidir; bu varoluş, onun düşünen varlığının,
düşünen beninin varoluşudur; bedenselliği ile ve daha başka şeylerle hiçbir ilişkisi
yoktur.
Bu düşünen ben, tinsel töz sürekli olarak
düşünen töz, kuşkulanmak, algılamak, imgelemek, akıl yürütmek ve bunlar gibi
birtakım düşünme edimleri ile kendisini var kılan bir tözdür. Descartes bu tinsel töze “res
cogitans” adını verir.
Descartes düşünen beninden, tinsel tözünün
varlığından, bedensel varlığına, bir başka deyişle madde tözüne geçemeyeceğini
düşünür. Zihninde bir yetkinlik düşüncesi olduğunu, bu düşünceyi kendisinin
üretemeyeceğini, çünkü kendisinin yetkin bir varlık olmadığını öne sürer. Bu düşünce
ona dış dünyadan da gelmiş olamaz, çünkü dış dünya ve bu dünyadaki şeyler de
yetkin değildirler. O halde bu düşünceyi onun zihnine kendisi yetkin olan bir
varlık vermiş olmalıdır. Bu yetkin varlık da Tanrı’dan başkası olamaz.
Matematik ve Dış Dünya Bilgisi
Biz sürekli olarak içinde bulunduğumuz
durumun değiştiğini, sağa sola devindiğimizi yönümüzü değiştirdiğimizi açık ve
seçik olarak deneyimliyoruz. Bu deneyim bir bedenimizin olduğuna işaret eder.
Bu da bizi “uzamlı töz”ün (res extensa) varoluşuna
götürür.
Descartes’e göre töz, “var olmak için
kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim duymayan şeydir”
Descartes, ruh/zihin ve maddeyi töz olarak
kabul eder. Her ikisini de Tanrı yaratmıştır ve varolmak için birbirlerine
ihtiyaçları yoktur.
Ruh tözünün özsel niteliği düşünmek,
sürekli olarak düşünceler, ideler üretmektir. Descartes bu töze “düşünen şey” (res cogitans) adını verir. Madde tözünün özü ise uzamlı
olmaktır. Bu nedenle bu töze de Descartes, “uzamlı şey” (res extensa) adını vermektedir. Uzam, maddesel tözlerin özsel niteliğidir, olmazsa olmazıdır.
Maddesel cisimlerin yer aldığı fizik doğada hiçbir boşluk yoktur; her yer
cisimsel olanla kaplıdır.
Descartes’in üç devinim yasası:
1. Bir şey başka bir şeyden etki almadığı
sürece dinginlik ya da devinimini sürdürür.
2. Devinen her cisim, devinimini düz bir
çizgi doğrultusunda sürdürme eğilimindedir.
3. Her cisim hareketi esnasında direnç gücü
daha yüksek bir cisimle karşılaşırsa onun hareketinin etkisiyle yönünü değiştirir,
kendi direnci daha güçlüyse o cismi de kendisiyle birlikte hareket ettirir.
Düşünen şey ile uzamlı şey nasıl bir araya
geldi? Descartes’ın açıklaması, “karşılıklı-etkileşimcilik (interactionism) adını taşımaktadır. Bunun anlamı şudur:
zihin ister, beden yapar. Descartes’ın bu noktadaki açıklamaları sıkıntılıdır.
Varlığının bilgisini düşünmekte bulan Descartes, Meditasyonlar adlı kitabında
öncelikli tözü olan zihni/ruhu maddeden ayrı düşünemez noktaya gelir. Ruh,
insan beyninde pineal glans adı verilen bir
salgı bezindedir der ve bedendeki tüm etkileşimleri buradan kontrol ettiğini
belirtir.
Descartes bir
Katolik’tir. Ancak, yaşadığı dönemde popüler olan reform hareketinin kiliseye
ve skolastik felsefeye yönelttiği eleştirilerin etkisine kapılmıştır. Bunun
sonucunda bildiği/bildiğini sandığı her şeyi bir kenara bırakarak şüpheciliği
yöntem edinerek bilimsel bir düşünce kurmaya çalıştı.
Metot Üzerine Konuşma adlı eserinde felsefe için
sarsılmaz bir temel kurma çabası içindedir. Ona göre, kıyaslar mantığı, zaten
bilineni ortaya koyar. Mevcut disiplinlerde aradığını bulamaz ve bir takım
kurallar önerir:
1- Doğruluğundan
kesin olarak emin olmadım şeyleri doğru kabul edemem.
2- Problemlerin
çözümünde karşılaşılan konu en küçük parçalarına kadar bölümlere ayrılmalı.
3- En basit
olandan başlayarak bileşik yapıyı anlamaya çalışmalı.
4- Her hangi bir
şeyi atlamadığımdan emin olmak için sürekli olarak geri dönüşler ve kontroller
yapmalıyım.
Bu dört maddeyi
yöntem edinen Descartes, kendi varlığından emin olduktan sonra (“ben varım”
demek yeterli bir kanıttır) kendisinin ne olduğu sorusuna cevap arar.
Böylelikle varlık sorusundan öze yönelik soruya geçiş yapar. Demek ki hâlâ
Aristotelesçidir. Aristoteles’e göre bir şeyin özü onun gerçekten ne olduğudur.
I. Meditasyon
I. Meditasyon
kendilerinden şüphe edilen şeyler hakkındadır. I. Meditasyon’daki argümanların temelinde, felsefe
tarihinde birincil ve ikincil nitelikler olarak bilinen ayrım yatmaktadır.
Descartes’a göre,
ikincil nitelikler nesneye ilişkin duyumlardan kaynaklanırken birincil
nitelikler, nesneye özgü matematiksel niteliklerdir. Descartes, ikincil olduğu kadar
birincil niteliklerin doğruluğundan da emin olamadığını belirtir.
II. Meditasyon
II. Meditasyon
insan zihninin özünü anlamaya ve zihni tanımanın bedeni tanımaktan daha kolay
olduğuna ilişkindir. Felsefi sistemi için aradığı temel taşını cogito ergo sum
sözleriyle tespit eder: ona göre düşünüyor olduğunu söylemekle kendi
varlığından kesin olarak emin olmakta ve bu kesin bilgiyi, sisteminin temeli
olarak ilan etmektedir.
Fakat kimdir ya
da nedir bu “ben”? Descartes için “ben düşünen bir şeydir, yani bir zihin, bir
anlık ya da us.”
Bu, Descartes’ın
Meditasyonlar’daki genel bakış açısını belirleyen düşünen töz (res cogitans) ve uzamlı töz (res extensa) arasında yaptığı radikal ontolojik ayrımın
başlangıç noktasıdır. İki töz, karşılıklı olarak birbirini dışlar. Düşünen töz
fiziksel değildir ve özü gereği ruhsaldır, buna karşın uzamlı töz fizikseldir,
ama düşünemez.
Cisimler
duyularla algılanır fakat onlar anlıkla, zihinle, akılla bilinebilir (zira
duyular, bildiğimiz bir şeyi zihnimize farklı biçimde getirebilirler, buna
karşın insan aklı o şeyin ne olduğunu yine bilir. İşte bu nedenle res cogitans
apayrı bir töz olarak ele alınır).
III. Meditasyon
III. Meditasyon
Tanrı’ya ve Tanrının varlığına ilişkindir. Descartes’a göre, insan farklı düşünme biçimlerine
sahiptir. Bunların arasında sadece yargıların doğruluk değeri vardır. Yanılgılarımızın
çoğu da idelerimiz hakkındaki yargılarımızdır. İdeler de doğuştan gelen ideler
(ideae innatae), zihnin kendi ürettiği ideler (ideae factitiae) ve dışarıdan gelen ideler (ideae adventitiae) olmak üzere üç türlüdür. Dışarıdan gelen ideler duyu
verilerine dayanır. Zihnin kendi ürettiği idelerdeyse imgelem devrededir,
bunlar gerçek ve saf olmayan idelerdir.
Tanrı idesi
duyuların ürettiği bir ide değildir. O salt imgelemin ürünü de değildir. Bu
noktada yeterli neden ilkesine dayanarak, insandaki sonsuz mükemmellik
idesinin, kendisi sonsuz ve mükemmel olan bir töze ihtiyaç duyduğunu ve bunun
da insan zihnine ancak Tanrı tarafından verilmiş olabileceği sonucuna ulaşır.
Tanrı vardır,
çünkü O, Tanrı
idesinin tek yeterli sebebidir.
IV. Meditasyon
IV. Meditasyon doğruya
ve yanlışa ilişkindir.
Tanrının bize
verdiği aklı iyi kullanacak olursak hiçbir zaman yanılmamıza olanak yoktur.
Ancak insan sınırlı ve eksiklikleri olan bir varlıktır. Bunlar, hata yapmak
için yeterli sebeplerdir. Descartes’a göre asla yanılmamak alışkanlığını kazanmak
elimizdedir. İrademizin, bilgimizin ötesine gittiği, yanıldığımız önceki durumları
hatırlayarak, sadece açık ve seçik bildiğimiz şeyler hakkında yargıda bulunma alışkanlığını
kazanabiliriz.
V. Meditasyon
V. Meditasyonda,
maddesel şeylerin özünün, bir kere daha Tanrı ve Tanrının varlığına ilişkinliğidir.
Descartes, ben’in tanrıya ilişkin bilgisinden hareketle dış dünyaya yönelir.
Dolayısıyla dış dünyanın bilgisine, “düşünüyorum o hâlde varım” önermesine ulaştığı
gibi sezgiyle değil, tümdengelim yöntemi ve duyumlarına dayanarak ulaşır.
Tanrıyı bilmeden
özlere ilişkin herhangi bir bilgiye sahip olmak mümkün değildir.
VI. Meditasyon
VI. Meditasyon,
maddesel şeylerin varlığına ve insanın ruhuyla bedeni arasındaki gerçek ayrılığa
ilişkindir. VI.
Meditasyon’da iki amacı vardır; ilki, maddesel şeylerin var olduğunu göstermek,
ikincisi zihnin bedenden ayrı olduğunu göstermek.
Descartes,
insanların özsel niteliklerinin düşünme, isteme ve imgelem gibi tamamen ruha
ilişkin nitelikler olduğunu ve bedenle hiçbir ilgisi olmadığını söyler. Buna
karşın duyum algısı, yer değiştirmek, çeşitli durum ve konumlar almak gibi bir
beden gerektiren nitelikler ruhumuzun değil, bedenimizin nitelikleridir ve
özümüzü oluşturmazlar.
Açık Seçik İdeler Kavramı
Descartes’ın
zihin kuramına göre ideler zihnin nesneleridir.
Descartes akılcı
bir düşünür olarak ideyi kavram anlamında kullanır.
Aklın doğuştan
gelen ideleri açık seçik algılamasına dayanarak, doğruluğundan şüphe
edilemeyecek bir bilgiye varmanın yollarını araştırır.
Descartes’a göre
açıklık ve seçiklik, zihnin kavrayışında en yüksek nokta ve bir şeyin doğruluğunun
şaşmaz bir kanıtıdır. Ona göre “ancak açık ve seçik olarak kavradığımız şeyler
üzerine yargıda bulunduğumuzda hiç bir zaman aldanmamıza olanak yoktur.
Descartes’a göre açıklık bir nesnenin kendisini aracısız olarak
kavramaktır. Seçiklik ise nesnenin bilgisinin diğerlerinden
ayrılmış ve kesin olmasıdır.
Descartes’ın Felsefesinde Duyguların Rolü
Ruhun İhtirasları adlı eseri, Prenses Elizabeth’in
Descartes’ın zihin beden ilişkisine dair kuramına getirdiği eleştirilere bir
cevap olarak yazılmış ve ona atfedilmiştir.
Prenses Elizabeth,
Descartes’a yazdığı mektubunda uzamsız ve cisimsiz olan bir ruhun, bedeni
hareket ettirdiği fikrini, anlayamadığını ifade etmiştir.
Genel olarak
ihtiraslar başlığını taşıyan ilk bölümde Descartes ihtirasların özelliklerini
ve zihin beden ilişkisini nasıl aydınlattığını ele alır.
İkinci bölümde
ihtirasların genel bir sınıflamasını verir.
Üçüncü bölümdeyse
belli ihtiraslar ve onların ahlaki yaptırımları üzerinde durur.
Eserin ilk
bölümünde belirttiği gibi ihtiras, Descartes’a göre her meydana gelen şeye verilen
isimdir.
Descartes
“ruhumuzda bir ihtiras olan şey, bedende bir etkidir” diyerek, zihin ve beden arasındaki
ayrımı anlamanın en etkili yolunun ihtirasların doğasını anlamak olduğunu
belirtir.
Descartes, zihin
beden düalizmi temelinde, ihtirasların; bedenin korunmasına, devamının sağlanmasına
yönelik olmakla birlikte, insanlarda özellikle ruhun kontrolü altında olduklarını
söyler.
Ruh ya da zihnin
özü imgeleri içermeyen saf düşünmedir. Descartes’a göre imgeleri içermeyen saf
düşünme ya zihnin kendi üzerine ya da Tanrı üzerine düşünmesidir. Saf düşünmenin dışında kalan bütün
düşünümler, bedeni ve beyni, bir tasarımlama aracı olarak görmek durumundadır.
İstenç Özgürlüğü ve İyinin Doğası
Descartes insanın istenç (irade) özgürlüğüne
sahip olduğunu kabul eder. İnsanın özgürce davranma
edimi insan için en temel en önemli düşünsel bir kiptir. Descartes bundan sonra
törebilim hakkındaki düşüncelerine yer verir (Metot Üzerine Konuşma).
Descartes’in törebilimi dört pratik ilkeye
dayanır:
1. Ulusun yasalarına, törelerine, dinsel inançlarına
boyun eğ.
2. Kanılarına bağlı kal ve seçtiğin eylem
yolunda kararlı ol.
3. Kendini ve tutkularını çevrene ve
talihine uyarla.
4. Senin için en iyi olacak yaşam uğraşını
dikkatle seç.
Duygu (tutku) çözümlemesi karşılıklı-etkileşim
kuramı ile bağlantılıdır: Buna göre duygunun ruhta beden tarafından uyarıldığını
öne sürer.
Tutkular uyardıkları istek aracılığıyla
bizi her türlü eyleme götürebilirler. Bu eylemler iyi veya kötü olabilir. Bu
nedenle de denetlenmeleri gerekir.
Denetlenmesi gereken istektir. Descartes’e
göre istek doğru bilgiyi izlediği zaman iyidir; bir yanılgı üzerine kurulduğu
zaman kötüdür.
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No:
2588
-
Zihin Felsefesi
Doç. Dr. Kamuran Gödelek
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2337
Ocak 2013, Eskişehir