12 Ekim 2017 Perşembe

Hamdi Yazıcı - Fındıklı

Hamdi Yazıcı - Fındıklı


Yöremiz Miletlilerden önce uzun yıllar Hurrilerin egemenliğinde kaldı. Hurriler MÖ. 17. asırda Asurlulara karışmışlardır. (s. 22)

Kemençe ile ilgili efsanenin bu yörede anlatılan varyantında oğlanın büyükbabasının ismi Alazan, kızın büyükbabasının ismi ise Hamşin’dir. (s. 57)

Viçe böreği veya laz böreği
Ayni efsanede oğlanla kızın aileleri sulh eder ve birbirlerini ziyarete başlarlar. İlk ziyaret arifesinde oğlan tarafı ikram olarak o zamana dek kimsenin tatmadığı lezzette bir tatlı yapmak ister. Böyle bir tatlıyı yapacak kadını Viçe’de bulurlar. Tatlı yapılıp ziyarete gidilir.
Viçe böreğini yiyen kız tarafı, bu ikramın altında kalmamak için o zamana dek bilinmeyen bir lezzetle mukabelede bulunmak ister. İşte bu gayretin sonucunda yapılan yemek de muhlamadır. (s. 57)

Geleneklerimiz Göreneklerimiz
Arifelerde: Evler, avlular iyice süpürülür, temizlenir. Evlerde Kur’an-ı Kerim, özellikle de Yasin Suresi okunur, ölmüşlerin ruhlarına hediye edilir. Mezarlıklar ziyaret edilir, temizlik ve bakımları yapılır (otların temizlenmesi vs.).
Akşamları evlerde helva pişirilir. Kadınlar beyaz tülbent örtünürler. İnanışa göre o gece ölülerin ruhları evlere gelir. Beyazlık, görmelerini kolaylaştırır. Helva kokusu onları memnun kılar. Çünkü geride bıraktıkları evin ocağı tütmektedir.
Bayram sabahları erkenden kalkılır. Herkes yeni ve temiz elbiseler giyinir. (s. 61)

Namazdan sonra tebrikleşme başlar. Bazı yörelerde cami içinde değil hemen caminin dışında tebrikleşilir.  Bu tebrikleşme, olası küskünlerin barıştırılması için de ayrıca önemlidir.
Hasta ve yaşlılara öncelik verilmek üzere akraba, komşu ziyaretleri yapılır. (s. 62)

Bir zamanlar ilçemizde ceviz boldu. O zamanlar ceviz ve fındıktan yağ çıkarılır, bunlar yemeklik olarak kullanılırdı. Posalarına “nosileği” denir ve zevkle yenirdi. (s. 63)

İkinci Dünya Savaşı yaşandığı zamana yörede “kıtlık yılları” denir. Bu yıllarda mısır bulmak zorlaştığı için birçok insan fındık kabuğunu öğüterek un yapmaya çalışırdı.

Kızın başındaki yazmayı alan erkek “artık bu kız benimdir” demiş olur.
Nişan daha çok camilerde yapılır böylece kızla erkeğin birlikteliği ilan edilir başkalarının kıza talip olmasının önüne geçilirdi.

Kız istemeye gidene elçi denir. Bunlar ceketlerini ters giyinirlerdi.

Bazı köylerde Ağustosun ilk günü bahçelere girilmezdi, nedeni ise bereketin kaçacağı inancıydı. (s. 64)

Asma suyu ile yıkanan saçların gür ve uzun çıkacağına inanılır.

Çocuklar taş ve sopalarla “poğuç” ve “geci” denen oyunlar oynardı.

Gelinin ayakkabısını altına ismini yazan genç kızın, bu ayakkabılar eskimeden evleneceğine inanılır.

Kadınların sofrasına davet edilen damadın masadaki tavuğu kadınlardan kaçırabilmesi maharet sayılırdı, kadınlar sofrada ellerinde çatal bıçakla hazır beklerlerdi. Bu sırada; gelir mola, gelmez mola, damat gelsin heyamola” tekerlemesi söylerlerdi.

Yeni gelinin kucağına oğlan çocuğu oturtulur ki bu sayede ilk çocuğunun erkek olması murad edilir. (s. 65)

---
Karadeniz Matbaası, 1984


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder