10 Ekim 2017 Salı

Orhan Naci Ak - Rize Halk Şiiri Derlemeleri

Rize Halk Şiiri Derlemeleri (özet)


Rize’de Halk Edebiyatı
Halk edebiyatı halk kültürünün önemli bir bölümünü teşkil eder. Halkın ürettiği maniler, destanlar, masallar, deyişler, atasözleri, tekerleme ve bilmeceler umumiyetle anonim eserlerdir.

Türküler
Rize’de türküler, dört mısradan ve her mısra yedi heceden oluşur. Türkülerimizin ikinci ve dördüncü mısralarında kafiye mevcuttur. (s. 7)

Atma Türkü
Rize’de türküler, dört mısradan ve her mısra yedi heceden oluşur. Türkülerimizin ikinci ve dördüncü mısralarında kafiye mevcuttur.
Birinci şekilde her yarım türkü birbiri ile kafiyelidir.
İkinci şekildeki atma türküler “tam türkü” şeklinde olup, bu türküler arasında kafiye aranmaz. Türkülerin sadece ikinci ve dördüncü mısraları kendi aralarında kafiyelidir. (s. 8)

Atma türküler düğünlerde, özel günlerde irticalen söylendiği gibi, mektup şeklinde tek taraflı veya karşılıklı da söylenir.

Karşı-beri Atma Türküler
Karşı-beri atma türkülerde iki tarafın bulunması karşılıklı olmanın icabıdır. Burada karşılaşan iki şair, gerek birbirlerini cevaplayarak ve gerekse bir konuyu işleyerek karşılıklı atışırlar. Buna karşılama yapmak da denir.

  İ.Kazdal: Yaşlısun dayanmasun dayı sen bu yarışa
  O. Efendioğlu: Desena ki senünle belayı alduk başa
  İ. Kazdal: Bu gün bakmayacağum gözünden akan yaşa
  O. Efendioğlu: Sen gibi şairleri çok getirmişim tuşa
  İ. Kazdal: En çetinine çattın gayretin gider boşa
  O. Efendioğlu: O kadar hızlı gitma ayağun çatar taşa
  İ. Kazdal: Yetişemezsin beni sen habu dik yokuşa
  O. Efendioğlu: Çevireceğim seni kanadı kırık kuşa
  İ. Kazdal: Senun saçların beyaz benzeyisun berduşa
  O. Efendioğlu: Gördün beyaz hedefi geçtun hemen atışa
  İ. Kazdal: Ne der belli olur mu laf mı yoktur ayyaşa
  O. Efendioğlu: İftira etma bana içki kullanmam haşa
  İ. Kazdal: Türkü öyle geturdi ne luzum var telaşa
  O. Efendioğlu: Hiç susti mi o dilun tuttun beni traşa
  İ. Kazdal: Dayı sen mecbur ettun soktun beni savaşa
  O. Efendioğlu: Satsam kimseler almaz türkini beş kuruşa
  İ. Kazdal: Hangimiz değerlidur bir çıkalum satışa
  O. Efendioğlu: Benum müşterim vardır sen başla arayışa
  İ. Kazdal: İyisi mi bu işi bağlıyalum barışa
  O. Efendioğlu: Çok teşekkür ederim sendeki anlayışa (s. 10-11)

Destanlar
Destanlar belli bir konuyu ele alarak yazılır. Okuma-yazma bilmeyenler ya hafızalarına yazarlar veya birilerine yazdırırlar. Bu eserdeki örneklerde de görülebileceği gibi, destanlar sekiz, onbir ve ondört heceli olabiliyor. Onbir heceli destanlar en yaygın olanlarıdır. (s. 12)

Anonim Türküler
Rize’de her ne kadar mani denmeyip türkü deniyorsa da bu dörtlükler yöremizde binlerce olup bunların belli bir kısmı şüphesiz ki Rize kökenlidir.

Türkü
Türkülerimiz belli bir makamla söylenirler. Bunlara türkü havaları diyoruz. Çok çeşitli olan türkü havalarının bir kısmı anonimdir.
Türkü havalarının en önemli özelliği bunların bir havanın tek mısrada, iki mısrada veya dört mısrada tamamlanmasıdır.
Bir türkü havası ile binlerce türkü söylemek mümkündür. (s. 13)

Kesme Türkü
7 heceden oluşan ve tek mısrada tamamlanan türkü havasına genellikle Hemşin yöresinde gördüğümüz “kesme türkü” havasını örnek gösterebiliriz.
“Kesme türkü” tabiri türkünün söyleniş biçiminden kaynaklanmaktadır. Kesme türkü havasında türkü tek kişi tarafından söylenmez; karşılıklı iki grupça söylenir.
Birinci grup bir mısralık makamla bir türkü söyleyince, ikinci grup birinci grubun söylediğini aynı makamda aynen tekrar eder. Bu hava aynı zamanda horon havasıdır ve iki grup da horon oynamaktadır. Türkü böylece birinci grubun yönetiminde devam ederken, ikinci taraf tekrar etmeyi durdurur ve insiyatifi ele alır. Bu sefer ikinci taraf söyler, birinci taraf tekrar eder.

Rize Yöresi Halk Edebiyatı Üzerindeki Araştırmalar
Dr. Ahmet Caferoğlu – “Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar”
Süleyman Kazmaz - “Rize Halk Şairleri”, “Rize Halk Şairleri ve Halk Kültürü” (s. 14)
Necmi Akgül - Rize Maniler
Turgut Günay - Rize İli Ağızları

1987-1988 kışında Halk Şairi Osman Efendioğlu ile birlikte ilçe ilçe dolaşarak atma türkü şairlerine ulaşmaya çalıştık.
Derleme çalışmaları yaparken bir türküye birkaç ilçede rastladık. İkizdere’de bize rivayet edilen bir türkü Güneysulu Kamburoğlu’na atfedilirken aynı türkü Çayeli Kaptanpaşa’da rivayet edilirken Salaha’dan Tevfik Tüylüoğlu’na malediliyor. Bu nedenle halk arasında çok yaygın olan bazı türkülerin şairleri konusunda kesin bir şey söylemek mümkün görülmüyor. (s. 15)
Karşı-Beri Atma Türküler
Gelin kaynatasına “Oğlunu bul yoksa giderum” der ve karşılıklı atışırlar:

  Kaynata: Çok hevesli Kapse’den seni gelin almışım
  Gelin: Teşkim almasan beni ben küle mi kalmışım
  Kaynata: Herkes gülecek beni bakın ne hale düştüm
  Gelin: Daha saymayrum seni herşeyi ölçtüm biçtüm
  Kaynata: Gelin bu konuşmaklan güldiriyin herkesi
  Gelin: Askere gitmiş olsa gelmiş idi künyesi
  Kaynata: Daha böyle konuşma düşü bayılacağum
  Gelin: Altı seneyi geçti boş duruyi kucağum
  Kaynata: Haçan eve gideruk bunu sana sorcağum
  Gelin: Baba senin evine daha durmayacağum
  Kaynata: Ya öyle dema kızum yıkılacak ocağum
  Gelin: Çok merak ettum oni şimdi ağlayacağum
  Kaynata: Bir şey deyun ey millet bu gelinum çildurdi
  Gelin: Hiç duyulduği var mı karı kocasız durdi
  Kaynata: Ya çık horondan haydi beni çıldırtacaksun
  Gelin: Daha kocasız durmam oğlunu bulacaksun
  Kaynata: Nere bulayim oni bilmeyim adresini
  Gelin: Çıkartıyısun baba sen adamın hırsıni
  Kaynata: Habu yaşumdan sonra hafiye olacağum
  Gelin: Daha kocasuz durmam bir çare bulacağum
Rivayet eden: İsmail Tozkoparan. İkizdere Ayvalık (Kapse) Köyü. 1934 Doğumlu. (s. 16)

Yaşlı bir kadınla hamile bir kadının bir horon esnasında atışmaları. Bu atışmayı rivayet eden İsmail Tozkoparan, bu olayın çok eskilere dayandığını söylemektedir.
 
Yaşlı Kadın: O gelin horon etma uşak kesilur sağa
Gelin: Kesilursa kesilsun koruk oğa bir daha
Yaşlı Kadın: O komşular ya bakun kalacağuk günağa
Gelin: Kocamdan izin aldum kimse karışmaz bağa
Yaşlı Kadın: Zordan anlamayısun parktum seni Allah’a
Gelin: Sen herkesin işine burnunu sokma daha
Yaşlı Kadın: Her hal niyetun yoktur senun karı olmağa
Gelin: Darıldun diye şimdi başlarum ağlamağa (s. 20)

İkizdere. Bir oğlan anası ile bir kız değirmende karşılaşır. Oğlan anası, kızı türkü ile oğluna ister. Kız türkü ile ona cevap verir.
 
Oğlan Anası:   
Nöbetumi aldunuz
Bilmem ne edeceğum
O kız hoşuma gittun
Seni gelin edceğum
 
Kız:
Şüphelenmiştum senden
Hep baktun zaman zaman
Güman etma sen bağa
Uşağuni alamam
 
Oğlan Anası:
Ne güzel sırma taktum
Belume kuşağuma
Haçan öyle söylersun
Ne vardur uşağuma
 
Kız:
Neden rasladum sağa
Oldun başuma bela
Burda durmayacağum
Gitçeğum İstanbul’a

Oğlan Anası:
Niçun bağa yok dersun
Birini mi seversun
Onun kolayı vardur
Uşağumla gidersun
 
Kız:
Kaynana istemeyrum
Ne etsam soracağum
Senun uşağun cahil
Okumuş alacağum

Oğlan Anası:
Buraları hep köylük
Senun gözün havaya
Gidersun İstanbul’a
Oturcasun saraya
 
Kız:
Her sabah erken kalkup
Saçumi tarayirum
Sarayda gözüm yoktur
Ben huzur arayirum
 
Oğlan Anası:
İsteğuni Allah’tan
Gönlüne göre versun
Ya ol benum gelinum
Nasıl rahat edersun

Kız:
Okumuş olsun yeter
Hiçbir şey sormiycağum
Hiç nafile yalvarma
Gelinun olmaycağum[1] (s. 22-23)

Salim Yıldırım Çataldereli bir şair. 1895 doğumlu, 90 yaşlarında ölmüş. 1956 yılında ölen Zekiye ile yolda karşılaşır. Zekiye’nin sırtında odun yükü var.
 
Salim:
Bir şey isterdum senden
Yüzüm tutmaz demağa
 
Zekiye:
Ben alışık değilim
Rast gelene vermağa
 
Salim:
Kendun yalvaracaksun
Bir geçelum yırmağa (s. 30)
Hesed Dayı
Heset Dayı daha çok nüktedanlığı ile tanınan bir şairdir. 19. yüzyıl sonunda doğduğu tahmin edilmektedir. Rize’nin sütlüce köyündendir.
Gençliğinde Adacami Köyünde yapılan horonlu bir düğünün kına gecesine gider. Heset Dayı horandadır. Dul bir kadın da kapıda seyirci olarak ayakta durmaktadır.
 
Heset Dayı:
Baksana dul kariya
Kapilara kol atti
 
Kadın:
Kim çikardi karşuma
Simsiyah zulumati (kara adamı)
 
Heset Dayı:
Karaluğuma bakma
Soyum boyledur zati (s. 34)

---
İslam Köroğlu, Rize’nin Küçürçayır Köyünden 1873 doğumludur. 1970’erde sağdı. 1910 doğumlu olan oğlu Hamza da babası gibi şair. İslam Köroğlu’nun gelini de şair. Evde ekseriya kafiyeli konuşurlar. İstekleri, şakaları, nasihatleri ekseriya kafiyeli ve türkü tarzında olurdu. İslam Köroğlu’nun oğlu Hamza ile atışması çok meşhur olmuştur. Adeta bütün Rizelinin dilindedir. Hatta bu atışmanın pek çok şaire nispet edildiği de vakidir.
Baba: Dayma gidu rastladuk
Gelinun tembeline
             
Oğul: Gene bir zoru vardır
Babam verdi diline
 
Baba: Kalkıp ateş yakmazlar
Gelin bakar geline
 
Oğul: Ateş yakan almaduk
Biz baktuk güzeline

Baba: Böyle ettuk da siçtuk
Bu evun temeline[2] (s. 35-36)
Nazım Topçu 1910 doğumlu. Rize’nin Taşköprü Köyünden. İlerlemiş yaşına rağmen aynı köyden Osman Efendioğlu ile atışır:

Osman Efendioğlu: Bizim Nazım Dayiyi gene aldi efkâri
Nazım Dayı: Nazım yetmişten sonra cezu arayi kari

Osman Efendioğlu: Yoksa sattun mi oni ne ettun eski yari
Nazım Dayı: Yedi çocuk anası o oldi kacakari

Osman Efendioğlu: Halam da senun içun gerdi diyor nallari
Nazım Dayı: Alışmiştur anlatur, o oyle masallari

Osman Efendioğlu: Yaşlandun almaz seni bizum köyün dullari
Nazım Dayı: Bana kiz lazimdur kiz, ne edeceğum onlari
Osman Efendioğlu: Madem kiz alacaksun bir de adam al bari (s. 36)

Emin Akgün İle Oflu
Olay 1948 yılında geçer. Oflular Kalkandere’den bir kız alır. Kızı almaya gelen düğün alayındaki kadınlar gelinin odasına alınmazlar. Bir dayı odayı kilitler. Ev içinde horon devam etmektedir. Oflu şair yoldan gelmiş ve çarığı yırtılmıştır. Horona girer, Kalkandereli şair Emin Akgül’le atışır:
  
Oflu Şair:
Kapının arkasına edersin gıdı gıdı
Dayı gözüne girsin o kapının kilidi
Neredur düğün saybı bize o kefil idi
Almazduk kızunuzi biz bilsak böyle idi

Emin Akgül:
Tabancamun sesleri kıyak öteyi kıyak
Geldi girdi horona ayağı yalınayak
Misafir olmazsanuz kaybana size dayak
Kızumuz haburadan gidecek ağlayarak
 
Oflu Şair:
Gökte yıldız sayılmaz çığ yumurta soyulmaz
Rize’nin kızlarınun cilvesinden doyulmaz
Geduk kalduk kapıya böyle hısımluk olmaz
Dağa büyümüşsünüz size kusur tutulmaz
 
Emin Akgül:
Sağdın beyaz koyunu üste çıktı köpüğü
Gelirken nere çattı çarığının topuğu
Öyle çarık bulursun ara bizum çöplüğü
Türkü demek bilmezsin ancak yersin otluğu (s. 43-44)

Vaziye Nine ile Osman Efendioğlu
1907 doğumlu olan Vaziye, Güzelköylü, Şair bir sülale olan Tüylüoğullarından. Derebaşı köyüne gelin gitmiş, dul kalıp burada çocuklarını büyütmüş olan bir şair. 1987 yılında Rizeliler Otobus İşletmeleri Yazıhanesinde Osman Efendioğlu ile karşılaşınca, Osman Efendioğlu şairliğini denemek istemiş; Vaziye Nine ilerlemiş yaşına rağmen şairliğinden bir şey yitirmediğini ispat edercesine Osman Efendioğlu’na anlamlı cevaplar vermiştir:
 
Osman: Köpekler yemez seni belin oldi kukari
Vaziye: Sen edemezsin benlan benim eski dulkari
Osman: Kocan öldüğü zaman bir koca alsan bari
Vaziye: Birakup gidemezdum büyüttüm çocuklari
Osman: Bir defa gördüm seni eteklerun yukari
Vaziye: Seksen yaşini aştum zati kaldurdum ari
Osman: Gören kiz beller seni giydun pembe şalvari
Vaziye: Şalvaruma dokunma yersun benden şamari

---

Gelin ile Yaşlı Koca
Eskiden kadın ve erkeğin birbirini görmeden evlendiği de olurdu. Zamanın birinde kızın birini, yaşlı bir adama verdiler. Kızın bundan haberi yoktur. Gerdek gecesi odasına giren yaşlı adama seslenir:
Kız:
Dede nasi dedesun
Vaktun gelmez gidesun
İki yatsıdan sonra
Oğlunu gönderesun
 
Erkek:
Dede dede adanı
Dede alsun kadanı
Çıkar keten gömleği
Gir dedenin koynina
Kınalı elleruni
Sar dedenun boynina
 
  Kız:   
Yedi dağı aştuğum
Beş kardeşten geçtuğum
Sen misun benum kocam
Sakalina siçtuğum[3] (s. 59)

Mektupla Karşılıklı Atışma
Rize’nin İslampaşa mahallesinde, o zamanki adıyla Humrik’te (Humruk da denir) “Kimini” lakabıyla anılan kısa boylu, kırmızı yüzlü bir Anzerli vardı. Şairlikte, koşmada o zamanlar üstüne şair yok gibi idi.
Kimini’nin bir eşeği vardı. Oğlu Mehmet, eşeği ile beraber Of’a gider, aldığı öte-berileri Rize’nin pazarında satardı. Kimini yazı yaylada geçirir eşeğini Rize’de bırakırdı. Başıboş kalan eşek mahallede onun bunun bahçesinden karnını doyurur, akşam olunca ahırına dönerdi. Bir gün Ekşoğlu Şahbender, bahçesine giren eşeğe o kadar vurur ki eşek anıra anıra yakınlardaki Anzerli Salih’in kapısına ancak gidip orada geberir. Eşek Salih’in kapısında uzun zaman kalır, kokmaya başlar. Mahallelinin dilinde Kimini’nin eşeği destanlara, koşmalara konu olur.
Hacioğlu Ali Reis, atma türküleri ile meşhur, şair “Şuşuka”ya[4] gider. Kiminin’nin eşeğine bir destan yazmasını ister.
Şuşuka söyler, Ali Reis yazar:
     
      Ben okuya okuya bulamadum Yasini
      Bi dedum ki dökeyim yüreğumun pasini
      Ekşoğlu Dayi bilur işinun sirasini
      Kodi oğa bi doğdi ağlattı anasini[5]
      Sabaha dek bağirtti ağirtti kafasini
 
      Kış gelur eşeğini herkes bağlar paliya[6]
      Eşek yedi köteği kaçti gitti yaliya
      Dertlerini ağladi hep Anzerli Sali’ya
 
      Mehmet sabahtan aldi göninlan mallarini[7]
      Kimse sormadi oğa eşeğun hallarini
      Haram ettiler oğa Of’un topraklarini

Ali Reis, Şuşuka’nın yazdığı destanı Kimini’ye götürür. Bu defa Kimini türküye türküyle cevap verir, o söyler Ali Reis yazar:
Ben dedum o Şuşuğa türkiyi tövbe itti
Eşeğum geberdiysa Şuşuka’ya ne itti
Benum eşeğun eti Hadoz Humriğ’e yetti
Ya sorun Şuşuka’ya kaçanını ne itti.[8]

Bu atışma birkaç mektupla daha devam eder. (s. 68-72)

Atma Türküler
Bir konu üzerine yoğunlaşan şair, irticalen ve tek taraflı olarak türküler söyler, bu stilde türkü söylemeye “atma türkü” denir. Aşağıda bunlardan örnekler görülecektir. Bu örneklerin bir kısmı da mektup şeklinde yazılmıştır.

Oğuldan Babaya
Delikanlı okumak için İstanbul’a gitmiştir. Evlidir ve iki de çocuğu vardır. Babasına yazdığı mektupların cevabını alama- maktadır. İki ayda bir aldığı mektuplar ona yetmez. Derdini türkü ile dile getirir:
Bir mektup yazmak için iki ay az oliyi
İki ayda bir mektup ona da naz oliyi
Her ay iki yüz lira ne çok ne az oliyi
Borcum vardır diyorum her halde saz oliyi
Adam torun görünce evlat takmaz oliyi
Evlat likapa ise torun kiraz oliyi
Torununun yanında kışı da yaz oliyi
Her gün yoli kollamak adam maraz oliyi
Geleceğum oriya bura ayaz oliyi[9] (s. 81)

Destanlar
Sandıkçı Şükrü Destanı
Sandıkçı Şükrü zamanının şöhretli bir eşkıyası idi. Hakkında pek çok destan yazılmıştı. “Rize Halk Şairleri” eseriyle tanıdığımız Süleyman Kazmaz, Sandıkçı Şükrü hakkında yazılmış birkaç destanı eserine almış ve bu arada Çayelili şair Salih Kâhya’nın destanını da yer vermişti.
Biz buraya, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu’nun “Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar” adlı eserinde yer alan ve Balsu Mahallesinden Nazım Yılmaz’dan naklen aldığı bir destanı sunuyoruz.
Destanların içeriğinden anlaşılacağı üzere, Sandıkçı Şükrü, Perili ailesiyle arasında vuku bulan bir ihtilaf üzerine, (bir tapu meselesi) 1886 tarihinde bir adam öldürür ve hapse girer. Hapisten firar edip dağa çıkan Sandıkçı Şükrü, ölümüne kadar pek çok eşkıyalık olayı ile birlikte anılır. Evini yapmak için tuğla gasp etmek, bir mısır tüccarının mısırlarını zorla alıp fakir fukaraya dağıtmak vs.

Sene bin üçyüz yirimi tamam
  Rize şehrinde okundu ferman
  Dünyada kimseye kalmadı inan
  Bu fani dünyaya itibar olmaz
 
          Üçyüz iki tarih nefsume uydum
          Deloldum şeytana, bir cana kıydum
          Defterume katil ismini koydum
          Devir dünya daim kimseye kalmaz
 
  Kardaşum Aslan gönlümün yarı
  Ondan sonra bağa dünyadur zarı
  Ayruldum Aslan’dan attum dünyayı
  Gidince kardaşum oldi fedayı
  Yürekten yananın dumanı olmaz

Mahfume sebebdur Perilizade
          Yapmadı tapuyu düştü inade
          Görende paşayı uğrar feryade
          Korkusundan çünkü dermanı olmaz (s. 109)
 
  Bir konak yapardum bir yüksek yere
  Yarım saat mesafe çeker Fener’e
  Kapısında bir kuyu benzer kevsere
  Dünyada suyunun akranı olmaz
 
          Hükmünde geturdum tuğlayı taşı
          Seyrine koyuldu çavuş onbaşı
          Toplama danenin harmanı olmaz
 
  Mutasarrıf paşa gazaba geldi
  Yaktı kayığımı ciğerim deldi.
  Ol saat bilun Sandıkçı geldi
  Görünce ateşi aklum oynadı
  Ciğerum tutuşti aklum oynadı
 
          Kale yokuşinde sipere yattum
          Hükümete şehre çok tüfek attum
          Tatlı yemeğume zehiri kattum
          Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz
 
  Ramazan yirimi, geldi emirler
  Asker zaptiyeler doldi gemiler
  Trabzon valisi kellemi diler
  Artık bu derdumun dermanı olmaz
 
          Ayrıldum Aslan’dan karakış ayı
          Hava eser yağar toker borayı
          Kulağuz peşume izim arayı
          Artuk bu derdumun dermanı olmaz

  Uruspa’ya vardum sabah üzeri[10]
  Dumandur gözlerum görmez her yeri
  Bir koca neneye misafir oldum
  Hamdolsun mevlama şenluğu buldi.
 
          Nene yakti ateşi etti rağbeti
          Kızdurdum gövdemi ettum raheti
          Zan ettum yeniden dünyaya geldum (s. 110)
 
  Tevekkel eyledum çıktum meydana
  Baktum ki Vareci durur meydana
  Ne bileyim puştur deyil merdane
  Cihanda puşt olan beyhudar olmaz
 
          Hiç tüfek atmadan yürüdüm erken
          Hasmumun fursati elumde iken
          Ne yapsun yiğitluk puşluk variken
          Şimden sonra dosta itibar olmaz
 
  On adım gitmeden yolumdan kaldum
  Attuği kurşuni solumdan vurdi
  Dönerken martinum kolumdan düşti
  Puşt elinden gittum ona yanarum
 
          Bir zaman salumi bağlayan olmaz
          Çerkeç Reşit Ağa bağlar salumi
          İşaret günüdür yandi tüfekler
          Çok yerlere pişti tatlı yemekler
 
  Bir alaylan gelduk şehere
  Hükümetin dibi döndi mahşere
  Yiğneyi bıraksan düşmezdi yere
  Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz

Üç gün sakladiler tenum çürünce
          Ağaca bağladılar resmum alince
          Bu kadar adalet bize olince
          Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz
 
  Ağlama validem ettuğum çoktur
  Yiğitluk naminda eksuğum yoktur
  Senden kayır beni acıyan yoktur
  Yaktuğum canların hesabı yoktur[11]
(s. 111)

Melik Hoca’ya Şiir
Melik Hoca, Çayeli İlçemizin Arsevos (Âşıklar Köyü) Medresesinde müderrislik yapmaktadır. Derslerinde tembel olduğu konusunda hakkında dedikodular yapılan Melik Hoca bu sırada köyünde yapılmasına başladığı yeni evinin temelinin kazılmasında talebelerini çalıştırmaktadır.
Melik Hoca’ya aşağıdaki şiiri yazan Salih Kâhya, Çayeli İlçemizin Çilingir köyünden olup Cumhuriyetten önceki yıllarda yaşamış olan bir halk şairidir. Karşı-beri atma türküler de söylemiştir.
Rivayete göre talebeler, Melik Hoca’nın evinde çalışırken Salih Kâhya aşağıdaki şiiri yazarak Melik Hoca’ya gönderir. Melik hoca şiiri okuyunca talebelerini salıverir.
 
Melik Hoca’ya 
Efendim halk oldun bir katre abden
Nice gururiyet eder bağrunuz
Nedir bu hareket nedir bu hengâm
Sultan Suleyman’ı geçti devrunuz
 
Bu kadar fazilet bir katre abde
Gururluk gördün mü hiçbir kitapte
Bunca enbiyalar yatar turabden[12]
Belki toprak değil sizin kabrunuz

Felek kesti rahatuni uykuni
Alem yeniledi eski kürküni
Tamire başladun bütün mülküni
Hiç kalmadı fakirliğe sabrunuz
 
Namunuz yükseldi arşile kürse
Bir talebeniz yok meraklı derse
Eğer bir imtihan zuhur ederse
Ol zaman bilinir sizin kadrunuz
 
Efendim inanma geçer bu çağlar
Mahv ü idam olur şu karlı dağlar[13]
Cümle talebeler başuni ağlar
Bir gün hatellere düşer sadrunuz[14]
 
O ki ecel gelir vade yanaşır
Talebeler iskatuna meleşur[15]
Çıkarurlar taht üstüne teneşür
Elun lokmasına bakar sebinuz[16]
 
Kudret tarafından ket olur nusret[17]
Alem kaldı dar-ı dünyadan hasret
O ki Ezraile verilur fırsat
Boş taraftan peyda olur ağrinuz (s. 113)
 
          Bülbül kuşu bir gün uçar kafesten
          Ecel uyandırır kulu nuasten[18]
          Zerre kadar olmaz zükürü nasten[19]
          Hemen hitam bulur aziz ömrünüz

Can çıkınca elbiseni soyarlar
Ölümünü dost düşmanın duyarlar
Lif maa sabunla seni yuyarlar
Musallada dümdüz olur eğrinuz
 
Bazılar gaflete kalur uyanmaz
Zalim nefis ölüm nedir inanmaz
Kimsenin çırası sabaha yanmaz
Gün olur soyunur sürer şemunuz[20]
 
Vücut hasta olur gider nezaket
Ruhun talip olur ister ifaket[21]
Kolun kanadundan kesilur taket
Bir gün firaş[22] üzre akar bevlunuz[23]
 
Enbiya evliya bu vakte kadar
Gelip geçmektedir evlad ü peder
Nefs-i emmareye gelmesun keder
Bir muamma yazdı Salih abdunuz (s. 114)

Çat Destanı
Yukarıda ismi geçen Salih Kahya, Çat yolunu takiben yaylaya çıkmaktadır. Çat köyüne geldiğinde Kara Reşit’in mısır tarlasına insan suretinde bir korkuluk astığını görür. Salih Kâhya’nın bu korkuluğa ait destanı aşağıya alınmıştır.
 
Çayeli Halk Eğitim Müdürlüğünün tespitlerine göre Salih Kâhya “sale” lakabıyla anılmaktadır. 1843-1909 yılları arasında yaşamıştır.

Çat’ta bir pîr gördüm aleme ibret
Ömründe yememiş bir nan u nimet[24]
Biraz bahsedeyim eyleyim himmet
Şu Kara Reşit’in ihtiyarından
 
Taşın üzerinde oynuyor dama
Şalvarında vardır kırk elli yama
Bir elinde martın birinde kama
Bekliyor tarlanın bir kenarında
 
Sedası yok, alem anı işide
Tırnağı yok arkasını kaşide
Kaffe-i malını vermiş Reşid’e
Kendisi el çekmiş cümle varından

Şu Kara Reşid’in şöhreti şanı
Adam yapar ama veremez canı
Yol üstüne kurmuş bir kahve hanı
Çaynıklar kaynıyor semaverinde (s. 115)

Kapandı Gitti Çağı
Şerevaz, pepeçura, kastaniça kabağı
Sacayak, pelki, hosti, kapandı gitti çağı
Kunci, minci, korkoti, koloti unutuldi
Malahtara, likmen’e hasret kaldı gazyağı
 
Bulme, mabeyin, darnı, kot, teyter ve hopeçi
Gerdel, lahmi, pulama, küpün ağzına peçi
Çalı, çupi, kutuni, davli ve kunduridan
Şimdi bahsettuğumde güleyi bizum paçi
 
Lağus, şokali, lobya, pafuli, perçem, andi
Mutuşi, sehter, çiten, altındakiler yandi
Zimilaçı dikeni, kardaşı handospara
Benum gibi fukara sığran yedi uyandı
 
Eskemi, seke, konsol, evun tömöle taşı
Çiçili, kolistavra, langonanın kardaşı
Furnesi tumulisi, çumuşi, çilbur yerken
Paluzenun yanında dururdi etmağaşı
 
Murmurisle nanuris uyuturdi bizleri
Pumburi, şepidinin hala bende izleri
Çillipuli ve puli, karatağuk çişona
Alemidiylen döndi makoçinin gözleri
 
Bilurler mi acaba modyoli, çamçakayı
Bohça ile kuviça arar maçahtarayı
Kayış yokti donunda tak ona uçkurunı
Rokopodiye sarık, sarardık rohatıyı
 
Geçen zaman içinde değişti bizdeki dil
Şimdi bu sözcükleri ister oku ister sil
Rizeli arkadaşum, anam, babam, kardaşum
Alem bilmesa bile ne deduğumi sen bil
                          La Edri (s. 127)

---
Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları
Orhan Naci Ak
Rize, 1998




[1] Rivayet Eden: İsmail Tozkoparan. İkizdere Ayvalık Köyü.
[2] Rivayet Eden: Osman Efendioğlu. Rize’nin Taşköprü köyünden. 1936 doğumlu.
[3] Derleyen: Emine Telci
[4] Burada ismi geçen Şuşuka’nın İpsiz Recep’in ablası Şuşuka Aba olması çok muhtemel görünmektedir. Kaynak: Süleyman Kazmaz: Milli Mücadele’de İpsiz Recep.
[5] Kodi oğa bi doğdi: Sert bir cisimle vurdu
[6] Paliya bağlamak: Kazığa bağlamak
[7] Gön, göninlan: Derisiyle
[8] Kaçanını: iskembesini
[9] Derleyen: Burhan Çomoğlu. Çayeli Halk Eğitim Müdür Yardımcısı
[10] Derepazarı’nda bir köy; Uzunköy / Bürücek.
[11] Merhum Ahmet Caferoğlu, bu destanı, Rize’nin Balsu Mahallesinden kaynak kişi Nazım Yılmaz’ın hatırladığı biçimde ve onun şivesiyle yazmış ve biz de onun yazdığından aynen iktibas etmişiz.
[12] Turab: Toprak
[13] Mahv ü idam olur: Yokolur.
[14] Bir gün hatellere döner sadrunuz: Bir gün göğsünüz hatıl denilen kirişleri andırır hale gelir.
[15] İskat: Cenaze günü dağıtılan ve ölünün kaza namazlarına karşılık olduğuna inanılan para.
[16] Sebi: Çocuk.
[17] Nusret: Yardım.
[18] Nuasten: uykudan, uyuşukluktan.
[19] Zerre kadar olmaz zükürü nasten: Ölümden sonra insanlar tarafından hatırlanmaz.
[20] Şem: Mum
[21] İfakat: İyileşme
[22] Firaş: Yatak
[23] Bevl: Sidik
[24] Nan: ekmek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder