Rize Halk Şiiri Derlemeleri (özet)
Rize’de
Halk Edebiyatı
Halk edebiyatı halk kültürünün önemli bir
bölümünü teşkil eder. Halkın ürettiği maniler, destanlar, masallar, deyişler,
atasözleri, tekerleme ve bilmeceler umumiyetle anonim eserlerdir.
Türküler
Rize’de türküler, dört mısradan ve her mısra
yedi heceden oluşur. Türkülerimizin ikinci ve dördüncü mısralarında kafiye
mevcuttur. (s. 7)
Atma
Türkü
Rize’de türküler, dört mısradan ve her mısra
yedi heceden oluşur. Türkülerimizin ikinci ve dördüncü mısralarında kafiye
mevcuttur.
Birinci şekilde her yarım türkü birbiri ile kafiyelidir.
İkinci şekildeki atma türküler “tam türkü” şeklinde olup, bu türküler
arasında kafiye aranmaz. Türkülerin sadece ikinci ve dördüncü mısraları kendi
aralarında kafiyelidir. (s. 8)
Atma türküler düğünlerde, özel günlerde
irticalen söylendiği gibi, mektup şeklinde tek taraflı veya karşılıklı da
söylenir.
Karşı-beri
Atma Türküler
Karşı-beri atma türkülerde iki tarafın
bulunması karşılıklı olmanın icabıdır. Burada karşılaşan iki şair, gerek
birbirlerini cevaplayarak ve gerekse bir konuyu işleyerek karşılıklı atışırlar.
Buna karşılama yapmak da denir.
İ.Kazdal: Yaşlısun dayanmasun dayı sen bu yarışa
O.
Efendioğlu: Desena ki senünle belayı alduk başa
İ.
Kazdal: Bu gün bakmayacağum gözünden akan yaşa
O.
Efendioğlu: Sen gibi şairleri çok getirmişim tuşa
İ.
Kazdal: En çetinine çattın gayretin gider boşa
O.
Efendioğlu: O kadar hızlı gitma ayağun çatar taşa
İ.
Kazdal: Yetişemezsin beni sen habu dik yokuşa
O.
Efendioğlu: Çevireceğim seni kanadı kırık kuşa
İ.
Kazdal: Senun saçların beyaz benzeyisun berduşa
O.
Efendioğlu: Gördün beyaz hedefi geçtun hemen atışa
İ.
Kazdal: Ne der belli olur mu laf mı yoktur ayyaşa
O.
Efendioğlu: İftira etma bana içki kullanmam haşa
İ.
Kazdal: Türkü öyle geturdi ne luzum var telaşa
O.
Efendioğlu: Hiç susti mi o dilun tuttun beni traşa
İ.
Kazdal: Dayı sen mecbur ettun soktun beni savaşa
O.
Efendioğlu: Satsam kimseler almaz türkini beş kuruşa
İ.
Kazdal: Hangimiz değerlidur bir çıkalum satışa
O.
Efendioğlu: Benum müşterim vardır sen başla arayışa
İ.
Kazdal: İyisi mi bu işi bağlıyalum barışa
O.
Efendioğlu: Çok teşekkür ederim sendeki anlayışa (s. 10-11)
Destanlar
Destanlar belli bir konuyu ele alarak
yazılır. Okuma-yazma bilmeyenler ya hafızalarına yazarlar veya birilerine
yazdırırlar. Bu eserdeki örneklerde de görülebileceği gibi, destanlar sekiz,
onbir ve ondört heceli olabiliyor. Onbir heceli destanlar en yaygın
olanlarıdır. (s. 12)
Anonim Türküler
Rize’de her ne kadar mani denmeyip türkü
deniyorsa da bu dörtlükler yöremizde binlerce olup bunların belli bir kısmı
şüphesiz ki Rize kökenlidir.
Türkü
Türkülerimiz belli bir makamla söylenirler.
Bunlara türkü havaları diyoruz. Çok çeşitli olan türkü havalarının bir kısmı
anonimdir.
Türkü havalarının en önemli özelliği bunların
bir havanın tek mısrada, iki mısrada veya dört mısrada tamamlanmasıdır.
Bir türkü havası ile binlerce türkü söylemek
mümkündür. (s. 13)
Kesme
Türkü
7 heceden oluşan ve tek mısrada tamamlanan
türkü havasına genellikle Hemşin yöresinde gördüğümüz “kesme türkü” havasını
örnek gösterebiliriz.
“Kesme türkü” tabiri türkünün söyleniş
biçiminden kaynaklanmaktadır. Kesme türkü havasında türkü tek kişi tarafından
söylenmez; karşılıklı iki grupça söylenir.
Birinci grup bir mısralık makamla bir türkü
söyleyince, ikinci grup birinci grubun söylediğini aynı makamda aynen tekrar
eder. Bu hava aynı zamanda horon havasıdır ve iki grup da horon oynamaktadır.
Türkü böylece birinci grubun yönetiminde devam ederken, ikinci taraf tekrar
etmeyi durdurur ve insiyatifi ele alır. Bu sefer ikinci taraf söyler, birinci
taraf tekrar eder.
Rize
Yöresi Halk Edebiyatı Üzerindeki Araştırmalar
Dr. Ahmet Caferoğlu – “Kuzeydoğu İllerimiz
Ağızlarından Toplamalar”
Süleyman Kazmaz - “Rize Halk Şairleri”, “Rize
Halk Şairleri ve Halk Kültürü” (s. 14)
Necmi Akgül - Rize Maniler
Turgut Günay - Rize İli Ağızları
1987-1988 kışında Halk Şairi Osman Efendioğlu
ile birlikte ilçe ilçe dolaşarak atma türkü şairlerine ulaşmaya çalıştık.
Derleme
çalışmaları yaparken bir türküye birkaç ilçede rastladık. İkizdere’de bize
rivayet edilen bir türkü Güneysulu Kamburoğlu’na atfedilirken aynı türkü Çayeli
Kaptanpaşa’da rivayet edilirken Salaha’dan Tevfik Tüylüoğlu’na malediliyor.
Bu nedenle halk arasında çok yaygın olan bazı
türkülerin şairleri konusunda kesin bir şey söylemek mümkün görülmüyor. (s. 15)
Karşı-Beri
Atma Türküler
Gelin kaynatasına “Oğlunu bul yoksa giderum”
der ve karşılıklı atışırlar:
Kaynata: Çok hevesli Kapse’den seni gelin almışım
Gelin:
Teşkim almasan beni ben küle mi kalmışım
Kaynata: Herkes gülecek beni bakın ne hale düştüm
Gelin: Daha saymayrum seni herşeyi ölçtüm biçtüm
Kaynata: Gelin bu konuşmaklan güldiriyin herkesi
Gelin: Askere gitmiş olsa gelmiş idi künyesi
Kaynata: Daha böyle konuşma düşü bayılacağum
Gelin: Altı seneyi geçti boş duruyi kucağum
Kaynata: Haçan eve gideruk bunu sana sorcağum
Gelin: Baba senin evine daha durmayacağum
Kaynata: Ya öyle dema kızum yıkılacak ocağum
Gelin:
Çok merak ettum oni şimdi ağlayacağum
Kaynata: Bir şey deyun ey millet bu gelinum çildurdi
Gelin:
Hiç duyulduği var mı karı kocasız durdi
Kaynata: Ya çık horondan haydi beni çıldırtacaksun
Gelin:
Daha kocasız durmam oğlunu bulacaksun
Kaynata: Nere bulayim oni bilmeyim adresini
Gelin:
Çıkartıyısun baba sen adamın hırsıni
Kaynata: Habu yaşumdan sonra hafiye olacağum
Gelin:
Daha kocasuz durmam bir çare bulacağum
Rivayet eden: İsmail Tozkoparan. İkizdere
Ayvalık (Kapse) Köyü. 1934 Doğumlu. (s. 16)
Yaşlı bir kadınla hamile bir kadının bir
horon esnasında atışmaları. Bu atışmayı rivayet eden İsmail Tozkoparan, bu
olayın çok eskilere dayandığını söylemektedir.
Yaşlı Kadın: O gelin horon etma uşak kesilur
sağa
Gelin: Kesilursa kesilsun koruk oğa bir daha
Yaşlı Kadın: O komşular ya bakun kalacağuk
günağa
Gelin: Kocamdan izin aldum kimse karışmaz
bağa
Yaşlı Kadın: Zordan anlamayısun parktum seni
Allah’a
Gelin: Sen herkesin işine burnunu sokma daha
Yaşlı Kadın: Her hal niyetun yoktur senun
karı olmağa
Gelin: Darıldun diye şimdi başlarum ağlamağa
(s. 20)
İkizdere. Bir oğlan anası ile bir kız
değirmende karşılaşır. Oğlan anası, kızı türkü ile oğluna ister. Kız türkü ile
ona cevap verir.
Oğlan Anası:
Nöbetumi aldunuz
Bilmem ne edeceğum
O kız hoşuma gittun
Seni gelin edceğum
Kız:
Şüphelenmiştum senden
Hep baktun zaman zaman
Güman etma sen bağa
Uşağuni alamam
Oğlan Anası:
Ne güzel sırma taktum
Belume kuşağuma
Haçan öyle söylersun
Ne vardur uşağuma
Kız:
Neden rasladum sağa
Oldun başuma bela
Burda durmayacağum
Gitçeğum İstanbul’a
Oğlan Anası:
Niçun bağa yok dersun
Birini mi seversun
Onun kolayı vardur
Uşağumla gidersun
Kız:
Kaynana istemeyrum
Ne etsam soracağum
Senun uşağun cahil
Okumuş alacağum
Oğlan Anası:
Buraları hep köylük
Senun gözün havaya
Gidersun İstanbul’a
Oturcasun saraya
Kız:
Her sabah erken kalkup
Saçumi tarayirum
Sarayda gözüm yoktur
Ben huzur arayirum
Oğlan Anası:
İsteğuni Allah’tan
Gönlüne göre versun
Ya ol benum gelinum
Nasıl rahat edersun
Kız:
Okumuş olsun yeter
Hiçbir şey sormiycağum
Hiç nafile yalvarma
Gelinun olmaycağum[1]
(s. 22-23)
Salim Yıldırım Çataldereli bir şair. 1895
doğumlu, 90 yaşlarında ölmüş. 1956 yılında ölen Zekiye ile yolda karşılaşır.
Zekiye’nin sırtında odun yükü var.
Salim:
Bir şey isterdum senden
Yüzüm tutmaz demağa
Zekiye:
Ben alışık değilim
Rast gelene vermağa
Salim:
Kendun yalvaracaksun
Bir geçelum yırmağa (s. 30)
Hesed
Dayı
Heset Dayı daha çok nüktedanlığı ile tanınan
bir şairdir. 19. yüzyıl sonunda doğduğu tahmin edilmektedir. Rize’nin sütlüce
köyündendir.
Gençliğinde Adacami Köyünde yapılan horonlu
bir düğünün kına gecesine gider. Heset Dayı horandadır. Dul bir kadın da kapıda
seyirci olarak ayakta durmaktadır.
Heset Dayı:
Baksana dul kariya
Kapilara kol atti
Kadın:
Kim çikardi karşuma
Simsiyah zulumati (kara adamı)
Heset Dayı:
Karaluğuma bakma
Soyum boyledur zati (s. 34)
---
İslam Köroğlu, Rize’nin Küçürçayır Köyünden
1873 doğumludur. 1970’erde sağdı. 1910 doğumlu olan oğlu Hamza da babası gibi
şair. İslam Köroğlu’nun gelini de şair. Evde ekseriya kafiyeli konuşurlar.
İstekleri, şakaları, nasihatleri ekseriya kafiyeli ve türkü tarzında olurdu.
İslam Köroğlu’nun oğlu Hamza ile atışması çok meşhur olmuştur. Adeta bütün
Rizelinin dilindedir. Hatta bu atışmanın pek çok şaire nispet edildiği de
vakidir.
Baba: Dayma gidu rastladuk
Gelinun tembeline
Oğul: Gene bir zoru vardır
Babam verdi diline
Baba: Kalkıp ateş yakmazlar
Gelin bakar geline
Oğul: Ateş yakan almaduk
Biz baktuk güzeline
Baba: Böyle ettuk da siçtuk
Bu evun temeline[2] (s.
35-36)
Nazım Topçu 1910 doğumlu. Rize’nin Taşköprü
Köyünden. İlerlemiş yaşına rağmen aynı köyden Osman Efendioğlu ile atışır:
Osman Efendioğlu: Bizim Nazım Dayiyi gene aldi
efkâri
Nazım Dayı: Nazım yetmişten sonra cezu arayi
kari
Osman Efendioğlu: Yoksa sattun mi oni ne
ettun eski yari
Nazım Dayı: Yedi çocuk anası o oldi kacakari
Osman Efendioğlu: Halam da senun içun gerdi
diyor nallari
Nazım Dayı: Alışmiştur anlatur, o oyle
masallari
Osman Efendioğlu: Yaşlandun almaz seni bizum
köyün dullari
Nazım Dayı: Bana kiz lazimdur kiz, ne edeceğum
onlari
Osman Efendioğlu: Madem kiz alacaksun bir de
adam al bari (s. 36)
Emin
Akgün İle Oflu
Olay 1948 yılında geçer. Oflular Kalkandere’den
bir kız alır. Kızı almaya gelen düğün alayındaki kadınlar gelinin odasına alınmazlar.
Bir dayı odayı kilitler. Ev içinde horon devam etmektedir. Oflu şair yoldan
gelmiş ve çarığı yırtılmıştır. Horona girer, Kalkandereli şair Emin Akgül’le
atışır:
Oflu Şair:
Kapının arkasına edersin gıdı gıdı
Dayı gözüne girsin o kapının kilidi
Neredur düğün saybı bize o kefil idi
Almazduk kızunuzi biz bilsak böyle idi
Emin Akgül:
Tabancamun sesleri kıyak öteyi kıyak
Geldi girdi horona ayağı yalınayak
Misafir olmazsanuz kaybana size dayak
Kızumuz haburadan gidecek ağlayarak
Oflu Şair:
Gökte yıldız sayılmaz çığ yumurta soyulmaz
Rize’nin kızlarınun cilvesinden doyulmaz
Geduk kalduk kapıya böyle hısımluk olmaz
Dağa büyümüşsünüz size kusur tutulmaz
Emin Akgül:
Sağdın beyaz koyunu üste çıktı köpüğü
Gelirken nere çattı çarığının topuğu
Öyle çarık bulursun ara bizum çöplüğü
Türkü demek bilmezsin ancak yersin otluğu (s.
43-44)
Vaziye
Nine ile Osman Efendioğlu
1907 doğumlu olan Vaziye, Güzelköylü, Şair
bir sülale olan Tüylüoğullarından. Derebaşı köyüne gelin gitmiş, dul kalıp
burada çocuklarını büyütmüş olan bir şair. 1987 yılında Rizeliler Otobus
İşletmeleri Yazıhanesinde Osman Efendioğlu ile karşılaşınca, Osman Efendioğlu
şairliğini denemek istemiş; Vaziye Nine ilerlemiş yaşına rağmen şairliğinden
bir şey yitirmediğini ispat edercesine Osman Efendioğlu’na anlamlı cevaplar
vermiştir:
Osman: Köpekler yemez seni belin oldi kukari
Vaziye: Sen edemezsin benlan benim eski
dulkari
Osman: Kocan öldüğü zaman bir koca alsan bari
Vaziye: Birakup gidemezdum büyüttüm çocuklari
Osman: Bir defa gördüm seni eteklerun yukari
Vaziye: Seksen yaşini aştum zati kaldurdum ari
Osman: Gören kiz beller seni giydun pembe
şalvari
Vaziye: Şalvaruma dokunma yersun benden şamari
---
Gelin
ile Yaşlı Koca
Eskiden kadın ve erkeğin birbirini görmeden
evlendiği de olurdu. Zamanın birinde kızın birini, yaşlı bir adama verdiler.
Kızın bundan haberi yoktur. Gerdek gecesi odasına giren yaşlı adama seslenir:
Kız:
Dede nasi dedesun
Vaktun gelmez gidesun
İki yatsıdan sonra
Oğlunu gönderesun
Erkek:
Dede dede adanı
Dede alsun kadanı
Çıkar keten gömleği
Gir dedenin koynina
Kınalı elleruni
Sar dedenun boynina
Kız:
Yedi dağı aştuğum
Beş kardeşten geçtuğum
Sen misun benum kocam
Sakalina siçtuğum[3]
(s. 59)
Mektupla
Karşılıklı Atışma
Rize’nin İslampaşa mahallesinde, o zamanki
adıyla Humrik’te (Humruk da denir) “Kimini” lakabıyla anılan kısa boylu,
kırmızı yüzlü bir Anzerli vardı. Şairlikte, koşmada o zamanlar üstüne şair yok
gibi idi.
Kimini’nin bir eşeği vardı. Oğlu Mehmet,
eşeği ile beraber Of’a gider, aldığı öte-berileri Rize’nin pazarında satardı.
Kimini yazı yaylada geçirir eşeğini Rize’de bırakırdı. Başıboş kalan eşek
mahallede onun bunun bahçesinden karnını doyurur, akşam olunca ahırına dönerdi.
Bir gün Ekşoğlu Şahbender, bahçesine giren eşeğe o kadar vurur ki eşek anıra anıra
yakınlardaki Anzerli Salih’in kapısına ancak gidip orada geberir. Eşek Salih’in
kapısında uzun zaman kalır, kokmaya başlar. Mahallelinin
dilinde Kimini’nin eşeği destanlara, koşmalara konu olur.
Hacioğlu Ali Reis, atma türküleri ile meşhur,
şair “Şuşuka”ya[4]
gider. Kiminin’nin eşeğine bir destan yazmasını ister.
Şuşuka söyler, Ali Reis yazar:
Ben okuya okuya bulamadum Yasini
Bi dedum ki dökeyim yüreğumun pasini
Ekşoğlu Dayi bilur işinun sirasini
Kodi oğa bi doğdi ağlattı anasini[5]
Sabaha dek bağirtti ağirtti kafasini
Kış gelur eşeğini herkes bağlar paliya[6]
Eşek yedi köteği kaçti gitti yaliya
Dertlerini ağladi hep Anzerli Sali’ya
Mehmet sabahtan aldi göninlan mallarini[7]
Kimse sormadi oğa eşeğun hallarini
Haram ettiler oğa Of’un topraklarini
Ali Reis, Şuşuka’nın yazdığı destanı
Kimini’ye götürür. Bu defa Kimini türküye türküyle cevap verir, o söyler Ali
Reis yazar:
Ben dedum o Şuşuğa türkiyi tövbe itti
Eşeğum geberdiysa Şuşuka’ya ne itti
Benum eşeğun eti Hadoz Humriğ’e yetti
Ya sorun Şuşuka’ya kaçanını ne itti.[8]
Bu atışma birkaç mektupla daha devam eder.
(s. 68-72)
Atma
Türküler
Bir konu üzerine yoğunlaşan şair, irticalen
ve tek taraflı olarak türküler söyler, bu stilde türkü söylemeye “atma türkü”
denir. Aşağıda bunlardan örnekler görülecektir. Bu örneklerin bir kısmı da
mektup şeklinde yazılmıştır.
Oğuldan Babaya
Delikanlı okumak için İstanbul’a gitmiştir.
Evlidir ve iki de çocuğu vardır. Babasına yazdığı mektupların cevabını alama-
maktadır. İki ayda bir aldığı mektuplar ona yetmez. Derdini türkü ile dile
getirir:
Bir mektup yazmak için iki ay az oliyi
İki ayda bir mektup ona da naz oliyi
Her ay iki yüz lira ne çok ne az oliyi
Borcum vardır diyorum her halde saz oliyi
Adam torun görünce evlat takmaz oliyi
Evlat likapa ise torun kiraz oliyi
Torununun yanında kışı da yaz oliyi
Her gün yoli kollamak adam maraz oliyi
Geleceğum oriya bura ayaz oliyi[9]
(s. 81)
Destanlar
Sandıkçı
Şükrü Destanı
Sandıkçı Şükrü zamanının şöhretli bir eşkıyası
idi. Hakkında pek çok destan yazılmıştı. “Rize Halk Şairleri” eseriyle
tanıdığımız Süleyman Kazmaz, Sandıkçı Şükrü hakkında yazılmış birkaç destanı
eserine almış ve bu arada Çayelili şair Salih Kâhya’nın destanını da yer
vermişti.
Biz buraya, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu’nun
“Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar” adlı eserinde yer alan ve Balsu
Mahallesinden Nazım Yılmaz’dan naklen aldığı bir destanı sunuyoruz.
Destanların içeriğinden anlaşılacağı üzere,
Sandıkçı Şükrü, Perili ailesiyle arasında vuku bulan bir ihtilaf üzerine, (bir
tapu meselesi) 1886 tarihinde bir adam öldürür ve hapse girer. Hapisten firar
edip dağa çıkan Sandıkçı Şükrü, ölümüne kadar pek çok eşkıyalık olayı ile
birlikte anılır. Evini yapmak için tuğla gasp etmek, bir mısır tüccarının
mısırlarını zorla alıp fakir fukaraya dağıtmak vs.
Sene bin üçyüz yirimi tamam
Rize
şehrinde okundu ferman
Dünyada kimseye kalmadı inan
Bu
fani dünyaya itibar olmaz
Üçyüz iki tarih nefsume uydum
Deloldum şeytana, bir cana kıydum
Defterume katil ismini koydum
Devir dünya daim kimseye kalmaz
Kardaşum Aslan gönlümün yarı
Ondan
sonra bağa dünyadur zarı
Ayruldum Aslan’dan attum dünyayı
Gidince kardaşum oldi fedayı
Yürekten yananın dumanı olmaz
Mahfume sebebdur
Perilizade
Yapmadı tapuyu düştü inade
Görende paşayı uğrar feryade
Korkusundan çünkü dermanı olmaz (s. 109)
Bir
konak yapardum bir yüksek yere
Yarım
saat mesafe çeker Fener’e
Kapısında bir kuyu benzer kevsere
Dünyada suyunun akranı olmaz
Hükmünde geturdum tuğlayı taşı
Seyrine koyuldu çavuş onbaşı
Toplama danenin harmanı olmaz
Mutasarrıf paşa gazaba geldi
Yaktı
kayığımı ciğerim deldi.
Ol
saat bilun Sandıkçı geldi
Görünce ateşi aklum oynadı
Ciğerum tutuşti aklum oynadı
Kale yokuşinde sipere yattum
Hükümete şehre çok tüfek attum
Tatlı yemeğume zehiri kattum
Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz
Ramazan yirimi, geldi emirler
Asker
zaptiyeler doldi gemiler
Trabzon valisi kellemi diler
Artık
bu derdumun dermanı olmaz
Ayrıldum Aslan’dan karakış ayı
Hava eser yağar toker borayı
Kulağuz peşume izim arayı
Artuk bu derdumun dermanı olmaz
Uruspa’ya
vardum sabah üzeri[10]
Dumandur gözlerum görmez her yeri
Bir
koca neneye misafir oldum
Hamdolsun mevlama şenluğu buldi.
Nene yakti ateşi etti rağbeti
Kızdurdum gövdemi ettum raheti
Zan ettum yeniden dünyaya geldum (s. 110)
Tevekkel eyledum çıktum meydana
Baktum ki Vareci durur meydana
Ne
bileyim puştur deyil merdane
Cihanda puşt olan beyhudar olmaz
Hiç tüfek atmadan yürüdüm erken
Hasmumun fursati elumde iken
Ne yapsun yiğitluk puşluk variken
Şimden sonra dosta itibar olmaz
On
adım gitmeden yolumdan kaldum
Attuği kurşuni solumdan vurdi
Dönerken martinum kolumdan düşti
Puşt
elinden gittum ona yanarum
Bir zaman salumi bağlayan olmaz
Çerkeç Reşit Ağa bağlar salumi
İşaret günüdür yandi tüfekler
Çok yerlere pişti tatlı yemekler
Bir
alaylan gelduk şehere
Hükümetin dibi döndi mahşere
Yiğneyi bıraksan düşmezdi yere
Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz
Üç gün sakladiler tenum
çürünce
Ağaca bağladılar resmum alince
Bu kadar adalet bize olince
Zulumsuz eşkıya tövbekâr olmaz
Ağlama validem ettuğum çoktur
Yiğitluk naminda eksuğum yoktur
Senden kayır beni acıyan yoktur
Yaktuğum
canların hesabı yoktur[11]
(s. 111)
Melik
Hoca’ya Şiir
Melik Hoca, Çayeli İlçemizin Arsevos (Âşıklar
Köyü) Medresesinde müderrislik yapmaktadır. Derslerinde tembel olduğu konusunda
hakkında dedikodular yapılan Melik Hoca bu sırada köyünde yapılmasına başladığı
yeni evinin temelinin kazılmasında talebelerini çalıştırmaktadır.
Melik Hoca’ya aşağıdaki şiiri yazan Salih
Kâhya, Çayeli İlçemizin Çilingir köyünden olup Cumhuriyetten önceki yıllarda
yaşamış olan bir halk şairidir. Karşı-beri atma türküler de söylemiştir.
Rivayete göre talebeler, Melik Hoca’nın
evinde çalışırken Salih Kâhya aşağıdaki şiiri yazarak Melik Hoca’ya gönderir.
Melik hoca şiiri okuyunca talebelerini salıverir.
Melik
Hoca’ya
Efendim halk oldun bir katre abden
Nice gururiyet eder bağrunuz
Nedir bu hareket nedir bu hengâm
Sultan Suleyman’ı geçti devrunuz
Bu kadar fazilet bir katre abde
Gururluk gördün mü hiçbir kitapte
Bunca enbiyalar yatar turabden[12]
Belki toprak değil sizin kabrunuz
Felek kesti rahatuni uykuni
Alem yeniledi eski kürküni
Tamire başladun bütün mülküni
Hiç kalmadı fakirliğe sabrunuz
Namunuz yükseldi arşile kürse
Bir talebeniz yok meraklı derse
Eğer bir imtihan zuhur ederse
Ol zaman bilinir sizin kadrunuz
Efendim inanma geçer bu çağlar
Mahv ü idam olur şu karlı dağlar[13]
Cümle talebeler başuni ağlar
Bir gün hatellere düşer sadrunuz[14]
O ki ecel gelir vade yanaşır
Talebeler iskatuna meleşur[15]
Çıkarurlar taht üstüne teneşür
Elun lokmasına bakar sebinuz[16]
Kudret tarafından ket olur nusret[17]
Alem kaldı dar-ı dünyadan hasret
O ki Ezraile verilur fırsat
Boş taraftan peyda olur ağrinuz (s. 113)
Bülbül kuşu bir gün uçar kafesten
Ecel uyandırır kulu nuasten[18]
Zerre kadar olmaz zükürü nasten[19]
Hemen hitam bulur aziz ömrünüz
Can çıkınca elbiseni soyarlar
Ölümünü dost düşmanın duyarlar
Lif maa sabunla seni yuyarlar
Musallada dümdüz olur eğrinuz
Bazılar gaflete kalur uyanmaz
Zalim nefis ölüm nedir inanmaz
Kimsenin çırası sabaha yanmaz
Gün olur soyunur sürer şemunuz[20]
Vücut hasta olur gider nezaket
Ruhun talip olur ister ifaket[21]
Kolun kanadundan kesilur taket
Enbiya evliya bu vakte kadar
Gelip geçmektedir evlad ü peder
Nefs-i emmareye gelmesun keder
Bir muamma yazdı Salih abdunuz (s. 114)
Çat
Destanı
Yukarıda ismi geçen Salih Kahya, Çat yolunu
takiben yaylaya çıkmaktadır. Çat köyüne geldiğinde Kara Reşit’in mısır
tarlasına insan suretinde bir korkuluk astığını görür. Salih Kâhya’nın bu
korkuluğa ait destanı aşağıya alınmıştır.
Çayeli Halk Eğitim Müdürlüğünün tespitlerine
göre Salih Kâhya “sale” lakabıyla anılmaktadır. 1843-1909 yılları arasında
yaşamıştır.
Çat’ta bir pîr gördüm aleme ibret
Ömründe yememiş bir nan u nimet[24]
Biraz bahsedeyim eyleyim himmet
Şu Kara Reşit’in ihtiyarından
Taşın üzerinde oynuyor dama
Şalvarında vardır kırk elli yama
Bir elinde martın birinde kama
Bekliyor tarlanın bir kenarında
Sedası yok, alem anı işide
Tırnağı yok arkasını kaşide
Kaffe-i malını vermiş Reşid’e
Kendisi el çekmiş cümle varından
Şu Kara Reşid’in şöhreti şanı
Adam yapar ama veremez canı
Yol üstüne kurmuş bir kahve hanı
Çaynıklar kaynıyor semaverinde (s. 115)
“Kapandı
Gitti Çağı”
Şerevaz, pepeçura, kastaniça kabağı
Sacayak, pelki, hosti, kapandı gitti çağı
Kunci, minci, korkoti, koloti unutuldi
Malahtara, likmen’e hasret kaldı gazyağı
Bulme, mabeyin, darnı, kot, teyter ve hopeçi
Gerdel, lahmi, pulama, küpün ağzına peçi
Çalı, çupi, kutuni, davli ve kunduridan
Şimdi bahsettuğumde güleyi bizum paçi
Lağus, şokali, lobya, pafuli, perçem, andi
Mutuşi, sehter, çiten, altındakiler yandi
Zimilaçı dikeni, kardaşı handospara
Benum gibi fukara sığran yedi uyandı
Eskemi, seke, konsol, evun tömöle taşı
Çiçili, kolistavra, langonanın kardaşı
Furnesi tumulisi, çumuşi, çilbur yerken
Paluzenun yanında dururdi etmağaşı
Murmurisle nanuris uyuturdi bizleri
Pumburi, şepidinin hala bende izleri
Çillipuli ve puli, karatağuk çişona
Alemidiylen döndi makoçinin gözleri
Bilurler mi acaba modyoli, çamçakayı
Bohça ile kuviça arar maçahtarayı
Kayış yokti donunda tak ona uçkurunı
Rokopodiye sarık, sarardık rohatıyı
Geçen zaman içinde değişti bizdeki dil
Şimdi bu sözcükleri ister oku ister sil
Rizeli arkadaşum, anam, babam, kardaşum
Alem bilmesa bile ne deduğumi sen bil
La Edri (s. 127)
---
Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları
Orhan Naci Ak
Rize, 1998
[1]
Rivayet Eden: İsmail Tozkoparan. İkizdere Ayvalık Köyü.
[2]
Rivayet Eden: Osman Efendioğlu. Rize’nin Taşköprü köyünden. 1936 doğumlu.
[3] Derleyen: Emine Telci
[4] Burada ismi geçen
Şuşuka’nın İpsiz Recep’in ablası Şuşuka Aba olması çok muhtemel görünmektedir.
Kaynak: Süleyman Kazmaz: Milli Mücadele’de İpsiz Recep.
[5] Kodi oğa bi doğdi: Sert
bir cisimle vurdu
[6] Paliya bağlamak: Kazığa
bağlamak
[9]
Derleyen: Burhan Çomoğlu. Çayeli Halk Eğitim Müdür Yardımcısı
[10]
Derepazarı’nda bir köy; Uzunköy / Bürücek.
[11]
Merhum Ahmet Caferoğlu, bu destanı, Rize’nin Balsu Mahallesinden kaynak kişi
Nazım Yılmaz’ın hatırladığı biçimde ve onun şivesiyle yazmış ve biz de onun
yazdığından aynen iktibas etmişiz.
[12] Turab: Toprak
[13] Mahv ü idam olur: Yokolur.
[14] Bir gün hatellere döner sadrunuz: Bir gün göğsünüz hatıl
denilen kirişleri andırır hale gelir.
[15] İskat: Cenaze günü dağıtılan ve ölünün kaza namazlarına
karşılık olduğuna inanılan para.
[16] Sebi: Çocuk.
[17] Nusret:
Yardım.
[18] Nuasten:
uykudan, uyuşukluktan.
[19] Zerre
kadar olmaz zükürü nasten: Ölümden sonra insanlar tarafından hatırlanmaz.
[20] Şem: Mum
[21] İfakat: İyileşme
[22] Firaş: Yatak
[23] Bevl: Sidik
[24]
Nan: ekmek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder