12 Ekim 2017 Perşembe

Halk Eğitim Bülteni

Halk Eğitim Bülteni (Rize)

1988-1989 öğretim yılında Rize’nin sekiz ilçesinde bulunan Halk Eğitim Merkez Müdürlükleri araştırmaya dayanan ve yöresel kültür özelliklerini yansıtan birer bülten çıkarmayı kararlaştırmışlardır.
Elimizdeki bu eser bu çalışmanın ürünüdür.
Yazılı kaynaklarda bulunmayan birçok konuyu içermektedir.
Orhan Naci Ak
Halk Eğitim Başkanı
(Piyasada bulunma ihtimali olmayan bu yayın; Rize'de, Recep Koyuncu'nun kurduğu Rize İhtisas Kütüphanesinde bulunabilir)

Eserin Hazırlanmasında Emeği Geçenler
Özden Öztürk
İbrahim Büyük
F. Rasim Çelik
Hızır Kuyumcu
Ali Tercüman
Muzaffer Taşar
Hamit Demirci
Burhan Çamoğlu
Dursun Çom
Aydoğan Özçiçek
Musa Yazıcıoğlu
Mustafa Karadağ
Ali Kayacı
Ekrem Yılmaz
Özer Engin

---
Rize Tarihi
Yazılı Tarih Öncesi, herhangi bir belgeye rastlanmamıştır.
MÖ. 1000 yılının başlarında Rize yöresinde tarım ve hayvancılıkla geçinen toplulukların varlığını ispatlayacak belgeler Gürcistan’da ele geçmiştir. Bu dönemde yörede Muşkiler, Taballiler ve Morsinoikler yaşıyordu.

MÖ. 7. yüzyılda Miletosluların yöreye yaptıkları seferlerle Rize ilinin yazılı tarihi başlar. Aynı yüzyılda Medlerin bölgeye girmeye çalıştığını ancak başarılı olamadığını biliyoruz. MÖ. 550’de Persler, Med krallığını yıkarak Anadolu’ya girdiler.
MÖ. 180 yılında Pontus kralı Farnankes tarafından ele geçirilen Rize, MÖ. 65 yılında Romalıların eline geçti.
1071’den itibaren Anadolu’ya giren Türkler, bu tarihten sonra Karadeniz kıyılarına akınlar düzenlemeye başladılar.
Haçlı Seferleri sırasında Karadeniz’e çekilen Bizanslılar Rize’yi de içine alan Trabzon Rum Krallığını kurdular. Bu krallık, Fatih tarafından 1461’de yıkıldı.

Cumhuriyet Sonrası
20 Nisan 1924’te Rize il oldu.
Mart 1925 Rize’nin ilk kütüphanesi açıldı.
Haziran 1933 Artvin ve Rize, Çoruh adı altında birleştirildi.
Ocak 1936 Çoruh ili lağvedildi. Rize, Pazar ilçesiyle sınırlı bir Rize ili oluşturuldu.
Eylül 1944 Mapavri, Çayeli adıyla ilçe oldu.
1947 İlk çay fabrikası Fener’de açıldı.
1951 Rize Lisesi açıldı.
Mart 1953 Ardeşen ilçe oldu.
Aralık 1953 Artvin’e bağlı Fındıklı ilçesi Rize’ye bağlandı.
1954 Devlet Hastanesi açıldı.

Halim Kayıkçı - İpekyolu Rize’de Son Bulur
Orta Asyalı kavimlerin Karadeniz Kıyılarına gelişinin eski ticaret yollarıyla ilgisi vardır. Kimmerler, İskitler, çeşitli Oğuz boyları bölgeye gelmiş ve yerleşmiştir.

Rize, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane illerimizin yerli halkının konuşma üsluplarında; c-ç sesleri (g) sesinin karşılığıdır. İ, ü, ö seslerini yerlerini ı, u, o seslerine terk eder. C sesi, “zt” benzeri bir şekilde okunur ki bu harf benzerliğini Tebriz lehçesinde görebiliriz. “Geldum” - “gittum” bu da eski Osmanlı telaffuzudur.

İpek Yolu hiç şüphesiz Erzurum’dan geçer. En salih yol Erzurum-Tercan ki halen Tercan’da haşmetli bir kervansaray dipdiri durmaktadır.

Borçka-Hopa-Of arasında eski zamanlardan beri ipekböcekçiliği yapılmaktadır. Bu böcek çeşidi tıpa tıp Çin ırkı denen küçük koza ve Çin arısı denen, Çin pembesi koza vermektedir.
Bu ipekböcekçiliğinin buralara gelmesinin en büyük kanıtı kervan kollarının bu bölgeden geçmesidir. (s. 15)

Geleneksel El Dokumaları
Feretiko veya Rize bezleri
Rize bezleri İkinci Cihan Savaşı yıllarında yapılmaya başlamıştır. Kısa bir süre içinde çay ziraatının yaygınlaşmasıyla ortadan kalkmıştır.
Rize bezi Veliköy yöresinde ham bez olarak az miktarda imal edilmektedir.
Rize bezinin deseni özeldir. Desenler oluşturulurken mahalli motifler kullanılır.
İpliği sentetik karışmamış merserizedir.
Sıhhat yönünden ter çekici ve serin tutucudur.

Keten ve Kendir
Kendir bezinin çözgüsü ve atkısı kendir ipliğinden olursa kaba ve kullanışsız olur. Çoğunlukla çözgüsü tire ipliği, atkısı kendir ipliği olarak dokunur.
Evlerde yapıldığı dönemlerde havlu, mendil, peştamal ve benzeri giysiler için kullanılırdı. (s. 16)

Halk Hekimliği / Halk İnancı
Rize’de Muradiye Köyünde bulunan Heleke Camisi, rivayetlere göre her türlü hastalığa iyi gelir, camide tutulan dilekler kabul olur. Caminin bu özelliklerinin nedeni olarak haziresinde yatan şehit mezarları gösterilir. (s. 20)

Gelin Odası
1-    Gelin karyolası demir ve pirinçten yapılmış olurdu. Yatak çarşafı serili, üzerinde yorgan, yorgan üzerinde melez çarşaf veya feretiko çarşaf, yastık, dantelli yastık kılıfı, karyola eteği kanaviçe-dantel şeklinde
2-    Seke sedir veya divan bulundurdu bu divan dar olurdu. Divan üzerinde halı veya dokuma kilim döşenir. Kalın goblen kumaş örtülürdü. Yastıkları ot veya samandan serk olurdu.
3-    Bir köşede ceviz sandık bulunur. Sandığın içinde bir veya iki göz felemidi yani göz bulunurdu.
4-    Çeyiz sandığının içinde: 10-15 çarşaf, peşkirler, çemberler, yaşmaklar, mendiller, birkaç top feretiko, merserize iplikle ve yün iplikle dikilmiş çoraplar bulunur. Çeyizde ayrıca namazlık ve tespih de bulunur.
5-    Pencerelerde üç kat perde bulunur. Perdelerin boyu pencere camını az geçerdi. En alttakinde 30 cm kadar dantel, ikincisi keten tül, üçüncüsünde kanatlar bulunurdu.
6-    Gelin odasında banyo bulunur. Ayrıca bakır leğen, güğüm, gümüş hamam taşı odanın bir köşesine konurdu. Simli, yüksek topuklu özel bir takunya ve terlik de bulunurdu.
7-    Oda, kilim benzeri halı ile döşenirdi.
8-    Köşe halısı, duvarda Mushaf kabı ile birlikte Mushaf, iğnedanlık, elbiseler üzerinde de örtü bulunur.
9-    Odada bir köşede konsol bulunur. Konsolun üzerinde konsol aynaları, karpuz lambası ve gaz lambası bulunur. Gaz lambası duvara da asılabilir.
10- Elbiselikte: yünlü elbise, kadife elbise, döpiyes elbise, feretiko veya pazen divitin, sabahlık bulunur.
11- Gelin elbisesine pembe, mavi, beyaz renklerde ipekli duvak takılır, duvağa ayrıca gelin teli de takılırdı.
12- Gelinlik kloş etek, belden kesik, üst beden tamamen oturmuş, alt kol kısmı dar üzeri bol, etek boyu maksi, yakası kapalı olurdu. Yakada dantel mutlaka olurdu.
13- Gelinin ayakkabıları beyaz olur. Çorapları kalın, koyu ve arkadan dikişlidir.
14- Gelinin takıları: lira küpe, elmas veya pırlanta küpe, kolda inci, hasır bilezik, beşi bir yerde, arpa bilezik…
15- Gelin, odada sedir üzerinde veya masanın üzerinde ayakta dururdu.
Ellerinde dantelli eldiven, elleri göbeği üzerinde dururdu. Bir elinde mendil bulunurdu.
Gelinin kaşları alınır, rastık çekilir, alık sürülür, ellerine kına yakılır, nadiren dudakları boyanırdı. (s. 22)

Rize Yöresinde Oynana Oyunlar
Rize - Güneysu
1-    İki ayak
2-    Atlama
3-    Titreme
4-    Sallama
5-    Karadereli
6-    Sıksaray
7-    Millet oyunu
İkizdere
8-    Çift ayak
9-    İki ayak
10- Üç ayak
Çayeli
11- Hemşin Memetine
12- Hemşin Rize
13- Hemşin iki ayak kız horonu
14- Hemşin yüksek Hemşin
15- Hemşin Bakoz
Çamlıhemşin
16- Çaymakur
17- Hemşin
18- Yayla yolları
19- Ortaköy
20- Çarışka
21- Papilat
Ardeşen
22- Alçak Hemşin
23- Hemşin kız horonu


Rize’nin doğusundaki yörelerde (Çayeli, Pazar vs.) oynanan oyunlar Hemşin adı altında tulumla oynanır. (s. 23)

Fıkralar
Hesed Dayı (Hesed Demircan) 1910’da Sütlüce’de (Aron) doğdu. 1981 yılında vefat etti. Yörede çok sevilen, imamlık da yapmış olan Hesed Dayı’nın nükteleri fıkra şeklinde halk arasında anlatılmaktadır. Horon tutkusundan dolayı imamlığı bırakan Hesed Dayı üfürükçülük ve muskacılık da yapmıştır.

Hesed Dayı ve Yanan Evi
Hesed Dayı’nın evinde yangın çıkar. Mevsim kıştır. Ahali telaşla yardıma koşar. Toplanan kalabalığa şöyle bir bakan Hesed Dayı: “evvela ısınalım, sonra söndürürüz.”

Hesed Dayı’nın İmamlığı
Hesed Dayı genç yaşlarında Hamzabey’de (Ramanoz) imamlık yapmıştır. Bir düğünde horon oynayan gençleri görür. Dayanamaz horona girer. Gece boyunca horon teper. Hesed Dayı horon dağıldıktan sonra gece vakti camiye gider. İmamlık bana göre değil diyerek kitaplarını, eşyalarını toplayıp camiden ayrılır.

Hesed Dayı ve Sefer Reis
Hesed Dayı gemiyle İstanbul’a gitmektedir. Ancak bileti yoktur. Bilet kontrolü yapılır, Hesed Dayı’nın bilet almadığı anlaşılır. Güvertede açıkta yatmakta olan Hesed Dayı görevli memura: “Ben Sefer Reis’in babasıyım” der. Sefer Reis, geminin kaptanıdır. Görevliler Hesed Dayı’ya inanır. Ancak, Sefer Reis’in babasını kamarada değil de açıkta, güvertede misafir etmesine şaşırırlar. Durumu gidip kaptana anlatırlar. Sefer Reis halden anlayan biridir. Hesed Dayı’yı kamarasına davet eder. Sefer Reis, Hesed Dayı’ya: Nereden babam oluyorsun sen benim” diye sorunca, Hesed Dayı: “İstanbul’a kadar ben senin baban olayım ondan sonra hep sen benim babam ol” diye cevap vermiş.

Hesed Dayı’nın Muskacılığı
Evli olduğu halde kadınlara düşkün bir adam, hoşlandığı kadından yüz bulamayınca Hesed Dayı’ya gidip, kadının kendisine meyletmesi için bir muska yazmasını ister. Hesed Dayı muskayı yazar. Muskaya rağmen kadının tavrında bir değişiklik olmaz. Kadından bir türlü yüz bulamayan adam sonunda muskayı açıp bakar. Hesed Dayı’nın muskaya “karısı olup da başka kadınlara bakanın Allah derdini versin” yazdığını görür. (s. 24)

Hesed Dayı’nın Tuzu
Karısı tuz alması için Hesed Dayı’yı çarşıya gönderir. Elindeki torbayla tuz almak üzere Pazarköy’e gider. Dükkâna girip tuz istediğini söyler. Dükkân sahibi siparişi hazırlayana kadar Hesed Dayı başka bir ihtiyacı için dükkândan ayrılır. Kendisi gibi şakacı biri olan dükkân sahibi ve arkadaşları Hesed Dayı’ya bir oyun etmeye karar verirler: Hesed Dayı’nın torbasını tuz kalınlığında çakıl taşlarıyla doldurup güzelce paketlerler. Hesed Dayı işlerini halledip dükkâna döner. Hazırlanan paketi/çuvalı sırtlayıp evinin yolunu tutar. Bir saat yol yürüyüp evine ulaşır. Karısı tuz kabı elinde çuvalı açar. Kaba tuz değil de çakıl taşı dökülünce, karısı Hesed Dayı’ya çıkışır. Oyuna getirildiğini anlayan Hesed Dayı hiç renk vermez: “Ben o çakılları merdiveni onarmak için aldım ne diye sormadan etmeden çuvalı tuzluğa boşalttın?” diyerek karısını azarlar. (s. 25)

---

Kemençe ustaları
Anzerli Şeref
Sadık Aynacıoğlu
Rıza Demirci
Resul Albayrak
Güneysulu Koçal
Pazarlı Ahmet Güngör
Çayelili Mustafa Sarıoğlu
Güneysulu Hilmi Haznedar
Karasu’dan Hızır Arda
Salarha’dan Bayram Türüt
Karasu’dan İbrahim Arda

Rizeli Atma Türkü Şairleri
Osman Efendioğlu, Taşköprü Köyü
Özkan Avcı, Dağsu Mahallesi
Ahmet Kabil, Yiğitler Köyü
Habib Büyük, Taşköprü Köyü
Mustafa Tiryaki, İslampaşa Mahallesi
Ferhat Kara, Derepazarı - Börücük
Halil Er, Pazarköy
Sami Murzoğlu, Müderrisler
İbrahim Delibalta, Ballıdere
Şevki Fırtına, Karasu
Şaban Kaplandağ, Adacami
Cevahir Şerbetçi, Selimiye
Yaşar Koyuncu, Sütlüce
Ekrem Delal, Yağlıtop
Halit İnce, Gürgen
Ahmet Koyuncu, Sütlüce
Hızır Kaya, Kiremitköyü
Hamit Baş, Kömürcüler
Hüseyin Albayrak, Taşköprü
İsmail Taşkoparan, İkizdere
Yakup Demirci, Hamzabey

---
Atma Türkü
Mehmet Ali Tüylüoğlu - Rize - Güzelköy (1926-1985)
Mahmet Ali Salarha bölgesinde koyunlarını otlatır. Sürüsünde bir de at vardır. Arkadaşı Ahmet Kanbur gelip selam verir. Atın yattığını görünce Mehmet Ali’ye:
Ahmet: Tüylüoğlu nere buldun bu gebermiş kırati
Mehmet Ali: Lazim koyunlaruma bi nazar bozan zati
Ahmet: Allah derduni versun buni sağa çim satti
Mehmet Ali: Bi kırattan ne çikar, Tüylüoğlu zaten batti
Ahmet: Aşmaz Kaçkar dağini kırat tersine yatti
Mehmet Ali: Çeser ceçerum oni nalini parlattı (s. 29)
---

1946 yılında Mehmet Ali, Cimil’de yine koyunlarını otlatırken yoldan geçen kızlar ona türküyle sataşır:
Kızlar: Buldur geçtin burdan kuzi söz verdun bize
Mehmet Ali: Kurt kirdi koyunları nidurdilari düze
Kızlar: Bir kot un biraz ekmek varmidur keçenuze
Mehmet Ali: Ciduda un almağa yirak kaldi İrize
Kızlar: Acap kanunuz aç mi bi yemek versak size
Mehmet Ali: Karnum acdan yanayi sormak mi lazim bize
Kızlar: Tüylüoğlu’nu tutalum çoban oçuzumuze
Mehmet Ali: Benda zaten havesim çobanluk etmek size
Kızlar: Ne deyu utandursam böyle utanmaz
Mehmet Ali: O turçiye karşuluk bu yakişurdi size

---
İslam Köroğlu - Rize / Küçükçayır köyü (1288-1975)
İslam Köroğlu ve oğlu Hamza Köroğlu, ikisi de şair:
İslam: Dayma cidu rasladuk celinun tembeline
Hamza: Cene bir zori vardur babam verdi diline
İslam: Kaku ateş yakmazlar celin bakar celine
Hamza: Ateş yakan almaduk baktuk cuzeline
İslam: Boyle ettuk da siçtuk bu evun temeline (s. 31)

---
Nazım Topçu & Osman Efendioğlu - Rize / Taşköprü Köyü
Osman: Bizum Nazim dayiyi cene aldi efçari
Nazım: Nazim yetmişten sonra cezu arayi kari
Osman: Yoksa sattun mi oni ne ettun esçi kariyi
Nazim: Yedi çocuk anasi o oldi kocakari
Osman: Halam da senun içun cerdi diyor nallari
Nazim: Alişmiştur anlatur o oyle masallari
Osman: Yaşlandun almaz seni bizum çoyun dullari
Nazim: Bağa kiz lazimdur kiz, ne edeyim olari
Osman: Madem kiz alacasun bi da adam al bare (1985) (s. 32)
---

Rize Dağsu Mahallesinden 1986’da rahmetli olan Salih Avcı, Rize’de Kırboz Salih diye bilinir. Atma türkü yarışmasında Osman Efendioğlu’yla birlikte finale kalırlar. Jüriden kendilerini serbest bırakmalarını isterler:
Salih: Taşköprüye bir zaman celdum duğununuze
Osman: Davet eder celurdun her mutli cunumuze
Salih: Çok dostluğumuz vardi bizum evvelimuze
Osman: İçi esçi kozmonot duştuk birbirimuze
Salih: Çiktuk bu sahnelere erçek deyiler bize
Osman: Delikanliluk lafi kalmiştur dilimuze
Salih: Başladuk susmak yoktur bu gece yetmez bize
Osman: Sen oni diyecesun jüri heyetimize
Salih: Birakmak yakişu mi bizum şerefumuze
Osman: Bi peruk yaptursunlar o Salih çelumuze
Salih: Daha delikanliyik dokunma telumuze
Osman: Çopekten farkumuz yok moruk deyiler bize
Salih: Tamamdur yanlış değil zencir var burnumuze
Osman: Bin teşeçur borçluyuz habu seyircumuze
Salih: Daha eğlenmeyelum karilar kizar bize
Osman: Kilibukluk yazar mi bizum defterumuze
Salih: Evlenuruz bi daha duşersa onumuze
Osman: O iş anca yakişur bizum torunumuze
Salih: Yeter servet biraktuk doğan çocuğumuze (s. 34)
---

El Sanatları
Taze mısır fidesi koparılıp kaynatılarak örgü malzemesi haline getirilir ve iskemle üzeri örücülüğünde kullanılır.

Mısırın dış kabuğu kaynatılarak örgü malzemesi oluşturulur. Bu malzeme ile çanta, iskemle, koltuk, masa, pano vs. yapılır.

Gerdel, kestane tahtasından yapılır.
Yayık çam tahtasından yapılır.

Şairler
Hafız Ethem Mollaömeroğlu
Şiirlerinde mahlas olarak “Hâfız” ve “Hâfız Edhem”i kullanan Hâfız Edhem Mollaömeroğlu (1910-1994)’nun asıl adı Edhem Güler’dir.
İlk kitabı Gönüller Açar 1961 yılında yayınlanır. Daha sonra sırasıyla Hâfız Edhem’den Şirin Sözler ve Hâfız Edhem’den Hakikatler Hicivler adlı kitapları çıkar.
Hak Söz adını verdiği ve Erzurum’da Zafer Ofset’te bastırdığı, öğüt muhtevalı küçük hacimde sekiz ayrı kitabı ve dinî nasihat ihtiva eden kasetleri vardır. Kitapları birkaç baskı yapmıştır. Adı geçen üç eserinden yaptığı seçmeleri Üç Eser adı altında yeniden neşretmiştir.

---
Ardeşen Bülteni
Mayıs 1989, Halk Eğitim Merkezi

Köy düğünlerinde sabaha karşı bölümünde atma türküler söylenirdi.

Osman Osmanoğlu (Malcı) eski atma türkü ustalarındandır.
1905 doğumlu olan Osman Osmanoğlu Ardeşen’in Beyazkaya Köyünden. Osman Osmanoğlu’nun komşusu İbrahim’le Atışması:

Osmanoğlu:
İbo konağı yaptın
Var mı dibinde direk
 
İbrahim:
İbo onu direkler
Sen onu etme merek (merak)
 
Osmanoğlu:
Yalancı adın kaldı
Silindi dört bir bucak
 
İbrahim:
Ne kadar silinse de
Gene donaktır konak
 
Osmanoğlu:
Ben çıplağı hazzetmem
Donak severim donak
 
İbrahim:
Sen hamsiyuni kolla
Ben yine yerum kaymak (s. 23)
---

Atasözleri
Yazın yaşa kışın taşa oturma
Isırgan ocağında biter (s. 26)

Efsaneler
Molaçveri
Zengin ailenin kızı Nazlı ile Ali adlı delikanlı birbirlerini severler. Nazlı’nın babası kızını Ali’ye vermez. Nazlı ile Ali anlaşarak kaçarlar. Günlerce aç, susuz kalırlar. Bir gün köyün deresinden geçerken dereden su içerler. Su içtikten sonra “Dağı duman burusun, bu dereler kurusun” diye ah ederler ve dere kuruyuverir. Nazlı’nın babası ve adamları, Nazlı ile Ali’yi “Molaçveri” denen yerde bulurlar. Birbirine sarılan iki sevdalı korku içindedirler. O an ağızlarından çıkan nefesleri alev olur ve tutuşurlar. Sevdalıların yanıp kül olduğu yere “yanmış yer” anlamındaki Molaçveri denmektedir.

Peygamber İzi
Güneyköy ve Tunca’nın yaylası olan Büyük Yayla’da Dua Tepesi diye anılan tepenin zirvesinde Cuma günleri namaz kılınır. Bu tepeden yaklaşık 400 m aşağıda büyük taşların üzerinde insan ayak izine benzer oyuklar vardır. Bu izlere peygamber izi derler ve oradan geçenler izlerin olduğu yerleri öperler. Yol üzerinde aşağı istikamette bu izlerden birkaç tane daha vardır. İzler, patika yolun sonunda bir gölün yakınında son bulur. İzleri bırakan peygamberin en son bu göle atlayarak kaybolduğuna inanılır. (s. 27)

Törenler
Asker Uğurlama
Askere gidecek olan genç akrabalarını, komşularını ziyaret eder. Onlar da gencin evine misafir olurlar. Askerlik anıları anlatılır. Gence moral verilir. Yola çıkılacağı gün genci yolcu etmek üzere toplanılır. Köyün belli bir yerine kadar gence refakat edilir. (s. 30)

Yerel yemekler
Termoni: Ballı fasulye dört bardak su ile biraz pişirilir. Renkli fasulye dört bardak su ilavesiyle kazana konur ve ikisi birlikte pişinceye kadar kaynatılır. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave edilerek su kaynayıncaya kadar ısıtılır ve buğday unu sulandırılarak kazana ilave edilir. Bir miktar yeniden kaynadıktan sonra da pekmezi, şekeri ve tuzu konularak beş dakika daha pişirilir. Kâselere konarak ilik veya soğuk olarak yenebilir. Bu yemek malzemeleri zenginleştirilerek de yapılabilir (bu durumda aşureye daha çok benzer).

Ğomu: Kırmızı barbunya, karalâhana, mısır unu, tuz, iç yağından yapılan yemektir. (s. 32)

Halk oyunları
Allika: Tulum eşliğinde oynanır. Ardeşen’de oynana oyunların en zorudur. Figürler arasında ani geçişler yapılır. Oyun içinde 4 değişik figüre yer verilir.
Mehmetina: 3 figürle oynanır. Tulumla oynanan hareketli bir oyundur.
Sarişka: Orta derecede hareketli bir oyundur.
Papilat: Ağır tempolu bir oyundur.
Mamaçivat: Hareketli bir oyundur.
Noktalı Anzer Horonu: Rize horonu olmakla beraber Ardeşen’de yaygın şekilde oynanır. (s. 34)

---
Çamlıhemşin Halk Eğitim Bülteni Çevre İncelemesi
1989
Vartevor Şenlikleri
Vartevor genel anlamda eğlenmek, dinlenmek ve gezmek amacıyla yaylaya yapılan seyahat ve yayla göçüdür.
Vartevor yılda bir defa Temmuz ayında 10 gün süre ile düzenlenen bir eğlencedir. (s. 9)

Çamlıhemşin’de gençler eşlerini kendileri seçerler. (s. 11)

Bayan Folklor Elbisesi
Boy elbise: Önden robalı, yaka ve göğüsten kurdeleli, kollar manşetli ve deleli olup genellikle koyu kahverengi kadifeden seçilir. Gerdanlara liralar asılması adettendir. Robalı oluşu, yelek giyilmesine ihtiyaç duyulmamasındandır.
Kuşak: Eskiden kadın giyiminin olmazsa olmazı olan kuşak günümüzde ancak folklor ekiplerinde görülebilir.
Kokneç: Bele bağlanır. Kenarları kurdeleli fırfırlıdır. Üst kenarlarında kordonları bulunur. Bir yanı ceplidir.
Kemer: Kuşak bağlamaya yarar. (s. 15)

Şar: Hemşin hanımının sembolik başörtüsüdür. Çok renkli ve süslüdür. Bir Hemşinli şarını bağlama şeklinden ve çorabından tanınabilmektedir.
Puşi: şarla birlikte başa bağlanır. Kenarlı pullu olur.
Çarık: Kadın herkesin ayağına giyindiği çarık zamanla yerini lastik ayakkabıya ondan sonra da normal ayakkabılara bırakmıştır.

Halk Oyunları
Hemşin
Sık Rize
Yeni Çano
Altılı
Uzun hava

Hemşin Çorabı
Titer: Titer, kelebek cinsi bir böcektir. Çok hareketli olduğu için mecazi olarak yöre insanını tasvir eder.
Eğrili: Çamlıhemşin’in doğal yapısını tasvir eder.
Kereç: Bu desen ismini büyük meyve ağaçlarının meyvelerini toplamak için kullanılan araçtan almıştır.
Çalikli: Çalılık anlamında olup şive değişikliğine uğrayarak çalikli şeklini almıştır.
Buruk acı: Çamlıhemşinli için gurbet zarurettir. Gurbetteki yakınını düşünen kadının işlediği desenlerin adıdır. (s. 17)

İnanışlar
Sabah, işine gitmek üzere evinden çıkan erkek yolda evvela bir kadına rastlarsa ya yolunu değiştirir ya da evine geri dönermiş. Nedeni, kadına rastgelenin işinin ters gideceği inancıdır.

Sabah ve akşam saatlerinde evin yakınlarında ötücü kuş sesi duymak iyiye yorulur: “dilin uğurlu kuşum” veya “ağzına şeker kuşum” denir, kuş sesinin güzel haberlere vesile olması dilenir. (s. 23)
---

Çayeli
Haziran 1989
Yöremizin Türküleri
Cüzelum derelerun kumini taşiyalum
Evlenmekten ne çıkar sevdali yaşiyalum

Ayağina çorabi dize kada çek sana
Ben seni sevduğumi cozumden anlasana

Çiktum çami budardum bedeninden aşağa
Duvakli cideceğum Çayeli'nden aşağa

Çayeli iyi yerdur, usti duman olmasa
Durmazdum Çayeli'ne, sevdam burdan olmasa

Ceyma beyazı ceyma, içi de bi çirlenur
Seversan bir cuzel sev, sevdukçe cuzellenur

Akar Hemşin deresi, Çat duzine col olur
Beyuği evlenince kuçuğune yol olur

Ayağına çorabun kara koyun yunidur
Cel yapalım sevdaluk, sevdaluğun cünidur

Evunun arkasina vurdum komar tomlisi
İşmardan anlamayi, sevdanun acamisi

Bizum çoy iyi çoydur, matem sesi bol olur
Bizum sulardan içen, biz cibi cuzel olur

Yayla yaylaya bakar, ortasindan su akar
Yari de benum cibi, deyman aci soz yakar

Kara karamişlerun enli olur yapraği
Sevupta alamayanun Kâbe olsun topraği

Asma senun dalundan almadum içi yaprak
Ne edeyim sevduğum, oğurumuz kara toprak

Bu yıl çikun yaylaya, soğuk sulari içun
Cuzun biz da celuruz, siz çayirlari biçun

Çayeli dereleri ne derindur ne derin
Hayde cidelim yarum bizum oralar serin

Dağda çestum gürgeni dalini budamadum
Çok sevdaluklar ettum seni unutamadum

Pencerenin önünde saksilarum cul açti
Sen benum ben da senun falci oyle fal açti

Uşak evuni yaptun mahallenun başina
Benum ismum siğmaz mi yuzuğunun taşina

Yayladançi yurudum yayla cuneşli idi
Ceriye bakamadum cozlerum yaşli idi

Gece çiktum kapiya aya bakarum aya
Susanmişim sevduğum bile cidelum suya

Ateşun çoziyla çim cordi coziyla
Adam yâre çuser mi ellerun soziyla

Su duvardan akar mi aksa duvar yikar mi
Ay cibi yâri olan yulduzlara bakar mi

Hoca cirdi cameye topladi kaşuklari
Hoca sevabi içun kavuştur aşiklari (s. 11)

Dere akar aşaği siler taşun çirini
Sevmişim alacağum anasinin birini

Hemşin yaylarinun soğuk olur sulari
Ne cuzel horon oynar bu Hemşinun kizlari

Kurdum çali yukini eğildum kalkamadum
Bucun bi cuzel cordum utandum bakamadum

Pencereye perdeyim cuneş aldi rengumi
Olmadi bulamadum Çayeline dengumi

Karpuz çestum aleme kaşlar benzer kaleme
Ben seni kizli sevdum sen duyurdun aleme

Cel çikalum dağlara çestane toplamağa
Çestane bahanesi vuralum oynamağa

Çikardum inekleri hen oğune Kinali
Alişmiştur yaylaya durmaz cağurun mali

O çoyum yikilasun babamun evi kalsun
O da bana çok etti oni da eller alsun

Çestum kara daneyi etine bak etine
Beni babam veriyi cağur memleçetine

Koluna bilezuğun eşi olayim eşi
İşte beni babamdan yar ben senun olayim

Pecereden bak beni beğenursan al beni
Beğenmesan beğenma beğenenler var beni

Cel çikalum dağlara dağlar olsun evumuz
Her komardan bir yaprak olsun çeremitumuz

Karardi Karadeniz sardi dort yanumuzi
Bu kaybana sevdaluk alacak canumuzi

Karanfil demet oldi cel yarum yeter oldi
Bize da bu ayruluk elumden beter oldi

Uşak çikar ceketi corunsun omuzlarun
Mintan yapmadi sağa evdeçi domuzlarun

Cuneş vurdi eritti cunelinun karini
Kizla ne çok seveyi dar elbise ceymeği

Çiktun dağa oturdum mavi yelek dokudum
Sevdaluk okilina yedi sene okudum (s. 12)

Düğünler
Gelin kapıdan içeriye adım attığında kaynana, bakır bir tas içindeki bir miktar bozuk para, fındık, pirinç, fasulye, mısır gibi eşyayı gelinin başından aşağı döker. (s. 14)

Çayeli Halk Eğitim Müdürlüğünün tespitlerine göre 1843-1909 yılları arasında yaşamış olan Salih Kâhya “Sale” lakabıyla anılmış, okur-yazar olmamasına rağmen söylediği destan ve şiirlerle ismini günümüze kadar ulaştırmıştır.
Salih Kahya, Çat yolunu takiben yaylaya çıkmaktadır. Çat köyüne geldiğinde Kara Reşit’in mısır tarlasına insan suretinde bir korkuluk astığını görür. Salih Kâhya’nın bu korkuluğa ait destanı:  
Çat’ta bir pîr gördüm aleme ibret
Ömründe yememiş bir nan u nimet
Biraz bahsedeyim eyleyim himmet
Şu Kara Reşit’in ihtiyarından
 
Taşın üzerinde oynuyor dama
Şalvarında vardır kırk elli yama
Bir elinde martın birinde kama
Bekliyor tarlanın bir kenarında
 
Sedası yok, alem anı işide
Tırnağı yok arkasını kaşide
Kaffe-i malını vermiş Reşid’e
Kendisi el çekmiş cümle varından
 
Şu Kara Reşid’in şöhreti şanı
Adam yapar ama veremez canı
Yol üstüne kurmuş bir kahve hanı
Çaynıklar kaynıyor semaverinde (s. 16)

Mısır ekimi
İklimin özelliği nedeniyle mısır zor yetişmekte, hele başak verme zamanları yağmur ve fırtına dönemine, Ağustos ayına rastladığı için kırılan, devrilen, yere yatan mısır ekininin başakları olgunlaşmamakta, tane oluşturamamaktadır. Mısır tarımının en tehlikeli zamanı budur. (s. 18)

---

Fındıklı
Nasihat
Dereden arazi alma sel götürür
Tepeden toprak alma yel götürür
İhtiyarlıkta kız alma el götürür

Karıya sır verme
Yakın yerden evlenme

Zulüm ile abad olma
Zenginliğe güvenme Allah’a yaslan
---

İkizdere
Cimil ve Kabahor yün çoraplarıyla ünlüdür. (s. 7)

Geleneksel köy evlerinde ahır olarak kullanılan zemin katın üzerindeki kata “hanbağı” denir. Bu katta hayvan yiyecekleri depolanır/saklanır. Bunun üzerindeki katta insanlar yaşar. Ahır ve onun üzerindeki hanbağı, insanların yaşam alanı sıcak tutar. (s. 12)

Yemek
Çumur: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve minci ile yapılır. (s. 13)

Düğün
İlçemizde nişanlılık süresi oldukça kısadır (bir hafta, bir ay).

Atma Türkü
Bu olayı rivayet eden İsmail Tozkoparan’a göre 1945 yılında 70 yaşlarında idi. Enes Dayı ile yarışan Meryem ise İkizdere Gölyayla Köyünden Kavurmacı Zekeriyya’nın 30 yaşlarındaki dul kızı. Bahattınpaşa Köyünde yapılan bir düğünde Meryem Hanım “Benimle yarışıp da beni alt edenle evlenirim” diyerek şairlere meydan okumuştu. Nihayet Enes Dayı ile Meryem Hanım arasında atışma başlamış ve saatlerce sürmüştü. Olaya şahitlik eden İsmail Tozkoparan o tarihlerde on yaşlarında olduğunu söylemektedir. Yarışma aşağıdaki türkülerle sona ermiş ve Meryem Hanım yenildiğini kabul ederek yarışmadan çekilmiştir:
 
Meryem:       Al beni Enes Dayı
Kaldım yollar üstüne

Enes Dayı:    Daha ne duriyisun
                     Çık kolumun üstüne
 
Meryem:       Kaç vazife görürsün
                        Gelsen iştah üstüne
 
Enes Dayı:    İki akşam üç yatsı
                     Beş de sabah üstüne (s. 20)

---
Kalkandere
Halk Eğitim Bülteni

Yürek şişeye benzer
Kirildi mi yapılmaz

Dereye islanmişim
Yağmur bağa ne eder
Mahalli sözlük
Çeli: Kesilen mısır otunun geride kalan kısmı
Çirpi: Yarılması gereken ağaca yarılacağı yeri işaret eden çizgi
Tomon: Yere çakılan bir kazık etrafına dizilen mısır saplarından oluşan ot yığını
Sufan: Yeni çıkan filiz
Kukari: Ucu çengel gibi eğri uzun değnek
Manca: Torba
Panti: Hayvanların hemlendiği yer
Koti: Lahananın sap kısmı
Çiten: Hercel
Çikli: Simit

Yemekler
Pazariça: Fasulye, soğan, mısır unu, tereyağı, içyağı, tuz ve biberle yapılır. Yağda kavrulmuş soğana pişmiş fasulye eklenir. Un, içyağı ve diğer malzemeler eklenerek pişirilir.
---

Pazar
Pazar ilçesi MÖ. 64 yılında Atina adıyla Romalı Pompeius tarafından kuruldu.

İsabella denen kokulu siyah üzüm ilçede kızılağaçlara sarılarak yetişir.
---


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder