Herodotos
- Tarih
“Herodotos,
Lyxes ve Dryo’nun oğlu, Halikarnassos’ta yüksek tabakadan doğma, Theodoros
adında bir erkek kardeşi vardı. Artemisia’nın ikinci halefi Lygdamis yüzünden
Halikarnassos’tan kaçıp Samos’a yerleşti. Samos’ta loncasını ilerletti, Pers
kralı Kyros ve Lydia kralı Kandaules çağlarıyla başlayan dokuz kitaplık bir
tarih yazdı. Halikarnassos’a döndüğü zaman tyranı devirdi, ama politika
çekememezlikleri karşısında kendi isteğiyle çıktı ve o sırada Atinalıların
kurmakta oldukları Thurium’da yerleşti. Orada öldü. Mezarı orada, agoradadır.
Pella’da öldüğünü söyleyenler de vardır. Eserinin kitapları Musa’ların adlarını
taşır.” Suidas’ın yazdığı tanıtma yazısı.
Herodotos’un Panyasis adında Halikarnassos’lu
bir şairin yeğeni olduğunu da gene Suidas’ın bir başka yazısından öğreniyoruz.
Herodotos, Karia kenti Halikarnassos’ta, İÖ
490 yıllarında dünyaya gelmiştir.
Aristoteles, Halikarnassos’lu Herodotos
demez, Thurium’lu Herodotos der (Rhetorika III, 9).
Gözlerini dünyaya İÖ 425’e doğru kapadığı kabul
edilmektedir.
Birinci Kitap
KLİO
Bu, Halikanassoslu Herodotos’un kamuya
sunduğu araştırmadır. İnsanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek
Yunanlıların, gerekse barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız
kalmasın, tek amacı budur; bir de bunlar birbirleriyle neden dövüşürlerdi diye
merakta kalınmasın.
1. —
İranlı anlatıcılar derler ki, kavgayı Fenikeliler çıkardılar…
Bugün Yunanistan
denilen ülkede Argos, o zamanlar her bakımdan
önde giderdi.
Argos’a gelen Fenikeliler, diye anlatıyorlar,
mallarını sergilemişler.
…kadınlar, gemilerin kıç yönünde ve oldukça
yakınında durup beğendikleri şeyleri satın almaya koyulmuşlar, derken Fenikeliler hep birden Üzerlerine atılmışlar, çoğu
kaçıp kurtulmuş, ama İo yakalananlar
arasındaymış, sonra gemilerine atlayıp Mısır’a doğru dümen tutmuşlar ve gözden
kaybolmuşlar.
2.
— İşte İo, Perslere göre ve Yunanlıların dediklerinin tersine, Mısır’a böyle gelmiş ve çarpışmalar böyle başlamış…
Yunanlılar ki, ille de onlardır denemez,
bence belki de Giritliydiler, daha sonra Fenike’deki Tyr’a
yanaşmış ve kral kızı Europe’yi kaçırmışlardır.
Böylece iki taraf ödeşmiş oluyordu…
Uzun bir gemiye atlayıp Kolkhis’deki Aia
kentine ve Phasis’e kadar kürek çekmişler ve
kendilerini buralara kadar getiren isteklerinin hepsini elde ettikten sonra
dönerken, kralın kızı Medeia’yı da kaldırmışlar.
3. —
Bu olayların üzerinden iki nesil geçmiş, gene Perslere göre, bunları bilen Alexandros, Priamos’un
oğlu, Yunanistan’dan bir kadın kaçırmak istemiş,
Helene’yi kaçırmış.
4. —
Yunanlılar Spartalı bir kadın uğruna koca bir
donanma toplamışlar, Asya’nın üstüne yürümüşler, Priamos’un ülkesini yerle bir
etmişlerdi, o günden bu yana Yunanlı onlar için artık düşmandır.
6. —
Kroisos doğuştan Lydialıydı,
güneyden girip Syria ve Paphlagonia
arasında akan ve Karadeniz denilen denizdeki Boreas rüzgârı yöresinde son bulan
Halys ırmağının beri yakasındaki ulusların
tyranı olan Alyattes’in oğluydu.
Kroisos’un ortaya çıkışından önce bütün
Yunanlılar özgürdüler…
8. —
İşte bu Kandaules karısına sevdalıydı ve sevdası
çıldırasıya olduğundan, dünyanın en güzel yaratığının kendi karısı olduğunu
sanıyordu.
Gyges’e,
karısının ölçüsüz güzelliği ile övünmekten de geri kalmazdı…
Sonunda bir gün Gyges’e şunları söyledi -zira
başına bir bela gelmesi gerekiyordu- “Gyges, karımın ne kadar güzel olduğunu
söylediğim zaman pek inanır gibi görünmüyorsun (çünkü kulak göz kadar öğretemez
doğruyu insana). O halde onu bir de çırılçıplak gör. ”
10. —
Öbürü baktı ki, kurtuluş yok. “Olur” dedi.
Kandaules yatma zamanı geldiğine hükmedince
Gyges’i odaya götürdü, hemen arkadan kadın da geldi, içeri girdi, soyundu.
Gyges hayran seyrediyordu. Yatağa yatmak için sırtını döndüğü zaman, gizlendiği
yerden çıktı ve usulcacık kaçtı. Ama kadın gördü onu çıkarken.
11. —
…ikinizden biriniz geberecek, ya seni bu suçu işlemeye zorlamış
olan o ya da beni çıplak
görmekle edep dışına çıkmış olan sen.”
12. —
Kadın ve krallık Gyges’in oldu.
14. —
Bu Gyges tahta çıktıktan sonra, Miletos ve İzmir
üzerine bir ordu gönderdi, hatta Kolophon
kentini de aldı.
15. —
Gyges’in yerine geçen oğlu Ardys (…) Priene’yi aldı ve Miletos üzerine asker yolladı.
16. —
Ardys kırk dokuz yıl başta kaldı, yerine geçen
oğlu Sadyattes on iki yıl kaldı ve ondan sonra Alyattes geldi.
26. —
Alyattes ölünce krallık, o zaman otuz beş yaşında
olan oğlu Kroisos’a geçti.
29. —
O zamanlar işe yarar diye bilinen ne kadar adam
varsa Yunanistan’da, ki böyleleri hep oraya koşarlardı, zenginliğin en üst
noktasına varmış olan Sardes’e üşüştüler, Solon
da bu arada Sardes’e gelen Atinalılar arasındaydı. Atinalılar onun kendilerine
yasalar yapmasını istemişler, o da bu yasaları yayımlamış, sonra dünyayı
göreceğim diyerek, on yıllık bir yolculuk için denize açılmıştı. Aslında
kendisini, koyduğu yasalardan herhangi birini kaldırmaya zorlamasınlar diye
gidiyordu…
30. —
Kroisos ona şunu sordu: “…acaba mutlulukta başka
herkesi geride bırakan bir kimseye rastladın mı?” Böyle soruyordu, çünkü
kendisi bu adam olmakla övünürdü…
“Atinalı Tellos’u gördüm,” dedi.
31. —
“Ondan sonra kim gelir senin bildiğin?” diye
sordu, çünkü hiç olmazsa ikinciliğin kendisine geleceğinden hiç şüphesi yoktu.
“Onlar,” dedi Atinalı, “Kleobis ve Biton’dur.
43. —
Adrastos
da attı kısa kargısını, domuza rast getiremedi ve Kroisos’un oğlunu vurdu…
71. —
Kroisos, Kappadokia’ya karşı sefer açmıştı,
Kyros’u devirmeyi, Pers devletini yıkmayı umuyordu.
72. —
Kappadokialılara Yunanlılar, Suriyeli derler. Bu
Suriyeliler, Pers egemenliği altına düşmeden önce Medlere
bağlıydılar.
77. —
Büyük savaş oldu, iki yandan da çok adam düştü; sonunda gece ayırdı onları
birbirlerinden, yenen yenilen belli olmadı.
79. —
Kyros, Pteria savaşından sonra, daha Kroisos'un yola çıktığı an kestirmişti ki,
Kroisos dönüşte ordusunu terhis etmeyi düşünmektedir; içgüdüsü ona
Lydia'lıların kuvvetlerini yeniden toplamalarını beklemeden, olanca hızıyla
Sardes üzerine yürümesini söylüyordu.
80. —
İki ordu Sardes kentinin önünde uzanan o uçsuz bucaksız ve çıplak ovada
karşılaştı.
Persler kenti kuşattılar.
87. —
"Kroisos, kim sana söyledi benim topraklarıma saldırmayı ve benimle dost
yerine düşman olarak karşılaşmayı?"
“…Kabahat, senin üstüne yürümek gibi kendini
beğenmişliği bana veren Yunanlıların tanrısındadır. Çünkü kimse barış dururken
savaşı seçecek kadar deli değildir; barışta oğulları babalarını gömerler, savaşta
babalardır oğullarını mezara indiren.”
87. —
Lydialı halk kızlarının hepsi de kocaya
varıncaya kadar kendilerini satarlar, çeyizlerini bu zanaatla yaparlar,
102. —
Medler çeşitli boylardan oluşmuştu: Buslar, Paretakenler, Strukhatlar,
Arizantlar, Budiler, Maglar.
Skythler
104.
— Yükü hafif bir adam Maiotis Gölü’nden Phasis ve Kolkhis’e
otuz günde yürür; Kolkhis’ten sonra Media’ya kadar aşılacak yol o kadar çok
değildir, zira bu iki bölge arasında bir tek ulus vardır, bunlar Saspeirlerdir ve onlar arkada kaldıkları zaman artık
Media’dır. Ama Skyth yayılması buradan gelmiş
değildir; bunlar çok daha uzun olan kuzey yolundan, Kafkas Dağları’nı sağlarına
alarak sapmışlardır.
106.
— Asya, yirmi sekiz yıl Skythlerin boyunduruğu altında kaldı, ağır vergilerle,
ilgisizlikle bütün ülke bir yıkıntı yerine çevrildi.
Ama sonunda büyük çoğunluğu Kyaxares’e ve Medlere
konuk olmuşlar, sarhoş edilip boğazlanmışlardır.
106.
— Astyages, Kyros
doğar doğmaz Harpagos’u çağırttı, (…)
Mandane’nin doğurduğu çocuğu al götür evine ve öldür; sonra göm, nasıl kolayına
gelirse.”
110. —
Böyle konuştu ve hemen Astyages’in sığırtmaçlarından birine (Mitridates) haber uçurdu (…) Al bu çocuğu, dağların en
uzak yerine bırak, çabucak ölsün.
113. —
…mademki oraya ille de bir çocuğun bırakılması gerekiyor, şöyle yapalım, ben de
doğum yaptım, ölü bir çocuk doğurdum. Al, onu götür, bırak oraya ve Astyages’in
kızının oğlunu bizimkiymiş gibi yetiştirelim.
117. —
Harpagos gelince Astyages sordu: “Harpagos, kızımın doğurduğu çocuğu sana
teslim etmiştim, çocuk nasıl öldü?”
118. —
“Mademki bu iş böyle mutlu bir sonuca bağlandı, sen
de oğlunu gönder, bizim evine dönen çocukla tanışsın…”
119. —
Bir oğlu vardı, tek çocuğu, daha on üç yaşında;
onu Astyages’e gönderdi… (…) Harpagos’un oğlu gelince Astyages çocuğu
boğazlattı, parçalattı, parçaların kimini kızarttırdı, kimini pişirtti, tuz
biber hepsi tamam, sofraya konmak üzere hazırlattı. Yemek vakti konuklar
geldiler, Harpagos da aralarında; öbürlerinin ve Astyages’in önüne koyun eti
bulunan tablalar konuldu; yalnız Harpagos’a oğlunu verdiler, Harpagos’a
yedirilen yalnız gövdeydi, çocuğun başı, elleri ve ayakları üstü örtülü saz bir
sepet içerisinde bir kenarda duruyordu. Harpagos iyice karnını doyurduktan
sonra Astyages sordu, “Et iyi miydi?” Harpagos “Çok güzeldi,” dedi. O zaman
önceden tembihli olan hizmetçiler, ellerinde oğlunun başı, elleri ve ayakları,
bir örtüyle örtülmüş olarak geldiler, Harpagos’un yanında ayakta durdular,
örtüyü açıp içinden beğendiğini almasını söylediler. Harpagos, “Olur,” dedi,
örtüyü kaldırdı ve gördü oğlundan kalan şeyleri. Hiç şaşırmadı, duygularını
belli etmedi. Astyages, yediği etin hangi hayvanın eti olduğunu anlayıp
anlamadığını sordu. Anladığı cevabını verdi, “Kral ne yaparsa, iyi yapar,”
dedi. Bunu dedikten sonra etten ne kaldı ise, hepsini toplayıp evine döndü ve
bu parçaları öyle sanıyorum ki, bir tek mezarın içerisine koydu.
121. —
Astyages (…) “Perslerin yanına git; yanına adamlar katacağım, onlar seni oraya
götürürler. Orada sığırtmaç Mitridates ile karısına hiç benzemeyen bir baba ve
bir ana bulacaksın.”
121. —
Kyros, Kambyses’in evine vardığında, ana ve babası tarafından karşılandı.
…mucize Perslere daha da tanrısal
göründüğünden, şu söylentiyi yaydılar, Kyros, bırakıldığı yerde bir köpek
tarafından emzirilmiştir. Kader yolunu çizen hikâyenin aslı budur işte.
123. —
Harpagos, Media’nın ileri gelenleriyle ilişkiler kurarak, Kyros’un yanında yer
alıp Astyages’in saltanatına son vermek gerektiğini sokmuştu kafalarına.
123. —
Persler başlarına bir adam geçince, kendilerini nicedir utandıran Med
boyunduruğundan kurtulmak için sevinçle atıldılar. Astyages, Kyros’un becerdiği
işleri haber aldı (…) Astyages, bütün Medleri silahlandırdı ve başlarına,
tanrılar gözlerini bağlamışlardı, nice acılar çektirdiğini unutmuş olduğu Harpagos’u
geçirdi.
128. —
Med ordusu utanılacak haldeydi, darmadağın olmuştu.
Perslerin
Görenek ve Gelenekleri
131. — Perslerin göreneklerine gelince, işte bildiklerim şunlardır:
Tanrı heykeli, tapınak, sunak yapmak gibi şeyler bilmezler; hatta yapanlara
deli derler, bu sanırım, onların tanrılara, Yunanlılar gibi insan biçimi
yakıştırmış olmamalarından ileri gelir. Dinleri Zeus’e kurban kesmeyi
gerektirir; kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal
gök kubbedir Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adarlar.
…sonradan Aphrodite’ye tapmayı da öğrendiler,
bu da onlara Asurlulardan ve Araplardan geçmiştir. Aphrodite’ye Asurlular
Mylitta, Araplar Alilat, Persler Mitra derler.
132. — Tanrılardan birine bir kurban kesmek isteyen kimse, kurbanı
temiz bir yere götürür, başına genellikle mersin dalından bir taç koyar, kurban
hangi tanrı için kesiliyorsa, o tanrının adını anar. Kurban kesenin tanrısal
yardımı yalnız kendisi için istemeye hakkı yoktur; bütün Persler için ve özellikle
kral için dua eder; bütün Persler için dua ederken kendisi de bunun içindedir.
…din, bir Mag olmadan kurban kesmeyi yasak
etmiştir.
133. —
Doğum gününü, yılın bütün öteki günlerinden daha üstün sayarlar…
Şarabı çok severler, başkalarının yanında
kusmak, abdest bozmak yasaktır.
134. —
Yolda rastlaşanlar birbirlerine yaklaşırlarsa bu, onların aynı toplum katından
olduklarını gösterir; günaydın yerine, ağızdan öpüşürler; eğer biri öbüründen
biraz daha aşağı kattansa, o yanaktan öpülür; eğer çok daha aşağı kattansa, bir
dizini yere koyup öbürünün karşısında secde eder.
…öbür uluslara göre kendilerini her bakımdan
çok daha soylu sayarlar, başkaları kendileriyle ilişkileri ölçüsünde erdemli
olabilirler…
135. —
Persler yabancı görenekleri başka her ulustan daha kolay kaparlar…
…genç oğlanlarla cinsel ilişki kurma huyunu
Yunanlılardan almışlardır.
136. —
…çokluktan kuvvet çıktığına inanırlardı. Beş yaşından yirmi yaşına kadar
çocuklarına yalnız üç şey öğretiyorlardı: Ata binmek, ok atmak, doğruyu
söylemek. Beş yaşından önce çocuk babasına gösterilmez; kadınların arasında
yaşar; böylelikle çocuk eğer küçük yaşta ölürse, bu yasın babada fena bir etki
yapmasını önlemiş olurlardı.
138. —
Yapılması yasak olan şeyin konuşulması da yasaktır. En büyük ayıp yalandır,
bundan sonra borç gelir…
Bir akarsuya işemek, tükürmek, elini yıkamak,
hiç yapmadıkları şeylerdir…
139. —
Adlarının ki, ya fizik bir özelliği ya da bir kişilik onurunu belirtir, hepsi
de aynı harfle, Dorların “san,” Ionların “sigma” dedikleri harfle son bulur.
141. —
Lydialıların Perslere boyun eğmesinden hemen sonra (…) Miletos’tan gayrı öbür
İon siteleri (…) Sparta’ya elçiler yollayıp yardım istemeye karar verdiler.
178.
— Kyros, bütün bölgeye el koyduktan sonra Asurlar
üzerine yürüdü. Asurların elinde pek çok kent vardı. Bunların en ünlüsü ve
güçlüsü Babil’dir.
189.
— Kyros, Babil üzerine yürürken Gyndes kıyılarına ulaştı,
195.
— Ketenden uzun bir gömlek giyerler, üstüne
yünden bir tane daha geçirirler; omuzlarına küçük beyaz bir aba atarlar; ulusal
pabuçları vardır, Boiotialıların uzun konçlu ayakkabılarına benzer; uzun
saçlarının üzerine sarık sararlar; derilerini kokularla ovarlar. Her biri bir
mühür ve bir sopa taşır elinde; sopanın üzerine birkaç işaret işlenmiştir,
elma, gül, zambak, kartal vb; zira kendine özgü bir işaret bulunmayan sopa
taşımak âdet değildir.
196.
— Her köyde yılda bir kez şöyle bir tören yaparlar:
Kocaya varma çağına gelmiş olan kızları toplarlar; hepsi bir arada bir yere
götürürler, erkekler de gelip çevrelerini alırlar; tellal en güzellerinden
başlamak üzere, hepsini teker teker kaldırıp satışa koyar; bu, iyi bir para
ile satıldıktan sonra, geri kalanların en alımlısını artırmaya çıkarır; bunlar,
satın alan adamın karısı olarak satılıyorlar. Evlenme çağına gelmiş olan bütün
zengin Babilliler en güzelini alabilmek için fiyatı üst üste artırırlar;
güzelliğe pek meraklı olmayan halktan kimseler ise, tersine çirkinleri almak
için üste para da alırlardı. Tellal, güzellerin satışını bitirdikten sonra, en
berbatını ya da sakat olanlarını kaldırır, en ucuza bunlara razı olanlara
gösterirdi. bu sefer eksiltme ile gitmiş olurdu kızlar. Para, güzeller için
ödenen paradan çıkıyordu; böylece güzeller çirkinleri ve sakatları evlendirmiş
oluyorlardı. Hiç kimsenin kızını kendi istediğine vermeye hakkı yoktu, ayrıca
bir kimse satın aldığı kızı, bir kefil göstermeden alıp evine götüremezdi;
kızı kendi evine götüreceğine dair söz verdikten ve bu sözünü sağlama
bağladıktan sonra ancak bu sevince erebilirdi. Eğer o kızla yatmazsanız, yasa
sizi para ödemeye zorlar. Başka köylerden de isteyen bu pazara gelebilirdi.
Bunların en güzel yasaları buydu.
197.
— Hastalananları kentin meydanına getirip
koyarlar, çünkü hekim yoktur. Gelen geçen hastaya hastalığı üzerine öğütler
verir, kimisinin kendi başından da böyle bir hastalık geçmiştir, kimisi bir
başkasında görmüştür; hastanın yanına gelirler, çareler gösterirler,
kendilerinin o hastalıktan öyle kurtulmuş olduklarını ya da başka birisinin
öyle kurtulduğunu gördüklerini söylerler. Hastaya bir şey söylemeden geçmek
yasaktır; yoluna gitmeden önce, derdinin ne olduğunu öğrenmek gerekir.
198. —
Kefenleme balla yapılır; ağıtlar Mısırlılarınkine benzer. Bir Babilli karısıyla
her birleşmeden sonra, yanar bir kokunun yanında oturup arınır; öbür yandan
karısı da aynı şeyi yapar; seher vakti ikisi de yıkanırlar; zira yıkanmadan
hiçbir kaba el süremezler; bu âdet Araplarda da vardır.
199. —
Bunlara karşılık Babillilerin en yüz kızartıcı âdetleri de şudur. Her kadın
ömründe bir kez, Aphrodite tapınağında oturmalı ve kendini yabancı birisine
vermelidir.
Bu duvarlar içerisine girip oturan kadın, bir
yabancı gelip de tapınağın dışında onunla çiftleşmek için dizleri üzerine bir
para atmadıkça evine dönemez; parayı atarken aynen şunları söylemek zorundadır:
“Senin şahsında tanrıça Mylitta’yı çağırıyorum.”
Mylitta, Aphrodite’nin Asurcasıdır. Kaç para
verdiği önemli değildir; kadının kabul etmemesi korkusu yoktur; din bunu yasak
etmiştir, çünkü bu para kutsal olur. Kadın, kendisine ilk para atanın peşinden
gider ve kim olursa olsun geri çevirmez. Birleşmeden sonra kadın tanrıçanın
gönlünü yapmış olarak evine döner…
201. —
Kyros, Babil işini bitirdikten sonra, Massagetleri
de buyruğu altına almak istedi. Bu ulus ilk söylentilere bakılırsa, büyük ve
güçlüdür, tanyerinin ağardığı ve güneşin doğduğu yönde, Arax’ın öbür yanında, İssedonların karşısında otururlar. Bunların
Skyth soyundan olduklarını söyleyenler de vardır.
205. —
Massagetler, kocasının ölümünden sonra tahta geçmiş olan bir kraliçenin
yönetiminde bulunuyorlardı; adı Tomris’di.
Kyros, elçiler gönderdi, kendisiyle evlenmeyi çok istediğini bildirdi. Ama
Tomris biliyordu ki, onun asıl istediği kendisi değil, Massaget krallığıdır ve
kabul etmedi.
212. — Kraliçe, ordusunun ve oğlunun başına
gelenleri öğrenince Kyros’a bir haberci saldı, şu haberi gönderdi: (…) oğlumu
bana geri ver, bir şeyler karıştırmadan çık git bu topraklardan, Massaget
ordusunun üçte biri üzerinde kazandığın kaba zaferle yetin. Ama eğer bu
dediğimi yapmazsan, Massagetlerin efendisi olan Güneş adına ant içerim ki, kan
dökmeye doymayan adam, seni ben kanla doyuracağım.”
213. —
Elçinin bu sözlerine Kyros kulak asmadı.
214. —
sonunda Massageder kazanmışlar. Pers ordusunun büyük bölümü olduğu yerde
erimiş. Kyros’un tam yirmi dokuz yıl süren saltanatı böylece son buluyordu.
Tomris, elinde kan dolu bir tulum, ölüler arasında Kyros’u arıyordu; onu buldu
ve kafasını tulumun içine daldırdı.
215. —
Massagetlerin giyinişleri ve yaşamaları Skythlerinki gibidir…
…okla ve kargıyla savaşırlar ve daha çok sagaris dedikleri baltayı kullanırlar. Silahlarını
yalnız bakır ve altınla yaparlar…
216. —
Her erkek bir kadınla evlenir, ama ortak
yararlanırlar; Yunanlıların Skythlere yakıştırdıkları bu âdet, Skythlere değil
Massagetlere ait bir âdettir. Bir kadını arzulayan bir Massaget, ok torbasını
kadının arabasının önüne asar ve hiç çekinmeden onunla kalır. Ömürlerinin
yalnız şu suretle son bulmasını dilerler: Birisi iyice ihtiyarladı mı,
yakınları bir araya gelir, sürülerindeki başka birtakım hayvanlarla beraber onu
da kurban ederler; sonra bu etleri pişirir ve afiyetle yerler. Bunu en mutlu
akıbet sayarlar; hastalıktan ölenler yenmez, gömülür, kurban edilecek yaşa
ulaşamamak büyük talihsizlik sayılır. Toprağı ekip biçmezler; sürü
hayvanlarıyla ve Arax ırmağının bol balıklarıyla geçinirler; içkileri süttür.
Taptıkları tek tanrı güneştir ve ona at kurban ederler…
İkinci Kitap
EUTERPE
1. —
Kyros ölünce iktidar, Kyros’un Pharnaspes kızı Kassandane’den olma oğlu
Kambyses’e geçti.
2. —
Mısırlılar, Psammetikos zamanından önce,
kendilerini dünyanın ilk insanları sayıyorlardı.
…herhangi bir şeye “bekos”
adını vermiş olan insanların kimler olduklarını araştırmaya koyuldu; araya
taraya Phrygialıların ekmeğe bekos dediklerini öğrendi.
4. —
İnsanlar arasında mevsimleri on iki bölüme ayırıp ilk olarak yılı bulanlar
Mısırlılardır; ayları ise yıldızlara bakıp hesaplayarak bulmuşlardır.
Mısır’da ilk olarak saltanat süren, bana
dediklerine göre Menes’ti.
35. —
Onlarda çarşıya kadın çıkar, ufak tefek alışverişini kendi yapar; erkekler
evlerde bez dokurlar; başkaları bez dokurken atkıyı yukarı doğru atarlar; onlar
aşağıya doğru atarlar. Erkekler yükleri başları üstünde, kadınlar omuzlarında
taşırlar. Kadınlar ayakta işerler, erkekler çömelirler.
36. —
Mısırlılar evlerini hayvanlarla paylaşırlar.
Başka yerlerde organlar tabiat nasıl yapmışsa
öyle bırakılır. Yalnız Mısırlılar ve bu âdeti Mısırlılardan almış olanlar
sünnet olurlar.
Yazı yazmak ya da çakıl taşlarıyla hesap
yapmak için Yunanlılar ellerini soldan sağa doğru yürütürler, Mısırlılar sağdan
sola…
37. —
Giyimleri ketendendir, yeni yıkanmış, temiz
giyinirler, bu konuda pek ti tizdirler.
Anlatılması çok uzun, bitmez tükenmez dinsel
törenler yaparlar.
39. —
Marka vurulan hayvan, kesileceği sunak taşına
götürülür; ateş yakılır, hayvanın başına ve sunak taşına şarap serpilir,
tanrının adı anılır ve hayvan kesilir; sonra kafası ayrılır. Derisi yüzülür.
Kafaya beddua edilir ve götürülür. Bir pazar vardır, içinde Yunanlılar bulunur,
alışveriş yaparlar, kafayı oraya götürür, Yunanlılardan birisine satarlar. Eğer
bir Yunanlı bulunamazsa, kaldırıp dereye atarlar.
41. —
…inek kurban edilemez; bunlar İsis’in kutsal
hayvanlarıdır. Gerçekten heykeller, îsis’i inek boynuzlu bir kadın olarak
gösterirler, Yunan ressamları da İo’yu öyle çizerler.
…hiçbir Mısırlı bir Yunanlıyı ağızdan öpmez,
bir Yunanlının bıçağını, kebap şişini, tenceresini kullanmaz, hatta bir
Yunanlının bıçağı ile kesilmiş bir et parçasını ağzına koymaz.
42. —
Mısırlıların hepsi aynı tanrılara tapmazlar,
hepsinin birden taptığı yalnız İsis ve Orisis’tir - ki bu İkincisi onların
katında bizim Dionysos’u karşılar; bu ikisine benzer biçimde taparlar.
47. —
Domuza gelince, Mısırlılar bunu temiz olmayan hayvan sayarlar. Şimdi bakınız:
Bir domuzun yanından geçen ona sürtünse, üstündekilerle beraber kendini ırmağa
atar,
Mısırlılar, Selene ve Dionysos dışında hiçbir
tanrıya domuz kurban etmezler; bu iki kurban da aynı zamanda ve dolunay varken
kesilir ve domuzları öldürdükten sonra etini yerler.
Bakınız Selene’ye domuz kurban etme töreni
nasıl yapılıyor: Hayvan kesilir, kuyruk ucu, dalak, içyağı bir kenara ayrılır,
hayvanın kamından çıkan bütün yağ da üstüne konur ve bunlar arıtıcı ateşe
atılır.
…bu kurbana tanık olan dolunay süresince
kendileri yerler; ama yılın öbür günlerinden hiçbirinde bir daha domuz yemezler.
49. —
Dionysos adını, ona kurban sunma törenlerini ve phallos için düzenlenen töreni
Yunanistan’a sokan bu Melampus’tur.
50. —
Zaten hemen hemen bütün tanrı adları Yunanistan’a Mısır’dan gelmiştir.
59.
— Mısırlılar yılda sadece bir defa değil, birçok defa üst üste bayramlar ve
dinsel toplantılar yaparlar; en önemlileri ve en yaygın olanları, önce
Bubastis’te kutladıkları Artemis bayramı ve bir de Busiris’te kutlanan İsis
bayramıdır…
60. —
Bubastis’e giderlerken şöyle yaparlar: Yolculuk ırmak üstünde geçer, kayıkları
kadın erkek tıka basa doldururlar; bazı kadınlar ellerindeki kastanyetleri
çalarlar; erkekler bütün yol boyunca flüt çalarlar; geri kalan kadınlar ve
erkekler türküler çağırırlar ve el çırparlar. Kayık bir kentin önüne geldiği
zaman kıyıya çıkarlar, türlü şakalar yaparlar. Kadınların bir bölümü demin
dediğimi yaparken, öbürleri tuhaf sözlerle ve bağıra çağıra o kentin
kadınlarına seslenirler, bazıları oyunlar oynarlar, bazıları ayaküstü durup
soyunurlar. İşte önünden geçtikleri her kıyı kentinde böyle yaparlar.
Bubastis’e varınca bol kurban keserek bayram yaparlar ve bu bayramda, yılın
geri kalan günlerinde içilen üzüm şarabından çok daha fazlası içilir.
63. —
Papremis’te önce, her yerde olduğu gibi kurban kesilir ve dinsel törenler
yapılır; ama güneş battığı zaman birkaç rahip heykelin yanına koşar, öbürleri
ellerinde ağaç topuzlarla tapınağın kapısını tutarlar. (…) tapınak
koruyucularının üstüne sopayla yürürler. Topuz topuza yaman bir savaş olur; kafalar
kırılır, hatta yaralananlardan çoğu, sanırım ölürler (…) Bu bayram, oranın
yerlilerine bakılırsa şunun için yapılırmış: Bu tapınakta Ares’in anası
oturuyordu; ondan uzakta büyümüş olan Ares, erkeklik çağına ulaşınca anasını
görmeye gelir (…) rahipleri hırpalar, geri atar ve anasının yanına gider. İşte
buradan gelir diyorlar, Ares bayramlarındaki bu dayak töreni.
80. —
Günaydın demek yerine, sokaklarda eğilir ve ellerini dizlerine kadar
indirirler.
81. —
Dizlerine kadar düşen ketenden yapılma saçaklı gömlekler giyerler, bunlara “kalasiris” derler, bu gömleklerin üstüne omuzlarına
beyaz yünden bir üstlük atarlar; ama dinsel törenlerde yün giymezler ve yünü
kefen olarak da kullanmazlar; dinlerinin yasası bunu yasak etmiştir; Orpheus ve
Dionysos dinlerinde de aynı yasaklara rastlanır ki, bunlar da kaynaklarını
zaten Mısır’dan ve Pythagorasçılardan
almışlardır Bu dinlerden olanlar da yün içinde gömülmek hakkına sahip
değillerdir.
84. —
Bir hekim, yalnız bir hastalığa bakar, birden fazlasına bakmaz. Bundan ötürü
hekim sayısı çoktur
85. —
Bir evde hatırı sayılır birisi öldü mü, evin bütün kadınları başlarına,
yüzlerine çamur sürerler; sonra ölüyü evde bırakıp sokaklara dökülürler,
eteklerini bellerine kadar kaldırırlar, memelerini açarlar ve dövüne dövüne
sokak sokak gezerler; bütün akrabaları da onlarla beraber giderler; öbür yandan
erkekler, onlar da sıvanmış olarak dövünürler. "Bu törenden sonradır ki,
cenaze tahnit edilmek üzere ölücüye götürülür.
86. —
En iyi mumyalama dediğimiz şudur: Önce demir bir
kanca ile burun deliklerinden beyni çeker; ama hepsini alamaz, kalanını ilaçla
eritir. Arkasından, keskin bir Ethiopia taşı ile ölünün böğrünü uzunlamasına
keser ve içindeki her şeyi boşaltır; içini böyle temizledikten sonra hurma
şarabından geçirir ve kokular püskürtür; karnına dövülmüş saf mür ve çeşitli
kokular doldurur ve diker. Sonra tabii sodyum karbonat içine daldırıp yetmiş
gün onun içinde bırakmak suretiyle tuzlar. Yetmiş günden sonca çıkarır, yıkar
ve baştan aşağı Mısırlıların genellikle yapıştırıcı olarak kullandıkları zamka
batırılmış gayet ince tül şeritlerle sarar. Ve ölünün yakınlarına teslim eder,
onlar da tam bir insan gövdesine göre yapılmış olan bir tabut hazırlatırlar ve
mumyayı içine kapatırlar; kapandıktan sonra ölü odasına götürülür, ayaküstü bir
duvara yaslanır.
87. —
İşte en pahalı mumyalama budur.
89. —
Hatırı sayılır kişilerin karılan, pek güzel ve pek namlı olan kadınlar,
öldükleri zaman hemen mumyacıya verilmezler; ancak üç dört gün geçtikten sonra
onlara emanet edilirler. Böylece mumyacının kadına kötü bir şey yapması
önlenmiş olur; anlaşılan bunlardan birinin yeni ölmüş bir kadına sataştığı
olmuş ve beraber çalıştığı kimseler onu ele vermişler.
95. —
Çok sivrisinek olur ve bundan korunmak için bakınız ne yaparlar: Bataklığın üst
yanında oturanlar kulelere çıkıp yatarlar; çünkü rüzgâr, sivrisineğin o kadar
yüksekte uçmasına elvermez. Batak bölgede oturanlar, kule yerine başka bir çare
bulmuşlardır; herkesin evinde bir ağ vardır, gündüz balık tutar, gece uyuduğu
yatağın üstünde buna sarınıp yatar. Başka bir örtü örtünse sivrisinek üstünden
gene sokar; ama ağ olunca yanına bile yaklaşamaz.
100. —
Rahipler bana bir kitap açıp, bundan sonra gelen üç yüz otuz kralın adını
okudular; bunca insan nesli içinde, on sekiz Ethiopialı ve bir tek kadın, yerli
bir kadın vardı; öbürleri erkektiler ve Mısırlıydılar. Kraliçe olan kadın, Babilli Nitokris’le aynı adı taşıyordu.
104. —
Kolkhisliler, besbelli Mısırlıdırlar.
Kolkhisliler, Mısırlılara bakılırsa, Sesostris ordusundan kalmadırlar; derilerinin
karalığına ve saçlarının kıvırcık oluşuna bakıp ben kendim de bu kanıya
varmıştım (…) ama beni asıl etkileyen şu olmuştur: İnsanlar arasında yalnız
Kolkhisliler, Mısırlılar ve Ethiopialılar sünnet olurlar.
105. —
Kolkhislilerin Mısırlılarla akrabalığını gösteren başka hiçbir belirti yoktur.
Sadece şu var ki, Mısırlılar da, onlar da keteni aynı biçimde işlerler;
yaşayışlarında ve dillerinde benzerlikler vardır. Yunanlıların Sardunya keteni
dedikleri, Kolkhis ketenidir; Mısır’dan gelenine Mısır keteni derler.
Üçüncü Kitap
THALİA
12. —
Perslerin kafaları o kadar inceydi ki, bir çakıl taşıyla vurdun mu
deliniveriyordu; Mısırlılarınki tersine, o kadar sertti ki, taşla vursan bile
zor kırılıyordu. Bunu şöyle açıkladılar ve ben de kolayca kabul ettim;
Mısırlılar çocuk yaştan beri kafalarını kazıtırlar ve kemikdokusu güneşin
etkisiyle daha sık olur…
84. —
…kral nasıl seçilecek, onu kararlaştırdılar: Atlarına binip kentin dışına
çıkacaklardı, güneş doğduktan sonra hangisinin atı daha önce kişnerse, o kral
olacaktı.
86. —
Dareios’un atı kişneyerek dörtnala kalktı; o
anda bulutsuz gökyüzünde bir şimşek çaktı ve gök gürledi. Bu belirtiler sanki
özel olarak ortaya çıkmıştı, Dareios’un seçimini onaylayan tanrısal bir olaydı;
öbürleri hemen atlarından inip önünde yere kapandılar.
150. —
Samos’a karşı deniz seferi açıldığı sırada Babilliler ayaklandılar
151. —
Bu olayları haber alan Dareios bütün kuvvetlerini topladı ve Babil üzerine
yürüdü; orduyu kentin duvarları dibine getirdi, kenti kuşattı; Babilliler
aldırış etmiyorlardı.
“Burada ne bekliyorsunuz İranlılar? Çekip
gitseniz daha iyi edersiniz. Ne zaman katırlar doğurursa, siz de bizi o zaman
ele geçirebilirsiniz.” Bu Babilli böyle konuşuyordu, çünkü bir katır hiçbir
zaman doğurmaz diye düşünüyordu.
152. —
On dokuz ay olmuştu, Dareios ve ordusu, Babil’i almadan bekliyor, canları
sıkılıyordu.
153. —
Megabyzos’un oğlu, bir mucizeye tanık oldu: Erzakını taşıyan katırlardan
birisi, bir katır doğurmuştu.
154. —
…nasıl etsem de kenti alacak adam ben olsam, bu işi ben kendim yapabilsem diye
hayal kurmaya başladı; Bunun için aklına gelen tek çare şu oldu: Kendi
kendisinin bir yerlerini kesip atacak ve Babillilerin saflarına geçecekti.
157. —
Babillilerin karşısındaki adam İranlıların en soylu katından geliyordu, burnu,
kulakları doğranmıştı, derisinde kamçı izleri vardı, üstü başı kan içindeydi,
sözlerinin doğru olduğuna ve kendileriyle işbirliği yapmak için geldiğine
inandılar; istediğini yapmaya hazır görünüyorlardı; o zaman o da onlardan bir
komutanlık istedi. Komutanlığı ele alınca Dareios ile kararlaştırdıkları gibi
yaptı.
158. —
İranlıları içeriye aldı, Babillilerden onun yaptıklarını görenler, Zeus Belos
tapınağına doğru kaçtılar; görmeyenler ise, ihanete uğramış olduklarını
anladıkları ana kadar savaş yerlerinden ayrılmadılar.
159. —
Babil, ikinci kez olarak işte böyle alındı.
Dördüncü Kitap
MELPOMENE
Skythler
- Yurtları - Özellikleri
1. —
Dareios, Babil’i aldıktan sonra Skythlere karşı sefer açtı.
Skythler Yukarı Asya’da yirmi sekiz yıl hüküm
sürmüşlerdir. Kimmerleri kovalayarak gelmişler; Asya’ya geçmişler, Med
egemenliğine son vermişlerdi, Skythler gelmeden önce bu ülkenin sahibi
Medlerdi.
2. —
Skythler içkileri olan sütü elde etmek amacıyla bütün kölelerin gözlerini
oyarlar, bakınız sütü nasıl sağarlar: Köleler, flüte çok benzeyen bir çeşit kemik
boru alırlar; bunu kısrağın döl yatağına sokar ve ağızlarıyla üflerler; onlar
üflerken, öbürleri de sağarlar. Neden böyle yaparlar, kedilerine sorarsanız,
hava kısrağın damarlarım açar, sütün memelerine inmesini sağlar. Sağılan süt
tahta fıçılara boşaltılır; çevresine kör köleler dizilir ve sütü döverler;
üstte kalanı ayırıp alırlar. Skythlerin gözünde en iyi süt budur; altta kalanım
düşük kalite sayarlar. İşte Skythler, ellerine düşenlerin hepsinin gözünü bu
işi gördürmek için kör ederler; zira ekip biçemezler, göçebedirler.
5. —
Skythler, kendilerini ırkların en genci sayarlar ve kökenlerini şöyle
gösterirler: Bu ülke boştu, burada ilk olarak Targitaos adında bir adam doğdu.
Bu Targitaos’un babası Zeus, anası da Borysthenes ırmağının kızıymış, öyle derler.
-Benim aklım ermez, ama bana ne, efsane böyle diyor.- Targitaos’un kökeni
buymuş demek; bunun üç çocuğu olmuş, Lipoxais, Arpoxais ve en küçükleri
Koloxais. Bunların zamanında Skythia’ya, gökyüzünden altından yapılma zanaat
araçları düşüyor, bir saban, bir boyunduruk, bir balta ve bir kupa. Bunları ilk
olarak en büyükleri görüyor ve yaklaşıyor almak için; altın kızıl kor oluyor. O
geri çekiliyor, ortanca ilerliyor, gene aynı şey oluyor. Maden öyle ateş
saçıyor ki, uzaklaşmak zorunda kalıyor. Sıra üçüncüye, yani en küçüklerine
geliyor, o zaman altın soğuyor, o da bunları alıp evine götürüyor. Mucizeyi
gören büyükler, iktidarı en küçüklerine bırakıyorlar.
6. —
Lipoxais’ten, Aukhatea denilen Skythler doğmuştur. Ortancadan, Arpoxais’ten
inenler Katiariler ve Traspieslerdir ve en küçüklerinden de kralları çıkmıştır
ki, adları Paralatailardır. Tümü de Skoloti diye anılırlar ki, bu kralların
lakabıdır. Bunlara Skythler adını Yunanlılar takmışlardır.
8. —
Skythler kendileri için ve yurtlarının kuzey bölgeleri için ne anlatırlarsa,
ben de onu anlattım. İşte şimdi de Pontos Euxeinos’da yerleşmiş olan
Yunanlıların anlattıkları: Herakles diye anlatırlar, Geryon’un öküzlerini önüne
katmış giderken, bugün Skythlerin oturdukları yerlere gelmiş, o zamanlar
buralarda kimse yokmuş (…) soğuk, buz gibi bir havaya yakalanmış, aslan postunu
çekmiş üzerine ve uyumuş; arabasına koşulu iki kısrak kaybolmuşlar.
9. —
Herakles uyanmış, kısrakları aramış, bütün ülkeyi geçmiş, sonunda “Ağaçlık”
denilen yere gelmiş. Bir mağaranın içinde bir yaratık bulmuş, yarısı kız,
yarısı yılan. Bu gördüğü karşısında uğramış olduğu şaşkınlıktan kurtulunca,
acaba kendi başlarına dolaşan kısrakları gördü mü diye sormuş; o da kısrakların
kendi elinde olduğu ve geri alabilmek için kendisiyle yatması gerektiği
cevabını vermiş. Herakles bu ücret karşılığında onunla birleşti. “Buraya gelen
kısrakları senin için sakladım; sen de karşılığını ödedin, işte senden üç
çocuğum oldu. Büyüyecekler, o zaman onları ne yapacağım? Böyle sordu ve işte
diyorlar, aldığı cevap: “Çocuklarının büyüyüp adam olduklarını gördüğün zaman, içlerinden
hangisi şu yayı benim gibi kurar ve şu kılıcı benim gibi kuşanırsa, onu bu
ülkeye yerleştir; bu dediklerimi yapamayanları kov bu topraklardan gitsinler.”
10. —
Herakles yaylarından birini kurdu, omuzdan atma kılıç kayışının nasıl
kuşanıldığını gösterdi, sonra yayı ve kılıç kayışını kadına verdi; kılıç
kayışının tokasında altın bir kupa vardı. Bunları verdikten sonra gitti. -
Çocukları doğdular. Büyüyünce anaları adlarını koydu; birincisinin adı
Agathyrsos, sonrakinin Gelonos, en küçüğünün Skythes. Sonra Herakles’in sözüne
bağlı kalarak onun emretmiş olduğu şeyi yaptı. Çocuklarından ikisi Agathyrsos
ve Gelonos istenilen şeyi yapamadılar, kendilerini dünyaya getirmiş olan
anaları onları kovdu, çıkıp gittiler; en küçükleri Skythes, istenileni yaptı ve
yerinde kaldı. Sonradan gelen bütün Skyth kralları bu Herakles oğlu Skythes’ten
türemişlerdir. Skythlerin bugün de kılıç kayışlarında asılı duran kupalar,
Herakles’in kupasının anısını sürdürürler. - İşte Pontos Euxeinos
Yunanlılarının anlattıkları da bunlardır (ve şunu da eklerler ki, bu,
analarının Skythes yararına uydurduğu bir şeyden ibarettir).
11. —
Bir anlatı daha var. Ben de bunu tutuyorum, o da şu. Göçebe Skythler
Asya’daydılar; Massagetlerle yaptıkları bir savaştan yenik çıktılar, Araxes
ırmağını geçtiler, Kimmerlerin yanına göç ettiler. (Skythlerin oturdukları
yerler eskiden Kimmerlerinmiş, öyle derler). Skythler geldikleri zaman
Kimmerler büyük bir istila karşısında oldukları düşüncesiyle toplanıp
görüştüler. Düşünceler bölündü, iki taraf da dediğinden şaşmadı, ama krallardan
yana olanların düşüncesi daha bir yürekliydi. Halkın eğilimi kendiliklerinden
çıkıp gitmekti, böylesini uygun buluyordu; bu çapulcu alayını beklemek büyük
bir tehlikeye atılmaktı; krallar ise yurtlarını bu istilacılara karşı sonuna
kadar savunmak istiyorlardı. Ne halk krallarının dediğine olur diyordu, ne de
krallar halkın dediğine. Halk, savaşmadan yurtlarını düşmana bırakıp çekilmeyi
düşünüyordu; ama krallar halkla beraber kaçıp gitmektense, yurtlarında kalıp
ölmeye karar verdiler; şimdiye kadar yurtlarının sefasını sürmüşlerdi ve onu
bırakırlarsa, başlarına gelmedik bela kalmayacaktı, durum öyle gösteriyordu.
Sonunda halk ve kralları ikiye bölündüler ve sayıları birbirine denk
olduğundan, birbirleriyle dövüştüler ve Kimmer halkı kardeş eliyle ölenleri
Tyras ırmağı kıyılarına gömdü, mezarları hâlâ durur. Geride kalanlar, onları
mezarlarına koyduktan sonra yurtlarını bırakıp çıktılar. Skythler geldiğinde
kimseler kalmamıştı.
12. —
Bugün de Skythia’da Kimmer kaleleri vardır. Kimmer Boğazı vardır. Kimmeria
denilen bir bölge vardır. Bir Kimmer Bosphoros’u vardır. Besbelli Kimmerler
Skythlerden kaçarlarken Asya’dan geçmişler ve Khersonesos’ta, içinde bugün
Sinoplu Yunan kolonlarının oturdukları kentler kurmuşlardır. Gene besbelli,
peşlerinden gelen Skythler, Media’yı yollarını şaşırdıkları için istila
etmemişlerdir. Zira Kimmerler kaçarlarken kıyı boyunu bırakmamışlar, oysa
Skythler onları, içeriye sapıp Media’ya girdikleri güne kadar Kafkaslar’ı
sağlarına alarak izlemişlerdir.
25. —
Ötesinde yer taşlık, kayalıktır. Bu taşlık bölgeyi geçince yüksek dağların
eteğinde uzanan geniş bir alana çıkılır, burası doğuştan kel oldukları söylenen
insanların oturdukları yerdir, kadın erkek hepsi keldir, burunları yassı,
çeneleri fırlaktır; dilleri ayrıdır, Skythler gibi giyinirler, ağaçlardan
topladıkları yemişlerle beslenirler. Yağ çıkardıkları ağaca fındık ağacı derler. Aşağı yukarı incir ağacı
büyüklüğünde olur; bakla iriliğinde yemiş verir, çekirdekli bir yemiştir bu. Bu
yemiş olgunlaşınca bez içinde ezip özünü süzerler, koyu ve siyah bir öz akar;
bu akan sıvıya “askhü” derler; zevkle içerler,
sütle karıştırıp öyle de içerler; tortusu yapışkan bir macun kıvamında olur,
bundan da çörekler yapıp saklarlar; zira bu ulusun sürüleri azdır, çünkü
otlakları fakirdir. Her biri bir ağaç altında yatar; kış geldi mi ağacın
çevresine, çadır gibi, beyaz yünden bir örtü gerilir; yazın örtüyü kaldırırlar.
Bu halklara kimse zarar vermez, kutsal sayılırlar; savaş için silahları yoktur.
Komşularında bir anlaşmazlık çıksa, yargıcı olarak onlara başvurulur ve eğer
birisi, kendi yurdundan kaçıp onlara sığınsa, ona artık kimse dokunamaz.
Bunlara, Argipeialar derler.
Kel adamların doğusuna düşen ülkede İssedonların
yaşamakta oldukları kesindir…
26. —
İssedonlara bağlanan bazı görenekler; birisinin babası öldü mü, bütün
akrabaları ona sürü hayvanları götürürler; kurban ederler, parçalara ayırırlar;
ev sahibinin babasını da keserler ve etini öbür etleri arasında karıştırırlar,
bir şölen çekerler. Ölünün kafasını kazırlar, içinden beynini çıkarırlar; altın
yapraklarla kaplarlar ve bir tanrı suratı gibi her yıl büyük kurbanlarla
yüceltirler.
Coğrafya
Bilgisi
37. —
İranlıların ülkesi, Erythreia Denizi denilen Güney Denizi’ne dayanır; kuzey
sınırlarında Medler otururlar, Medlerin üst yanında Saspeirler, Saspcirlerin
üstünde Kolkhisliler ki, bunlar Phasis ırmağının döküldüğü Kuzey Denizi’ne (Kuzey
Denizi = Karadeniz) kadar giderler. İki deniz arasındaki bütün alanı bu dört
ulus tutar.
41. —
Mısır’dan sonrası Libya’dır.
Libya, Asya ile sınır olan bölgesi dışında
suyla çevrili görünüyor; bunu ilk olarak ortaya koyan, bizim bildiğimiz, Mısır
kralı Nekos’tur.
46. —
Dareios’un sefer açmış olduğu Pontos’un çevresi, Skythler bir yana bırakılırsa,
en geri insanlarla kuşatılmıştır. Denizin bir yakasında Skythlerden başka,
kafası aydınlanmış bir ulus gösteremeyiz, Anakharsis'ten başka doğru dürüst bir
adamın anısını bulamayız. Hatta insanlar için pek önemli bir alanda eşsiz bir üstünlük
göstermiş olan Skyth ulusunun bile öbür işlerine pek kulak asmam. Ama bu önemli
sorunu Skythler, görülmemiş bir ustalıkla çözümlemişlerdir. Şunu demek
istiyorum: Kendilerine saldıran hiç kimse, onların ellerinden kurtulamaz ve
kendileri istemedikleri sürece kimse onları bulup bastıramaz; öyle insanlar ki,
ne kentleri vardır, ne kaleleri, hepsi de atlıdır ve ok atarak savaşırlar.
Evlerini peşlerinde taşırlar, -zira ekip biçerek değil, hayvancılıkla
geçinirler, evleri arabalarıdır- böyle insanlar yenilebilir, ele düşürülebilir
mi?
Skythlerin
Gelenek ve Görenekleri
59. —
Tanrılar içinde yaranmak istedikleri en başta Hestia olmak üzere Zeus ve Toprak
-ki bunu Zeus’un karısı olarak tanırlar- sonra Apollon, Göksel Aphrodite,
Herakles ve Ares’tir. Bu tanrılar bütün Skythia’da ululanırlar; Şahane Skythler
ayrıca Poseidon’u da kutlarlar. Skyth dilinde Hestia’ya Tabiti, Zeus’e, benim
fikrimce pek doğru olarak, Papaiosi adı verilmiştir, Toprak’a Api, Apollon’a
Oitosyros, Göksel Aphrodite’ye Argimpasa, Poseidon’a Thagimasadas derler. Ares
dışında heykel, sunak, tapınak kurma gelenekleri yoktur, yalnız Ares için
yapılır.
60. —
Dinsel törenler şöyledir: kurban ortaya konulur, ön ayakları bağlanır; kurbanı
kesecek olan adam hayvanın arkasında durur, ipin ucunu çeker, hayvanı düşürür;
hayvanı düşürürken kurban hangi tanrıya sunuluyorsa, o tanrıya dua eder, sonra
boğazına ince bir ip dolar, ipin arasına bir sopa sokar, sopayı çevire çevire
sıkar ve kurbanı boğar; ateş yakılmaz…
61. —
Skythia’da odun pek bulunmaz, onun için eti şöyle pişirirler: Kurbanları
yüzdükten sonra, kemikleri örten bütün etleri ayırırlar, sonra tencere
bulunuyorsa, eti ona koyarlar. (…) tencere hayvanın kemikleri üzerine konur ve
kemikler ateşe verilir. Eğer tencere yoksa etler hayvanın iskeleti üzerine
konur, su da katılır, alttan kemiklerle beraber ateşlenir.
Kurban olarak bütün hayvanları ve özellikle
at keserler.
62. —
Ares ayrı bir tapınma konusudur. Her bölgede, toplantı yerlerinde bu tanrı
adına, şu örnek üzere bir tapınak yükselir: Üç stad eninde ve üç stad boyunda
bir alana, üç staddan az alçak ve ince dallardan yapılma demetler yığılır. (…) üç
yanı dimdik iner, üstüne dördüncü yandan çıkılır. Bu küçük tepenin en üstüne demirden yapılma bir pala
dikilidir, bu pala çok eski olduğu için her bölgeden saygı görür ve Ares
heykeli işte budur.
Savaşta esir aldıkları zaman, bunların yüz
tanesinden birini kurban ederler (…) Kurban edilen adamların sağ kollarını
elleriyle beraber omuz başlarından keserler, gökyüzüne doğru fırlatırlar…
64. —
Savaşla ilgili âdetleri şunlardır: Bir Skyth, öldürdüğü ilk düşmanın kanını bir
kupaya doldurup içer; savaşta öl-dürdüğü herkesin kafasını kesip krala götürür;
zira ancak kafa götürürse, ganimetten pay alabilir…
Düşmanlarının kafasını yüzerler (…) elbezi
gibi kullanmak üzere saklar. Bunları atının dizginlerine dizer ve bununla
övünür, çünkü bu havlulardan en çoğunu taşıyan en yiğit diye geçinir. Gene birçokları, yendikleri düşmanın sağ elinin derisini de
tırnaklarla beraber yüzerler ve ok torbasına kapak yaparlar.
66. —
Yılda bir, her vali kendi bölgesinde bir krateros içerisinde su ve şarabı
karıştırır; bir düşman yenmiş olan her Skyth gelir içer; alacağında böyle bir
başarı olmayanlar bu onur şarabından içemezler; hor görülür ve kenarda
kalırlar, bu hal en ağır hakarettir. Buna karşılık çok sayıda düşman öldürmüş
olanlar, iki kupayla gelir ve üst üste içerler.
67. —
Skythlerde pek çok falcı vardır, bunlar ileride olacak şeyleri söğüt
değneklerine bakarak haber verirler. Şöyle: Bu değneklerden büyük demetler
getirirler, yere koyup dağıtırlar, sonra değnekleri birer birer ayırarak
gelecekte olacak şeyleri söylerler; konuşurken değnekleri toplar, bir demet
haline getirirler. Bu çeşit falcılık atalarından kalmadır, ama “Enareler”, yani
eşcinseller, gelecekten haber verme yeteneğini kendilerine Aphrodite’nin
verdiğini iddia ederler; bunlar, ıhlamur kabuğu ile fala bakarlar; kabuğu
uzunlamasına üçe bölerler, parmaklarının ucuna dolarlar, sonra açarak
gelecekten haber verirler.
68. —
Skyth kralı hastalandığı zaman, en iyi üç falcıyı getirtir, onlar da anlattığım
gibi fala bakarlar. Genellikle söyledikleri filan ya da falanın (burada o
yurttaşların adı veriliyor) kral hanedanı üzerine yalan yere yemin ettiğidir.
Skythler arasında, önemli konularda kral hanedanı üzerine yemin edilmesi
adettir. Falcıların yalan yere yemin
etmekle suçladıkları adam hemen yakalanır (…) Eğer sonunda çoğunluk sanığı
temize çıkarırsa, ilk gelmiş olan falcılar ölüme mahkûm edilirler.
69. —
Bunları şöyle öldürürler. Bir arabaya çalı çırpı doldurulur ve öküzler koşulur;
falcılar ayakları bağlı, elleri arkadan bağlı, ağızları tıkalı olarak arabaya
bindirilir, odunların içerisine konur; ateş verilir, sonra öküzler kovalanır,
hızlı koşsunlar diye ürkütülür. Çoğu zaman falcılarla birlikte öküzler yanarlar
(…) Kral, birisini öldürdüğü zaman çocuklarını geride bırakmaz; oğlan çocukları
da beraber öldürtür, kızlara dokunmaz.
70. —
Skythler şöyle ant içerler: Toprak bir kupanın içerisine şarap doldururlar; ant
içecek olanlar buna kanlarını karıştırırlar…
71. —
Kralları öldüğü zaman, o bölgede eni boyu bir, dörtgen, büyük bir mezar
kazarlar ve hazır olduğu zaman ölüyü getirirler: Gövde mumla kaplanmıştır (…) ölü
bir arabaya konur ve başka bir halk topluluğuna götürülür; teslim alanlar
Şahane Skythlerin geleneklerini uygularlar: Bir kulaklarının memesini keserler,
başlarını çepeçevre kazırlar, kollarının etini çizerler, alınlarını ve
burunlarını yırtarlar, sol ellerine ok saplarlar. Sonra arabanın içindeki kral
ölüsü, gene kendi uyruğunda olan bir başka halk topluluğuna götürülür; ilk
olarak götürüldüğü yerin ahalisi de peşinden gider. Bütün halk toplulukları
dolaştırıldıktan sonra ölü imparatorluğun en uzak ülkesi olan Gerrhos ülkesine
götürülür; mezar orada kazılmıştır. Mezarın içine çimen yayılır, kral üzerine
konur; ölü yere saplanmış mızraklarla çevrilir, üzerine ağaçtan bir gölgelik
konur, sazlarla örtülür; mezarın içinde boş kalan geniş yerlere karılarından
birisi, elinden içki içtiği kimse, bir aşçı, silahtarı, uşaklarından birisi,
bir haberci ve atları, boğulup konulur; kullandığı şeylerden birer tane ve altın
kupalar konur (gümüş ve bakır kullanmazlar). Bu tören tamamlanınca herkes
mezarın üzerine kürekle toprak atar ve en yüksek tümseği yapmak için
birbirleriyle yarış ederler.
772. — Aradan geçen bir yılın sonunda şu
törenler yapılır: Kralın adamlarından ona en çok hizmet etmiş olanları seçilir;
bunlar Skyth ırkındandırlar, zira kral kimi isterse hizmetlerine alır ve para
ile satın alınmış köleleri yoktur; bunlardan ve en güzel atlarından ellişer
tanesi boğulur, bağırları çıkartılır, içleri temizlenir, saman doldurulup
dikilir; iki ağaç desteğin arasına bir tekerleğin yarısı, yuvarlak yanı yere
dönük olarak konur; öbür yarı aynı şekilde ve ayrı iki kazığa bağlanmıştır;
bunlardan böyle çok sayıda yaparlar. Atlara enseye kadar uzunlamasına birer
ağaç kazık geçirirler ve yarım tekerleğin üzerine kaldırırlar. Atı bir kısmı
önden, omuzlarının altından tutup kaldırır; öbürleri arkadan, butlarının
yanından karnını tutarak kaldırır; atın iki yandan bacakları sarkar, ama yere
değmez. Atlara gem ve dizgin vurulur ve dizginin ucu bir ayağa bağlanır.
Boğulan delikanlılardan her birini bir atın üzerine çekerler ve şöyle yaparlar:
Gövdeye belkemiği boyunca enseye kadar sert bir kazık geçirirler; kazığın alt
ucu dışarı çıkar ve atın içinden geçen kazığın üzerin de özel olarak açılmış olan yuvaya oturur. Mezarın çevresine
bu görülmemiş atlıları dizdikten sonra, bırakılır giderler.
73. —
İşte krallarını böyle gömerler; öbür Skythlerden birisi öldüğü zaman en
yakınları bir arabaya koyup sırayla öbür yakınlarını dolaştırırlar. Kırk gün
boyunca ölüler böylece birinden öbürüne gezdirilir, sonra gömülür.
74. —
Topraklarında kenevir yetişir, tıpkı keten gibidir, yalnız daha kalın ve daha
büyüktür. Hem insan eliyle ekilir, hem kendiliğinden yetişir.
75. —
Skythler kenevir tohumunu alırlar, (…) tohumları kızgın taşın üzerine atarlar;
tohum taşa değince tütmeye başlar (…)Skythler bayılırlar buna ve keyiften
haykırırlar; bu onlar için yıkanma yerine geçer.
78. —
Skythler kralı Ariapeithes’in çocuklarından birisi de Skyles’di; bu, İstria
ilinden ve Skyth olmayan bir kadından doğmuştu. Anasından Yunan dili ve
edebiyatı öğrenmişti.
Amazonlar
110. —
Skythler bunlara Oiorpata derler, yani Yunanca karşılığı erkek öldürenler
-çünkü Skyth dilinde oior erkek demektir, pata da öldürmek- savaş açan
Yunanlılar diye anlatırlar, Thermodon savaşını kazandıktan sonra, canlı olarak
yakaladıkları Amazonları üç gemiye doldurup denize açılmışlar; Amazonlar açık
denizde erkeklerin üzerine atılıp döve döve öldürmüşler. Ama bir gemi nasıl
yönetilir bilmiyorlardı, Erkekleri öldürdükten sonra rüzgarın ve dalganın önüne
katılmışlar. “Dik Bayır” denilen Palus-Maiotis’e varmışlar. Buraları Özgür
Skythler toprakları içinde kalır. Amazonlar burada karaya çıkarlar ve ülkenin
insanların yaşadıkları bölgesine giderler; otlayan atlara rastlayınca bunları
alıp üstlerine atlarlar ve Skyth topraklarını yağmaya başlarlar.
111. —
Skythler başlarına gelene bir anlam veremiyorlardı; bunların ne dillerini
anlıyor, ne giyinişlerini tanıyor, ne de kim olduklarını biliyorlardı; nereden
çıktı bunlar diye şaşırıp kalmışlardı, bunları genç ve zorlu erkekler
sanıyorlardı; sonunda savaştılar; çarpışmadan sonra ölüleri gören Skythler,
bunların kadın olduklarını anladılar; aralarında danıştılar ve ne olursa olsun
bunları bir daha öldürmemeye karar verdiler. Bakacaklar, görünüşe göre bunlar
kaç kişidir? Kendi aralarından ve en gençlerinden o kadar delikanlı ayıracak ve
karşılarına onları çıkaracaklardı; bunlar kamplarını gidip kadınların kampının
hemen yanına kuracaklar ve kadınların davranışlarına göre davranacaklardı; Skythler
böyle düşünmüşlerdi, çünkü bu kadınlardan çocukları olsun istiyorlardı.
113. —
…içlerinden birisi kızlardan birisini yere yatırmak istedi; Amazon, olmaz
demedi ve delikanlının kendi gövdesine yaptıklarına karşı öfkelenmedi. Ona bir
şey söyleyemezdi, -çünkü ikisi de birbirinin dilinden anlamıyordu-
Durumu gören öbür oğlanlar da geri kalan
Amazonları insanlaştırmaya koyuldular.
114. —
Ondan sonra kamplarını birleştirip beraber yaşadılar. Herkesin karısı, ilk
olarak buluşmuş olduğu kızdı.
116. —
Tanais’in doğusunda yaya üç günlük yolda bulunan bir ülkeye kadar ilerlediler,
burası Palus-Maiotis’den kuzeye doğru gene üç günlük yaya yol tutuyordu. Buraya
geldiler ve buraya yerleştiler, çocukları bugün de burada otururlar. O zamandan
beri ve bugün de Sauromat kadınları büyükanneleri gibi yaşarlar. Kocalarıyla
beraber ya da kendi başlarına ata binip ava giderler, savaşa girerler ve
erkekler gibi giyinirler.
117. —
Evlenme konusuna gelince, töreleri şudur: Bir kız, bir düşman öldürmeden
evlenemez.
125. —
Dareios peşlerini bırakmadığı için, Skythler planlarına göre onu kendileriyle
birlik olmak istemeyen ulusların ve en başta Melankhlaneialıların üzerine doğru
çekiyorlardı. Bu ülkeyi önce kendileri ve onların peşinden İranlılar yakıp
yıktıktan sonra Skythler bu sefer İranlıları Androphagların toprakları üzerine
çektiler; buranın da altı üstüne geldikten sonra İranlıları Neurilere
geçirttiler…
126. —
…bu oyun ara vermeden böylece sürüp gidiyordu. Dareios, Skyth kralı
İdanthyrsos’a bir atlı ile haber gönderdi: “…yürümekten vazgeç; efendine haraç
olarak toprak ve su getir, huzuruna çık.”
127. —
Skyth kralı İdanthyrsos, şu cevabı gönderdi: “…Bizim ne kentimiz var, ne de bir
tek dikili ağacımız ki elden gitmesin ya da yakılıp yıkılmasın diye korkup
hemen savaşa girelim; ama siz eğer ille de savaşmak istiyorsanız, bizim
atalarımızın mezarları var; onları bulun, onlara el kaldırın, o zaman
görürsünüz mezarlarımız için dövüşüyor muyuz, dövüşmüyor muyuz.
Efendilik konusuna gelince, ben yalnız iki
efendi tanıyorum; atam Zeus ve Skythlerin kraliçesi Hestia.
Skythler, onları daha uzun zaman Skythia’da
tutabilmek, oradaki günlerini uzatmak ve tam bir yoksulluğa düşürüp acı
çektirmek için şöyle bir şey düşündüler: Arada bir kendi sürülerinden birkaçını
alıp, çobanlarıyla beraber gizliden kendi elleriyle düşman kampına götürüp bir
yerden içeriye salıveriyorlardı. İranlılar ortaya çıkıyor, sürüleri kapıyor, bu
sayede canlanıyorlardı.
131. —
Dareios birçok defa bu tuzağa yakalandıktan sonra, sonunda kıtlık içine
düştüğünü gördü. O zaman Skyth kralları ki, durumu anlamışlardı, Dareios’a bir
çavuşla armağanlar yolladılar: Bunlar bir kuş, bir fare, bir kurbağa ve beş
tane de oktu.
132. —
“İranlılar, eğer kuş olup uçmazsanız, fare olup yerin altına girmezseniz ve
kurbağa olup bataklığa atlamazsanız, yurdunuza dönemeyeceksiniz; oklarla
vurulup öleceksiniz.”
133. —
İranlılar armağanları böyle yorumluyorlardı
168. —
Libyalıların yerleşme durumu şöyleydi: Mısır’dan sonra ilk olarak Adyrmakhidler
gelir; hemen bütün görenekleri Mısırlılarınki gibidir, ama Libyalılar gibi
giyinirler. Kadınları ayak bileklerinin ikisine de bakır halka takarlar;
başlarının üstünden sık bir saç kümesi taşar; eğer arasında bit bulurlarsa, bu
parazitleri ısırır ve tükürürler. Böyle bir göreneği olan tek Libya halkı
bunlardır. Bir de evlenme çağına gelen kızları krala sunarlar; kral istediğinin
kızlığını alır; bu görenek de yalnız bunlarda var. Adyrmakhidler, Mısır ile
Plynos limanı denilen yer arasında kalan bölgeyi tutarlar.
2. —
Trausililer, öbür Trakyalıların göre¬neklerinden, yalnız doğum ve ölüm
konusunda ayrılırlar. Bir çocuk doğdu mu, yakınları bu küçük yaratığın
çevresini alır, doğduğu şu andan başlayarak başına gelecek olan kötülüklerden
ötürü yakınıp dövünmeye başlarlar ve insanların payına düşen bütün acıları
özetlerler; buna karşılık ölüleri sevinç içinde toprağa verirler ve bunu
sefaletin yükünden kurtuldu, öbür dünyanın mutluluğuna erişti diye yaparlar.
5. —
Krestonluların kuzeyinde (Makedonya’dır orası) oturan uluslar (…) Her erkeğin
birkaç karısı vardır; bir erkek öldüğü zaman karıları arasında, hangimizi daha
çok severdi diye bir tartışma başlar, dostlar da işe karışırlar; seçilen, yani
bu seçimle onur kazanmış olan, kadınların ve erkeklerin kutlamaları arasında,
mezarın üzerine yatırılıp boğazı kesilerek öldürülür ve bunu en yakın akrabası
yapar; ölüsü erkeğinin ölüsüyle birlikte gömülür ve öbürleri kendilerini büyük
bir felakete uğramış sayarlar; çünkü bu başarısızlık bir kadın için büyük
ayıptır.
6. —
Öbür Trakyalıların şu görenekleri vardır: Çocuklarını köle olarak yabancılara
satarlar; kızlarını kapamazlar, istedikleri adama gitmekte serbest bırakırlar;
buna karşılık ana babalarından para karşılığı satın almış olduklarına hiç göz
açtırmazlar. Dövme yaptırmak soyluluk işaretidir; dövmesiz olmak kötülük
getirir. Hiçbir iş görmemek kibarlıktır; toprakta çalışmak şerefsizliğin en
aşağısıdır; soylu yaşamak demek, savaşa gitmek ve başkalarını soymaktır. Belli
başlı görenekleri bunlardır.
7. —
Tanrılar arasında yalnız Ares, Dionysos ve Artemis’i sayarlar. Yalnız kralları,
öbür yurttaşlardan ayrı olarak en büyük saygıyı Hermes’e
gösterirler, onu ataları sayar ve yalnız onun adına ant içerler.
Altıncı Kitap
ERATO
56. —
Spartalıların krallarına tanıdıkları ayrıcalıklar şunlardır: Bunlar, birisi
Lakedaimon tanrısı Zeus, öbürü Gök tanrısı Zeus olmak üzere iki tanrının
rahibidirler; istedikleri ülkeye karşı savaş açabilirler, hiçbir Spartalı buna
karşı çıkamaz, çıkarsa günaha girmiş sayılır; savaşta krallar önde giderler,
sonra dönerler; savaşta yüz seçme adam tarafından korunurlar; seferde
istedikleri sürüyü alırlar, kesilen hayvanların yünleri ve derileri onların
olur.
57. —
Bunlar savaş zamanı için. Şunlar da barış zamanındaki hakları: Resmi kurban
törenlerinde ve şölenlerde başköşeye oturtulurlar, en önce onlara hizmet
edilir; her yemekten başkalarına verilenin iki katı verilir; şarap serpme
sırasında başta gelirler, kurban derileri de onların hakkıdır. İki ayda bir ve
ayın yedinci günü, devlet her ikisine de Apollon tapınağında büyütülmüş lekesiz
birer kurban, bir medimnos arpa unu ve Lakonia ölçülerine göre dörtte bir ölçek
şarap verir.
58. —
…öldükleri zaman ise: Bütün Lakonia’ya atlılar çıkarılır, haber herkese duyurulur;
kadınlar (davul çalar gibi) tencerelere vurarak kenti dolaşırlar; bu sesleri
duyan evlerde iki özgür kişi, bir kadın bir erkek yas giyimlerine bürünürler;
bu yasaya uymayanlara ağır cezalar verilir.
Yedinci Kitap
POLYMNÎA
Kserkses, ordusunun başında Yunanistan’a
doğru yola çıktı…
186. —
Sonuç olarak Dareios oğlu Kserkses, Sepias Burnu’na kadar ve Thermopylai’ye
kadar, toplam beş milyon iki yüz seksen üç bin iki yüz yirmi kişi getirmiş
olmaktadır.
Leonidas
205. —
Thermopylai’ye o gelmiş, tam erkeklik çağında ve hepsi de aile babası seçkin üç
yüz adamı da beraber getirmiştir.
210. —
Yunanlıların üzerine gönderilen Medler saldırdılar ve pek çoğu öldüler
211. —
Savaş bütün gün sürdü, Medler ağır karşılık görmüş oldukları için savaştan geri
çekildiler ve yerlerine Büyük Kral’ın Ölümsüzlerim dediği Persler sürüldü.
…geçidin hiçbir noktasını ele geçiremeyen
Persler geri çekildiler.
213. —
Kral çok kaygılanmıştı, işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu. İşte bu
sırada Eurydemos oğlu Ephialtes adında bir Malisli, büyük ümitler içinde geldi,
kralı buldu, dağın içinden geçip Thermopylai’ye çıkan keçiyolunu haber verdi ve
böylece orasını tutmakta olan Yunanlılar öldüler.
238. —
…Kserkses, ölülerle dolu olan savaş alanını dolaştı; Leonidas’ın Lakedaimonluların
komutanı ve kralı olduğunu öğrenince, kafasını kesip gövdesini kazığa vurmaları
için emir verdi.
Sekizinci Kitap
URANİA
KALLÎOPE
---
Herodotos'ta
Ölçüler
Stad, Stadion: 600 Yunan ayağı, Atina stadı 177,6
metre
Ayak: 0,296 metre
Dirsek: Bir buçuk ayak 0,444 metre
Kulaç: Altı ayak ya da dört dirsek 1,776 metre
Plethron: Yüz ayak 29,6 metre
Parmak: Ayağın on altıda biri 0,0185 metre
Palma: Dört palma bir ayak, altı palma bir dirsek.
Skenes Mısır ölçüsüdür, altmış stada eşittir,
yani bir skenes 10 kilometre ve
656 metredir.
Parasang İran ölçüsüdür, otuz stad, yani 5 kilometre
ve 328 metredir.
Katule: 0,27 litre
Amphora: 19,44 litre
Khoinix: 1,08 litre
Medimnos: 51,84 litre
Talant: Atina'da Solon'dan sonra alışverişte 36,39
kilogramdı. Para ile ilgili maden ağırlığı olarak 25, 92 kilogram hesap
ediliyordu.
---
Türkçeleştiren: Müntekim Ökmen
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ocak, 2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder