12 Ekim 2017 Perşembe

Yurt Ansiklopedisi - Samsun Maddesi

Yurt Ansiklopedisi - Samsun Maddesi (s. 6540-6664)


Coğrafya
Samsun ilinin güneyinden geçen sıra dağların yükseltisi, doğusundakilere kıyasla bir hayli düşüktür.
Samsun ilini üç ayrı coğrafi bölüme ayırabiliriz: birincisi ilin güneyindeki dağlık bölüm, ikincisi bu dağların Karadeniz’e bakan yönündeki yaylalar, üçüncüsü ise yaylalar ile kıyı şeridi arasındaki bölüm.
Samsun kıyı şeridi iki yerde denize sokulur. Bunlar, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın denize döküldüğü yerlerde deltaların sebep olduğu çıkıntılardır.
Samsun coğrafyasının % 45’i dağlık olmasına karşın bu dağların yükseltisi düşüktür. İç kesimlerle Karadeniz kıyısı arasındaki ulaşıma engel olmazlar. Samsun’un iç kesimlerinde batıda Çangal dağları, doğuda ise Canik dağları yer alır. İlin en yüksek noktası 2.062 m yüksekliğe sahip olan Akdağ’dır.

Samsun, su kaynakları bakımından çok zengindir. Çok sayıda akarsuyun yanı sıra birçok da göl mevcuttur.
Yer üstü kaynakları çok zengin olan Samsun, yer altı kaynakları bakımından çok fakirdir.
Havza ve Ladik’teki kaplıcaları çok ünlüdür.
Samsun’un iklimi ılımandır. Kıyı şeridinde çok yağış görülür.

İç kesimlerde, ovalarda ve dağların az eğimli yamaçlarında orman örtüsü hemen hemen bitmiştir.
Eğimin arttığı yerlerde rakım 1000-1200 m’ye ulaşana dek orman örtüsü görülür. Daha çok meşe, gürgen, ıhlamur, kestane, kayın ve dişbudak ağaçlarına rastlanır.
 1200 m’den sonra iğne yapraklı ağaçlar sayıca fazlalaşır.

Hayvan türleri bakımından zengin bir ildir Samsun. İldeki yaban hayvanlarını üç gurupta inceleyebiliriz: orman, göl ve deniz hayvanları…
Deniz canlıları barbunya, hamsi, çipura, istavrit, karagöz, kalkan, kefal, kırlangıç, kofana, levrek, lüfer, zargana, mezgit, palamut ve alabalıktır.
Orman hayvanlarının başlıcaları ayı, kurt, çakal, tilki, domuz, taşan, sincap, sansar ve orman örtüsünün sık olduğu yerlerde geyik ve karacadır.
Samsun kuş varlığı bakımından da çok zengindir. Yüksek yerlerde yırtıcı kuşlar yaşar; akbaba, şahin, kartal, atmaca ve baykuş bunların başlıcalarıdır. Ekili alanlara yaklaşıldıkça tür ve popülasyon artar; keklik, çulluk, bıldırcın, ördek, sülün ve balıkçıl çokça görülür.

Samsun Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet’in ilk yıllarında da toplu göç hareketleri görmüş bir ilimizdir. Doğu Karadeniz’in sıkışık coğrafyasına nazaran Samsun gerek ekilebilir düzlük alanlarının çokluğu, gerek iklimi gerekse ulaşım imkânları bakımından çevre illerde yaşayanlar için bir cazibe merkezi olmuştur. Bu göçlerim önemli bir kısmı 1940-1950 yılları arasında olmuştur.

Tarih
MÖ. 7. yüzyıldan itibaren Karadeniz kıyılarında koloni kuran Miletosluların Samsun yakınlarında kurdukları koloninin ismi Amissos’tur.
Amissos bir liman kenti olarak uzun yıllar önemli bir ticaret merkezi oldu. Bundan dolayı da sık sık saldırılara uğradı.
11 yüzyılda Danişmentliler şehri kuşattı ancak ele geçiremedi. Bunun üzerine kente 3 km mesafede Yeni Amissos adıyla başka bir şehir kurdular. İlerleyen yıllarda “Simisso,” “Samisun” gibi ses değişimlerine uğrayan kentin ismi Samsun’a dönüştü.
Anadolu Selçuklu döneminde Canik olarak anılan bölge Osmanlı döneminde de Canik sancağı altında yönetildi.

Kronik
MÖ. 1650-1200 Hititler / Kaşkalar
MÖ. 700’den sonra kolonileşme
MÖ. 550-332 Persler
MÖ. 302-71 Pontus Krallığı
MÖ. 71-395 Roma İmparatorluğu
395’den sonra Doğu Roma İmparatorluğu
705 Arapların Samsun ve çevresine gelmesi
733- Araplar Samsun’u ele geçirdi
739- Doğu Roma İmparatorluğu Samsun’u tekrar ele geçirdi
893- Araplar kenti ele geçirip yağmaladı, hemen akabinde Doğu Roma İmparatorluğu şehri tekrar geri kazandı
1086- Danişmentliler şehri alamayınca Yeni Amissos’u kurdular
1160- Danişmetliler Bafra’yı ele geçirdi
1222- Trabzon Rum Devleti Samsun ve Sinop’u ele geçirdi. Kısa süre sonra Anadolu Selçukluları her iki şehri aldı
1398- Yıldırım Bayezid, Hıristiyan mahalleler dışındaki tüm Samsun’u ele geçirdi
1402- Bölge tekrar beyliklerin kontrolüne geçti
1428- Çarşamba Ovası Osmanlıların eline geçti
1559- Suhte olayları, Çölmekoğlu soygunları
1576-Amasya sancakbeyi Şehsuvar, suhteleri yendi
1601- Celali isyancısı Karayazıcı Canik dağlarında öldü
1805- Hüseyin Bey ile Tayyar Paşa isyan etti. İsyanı bastırmak için gelen donanma şehri bombardımana tuttu.
1869- Büyük bir yangın Samsun’u perişan etti.

Koloniler döneminde Samsun’un batı kesiminde yaşayan halk Paflagonlar’dan, doğu kesiminde yaşayan halk Khalibler’den (Tibarenler) oluşuyordu. Yine bu bölgede, Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Amazon kadınlarının soyundan gelen bir başka topluluk daha yaşıyordu.

Anadolu, Pers hakimiyeti altına girince Persler kolonilerin başına tiranlar atadılar. Tiranlar zorba olsa da kıyı kentlerinin toplumsal düzenini değiştiremediler.

Pontus Krallığı döneminde kral soyundan gelenler Mitridates, Farnakes ya da Ariobarzanes adını alıyorlardı.
Romalılar, Pontus Krallığını yıktıktan sonra Pontus topraklarını savaş ortakları arasında bölüştürdü. Samsun ve çevresini Galat (Kelt) oymaklarının lideri Deiotaros’a bıraktı.
Lezgilerin (Lazların) Kafkaslardan kalkıp büyük kitleler halinde Doğu Anadolu topraklarına gelmesi de bu dönemde oldu. Trabzon kenti bu dönemde önem kazanmaya başladı. 276’da Doğu Karadeniz’in Trabzon’a kadar olan bölümü Gotların saldırısına uğradı.

Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Samsun, merkezi Neokasareia (Niksar) olan Pontos Polemoniacus vilayeti içinde yer aldı.

Malazgirt Zaferi’nden önce kısa sürelerle İslam orduları tarafından ele geçirilen Samsun ilk defa 1072’de Türklerin eline geçti. Ancak kısa süre sonra Doğu Roma İmparatorluğu Samsun’u geri aldı.

Anadolu Selçuklu Devleti 1086 yılında başsız kalınca, Danişmentliler bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Karadeniz’e yönelip Samsun’a akınlar düzenlediler. Zaman zaman ilerlemeler kaydettilerse de kenti ele geçiremediler. Buna mukabil kentin yakınlarına başka bir şehir kurdular. Bu kentlerden yeni olanı Müslüman Samsun, eskisi ise Hıristiyan Samsun diye anılmaya başlandı. (s. 6558)
Haçlı seferlerinin ilki bu tarihlerde yaşandı. Anadolu’daki Türkler Haçlıları Malatya önlerinde bozguna uğrattılar. Bunun ardından düzenlenen ikinci Haçlı saldırısı da Danişmentlilerin mücadelesi sonucunda Samsun-Bafra çevresinde alt edildi.
Savaşlar ve iktidar çekişmeleriyle iyice yıpranan Anadolu Selçuklu devleti giderek güçsüzleşti. 1110 tarihinden itibaren Anadolu’daki en güçlü otorite Danişmentlilerdi. 1143’te Danişmentliler arasında da saltanat kavgaları başladı. Kardeşler birbirlerine düştüler. 1178’de II. Kılıç Arslan Danişmentli hakimiyetini ortadan kaldırdı.
Anadolu beyleri arasında taht kavgaları yaşandığı bir dönemde Trabzon’da Rum Devleti kuruldu. Bu devlet kısa sürede Doğu Karadeniz kıyılarına yayıldı. Samsun bir süre üzerinde hiçbir otorite olmadan, güçlü bir liman ve ticaret kenti olarak varlığını sürdürdü.
Moğol istilası Anadolu’ya ulaşınca, Trabzon Rum Devleti, Moğollara vergi vermeyi kabul etti ve yine bu dönemde Karadeniz kıyılarındaki hakimiyet alanını Sinop’a kadar genişletti.
Moğol-İlhanlı Devleti yöneticileri Anadolu topraklarını kendi aralarında pay ettiler. Samsun bu taksimatta Mücireddin Emirşah’ın payına düştü. 1288’de başlayan yönetimi 1296’da sona erdi. Yerine Kemalettin Tiflisi gönderildi. Tiflisi, halka zulmeden zorba biriydi. Bölgede çok fazla kalamadan ayrılmak zorunda kaldı. Anadolu’daki yönetim kargaşası bir süre daha devam etti.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han, Anadolu’nun yönetimini Emir Çoban Bey’in oğlu Timurtaş’a verdi. Timurtaş, 1318’da Anadolu Selçuklu devleti kalıntılarını ortadan kaldırdı. Emir Çoban Bey öldürülünce, yerine vekil olarak Eretna Bey atandı. Timurtaş, aynı dönemde Anadolu’dan ayrıldı. Eretna Bey, Anadolu’yu bir süre İlhanlılara bağlı olarak yönetti. 1340’da bağımsızlığını ilan etti. Eretna Bey’den sonra ülkeyi yönetmeye çalışan Gıyaseddin Mehmed Bey döneminde yönetim bozuldu. Şehir yöneticileri başlarına buyruk hareket etmeye başladılar. Tacettin Altınbaş Gazi Çelebi, Ladik ve Samsun çevresinde Kubadoğulları (Altınbaşoğulları) adında bir beylik kurdu.
Yıldırım Bayezid döneminde Samsun, Osmanlı’nın bir sancağı oldu. 1402’de Osmanlı devleti Timur karşısında dağılınca beylikler yeniden hortladı. Terme ve Çarşamba Tacettinoğlu Hüsamettin Hasan; Samsun’da Kubadoğlu Cüneyt egemen oldu. Cüneyt’in öldürülmesinden sonra Samsun ile Bafra İsfendiyar Bey’in oğlu Hızır Bey’in eline geçti.
Çelebi Mehmet, Samsun’u ele geçirmek üzere sefere çıktı. Hıristiyan Samsun’a hakim olan Cenevizliler, direnemeyeceklerini anlayınca şehri ateşe verip gemileriyle uzaklaştılar. Hızır Bey de direnmedi ve 1418’de Müslüman Samsun Osmanlı topraklarına katıldı.

Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyt, Anadolu’da Şia’nın yayılması için çalışıyordu. II. Murad’dan yerleşmek için yer istedi. II. Murad bu talebi reddetti. Şeyh Cüneyt bunun üzerine Karamanoğullarına sığındı. Topladığı güçlerle Trabzon ve Samsun yöresine geldi. Trabzon kalesini alamayınca geri döndü. Şehzade Mustafa’nın katli sonrasında, biriken bazı huzursuzlukları Şia taraftarları diline doladı. Kanunî’nin şehzadeleri Selim ve Bayezid arasındaki çekişme sırasında medrese tahsilli bazı guruplar eşkıyalık yapmaya başladılar. Bu suhtelerden Çölmekoğlu’nun Ladik ve çevresindeki soygunları hayli meşhurdur. Suhtelerin eşkıyalıkları, Şia fitneleriyle birleşerek ilerleyen yıllarda Celali isyanlarının zeminin hazırladı.

Samsun en zor dönemini 17. yüzyılda yaşadı. Kazak ve Abaza saldırılarına uğrayan şehir bir köy haline geldi. Vergi ödeyenlerin sayısı 58’e kadar düştü.

19 yüzyılın başlarında Hüseyin Bey ile Tayyar Paşa ayaklandılar. Ayaklanmayı bastırmaya çalışan Osmanlı donanması, Samsun’u bombaladı, çıkan yangın şehri büyük ölçüde tahrip etti. İlerleyen yıllarda Canikli Hazinedar ailesi Samsun’a hâkim oldu. Merkezi otorite güçlendikçe bu ailenin nüfuzu azaldı. Buharlı gemilerin ticaret taşımacılığı yapmaya başlamasıyla Samsun’un yıldızı bir liman kenti olarak parlamaya başladı. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan Kafkas göçleri, Trabzon ve Samsun limanlarına yoğunlaştı.
1869’da Samsun şehri büyük bir yangın geçirdi.
Son olarak 1915 yılında Samsun şehri, Rus donanması tarafından top ateşine tutuldu.

Osmanlı dönemimde Samsun ve çevresi Trabzon Vilayetine bağlı olarak yönetildi. Samsun, Canik sancağına bağlıydı. Canik sancağı II. Meşrutiyet’ten sonra Trabzon Vilayetinden ayrılarak bağımsız sancak durumuna getirildi.

1887 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesine göre Samsun merkez kazanın bu dönemdeki en önemli tarım ürünü 1.163.453 kıyye ile tütün idi. Tütünün ardından 120.220 kile buğday, 108.068 kile mısır, 73.130 kile de arpa üretiliyordu. Hayvan yemi olarak kullanılan alaf da 105.470 kile üretimi ile önemli bir tarım ürünüydü.
1887’de Terme’de 401.467 kıyye fasulye üretilmiştir. (s. 6567)

1904’te Merzifon’daki Amerikan Kolejinde Pontus Rum Cemiyeti kuruldu. İlk şubelerinden birini de Samsun’da açtı. Samsun’u kurmayı hayal ettikleri devlet için merkez olarak düşünmüşlerdi. 1908’de Samsun’da üç tane daha ayrılıkçı örgüt kuruldu. Büyük Savaş boyunda Osmanlı’yı işgal etmek isteyen ülkelerin desteğini alan (silah desteği) Rumlar, Mondros Mütarekesinin hemen ardından Türklere karşı silahlı saldırılara başladılar. Devam eden saldırılar Mustafa Kemal’in III. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a çıkışına kadar devam etti.

Kültür
19 yüzyılın başlarında Samsun, 2000 nüfuslu küçük bir kasabaydı. Tütün tarımı Samsun’un çehresini hızlı şekilde değiştirmiş ve yüzyılın sonlarında Samsun’un nüfusu 11000’e ulaşmıştır.
Tütün ve liman ticareti farklı ülkelerden insanları Samsun’a çekmiş, merkezde yerli ve yabancı nüfusu içeren geliri yüksek bir gurup oluşmuştur.
1950’den sonra ulaşım ağına karayolu ve demiryolunun da eklenmesiyle Samsun, bölgesinin en canlı merkezi konumuna geldi.
Samsun’da iç göçler toplumsal katmanlaşmayı oluşturan başlıca öğelerdendir.

Karadeniz Bölgesinin geleneksel giyim-kuşamı Samsun için de geçerlidir. Kadınlar da peştamal, kefiye, çatma gibi üst giysiler; erkeklerde çapula, yemeni gibi ayakkabı türleri, İngiliz külodu denen pantolon yöresel özelliktedir.
İl merkezinde eski zamanlarda oluşan kültür katmanları seçkinleşme eğilimini arttırmıştır. Giyim-kuşamda belirleyici olan bir diğer etken de gelir düzeyi olmuştur. 1950’lelerden itibaren yöre insanı hazır giyime yönelmiştir. Bu da geleneksel renklerin kaybolmasını hızlandırmıştır.
Başörtüsü olarak kefiye ya da çatma bağlanır.
Kavak yöresi kadınlarında delmeli gömlek, delikli yelek, “Osmanlı” denen iri tokalı kemer, başa örtülen çember ve peştamal dikkat çeker.
İnce çorap üzerine giyilen şişon denen kısa, renkli yün çorap çarık veya kara lastik kadın giyim-kuşamının bütünleyici öğeleridir.
Özel günlerde dudubarna ve kutnu kumaştan bindallı ya da “sen git ben geliyorum” denen arka etekleri uzun entariler giyilir.
Geleneksel erkek giyiminde başlıklar çeşitlidir. Kırsal kesimde el örgüsü “kalabak” kullanılır.
Merkezlerde fes giyilip üstüne de allı yemeni bağlanmaktadır. Yaşlılarda da el örgüsü takkeler yaygındır.
Ak bez ya da ketenden, uzun kollu içliğe de rastlanır. Gömlek üzerine avcı yeleği ile aba giyilir.
Erkekler en çok İngiliz külodu ya da külot pantolon giyer. Bunların dizden aşağısı dar, yanları sık düğmelidir. Bu pantolonun arkası bol biçimine zıpka da denmektedir. Yağışlı mevsimlerde kalın kumaştan tozluk biçimi çamurluk takılır.
Kırsal kesimde ayakkabı olarak önceleri çapula ve çarık giyilirdi. Daha sonra bunların yerini kara lastik aldı. Kasabalarda yemeni yaygındır. Sivri burunlu, yüksek topuklu, yandan bağcıklı kunduralar (acıska) yabanlık olarak giyilmektedir. Gençler çoğunlukla “sapuk” denen kısa çizme giyinirler. Lapçin, kaloş ve ökçeli çizme yörede görülebilecek diğer ayakkabı türleridir.
Yaşlılar aba yerine daha çok gocuk ve sako denen kalın üst giysileri kullanır.

Mutfak
Mısır, lahana ve fasulyenin ağırlık taşıdığı Karadeniz mutfağı Samsun’da et, pirinç ve hamurlu yiyeceklerle çeşitlilik kazanır. Kaz, tavuk, ördek gibi kümes hayvanları yörenin beslenmesinde önemli bir yer tutar. Tirit, lepsi, herse, kaz çevirmesi kümes hayvanlarından yapılan yemeklerdir.
Yumurta en sık kullanılan “öğün vacak” (geçiştirecek) yiyecektir.
Kır otlarından yardımcı yemek, çeşni yapma alışkanlığı yörede yaygındır.
Isırgan, kırçın, kaldırayak gibi bitkilerden kavurma ya da çorba yapılır.
Kinzi denen ot daha çok baharat olarak kullanılır.

Merkez ilçe ve çevresinde özellikle Pazar günleri pide yaptırma alışkanlığı vardır. Buğday unundan, ortası açık “Çarşamba Pidesi” yörede ünlüdür.
Dövülmüş mısırdan yapılan dibek çorbası, fırınlanmış mısır unundan yapılan kaçamak özgün yemekler arasındadır.
İlin özgün yemeklerinden lepsi, tavuk eti ve mısır unu ile yapılmaktadır.
Üvez pekmezi yöreye özgü bir tatlıdır.
İlin kebap çeşitleri arasında patlıcanla yapılanlar başta gelir. Fosul da denen ateş kebabı bunların en yaygınıdır.
Ladik ilçesi yakınındaki Taştepe istasyonunda cuma günleri koyun ya da kuzu kesilerek ateş kebabı yapmak gelenek haline gelmiştir.

İnanç Yapısı
Tüm yurtta olduğu gibi il genelinde kent-kır arasında töresel anlamda bir ayrılık gözlenir.
1950’lerde siyasal tutumlarla güçlenen dinsel örgütlenmeler 1960’larda Kur’an kursu, cami yaptırma dernekleri gibi kurumlara dönüştü. 1968’de ilde 251 cami yaptırma, 47 de Kur’an kursu tespit edilmiştir. (s. 6637)
Kavak ve Ladik ilçelerinde Alevi toplulukları vardır.
Türbe, mezar ziyaretleri ilde yaygındır. Seyyid Kudbeddin Türbesi genç kızlar için kısmet açma dileklerinin adresidir. Kılıç Dede Türbesi’nde dileğin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini sınamak türbe duvarına taş yapıştırılır.
Şeyh Cüneyt Türbesi, Cineyd-i Bağdadî’ye ilişkin anlatılarla sürekli ilgi odağındadır. Bu türbe “Cini Bağdat” ve “Evliya” adlarıyla da anılmaktadır. Yağmur duasına çıkılmadan önce burada kurban kesilir.

Evlenme
Eskiden görücü usulüyle evlenmeler varken günümüzde kent ve kırsal alanlarda kızlar ve erkekler birbirlerini beğenerek evlenmektedirler.
Kırsal kesimlerde başlık parasının istenmeye devam ettiği görülür.
Evlenme çağındaki erkeğin beğendiği biri varsa bunu yakınları aracılığıyla kızın annesine bildirir. Kız evinin görüşü alınarak “kız bakmaya” gidilir. Dünürlüğe karar verilirse bir hafta sonrası için sözleşilir. Sözleşilen günde (uğurlu olsun diye pazartesi ya da cuma gününe denk getirilir) erkeğin babası yanına yer kesen yakınlarını alarak (muhtar, hoca, gibi) kız istemeye gider.
Erkeğin babası söze girmez. Konuşmayı vekiller yapar. Yemeğe geçilir. Ardından da söz kesmek için gün kararlaştırılır. Nişan, düğün tarihleri, isteniyorsa başlık parası bu görüşmede karara bağlanır. Aksi bir durum çıkmazsa nişan hazırlıklarına başlanır. (nişan için) İstenenler çoksa listede kimi “düşmeler” (indirimler) yapılır.
Sözlüler eskiden düğüne dek birbiriyle görüşmezdi. Bazı yörelerde damat adayı nişana da katılmazdı. Nişanda takılar takılır. Nişandan sonra düğüne kadarki süre de çeyiz hazırlıkları için kullanılır.
Damat adayı kına gecesine bir hafta kala komşularına bir kalıp sabun, yakınlarını da baklava ikramıyla kınaya çağırır. Yakınlar, baklava tepsisine bahşiş koyarak geri yollar.
Ladik çevresinde düğünler perşembe günü başlar. Cuma sabahı damadın arkadaşları “soku dövme”ya başlar. Çevreden getirilen yarmalar dibek taşında çeşitli eğlenceler arasında dövülür. Kız evinden gönderilen giysiler harmanda damada giydirilir. Düğün kış ayındaysa harman temizlenerek yere bir kilim serilir. Giysiler kilimin üstüne konur. Damadı yiğitbaşı ve sağdıç giydirir. Saklanan kimi giysiler bahşiş karşılığında ortaya çıkarılır. Damat giyinirken dualar okunur. Bunun ardından eğlence başlar.
Gelini “kızbaşı” denen kadın “yunak”ta yıkayıp giydirir. At üstünde, davul zurna eşliğinde evine götürür. Akşam kına gecesi düzenlenir. Erkek evinden gelen kına yakılırken kaynana ya da damadın bir yakını armağan / bahşiş vermeden gelinin avucunu açmaz. Kına yakıldıktan sonra armağanlar / bahşişler gelinin başının üzerinden atılır ve duvağı açılır. Geç saatlere kadar eğlenceler devam eder.
Çarşamba yöresinde çeyiz ve eşya cumartesi günü kız evine götürülür. Buna “sersene götürmesi” denir. Gelin giydirilir. Büyüklerinin elini öptükten sonra oyunun açar, yerini arkadaşlarına bırakarak köşesine çekilir. Dağılırken herkese kına verilir (gece kınası). Biri kız biri evli olmak üzere iki arkadaşı geceyi gelinin yanında geçirir.
Ertesi gün öğle saatlerinde düğün alayı yola çıkar. Kız evinin önüne uzunca bir sırık dikilir. Tepesine de bir yumurta bağlanır. Gelenler yumurtayı silah atışlarıyla kırana dek eğlenceler devam eder. Yağlı sırığa tırmanma da düğün eğlencelerindendir.
Damat yanından bahşiş verilmedikçe kız evinin kapısı açılmaz. Gelin, başı bağlandıktan sonra kardeşi ya da başka bir yakını tarafından ata / arabaya bindirilir. Alay, yakındaki mezarlığın çevresinde üç kez dolanarak düğün evine gider.
Arabadan indirilen gelin büyükçe bir kazan ters çevrilerek üzerine bastırılır. Merdivenlere, kapının eşiğine ibrikle su dökülür. Eve giren gelinin yüzünü kardeşi açar ve çekilir. Gelinin yanında kalan yenge çeyizi açar, odayı hazırlar. Düğün evinin önünde damat ve sağdıcın katıldığı eğlenceler düzenlenir.
Dinî nikâhtan sonra gelinle güvey aynı odaya alınır. Düğün yemeğini aynı kaşıkla yerler. Tepsi dışarıya verildikten sonra damadın dışarıda bekleyen arkadaşları da yemekten tadar.
Gerdek sonrasında yenge gelinin yıkar giydirir. Aile büyüklerinin elini öptürür. Bunun ardından “duvak günü” denen kadınlar arası eğlenceler başlar. Gelin bu eğlencelerde bir avuç pirinci yere saçar.
Düğünün haftasında kız anası gelin ve damadı yemeğe çağırır. Yemekte sağdıçlar da bulunur. Bu yemekte damadın kaşık çalıp armağan karşılığı geri vermesi geleneği yaygındır.
Ertesi hafta kız tarafı yemeğe çağrılır.
15 gün asılı kalan çeyizi gelinle anası toplar. “Bohça çıkacak” (armağan verilecek) kişilerin bohçalarını gelinle kaynana birlikte götürürler. Buna “el öpme” de denir. (s. 6637-6638)

Doğum ve Çocukla İlgili İnanmalar
Yörede çok çok eğilimine rastlanmaz. Ancak çocuk için çok sayıda geleneksel yöntem mevcuttur: Hocaya görünme, muska yazdırma, adak adama gibi. Çocukla ilgili inanmalar örnek olarak; kimi adak yerlerinin yakınında bulunan bir ağaçtan ince bir çubuk kesilir. Yay biçiminde bükülerek iki ucu arasına ip bağlanır. Yine ağaçtan kesilen başka bir çubukla bu yaya ok yapılır. Bu ikisi ağaca asılır. Zamanla ok yaydan ayrılırsa çocuk olacağına inanılır.
Çocuğu olmayan kadınlara sarı şebboy çiçeği, Bafra yöresinde de ebegümeci kaynatılıp içirilir.
Kısırlık, bu yörede de kadına bağlanmaktadır. Birkaç yıl sürede kadının çocuğu olmazsa ya da kız doğurursa eşinin bir evlilik daha yaptığı görülebilir.
Sancılanan gebeyi sırta alıp hızla yere bastırma ve kaldırıp yere vurma doğumu kolaylaştırmak için başvurulan yöntemlerdendir.
Çarşamba yöresinde gebe kadına doğumu kolaylaştırsın diye “Meryem Ana Eli” denen bitki suya konulur, çiçeğin yaprakları açılınca bu su gebeye içirilir.

Doğumdan sonra bir hafta boyunca bebeği ebesi yıkar.
İlk gün babaya danışılarak göbek adı konulur. Üç gün sonra da asıl adı konulur.
Çarşamba, Terme yöresinde göbek adına “ezan adı” da denir. Bu ad, çocuk büyüdükçe değiştirilir.
Doğumun haftasında beşik töreni yapılır. Davet edilenler ebeye ve çocuğa armağanlar verirler. Dua ve iyi dileklerle bebek beşiğe yatırılır.
Çocuk için ağaç dikme geleneği Samsun yöresinde de vardır. Çocuk için dikilen ağaca “yaşıt” denir.

Yörede nazara çokça inanılır. Buna karşı muska yazdırmak da yaygın bir uygulamadır. Nazara karşı çocuğa “göz taşı” denen yedi delikli boncuk, bir diş sarımsak takılır.
Çocuğu yaşamayanlarda çocuk satma geleneği de yaygındır.
Doğumdan sonra bebeğin morarmasına “çırpma” denir. Böyle çocuklar “izinli” tabir edilen ocaklı bir kadına yıkattırılır. Kullanılmamış bir jiletle çocuğun birkaç yeri çizilir. Ayva kökünden alınan toprak, sütle karıştırılarak çocuğun bedenine sürülür.
Uykusuzluk ve zayıflık, kırk basmasına yorulur. Kırk basmasına uğrayan çocuklar yeni bir gömüt üstünde yıkanır. Gömleği orada bırakılır.
Ölü yeni kaldırılmışsa yıkandığı yerde ondan artan suyla çocuk da yıkanır.
Nefes almakta zorluk çeken çocuklar “izinli” ya da “desturlu” kişilere götürülür. Desturlu kişi, “çocuk hırlama olmuş keseyi mi” der. Anası ya da kimse getiren, “kes gitsin” der. Bu konuşma üç defa yinelenir. Desturlu kişi çocuğun boğazını keser gibi yapar.
Konuşamayan çocuklara kuşun içtiği sudan içirme, yürüyemeyenler için ayak kösteği kestirme gibi uygulamalara da yörede rastlanır. (s. 6638)

Dolu kesme: dolu yağarken 3 ya da 5 metre yükseklikte, orta boy bir sacayağı yağan doluya doğru atılır. İnanışa göre bu yolla yağan dolu derhal kesilecektir.
Düşen sacayağının ayakları eğer havaya doğru ise o yıl kıtlık olacak, ayaklar yerde ise o yıl bolluk olacaktır. Bir avuç tuz serpmenin de doluyu keseceğine inanılmaktadır. Dolu tanesinin bıçakla kesilip parçalarının yağış sırasında yere atılmasının da durdurucu etkisine inanılır. Bir inanca göre yağış sırasında bir kaplumbağa ters çevrilirse hayvan ölmesin diye dolu kesilecektir. Bir diğer inanca göre evin en büyük çocuğu doluyu ağzında parçalayıp yere atarsa yağış duracaktır. (s. 6637)

El Sanatları
İlde en yaygın el sanatı bez dokumacılığıydı. Dokumacılıkta keten, yün ve pamuk kullanılırdı. Keten dokumacılığı Bafra’da ve Çarşamba’nın bazı köylerinde yaygındı.
Dağ köylerinde yün dokumalar, Havza ve köylerindeyse pamuktan dokumalar vardı. (s. 6638)

Mimari
Samsun yerel mimarisi Doğu Karadeniz ve Orta Anadolu’nun etkisi altındadır. Samsun’daki düz alanlar toplu yerleşime imkân vermiştir. Ancak bu durum yine Anadolu’daki gibi sıkışık nizam yerleşime dönüşmemiştir.
Köylerde salon ve odalardan oluşan kare planlı evler yaygındır. Bu evler taşlar üzerinde inşa edilerek konut nemden korunmuştur.
Yapıların kuzey yönüne üstü kapalı, çevresi ahşap parmaklıkla kapalı çardak eklenir. İklimin yumuşaklığı ev dışında oturmaya ve iş yapmaya imkân verdiği çardaklar Samsun’da yaygındır.
Çardak, tütün ekiminde de kullanılırdı: tütün yaprakları çardaklarda dizilirdi.
Çardaklar kış aylarında kapatılarak odaya dönüştürülürlerdi.
Kıyı kesimlerde çatılar eğimli, beşik ya da kırmadır. İç kesimlere gidildikçe çatılar düzleşmeye başlar. Düz levhalarla kapatılan çatılar, su geçirmesin diye ziftlenmektedir.
Saçaklar geniştir. Yarı kurumuş tütün dizileri saçak altlarına, evlerin ön yüzlerine asılarak kurutulur. Çatı tepelerinde ışık ve havalandırma sağlayan “güvercinlik” denilen çatı pencereleri bulunur. Bunlar yangına karşı da bir tedbirdir. (s. 6638)
Ladik civarında Anadolu mimarisinin özellikleri görülür. Yığma taş temel üzerine inşa edilen taşıyıcı duvarlar yığma taş, kerpiç veya bağdadi sıvalıdır. Yer katı sıkıştırılmış toprak, üst katlar ahşap kirişler üstüne tahta kaplamalıdır.
Havza ve Vezirköprü’de ahşaptan inşa edilmiş özgün yapılar vardır.
Yörede üretime bağlı olarak merek, çöten, çit, seren vb. ek yapılar görülür.
Evler avlu içerisindedir.

Samsun kenti 1869 yılında tümüyle yandı ve bu tarihlerden sonra bir Fransız tarafından planlanan şehir yeniden inşa edildi. Dolayısıyla çok eski özgün yapılar sınırlı sayıdadır. Pazar, Hançerli, Selahiye ve Saitbey mahalleleri en eski yerleşim birimleridir. (s. 6639)

Evler çoğunlukla iki-üç katlı, ahşap ya da ahşap karkas, bağdadi sıvalı yapılardır. Dolgu olarak taş, tuğla kullanılmaktadır.
Alt ve üst katlar genellikle aynı plana sahiptir. Üst kat salonu bir ya da iki uçtaki çıkmalarla dışa uzanır. Evin girişi, öndeki çıkmanın altına dek gelir ve bu şekilde korunur.

Halk Edebiyatı
İldeki halk edebiyatı ürünlerinde yörenin hareketli toplumsal yapısının izleri görülür.
Samsun’da kına gecelerinde, düğünlerde eğlence toplantılarında mani söyleme geleneği vardır. Manilerde sevda, ayrılıklar, yörenin doğası ve ürünleri işlenir.
Geçim kaynaklarından tütün de manilere konu olur:
“Çırakman’ın evleri
Tütüncüdür beyleri
Tütüncülük olmasa
Ne olacak halleri”

“Ölürsem mezarımı
Yolun üstüne kazın
Mezarımın taşına
Sevdadan öldü yazın”

Söylenceler
Yörede tütüne ilişkin çok sayıda söylence vardır.

Binlerce yıl önce Samsun ve çevresinde Amazon denen tel tel sırma saçlı, savaşçı kadınlar yaşıyordu. Bunlar ülkelerinde erkeklere yer vermezler. Başka ülkelerden kaçırdıkları kız çocuklarını kendileri gibi savaşçı yetiştirirler.
Günün birinde Karadeniz’den gemilerle gelen bir kavim Amazonların egemenliğine son verir. Kıyıdan uzaklaştırılıp iç kesimlere sürülen Amazonlar tanınmamak için uzun ve gür saçlarını kesip toprağa gömerler. Tütün filizleri işte bu saçlardan ortaya çıkmıştır.
Tel tel kıyılarak iplere asılan tütün demetleri gür ve güzel kadın saçlarını andırır.

Tütün ve kadınla ilgili başka bir söylence:
Tütüncülükle geçinen bir köyde yoksul delikanlı bir kıza sevdalanır. Kızı babasından isterler. Kız babası başlık parası olarak yüklü miktarda kıyılmış tütün ister. Delikanlının toplayıp getirdiği tütünler tartıda eksik çıkar. Terazinin kefesinin bir türlü denkleyemez. Olanları seyreden kız delikanlının umutsuzluğunu görüp upuzun saçlarını keser ve kefeye koyar. Terazi bu sayede dengelenir ve genç delikanlı sevdasına kavuşur.

Başka bir söylencede:
Yaylalarda sürülerini otlatan çobanlar, ısınmak için kendi kendine yetişmiş olan tütün yapraklarını toplayıp yakarlar. Bir süre sonra çıkan dumanın farkını ayırt ederler. Kokladıkları dumandan hoşlanmaya başlarlar. Giderek tiryakisi olurlar. Kamışlardan yaptıkları çubuklarla dumanı içlerine çekmeye başlarlar. Başkaları da onları görüp tütün dumanı koklamaya başlar. Tütün içmek bu şekilde yaygınlaşır.

Cüneyd-i Bağdadi Türbesi(Cinibadat) Söylencesi:
İslam ordularıyla Samsun önlerine gelen Cüneyd adlı yiğit, bir düzlükte savaşırken kolunu yitirir. Savaşa savaşa bir tepede şehit düşer. Kolunun ve bedeninin düştüğü yerlere birer türbe yapılır. Daha sonra kol gövdenin yanına gömülür ama ertesi gün kolun eski yerine döndüğü görülür. Burası günümüzde de ziyaret dilek adamak üzere ziyaret edilen bir yerdir. Dileği gerçekleşenlerin türbeyi tekrar etmesi de gelenek haline gelmiştir. (s. 6640)

Eğri Kale Söylencesi:
Terme İlçesi’nin Kırgıl Köyü’ndeki kale inanışa göre kul yapısı değildir, bunu Nuh Peygamber zamanında gemilerin bağlanması için Tanrı yapmıştır. İlk kar buraya yağar. Üstüne duman çökerse havanın bozulacağına inanılır.
Söylenceye göre bir zamanlar Çarşamba ve Terme Ovaları denizle kaplıdır. Kale o zamanlar çok yüksek olduğu için gemilerin iskelesi durumundadır. Halk su gereksinimini buradaki yağmur sularının toplandığı, dinlendirildiği sarnıçlardan, havuzlardan sağlamaktadır.
Çok çok sonra toprak yarılır, İstanbul boğazı oluşur, denizlerin birbirine karışmasıyla kalenin bulunduğu yerdeki sularda çekilir, Samsun Ovası ortaya çıkar.
Günümüzde de toprak biraz kazıldığında su, kum, midye kabuklarına rastlanmaktadır.

Ağız - Dil Özellikleri
Samsun yerel ağzı, Orta Karadeniz bölgesi ağızlarındandır. Değişik zamanlarda kente gelip yerleşenlerle gelen dil özellikleri yerel dili etkilemiştir. Geleneksel yapısını halen daha koruyan yerlerde (Kavak ilçesi) yerel ağız özellikleri de sürmektedir.
Kavak ağzında bilinen ünlülerin yanında uzun ünlüler de vardır. Uzun ünlüler, ünsüz düşmeleri, sözcüğün kökeninin yabancı olması ve söyleyiş özelliklerinden kaynaklanmaktadır:
Soona / sonra
Boole / böyle
Yaanış / yanlış
Yoosun / yoksun

Kavak ağzında ünlü değişmeleri de görülür:
a/e
Esger / asker
Ezreyil / Azrail
Emme / ama
Ürüzgâr / rüzgâr
Şefdeli / şeftali

a/ı
Gacmıya / kaçmaya
Oturmıya / oturmaya

e/a
Baanusele / beğenirlerse
Havas / heves
Halal / helal

e/i
İyer / eyer
Dirken / derken

ı/u
Punar / pınar
Salgum / salkım

i/e
İdiyle / ediyorlar
Eşit / işit
Zehin / zihin

İ/ı
Hızmat / hizmet

i/ü
Gendü / kendi
Çüt / çift

o/u
Fotuuraf / fotoğraf
Gumutan / komutan

ö/o
Kotü / kötü
Golde / gölde
Dok / dök
Dokül / döküş

u/ı
Vapır / vapur
Mısdafa / mustafa
Gaçuusun / kaçırırsın

u/o
Osandım / usandım
Oyan / uyan

u/ü
Gurültü / gürültü
Gumüş / gümüş

Kavak ağzında ünlü düşmeleri çoktur:
Elaynın / alayının
Ahrında / ahırında
Ascam / asacağım

Ünlü, yanındaki ünsüzle birlikte düşer. Y ve V seslerinin düşmesiyle ünlü uzamaları, Kavak ağzında çok yaygındır:
Boole / böyle
Toobe / tövbe
Goo / kov

Asıl uzamalar ünlü ve ünsüz kaynaşmaları sonucu ortaya çıkar:
Aarı / ağrı
Aalıyo / ağlıyor

Yerel ağızda I, R, S ünsüzleriyle başlayan sözcüklerin başına ünlü eklemeleri yapılır. Yuvarlak yapılı sözcüklere O, U, Ü ya da I, İ eklenir:
İrecep
Iramazan
Irahatuk / rahatız
Üleş / leş

Kimi sözcüklerde ünsüz düğümlenmelerini gidermek için sözcük içinde I, İ, U, Ü ünlüleri türer:
İnile / inle
Çınıla / çınla
Etiraf / etraf
Paziryertesi / pazartesi

Ünlü aykırılaşmaları da görülür:
Poskül / püskül
Temam / tamam
Ehbab / ahbap

Ünlü dizininde sıra değişimleri de vardır:
Misir / mısır
Ufecik / ufacık
Ecicik / azıcık

Ünsüz değişimleri:
b/p
Bek / pek
Bekmez / pekmez

b/m
Mahana / bahane
Mismillah / bismillah
Mecmur / mecbur

ç/c
Cingene
Cenber / çember
Cılbak / çıplak

k/g
Gaç / kaç
Garşu / karşı
Arga / arka
Delügannu / delikanlı

k/h
Ayah / ayak
Yahın / yakın

p/b
Basturma / pastırma
Bahalu / pahalı

s/z
Zopa / sopa
Zabah / sabah
Zanat / sanat
Zaabi / sahibi

t/d
Dürlü / türlü
Dud / tut
Depe / tepe

Komşu ünsüzlerle ilerleyici benzeşmeler çokçadır:
Güssüm / gülsüm
Oğlannar / oğlanlar
Garunnuk / karanlık
Benzeşmeler komşu olmayan seslerde de görülebilir:
Niynersin / neylersin
Artturannar / arttıranlar

Komşu sesler arasında gerileyici benzeşmeler de vardır:
İnne / iğne
Çinne / çiğne
Dinne / dinle
Gunna / kurna

Gerileyici benzeşme komşu olmayan seslerde de görülebilir:
Akmak / ahmak
Dadına / tadına

Ünsüzlerin yer değiştirmesi özelliği Kavak ağzında oldukça yaygındır:
Kirbit / kibrit
Kibri / kirpi
Melmeket / memleket
Tehne / tenha
Meyrem / Meryem
Devriş / derviş

Yerel ağızda ünsüz türemeleri dikkati çeker:
Heyvan / Eyvan
Hayva / ayva
Yırmak / ırmak
Yinmek / inmek

Kavak yerel ağzında nazal n (ng) ünsüzü çoktur. N ünsüzü çoğunlukla nazal n olarak okunur.

R sesi düşmesi yaygın kurallardandır. Özellikle çokluk ekleri sonunda “r” ünsüzü sürekli düşer:
Gardaşlaa / kardeşler
Evlee / evler
Yırmaklaa / ırmaklar
Otuu / otur

Kavak yerel ağzında bağlama edatları genellikle ekleşir:
Yasduunan / yastık ile
Anasıynan / annesi ile
Baltasınnan / baltası ile

“İnen” ile edatının söyleyiş özelliğiyle değişime uğramış biçimidir:
Galemnen (kalem ile)
Kopeknen (köpek ile)

“Bile” edatı kimi köylerde genişleyerek “bilem” biçiminde söylenir.

“Değil” edatı kalınlaşarak “döl” olmuş, “ğ” düşmüştür:
Ole döl, böle / Öyle değil böyle

“Gibi” çekim edatı “gibin” biçimini alır: Benim gibin, bağ gibin örneklerindeki gibi.

Atasözleri
Acele eden kancık kör doğurur
Ağzı yımbırdayanın sırtı gümbürder
Allah süsücü hayvana boynuz vermez
Aslan varken kediye ciğer düşmez
Çarık çarıkla sarık sarıkla
Dağ başında çam kadı, pelit müftü
Damlayı hor görenin yurdu yanar çöl olur
El gözü taşı eritir
Elmayı görmeden taş atma
Gelen atın başına vurulmaz

Deyimler
Çenende bir tutam kıl taşıyacağına yüreğinde bir damla nur taşı
Çok yaptık yalanı, yarım kalsın kalanı
Diline sirke sarımsak
Hazıra duacı

Bilmeceler
Dürüm dürüm bazlamaç
Yerim yerim karnım aç (Kur’an-ı kerim)

Hürüdü mürüdü
Tarlayı diken bürüdü
Şu köyün uşağı
Sırt aşağı yürüdü (ölü)

Güm güm güm leğen
Gümlemez oldu koca leğen (gök)

Uzun uzun dervişler
Akşam bize gelmişler
Tepinmişler durmuşlar
Çekilmişler gitmişler (yağmur, dolu)

Alkışlar kargışlar
Allah seni nur gölünde yatırsın
Ömrün su gibi uzun olsun
Allah sevdiğine kavuştursun

Ölme de sürün
Boynu çıkası
Topal şeytanından bul
(tersine kargışlar)
Allah seni susuz derelerde boğsun
Ölü kargalar gözünü oysun
Gözün kör olmasın
Göçmüş duvar üstüne yığılsın

Ninniler
Çitlik dolu malın oosun
Boban saa köle dursun
Benim yavrum uyusun
Ninni yavruma ninni

Halk Müziği ve Geleneksel Oyunlar
Halk müziğinde, oyunlarda Karadeniz yöresinin Orta Anadolu’nun etkisi belirgindir. Bu nedenle yöre müziği, oyunları, sazları çok çeşitlidir.

Halk müziği: Bağlama ile kemençe yan yanadır. Bir yanda horonlar ve kol havaları, öbür yanda Zahma tipi ezgiler çalınır ve oynanır.

Samsun’da bağlama kültürü tüm canlılığıyla yaşamaktadır. Kent saz yapımında da önemli bir merkezdir.
Ritmik yapıyı 2, 4, 5, 7 ve 9 zamanlı ezgiler oluşturur.

Tezeneli sazlardan divan sazı, bağlama, tanbura, cura, iç kesimlerde çöğür çalınır.
Yaylı sazlardan Karadeniz kemençesi cura büyüklüğünde, perdeli ve dizde yayla çalınan ıklığ denilen saz kullanılır.

Geleneksel oyunlar: Samsun’un yerli halkı arasında çiftetelli ve karşılama yaygındır. Erkekler daha çok horon oynar.

Oyunlara tek davul, iki ya da üç zurna eşlik eder. İki zurna, tek davuldan oluşan saz gurubuna bir “çete” denir.
Oyunlar ağırdan başlayıp gittikçe hızlanan bir düzenle oynanır.
Yöre oyunları Cuguşla (zigoş) başlar. Oyun adını drama ile kavala köyleri arasında Zigoş köyünden alır. Aslında bir zeybek oyunudur. Bunu ağırlama ve karşılama izler. Karşılamada halka oluşturulur ve Debreli Hasan’a geçilir. Ardında da aynı ritimle Paşa Dudu, Telgrafın Telleri, Yıldızların Altında, Kamber, Üsküdar, Hüseyin Ağa oyunları oynanır. Dizi, Kasap Oyunuyla sona erer.

Yörede yaygın biçimde oynanan horonlar, Trabzon horonları gibi sert ve uzun sürelidir.
Kadınlar daha çok Sallama, Neynam, İki ayak, Dik horon, Kırık, Karadeniz horonları oynar.

Ev ve Çocuk Oyunları
Yüzük oyunu: yüzük avuçta tutulur, havaya atılarak el üstüne alınır. Sonra yavaşça kaydırılarak parmağa geçirilmeye çalışılır. Bunu başaran oyunu kazanır.
Çöppen: Sayışma oyunudur. Saklanan bir nesnenin (çöp, madeni para) hangi avuçta olduğu bulunmaya çalışılır.

Edebiyatta Samsun
Moltke, Türkiye Mektupları adlı eserinde 19. yüzyıl Samsun’unu anlatır.
Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan adlı eserinde Kurtuluş Savaşı ve Samsun’u anlatır. Savaş ve Açlar adlı romanında da Samsun mekan olarak tasvir edilir.
Sevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam adlı eserinde Samsun’a yer verir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bağımsızlık Savaşı adlı destanında Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışını anlatır.
Ceyhun Atıf Kansu, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı adlı eserinde Mustafa Kemal’in Havza konuşmasını işler.
Talip Apaydın, Tütün Yorgunu adlı romanının son bölümü Samsun’da geçer.
---
Anadolu Yayıncılık
1983


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder