Yurt
Ansiklopedisi, Rize Maddesi, 9. Cilt, s. 6341-6437
Doğu Karadeniz Bölgesinin en yüksek
kesiminde yer alan Rize (…) 3.920 km2 olan yüzölçümüyle Türkiye
topraklarının % 0,5’ini kaplar.
İlin en yüksek noktası Kaçkar Dağlarıdır
(Rize’deki en yüksek noktası 3.737 m’dir).
Rize il topraklarının büyük bölümü,
yıkanmış, sıklaşmış, balçıklaşmış ama orman oluşumuna elverişli ve derinliği az
topraklardır. Topraklar, yağışların bolluğu ve akarsuların taşımasıyla önemli
ölçüde yoksullaşmıştır. Yıkanmayla toprağın bileşimindeki kireç, potasyum ve
azot önemli ölçüde azalmıştır. Mineral içeriği bakımından yoksullaşan
topraklar, fiziksel olarak da değişikliğe uğramış asitli nitelik kazanmıştır.
(s. 6343)
Rize yöresini de kapsayan bölge Pontus
Krallığı döneminde Sannika, Roma döneminde Pontos Poemoniacus adları ile
anılıyordu. Bizanslılar ise bu bölgeye Khaldia adını vermişlerdi. Osmanlı
döneminde yöre Lazistan olarak adlandırılmış, Milli Mücadele döneminde de bu ad
korunmuştur.
MÖ.
2 binin başlarında bölgede hayvancılıkla geçinen toprağa topluluklar yaşıyordu.
Bunlarla ilgili bulgular Rize’de değil Gürcistan topraklarındadır.
…yörede
yaşayan topluluklardan Mossinoikler, sazlık bölgelerde kazıkların üstüne
“kelif” adını verdikleri kulübeler kurmuşlardı.
(MÖ.
7. yüzyıldan sonra) Kolkhiler bir kadın tanrıya tapıyorlardı. Kendir
yetiştiriyor ve bunun liflerinden dokudukları kumaşları Karadeniz kıyısındaki
öbür kentlere satıyorlardı.
Persler
bütün Anadolu’yu kontrol altına aldıkları dönemde Çoruh vadisindeki Kolkhilere
tam olarak boyun eğdiremediler.
Yöre
halkına bu sert doğasından ötürü Yunan kolonicileri Makron (Kocakafalı)
diyorlardı. (s. 6352)
Kronik
MÖ.
700-180 Koloniler dönemi
MÖ.
180-65 Pontos Krallığı
10-395
Roma İmparatorluğu
395’ten
sonra Doğu Roma İmparatorluğu
646
Arapların bölgeye akınları başladı
737
Rize kısa süre için Arap egemenliğine geçti
1075
Türk boyları kısa süre için Rize’ye hakim oldu
1098
Danişmentler kısa süre bölgeye egemen oldu
1204
Trabzon Rum İmparatorluğu kuruldu
1456
Trabzon Rumları Osmanlı devletine vergi ödemeye başladı
1461
Osmanlı Devleti bölgeyi fethetti
1571
Atina (Pazar ilçesi) Abazalarca yağmalandı
1622
Mapavri (Çayeli) korsanlarca yağmalandı, halk tutsak edildi
1817
Tuzcuoğlu Memiş Ağa isyan etti
1818-1821
Kalcıoğlu Osman Bey ile Ahmet Ağa isyan etti
1832-1834
Tahir, Abdülkadir e Abdülaziz ağaların isyanı
1878
Rize, Lazistan sancağının merkezi oldu
9
Mart 1916, Ruslar Rize’yi işgal etti
2
Mart 1918, Rize Ruslardan kurtarıldı. (s. 6353)
Kıt
topraklar üzerinde yoğun bir nüfus barındıran Rize ilinde halk çaydan önce
geçimini il içinden sağlayamıyordu. Ana ürün olarak mısır üretimi ilin ancak
birkaç aylık gereksinimini karşılıyordu. Dolayısıyla il halkı geçimin sağlamak
için il dışına gitmek, gurbetçilik yapmak zorunda kalıyordu. 1917 Rus Devrimi
öncesinde gurbetçiler için ilk adres Rusya idi. Rizeliler Rusya’ya ticaret ve
işçilik için gidiyorlardı. Devrimden sonra bu imkân ortadan kalktı ve Rize
halkı ekonomik anlamda çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Ekonomik sorunun çözümü
için çare aranırken çay ziraatı öneriler arasında öne çıktı. (s. 6366)
Bölgedeki
ilk yerleşimciler ilkel kabilelerdi. Bölgedeki ilk kültür varlıkları Yunan
kolonicileriyle ve yine bu dönemde ticaret amacıyla bölgeye gelen denizciler
eliyle oluştu.
İlin
belirgin özelliklerinde biri dış çevreyle sürekli ve yoğun ilişkidir.
Toplumsal
yapıda köklü değişimler yaratan çay ekimi öncesinde deniz, ana geçim kaynağıydı.
Evin erkeği gurbettedir. Kadın ve evin diğer fertleri ise, başsız/erkeksiz
kaldıkları için içe kapanıktırlar. Yörenin dağınık yerleşim düzeni de içe
kapanmayı yaratmaktadır. Kapalı yapıda toplumsal değerler ve ilişkiler büyük
ölçüde geleneksel-dinsel düşüncelerle biçimlenmektedir.
Çay
üretiminin teşvik edilmesi, Rize ilinde diğer ürünlerin gözden düşmesine neden
olmuştur. Mısır ekilen alanlar yavaş yavaş yerlerini çay bahçelerine bıraktı.
Çay bahçelerindeki verimi arttırmak üzere kullanılan sun’i gübreler, toprağın
organik yapısında dezenformasyona yol açtı. Bunun neticesinde pek çok meyve
artık yetişmez oldu. (s. 6413)
Laz için başlık bir süs değil
şemsiyedir.
İlin
kimi kesimlerinde zıpka körüklü-kaytanlı gibi adlarla anılmaktadır.
Altı
ince köseleden çizmelere “sabuk” denir. (s. 6414)
İlde
çok rastlanan böğürtlene “fikoki” denir. (s. 6416)
Yakın
döneme değin yöre “din adamı” yetiştiren bir merkez durumundaydı.
Çamlıhemşin’e
bağlı Yaylaköy yakınlarındaki “Şehitler Mezarı” çocuk, kısmet açma gibi
dileklerle de ziyaret edilir.
Dut
ağacının kutsiyeti vardır. Minare bulunmayan bir yerde müezzin, elini dut ağacına
dayayarak ezan okur. (s. 6416)
Kısır
kadın için ilaç
…balıkyağıyla
maydanoz kavrulur ve ılıkken, arkaüstü yatırılan kadının rahmine konur.
Mangalda
kömür yakılır, ateşine balıkyağı dökülür. Kısır kadın, mangalın sıcağına
çömelir.
İyice
kızdırılan taş, bir kaba konup üzerine tereyağı dökülür. Kısır kadın buğusuna
oturtulur.
Doğumu
kolaylaştırmak için gebeyi kilim ya da yorgan içinde sallamak, karnına
zeytinyağı sürmek gibi yöntemlere başvurulur.
Lohusa
ziyaretinden sonra bebek ağlarsa nazar değdiğine inanılır. Bir tas suda üç
parça köz söndürülür, su çocuğa içirilir.
Ateşe
tuz atma, kurşun dökme gibi uygulamalara da rastlanır. (s. 6417)
İlde
en gelişmiş dokuma türü bezdi. Kenevir
ipliğinden dokunan bu bezler iç çamaşırı yapımında kullanılırdı. Dokunan Rize
bezleri birçok dış ülkede de alıcı bulurdu.
Gereğince
güneş alamadığından üretilen kenevirin lifleri sertleşmiyor bu nedenle kenevir
ince bez dokumasında da kullanılabiliyordu.
Sepetler kullanımlarına göre toka, meyve sepeti, kaşıklık,
garnal gibi adlar alır.
Toka
daha çok çay ve fındık taşımada kullanılır.
Örgü
koltuk sandalye ve iskemle yapımı, Pazar’ın Yavuz, Tütüncüler köyleriyle
Çamlıhemşin’in Köprübaşı köyünde yaygındır.
Kalkandere
ve çevresinde oturma yeri buzağı derisiyle kaplı iskemleler daha çok alıcı
bulur.
Dokumacılık (…) en canlı dönemini 1700’lerde yaşadı. Bu
yıllarda il, dış pazarlarda Trabzon bezi, imparatorluk içindeyse Rize bezi
denilen dokumalarıyla ünlenmişti. Bunlarda kenevir ipliği kullanılıyordu.
Kenevir
ipliğiyle dokunan bezler, teri çabuk kuruttuğu, havsız olduğu için birçok dış
ülkede de alıcı buluyordu. (s. 6418)
İnce
kenevir ipliğiyle dokunan bezler uzun yıllar ketenden sanılmış bu adla
anılmıştır. Bu bezlere hâlâ keten (yöre ağzıyla “ketan”) denmektedir. (s. 6419)
Rize ağzı kendi içinde bölgelere ayrılır.
Birinci
gurubu Rize merkez, Kalkandere ve İkizdere ilçeleri oluşturur.
Birinci
ağız bölgesini diğerlerinden ayıran iki önemli özellik vardır. Bunlardan ilki
öbür ağızlarda “r” ünsüzü normaline göre daha arkada boğumlanır ayrıca tonsuzlaşırken
“r” sesi bu bölgede olduğu gibi korunur.
İkinci
önemli özellik birinci tekil kişi, ikinci tekil kişi ve ikinci çoğul kişi
ekleri (…) bölgede olduğu gibi korunmakta, öbür bölgelerde bu kuruluş
em-sen-siz biçimlerine dönüşmektedir.
İkinci
ağız yöresi Çayeli ilçesi ve çevresini kapsar.
Bölgede
ora, bura, nere zarfları yaklaşma ve bulunma hali ekleri almaksızın yer ve yön
anlatımı gösterecek biçimde kullanılır.
Hece
vurgusu adıyla da anılan tonlama bu yörede özellikle soru tümcelerinde dikkat
çekicidir.
Üçüncü
ağız yöresini Çamlıhemşin-Pazar ve Hemşin ilçeleri oluşturur.
E/a
değişimi: düz, geniş-ince e ünlüsünün kalınlaştığı görülür. Dârâler (dereler),
aski (eski) gibi…
A,
o, e ünlülerinin darlaşması: Hınçar (hançer), tupli (toplu) gibi… (s. 6424)
Deyimler
Acıyı
yemek (aci yedi)
Aldi
beni yürekten (endişeli bekleyişi anlatır)
Bacak
cermek (inat etmek)
Dil
içeri koymamak (hiç susmayan, gevezeler için söylenir)
Fesi
kizardi (çok utandı)
Mimden
almak (ufak şeyleri bahane edip söylenmek)
Şardetmek
(yemin etmek) (s. 6425)
Oyunlar
Vurdum
sordum oyunu
Kış
gecelerinde evlerde oynanır. Çocuklar ayaklarını ortaya uzatarak çember
oluşturacak biçimde otururlar. Biri tekerlemeyle oyuna başlar:
“Mesel
mesel malî mesel
Dil
oynar damak çeser
Buni
bilene soralum
Oyunumuzi
kuralum”
Her
sözcükte birinin ayağını göstererek elini oyuncuların ayağında gezdirir. En son
kimi işaret etmişse onu kaldırır, üç kere yere vurup sorar:
Dibek
başına vardın mı?
Vardım
Dibekte
darımı gördün mü?
Gördüm
Yaş
mıydı kuru muydu?
Yaştı
Benim
darım kuruydu ya, diyerek ayağını kaldırır, tabanıyla üç kez daha yere vurur,
sormaya devam eder:
Deremene
vardın mı?
Vardım
Unumu
gördün mü?
Gördüm
Darı
mıydı buğday mıydı?
Darıydı
Benim
unum buğdaydı ya, diyerek yine vurur, sorularını sürdürür. Sorular bitince
oyuncuyu iterek “deremene var gel, unumuzu al gel” der. Oyuncu ev içinde
dolanıp gelir. Sorular tekrar başlar:
Deremen
tenha mıydı?
Kalabalıktı
Git
şimdi tenhalaşmıştır, unumu öğüt, ekmeğimi yap, kıtırını el getir yiyelim.
Oyuncu bu defa evden çıkıp kendi evine gider. Kıtır ekmeği alıp gelir. Oyuna
katılan tüm çocuklar ekmeği bölüşerek yerler. Oyun böyle biter.
Miras
oyunu
Bilye/misket
yerine fındıkla oynanan bir oyundur. Üç fındık yan yana bitiştirilip bunların
üzerine dördüncü bir fındık konur. Her oyuncu bu şekilde fındıklarını dizer.
Daha sonra ellerindeki, altı düzleştirilmiş fındığı bilye olarak kullanarak
fındık dizisini vurmaya çalışırlar. Karavana atış yapan sırasını kaybeder.
Vurulan fındıklar kazanılmış olur. (s. 6428)
Edebiyatta
Rize
Abdülhak
Hamit Tarhan, yazılarında şehre kaygıyla yaklaşır. Kentin bakımsızlığından söz
eder.
Talip
Apaydın, O Güzel İnsanlar adlı kitabında “Çay Ağacı” adlı öyküde çay tarımının
başlangıcını anlatır. (s. 6432)
İsmail
Habib Sevük, Yurddan Yazılar adlı eserinde Rize’nin doğasından söz eder.
Zeyyat
Selimoğlu, Kavganın Sonu ve Başı adlı kitabında Rize’nin köylerini ve insanını
anlatır.
Zeyyat
Selimoğlu, Direğin Tepesinde Bir Adam adlı kitabındaki öykülerinde Rize’yle
ilgili motiflere yer verir.
Yılmaz
Çetiner, Bir Yudum Çay adlı eserinde çay üretiminin Rize ekonomisine
etkilerinden söz eder.
Ümit
Kaftancıoğlu, Çarpana adlı eserinde Pazar ilçesinde pazar yerlerinde öte beri
satarak kazandığı parayı kumar oynayabilsin diye kocasına veren çileli
kadınları anlatır.
Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu, Anıların İzinde adlı eserinde Rize’yle ilgili anı ve
gözlemlerini anlatır. (s. 6432)
---
Anadolu Yayıncılık
1983
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder