12 Ekim 2017 Perşembe

Her Yönüyle İkizdere

Osman Coşkun - Her Yönüyle İkizdere


Kıpçak’ın kelime anlamı çürümüş ve oyulmuş ağaç, Kuman; solgun, soluk, sarımtırak (Kıpçak Türkçesi Grameri, s. 30).

(Kıpçaklar) 1150 yılı civarında Erzurum içlerine kadar ulaştılar.

Kıpçak mezarlarına, insan heykelli kabir taşları konurdu.
Kumanlar ölüleri üzerine büyük bir tepecik yaparlar ve onun üzerine de bir insan heykeli dikerlerdi.

Balbal; ölünün öldürülen düşmanı adına dikilen taş… Bunlar ölünün uşaklarıdır. Cennette ona hizmet edeceklerdir. (s. 10)

Kuman Türklerinde Horu; sallanmak, yaylanmak demekmiş. (Kuman Lehçesi Sözlüğü, s. 77)

Dualar - Beddualar
Dunyayi tutasun
Hz. Ali’nin kuvvetine eresun (s. 120)
Soğuk rozcar vurmasun sağa

Çalilara çupilara sarilasun
Deremen taşı arkandan inmesun
Ellerun koynuna kalsun
Kapilarun kitlensun (s. 121)

Düğün yedisi
Damat ve gelinin yakın çevresi kız evinde geniş bir katılımla toplanır.
Kız dondacısı (kız evinde kızı erkek tarafına veren erkek kişi) bir siniyi eniştenin önünde bıçakla kesmeye çalışır. Bu yolla enişteden para ister. Enişte el yıkama bahanesiyle yere para bırakarak kalkar. Bıraktığı para kadar para ilave edilerek eniştenin cebine koyulur.
Evden en son damat ve dondacılar ayrılır. Damat ayrılmadan evvel ayağından tavana asılır (Çifteköprü Köyü). Kaynanadan baklava alınınca serbest bırakılır.

Hamilelikte bebek göbek hizasındaysa erkek, aşağıdaysa kız olacağına inanılırdı.

Gebe kadının evinde, doğan çocuk yaşamıyorsa, doğum yapmamış ve tek evlilik yapmış yedi kadından iplik, yine benzer yedi kadından bez parçaları alınır. Annesinin ilk evladı olan ev dışından bir kadın bunları hiç konuşmadan diker (birbirine ekler). Doğacak çocuğun ihtiyaçları 40 gün boyunca yalnız bu bez ile karşılanır. Yine yedi kadın tarafından bebek birer gün süreyle emzirilir. Annesinin sütü bu süre zarfında bebekten uzak tutulur.

Düşüğe karşı önlem olsun diye; ismi Mehmet olan yedi kişiden birer çivi alınır. Yedi çivi demircide tek bir çiviye çevrilir. Bu çivi düşük yapılan yere, görünmeyecek şekilde çakılır.

Cimil’de erkek çocuk doğan evde, gençler evin bacasını sökmeye kalkışır. Evin sahibi onların isteğini yerine getirerek bacayı kurtarır. Aynı uygulama “baca sökme” adıyla Kars yöresinde de vardır.

Bebeğin göbek bağı uzun kesilirse sesinin güzel olacağına inanılır. (s. 125)

Doğan bebeğin dudaklarına ve yüzüne bal sürülür ki tatlı dilli ve güzel ahlaklı olsun.

Bebeğin kuruyup düşen göbeği, bez parçası içine konur ve bir süre beşiğin altında nazarlık olarak saklanırdı.

Bebeğin ilk yıkanacağı suya biraz tuz atılır ki derisi sağlam olsun ve ter kokmasın.

Bebek kırkı dolmadan evden çıkarılacaksa kundağına üç parça kömür konur. Bunlar bebeği nazar ve cinlerden korur.

Bebek yürümeye başlayınca, yağ ve bal karışımı ekmek yapılır. Çocuğun dizine vurularak kırılır. Bu sayede çocuğun kas yapısının güçlü olacağına inanılır.

Masa üzerine Kur’an, bıçak, silah, para, keser vs. eşyalar konur. Çocuk bunlardan hangisine yönelirse ileride yapacağı mesleğin işaretini vermiş sayılır.

Dişi yeni çıkan çocuk için koliva pişirilerek mahalleye dağıtılır. Bu uygulama Kumuk Türklerinde de vardır (onlar kolivaya “holo” der).

Yürümesi geciken çocuğun ayak başparmakları birbirine bağlanır. Cuma namazı camiden ilk çıkan kişiye bu ip kestirilir.

Çocuğu olmayan kadın için, ateş yakılan ocak temizlenir. Karamiş veya sarmaşık yaprakları, sıcak olan ocağın üzerine serilir. Kadın çıplak halde iki saat süreyle bunun üzerine yatar.
Diğer bir yöntem, sıcak suyla dolu büyük bir kazanın içinde bir saat kalmasıdır. (s. 126)

Sayıkuri ağlamak: Ölünün arkasından ağıt yakmak.
Sağu kılmak: Ölüler için yüksek sesle ağlayan kişi. Süryani dilinde buna “sağu kıldı” denmektedir.
Müslüman olmayan Altaylılarda kadın, ölen kocası için ağıt yakmak mecburiyetindeydi.

Mezarın üzerine ölenin boyu kadar, boyu uzunluğunda bir çubuk (harçi) konurdu.  (s. 127)

Sınır anlaşmazlıkları
Eskilerin bir avuç toprak için yaptıkları kavgalar adeta ata sporuydu.

Kardeşler arasında mal paylaşımı husumete dönüşmesin diye arazi paylaşımını köyün ihtiyar heyeti çözümlerdi.

Meeleye gitmek yaygın bir gelenekti. Bazen gündüz ama genellikle akşamları itibaren evlerde toplanılır. Günlük işlerden, köydeki olaylardan söz edilir. Dedikodu edilir. Masallar, bilmeceler korku hikâyeleri anlatılır. Birlikte gülünüp eğlenilirdi.

Süt kardeşliği köy yerlerinde çok yaygındı. (s. 128)

Gurbet, Doğu Karadeniz halk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Gurbetçinin yaşadıkları hikâyelere, türkülere konu olur. Onun yolunu bekleyenler de aynı şekilde türkülere konu ederler.

Ezan / bori vurmak
Ezanın sonunda boru çalınır, böylece ezan sesinin ulaşmadığı yerlere de vaktin girdiği haber verilirdi. Benzer uygulama Ramazan gecelerinde tekrarlanırdı. Sahur vakti boru çalınarak haber verilirdi, buna “bori vurmak” denirdi.

Çikim
Yaylaya çıkma vakti bu adla anılır. (s. 129)

İnim
Yayla dönüşünü adlandırır.

Köylerde cami yemeği sırayla köylüler tarafından karşılanırdı. Köye gelen yabancı misafir camide kalırdı.
Yatır ziyaretleri ve ağaçlara çaput bağlamak yörede görülen olaylar değildir. (s. 130)

Baali olmak: Gerdek gecesi başarısız olan damat için söylenir.

Hemayil: Çapı içinden geçilebilecek genişlikte olan, etrafı molla veya hocalarca yazılmış bir çeşit tılsımdır. Kâğıt, cinlenen kişinin başından aşağıya, dua okunarak üç defa geçirilerek cin çıkarma uygulaması tamamlanır.

Düşme ile oluşan korkular: Güğüm su doldurulup kaynatılır. Suyu tahta bir tekneye dökülür. Güğüm ters çevrilip ağzı aşağıya gelecek şekilde tekneye konur. Güğüm bu şekilde sıcak suyu çeker. Dip kısmına yedi çift bir tek kalın tuz konur. Tuzlar fazla bekletilmeden alınır. Aynı işlem üç defa tekrarlanır. Bu su ile korkudan hasta olanın eli yüzü yıkanır ve korkusu giderilmiş olur.

Gağuz: Kuru hayvan kafasına denir. Evlerin saçaklarına asılır ve bu yolla evin nazar alması engellenir.

Halçili: dikenli bir çubuğa yumurta kabukları geçirilir. Çubuklar daire şeklinde bükülür. Dizilen yumurta kabuklarının arasına biber, eskimiş bez parçaları takılır. Yapılan bu halçili ile ev ve tarlalar nazardan korunmuş olur. (s. 131)

Yörede nazara çok inanılır.
Nazara karşı evin ateşlik zinciri alınır. Ateşte kızdırılarak kor haline getirilir. Su dolu kazanın içine atılır. Nazarlanan kişi çıkan buğuyla şifa bulur.
Çocuğun üzerinde kurt tüyü taşıması, nazara karşı kuvvetine inanılan bir tılsımdır.

İskat: Ölen kişinin hesaplanan namaz borçlarına kefaret olarak fakirlere ve camiye verilen paradır.

Kurşun dökmek
Nazar olanın başı peştamalla örtülüp iskemleye oturtulur. Annenin ilk evladı kadın tarafından tavada kurşun eritilir. Hastanın başı üstünde tutulan su dolu tasa kurşun, makas veya anahtar deliğinden geçirilerek üç kere dökülür. Tastaki suyun içine iskemlenin ayakları batırılıp çıkarılır. Bu suyu kadın, elleriyle arkasına doğru evin köşelerime serper. Kalan suyla da hastanın elini yüzünü yıkar. Bu işlemler yapılırken kadın hiç konuşmaz. Tastan çıkarılan kurşunlar insanların geçtiği yere dökülür. İnsanlar kurşunu gördükçe nazar bozulmuş olur. (s. 132)

Muska çok yaygın şekilde kullanılır.

Cinlerle ilgili inanışlar ve anlatılar da çok yaygındır. (s. 133)

Hızır-İlyas
Hızır’ın dilenci kıyafetiyle köyleri gezdiğine inanılır. Bu nedenle köylerde yabancı isteyicileri boş çevirmezler.
Çok sıkıntılı anlarda insanların yardımına koştuğuna inanılır.

Maraz/Emraz
Kadın hastalığıdır. Marazli, cinlenmiş, davranış bozuklukları sergileyen kadın için söylenir. Maraz daha ziyade küçük yaşta evlendirilen kadının karşılaştığı sıkıntılara çözüm üretememesinden kaynaklanan yoğun bunaltının neticesidir.

Peri
Peri kızlarının güzelliği meşhurdur. Perili olan kadınlar, perileri olan kadınlar mucizeler gösterir. Fal bakar, şifacılık yapar, geleceğe yönelik tahminlerde bulunurlar. Bu bilgileri perilerinden alırlar. (s. 134)

Koncala
Aralık ayının son altı günü ile Ocak ayının ilk altı günü arasındaki zamandır.
Bu tarihlerde gece gezmek uğursuzluk sayılırdı.

Anata kolefisi
Genç kızlar tarafından yapılır. Yedi evden tuz, yedi evden un, yedi pınardan su ve yedi frahtidan odun toplanır. Kardeşlerin en büyüğü veya en küçüğü hiç konuşmadan, elleri arkasında hamuru yoğurur. Diğer kızlar da un, su ve tuz katmada ona yardımcı olur. Hamur, pilekide pişirilir. Pişen koleti kızlar arasında pay edilir. Yatmak üzere yenir ve niyetler tutulur. Bu niyetler daha çok sevda ile ilgilidir. Evleneceği genci rüyada görmek isterler. Sabah kalktıklarında herkes gördükleri rüyayı anlatır. Rüyada beyaz varsa olumlu, siyah görülmüşse olumsuz yorum yapılır. (s. 135)

Yer / Dünya
Dünyanın sarı bir öküzün boynuzları ve balığın sırtında olduğu söylenir. Öküz boynuzlarını ya da balık kuyruğunu sallarsa zelzele olur.
Deprem, Allah’tan gelen gazap olarak yorumlanır.

Gökkuşağının altından geçenlerin dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır.

Gök gürlemesinin Hz. Ali’nin savaş narasının yankısı olduğuna inanılır. Şimşeğin ise yine Hz. Ali’nin kılıcının hızından oluştuğu söylenir.

Yağmur
Yağmur yağsın diye yedi çift ile bir tek oyuncak bebek yapılır. Kardeşlerin en büyüğü oyuncak bebeği ırmak içindeki bir taşın altına koyar. Bu olmazsa kızılağaç dallarını eğip suya sokar, üzerine taş koyarak o vaziyette tutar ve yağmurun yağmasını bekler. (s. 136)

Ateş
Ateşe kötü söz söylenmez, tükürülmez, işenmez. Bunları yapanların günaha girdiklerine inanılır. (s. 137)

Demir
Şifacı kadınlar dua okurken ellerinde metal nesne bulundururlardı. Hastalığa karşı dua okuyan şifacı kadın, dua bittikten sonra elindeki metal nesneyi uzağa fırlatarak hastalığı defetmiş olurdu.

Yeni yılın ilk günü (14 Ocak) henüz kimse eve gelmeden erkenden kalkıp güğüme dışarıdan su doldurup eve gelir ve suyu evin duvarlarına, köşelerine serperlerdi. Bu sayede eve bolluk ve bereket geleceğine inanılır.

Yeni ayda fasulye, patates tohumu dikilmez. Yoksa tohum böceklenir.
Cuma ve cenaze günleri çamaşır yıkanmaz.
Yeni doğan ve yeni evlilerin yıkandıkları su dışarıya dökülmez.
Geceleri evin saçağının/damlanın altına su, çöp atılmaz.
Şubat ayında yapılan evlilik iyi tutulmaz.
Nisanın ilk yağmuru ile saçlar ıslatılır ki gür çıksın.
Üzüm asmasının suyu ile saçlar ıslatılır ki dökülmesin.
Kepeğe karşı saçlar külle yıkanır.
Yıldızlar parmakla sayılmaz çünkü bunu yapanın eli üzerinde siğil çıkar.
Gece tırnak kesmek uğursuzluk getirir.
Mayıs ayının ilk yağmurunun suyuyla süt mayalanır yoğurt olsun diye.
Yeni ve temiz elbise giyinen çocuğun etrafına tükürülür gözlerden korunsun diye.
Güz mevsiminde erik ve komar çiçek açarsa kış uzun sürer.
Sağ burun deliği kaşınırsa iyi anıldığına, sol kaşınırsa kötü anıldığına inanılır.
Aralık ayında gök gürlerse kış ağır geçer.
Çenesinde iki boğum olanın iki defa evleneceğine inanılır.
Kedi artığı sütü içenin şair olacağına inanılır.
Kedi ağacı tırmalarsa yağmur yağar.
Kedi, ayağıyla başını kaşırsa hava açar.
Gözler bir yere takılırsa hava bozar.
Evden ayrılan yolcunun ardından süpürülen çöpler dışarıya atılmaz, yolcunun başına aksilik, kötülük gelmesin diye.
Kestanenin çok olduğu sene kış ağır geçer.
Boş beşiği sallanan bebek tez ölür.
Bir çocuğun üzerinden geçilirse boyu kısa kalır. (s. 139)
Birisinin/misafirin evden gitmesi istenirse oturduğu yere tuz konur.
Tuza basılmaz çünkü aksi halde gözler kör olur.
Gece aynaya bakılmaz, uğursuz sayılır.
Ceviz ve incir ağacından düşen fazla yaşamaz.
Yeni ayda (ilk ve son dördün) kesilen odun iyi yanar.
Eski ayda (dolunay) yapılan kereste kurt almaz. (s. 140)

Kadınlar dolaylığın uçlarını yanda, kızlar arkada bağlar.
Kadınlar şal kuşağı sarar, kızlar sarmaz.

Semer, tahta kaşık gibi ahşap işleri Cimil’de; toprak çömlek Mahura’da; kavurma Kabahor’da yapılırdı. (s. 141)

Temizlik
Yayla ve köy evlerinde banyo bulunmazdı. Evlerinde neredeyse tamamında tuvalet evin dışında bulunurdu.
Sabun bulunmazdı. 70’li yıllara kadar bağırsak solucanlarına karşı şurup/ilaç yaygın şekilde kullanılırdı çünkü temizliğe yeterli dikkat gösterilmiyordu. (s. 143)

Baba genelde gurbettedir. Anne ise sürekli bir iştedir. Bu gibi sebeplerle çocuklar ihtiyaç duydukları sevgi ve şefkat ortamından uzakta, neredeyse kendi kendilerine büyürler. (s. 144)

Arıcılık
Önceleri arı kovanına, yaşlı armut ağacının gövdesinden alınan kabuklar, tütün ve kendir tohumu karıştırılıp duman olarak verilirdi. Bu sayede arı hastalanmazdı. (s. 146)

Mutfağımız
Çaklama (çocuk maması): Tuzsuz tereyağı eritilir, buğday unuyla rengi beyazlaşana kadar çırpılır, üzerine şeker şerbeti ilave edilir.
Çilbur: Mısır veya arpa unu yağla kavrulur. Az kaynar su ilave edilir. Ortasına tereyağı konur.
Çimili: Pazı yaprağı, patates, soğan ve yağ ile yapılır.
Çumur: Tavada sarı yağ ile kavrulan mısır ununa az su katılarak yapılır.
Ekmek haşlisi: Erimiş tereyağına mısır ekmeği doğranır/ufalanır. İyice karıştırılır. Üzerine az su ilave edilir. Kaynamağa başlayınca telli peynir eklenir.
Hasifte: Kavrulmuş arpa ununa tereyağı eritilip dökülür.
Haşili: Tereyağı ile mısır unu karıştırılıp kızartılır. Süt ilave edilerek pişirilir.
Herle: Mısır unu, bol su ve sütle yapılan çorba.
Hoşmer: Kaymak eritilir. Mısır unu ilave edilip kavrulur. Yağ unun üzerine çıkana kadar karıştırılır ve telli peynir katılır. (s. 150)

Hupuş çorbası: Tazae fasulye tele dizilerek kurutulur. Tencerede haşlanır. Haşlama suyu dökülür. Yağ, patates, soğan ile fasulyeler kavrulur, üzerine su katılır.
Huslama: Mısır unu yağla kavrulur. Azıcık kaynar su katılır. Ortası açılarak yoğurt konur.
Korkoti çorbası: Mısır kırması, süt, su karışımı çorba.
Manca: Kabak, fasulye ve süt karışımı çorba.
Muhlama: Tereyağı eritilir. Mısır unu ile karıştırılır. Az su ilave edilir. Kaynamaya başlayınca üzerine telli peynir eklenir. (s. 151)

Dilimiz
Dil ile şahsiyet ayrılmaz ikilidir. Dilini ve dolayısıyla kültürünü yeterince içine sindirenler rüzgârlar karşısında yalçın kayalar gibidirler.

1501’de Tebriz’den kaçan Akkoyunluların bir kısmı Trabzon-Rize bölgesine yerleşir. Bunlar “k” yerine “ç” ve “g” yerine “c” sesini kullanırlar. Güneyce beldemizde de “g” sesi yerine “c” ve “ç” sesleri arasında bir ses kullanılır.
Yörede “ü,” “j,” “ı” sesleri ile kelime başlamaz. Buna karşın “ğ” ile başlayan sözcükler vardır.
-miş’li geçmiş zaman bölgede kullanılmaz. Bunun yerine di’li geçmiş zaman kullanılır (“gelmiş” yerine “geldi” denir).
Uygur, Argu, Çiğil, Tuhsı ve Yağma Türklerinde de durum böyledir (Ahmet Caferoğlu, Kaşgarlı Mahmut, s. 60).
Cümleler genelde devriktir. (s. 154)

Yöremizde Kelimeler, Deyimler, Atasözleri
Abdesli durmak: ölçülü davranmak
Açubakan: falcı
Ada kesmek: balık yakalamak için derede suyun akışını değiştirmek
Adamsuzluk: evde büyüğün ya da erkeğin olmaması
Afiyet: yüz, sima
Afkurmak: edepsizce konuşmak, havlamak (s. 156)

Ağaç ikilmayince yeri belli olmaz: bir şeyin değeri kaybedilince anlaşılır
Ağır ayak: gebe
Ağzun der arkan yer: söylenen kötü sözlerin cezasını çekmek
Ahpu: gübre (s. 157)

Aldi yurudi: çok zengin oldu
Alemun ekmeği tatli olur: başkalarının sırtından geçinmekten zevk alanlar için söylenir
Allah başa vermesun: anlatılanın bir daha olmaması için söylenir (s. 158)

Anağulis: mide bulantısı
Anami satti da durdi: “Ne günlere kaldık” manasında söylenir
Aranuza çopek boki: kavga eden çocukları ayırmak için söylenir (s. 159)

Aşlama: ağaç fidesi
At beni ceğnemune: “elinden geleni ardına koyma” manasında söylenir
Atı süren osuruğuna katlanır: her işin riskleri olduğunu anlatır (s. 160)

Baba ekşi eruk yersa torininun dişleri kamaşur: Haksızlığın cezasını kendi çekmezse soyundan biri çeker
Bağci: büyü, muska yapan kişi
Bolaçi: belki (s. 161)

Basabas: tıka basa dolu
Becit: zor
Bertilmek: duvarın veya zeminin çatlaması (s. 162)

Bi hov: kısa zamanda
Bi yayim: bir kısım (s. 163)

Borci çesmek: vefat etmek, ölmek (s. 164)

Came çenefi: ortak alanın hor kullanılması durumunda söylenir
Cavramak: bütün gücüyle çalışmak
Cedak: yol ayrımı
Ceğre: çehre
Cenaze kazani: aşırı şişman
Ciğa: çamur seli
Cilav: cila
Çaara: zincir, teneke veya ince tahtadan yapılan rüzgâr gülü
Çaçuka: çekirge
Çafkali: kesilen ağaçtan kopan kürdan benzeri ince parçalar
Çahava / çahavel: ahır süpürmek için kullanılan çalı süpürgesi (s. 165)

Çahra kurmak: tuzak kurmak
Çalim: kırmızı, yapışkan toprak
Çaliya atlamak: bahane uydurmak
Çalma: balçıklı sulak yer
Çamak: ceviz ağacının silindiği uzun çomak
Çangaş: zamansız yağan az miktarda kar
Çapalamak: gayret göstermek
Çapili: bir avuç miktarı kesilmiş ot
Çataçat gelmek: umulmadık yerde/zamanda biriyle karşılaşmak
Çatim: kavşak
Çatma türkü: rakibini taşlayan karşı-beri türkü (s. 166)

Çavçiko / çavçaka: yabani hayvanları korkutmaya yarayan suyla çalışan düzenek
Çavlak: aşırı sulak yer
Çeç: bal peteği
Çeğel: küçük taşlardan oluşan kaygan zemin
Çektura: hantal
Çeli: lahana yaprağının sapı
Çeneçi: kovandan bal almaya yarayan kepçe şeklindeki alet
Çepiç: altı aylık keçi yavrusu
Çepuk: kol sepeti
Çerim: yerleşim yerine yakın bol ağaçlı yer, küçük ırmak
Çiçeni: süzme yoğurdun veya ekşimiğin suyu
Çiçipeçi: çırılçıplak (s. 167)

Çiçof: ekili alanlardaki azgın ot
Çifin: kokusu ağır, sarı çiçekli, zehirli orman otu
Çiha: ala karga
Çikli: çam kabuğundan yapılan peynir ve çökelek kabı
Çikmak: kadının eşinden boşanması
Çima: arı kovanlarını ağaçlara çıkarmada kullanılan kalın halat
Çima vurmak: halatı ayaklar arasına sıkıştırarak yüksek ağaçlara tırmanmak
Çimçir: şimşir
Çimili: beyin
Çipos: güneşin sık görünüp kaybolması, hayvanın bir şeyden ürkerek zaptı zor hareketler yapması
Çirlamak: inlemek (s. 168)

Çiya: horonda komut
Ço: at ve katırı uyarma sözü
Çok gezen çarık eve bok getirir: her şeye karışmak belaya sebep olur
Çonoş: ahır tavanındaki ağaç ızgara
Çuhma kantari olmak: çok adaletsiz iş yapmak
Çumantere: içine genelde tohum konulan, beze sarılan bez kese
Çumbi: çimdik

Dağda yanmak: kar fırtınasında ölmek
Dağlarun alu vermesi: sesin/gürültünün iyi yankı yapması
Dalak: bal peteği (s. 169)

Dalda: yağmurdan kaçıp sığınılan yer, gölgelik
Daltaşak: çırılçıplak
Deduk etmek: söyleneni yapmak
Değmek: olgunlaşmak
Denguni al: ikaz sözüdür
Dereyi bolandurmak: huzuru, düzeni bozmak (s. 170)

Dersun: sanki
Dilisim: tılsım, muska
Dilo: kekeleme
Dink: Arpa-buğday kabuklarını ayırmaya yarayan değirmen (s. 171)

Dizluk: kadının iç çamaşırı
 Doğdi: balta, keser ağızlarının tersi
Domuz kuzi etmez: her şey aslına benzer, çeker
Dondaci: sağdıç
Dova: dua
Dumanlanmak: sigara/tütün içmek

Ebisoy: başka türlü (s. 172)

Ehtipan: evin kapısından itibaren bahçe boyunca uzanan, ucunda zil bulunan ip
Elçi: kız istemeye giden kişi
Elişmek: sataşmak
Elun atina binen tez iner: başkasına güvenerek iş yapan yolda kalır (s. 173)

Engiş: maşa (s. 174)

Ey cidi binam: daha çok yaşlı kadınların söze başlama ifadesi

Fatel: ele alınan bir tutam çıra
Feçan: ateş üzerindeki ağaçtan yapılmış tavan ızgarası
Felamedi: gelin sandığında bir bölüm
Feli: kabağın suda pişirilmek üzere kesilen parçaları
Fent kurmak: tuzak kurmak (s. 175)

Ferik: piliç
Filit: sinek, haşere ilacını püskürten alet
Firahti: ağaç korkuluk, çit
Firfilak: fırıldak
Firfirik: düdük
Fitikoz: bir çeşit dolaylık
Fitlemek: fesatlık
Fitruka: topraktan yeni çıkan filiz
Foli: folluk
Fomon: mısır saplarının birbirine yaslanarak dizilmesi
Fuçi: yumuşak
Fufuti: sivilce
Fuşkali: su toplamış yara
Fut: ani, aniden (s. 176)

Geriye taş atmak: geçmişi unutmak
Göbeği beraber kesilmek: yediği içtiği ayrı gitmemek
Gök kapısı delindi: çok fazla yağmur yağdı (s. 177)

Güğümleri kırmak: genç kızın evlenmek istediğini belli etmesi
Güman: umut
Gün yere girmez: çıkmayan candan umut kesilmez

Ğarğaris: çığlık
Ğostopi: kor üstündeki kül
Ğavzali: bal mumu tortusu
Ğayif: intikam
Ğezep: gazap, öfke
Ğınzil: damak
Ğilya: aşırı salya
Ğincos: harap, bitap
Ğoli: toprağın sıkışıp top şeklini alması
Ğover: ağaç kovuğu, oyuk
Ğoy: üvey (s. 178)

Hacina  kuşi: çalıkuşu
Haloti: balgam
Hampa: zengin
Haniçe: yayla evinin ambarı
Hapali: kabağın içindeki artık kısım
Harafana: yemek ziyafeti
Harçi: fasulye sırığı
Hardoş: balık avında suyu karıştırmaya yarayan çubuk
Harhali: Cevizin dışındaki yeşil kabuğu (s. 179)

Haspeleş: yorgunluktan bitkin düşme
Hava civa: boş, önemsiz şey. Öksürük tedavisinde kullanılan tadı acı bir kök
Hedik: kar ayaklığı (s. 180)

Heleke: insanların daire şeklinde oturması
Helassa yassa: topluca yapılan zor bir işteki komut
Hemail: kadınların boyunlarına taktıkları bir tür muska
Hendekuka: böğürtlen
Hernuk: toprağın kolay kazılacak durumda olması
Hesut: gaddar (s. 181)

Hırba: taş duvar inşasında taşların arasını doldurmaya yarayan çakıl
Hırli değil: güvenilmez kişiler için söylenir
Hırtlakli: iştahlı
Hıta: pis
Hohol: toz
Hoholis: ipliğin birbirine dolanması, kör düğüm
Hohovas: çömelerek oturmak
Holopuça: yerdeki sulu kar
Horum: yabancı (s. 182)

Hov: kısa an
Hovini almak: arzusunu tatmin etmek
Hozan: kıraç, verimsiz toprak
Hukeli: sinirli
Humi: kestane ağacının kabuğundan yapılan meyve sepeti
Hupiya: mısır koçanının yaprakları
Hupuş: fasulyenin kuru dış kabuğu
Hurtuli: guatr
İdar: yiyecekler
İki rahmetten biri: ya ölsün ya dirilsin
İkraluk: tiksinmek
İksav: mısır tanelerini havalandırıp tozlarını almak
İlan: yılan
İlif: fındık filizi veya diken sarmaşığından yapılan kısa ip bağı
İlincak: salıncak (s. 183)


İpek: taze mısır püskülü
İpun uçlarını suya vermek: savurganlık etmek
İrize: Rize
İskat: ölenin namaz ve oruç borçlarına kefaret olarak ayrılan para
İstilar: ağaç direk
İşteyici: dilenci
İtmek: kaybolmak
İturmek: yitirmek
İvini bulmak: zorluğun çözümünü bulmak (s. 184)

Karga gördüğü tohum bitmez: başkasının gözü varken malın sana fayda vermez
Kaava kaşagusi: insanları birbirine kışkırtan
Kabalak: kepenek
Kabukçi: başkalarının evinde yemeği adet edinen, kapı kapı dolaşan
Kadani almak: isteğini yerine getireceğini zevkle belirtmek
Kadi: içine süt mamulleri konulan ahşap kap
Kaftan kafa hükmetmek: nüfuzunun çok geniş/güçlü olması
Kakanis etmek: tavuğun yumurtlamadan evvel çıkardığı sesler
Kalami: leğen kemiği
Kalavi: çocukların yaptığı oyuncak ev
Kalemluk: diz ile ayak arasındaki mesafe
Kaliv: bahçeleri korumak için geceleri kalınan kulübe (s. 185)

Kam: iki ucu sivri çivi
Kamitra: lahana tırtılı
Kamşi: diken ve lahananın taze uç kısmı
Kanadi cöğe burni boka olmak: çok abartılı konuşanlar için söylenir
Kanci: dilim
Kanli olmak: katil
Kapara: karamiş çeşidi
Kapoçi: vurulan yerin kızarması
Kapu kovermek: birine hakaret veya küfür etmek
Karçel: içinden geçilmesi zor, ormanlık yer (s. 186)

Kari kuri: bütün kadınlar
Kariş: bele takılan kemer
Kasar: küllü suyla çamaşır yıkamak
Kaskanika: su kabağı
Kaşkali: hayvanın derisinde farklı renkli tüyleri işaret eder
Kaşuği kırılmak: geçim sıkıntısı çekmek
Katura: altını ıslatan
Kauçi: iyi patlamış mısır
Kavara: yellenme (s. 187)

Kelep: ipliği parmaklara dolayıp yumak yapmak
Kelos: kurumaya yüz tutmuş bitki
Kem: otları bağlamak için yine otlardan yapılan basit ip
Kendini yedurmek: yapılan kötülüğe karşılık verememek
Kepenek: bağırsak kurdu
Kepiç: keçinin bir yaşını dolduran yavrusu
Keran ev: yontulmamış kalın ağaçlardan yapılan ev (s. 188)

Kevi: sağlam
Kevret: tahta sedir
Kılavlanmak: bilemek
Kırtıl: yaylalarda yetişen, hayvanları severek yediği yağlı bir ot
Kırtıl parası: yayla sahiplerinin yaylalara gelen yabancılardan aldığı köy sandığı parası
Kiz yuki tuz yukidur: kız evladın sorumlulukları daha fazladır
Kiça: topal
Kiçi: ısırık
Kidik: oğlak
Kikilis etmek: kıkır kıkır gülmek (s. 189)

Kitleme: çakı bıçağı
Koça: basamak
Koço: boğmaca
Kofi: karalahana gövdesi
Koftara: su boğazı
Kohlidi: salyangoz
Kokoçi: öcü
Kokouça: su kertenkelesi
Kokov: taşak
Kolik: boynuzsuz teke
Kolisofra: kertenkele
Koliva: suda pişmiş mısır
Kolonci: yol kenarına konan ağaç korkuluk
Koleti: pide
Kom: kapalı ağıl
Komar: orman gülü
Komsilamak: şikâyetçi olmak (s. 190)

Kongoş: ineğin ön ayak derisinden yapılan çarık
Konşinun karni ağirdiğu zaman sen da karnuni aguştur: komşuna gelen sıkıntı sana da tesir eder
Kopel: piç
Kopuk: çapkın
Korbakor: hayırsız, lanetli
Korkota/korkoti: kırılmış mısır
Kormi: ayaksız oturak
Korop: derme çatma barınak
Kosi: kuluçka
Kotoli: asalak kişi
Kotoş: hayvanın boynuzunun ucuna inek memesi takılarak yapılan biberon
Kovermek: bırakmak
Kösre: bileği taşı (s. 191)

Kuka: yumak
Kukari: eğri
Kukul: küçük ot yığını
Kukula: yün fes
Kukuli: küçük tepe
Kumancolis: çürümeye yüz tutmuş odun
Kumuş: kestanenin dikenli kabuğu (s. 192)

Kunbule: çatının ana iskeleti
Kunci: kendir sapı
Kundur: çatının duvardan taşan kısımları
Kupas: çömelme
Kupli: kilit
Kuplika: hıçkırık
Kurçeli: kesilen mısır sapının bağçede kalan kısmı
Kurçi: sert ve kuru çökelek
Kurtaka: gırtlak
Kurulmak: süslenmek
Kurumli: üstü başı düzgün
Kurum: boş arı kovanı
Kutali: kısa sopa
Kutav: köpek yavrusu (s. 193)

Kutni: ipekten kadın giysisi
Kutuçi: ham meyve
Kutun: taneleri ayıklanmış mısır koçanı
Kuvel: kendir çiçeği
Kuyiça: küçük sepet
Kül tutmak: evlenmek
Küle kalmak: evlenmemek
Külek: çam ağacından yapılan kova
Küski: delik açmada, taş kaydırmada kullanılan uzun demir

Lafsi: sözün kısası
Lağum: dinamit
Laklaris etmek: suyun kaynaması
Laluk: kekeme
Lamaş: hantal (s. 194)

Laup: lakap
Lauz: mısır
Leçan: büyük
Leere: sini altında konan, ayakları açılıp kapanan ahşap ayaklık
Likapa: kuş üzümü
Likomi: sırta alınan yükün bir kısmı
Lingoz: derin göl
Lop: olgun meyve
Lori: uzun ve dar arazi

Macaroş: güzel yemek yapan kadın
Maçital: yayla eğreltisi
Malatok: küçük balyoz
Malez: su ve unla karışık hayvan yiyeceği
Maluh: fide dikme, çarık örme çubuğu
Mamancika: oyuncak bebek
Marikas etmek: geviş getirme (s. 195)

Marikas: karamiş çeşidi
Maşa taşı: mezarlık taşı
Meelem: merhem
Meerem: mahrem
Mejlun: aptal
Meşe: orman
Mezende: şüphe
Mile: misket
Milos: iyi öğütülmemiş un
Mimika:.karınca
Minci: çökelek
Mirolata ekmeği: içine içyağı, pırasa, taze soğan konan mısır ekmeği (s. 196)

Momoli: küçük, kanatsız böcek
Mukon: küçük odun yığını
Muncur: dudak
Muşi: hayvan tırnağı
Ne doğrarsan çanağuna o celur kaşuğuna: ektiğini biçersin (s. 197)
Ne kada olsa şanun içi taştur nişanun: ölüm herkesi eşitler
Nesif Yusuf toğbesi: geri dönüşü olmayan kesin yemin

Oçi: madem ki
Oğul vermek: bir gurup arının kovandan ayrılıp yeni koloni oluşturması (s. 198)

Onlan çenefe bile gidilmez: kişinin güvenilmez olduğunu anlatan bir sözdür
Ökinmek: ürkmek
Paçatera: omuzda taşınan yüke nacak, balta sapı gibi şeylerle destek olmak
Paçi: kız
Paçka: on kibrit kutusunun oluşturduğu paket
Palah: ayı yavrusu (s. 199)

Palamar: ahır duvarının dış köşesi
Palanci: kadınların yük taşımak için sırtlarına aldıkları kalın bez
Palavaris: sırta alınan yükü taşıyan ipin uçlarını koltuk altına sıkıştırmak
Pali: yol kenarındaki ağaçtan korkuluğun ana direkleri
Panfi: ahırdaki hayvan yemliği
Paputa: mısır patlağı
Pasha: mezra evi, ot evi, dağ evi
Patatika vurmak: havale geçirmek
Patiça: taze fasulye
Patol: sıkıştırılmış küçük ot demeti
Peçi: deri (s. 200)

Perteola: yeni doğum yapmış ineğin ilk günlerindeki sütü
Peş: arka
Petek havası: yağmurun kesilip bir anda güneş çıkması
Piçef: bahçenin baş ve dibindeki küçük çayır alanlar
Pilmi: kirli, pasaklı
Piştof: tabanca
Poar: pınar
Pomborina: büyük yabani arı
Pongül: kaymağı alınmış süt bozuğu
Popoçi: iri, olgun meyve
Puli: bebek, yavru, civciv
Pupu: çocuk dilinde yara
Purtuli: eski elbise parçaları
Raana: örümcek (s. 201)

Rehte: şelale
Rimis: tereyağı veya ekşimeğin küflenmesi
Riyo: yosun
Roka: kabukları soyulmamış mısır koçanı
Rospi: orospu
Sakunar: kiler
Saltabaş: sorusuz, avare (s. 202)

Sebi bokindan belli olur: küçükken neyse büyüdüğünde de odur
Senun piçağun beni çesmez: gücün bana yetmez (s. 203)

Seyta: iki kişinin karşılıklı kullandığı küçük bıçkı
Somar: altı teneke ölçeğinde mısır
Soyka: yılanın döktüğü/bıraktığı deri artığı (s. 204)

Sufan: hayvan yemi olarak kesilen taze ağaç yaprakları
Sultuçi: sırta alınan otlara geçirilen ağaç sırık
Sumuş: başparmak ile işaret parmağı arasındaki mesafe
Sunduk: büyük un ambarı
Supara: elifba
Süser: büyük kilit
Şahtaliçi: kına yapımında kullanılan çiçek (s. 205)

Şarba: eşarp
Şarnaz: söz dinlemeyen
Şaşaf: çarşaf
Şaşot: yaylada duran yaşlı kadın.
Şeytan suparasi: uyanık
Şima: kendiliğinden oluşan, ağaçlarda yuvalanan arı topluluğu
Şina: ipin kollara dolanmasıyla yapılan büyük yumak
Şişek: bir yaşındaki koyun yavrusu
Şoz: güneş almayan yer
Taşlari dişlemek: inadına direnmek, verdiği sözden dönmemek
Tatuli: ayak bileğinden aşağısı, büyük el (s. 206)

Tavara: karabasan
Tein: bir tür küçük sincap
Temeçi: kaburga
Temekülli: temelli, ebediyen
Tepes kupas: baş aşağı yuvarlanmak
Tepur: ağaçtan yapılan küçük sini (s. 207)

Teşik: yün eğirme aleti
Teşki: keşke
Tifiliça: yaylalarda yetişen küçük ot
Timya: nadir bulunan
Tooli: kuzunun memeden kesilmesi
Tora koymak: tuzağa düşürmek
Tüme vurmak: kovanın balla dolması
Tüylenmek: zenginleşmek (s. 208)

Uşak: erkek çocuk
Uyma gitmek: kızın kendi rızasıyla oğlana kaçması (s. 209)

Varya: balyoz
Vikaye: koruma, gözetme
Virka: çatal şeklindeki ahır küreği
Vuravur gitmek: çok çalışmak
Vurçi: kendir liflerini inceltmede kullanılan tarak, fırça
Yalanuz / yalağuz: yalnız
Yalim: otlak, mera (s. 210)

Yan basmak: kural dışına çıkmak, nizam dışı hareketlerde bulunmak
Yangaz: haylaz çocuk
Yansilamak: alay etmek
Yaşik: küçük tahta sandık
Yatağun başina yer, ortasına yatar, dibine siçar: çok tembel kadınlar için söylenir
Yavelemek: sayıklamak (s. 211)

Yenlik: hafif
Yetuk: buluğa eren
Yiri: iri
Yola tokulmek: önemli bir olay nedeniyle herkesin hareketlenmesi
Yolun kız: erişkin kız (s. 212)

Zaarak: içine süt ürünleri konan, ahşap tekne
Zam: sertleşmiş kar
Zibil: çöp, süprüntü
Zimili: olgunlaşmamış cevizin yeşil kabuğu
Zirlamak: sesli ağlamak
Zivorina: su ile dönen çarkın ses çıkartmasıyla yabani korkutan alet (s. 214)

---
Özdeyiş
Varsa iyi amelun ne mutli canuna
Yoksa hebi duynada kuyacaklar amuna

Türkü
Kirazlı Köyü şairlerinden Mustafa Kösoğlu - Köylerimiz
İkizdere Kazası iki dağun arasi
Yanup da tutuşiyi yureğumun yarasi
Sayalum çoylerini Varda, Komes, Ethone
Her zaman serin eser Pilakorum havasi
Dünyalara meşurdur Varda’nun muhlamasi
Komesun maden suyi Kapsenun fasulyasi
Ethoneliler vurur cuzel horon havasi
Belediye çoyleri Kafkamele Çirazli
Kizları cuzel olur, olurler biraz nazli
Ya bi da karşumuza Homeze çoyi vardur
Kizlari fustan ciyer etekleri çok dardur
Bi da corsan Mizeyi aklun başundan çikar
Bunların işi cuci hep yaylalari yakar
Ceçmesun Kovlayindan insani kabadayi
Velküli Mehmet yapar lağuzdan salatayi
Tulumpuhar Cevatoz tulumi şişiruler
Mahura çanağina çorbayi pişuruler
İksenitun kizunun vardur yürek efçari
Bu çoyun da başindan eksuk olmaz rozcari
Kabahor, Ğeya, Anzer bali ilaca benzer
Bu çoylerden bal yiyenun hastaluğu tez ceçer
Anzer Kirdakol taşi akti cozumun yaşi
Anzer balindan yeyen ağırmaz onun başi
Bir metre kare yerde dört maden suyi vardur
Tatlari ayri ayri biri cöze şifadur
Petran ile Kama da durur karşi karşiya
Paralari az diye inemezler çarşiya
Kabahor’da musafir dolu olur hep tasi
Burada bulunurdi kavurmanun ustasi
Köhçerlilerun şani nam vermişler dünyaya
Duman içi cordiler deniz celdi buraya
Hep toplandi çoyliler çeldiler biraraya
Uzdurdiler kayuği çikti sivrikayaya
Doksandokuzi eldi biri çikti karaya
Dedi çeseyim kurban vereyim fukaraya
Bağladiler oçuzi çikardiler tereğe
O zavali oçuzun hayin vurdi yüreğe
Çoylerinun altindan akayi beyuk dere
Oçuz ipini çesti serdi onlari yere
Tek altindan kaktiler oçuz ceçti sipere
Aradiler oçuzi oçuz neredur nere
Aşti Hortik dağini başladiler kavgaya
Sen tutmadun bağini
Başka yerde bulunmaz bu Melesun havasi
Eskiden meşur idi bu çoyun taş ustasi
Kirmizi çoraplari sari peştamallari
Yakişturur çendine bu Cimilun kizlari
Aykiri yol ustune vurdiler sira kazuk
Habu Cimil kizlari hep idurler nazarluk
Ormana bi cezerler sançi idurler deli
Biri biraz saf olsa derler oğa Vaneli
Karpuzi kabak sandi feli etti yediler
Bi haftanun içine içi Cuma kildiler
Dere boyi dizildi bu Hayanun evleri
Hep çiğ celiyi diye terk ettiler çoyleri (s. 222-223)
---

Atışma
O yetim nerden celdun aceyip celdun bağa
Tarladan celiyirum kabahat bulma bağa

O yetim senun ana cezu satar pileki
Ola çim dedi sağa beçi yalandur beçi

Bir sağan lağuz verdi oğa bizum evdeçi
Benda istesem oğa bağa da verur beçi (s. 227)
---

Kadın ile Mısır Çuvalı Taşıyan Dede
O dayi aslan dayi vurdun seksen okayi
Eydi bi bilsen oni nasıl çakmak çakayi

Bi çakmakla duramam bağa lazimdur sayi
Cit sır oni halana bucak bucak kaçayi

Ne akilsuzluk ettum taşa vurdum balatyi
Bozulan aletleri bu dayi kilavlayi

Almişim bi pintiri hep akşamdan yatayi
Cozlerun çor mi idi alsan ben cibi tayi

Kiskandum zencinluğune basti beze parayi
Şini daha ağlama ne etsun sana dayi

Bu işe bi yol versun coreceğum hocayi
O zaman ne edecesun desa vardur cunahi

Kizli kaçamak eder değiştururum tayi
İstersan hep bağa cel aşarsun her bir daği

Arkandan celiyirum sen citta yak ocaği
Anlamişimdi oni burada olacaği

Pişman etturma beni biraz ceçmiştur çağun
Ben hebi soy duramam sen dur dersan duracağum

Salliyamasun beni biraz fazladur yağum
Dokuz ayi beklersan içiz dolar kucağun

Oni anladum şini senlan yapamiyacağum
Aylardur aç duriyim çeendumi bulacağum (s. 229)

---
İkizdere, 2005


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder