Dubrovski
Eski Rus derebeylerinden Kirila Petroviç Troyekurov,
yurtluklarından birinde yaşamaktaydı.
…il memurları Troyekurov adını duyduklarında tir tir
titrerlerdi.
Emekli bir muhafız birliği teğmeni olan bu Dubrovski,
Troyekurov’un en yakın komşusuydu ve yetmiş cana sahipti.
Mali durumu bozulan Dubrovski, görevinden ayrılmak ve elinde
tek servet olarak kalan köyüne yerleşmek zorunda kalmıştı.
Dubrovski’nin oğlu Petersburg’da eğitim görüyor, Kirila
Petroviç’in kızı ise babasının gözetimi altında büyüyordu.
Dubrovski: Köpekhaneniz olağanüstü. Adamlarınızın
köpekleriniz kadar iyi yaşadıklarını sanmam.
Bu söz, köpekçilerden birinin ağırına gitti.
— Tanrının ve efendimizin sayesinde yaşayışımızdan bir
yakınmamız yok çok şükür, dedi. Fakat doğrusunu isterseniz, bir başkası hatta
soylulardan biri, yurtluğunu buradaki herhangi bir kulübeyle değiştirse hiç de
fena olmazdı. Daha iyi ısınır, karnı daha çok doyardı hiç olmazsa.
Uşağın bu küstahça çıkışı, Kirila Petroviç’i kahkahayla
güldürdü. (…) Dubrovski sarardı, fakat hiçbir şey söylemedi.
Ne! diye gürledi. Adamlarımı özür dilemek üzere ona
gönderecekmişim, o da ister bağışlayacak, ister cezalandıracakmış ha! Kendini
ne sanıyor bu adam?
Aradan birkaç gün geçti, fakat iki komşu arasındaki
düşmanlık yatışmadı.
(Arazi davası görüldü, Dubrovski haksız bulundu)
Gelişinden birkaç gün sonra genç Dubrovski işleri ele almak
istedi, ama babası ona gerekli açıklamalarda bulunacak durumda değildi.
Doktor istemez artık, dedi. Babam öldü!
Vladimir Andreyeviç, diye yanıtladı. Mahkeme geldi. Bizi
Troyekurov’a veriyorlar. Bizi senin merhametinden esirgiyorlar!..
Bir daha tekrar ediyorum, diye bağırdı. İlçe mahkemesinin
kararı gereğince, şimdiden sonra Kirila Petroviç Troyekurov’un malısınız. Onu
da bay Şabaşkin temsil ediyor burada. Bay Şabaşkin’in bütün buyruklarını yerine
getireceksiniz. Kadınlar! Sizler de sevip sayın onu. Çünkü o sizlere çok
meraklıdır.
Dubrovski:
— Herkes burada mı? diye sordu. Evde kimse kalmadı ya?
Grişa:
— Memurlardan başka kimse kalmadı, diye yanıtladı.
Dubrovski:
— Kuru ot ya da saman getirin buraya, dedi.
Bir rüzgâr esti ve alevler bir anda bütün evi sardı.
Bütün ağızlarda Dubrovski adı dolaşmaktaydı. Herkes bu gözü
pek eşkıyaların başında bulunan kişinin, ondan başka kimse olmadığına emindi.
İçlerinden çoğu Dubrovski’nin kişiliğinde bir roman
kahramanını görüyor, yürekleri ondan yana çarpıyordu.
(Marya Kirilovna’ya) Adım korkutmasın sizi. Evet; babanızın
bir lokma ekmekten yoksun ettiği, baba ocağından kovduğu ve haydutluk yapmak
zorunda bıraktığı o mutsuz kişi benim. Fakat ne kendi adınıza ne de onun adına
benden korkmanıza gerek var. Düşmanlık sona erdi. Bağışladım onu. Biliniz ki,
onun kurtarıcısı sizsiniz. İlk kanlı zaferim onun üzerinde gerçekleşecekti.
Yangın çıkaracağım yeri, onun odasına nereden gireceğimi ve kaçış yollarını
nasıl keseceğimi tasarlayarak konağın çevresinde dolaştığım bir sırada,
göklerin bir meleği gibi siz geçtiniz yakınımdan ve o anda yüreğimdeki nefret
uçup gitti.
Kirila Petroviç: — Yanıma gel Mâşa, dedi. Sevineceğini
umduğum bir haberim var sana. İşte sana bir nişanlı! Prens seninle evlenmek
istiyor.
İğrenç, nefret edilecek bir kimse olarak görüyordu Prens’i
şimdi… Nikâh bir cellat kütüğü, bir mezarmışçasına ürkütüyordu onu… Ümitsizlik
içinde:
— Hayır, hayır! diye yineledi. Ölürüm, manastıra giderim,
Dubrovski’ye varırım daha iyi!
Tören sona ermişti. Genç kız sevimsiz kocasının soğuk
öpücüğünü duyumsadığı, orada bulunanların sevinçli kutlama sözlerini işittiği
zaman bile, yaşamın sonsuza değin demirden bir kıskaç içine girdiğine,
Dubrovski’nin uçarcasına gelip onu kurtarmadığına inanamıyordu.
Prens, yan cebinden bir yol tabancası çıkararak maskeli
hayduta ateş etti. Prenses bir çığlık attı ve dehşet içinde elleriyle yüzünü
kapadı. Dubrovski omzundan yaralanmıştı.
Artık çok geç. Nikâhlandım. Prens Vereyski’nin karısıyım
ben.
Askerler ormanda, kuşatıyorlar bizi, diye karşılık verdiler.
Dubrovski’yi ölü ya da diri olarak ele geçirmek üzere bir
bölük asker gönderildi.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder