J.
R. R. Tolkien - Masallar
Büyük Wootton’lu Demirci
Bir zamanlar ne eski anılan ne de uzun bacakları olanlara
uzak gelecek bir köy vardı. Ona Küçük Wootton'dan büyük olduğu için Büyük
Wootton derlerdi
Kışın yapılan tek festival olduğu için herkesin iple çektiği
bir festival vardı.
…sadece yirmi dört yılda bir yapıldığı ve sadece yirmi dört
çocuk davet edildiği için, herhangi bir çocuğun Yirmidörtlü Ziyafet'e gelmesi
daha çok doğum tarihi konusundaki şansına dayanıyordu.
Başaşçı (…) tatile ihtiyacı olduğunu açıkladı ve gitti.
Kimse nereye gittiğini öğrenemedi, ama birkaç ay sonra geri döndüğünde biraz
değişmiş görünüyordu.
…beraberinde kendi halinde, üstelik köyden olmayan bir çocuk
getirmişti.
Bir sonraki sürprizse yalnızca üç sene sonra yaşandı.
Çırağa hoşça kal dedi.
…kimse genç Çırağı Aşçı yapmayı aklına getirmedi.
…köyden birisini seçtiler.
Nokes, adı buydu
Yirmidörtlü Ziyafet yaklaşmaya başlayınca, Nokes'un da Büyük
Pasta hakkında düşünmeye başlaması gerekti.
Kafasını kaşıdı ve sonuncu Aşçı'nın içinde özel pastalar
için baharatlar ve başka şeyler sakladığı bir sürü bölümü olan eski kara kutu
aklına geldi.
…köşedeki bir bölümde, ancak bizim altı kuruşlarımız
büyüklüğünde, sanki gümüşten yapılmış, ama kararmış gibi siyah görünen küçük
bir yıldız buldu.
"O perisel bir şey," dedi Çırak. "Periler
Diyarı'ndan geliyor.”
"Kafanı perilere bu kadar taktığına göre Peri
Kraliçesi'ni senin yapmana izin vereceğim," dedi Nokes.
Çocuklar kocaman gözlerle Pasta'ya baktılar ve bir iki
tanesi ellerini çırpıp, "Ne kadar güzel ve perilere yaraşır," diye
çığlık attı.
(pastanın içine gizlenmiş) Bir tane de küçük gümüş
yıldızımız var,
…onu bulmak özellikle şans getirici bir şey.
…pastanın hepsi yenip bittiği halde sihirli yıldız ortaya
çıkmamıştı.
Olansa şuydu: Ziyafetteki çocuklardan biri diliminde gümüş
bir para bulup onu yanındaki, kendi diliminde hiçbir şey bulamadığı için çok
hayal kırıklığına uğramış görünen küçük Nell'e vermiş, bu arada fark etmeden
yıldızı yutmuştu.
Ziyafet kışın ortasındaydı, ama şimdi hazirandı
...şarkı söylemeye başladı; ve tam da o anda yıldız ağzından
düştü ve açık duran eliyle yıldızı yakaladı.
Babası bir demirciydi
Demirci, Periler Diyarı'nı iyice öğrenmişti
….kaşının üstünde yıldız parladığı için hoş karşılandığı
Periler Diyarı'nda kendine has işleri vardı
Bir rehberi olmadan ilk kez uzaklara yürümeye başladığında
ülkenin daha uzak sınırlarını bulacağını sanıyordu.
Merakla dolu olarak aşağı suyun yanına gidip ayağını sokmayı
denedi, ama bu su değildi: Bu taştan daha sert, camdan daha düzdü.
"Tanrı seni korusun Ey huş ağacı! Durumunu iyileştirmek
ya da teşekkür etmek için ne yapabilirim?"
"Hiçbir şey," dedi. "Uzaklara git. Rüzgâr
senin peşinde. Sen buraya ait değilsin. Git ve asla dönme!"
…dans eden bir sürü genç kızla karşılaştı.
Orada beraber dans ettiler
Kendi evine vardığında kızı dışarı koşup onu sevinçle
karşıladı - beklenenden daha evvel dönmüştü, ama hiçbir zaman onu bekleyenler
için yeterince erken olamazdı. "Babacığım!" diye çığlık attı.
Demirci anahtarlı, küçük bir mücevher kutusu yaptı ve buna
yerleştirilen çiçek adamın soyu tarafından kuşaklar boyu elden ele geçirildi
Demirci, Çocuk Ziyafeti'nde yıldızı aldığında daha henüz on
yaşında bile değildi. Sonra bir Yirmidörtlü Ziyafet daha geldi ki, o zamana dek
Alf Başaşçı olmuş ve kendine Harper adında yeni bir çırak seçmişti.
Kraliçe, Yeşil Vadi'deki güzel genç kız, ayaklarının dibinde
çiçeklerin açtığı dansçıydı.
"Hanımefendi benden ona sadece şunu söylememi istedi:
Zamanı geldi. Seçsin."
"Anlıyorum. Kendini daha fazla sıkıntıya sokma."
O bana geldi ve bir insanın ona gelen şeyleri en azından bir
hatıra olarak saklaması gerekmez mi?
"Yıldızı bana kendi iradenle verdin," dedi Alf.
"Şimdi huzurla evine dön!"
Beraber akşam yemeklerini yediler ve bitirdiklerinden çok
sonra bile, demirci oğluna Periler Diyarı'na olan son yolculuğundan ve aklına
gelen başka şeylerden söz ettiği için hâlâ masada oturuyorlardı
Çırak aşçıya gözlerini tekrar açtıran bir şaklamayla kutuyu
kaparken. "Nokes," dedi. "O kadar çok şey biliyorsun ki, sana
sadece iki kez bir şey söylemeye kalktım. Sana yıldızın Periler Diyarı'ndan
geldiğini ve demirciye gittiğini söyledim. Bana güldün. Ye şimdi ayrılırken
sana bir şey daha söyleyeceğim. Tekrar gülme! Sen kendini beğenmiş, yaşlı bir
hilekârsın; şişko, tembel ve sinsi.
Perilerini de zırvalarını da al başka yere götür.
Yirmidörtlü Ziyafet'in zamanı yaklaştı.
Demirci şarkı söyleyip dans ederlerken onları seyretti
Çocukların her biri yıldızı bulmaya uygun görünüyordu. Ama
gözleri daha çok Tim'in üzerindeydi
Demek benim varisim sensin.
…
Ham’lı Çiftçi Giles
Küçük Krallık'ın tarihinden geriye çok küçük parçalar kaldı…
Brutus'ün Britanya'ya gelmesinden bu yana krallar ve ülkeler
gelip gittiler.
Ham'li Çiftçi Giles / kızıl sakalları vardı.
…bir sürü şeyin yanı sıra, kaba ve barbar ve zaman zaman da
başa bela bir halk olan devler vardı.
Çiftçi Giles'in toprağına izinsiz girenlere karşı çok az
kişinin başedebileceği kestirme bir yolu vardı. Böylece pantolonunu üzerine
çekip aşağı, mutfağa indi ve alaybozanını duvardan aldı.
Ay devin gözlerini kamaştırdı ve çiftçiyi görmedi; ama
Çiftçi Giles onu gördü ve ödü patladı. Düşünmeden tetiği çekti ve alaybozan
sersemletici bir patlamayla harekete geçti.
Ertesi gün haberlerin aktarılırken büyütüldüğünü ve önemli
bir yerel şahsiyet haline geldiğini fark etti.
Sonunda Kral bile olanları duydu.
O günlerde adadaki ejderhalar zaten azalmaya başlamışlardı.
…bir ejderha vardı.
…imparatorluk soyundan geldiği ve çok zengin olduğu için adı
Chrysophylax Dives'dı.
Augustus Bonifacius rexet basileus'un orta topraklardaki
ülkesinin tam ortasına sessizce indi.
…şövalyeler hiçbir şey yapmadılar,
Ham'in tüm halkı tepeyi tırmanıp Çiftçi Giles'i beklemeye
koyuldular.
"Sana güveniyoruz!" dediler
"Günaydın!" dedi ejderha. "Şaşırmışa
benziyorsun."
"Günaydın!" dedi Giles. "Öyleyim."
"Hey!" dedi ejderha ve birdenbire durdu. "O
da ne öyle?"
"Sadece bana Kral tarafından verilmiş bir
Kuyrukısıran," dedi Giles.
Kuyrukısıran /
ejderhaya sağ kanadının eklem yerinde şiddetli bir darbe indirerek aşağı
düştü, bu ejderhayı fazlasıyla şok eden yüksek bir darbeydi.
…kilisenin kapısında ejderha pes etti. Yolun ortasına yatıp
zorlukla yutkundu.
"Sevgili insanlar, beni öldürmeyin! Ben çok zenginim,
size verdiğim tüm zararı ödeyeceğim…”
Rahip / "Seni iğrenç canavar!" dedi. "Tüm
haksız kazanılmış servetini getir; zarar verdiğin kişilerin zararını ödedikten
sonra servetini adil bir biçimde aramızda bölüşeceğiz. Ve sonra eğer bizim
topraklarımızı bir daha rahatsız etmeyeceğine ve başka bir canavarı bizi
rahatsız etmesi için kışkırtmayacağına dair ciddi yemin edersen…
Chrysophylax akla yatkın görünen bir tereddüt gösterisinden
sonra teklifi kabul etti.
"Bir daha ki buluşmamıza kadar!" dedi ejderha
nehrin üzerinden geçerken. "Eminim hepimiz bunu iple çekeceğiz."
…
Ejderha hiç bir uyarı ya da resmi açıklamada bulunmaksızın
çarpışmak için ileri atıldı.
"Aşağı yukarı bir ay geciktin," dedi Giles,
"ve ödemenin günü geçti. Ben de onu tahsil etmeye geldim. Katlandığım
bunca zahmet için benden özür dilemelisin."
…ejderha oflayıp puflayarak kuyruğunun dibinde kısrak ve
elinde parlak ve tehditkar Kuyrukısıran tutan çiftçi olmak üzere yavaş yavaş
yola koyuldu. Hiçbir oyun oynamaya cesaret edemiyordu.
"Günaydın, Efendim!" dedi Giles gün gibi güler bir
yüzle.
Kral ona soğuk bir bakışla baktı. "Tavırların bizim
huzurumuza uygun değil," dedi.
“…eğer bizden burada ve şimdi af dilemez ve kılıcımızı bize
geri vermezsen asılacaksın."
"Öyle mi?" dedi Giles. "Ben ödülümü aldım
sanırım. Burada biz, mal bulanındır deriz.
"Bana kılıcımı ver!" diye bağırdı Kral, sesini
bularak ama çoğul kullanmayı unutarak.
"Bize tacını ver!" dedi Giles: bu Orta Krallık'ın
günleri boyunca hiç duyulmamış afallaştırıcı bir ihtardı.
Tam o anda ejderha köprünün altından kalktı. Nehrin
derinliklerinde uzak bir setin altında gizlenmişti. Şimdi galonlar dolusu su
içtiği için bir dolu buhar çıkarıyordu. Bir anda kalın bir sis tabakası oluştu.
İçinde sadece ejderhanın kırmızı gözleri görünüyordu.
Chrysophylax daha uzun bir süre Ham'de kaldı. Bu da Giles'in
çok işine yaradı; evcil bir ejderhası olan bir adama doğal olarak saygı
duyuluyordu.
Birkaç sene sonra Prens Julius AEgidius oldu ve haraç
ödemeyi kesti. Çünkü inanılmaz derecede zengin olan Giles kendisine muhteşem
bir saray inşa etmiş ve silahlı adamlarla büyük bir kuvvet toplamıştı.
…
Niggle'ın Yaprakları
…
Türkçeleştiren: Serap Erincin
Altıkırkbeş Yayını, 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder