17 Ocak 2013 Perşembe

Martin Heidegger, William McNeill, Kai Hammermeister – Düşünceye Çağıran Yurt Müdafaası


Martin Heidegger, William McNeill, Kai Hammermeister – Düşünceye Çağıran Yurt Müdafaası

Marifet iltifata tâbidir.
…iltifatın başkasını değil marifeti arayıp bulması gerekir. (s. 7)

“Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” şiarı gerektiği gibi anlaşılabilmiş olsaydı kendi dışındaki hatlara sağır her türlü hat müdafaasının nihayetinde satha kast edeceği anlaşılmış ve her türlü eksik noksan müdafaanın daha başlatılmadan önüne geçilmiş olurdu. (s. 30)

Teknolojinin Hüküm Sürdüğü Dünyada İnsanın Kaderi: Yurtsuzluk
Martin Heidegger – Gelassenhait

Conradin Kreutzer

…mesleği vücuda getirmek, ortaya çıkarmak olan bir kimseyi anacak ve ona saygı göstereceksek her şeyden evvel onun eserlerine gerektiği gibi saygı göstermeliyiz.

Bu seslerde sanatçının kendisi mevcuttur; çünkü ustanın eserdeki mevcudiyeti yegâne mevcudiyettir. Usta ne kadar büyükse, onun şahsı eserinin tam o kadar gerisinde kalır ve kaybolur. (s. 35/36)

…hepimiz çoğunlukla düşünce fakiriyiz. (s. 36/37)

Anma ve düşüncesizlik yan yana bulunuyor.

Biz ancak bilerek veya bilmeyerek, sahip olduğumuz şeyi kaybedebiliriz veya tabiri taizse ondan yakamızı kurtarabiliriz.

Dolayısıyla artan düşüncesizlik bugün insanın bizzat iliğini kemiren bir süreçten kaynaklanıyor olmalıdır: Bugünün insanı düşünmeden firardadır. Düşünceden bu kaçış düşüncesizliğin temelidir. (s. 37)

Hesaplayıcı düşünme bir fırsattan diğerine koşar. Hesaplayıcı düşünme asla durmaz, asla kendini toplayıp kendine gelmez. Hesaplayıcı düşünme sükûnetle düşünen düşünme değildir, varolan her şeyde hüküm süren anlamı tefekkür eden düşünme değildir.

İki tür düşünme vardır: hesaplayıcı düşünme ve sükûnetle düşünen düşünme.

Çağdaş insanın düşünmeden firarda olduğunu söylerken aklımızdaki bu sükûnetle düşünen düşünmedir. (s. 38)

Toprağına insanın kök salabileceği, yani köklü olabileceği hayat verici bir yurt toprağı hâlâ var mıdır?

…yurtlarında kalmış olanlar,
…her gün her saat radyo ve televizyona daha fazla bağlanmaktalar. (s. 40)

Modern iletişim tekniklerinin insanı harekete geçirdiği, üzerine çullandığı ve önüne katıp sürüklediği her şey, her şey bugün insana çiftliğinin etrafındaki tarlalardan daha yakın, arz üzerindeki semadan çok daha yakın, gecenin güne dönmesinde çok daha yakın…

Yurtlarından sürülmüş olanlarla yurtlarında kalmış olanların durumu farksız ise – yeni olan nedir? Cevap: İnsanın köklülüğü bugün can evinden tehdit edilmektedir. Hatta daha da fazlası: köklülüğün kaybına yol açan ne sadece daha ahval ve mukadderattır, ne de bu sadece insanın hayat tarzının gaflet ve sathiliğinden kaynaklanır. Köklülüğün kaybı hepimizin içine doğduğu çağın ruhundan kaynaklanır. (s. 41)

Dünya şimdi hesaplayıcı düşüncenin saldırılarına, artık karşı koyabilecek bir şeyin çıkabileceğine en küçük ihtimal verilmeyen saldırılarına açık bir nesne olarak görünür. Doğa modern teknoloji ve sanayi için devasa bir akaryakıt deposuna, bir enerji kaynağına dönüşür. (s. 42)

Modern teknolojide saklı olan güç insanın varolanla ilişkisini belirler. O bütün yeryüzüne hükmeder.

Kimse gelecekteki esaslı değişimleri öngöremez. Fakat teknolojik ilerleme gittikçe hızlanacak ve asla durdurulamayacak. Varoluşunun bütün alanlarında insan gittikçe daha da sıkı biçimde teknolojinin güçleriyle kuşatılacaktır. (s. 43)

İnsan, teknolojinin karşı konulmaz üstün gücünün insafına kalmış şaşkın ve savunmasız bir kurbandır.

…yakın olana götüren yol biz insanlar için her zaman en uzun ve dolayısıyla en zor yoldur. Bu yol sükûnet içinde düşünen düşünmenin yoludur. Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden tek bir fikre tek taraflı olarak saplanıp kalmamayı, tasavvurların tek yönlü yolunun ardında koşmamayı talep eder. Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden ilk bakışta uyuşmaz / bağdaşmaz görünen şeyle meşgul olmamızı talep eder. (s. 45/46)

Teknik aygıtlara bağımlıyız; hatta onlar hep daha büyük ilerlemeler için bize meydan okurlar. (s. 46)

Kendisini gösteren ve aynı zamanda geri çeken şey sır dediğimiz şeyin temel özelliğidir. Teknolojide saklı olan anlama açık durmamızı sağlayan tutuma; sırra açıklık diyorum.
Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bir arada bulunur.

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bize bir gün, eski ve şimdi süratle kaybolan köklülüğü değişik bir form içinde yeniden ele geçirmek için bile uygun olabilecek yeni bir köklülüğün panoramasını sunarlar.  (s. 48)

Hesaplayıcı düşünme bir gün yegâne düşünme tarzı olarak benimsenip icra edilir Hale gelebilir.
Peki sonra? Sonra insan kendi özel doğasını –sükûnet içinde düşünen bir varlık olduğunu inkâr etmiş ve işe yaramaz diye fırlatıp atmış olurdu.

Bizler kabul etsek de etmesek de esirde çiçeklenip meyveye durmak için kökleriyle topraktan yükselmesi gereken bitkileriz.
Peter Hebel (s. 49)

Yurdun ve Yurtsuzluğun Anlamı
William McNeill – Heidegger’de Heimat Düşüncesi

Eşik arayı taşır. (s. 53)

Varlık ve Zaman’da Varlığın anlamı sorusuna ilk cevabı sunan yurdun özüdür. Daha da özelde Dasein’ın varlığının anlamı sorusuna ilk cevabı o sağlar. (s. 55)

Gariplik dilsizliktir, sözün geri çekilmesidir, şairin yoksulluğudur. Gariplik tecrübesi daha önce Varlık ve Zaman’da olduğu gibi bizatihi dilin eşiğini işaret eder. (s. 62/63)

Heimat “yurt” anlamına gelir, ama aynı zamanda kullanıldığı yere bağlı olarak “doğum yeri” veya “memleket” anlamına da gelir. …aidiyet anlamını çağrıştırır. (s. 64)

Nedir atayurdu? Varlığın kendisi (seyn), der Heidegger. (s. 72)

Her bir halkın biricik tarihi,
Tarih ancak geçmiş ve gelecekten doğar. (s. 73)

Ruh ancak kendisine ait olan uğruna kendi özüne duyduğu arzudan yad olanı (das unheimische) yabancı olanı arzularken özsel olarak garip/yabancıdır. (s. 91)

Barınmanın kendisi, yeryüzüne aşina olmak/yeryüzünü yurt tutmak, bir yolculuk, bir garip/yabancı oluşun munis/aşina hale gelmesidir.

Yolculuğun kendisi… …nehrin akışıdır. (s. 93)

Şiir bir davet olan çağrıyla başlar. İlk söz bir eşiği; bir davet, bir açıklık anını isimlendirir. Çağrıda bulunanlar bununla konuğu kabule hazır olduklarını bildirirler. Onlar ancak kendileri de konuk tarafından çağrıldıkları, dinlemeye çağrıldıkları için hazır olabilirler. Şiir başlar:

Şimdi gel, ateş!
İstekliyiz biz
Görmek için günü,
(Der Ister)
(s. 97)

Yoksullaşan Düşünce Heimat
Kai Hammermeister – Heidegger’den Gadamer’e Değişen Heimat

Kuşkusuz Heidegger için Varlık her zaman dille ilişkiliydi, fakat Gadamer açıklamıştı; anlaşılabilen Varlık sadece dildir.

Almancada Heimat tabirinin uzun bir geçmişi vardır. Bu geçmiş boyunca anlamı büyük ölçüde hukuki bir kavramdan (kişinin yaşama hakkında sahip olduğu bir yer, ayrıca bir çiftlik ve onun toprağı, önce 18. Yüzyılda bir ulus devletin savunulması çerçevesinde ve daha sonra 19. Yüzyıl sonlarında artan sanayileşmeye karşı olarak tarihsel ve siyasal bir kavrama doğru kayma göstermiştir. (s. 101)
Gadamer’in başında açıkladığı gibi, Heimat edebi bir eseri her okuyuşumuzda arkamızda bıraktığımız ve okuduğumuz şeye dair oluşturduğumuz her anlayışta geriye kendisine döndüğümüz güvenli bölgedir. (s. 103)

…herkes için tek bir Heimat düşünülemez. Dil hakkında da büyük ölçüde aynı şey söylenebilir: Tek bir dil yoktur. (s. 104/105)

…lehçe şiiri Heimat’ın bir yansıması değil, fakat Heimat’ın ortaya çıkmasına imkân sağlayan şeydir. Dil, şiirsel özü nedeniyle, en saklı olsa ve uzağa erişse de, Heimat’ın yoğun biçimde bahşedici vücuda getirmesidir.
Heimat ancak dilin kullanımı sayesinde tam olarak tanınıp müessir hale gelir. (s. 105)

“Lehçe her gelişmiş dilin esrarlı kökenidir” (Johann Peter Hebels) (s. 106)

Heimat sadece belli bir konuşma tarzı değildir, fakat bu belirli ifade tarzı içinde bir yere aidiyetin manzarasını da verir.

Farklı manzaralar ve dolayısıyla yeryüzü lehçe (mundart) sayesinde konuşur. Fakat ağız (mund) organizma olarak tasavvur edilen bedenin bir uzvu değildir; bilakis beden ve ağız biz ölümlülerin gelişip serpilmesi kendisine dayanan ve topraktaki köklülüğün (das gediegene einer bodenstandigkeit) güvencesini kendisinden aldığımız yeryüzünün dalgalanması ve gelişmesine aittir. Fakat yeryüzüyle birlikte biz aynı zamanda köklülüğümüzü de kaybederiz. (s. 107)

Heimat’ın özü ancak sürgünde parlamaya başlar. (s. 110)

Şiir, dünyanın belirli bir bölgesinde yurdunda olmanın kaybının yasını tutar.
Yerlerini yurtlarını hiç ter etmemiş olanlar bile henüz Heimat’larını burada bulmuş değillerdir, onlar da yurtlarında olmayı hala öğrenmek zorundadırlar.
Yurdunda olmayı öğrenme şairlerden öğrenmeyi gerekli kılar. Onların görevleri sürgününü ve umutsuzluğunu yaşadıkları yurdadönüşün hazırlığını yapmaktır.

Şair Heimat’ın kaybı terennüm ettiği kadar dinleyicilerini ona dönüş için de hazırlar.

Eğer Heimat tekrar varolacaksa şairlerin çabalarının sonucu olarak varolacaktır. (s. 111)

Hans-Georg Gadamer nasıl ki Heidegger’in Varlık kavramını dilbilimle ilişkilendirdiyse Heimat kavramını da dilbilim alanıyla sınırlandırır. (s. 112)

Yurda dönüş, der Gadamer, iki yönlü bir elvedadan oluşur: İlk veda elbette yeni muhite, ilk Heimat terk edildikten sonra yaşanılan ve bu arada aşina olunup neredeyse ikinci bir Heimat haline gelmiş olan yere söylenmesi gereken vedadır.
Yurda dönüş terk edilen yere geri dönülmediğinin fark edilmesi anlamına gelir, çünkü hem yer hem de o yeri terk eden, bu arada değişmiştir. (s. 113)

Geri dönüş anlayış demektir. Doğru her türlü anlayış bir vedadır. Fakat vedada olgunlaşan şey kendi başına anlayıştır.

Her şeyi arkada bırakarak şairler kendilerini, aşina olan ve itimat telkin eden her şeyden ayrılmış, uç bir yalnızlık içinde bulurlar. Bir yurda dönüş çabası olarak şiiri doğuran kaçışın verdiği korku ve karşılaşılan muammanın soluk kesiciliğidir. (s. 114)

Dile dönüşüyle şair kendisini bulur, bu şiirin muhtevasıyla değil, fakat varoluşuyla dile getirdiği bir olaydır. (s. 115)

Hayat bir dile getirmek ve onda sükûna ermek demektir. (s. 116)

…geri döndüğümüz şey hiçbir surette güvence altında değildir. Dili bütünüyle unutmak mümkün olsa bile, ona kesinlikle yabancılaşabiliriz. (s. 117)

Heimat’ın kaybı… …dilin kaybıdır.

Yabancılaşmadan geri dönüş hepimiz için hayatımızın ödevi olarak kalıyor. Bu noktada şiirin sözü bizim önümüzde yürür. (s. 118)

Heimat, Heidegger’in bu tabire yüklediği bütün anlamlar içinde şiirin Grund’u, nedeni, zemini ve temeli olarak düşünülebilir.

Heidegger’den farklı olarak bu modelde şiirin işlevi yurda dönüş için hazırlık değil, fakat Heimat’ı tanımlanamayan ancak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir şey olarak muhafaza etmek olacaktır. Heimat ve şiir birbirinin üzerine çökmez, fakat Heimat’ın içinde parladığı ve onu insanların birbiriyle ve çevresiyle yakın ilişki içinde yaşadıkları toplulukların tesisinde yetersiz kalan bir dünya uygarlığını ortaya çıkaran bu eğilimlerden koruması gereken şiirdir. (s. 120)


Türkçeleştiren ve yayına hazırlayan: Ahmet Aydoğan
Say Yayınları, 2010





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder