31 Mayıs 2018 Perşembe

Rize Kültür Derlemeleri


Orhan Naci Ak - Fehmi Rasim Çelik - Rize Kültür Derlemeleri

Merkez İlçe 
Düğün Adetleri
Eskilerin eş seçmede fazla şansları yoktu. Eş seçimini aile büyükleri yapardı.
Evlenen kimseler genellikle ya komşu ya da hısım akrabadan biri veya hısım akrabanın komşuları olurdu.
Evli ablalar ve gelinler de bu tür evliliklere aracılık ederlerdi.

…kız ve erkeğin birbirleriyle iletişim kurabilecekleri pek çok ortam oluşurdu (s. 3).

Kızı bini ister biri alır.
Aralarında sütkardeşliği yoksa amca ve teyze çocukları birbirleriyle evlenebilirdi.

Çok az görülen bir şey olsa da Rize’de de beşik kertme olayı vardır.

…aile uygun görürse kız istenir. Bu işe aracı olan kişilere elçi denir.
Burada kadın kadına konuşurlar.
Alınacak başlık kıza kesilecek elbise vs. ara kesme gününde konuşulur, karara bağlanır (s. 4).

Peştamalı omuza vurup kız aramak tabiri mecazdır.

Görücüye gidenler çoraplarından birini ters giyerek durumu belli ederler.

Ara kesme töreni kız evinde olurdu.
Oğlan babası istenen başlık parasını verir, kızın nüfus cüzdanını alırdı.
Silahlar patlar, müjde verilirdi.
Daha eskiler dolma tüfeklerle şenlik yaparlardı. Buna da donanma yapmak denirdi.
Ara kesmeden sonra işin bozulması çok nadir görülen bir olaydır.
Kız kaçırma yerine kız çekme denir (s. 5).

Bu kaçırma olayından sonra iki aile bir süre düşmanlık eder ancak çok sonra barışırlardı.

Peşe gitme; kızın kendi isteğiyle ailesine tavır alarak kaçmasıdır. Peşe gitme olayından sonra aileler arasında husumet olmaz. Hatta barışır ve başlık parası alıp elbise keserlerdi. 1950’li yıllardan sonra başlık parası artık istenmemiştir.
Başlık parasına eskiler yeği derlerdi.

Kızın çeyizinde iki top feretiko, gömlek, çok sayıda (40-120 adet gibi) peşkir, danteller, yastık geymeleri vs. bulunurdu (s. 6-7).

Kızın çeyizinin bir kısmı bohçalardan oluşurdu. Bu bohçalara çıkma da denirdi.
Bohça, içine çeşitli giysilerin, eşyaların konulduğu dört köşe kumaşlardır (s. 7).

Bohça daha çok geline altın takacak olan yakın akrabalar için hazırlanır. Bu bohçalara çıkma da denir (s. 17).

Elbise kesmek; düğüne 1-2 hafta kala veya 1 ay kala yapılırdı. Gelinlik kumaş, elbiselik kumaş, çarşaflık kumaş, takılar vs. bu sırada alınırdı.
Kız ve oğlan elbise kesmeye katılmazdı.

Rize’de düğünler Perşembe veya Pazar günleri yapılırdı. Düğün hangi gün yapılacaksa üç gün öncesinden başlardı.

Düğün için görevlendirilen iki kadından birine düzenci denir. Düzencinin görevi gelinin yanında durmak ve ona yardımcı olmaktır (s. 8).
Gelini hazırlama görevi düzencinindi.

Diğer görevli kadına dondarcı denir. Bunun görevi ise yemek ve servis işleridir.

Davet edilecek kişiler tek tek ziyaret edilirdi.

Mes-papuc günü, kız takılarını takar ve o günden sonra büyüklerinin yanında görünmezdi.

Sözü kesilen erken ve kız kayınpederine görünmezdi.
Gelin düğün gününe kadar, damat ise düğünden sonraki hafta gerçekleşen kız evinin davetine kadar kaynana ve kaynataya görünmezdi (s. 15).

Düğünden bir gün öncesi oda donatmak günüdür (s. 9).

Gelin odası
Gelin Odası
1-        Gelin karyolası demir ve pirinçten yapılmış olurdu. Yatak çarşafı serili, üzerinde yorgan, yorgan üzerinde melez çarşaf veya feretiko çarşaf, yastık, dantelli yastık kılıfı, karyola eteği kanaviçe-dantel şeklinde
2-        Seke sedir veya divan bulundurdu bu divan dar olurdu. Divan üzerinde halı veya dokuma kilim döşenir. Kalın goblen kumaş örtülürdü. Yastıkları ot veya samandan serk olurdu.
3-        Bir köşede ceviz sandık bulunur. Sandığın içinde bir veya iki göz felemidi yani göz bulunurdu.
4-        Çeyiz sandığının içinde: 10-15 çarşaf, peşkirler, çemberler, yaşmaklar, mendiller, birkaç top feretiko, merserize iplikle ve yün iplikle dikilmiş çoraplar bulunur. Çeyizde ayrıca namazlık ve tespih de bulunur.
5-        Pencerelerde üç kat perde bulunur. Perdelerin boyu pencere camını az geçerdi. En alttakinde 30 cm kadar dantel, ikincisi keten tül, üçüncüsünde kanatlar bulunurdu.
6-        Gelin odasında banyo bulunur. Ayrıca bakır leğen, güğüm, gümüş hamam taşı odanın bir köşesine konurdu. Simli, yüksek topuklu özel bir takunya ve terlik de bulunurdu.
7-        Oda, kilim benzeri halı ile döşenirdi.
8-        Köşe halısı, duvarda Mushaf kabı ile birlikte Mushaf, iğnedanlık, elbiseler üzerinde de örtü bulunur.
9-        Odada bir köşede konsol bulunur. Konsolun üzerinde konsol aynaları, karpuz lambası ve gaz lambası bulunur. Gaz lambası duvara da asılabilir.
10-      Elbiselikte: yünlü elbise, kadife elbise, döpiyes elbise, feretiko veya pazen divitin, sabahlık bulunur.
11-      Gelin elbisesine pembe, mavi, beyaz renklerde ipekli duvak takılır, duvağa ayrıca gelin teli de takılırdı.
12-      Gelinlik kloş etek, belden kesik, üst beden tamamen oturmuş, alt kol kısmı dar üzeri bol, etek boyu maksi, yakası kapalı olurdu. Yakada dantel mutlaka olurdu.
13-      Gelinin ayakkabıları beyaz olur. Çorapları kalın, koyu ve arkadan dikişlidir.
14-      Gelinin takıları: lira küpe, elmas veya pırlanta küpe, kolda inci, hasır bilezik, beşi bir yerde, arpa bilezik…
15-      Gelin, odada sedir üzerinde veya masanın üzerinde ayakta dururdu.
Ellerinde dantelli eldiven, elleri göbeği üzerinde dururdu. Bir elinde mendil bulunurdu.
Gelinin kaşları alınır, rastık çekilir, alık sürülür, ellerine kına yakılır, nadiren dudakları boyanırdı (s. 10-11).

Gelinlik
Gelinlik olarak eskiden pembe elbise giyilir, üzerine yün kuşak takılırdı. Başa ise süslü fes giyilirdi (s. 11).

Kına gecesi eğlenceli geçerdi.
Eski düğünlerde içki içilmez, ziyafet çekilmezdi (s. 12).

Düğün yemeği genellikle etli sarma, etli fasulye, herse, pilav ve baklava gibi yemeklerden oluşurdu.

Gelin evden çıkarken bir yakını kapıyı keser ve bahşiş ister.
Gelini almaya gelenler geldikleri yönden dönmezler, buna imkân yoksa eve diğer kapıdan girilirdi (s. 13).

Gelin koca evine girmeden evvel gelinin kardeşi kapılık ister. Gelin ahıra iner ve ahırdan beğendiği sığırı kapılık olarak alır.
Gelin kapıdan girmeden kayınvalide kapının eşiğine bir parmak bal sürer, daha sonra gelinin parmağını bal tasına batırıp kapının başına bal sürerdi.
Gelin koca evine girince odasına geçer ve orada ayakları yıkanırdı. Görümce, elti veya halası yıkardı gelinin ayaklarını (s. 14).

Kız tarafına yemek verilirken erkeklerden biri sofraya silah koymak suretiyle sofrayı keser. Bundan maksat enişteyi görmektir (s. 15).

Nikâh düğün günü kıyılır.

Nikâh kıyıldıktan sonra enişte sofrası kurulur. Bu sofrada bir bardak şerbet, iki dilim baklava, bir parça ekmek bulunur (s. 16).

El ayak çekildikten sonra erkek evinde yalnız kalan ev halkı kaynana horonu kurardı (s. 17).

Düğü gününden bir gün sonra kızın yakınlarından bir kadın damat evine gider, buna yol açma denir. Yol açmaya giden kadın yanında bir tepsi baklava götürür. Bu ziyaretten maksat evli çiftin ilk gecesine dair durumu öğrenmektir.

Düğünden bir hafta kadar sonra enişte daveti gerçekleşir. Bu davette şakalaşmalar olur. Erkek tarafı hatıra olsun diye masadan bir şeyler çalar (kaşık, çatal gibi), Enişte bağlama adeti de bu davette görülür. Enişteyi, arkadaşları oturduğu yere bağlar ve kaynanadan bir tepsi baklava isterler (s. 18)

Giyim
Rize’de şehirli kadınlar seferberlikten önce çarşaf giyinerek sokağa çıkar, evde başlarını tülbentle örterlerdi (s. 20).

Evli olan kadınlar başların fes takarlardı (s. 24).

Köylü kadınlar şehre inerken çarşaf veya makaslı çeşan giyinir (s. 20).

Seferberlikten sonra yokluk had safhaya ulaştığı için insanlar ne bulabildilerse onu giyindiler. Giysi diye herhangi bir örtüye sarındıkları da olurmuş.
Seferberlikten önce köylerdeki gelinler kutni elbise dedikleri belden aşağısı üç etek olan bir elbise giyerlermiş. Bunun üzerine kadifeden bir kaftan giyerlermiş.
Seferberlikten sonra köylerde gelinlik giyilmezdi (s. 21).

Köylerde yalın ayak dolaşılırdı. Köylüler ellerindeki çarıkları ana yola kadar giyinmezlerdi.

Şalvar yoktur. Dolaylık olarak peştamal kullanılır (s. 24).

Takı olarak 22 lira tabir edilen küpeler, koyunda beşibirlik…

Elbise: çiçekli basma kumaştan olduğu gibi desenli pazenden de yapılırdı. Günlük giyilir. Üstüne makaslı ve dolaylık takılmak suretiyle elbise örtülürdü (s. 26).

Erkek başlıkları: Eskiden dalfes, kalpak ve kukula giyilirdi (s. 27).

Takı: Belde kama, boyunda muska asılıdır. Cepte zincirli saat takı ve aksesuar olarak kullanılır (s. 28).

Soldan sağa: Altıkan Osman, Altıkan Mehmet, Sürmeneli Kukudali Salih Çavuş, Altıkan İlyas, Ali Kansız
Önde: İpsiz Recep

Doğum

Ebe nene doğumdan evvel ellerini yıkar, besmele çekerek, kelime-i şahadet getirerek işine başlar.

Lohusaya önce yağlı bal içirilir, beslensin diye çumur yedirilirdi. Çumur tuzsuz yağ, yumurta, ekmek karışımıdır, sütle birlikte yedirilir (s. 30).

İkindi vaktinden sonra eve kim gelirse gelsin elini ateşe veya sıcağa tutar.
Lohusanın yatağının altında sabun bulundurulur (s. 31).

Kızın ilk doğumunda beşik alayı yapmak adettendi. Beşiği kızın babası alır (s. 32).

Rize’de “binam” tabiri çok yaygındır. Yavrum, evladım manasında kullanılır.

Miras
Erkek çocuklarına kalır. Baba evi kızlara her dair açıktır. Mal taksim edilirken kızlara gömülmeklik denilen küçük bir hisse ayrılırdı (s. 34).

Hemen bütün işler yardımlaşma ile yapılırdı. Komşuluk ilişkileri çok kuvvetliydi. Evlerde misafir odası hazır bulunurdu. Misafir geldiği zaman odaya kibrit, fener konulurdu.

Ramazan ayının bir eğlencesi, asmaların kuru kabuklarını soyup asma bağı yapmaktı. Asma bağları tutuşturulunca alevlenmez, sadece közlenerek ışık verir. Bu ışık sayesinde teravih namazına gidenler için yollar aydınlatılırdı (s. 36).

 Bayramlarda enişte lokumu mutlaka yapılırdı.

Eski bayram eğlencelerinden biri de salıncaklardı (s. 37).

Sünnet
Çocuklar 6-7 yaşlarında sünnet ettirilirdi. Sünnet işini seyyar sünnetçilere yaptırırlardı.

Hac - Hacı Ziyareti
Hacı evine bayrak asmak, evin kapısını yeşile boyamak görülen adetlerdi (s. 39).

Meteoroloji
Mart Dokuzu (22 Mart) çıkmadan kış soğuklarının devam edeceğine inanılır.
Abril Beşi (18 Nisan) çıkmadan yaz gelmez.
Litropi (22 Haziran) sıcakların başlaması olarak kabul edilir. Bu tarihten sonra fasulye dikilirse yetişmez.
Kestane Karası (30 Eylül), yağmur ve fırtına beklenir (s. 39). 

İnanç Yapısı
Hatim duası yapılmazdan evvel evlere haber verilir. Cemaat camide toplanır. Merasimin sonunda, getirilmiş olan baklavalar yenirdi.

Mevlüt genellikle Zilhiccenin on ikinci gecesinde okutulur.

İcazet merasimleri
Hafızlığını tamamlayanlara ve de medrese tahsili tamamlayanlara icazet merasimi tertip edilir. İcazet merasimleri çok kalabalık olurdu, bu nedenle ilçedeki büyük camilerden birinde tertip edilirdi. Bu merasimde de gelenlere baklava ikram edilirdi (s. 41).

Yağmur Duası - Güneş Duası
1930’lu yıllarda kurak geçen bir dönemde, kalabalık bir cenazeden sonra Yusuf Hoca (Yusuf Karali), yağmur duası yapmış ve duadan sonra da yağmur yağmıştır diye anlatılır (s. 42).

Yaylalarda havalar çok yağışlıdır bu nedenle çocuklar bubirdak düzenlerler. Bubirdak bir çalı süpürgesinden yapılır. Süpürgeye kol takılır, kırmızı fistan giydirilir, başına da puşi bağlanır. Ellerinde kintaman (kıl torbası, kıldan örülmüş torba) asılır. Bubirdak ile birlikte tekerleme söylenerek her eve gidilir bir parça yiyecek alınır. Toplanan yiyecekler pişirilip hep birlikte yenir (s. 42-43).

Güneş ve ay tutulmalarında ezan okunur, silah atılır, teneke çalınır yahut iftar borusu çalınırdı (s. 43).

Çocuk Oyunları
Seksek oyunu: Lepe yahut kiremit oyunu da denir.

Ölüm
Ölen kişinin gözleri kapatılır. Çenesi bağlanır. Şişmesin diye de karnının üzerine bıçak, makas gibi bir metal konur. Kolları uzatılıp ayak başparmakları birbirine bağlanır (s. 46).

Eskiden kefen bezi olarak feretiko yani kendir bezi kullanılırdı. Yaşlı kimseler kefenlik diye bir miktar kendir bezini saklarlardı. Cenazeyi kaldırmak için de bir miktar para (gömülmeklik) saklarlardı (s. 47).

İmece
Eğrat sözü ırgattan gelmiştir.
Köylerde kamu yararına olan bütün işler imeceyle yapılırdı.

Ağır işlerde erkekler imece yapar, bahçe ve ekinle ilgili işlerde kadınlar imece yapardı.

Halk Hekimliği
Ayak burkulmasına karşı yağlı ve tuzlu hamur yoğrularak ağrıyan yere bağlanır.
Romatizma ağrısı çeken yeri arıya soktururlar.
İnek hastalandığı zaman, kulağına küçük bir çentik atılarak kan akıtılır.
Kabızlığa karşı halis zeytinyağı içilir.
Zayıf saçların gürleşmesi için asma suyu ile yıkamak tavsiye edilir (s. 56).

Altını ıslatan çocukların beli çekilir.
Romatizma hastalıklarına karşı kum ısıtılır, ağrıyan yere sarılır.
Sarılık geçiren çocuklar sarı kumaşlara sarılır.
Kan çıbanı varisler sülükle tedavi edilir.
Deli baldan yiyip de tansiyonu düşenler soğuk suya sokularak tedavi edilir (s. 57).

Şifalı sular
Ayder, Andon, İkizdere Şimşirli İçmeleri, İkizdere Ilıcaköy, Güneysu Setoz Ilıcası, Cimil ve Kabahır Ilıcaları…

İnanç Yapısı
Evlenecek kişilerin bir yere çivi çakmaları halinde bağlanacaklarına inanılır.
Eve et gireceği zaman lohusa ve bebek ayağa kaldırılır. Aksi halde taze etin lohusayı veya bebeği basacağına inanılır (s. 59).

Zifona / Hortum
Denizde zifona görüldüğü zaman afet duaları okunur, bir bıçakla hortuma karşı onu keser gibi hareketler yapılır. Bu şekilde zifonanın dağılıp yok olacağına inanılır (s. 62)

Altın, para gibi değerli eşyası çalınan kişi fasulye okutur. Eğer hırsız çaldığı eşyayı geri vermezse okunan fasulye şişene kadar hırsızın da fasulyeler gibi şişip patlayacağına inanılır (s. 63).

Helek Cami
Merkez ilçede Muradiye Köyündedir.
Rivayete göre camiyi yapan usta ermiş idi, yağan yağmuru durdururdu. Mezarının cami kapısının altında olduğuna inanılır.
Başka bir rivayete göre geceleri şehitler/ruhlar bu camide namaz kılarlarmış. Bu cami Perşembe günleri ziyaret edilir. Ziyarete gelen niyet tutar, namazını kılıp duasını eder (s. 65).

Atasözleri
Denizde balık, tavayi attum ustine
Çiha corduğu tane bitmez
O kizum sağa derum o celinum sen işit

Masti çedi: Huysuz kadınlar için kullanılır. Dişi kedi demektir
Kukarilan çekmek: Özlemek, Kukari bir şeyi çekmek için kullanılan çengelli odun parçasıdır
Kuncilan kaşinmak: Fakirler için kullanılır. Kunci, kendirin odunsu kısmıdır
Kutunilan kaşinmak: Fakirler için söylenir. Kutuni, mısır koçanının taneleri alınmış kısmıdır
Post domuzu: Aşırı şişman kişiler için söylenir
Ağza vermek: Gizli bir işi açığa vurmak

Tekerleme
Elimi soktum muhlamaya, elim muhlamalandı ben muhlamalanamadım

Bilmece
İki direk bir nayla: Tavuk
Bir vururum bin döker: Elek

Namaz Taşı
Eskiden her evin avlusunda bir namaz taşı, evin içinde de bir namaz tahtası olurdu.

Hediye
Eskiden yeni ev yapan kişiye ekseriyetle dokuma türünden hediyeler verilirdi.

Cami yemeği
Cami hocasına mahalleden her hane sırayla yemek götürürdü (s. 79).

Kav
Gürgen ağaçlarının gövdesinde çıkan bir tür mantardır.
Parçalanmış gürgen mantarları suya atılır. Bir saat kadar kaynatılır. Kaynar suda pişen bu mantar kuruyunca çakmak taşı kıvılcımıyla kolayca tutuşur (s. 80). 

Sözlük
Apoksi: Demir aletleri döverek düzeltmek
Eşadi: İnsan suretinde yapılan korkuluk
Felemidi: Çeyiz sandığının içinde bulunan iki adet göz
Ğoy: Üvey
Loha: Kor ateş

Ardeşen
Düğün evine girildiğinde bacası bulunan evlerde bacanın önüne toplanan kalabalık, bacanın zincirine (klemuri) tutunarak selim sayarlar (s. 128).

Selim saymadan sonra yemek masasına geçilir.

Çamlıhemşin
Vartevor
Her köyün bir yaylası vardır. Vartevor, eğlenme ve dinlenme amacıyla yapılan bir yayla göçüdür. Her yıl Ağustos ayında gerçekleşir.
Herkes süslenerek, düğüne gider gibi gider yaylaya (s. 163).

Çayeli
Yörede erkekler kendirden dokunmuş gonaveç denilen yakasız bir mintan giyinirlerdi (s. 179).

Peynir şırası bağırsak kurtlarını döker (180).
Üzerinde yılan resmi bulunan yılancı kuruşu (yılancık), kolye yapılarak boyunda taşındığında ağrıları giderdiğine inanılır (s. 182).

Deyişler
Kotlan yalan demek: Siyasetçi alışkanlığı
Öküzü tereğe çıkarmak: İşi yokuşa sürmek

Bilmeceler
Uzun uzun halatlar, ucunda beyaz atlar (Kabak)

Şimşircilik
Şimşirle daha çok kaşık, kepçe, rende ve marangoz aletleri yapılırdı (s. 190).

Çahri
Mısır tarlalarına musallat olan yabani hayvanları korkutmak için yapılan bir alettir. Su ile çalışır (s. 192).

Yaylacılar yayla dönüşünde eşyalarının hepsini geri getirmezler. Bazı eşyalarını ağaçların dibine saklayıp üzerini dallarla örterler. Eşya saklanan bu yerlere pun denir (s. 198).

Aydınlatma
Çıradan (maşala) adı verilen bir alet yapılır. Üç parça odunun üzerine teneke konur, bunun üzerinde de çıralar yanardı.
Kendirin funci/kunci denilen kabuğu da aydınlatma amacıyla kullanılırdı.

Balık yağı, idare lambalarına doldurularak fitil yordamıyla yakılırdı.
Balıkyağını gazyağı izledi.
Gazyağı, önceleri likmen adı verilen ahşap masanın üzerinde bulunan bir boru ve fitil ile yakılırdı.
Likmenden sonra cam şişeli lambalar ve lüküsler ortaya çıktı (s. 207).

Derepazarı
Deyişler
Çimidi kafa: Akılsız
Livrik: Uzun adam
Lapara: Uyuşuk, ağır, tembel
Nunuka: Eli yavaş, tembel
Fufuka: En küçük zorluğa dayanamayan
Salahana: Başıboş gezen
Pitika: Kısa ve sıska
Patiça: Taze fasulye
Tivrili: Tuz döğme taşı
Duğrani: Yayık
Ğoğolis: Karmakarışık
Kuvari: Ham incir

Fındıklı
Forka: Değerli entarilere denir. Sutaşı ile süslüdür.
Kokneç / koknoç: Siyah renklidir, giysilerin önüne takılır. Eskiden oşumale denen el tezgâhlarında dokunan ve adına lemza denen bezden yapılırdı (s. 225).

Başa bağlanan şifon siyah renktedir. Bozaz, Titriba ve Vala gibi adları vardır (s. 226).

Erkek Giysisi
Ruze (Yelek): Önden yarıya kadar açık ve düğmelidir. Yanlarında cepleri bulunur. Ruza, soğuk havalarda giyilir (s. 227).

Hemşin
Gurbetçilik yıllarca aile geçiminin vazgeçilmez unsuru oldu. Erkek nüfus çocuk yaşta, gurbetçiliğe özendirilerek yetiştirildi.
Bolşevik ihtilalinden sonra bu kapı kapandı ve eski dönem gurbetçiler tatlı ve pastacılık gibi işlere yöneldiler (s. 263).

Yayla
Otlar azalmaya başlayınca otlak alanların bir kısmı geçici bir süre hayvanların girmesine yasaklanır. 20-30 gün devam eden bu yasağa koru denir. Korunun sona erdiği herkese bir gün evvelden haber verilir. Böylece ertesi gün herkes hayvanlarını otlatmaya başlamış olur. Buna da koru bozma denir (s. 270).

Koçan yapraklarına yörede poçok denilmektedir.
Mısırı alınmış koçana yörede kodvon denmektedir ve daha çok yakacak olarak kullanılır (s. 274).

Güneşli gün sayısının oldukça az olduğu yörede mısırların hasat edildiği dönemlerde ateş yardımı ile kurutulması zorunluluk idi. Bunun için etrafı taşlarla çevrili geniş bir ocak hazırlanır. Bunun üzerine çitler asılır ve bu çitlere de kurutulmak istenen mısırlar asılır. Ateş yandıkça mısırlar kurutulur (s. 275).

Deyişler
Memecuş etmek: Parmak uçlarının soğuktan morarması
Çehluş olmak: Bir şeyin altında kalıp iyice ezilmek, yamyassı olmak

Takvim
Kasım / Koşkoyan (Göçleri kovan anlamında)
Aralık / Sığırkoyan (Sığırların ahırlara bağlandığı ay anlamında) (s. 289)

Kerez ayının on ikisi: Bu tarihten önce yaylaya çıkılmaz. Gün dönümü fırtınası bu güne den gelir diye endişe edilir.

Karakonceller: Konceller 12 günlük bir sürenin adıdır. Bu süre Aralık ayının 26. gününde başlar, yeni yılın 6. gününe dek sürer. Aralık ayının 26’sı 1. ayı, 27’si 2. ayı olmak üzere yılın her ayını bir gün temsil eder. O gün hava nasıl geçerse yıl için o ayın hava durumunun da benzer şekilde olacağı kabul edilir (s. 290).

Göçkovan çiçekleri: Yaylacıların dönüş zamanı yaklaştığında, yörede yer kestanesi de denen göçkovan çiçeği açar. Bu çiçeğin görünmesiyle birlikte yaylacılar dönüş yoluna hazırlanırlar (s. 291).


Sütlerin üstündeki kalın kaymak alınır. Arta kalan kısma pongule denir (s. 274).  Pongule’den minci yapılır.

Deyişler
Çeli: Karalahananın yaprağını tutan kalınca sapı
Çalfatı: Kürdan niyetine kullanılan ağaç kıymığı
Çapili: Taze ağaç dallarının yapraklarıyla birlikte bağlanması
Kutuz: Kısa boylu, cüce anlamında

İyidere
Bademcik tedavisi: Böğürtlen dikeni kökleri kaynatılarak pişirilir. Suyu süzdürülüp bir gece ayazda bekletilir. Bu su ile gargara yaparak bademcik tedavi edilir (s. 309).

Kalkandere
Kaybana: Kötü
Momoli: Böcek
Peşka: Soba (Bulgar dilinde peçka)

Pazar
Hekimlik
Yoğurt kaymağına tuz konur, karıştırılıp yüze sürülürse sivilcelere iyi gelir.
Ceviz yaprağı ile kestane kabuğu kaynatılır. Saç dökülmesine karşı bu su ile saçlar durulanır.
Livor bitkisi (Mürver otu, L. Sambucus ebulus), ısırgan otu ile kaynatılır. Suyuyla burkulan ayal yıkanır.
Böbrek taşı düşürmek için peynir suyu içilir (s. 346).

İnançlar
Kurban kanı meyve ağaçlarına sürülürse o ağacın meyvesi dökülmez.
Kapıya sirke dökülürse yağmur yağar (s. 348).

İncir ağacı olan yere ev yapılmaz (s. 349).

---
Ak, Orhan Naci ve Çelik, Fehmi Rasim. (2011), Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 2. Baskı, Trabzon

Rize El Sanatları


Rize El Sanatları

Dokumacılık
Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi’nin bahsettikleri forotiko, önemini 1950-1960 yıllarına kadar korumuş, Rize’den top top ihraç edilen kendir dokuma artık tarihe kavuşmuştur.
…bu dokumacılık (…) makinesel gelişmeye yenilmiştir.
…kendir Rize’nin en verimsiz arazisinde yetişebildiği halde forotiko dokumacılığının yeniden yaygınlaştırılması için ilgi gösteren olmamıştır.

Kendir Bezi Dokumanın Evreleri
1-    Genellikle Nisan mayıs aylarında ekilen tohumlar 5 ay sonra (Ağustos, Eylül aylarında) olgunluğa erer. Kendir bitkisinin boyu 1,5-3 m arasında değişir. Olgunlaşan kendir bitkileri koparılır. Tohumluk olarak bırakılan (kuvel) olgunlaşması için bir müddet daha koparılmadan saklanırdı.
2-    Kendir bitkisinin kökleri kesilir. Dal, yaprak ve başları temizlenerek açık havada serilir. Güneş ve yağmura maruz kalan bitkinin liflerinin odunsu kısmından ayrılması sağlanır.
3-    Kendirler elle kırılarak lifleri ayrılır. Kol kalınlığındaki life bağ, 40 adet bağa da yumak denir.
4-    Kendir yumakları tokmakla alt üst çevrilerek dövme usulü ile liflerin ayrılarak ince tanecikler haline gelmesi sağlanır.
5-    Dövülmüş yumaklar kofta ile kesilerek (uskuli) küçük yumaklar haline getirilir.
6-    Küçük yumaklar önce vuçi ile sonra ince odun tarakla taranarak iyisi (ros), kötüsü (ifale) ayrılır.
7-    Ros ve ifale lifler roçeye sarılır. Üstüne rokaat bağlanır. Roçe bir değneğin başına konur, değnek beldeki kuşağa sokulur. Yığ ve elle işlenerek iplik haline getirilir.
8-    İplikler kelepçeye çözülerek iplik yumağı (şina) haline getirilir.
9-    Şinalar kazana atılarak odun külü ve kaynar sudan yapılan kül suyu ile ağartılır.
10- Ağartılan şinalar kendir lif vermesin diye 12 saat kadar mısır unundan yapılan hamurda bekletilir.
11- Hamurdan çıkarılan iplikler yıkanır. Yıkanan iplikler anemiraya sarılarak sağra yardımı ile kalam ve masuralara sarılır.
12- Kalama sarılan iplikler forotiko tezgâhına ros olarak sergilenir.
13- Masuraya sarılan iplikle makoç haline konur. Tezgâha konan tek, çift ros ipliklerin arasında makoç bir sağa bir sola atılır. Her atıştan sonra atılan iplik tarakla sıkıştırılır. Bu işleme devam edilerek dokuma işi yapılır.
14- Dokunan forotiko bezi çeşitli yöntemlerle ağartılarak kullanılacak hale getirilir (s. 7-8).

Forotiko bezi en, 45 cm olacak şekilde dokunur. Şile bezine göre çok daha kaliteli ve dayanıklıdır.
Bir forotiko gömleği 20-30 yıl giyilebilir. Bu kadar dayanıklı bezin bir benzeri yoktur. Bütün bezler yıkandıkça solarken forotiko yıkandıkça beyazlar.
Sağlık yönünden; gözenekli yapısıyla vücudun hava almasını sağlar.
Usta bir forotiko dokumacısı günde iki donluk yani 40 bitemi (pitemi) dokuyabilir. Bunun yaklaşık uzunluğu 40x45 = 1800 cm’dir.
Forotiko iç giysi, gömlek, sargı, boyama ile şalvar, dolaylık, peşkir ve çarşaf olarak kullanılabilir (s. 9).

Forotiko Terimleri
Ağrışak (Alamadi): Yığın al kısmına konan madeni ağırlık
Anemira: Kalam yapmada kullanılan araç
Bitemi: Uzunluk ölçüsü birimi. Uzunluğu 45 cm olup sadece en ölçüsü olarak kullanılır
Çul kurunu: Forotiko ağartmada kullanılan sepet benzeri araç
Çifalora: Forotiko tezgâhında ipliklerin takıldığı yer
Halayiça: İplik eğirme yığının üst kısmındaki madeni halka
Hasır: Kendir ipliklerinin daldırılıp bekletildiği, arpa veya mısır unundan yapılan bulamaç
İfale: Sergilenen kendir ipliklerine verilen ad
İstarina: Tezgâh işçisinin oturduğu yer
Kalam: Bobin görevi gören, üzerine kendir ipliği sarılan araç
Kasar: Kendir bitkisini güneş altında bekletmek
Kasarlama: Forotiko bezini ağartma
Kaskarina: Kendir dokuma tezgâhında son düzenek
Kelepçe: İplik sarmaya yarayan haç şeklinde bir araç
Kofte: Kendir liflerini kesmek için kullanılan ağzı kör eğri bıçak
Kulinçap: Mitar taraklarının takıldığı düzenek
Kunzu (Kunçi): Kendirin lifleri alındıktan sonra geriye kalan odunsu kısmı
Kuvel: Hasat zamanı tohumluk bırakılan kendir
Mitar (Mitari): Dokuma tezgâhında tarağı aşağı yukarı çeken araç
Makoç: Kayık şeklinde, içine masur konulan araç
Masur (Masura): Kunzilardan bobin boyu kesilerek üzerine iplik sarılan araç
Rokaat: Roçe üzerine sarılan deri örtü
Sırma: Taranmış kendir
Sami: Sırma kendir yumağı
Sağra: Masuraya iplik sarmaya yarayan araç
Saylama bezi: Ağartılacak bezlerin üstüne konulan ve küllerle ağaracak bezleri ayıran bez
Şinokopi: Kendir ipliklerini silkme, ayırma işi
Şina: Kendir ipliğini yumak haline getirme
Şina ağartması: Şina halindeki ipliklerin kül suyunda beyazlatılması
Tomar: Diz üzerine konan, üzerinde kendir taramaya yarayan deri
Tuş kazanı: İplik ve forotiko bezinin ağartılması işi için kullanılan kazan
Ustupi: Tarandıktan sonra geriye kalan kendir lifleri
Uskuli: Kofta ile kesilmiş, taranmaya hazır kendir lifleri
Vurçi: Fırça şeklindeki kendir tarama aracı
Yığ: Dokunan ipliğin sarıldığı araç (s. 9-12)

“Bir dumanli dağum var
Her cun ağlamağum var
Sabah cel başukari
Çendir taramağum var” (s. 15)


Rize’de ipekböcekçiliği 196i 1960’lı yıllara kadar sürdürülmüş… (s. 20)

Örücülük
İkizdere ile Kabahor (Gölyayla) çorabı meşhurdur.

Hemşin çorabı önceleri tamamen koyun yününden işlenerek ve dört şişle yapılmakta idi. İlk zamanlarda tek iplikle yapılan bu çoraplar sadece tek ve düz desen üzerinde idi.

Yörede keşfettikleri bir bitkiden kök boya elde ederek yünleri boyadı ve desenlere renk kattılar.
Tek iplikten iki ayrı ipliğe geçildi.
İlk zamanlarda çam dalı denen örnek dokundu (s. 22).

Sepetçilik
Tiyeter / Ardeşen’de bu sepete gudeli denir.

Sarmaşık örücülüğü
Toplanan sarmaşıkların yaprak ve dalları temizlenir. Büyük kazanlarda suda pişirilir. Pişirildikçe üst zarı soyulmaya başlar. Zarı soyulan sarmaşıklar kazandan çıkarılır. Zarları temizlenir. Sonra ortadan ikiye bölünür. Gövde çok kalınsa üçe de bölünebilir.
Güve tutmayan sarmaşık bu özelliğinden dolayı örücülükte tercih edilmiştir (s. 30).

Mısır Kapçığı Örücülüğü
Suda kaynatılarak yumuşatılan mısır kapçıkları dar şeritler halinde bölünürler. Saç örgüsü de denen üçlü örgüyle örülüp ip haline getirilirler. İp haline getirilen kapçıklardan iskemle, koltuk, kazan ve tencere altlığı, şapka, çanta, zembil, el sepeti ve çamaşır sepeti örülürdü (s. 32).

Kıl örücülüğü
Keçi kılları düz ve kıvrımsızdır.
Keçi kılından çorap, kazak, başlık, eldiven, süt süzgeci gibi eşyalar örülür.
Sert keçi kılları, örüldükleri zaman kar ve su tutmaz. Böylece içeriye kar, ıslaklık ve nem sirayet etmez.

Kırkılan kıllar güneşe serilir. İçlerinden yumuşak olanlar seçilir. Genç hayvanların kılları yumuşak, yaşlıların ki sert olur. Seçilen kıllar taranarak uzunlamasına yan yana getirilmiş olurlar. Taranan kıllar iplik haline getirilir. Keçi kılından yapılan ip ne kadar ince ise o kadar değerlidir.

Taranmış olan kıllar 20-25 gram ağırlığında parçalara ayrılır. Bu parçalara tapul denir.
Boyu 30-35 cm olan, ora kısmı şişman, uçları ince, odundan yapılmış yığ, tapulları iplik haline getirmek için kullanılır. Tapullar yığa takılır ve yığ döndürülür. Yığ döndürüldükçe tapullar ipe dönüşür (s. 33).

Dantel
Çember, çarşaf, yastık geymesi (Yastık kılıfı) ve peşkirlerin kenarlarını ve pencere perdelerinin alt kısımlarını süsler (s. 34).
İğne oyası daha çok sahil kesimde görülür. İç kesimlere gidildikçe iğne oyası bilen kişi sayısı azalır.

Ağaç işleri
Kadı / Gerdel: Genellikle kestane, kökar ve ıhlamur ağacından yapılır. Kullanıldığı işe göre adlandırılır: Turşu kadısı, yağ kadısı… (s. 37)

Kayık: Sağlam olması için kestane ağacından yapılır.

Konsol: Ceviz ağacından yapılır. Üstte bulunan küçük çekmecelerde takı ve süs eşyaları saklanırdı.

Tepuri: Ceviz, ıhlamur, çam tahtalarının birleştirilip daire şekline getirilmesiyle oluşturulan sofradır.

Külek: Yüksek rakımlı köylerde yoğurt ve yağ koymak/saklamak için kullanılan tepsi şeklindeki ahşap kaptır.
Kot ve Ölçek: Bir ölçek bir teneke hacminde ve ebat olarak 20 cm3 büyüklüğündedir. Kot bunun yarısıdır. Her ikisi de hem ölçek hem de ölçü birimi olarak kullanılır (s. 45).

Demircilik
Önceleri her yerleşim biriminde mutlaka bir demirci bulunurdu. Geçimini topraktan elde eden insanlar kazmaya, baltaya, çapaya vs. aletlere ihtiyaç duyarlardı.
Körük ve örs demirci atölyesinin bel kemiğidir. Çeşitli boylarda çekiçler, kızgın demiri tutmaya yarayan kıskaç ve maşa, pürüz gideren törpü, keski, makas gibi aletler demircinin eli ayağıdır.

Demire su verme, yapılacak alete göre değişik usullerde yapılır. Kızdırılan demire çekiç darbeleriyle istenilen şekil verildikten sonra tam korlaşmadan suya veya yağa daldırılıp söndürülerek su verilir. Bu işlem üç defa tekrar edilir. İlk denemede çok kızdırılırsa alet ters olur ve atar. Son su vermede tuz veya potas da kullanılır. Sebebi ise demir tavında iken hava ile temasını kesmektir (s. 53).

---
Rize El Sanatları, Rize Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü Yayınları, 2. Baskı, Trabzon, 2004