24 Kasım 2018 Cumartesi

1918 Numaralı Kadın Siciline Göre 18. Yüzyılda Trabzon’da Giyim - Kuşam Kültürü


Temel Öztürk - 1918 Numaralı Kadın Siciline Göre 18. Yüzyılda Trabzon’da Giyim - Kuşam Kültürü

Giyim-kuşam tarihine ışık tutan yerel kaynaklar (...) tereke kayıtlarıdır.

Giyim-kuşam, insanların ihtiyaçları yönünde şekillenmiştir. (Buna daha sonra) Ahlakî kurallar (eklenmiş)...

Giyinme toplumsal, siyasî, ekonomik ve meslekî statünün de bir göstergesi olmuştur.

Toplumsal açıdan giyinme biçimi, bir milleti diğer milletlerden ayırmaktadır. Örneğin Osmanlı toplumunda gayri Müslim kadınların sarı renkte ayakkabı giymemeleri, Müslüman bir kadının dini kuralları gereği, sokağa çıktığında gözleri dışında saçını ve vücudunu örtmesi bu ayırımı doğrulamaktadır (s. 10).

...kumaş türleri arasında yünlü, pamuklu ve ipekli dokumalar bulunmaktadır. Yünlü dokumaların başında çuka gelmektedir.
Çuka veya diğer ifadesiyle çuha en kaliteli yünden yapılırdı.

...renkleri bakımından beyaz, yeşil, al ve kahverengi yanında koyu ve biraz mora çalar kırmızı rengi olan güvezi şeklinde kaydedilmiş...

Bir başka yünlü kumaş olan şalî, Kaşmir keçisinin kılından yahut tiftiğinden dokunmuş çiçek motifleri ile ilgi çeken kumaş türü olması yanında ipek karıştırılarak da üretilebilmekteydi (s. 12).

Pamuklu dokumaların başında keten gelmekteydi.
...bez, beyaz olarak ketenden dokunurdu.

...pamuklu kumaş türü olan alaca, listelerde çokça bulunmaktaydı. Karışık rengi ifade eden bu kumaş lacivert zemin üzerine sarı çizgili olarak üretiliyordu.

...pamuklu dokumalar arasında son olarak gayrimüslim tüccarın terekesindeki çit zikredilmektedir. Bu kumaş, çiçekli ve şekilli basma yerine kullanılmış zamanla yerini pamuklu kumaş olan basmaya bırakmıştır.

Terekelerde ipekli kumaş olarak sâde, kutnî ve hâre bulunmaktadır. Sâde, düz kadifeye denilmekteydi.
Kutnî, çözgüsü ipek, atkısı pamuk ve ipek, eni dar bir kumaş olup bilhassa kadın kaftanı yapımında kullanılmaktadır (s. 13).

İpekli kumaşlardan sonuncusu çuka ve kadifelerle zikredilen hâredir. Çözgüsü ve atkısı ipek olup dalgalı görünüşlü sık dokunan bir kumaştır.

İç giyim kıyafetlerinde donlar vazgeçilmez giysilerdendir.
...terekelerde donlarla birlikte zikredilen gömlekler yer almaktadır.
Terlik: Atlet olarak kullanılan iç giysisidir.

Kadın donlarının paçası genellikle dantelle süslüydü.
Donlara takılan uçkurlar dar, şalvar veya çakşırların üzerine geçirilenler daha geniş olurdu.
Kadın şalvarlarının üzerine takılan uçkurların süslü uçları görünüm açısından dışarı bırakılırdı (s. 14).

Erkek ve kadın gömlekleri, terlik kullanılmadığı zaman iç giyimin temel unsurlarındandır.

İnsanın giyim sırasını göz önünde bulundurursak öncelik şalvarlardadır. Bunları entariler, hırka ve yelekler takip eder. Kürk, kaftan, cübbe ve dolamalar üst eşyaları olarak evde ve sokakta giyilebilirler. Sokak kıyafeti olan feraceler, bunların da üstüne giyilebilir (s. 15).

Erkek şalvarlarının paçaları dar olanına potur geniş olanına çakşır denirdi.
...çukadan bazen de abadan yapılan şalvarlar...
...şalvarların mavi ve siyah renklileri genelde zimmîler tarafından tercih ediliyordu.

Kadınlar entariyi donlarının üzerine giyerken erkekler şalvar ve çakşırların üzerine giyerlerdi (s. 16).

Entarilerin kumaşları da farklıydı. En çok kullanılanlardan alacalar, ince ipek ve kılebdanla dokunmuş sert bir kumaş olan hataî entariler, Hint bezi ve şalî yanında libade ve basma kumaşlar yer almaktaydı.
Erkeklerse beyaz bizon entarileri giyinmekteydi.

Entariler şal ve kuşaklarla bağlanırdı.
Kemer görevini gören metal ve kumaş kuşakları kadın ve erkekler bağlardı. Kumaşlar arasında ipek, alaca, şalî, lahor ve fitilden yapılanlar mevcuttu. Kadınlar sim yani gümüş olanları tercih ederdi. Sim kuşaklar, kemer ve çengelli olarak kullanılmaktaydı. Erkeklerse bakırdan yapılmış metal kuşakları yaygın olarak kullanırdı (s. 17).

Libade, kebe ve aba da hırka türü giysiler içerisindedir. Libade, teğelli dikişli pamuklu veya abadan yapılan kısa hırkadır.
Yünden kaba aba cinsinden giyilen kebe en fazla tercih edilendir.
Yelekler de hırkalar gibi entari veya gömleğin üzerine giyilirdi (s. 18).

...kürkler, hayvan postlarının ıslahı işlemlerinden sonra kumaşlarla kaplanması sonucu oluşturulurdu.
Trabzon’da giyilen kürkler kuzey ülkelerinde yaşayan ve sansar cinsinden bir hayvan olan zerdeva yanında kuzu, oğlak derisi, göçen, sincap, karsak, kakum ve nafe kürklerinden oluşurdu.
Kadın kürkleri ekseriyetle zerdeva, sincap ve kakum, erkeklerinkiyse göçen, kuzu, nafe, karsak ve çılkafa kürkleriydi (s. 19).

Entarinin üzerine giyilen kaftanlar dış görünüm açısından değer yargısı oluşturacak bir giysidir.
...kürk hemen hemen herkesin terekesinde yer alırken kaftan, belli bir sosyal statüye sahip olanların terekelerinde bulunmaktadır.
...kaftanların üretildikleri kumaşlar Şam alacası, beldarî, dîba, kutnî ve hataî gibi oldukça kaliteliydi. Renk olarak ise mavi hâkimdi (s. 20).

...çoğunlukla ulemanın tercih ettiği dolama ise cübbe gibi önü açık olduğundan beline kuşak bağlanarak giyilirdi.
Çukadan yapılan dolama beyaz, yeşil ve mor renkte kullanılırdı.

Nebşler çuka ve şalî kumaşlardan yapılmaktaydı. Kırmızı, sarı, yeşil, güvezi, limon, sümbülî, mavi ve beyaz gibi geniş bir renk yelpazesine sahip olan nebşlerin kanaviçe işlemelileri kadınlar tarafından giyilmekteydi.
...ferace, önü açık, bedeni ve kolları bol, eteği yere kadar uzun, yuvarlak veya “V” yakalı ön açıklığının iki yanında yer alan dikey yırtmaç cepli bir tür cübbe şeklindeki elbisedir.

Kaput, askerlerin yağmurluk cinsinden giydikleri üstlük elbisesidir (s. 21).

(Peştamal) Genelde kadınların giydiği bu kıyafeti hamam peştamalı olarak erkekler de kullanmaktaydı.
...peştamallar üzerindeki dikey çizgileri yönünde farklı deseni vurgular (s. 22).

Trabzon’da başa giyilenlerden fes, kalpak, sarık, kavuk ve poşular yanında çemberler grubundaki yemeni ve yaşmaklar ile külah ve peçeler bulunmaktadır.
Fes, hem erkek hem de kadınlar tarafından giyilirdi.
Kadınların fesleri genelde nakış işlemeliydi.
Trabzonlular ve misafirlerin kullandığı kalpakları sadece erkekler giyerdi.

Kavuk baş giysilerinden en çok tercih edilendir. Sadece erkeklerin giydiği kavuğun içi astarlı olup yüzü ile astarı arasına pamuk konularak dikilirdi.

Başörtülerinden pamuklu dokuma olup beyaz ince tülbentten yapılan yemeni, çember ve yaşmaklar yanında yüzü kapatmak için peçe ve poşular kullanılırdı. Yemeni, çember, yaşmak ve peçeyi kadınlar; poşuyu erkekler kullanırdı (s. 23).

Islak yünlerin dövülmesiyle yapılan keçelerin kalınına kebe denirdi.
Kadınların, küçüklüğü yanında zarafeti de yansıtan zenne ayakkabılarından başka içine mest giyilebilen çikendez ayakkabıları vardı.
Erkekler çoğunlukla pabuç, başmak, postal, yemeni ve çizme giyerdi (s. 24).

Takı, Aksesuar ve Süs Eşyaları
Bunların başında yüzük, bilezik ve küpeler bulunmaktadır.
Erkekler inançları yönünde gümüş yüzükleri tercih ederlerdi.
...aksesuarlar içerisinde heybe, kese, saat, çanta, divit, matara ve tarak bulunmaktadır. Çanta ve heybeler erkeklerin terekesinde yer almaktadır.
...erkeklerin kullandığı en önemli aksesuar cep saatleridir (s. 25).

Tercih edilen giysilerde kullanılan başlıca kumaş türleri: pamuklu, yünlü ve ipekli

---
Öztürk, Temel. (2015), 1918 Numaralı Kadın Siciline Göre 18. Yüzyılda Trabzon’da Giyim - Kuşam Kültürü, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Sayı: 18, (s. 9-28)

1746-1789 tarihleri arasında Trabzon'da Sosyal ve Ekonomik Hayat


Melek Öksüz - 1746-1789 Tarihleri Arasında Trabzon'da Sosyal ve Ekonomik Hayat

Trabzon (...) 4000 yıllık bir geçmişin izlerini bulmak mümkündür.
Bu çalışmada, (...) Zaman dilimi olarak 1746-1789 tarihleri, mekân olarak da kent merkezi ele alınmıştır.

...tezimizde, şehrin önceki yüzyıllardan nasıl bir miras devraldığını ve bugünkü Trabzon şehrinin şekillenmesinde 18. yüzyılın etkileri incelenmiştir.

Trabzon’a ait toplam 297 adet şer’iyye sicil defteri bulunmaktadır.

Giriş
Trabzon şehrinden ilk söz eden, MÖ. 400 yılında bölgeye gelen Ksenophon (MÖ. 430-355) dur. Onun zamanında Trabzon şehri Sinop’a belirli bir vergi ödemekteydi.
İlkçağda şehre Trapezus veya Trapeza (Tpaheza) denilmiş, batı dillerinde bir süre Trapezunte, Trebizonde gibi değişik isimlerle anılmıştır.
Bazı batılı yazarlar da Trabzon kelimesini Trabezonde, Trebexonda, Trebezonda, Trebisond, Trapezunt, Trabison şeklinde okuyup, anlamının da “Kum renginde iki başlı gümüş kartal yuvası” ve “altın kartal ağzı” olduğunu belirtmişlerdir.

Şehrin isminin nereden geldiği: Miletoslu kolonilerin, şehrin yer aldığı bölgenin düz, kenarlarının da köşeli masayıandıran sekiler üstünde olmasından dolayı “masa” anlamına gelen bu ismi yani “Trapezus’u verdiklerini bildirirler.

Şakir Şevket’in belirttiğine göre, halkın arasında söylenenlere bakılırsa önceden Trabzon’a “Hurşid-âbâd” (güneş ülkesi) deniliyormuş.

Şehre verilen isimlerden biri de “Tuğra Bozan” ismidir. Şakir Şevket bunu yakıştırma bir iddia olarak nitelerken Goloğlu da aynı şekilde, bu söylentiye inanmadığını ve bunun Köroğlu hikâyelerinden kaynaklandığını belirtmektedir.

 Evliya Çelebi de, Fatih’in buraya “eğlence yeri” anlamına gelen “Tarb-ı Efzun (Tarb-ı Efsun=Tarab-efzun) ismini verdiğini ifade etmektedir.

Trabzon kelimesi, bileşik bir kelime olup, “Trab” ve zun” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur.
“Trab’ların ülkesi” anlamına gelmektedir.

Trabzon’un (...) Sinop’tan gelen Miletli göçmenler tarafından MÖ. 756’da kurulduğu görüşü genel olarak kabul edilmektedir.

Homeros’a göre Trabzon’un ilk yerli halkı, Troya savaşlarında Troyalılar’ın yanında savaşan Elizonlulardır.
Trabzon’un Bahçecik (Kindinar) mevkiinde bulunan bazı kalıntılar bölgeye ilk defa Kafkasya’dan Mosk’lar, Tibaren’ler ve Mar’ların gelerek burada tarım ve balıkçılık ile meşgul olduklarını göstermektedir.

Doğu Karadeniz tarihi ile ilgili ilk bilgileri Yunanlı coğrafyacı ve seyyahların eserlerinden öğrenmekteyiz. Bu eserlerde, bu bölgede yaşayan Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler, Tibarenler gibi kavimlerden söz edilir ki, bunların hiçbiri Yunan asıllı değildir.

Miletliler önce MÖ. 785 yılında Sinop’u alırlar ve yavaş yavaş Karadeniz’in her tarafına yayılmaya başlarlar. MÖ. 756 yılında da Trabzon’u ele geçirirler.

“Proto-Türkler” olarak kabul edilen Kimmerler (...) MÖ. 8. asırda Karadeniz’in kuzeyinde (...) İskitlerin baskısı ile bölgeden hareket ederek (...) Kuzeydoğu Anadolu’yu işgal etmişlerdir. Kimlerler’in şiddetli saldırıları neticesinde Karadeniz’in kuzey ve güneyindeki Helen kolonileri tamamen yok olmuştur.
MÖ. 670 yıllarından itibaren Miletliler tekrar Karadeniz sahillerinde koloniler kurmaya devam etmişlerdir. Trabzon da MÖ. 656 yılında kurulmuş olmalıdır.

Kimmerler’den sonra bölgede (...) İskitler’e rastlanmaktadır.
İskitler’in egemenliğine MÖ. 606 yılında Med kralı Keyaksares son vermiştir. Medler, Asur Devleti’ni yıktıktan sonra, Lidyalılar ile Anadolu’yu bölüşmek amacıyla anlaşıp Doğu Karadeniz Bölgesini ellerine geçirdiler.

MÖ. 550-332 yılları Pers dönemi olarak kabul edilir. Persler, toprakları “Satraplık”lara ayrılmış ve Trabzon da “Kapadokya Satraplığı” içinde yer almıştır. Daha sonraları Doğu Karadeniz öneminden dolayı “Pont Satraplığı” olarak ayrılmıştır. Pont Satraplığı’nın merkezi Amasya olup zamanla sınırları genişlemiştir.

Büyük İskender’in doğu seferinde yol üzerinde bulunmadığı için Doğu Karadeniz’in durumunda bir değişiklik olmamış, İskender’in ölümünden sonra fethettiği topraklar komutanlar arasında paylaştırılırken Trabzon, Eumenes’in payına düşmüştür.

Mitridates Ktistes’in MÖ. 298’de kurduğu Pontos Devleti, Kral I. Farnakes Dönemi’nde Karadeniz kıyılarına yayılmıştır.
MÖ. 63 yılında Pompeius, Trabzon’u zaptederek Roma İmparatorluğu topraklarına katmıştır.

Vespasianus Devri’nde (MS. 69-79) Trabzon’u Anadolu’ya bağlayacak askeri yol ve sahil yolu yapılmış böylece Trabzon ticari açıdan gelişme imkânı bulmuştur.
İmparator Hadrianus (MS. 117-138) zamanında, Trabzon’da bir liman yaptırmasıyla şehir daha da önem kazanmaya başladı.

257 yılında şehir Gotlar tarafından işgal edilip tahribata uğramıştır.
Konstantin zamanında yapılan diniidari taksimatta Trabzon, Piskoposluk merkezi olmuştur.

II. Justianos Dönemi’nde (705-711) müslüman akıncılar Doğu Karadeniz Bölgesi’ne kadar geldiler. Bir ara Trabzon bu akıncılar tarafından ele geçirildi ise de 715 yılında Bizanslı komutan Leon tarafından geri alındı. Bundan sonraki dönemde Trabzon iki taraf arasında sürekli el değiştirdi. 739 yılında son olarak Bizanslılar’ın eline geçti. Buna rağmen şehir surlarının dışında müslümanların hakimiyeti uzun yıllar devam etti.

1072’de bir ara Trabzon, Türklerin eline geçmiş 1075 yılında ise Theadore Gavras tarafından geri alınmıştır. Trabzon’a vali olarak atanan Gavras, daha sonra bölgeyi Bizans’tan bağımsız olarak yönetmiştir.

1185’de Bizans halkı ayaklanarak Komnenos hanedanını tahtan indirerek onun yerine Angelos hanedanını tahta çıkarmıştır. İmparator Andronikos Kommen ve oğlu Manuel öldürülürken Manuel’in oğulları Aleksius ve David Gürcistan’a kaçırılmışlardır. 1204 yılına gelindiğinde Gürcistan Kralı Thamar’ın desteği ile Komnenoslar Trabzon’u ele geçirmişlerdir.
 Bu dönemde (13.yy’da) Trabzon, bölgede yaşanan ekonomik gelişmelerin etkisiyle önemli bir ithalat ve ihracat merkezi haline gelmiştir.

Trabzon İmparatorluğu, Anadolu’nun 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğol hakimiyetine girmesiyle, Moğollar’a, sonra Türkmen beylerine vergi vermeye devam etmişlerdir. Hatta kızlarını Türkmen beylerine vermek suretiyle kendilerini güvence altına almaya çalışmışlardır. Meselâ, Trabzon İmparatoru, kızkardeşi Theodora’yı 1358 Ağustosunda Hacı Emir Oğulları’nın lideri Hacı Emir ile evlendirmiştir.
İmparator Alexios III, Akkoyunlular’ın akınlardan korunmak için kızı Maria’yı Akkoyunlu beyi Emir Kutlu ile evlendirmiştir.

Osmanlılar, II. Murat Dönemi’nde, 1442’de hem karadan hem de denizden Trabzon üzerine kuvvet sevk etmiş ancak, Osmanlı donanması şiddetli fırtına yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştır.

15 Ağustos 1461’de Trabzon alındı.
...fetihten sonra imparator, ailesi ve ileri gelen kişiler İstanbul’a gönderilirken diğer bir kısmının da malları kendilerinde kalmak suretiyle yerlerinde bırakılmasına müsaade edilmiş.

1514’de Erzincan-Bayburd Vilayeti’ne 107 1517’de Anadolu Vilayeti’ne, 1520’de yeni kurulan Vilâyet-i Rum-u Hadis’e, 1535’de Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır. 1580-1581’de Batum Sancağı ile birleşerek eyalet haline gelmiştir.

Fetih’ten 16. yüzyılın sonuna kadar büyük bir kısmı sürgün olmak üzere hem dışa hem de içe dönük bir iskân siyaseti takip edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyliği zamanında Trabzon, Şah İsmail’in propagandalarının hedefi olmuştur.
Trabzon, Safevi Devleti’ne karşı olan seferde bir tedarikçi liman olarak görev görmüştür. Erzak ve mühimmat Trabzon’a kadar gemilerle, buradan deve ve katırlarla orduya sevk ediliyordu.

16. ve 17. yüzyılda Trabzon’da veba önemli bir problem teşkil etmiştir. Bu hastalığın birtakım sosyal ve ekonomik sonuçları olmuş, insanların günlük iş aktiviteleri sekteye uğramıştır.

17. yüzyıl boyunca bütün Anadolu’yu etkisi altına alan Celâli İsyanları’ndan büyük ölçüde zarar görmüştür. Bölgede ayaklanan Pazarbaşoğlu Ali, Demircioğlu Ahmet, Nalbantoğlu Ali gibi sipahi zorbaları bölgenin harap olmasına sebep olmuşlardır.

17. yüzyılın 2. yarısında bölge, Kazak akınlarına maruz kalmış. Bu nedenle devlet Karadeniz kıyısındaki şehirlerin ve kalelerin korunmasına büyük önem vermiştir.

18. yüzyılda bütün Anadolu’nun problemi olan ayanlık, Trabzon için de söz konusudur.

Osmanlı Devleti, 1768-1774 savaşı sonucunda Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamış ve bu anlaşma ile Rusya Karadeniz ve Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest ticaret yapabilme hakkını elde etmiş ve Karadeniz uluslararası ticarete açılmıştır.

Birinci Bölüm
İDARİ YAPI VE KÜLTÜREL DOKU
Trabzon 1461 yılında fethedilince sancak haline getirilmiş ve buranın idaresi Gelibolu sancakbeyi olan donanma komutanlarından Kâzım Bey’e verilmiştir.

Trabzon, 23 Ekim 1514’de yeni kurulan ve Başmirahur Bıyıklı Mehmed Bey’e verilen, Erzincan-Bayburd Beylerbeyliği’ne bağlanır.
1517 yılı sonlarında ise sancak Anadolu Vilayetine bağlıdır. Trabzon Sancağı, 1520 Mayıs’ında kurulan “Vilâyet-i Rûm-ı Hâdis”e bağlanır.
Trabzon 1527-1528 (H. 933-934) tarihli bir bütçede Anadolu Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak olarak yer almakta, 1527 tarihli bir sancak tevcih defterine göre de, Rum Vilayetine bağlı olup İskender Bey tarafından idare edilmekte idi.
26 Eylül-3 Ekim 1535’de Erzurum Beylerbeyliği’nin kurulması ile Trabzon sancağı Hüseyin Bey idaresinde buraya bağlanmıştır.
1564-1565 tarihlerini kapsayan 6 Numaralı Mühimme Defteri’nde Trabzon, Erzurum Vilayeti’ne bağlı bir sancak olarak görülmektedir. 1568-1574 yıllarına ait bir sancak tevcih defterindeki kayıtlara göre Trabzon ve Batum, Erzurum Vilayetine bağlı birer sancak idi.

1640 yılında Trabzon’u ziyaret eden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde, Trabzon Eyâleti’ni Çatha, Aşağı Batum, Yukarı Batum, Gönye, Trabzon sancağı olmak üzere 5 sancaktan ibaret gösterir. Kâtip Çelebi “Cihan-nüma” adlı eserinde, Trabzon ve Batum sancaklarının birlikte beylerbeyilik olduğunu ve Trabzon, Gönye ve Batum olmak üzere 3 sancaktan oluştuğunu belirtmektedir.
1650’lerden sonra beylerbeylik müstakil bir hale gelerek “Trabzon Eyaleti” olmuştur.

18. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı’nın 28 eyaletinden biri Trabzon’dur.
18. yüzyılın ikinci yarısındaki (1759-1796) kayıtlara göre Trabzon Vilayeti’ne bağlı Trabzon, Gönye ve Canik sancakları vardı ve vilayet dahilinde 22 kaza mevcuttu.

Trabzon Şehri ve Kale
Karadeniz’in doğusunda denize paralel olarak uzanan dağların eteğinde kayalık bir arazi üzerine kurulmuş olan şehir, dar bir şerit halinde uzanmaktadır. Bu coğrafi yapı ister istemez şehrin yerleşiminde belirleyici olmuştur.

İslâm şehrinin üç temel öğesi, cami, pazar ve hamamdır. Dinsel görevlerin yerine getirildiği ve toplumsal ilişkilerin geliştirildiği temel yapı olan camilerin hemen yanında pazar yerleri ve hanlar yer alırdı. Hamamlar ise sağlık ve temizlik ihtiyacı için gerekli yapılardı.

Orta Asya Türk şehrinin üç ana unsuru ise, saray ve yönetim yapılarının toplandığı “iç kale”, aristokratların ve sanatkârların toplandığı, dinsel yapıların ve hamamların bulunduğu “şehristan” ve şehrin dış kısmını yani varoşları içine alan, ticari faaliyetlerin özellikle de tarımsal ürünlerin pazarlandığı “rabad”dır.

...imâretler, Osmanlı şehirlerinde büyük ve kalabalık semtlerin oluşmasında en önemli faktörlerden biri olarak gözükür.
16. yüzyıl öncesinde Osmanlı kentleri Orta Doğu kentlerinde olduğu gibi kabaca kalenin içi ve dışı olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Asıl kent, kalenin içinde bulunuyor.
Kalenin dışındaki “kale altı” denilen kısımda ise pazarlar yer almakta ve daha çok ticari faaliyetler gerçekleştirilmekteydi.
16. yüzyılda gerek nüfus artışı gerek gezginci tüccarların yerlerini yerleşik tüccarlara bırakmaları, pazarların yerini bedestenlerin almasını sağlamıştır.
17. ve 18. yüzyıllarda askeri sınıfın önemini kaybetmesi ve ayanların ön plana çıkması ile iç kale boşalmış, ayanların konakları da merkezin yanında yer almıştır.

Haşim Karpuz, surların en eski bölümünün Roma devrinde MS. 1. yüzyılda yapıldığını ifade etmektedir.
Trabzon Kalesi günümüze en iyi biçimde ulaşabilen eserlerin başında gelmekte olup, deniz kıyısından başlayarak şehrin arkasındaki tepelere kadar uzanmaktadır.

...kalelerin en önemli görevi, insanların güvenliğini sağlamak olmuştur (...) Trabzon bulunduğu konumu itibariyle tarih boyunca pek çok saldırılara maruz kalmıştır ve kale bu saldırılara karşı halkı koruma konusunda önemli bir rol üstlenmiştir.

Osmanlı şehirlerinde sosyal dayanışma ve mali yardımlaşmanın temelleri de yine mahallelerde atılmıştır.

Trabzon’daki mahalleleri (...) müslim ve gayr-i müslim mahalleleri olarak ayırmak oldukça zordur.
Mahalleler isimlerini; Yeni Cuma Mahallesi, Cami-i Kebir Mahallesi, Cami-i Cedid Mahallesi, Hasan Ağa Mescidi Mahallesi’nde olduğu gibi cami ve mescidlerden aldığı gibi, Aya Filibbo Mahallesi, Ayasofya Mahallesi, Aya Vasıl Mahallesi, Eksotha Mahallesi gibi kilise adlarından da almışlardır.

Osmanlı şehrinin iki önemli yapısından biri bedesten diğeri de camidir. Çarşılar bile bu iki yapının etrafında şekillenmiştir.

Orta Hisar (Fatih) Camii
...bu eser, Roma dönemine ait bir mâbedin enkâzı üzerine, Julius Konstantin tarafından yaptırılmıştır. Bu eser, Bizans Dönemi’nin Trabzon’daki en önemli dinî yapısı olan Altınbaşlı Meryem Kilisesi idi. Fetihle birlikte bu kilise onarılıp değiştirilerek cami durumuna getirilmiş ve Trabzon’un bu ilk camiine “Fatih Camii” denilmiştir.

Aya Vasıl Mahallesi’nde bulunan kilise, Trabzon’daki kiliselerin en eskisi olup MS. 7. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Hamamlar
Türk şehirlerinin önemli sosyal yapılarından birisi de hamamlardır. Toplumun geleneklerine, İslam dininin temizliğe verdiği önem de eklenince hamamların önemi bir kat daha artmış, çarşılarda, mahallelerde hatta kasaba ve köylerde dahi hamamlar yapılmıştır.

Çarşılar
Çarşı, alışverişin yapıldığı, iki tarafında dükkânların sıralandığı bir veya birkaç sokaktan meydana gelmiş bir bütündür.

Trabzon’da Ayanlar, Eşkiyalık ve Göç
Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla gelindiğinde eski gücünden bir hayli uzaklaşmış, askeri, siyasi ve ekonomik olarak çok şey kaybetmişti.

Trabzon’da Ayanlar
Osmanlı Devleti’nde ayan, herhangi bir şehir, zümre veya devrin ileri gelenleri manasında kullanılmıştır.
Ayan olanlar öncelikle mütesellimlik ve voyvodalıkları elde ediyorlar, zorla (tegallüb yoluyla) halkı soyup zengin oluyorlardı. Trabzon’da Seydi Veyisoğlu Ömer, Mustafa, Kürdoğlu İsmail ilk akla gelenlerdir. Bunlar kısa zamanda etrafına topladıkları taraftarlar ve eşkiyalarla birlikte halka zulmetmekteydiler.

1757 yılında Trabzon derebeyleri zorbalıklarını artırmışlar, adam öldürmüşler, asayişi iyice bozmuşlardı. Kalcıoğlu’nun faaliyeti bu tarihlerde en önemli olaydır.

...ayanlık iddiasında bulunanlar bağımsız hareket ediyorlar, bölge halkının vergilerini topluyor ve bu vergilerle ilgili olarak da defterler tertip ederek tevzi defterlerine kendileri için akçeler ekliyorlardı. Vergilerin toplanması sırasında halk şikayetlerde bulunuyor, fakat bütün şikayetlere rağmen bu kişiler uzun süre ayan olarak kalabiliyorlardı. Bunlardan bazıları daha ayan değilken bile kendilerine vekil olarak bir “vilâyet kethüdası” tayin ediyor ve bu vekilleri vasıtasıyla da “bedel-i nüzul”, “avarız”, “imdad-ı seferiye”, imdad-ı hazeriye” gibi vergileri topluyorlardı.

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı, ayanların güçlenmesinde etkili olmuştur. Çünkü devlet bu kişilerden savaş sırasında yardım istemiştir. Devletin onlara muhtaç olması, onları iyice şımartmıştır.

Trabzon’da da ayanlar kuvvet ve servetlerini devletin onlara verdiği görevler esnasında elde etmişlerdir. Meselâ, Trabzon ahalisinden iken Rize ayanlığını ele geçiren Tuzcuoğulları, ayan olmadan önce tahsildarlık yapmışlardır.

1768-1774 Rus savaşı sırasındaki önemli hizmetlerinin de etkisiyle 1773 yılında Trabzon'a vali olarak atanan Canikli Hacı Ali Paşa valiliği süresince devlete pek çok konuda yardımcı olmuştur.
Servetinin çokluğu ve devlete gerekli askeri temin edebilecek güçte olması Canikli Ali Paşa’nın 1773 yılında I. Kırım Seraskerliğine getirilmesinde etkili olmuştur.
Canikli Ali Paşa, bu tarihten sonra devlet için sorun olmuştur. Canikli Ali Paşa’ya I. Kırım seraskerliğinden sonra dönemin siyasi gelişmeleri gereğince Kars seraskerliği verilmiş, bu iki seraskerlik Canikli’ye Karadeniz, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında hüküm sürme imkânı verirken aynı zamanda şımarmasına da sebep olmuştur. Buna dayanarak gerek kendisi ve oğulları gerekse taraftarları halka karşı zulüm ve eziyet etmeye başlamışlardır.
Devletin uyarmalarına karşılık da “devlet ile işim yoktur, istediğimi işlerim ve nice memleket harab iderim” demek cüretini göstermiştir.
Bunun üzerine Canikli’nin cezalandırılmasına karar verildi. Fakat çok geçmeden 1781 yılında Canikli Ali Paşa’nın af edilme meselesi gündeme gelmiştir.
Şahin Giray’ın iltimasıyla aynı yıl Trabzon Valiliği’ne getirilmiştir.

Eşkiyalık
16. yüzyılın sonlarından itibaren tımar sisteminin bozulmasına bağlı olarak tımarlı asker sayısı azaldığı için yeniçerilerin sayısı artırılmıştı. Artık yeniçeri olmak kolaylaştığı gibi cazip hale de gelmişti.
İstanbul’a gidenler de ellerine birer mektup alıp vilayetlerine döndüklerinde “Biz yeniçeri olduk” diyerek yeniçeri kıyafeti giyip, yeniçerilik iddiası ile vergi vermemekte idiler.
16. yüzyılda eşkiyalığın ortaya çıkmasındaki en önemli sebep; uzun süren savaşlardı.
Yeniçeri ve kapısız leventlerden başka, bizzat devletin görevli memurlarının yaptığı usulsüzlükler de eşkiyalık olarak nitelendiriliyordu. 18. yüzyılda İstanbul’dan çeşitli şehirlere gönderilen paşalar ve diğer görevliler, bu görevleri çeşitli rüşvet ve paralar ödeyerek elde ettikleri için bunları halkın sırtından çıkarmaya çalışıyorlardı.

Kazalarda kadılar ve naibler, vali, mütesellim, ayan gibi görevlilerle anlaşıp halktan haksız yere para alıyorlardı. “Mahkeme harcı” adıyla çeşitli paralar aldıkları gibi, mahkemelerde haksızlık yapıyorlar, kim daha fazla para verirse davayı onun lehine sonuçlandırıyorlardı.

18. yüzyıl boyunca aralıklarla devam eden savaşlar yüzünden Trabzon’daki valilerin çoğu sefere katılınca ya da kale muhafızlığı görevi ile görevlendirilince yerlerini mütesellimlere bırakmışlardı. Mütesellimlik görevi genelde yerli ailelerin ellerinde olup uzun yıllar bu görevi aynı soydan kişiler yürütürdü.
...mütesellimler kendilerine ayrılan ücretlerle yetinmeyip, valiler gibi tekalif-i şakka topluyor, rüşvet alıp yolsuzluklara başvuruyor ve gerekçe olarak da mütesellimlik buyuruldusunu almak için fazla para harcadıklarını gösteriyorlardı.

Göçler bu dönemin en önemli sosyal olaylarından biridir. Gerek paşaların gerekse diğer görevlilerin zulümleri, eşkiyalık ve soygunculuk neticesinde yerini yurdunu terkeden halk, özellikle İstanbul’a ya da daha iyi yaşama imkanı elde edeceği yerlere göç etmiştir.
Göçlerin özellikle İstanbul’a olmasının nedeni, orada olanların vergiden muaf olmaları idi.

Trabzon ve çevresi hem göç veren hem de göç alan bir yer olması bakımından ayrıca önemlidir.

1784 yılında Trabzon Valisi Ali Paşa’ya gönderilen fermanda; Karadeniz tarafından ev göçü ile gelenlerin İstanbul’da nüfusun artmasına ve kıtlığa sebep olduğu için bu göçlerin önlenmesi istenmekteydi.

İkinci Bölüm
TOPLUM HAYATI
Esnaflar
...şehir halkının günlük ihtiyaçlarının karşılanması...
...esnaf ya kendi ürettiklerini ya da köylünün ve zanaatkârın ürettiği veya imâl ettiği malları pazarlarda veya çarşılarda satmaktaydı.

Türk fütüvvet hareketi veya ahilik, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında devletin esnaf ve zanaatkârlarını bünyesine almış ve bu etki 15. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Bu kurum devletin uyguladığı merkeziyetçi ve müdahaleci politika sebebiyle zayıflayınca onun yerini (...) Lonca Teşkilatı almıştır.

Ahi teşkilatı sadece debbağ esnafı arasında varlığını devam ettirebilmiştir. Debbağlar dışında kalan tüm Osmanlı esnaf ve zanaatkârları bir loncaya bağlanmışlardır.

18. yüzyıla gelindiğinde, Esnaf ve zanaatkârları temsil eden yöneticiler, artık “ahi” olarak anılmayıp “kethüda”, “baş”, “yiğitbaşı” ve “ustabaşı” gibi ünvanlar almışlardır.

Bu yüzyılda esnaflarla ilgili bir mesele de, “gedik” usulünün getirilmesidir. Gedik; bir zanaatkârın araç-gereçleri, atölyesinde bulunan ve belirli bir zanaati icra etmek için gerekli eşya anlamına gelmektedir. Gedik sahibi olmayan kimsenin dükkan açıp zanaat yapması yasaktı.

...esnaf ve zanaatkârlar, bulundukları şehrin coğrafi özellikleri ve konumuna bağlı olarak ortaya çıkıyorlardı.

18. yüzyılda Trabzon’da başlıca esnaf grupları şunlardır: Abacı, Aşçı, Arpacı, Attar, Babuççu, Bakırcı, Bazarcı (Pazarcı), Bakkal, Balıkçı, Berber, Bezzaz, Bıçakçı, Bostancı, Boyacı, Camcı, Cenger, Çakmakçı, Çamaşırcı, Çanakçı, Çıkrıkçı, Çizmeci, Çuvalcı, Çörekçi, Çubukçu, Debbağ, Dellal, Dellak, Demirci, Duhancı (Tütüncü), Esirci, Eskici, Etmekçi/Habbaz, Fırıncı, Hallaç, Hamamcı, Hammal, Hancı, Hasırcı, Helvacı, İplikçi, İbrikçi, Kahveci, Kalaycı, Kalpakcı, Kalyoncu, Kantarcı, Kasap, Kavukçu, Külahçı, Kayıkçı, Kazancı, Kazzaz/Gazzaz, Keresteci, Kettan, Kundakçı, Kuyumcu, Kürekçi, Kürkçü, Lüleci, Mataracı, Mekari, Mıhçı, Mumcu, Mücellid, Nalbant, Neccar (Marangoz), Paçacı, Reis, Saatçi, Sandalcı, Sandıkçı, Sarraç, Semerci, Sıvacı, Şerbetçi, Tabancacı, Tarakçı, Taşçı, Terzi, Tokmakçı, Tuzcu, Varilci ve Yorgancı...

Tereke kayıtlarından hareketle, debbağlar ve attarların en zengin esnaf grubunu oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Beslenme ile ilgili meslekler genellikle müslümanlar tarafından yürütülmekteydi.
Çizmeci, Debbağ, Sarraç, Babuççu deri sanayii ile ilgili iş kollarıdır.
Trabzon’da “Kuyumcular Çarşısı”nın mevcut olması da bu meslek grubunun yaygın oluşu ile alâkalı olup bu meslek ile uğraşanların çoğu gayr-i müslim Osmanlı vatandaşları idi.
“Çömlekçi Mahallesi” adıyla bir mahallenin bulunması da böyle bir iş kolunun varlığına işaret etmektedir. Çömlekçiler, sadece çanak-çömlek değil ayrıca kiremit de yapmaktaydılar.
Bakırcılık sanatı da Trabzon’da oldukça gelişmiş bulunmaktaydı.
Bakır, daha çok mutfak eşyaları yapımında ve özellikle 15. yüzyıldan itibaren askeri amaçlı olarak top imalinde ve sikke basımında kullanılmıştır.

Trabzon, önemli bir ticaret merkezi durumunda olup, doğu-batı yönünde yapılan ticarette limanından dolayı ayrıca bir öneme sahipti. Dolayısıyla şehirde oldukça fazla sayıda tüccar bulunuyordu.

Trabzon’da halkın büyük bir çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamakta idi. Trabzon’un armudu, üzümü, kirazı, inciri ve narı nefis olup, Giresun ve Rize’de olduğu gibi fındık bahçeleri de mevcuttu. Ayrıca Yeni Cuma Mahallesi’nin kavunu meşhur olup, Trabzon’da 3 çeşit duhân (tütün) dahi yetişirdi.
Trabzon’da üzüm üretimi ileri düzeyde olup üzümden şıra ve şarap üretimi yapılmakta idi.
17. ve 18. yüzyıllar boyunca Trabzon’un ana ihraç malı şaraptı. Şehrin yanıbaşındaki imalathanelerde üretilen şaraplar hem Hristiyan Abazalar hem de Ruslar tarafından sipariş edilmekteydi.

...endüstri bitkisi olan kendirin de üretimi yapılmaktaydı. Kendirden ip, urgan ve keten bezi imal ediliyordu.

Fasulye ve mısır 18. yüzyılda Trabzon ve civarında en fazla üretilen tarım ürünleri olarak dikkati çekmektedir.

Hayvanların etinden, sütünden, derisinden ve yününden faydalanılırdı. ...sığır ve öküzler halkın kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde idi. Bu nedenle bunlardan vergi alınmazdı.

Denize kıyısı olması dolayısıyla balıkçılık da Trabzon halkının her dönemde önemli bir geçim kaynağını oluşturmuştur.
pek çok balık çeşidi
...bulunmakla birlikte, en meşhuru Hamsin’de (kış mevsiminin 50 günlük bir bölümü) çıktığı için bu adı alan Hamsi’dir.
Balıktan ayrıca balıkyağı da elde edilmekteydi.

...narh listelerinde, Rumeli, Sohum, Gönye ve Faş ballarının yanısıra Trabzon’a bağlı Hemşin’den gelen “Hemşin balı” ve Trabzon’da üretildiği için “yerli bal” diye geçen balların bulunuyor olması da, 18. yüzyılda Trabzon’da arıcılığın hâlâ yapılıyor olduğunu göstermektedir.

Trabzon’da avcı kuşlardan bâz-çakır (doğan), şahin ve atmaca yuvaları bulunmaktaydı. Bu kuşları yakalayıp yetiştirilmesi ile ilgilenen kişilere “doğancı” veya “sayyad” denilmekte...

İslâm hukuku hükümlerine göre; Ehl-i kitap olanlar bir müslüman ülkede yaşıyor iseler varlıkları ve güvenlikleri İslâm devletinin sorumluluğu altında demektir ki bunlara “Ehl-i zimmet” veya kısaca “zımmi” denir.
Fıkıh hükümlerinin aksine olarak zımmiler Osmanlı ordusunda askerlik yaptıkları gibi hassa tabipliği, hassa mimarlığı, tercüman, diplomat, darphane emini, çeribaşılık, köy kethüdalığı, meliklik, kınez ve voyvodalık gibi bir takım resmi görevlerde de bulunmuşlardır.

Sosyal hayatta müslümanlar ile gayr-i müslimler arasında önemli bir ayrım sözkonusu değildi. Evlenme, çocuklara veli olma, vasi tayin etme, nafaka, miras, mal ve mülk edinme hakları vardı. Evlenme, boşanma, vasiyet, miras ve vakıf gibi konularda kendi dinlerinin hukuk kurallarına göre yaşayabiliyorlardı.

İslam hukukuna göre, zımmiler arasında gelişen davalara zımmi mahkemeler bakardı. Davacılardan birisi müslüman olduğu takdirde dava, müslüman mahkemede görülürdü. Bununla birlikte her iki taraf zımmi olduğu halde müslüman mahkemelerde bakılan dava örnekleri de oldukça fazladır.

İslâm hukukuna göre müslüman erkeğin gayr-i müslim bir kadınla evlenmesinde bir sakınca görülmezken, müslüman kadının gayr-i müslim bir erkekle evlenmesine izin verilmemiştir.

Nişan
Nişan, erkeğin kadına evlilik teklif etmesi, ona meyletmesi ve evlenmek üzere anlaşmaları demektir.
...nişanlanmanın, evlilik için zorlayıcılığı yoktur.

Nişanlılık dolayısıyla verilen hediyeler arasında en önemli yeri, altın ve gümüş zinet eşyaları almakla birlikte bölgeden bölgeye geçerli olan gelenek ve göreneklerden dolayı farklılık da gösterebiliyordu. Hediye bir kağnı, iki dolu arı olabildiği gibi, bir alaca kaftan veya bir flori altın da olabiliyordu.

Mehir, evlenirken, erkeğin kadına verdiği veya taahhüt ettiği para veya maldır. ...başlık, evlenme sırasında kızın ailesine verilen bir hediyedir ki, kıza verilmez.

18. yüzyılın ikinci yarısında Trabzon’da da birden fazla kadınla evlilik pek yaygın değildi.
...gayr-i müslim ailelerde ise, erkeklerin ikinci bir kadınla evlendiklerine rastlanılmamıştır.

İslâmiyete göre aile reisi babadır (erkektir). Babanın, kadının ve çocukların üzerinde otoritesi söz konusudur.

Osmanlı toplumunda tüccar, esnaf, memur, işçi kadınlara pek rastlanılmamakla beraber onları, toprak sahibi, kiracı, borç veren, sermayedar olarak görmek mümkün olabilmiştir.
Kadınların mülklerini, kendilerinin rızası olmadan ne kocaları ne de babaları kiralayamaz, satamaz veya kullanamazlardı.

Trabzon’da ailelerin ortalama çocuk sayısı ikidir.
...çok çocuğa sahip ailelerin çoğunluğunun gelir seviyelerinin yüksek olduğu gözlenmiştir.

Üçüncü Bölüm
EKONOMİK HAYAT
Trabzon, ilkçağlardan itibaren Doğu Karadeniz’in en mühim limanı haline gelmiştir. Trabzon, Doğu Asya ve İran’dan gelen malların İstanbul’a ulaştırılmasında önemli bir limandı.
Trabzon, Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra da ticari hayattaki önemini korumuştur.
Bütün Karadeniz’in Osmanlı hakimiyeti altına girmesiyle Karadeniz’de milletlerarası ticaret sona ermiş oldu.
Karadeniz Limanları’nın Avrupa ile irtibatı kesilince, doğu ile batı arasındaki ticaret Akdeniz’e kaymıştır.

18. yüzyılın başlarına gelinceye kadar Rusya ile Osmanlı devleti arasında henüz bir ticaret anlaşması yoktur.
1768 yılında başlayan savaş Osmanlı yenilgisi ile neticelenmiş ve 1774 yılında Küçük Kaynarca Anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma ile Rusya, Karadeniz ve Akdeniz’de kendi ticaret gemileriyle serbest ticaret yapabilme hakkını almıştı.

Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması, özellikle Rusların himayesinden yararlanan Rum tüccarların işine yaramıştı.

Trabzon Limanı’nı ticari açıdan önemli kılan faktörlerden biri Tebriz’den giren Asya ürünlerinin özellikle de İran ipeklerinin Trabzon Limanı aracılığıyla sevkedilmesi olmuştur.

Trabzon’da tekstil sanayii deyince akla ilk önce keten bezi imalatı gelmekte idi.

Deri; ayakkabı, at koşum takımı, sofra, kırba, matara gibi pek çok alanda kullanıldığı için hem halk hem de ordunun ihtiyacı için önemli bir hammadde idi.
Deri, özellikle, sığır, öküz,inek, koyun, kuzu, keçi gibi eti yenen hayvanlardan elde edilirdi. Derinin kullanılır hale gelmesi için bazı kimyevi muamelelere ihtiyaç vardı. Deri terbiyesi işine debâgat (sepicilik), bu işi yapan esnafa da debbağ deniyordu.

Dericiliğin ve dokuma sanayiinin geliştiği bir şehirde boyacılığın da bir sanayii kolu olarak karşımıza çıkması çok tabiidir.

Trabzon’un önemli sanayii kollarından birisi de “mum imalât sanayii” idi.

Fetihten önce buradaki gemi yapımı faaliyetleri fetihten sonra da devam etmiştir.

Narh, devletin resmi görevlilerinin esnafa mallarını belli bir fiyata satmalarını emretmesi ve belirlenen fiyattan aşağı veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklamasıdır.
Fiyatların tespitinde de rol alan esnâf teşkilatının üyeleri (şeyh, nâkip, yiğitbaşı ve ehl-i hibre) piyasaların kontrolünde de görev alıyorlardı.

SONUÇ
Kale, Yukarı Hisar, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üçü bölüme ayrılmakta olup şehri bir baştan bir başa sarmaktaydı.

Dini ve sosyal kurumlar içinde medrese ve vakıflar, halka önemli hizmet veren kurumlar olarak dikkat çekmektedir.

Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün kurumlarında görülen bozulmalar ve taşrada merkezi otoritenin yeterince sağlanamaması sorunun kaynağını oluşturmaktaydı.

Toplum ve ekonomi çerçevesinde, incelediğimiz dönemde Trabzon’da halkın çiftçiler, esnaflar ve tüccarlar olmak üzere üç mesleki gruba ayrıldığı tespit edilmiştir.

---
Öksüz, Melek. (2004), 1746-1789 tarihleri arasında trabzon'da sosyal ve ekonomik hayat, Doktoa Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara