25 Temmuz 2020 Cumartesi

Kavafis - Sanat Her Zaman Yalan Söylemez mi?

Pek kıymetlidir Kavafis'in yazdıkları, biçimlerden önce "içerik" / "anlam" arayan diğer pek azı gibidir yazdıkları, bu ne demek oldu, yap(a)mayan ya da yaşamayan gayet net görebilir, Kavafis böyle biri, bir tür öğretmen. Şair türünden.


Konstantinos Kavafis - Sanat Her Zaman Yalan Söylemez mi?
Poetika ve Etika Üstüne Notlar

1
Hiç kırda yaşamadım.
Buna karşılık kırları övdüğüm bir şiir yazdım
Yazılabilecek en az içten şeylerden biri: kusursuz bir yalan.
Sanat her zaman yalan söylemez mi zaten?
En çok yalan söylediği zaman, en yaratıcı olduğu zaman değil midir? / s. 7

2
Acı çekmeden Düşgücü'nü yadsımaya zorlayabilseydim kendimi, belki gücümü de yitirirdim ve pratik işler, sıradan insanlara olduğu kadar zor gelebilirdi bana.

4
Sıradan bir insanın (…) bir kanısı vardır, bir kurum ya da basmakalıp bir düşünceye karşı çıkar; ama büyük çoğunluğun tersini düşündüğünü bildiği için susar; konuşmanın gereksiz olduğuna ve hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine inanmıştır çünkü.
Çekingen biri olduğumu biliyorum ben, eyleme geçmek elimde değil. Ama sözlerimin yararsız olduğunu sanmıyorum. Bir başkası eyleme geçer bir gün ama benim, bu çekingenin sözleri, onun eylemini kolaylaştırır. Araziyi temizleyip düzler (s. 10).

5
Aşkım üstüne yazmayı düşündüm. Ama yapmayacağım bunu.

8
Yalnız insanlar, bizim görmediğimiz şeyleri görürler: dünyaya son derece duyarlı bir bakışla bakarlar. Yalnızlık, derin düşünce ve dünyadan elini eteğini çekme, ruhu inceltir, keskinleştirir. Bizse insanlarla görüşerek, düşünmekten kaçarak ve yeryüzü zevkleriyle köreltiriz onu (s. 14).

9
…ancak hayran olmadığında bir yargıya varabilir.

10
Genç bir ozan, beni görmeye geldi.
"Ne korkunç şey, yaşamını kazanmak için savaşmak zorunda olmak" dedi,
…ama ben nasıl da pahalı ödemiştim küçük lükslerimi! Onlar için doğal yeteneğimden uzaklaştım, bir devlet görevlisi oldum
Çoğu kez, çalıştığım sıralarda, güzel bir düşünce gelir aklıma, az bulunur bir imge, kusursuz bir iki dize ve onları unutmak zorunda kalırım, çünkü büro işleri bekleyemez. Sonra eve döndüğümde, biraz dinlendikten sonra onları anımsamaya çalışırım ama boşuna. Doğrusu da budur. Sanat şöyle der sanki bana: Ben, geldiğinde kovulabilen, çağırıldığında da yeniden gelen bir hizmetçi değilim. Dünyanın en büyük Hanımefendisiyim ben. Ve sen, zavallı güzel evin, güzel giysilerin ve zavallı iyi konumun için beni yadsıdıysan -sefil hain- o zaman bununla yetin (nasıl yaparsın bilmem!) ve yalnızca beni karşılamaya hazır olduğun o çok ender zamanlarda geldiğimin farkındaysan, eşikte dur ve bekle beni, o her gün bulunman gereken yerde (s. 16).

11
Herkese göre değildir benim şiirlerim, birkaç kişiye göredir. Az şey değildir bu da.

14
Ne büyük bir aldatmacadır Sanat, içtenlikten söz ettiğinde. Oturup kimi sorunlar üstüne yazmaya başlarsınız -çoğu kez düşgücünüzle- sonra zaman geçer, acaba yanıldım mı diye sorarsınız kendi kendinize (s. 20).

16
Heyecan olmadan -ki bunun içine öfkeyi de katıyorum- insanoğlunun eyleme geçmesi olanaksızdır. Oysa heyecan içinde doğru dürüst bir eylem yapılamaz. Onu aşmak gerekir, sonuç alabilmek için.

17
(İskenderiye) burası sanki yaşamımın anılarına bağlı bir vatan benim için.

22
…ağırbaşlılık gerektiren konularda ağırbaşlılığı, olsa olsa bir yarım saat seviyorum
Geri kalan zamandaysa dalga geçmeyi, şakayı, alayı…
Ama pek uygun düşmüyor bu.
Çünkü çoğunlukla aptal ve cahil insanlarla benim işim (s. 28).

25
Madem toplum biçiminde yaşamak zorundayız, madem uygarlık buna bağlı, madem bununla insanlığı başlangıçta tehdit eden en zor koşullara direnmeyi başarmışız - ne anlamı var bu katılık, egemenlik üstüne deliliklerin...
Katılık değil, tersine Yakınlıktır, Şefkattir, Acımadır, (ölçülü ve kuşkusuz abartısız olmak koşuluyla) İyiliktir, Gücü ve Bilgeliği oluşturan (s. 31).

Türkçeleştiren: Samih Rifat
Yapı Kredi Yayınları, 1993

23 Temmuz 2020 Perşembe

Film: Darbareye Elly / Müzik...

Eleman şöyle demiş: "Kötü bir son sonsuz bir umutsuzluktan daha iyidir." Muhtemelen bu önerme üzerine film yapmış Asghar Farhadi. Filmin adı: Darbareye Elly


Film hakkında malumat şurada:
https://www.imdb.com/title/tt1360860/

Filmin işaretlendiği şöyle bir müzik kaydı var:

22 Temmuz 2020 Çarşamba

J. R. R. Tolkien - Silmarillion

 J. R. R. Tolkien - Silmarillion

Önsöz

Silmarillion Eski Günler'in, Dünya'nın İlk Çağı'nın bir dökümüdür. Yüzüklerin Efendisinde Üçüncü Çağ'ın sonundaki önemli olaylar anlatılmıştı; ama Silmarillion'daki hikâyeler çok daha eski bir geçmişe, Orta Dünya'da yaşayan ilk Karanlık Efendi Morgoth'a ve Silmaril'leri geri almak için onunla savaşan Yüce Elfler'in zamanına dayanan efsanelerdir.

 

Kitap, The Silmarillion olarak adlandırılmasına rağmen yalnızca Quenta Silmarillion’ı veya Silmarillion’ı değil, diğer dört kısa çalışmayı da içeriyor. Girişte anlatılan Ainulindale ve Valaquenta aslında Silmarillion ile yakından ilgili, ama sonuna eklenen Akallabeth ve Güç Yüzüklerine Dair tamamen ayrı ve bağımsızlar.

 

Ainulindale

(Ainulindale: Tolkien’in Orta Dünya’nın yaratılışını konu edinen anlatısının ismi. Kelime anlamı “Ainur’un şarkısı/müziği”)

 

Önce Eru vardı, Tek Olan, Arda'da Ilûvatar diye isimlendirilen; ve ilk önce düşüncesinden doğurduğu Ainur'u, Kutsal Olanlar'ı yarattı ve onlar, hiçbir şey yaratılmadan önce onunlaydılar.

 

Kutsal Olanlar'ı yarattı…

Müziğin temalarını oluşturarak onlarla konuştu; ve onlar Eru'nun huzurunda şarkı söylediler…

 

Sonra Ilûvatar konuştu ve dedi ki: "Ainur güçlüdür ve aralarında en güçlüsü Melkor'dur…”

(Melkor için tafsilat: https://ortadunya.fandom.com/wiki/Melkor)



Ilûvatar'ın Çocukları, Elfler ve İnsanlar'dır, İlkdoğanlar ve Takipçiler.

 

(Melkor) Ama Ilûvatar'ın Elflere ve İnsanlara bahşetmeye söz verdiği ihsanları kıskanmıştı, Elfleri ve İnsanları kendi iradesine boyun eğdirmeyi arzuladı; buyruk altında olanlara ve hizmetkârlara sahip olmayı, Efendi diye çağrılmayı ve diğer güçlerin üzerinde bir güç olmayı diledi.

 

Valaquenta

(Önceki bölümde yaratılış anlatıldı, bu bölümde ise kozmogonide bahsi geçen varlıklardan söz ediliyor.)

 

Elfler, bu ruhların arasındaki Ulular'a, Arda'nın Güçleri, Valar ismini verdi ve İnsanlar da onlara genellikle tanrılar diye seslendi.

 

Melkor, zaman içinde Valar arasında sayılmamış ve adı Dünya üzerinde anılmamıştır.

 

Her şeyin sonunda Melkor'a adı verildi, Güç içinde yükselen. Ama ceza olarak bu isimle hiç anılmadı; Elfler arasında onun kötülüğü yüzünden en çok acı çekenler olan Noldor halkı, bu ismi kullanmayıp onu Dünya'nın Karanlık Düşmanı, Morgoth, diye andılar.

 

İhtişam ve kibir yüzünden kendisi dışındaki her şeyi hor görmeye başladı, harap eden ve merhametsiz bir ruh. Bilinçli bir şekilde, utanmaz bir yalancı olana dek, sahip olduklarını sapkınca bir kötülüğe dönüştürüp kendi arzuları için kullandı. Işık için duyduğu tutkuyla başladı, ama ona sadece kendisi sahip olamayınca, ateş ve öfke sayesinde büyük bir yangına dönüşüp Karanlık'ın içine girdi.

 

Ama yalnız değildi. Birçok Maia, büyüklük günlerindeki ihtişamına kapılıp ona olan sadakatlerini koruyarak karanlığının içinde kaldı…

Bu ruhlar arasında en korkunç olanları Valaraukar'dı, ateşin kırbaçları, Orta Dünya'da onlara dehşetin ifritleri, Balrog denir.

Onun Hizmetkârları arasında en bilineni, Eldar'ın Sauron dediği, Zalim Gorthaur'du.

 

Silmaril'lerin Tarihi

Silmariller: Valinor'un İki Ağacı Laurelin ve Telperion'un özlerinden, Feanor tarafından yapılan mücevherlerdir.

 

Birinci Bölüm

Günlerin Başlamasına Dair

Bilgeler arasında denir ki, İlk Savaş, Arda tamamen şekillenmeden, dünyada daha hiçbir şey yetişmeden ya da yürümeden önce başlamış ve hâkimiyet uzun süre Melkor'da kalmış.

 

… Aulé, etraflarını kuşatan denizlerin ortasına kurduğu Orta Dünya'nın aydınlanması için iki kudreti lamba yapmış.

Lambaların birini Orta Dünyanın kuzeyine yakın bir yerde yükseltip adına Illuin demişler; diğeri de güneyde yükselmiş ve adına Ormal denmiş

 

Illuin'in ışığı yüzünden uzaklardan, kuzeydeki Melkor'dan yansıyan gölgenin farkına varamamışlar; oysa o, Boşluk'un Gecesi kadar karanlık bir hale gelmiş.

 

Melkor, Illuin'in ışınlarının soğuk ve loş olarak ulaştığı karanlık dağların eteklerinde kocaman bir kale yapmak için dünyanın derinliklerini kazmaya başlamış. Bu güçlü kale Utumno diye isimlendirilir.

 

Melkor, Valar daha hazırlanamadan savaşmak için atılıp ilk darbeyi indirmiş; Illuin ve Ormal'ın ışıklarına saldırıp sütunlarını yerle bir etmiş, lambalarını kırmış. Bu kudretli sütunların yıkılması sırasında yer yarılmış, denizler gürültüyle taşmış; lambalar dışarı döküldüklerinde Dünya'nın üzerine yok edici bir alev akmış.

İşte Arda Baharı böylece sona ermiş.

 

…Valar evlerini güçlendirmek amacıyla denizin kıyılarının üstünde Pelöri'yi, Aman Dağları'nı, dünyadaki en yüksek dağları yükseltmişler. Ve Pelori'nin üzerinde yüce bir zirve varmış, Manwe tahtını onun doruğuna yerleştirmiş. Elflerin o kutsal dağa verdikleri isim Taniquetil'dir veya Ebedi Beyazlık…

 

Valar, Pelöri'nin duvarları ardındaki, Valinor diye isimlendirilen bölgeyi toprakları ilan etmişler

Valinor, Arda Baharı'ndaki Orta Dünya'dan bile daha güzel olmuş,

Yavanna'nın şarkısı dışında hiçbir ses yokmuş. Onun şarkısıyla büyüyen fidanlar uzayıp güzelleşmiş ve çiçek vermeye başlamış; böylece Valinor'un İki Ağacı dünyaya uyanmış.

 

Bir tanesi koyu yeşil yapraklarının altında gümüş gibi parıldarmış, sayısız çiçeklerinin her birinden gümüş ışıklı bir çiy durmaksızın düşer ve altındaki toprak kıpırdayan yapraklarının gölgeleriyle beneklenirmiş. Diğeri yeni açmış bir kayın ağacı gibi açık yeşil yapraklar doğuruyormuş; uçları parıldayan altından. Çiçekler dallarında sarı alev kümeleri gibi sallanır, her biri kıpkırmızı boynuz biçimine dönüşüp toprağa altın yağmurlar akıtırmış, ağacın çiçeklerinden büyük bir ısı ve pir ışık yaydırmış. İlki Valinor'da Telperion denilmiş, Silpion veya Ninquelöte ya da birçok isim daha; diğeriyse Laurelin'miş, Malinalda veya Culürien ya da şarkıda söylenen başka birçok isim.

 

İşte böylece başlamış Valinor’un Mutluluk Günleri ve yine böylece başlamış Zaman’ın Sayımı.

 

Değerli taşları yapmayı ilk becerenler de gene Noldor'du; ve bu taşların en güzelleri Silmaril'lerdir, ki artık kayıplar.

 

 

İkinci Bölüm

Aule ve Yavanna’ya Dair

…Cüceler, Orta Dünya'nın karanlığında Aule tarafından yaratılmış

 

Khazad-dûm'daki konaklarında oturan ve Elflere en çok dostluk gösteren bu soyun babası Durin'dir.

 

Üçüncü Bölüm

ElfLerin Gelişine ve Melkor’un Esaretine Dair

Melkor, Aman'dan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı koyabilmek için denizin kuzeybatı kıyılarından çok uzakta olmayan bir kale ve silah deposu yaptı. Bu kale Melkor'un yardımcısı Sauron tarafından yönetildi; ve Angband diye isimlendirildi.

 

Dünya'nın Çocukları, Ilüvatar'ın Ilkdoğanlar'ı uyanmış. Yıldızlarla aydınlanan Cuivienen gölünün, Uyanış Suyu'nun yanında Ilüvatar'ın uykusundan uyandılar; ve henüz Cuivienen'in yanında sessizce yaşarlarken gözleri her şeyden Önce gökteki yıldızları gördü. Bu yüzden yıldız ışığını daima sevdiler

Elflerin duyduğu ilk ses, akan suyun, taşın üzerine çarpan suyun sesiydi.

Kendilerine Quendi dediler, seslerle konuşanları belirtmek için…

Orome, Quendi'yi sevdi, onları kendi dillerinde Yıldızların Halkı anlamına gelen Eldar diye isimlendirdi…

 

Elflerin en kadim şarkıları, Cuivienen tepelerinde yürüyen veya birdenbire yıldızların üzerinden geçen gölge şekillerden; ve gezinenleri yakalayarak parçalayıp yutmak için izleyen vahşi atı üzerindeki karanlık Süvari'den bahsederler…

 

Meikor'un eline düşen Elfler; Utumno yıkılmadan önce orada hapsedildi, kötülüğün ağır sanatlarıyla bozulup köleleştirildi; ve Melkor işte böyle yetiştirdi, Elflerle alay edip onlara imrenen ve zamanla en korkunç düşmanları olan iğrenç Ork ırkını…

 

Dördüncü Bölüm

Thingol ve Malian’a Dair

Melian, Yalar soyundan bir Maia'ydı. Lörien bahçelerinde yaşardı, tüm halkı arasında Melian'dan ne daha güzeli, ne daha bilgesi, ne de büyülü şarkılar söylemekte daha yeteneklisi vardı.

(Thingol ve Malian, gri elflerin ataları)

 

Beşinci Bölüm

Eldamar’a ve Eldalie Prenslerine Dair

 

Altıncı Bölüm

Feanor'a ve Melkor’un Serbest Bırakılmasına Dair

(Feanor bir elf, silmarilleri yapan usta.)

…Melkor yüreğinde en çok Eldar'dan nefret ediyordu

 

Yedinci Bölüm

Silmarillere ve Noldor’un Huzursuzluğuna Dair

Silmaril'ler

Üç büyük mücevher biçimindeydiler. Ama onların hangi maddeden yapıldığı / bilinemeyecektir.

Silmaril'ler kendi ışımaları sayesinde Varda'nın yıldızları gibi parlıyorlardı; dahası aslında canlı varlıklar oldukları için, ışıktan haz duyuyor, onu alıp öncesinden daha şaşırtıcı renkler içinde geri veriyorlardı.

 

Melkor, Silmaril'ler için hırs beslemeye başladı, onların parlaklığından aklında kalanlar yüreğini kemiren bir aleve dönüştü.

 

Sekizinci Bölüm

Valinor'un Kararışına Dair

(Melkor, Ungoliant aracılığıyla Valinor’un iki ağacını yok etti)

 

Dokuzuncu Bölüm

Noldor'un Kaçışına Dair

Ağaçlar'ın Işığı söndü, o şimdi sadece Feanor'un Silmaril'lerinde yaşıyor.

 

…ancak bir hırsız, diğer hırsızları ortaya çıkaracaktır!

 

Feanor ayağa kalktı, Manwe'nin huzurunda elini kaldırarak Melkor'u, Dünya'nın Kara Düşmanı, Morgoth diye anarak lanetledi; ve o, bundan sonra Eldar arasında sadece bu isimle anıldı.

 

Ungoliant. "Ama Formenos'un büyük hazinesi senin değil; hepsi benim olacak. Onu iki elinle vereceksin."

Sonra Morgoth zorunlu olarak yanındaki taşları birer birer, kin güderek ona verdi; ve o hepsini yuttu, taşların güzellikleri yeryüzünden yok oldu. Ungoliant daha da büyüyüp karardı ama hırsı dinmemişti. "Bir elinle verdin" dedi; "sadece solla. Sağ elini de aç."

Morgoth, kristal bir kutunun içinde kilitli olmalarına rağmen Silmaril'leri sağ elinde sıkıca tuttu, Silmaril'ler onu yakmaya başladı, acıyla elini sıktı; ama açmayacaktı. "Hayır!" dedi. "Sen görevini yerine getirmedin. Sana verdiğim görev benim kudretimle tamamlandı. Sana daha fazla ihtiyacım yok. Bu şeylere ne sahip oldun ne de gördün. Onlar sonsuza kadar benim olacak."

Ama Ungoliant daha da büyümüştü ve Melkor, kendisinden alınan güç yüzünden küçüldü; Melkor'un karşısında yükseldi, bulutuyla onu örttü, boğmak için yapışkan ağlarla sardı. Morgoth dağlarda yankılanan korkunç bir çığlık attı. O yüzden bu andan sonra orası Lammoth diye adlandırıldı; çünkü sesinin yankısı oraya yerleşti ve sonra kim o topraklarda yüksek sesle bağırırsa onları uyandırır, dağlar ve deniz arasında kalan kıraç topraklar acı içindeki seslerle dolardı.

 

Morgoth, Angband'da kendisi için demirden büyük bir taç yapıp kendini Dünya'nın Kralı diye adlandırdı. Bunun simgesi olarak da tacına Silmaril'leri yerleştirdi.

 

Feanor şehirde belirip herkesi Tuna'nın üstündeki Kralın yüce meydanında toplanmaya çağırdı

…babasının katledilmesi ve Silmaril'lerin çalınması yüzünden kederden çılgın gibiydi. Şimdi Finwe öldüğü için Noldor krallığı üzerinde hak iddia ediyor…

 

Hepsi durup sessizce bekledi ve başından sonuna kadar tüm Noldor orduları, bu sesin söylediği Kuzey'in Kehaneti ve Noldor'un Kadersizliği diye adlandırılan laneti ve kehaneti duydu.

(Valar konuştu) "Sayısız gözyaşı dökeceksiniz. Valar, Valinor'u size karşı kapatacak ve sizi dışarıda bırakacak, böylece ağıtınızın yankısı bile dağları aşamayacak. Valar'ın gazabı Batı'dan Doğu'nun en ucuna dek Feanor hanedanı üzerinde yayılacak, onları izleyenlerin de üzerlerine yayılacak. Yeminleri onları sürükleyecek, onlara ihanet edecek, izlemeye ant içtikleri hazineler asla ele geçirilemeyecek. İyi başlayan her şey kötü bitecek; Akrabanın akrabaya ihanetiyle, ihanete uğrama korkusu doğacak. Onlar sonsuza dek Mahrum Edilenler olacak.”

 

Onuncu Bölüm

Sindar'a Dair

(Sindar / Gri Elflerin adı. Bunlara Alacakaranlık Elfleri de deniyor.)

 

On Birinci Bölüm

Güneş'e, Ay'a ve Valimor'un Saklanışı’na Dair

 

 

On İkinci Bölüm

İnsanlara Dair

Eldar tarafından İkinci Halk, Atani diye isimlendirilmişler…

 

Elfler ölümsüzdü ve bilgelikleri çağdan çağa artıp durdu, ne bir hastalık ne de bir veba onlara ölüm getirdi.

Elfler, onların ölümünün ardından ruhlarına ne olacağını bilmezdi.

 

Eli bir Silmaril'e değmiş olan Barahir oğlu Beren dışında kimse ölülerin konaklarından geri dönmedi; ama o da daha sonra ölümlü İnsanlarla asla konuşmadı.

 

On Üçüncü Bölüm

Noldor'un Dönüşüne Dair

…dağları aşacakları yokuşa geldiklerinde, Feanor onlara durmalarını emretti; çünkü yaraları ölümcüldü ve zamanının geldiğini biliyordu.

…öldü; ama ne gömüldü ne de bir mezartaşı oldu, çünkü ruhu öylesine ateş kesilmişti ki ayrılırken bedenini küle çevirdi ve duman halinde uzaklara taşındı; bunun benzeri bir daha ne Arda'da göründü ne de ruhu Mandos'un salonlarını terk etti. Böylece Noldor'un en kudretlisinin sonu geldi,

 

Morgoth, düşmanlarının gücünü ve uyanıklığını denemek istemiş.

Bu, Beleriand Savaşları'nın Üçüncüsüymüş ve ona Muhteşem Savaş, Dagor Aglareb denmiş.

Bu bir zafermiş, ama hem de bir uyarı; prensler bunu dikkate almışlar, bundan sonra ittifaklarını sağlamlaştırıp güçlendirerek ve muhafızlar yerleştirerek dört yüz Güneş Yılı'na yakın süren Angband Kuşatması'nı düzenlemişler.

 

On Dördüncü Bölüm

Beleriand ve Ülkelerine Dair

Melkor, geçmiş çağlarda dünyanın kuzeyinde, kalesi Utumno'yu çevreleyip korusun diye Demir Dağlar'ı, Ered Engrin, yükseltmişti; ve büyük bir kavisle doğudan batıya, daima soğuk toprakların sınırları üzerinde dikildiler.

 

On Beşinci Bölüm

Beleriand'daki Noldor'a Dair

Turgon'un gizli Tumladen, düzlüğünü nasıl keşfettiği anlatılır

…tepenin üzerindeki pınarlar yüzünden şehrin adına Valinor'lu Elflerin dilinde Suyun Müziğinin Kayası anlamında Ondolinde denir ama isim Sindar dilinde değişerek Saklı Kaya, Gondolin, olmuş.

 

On Altıncı Bölüm

Maeglin’e Dair

(Turgon’un kardeşi Aredhel Gondolin’den ayrılır. Ormanda karanlık elf Eöl Aredhel’i görür ve arzular. Nihayet evlendiler. Maeglin bu ikisinin oğludur. Yıllar sonra Aredhel, oğluyla birlikte Gondolin’e geri döner.)

 

On Yedinci Bölüm

İnsanların Batı’ya Gelişine Dair

Eldar'ın dil becerisi diğer tüm halkların ötesindeydi…

Ossiriand'lı Yeşil Elfler, İnsanların gelişiyle sıkıntıya düşmüşlerdi…

…Thingol'un kızı Lûthien'in aşkını kazanan Barahir oğlu Tek-elli Beren'di ve öldükten sonra geri dönecekti; onların soyundan Eârendil ile karısı Elwing ve tüm Nûmenor Kralları doğdu.

 

On Sekizinci Bölüm

Beleriand’ın Yıkımı ve Fingolfin’in Ölümüne Dair

…başladı büyük savaşların dördüncüsü Ani Alev Savaşı, Dagor Bragollach.

Noldor kalesine saldırıp, Angband üzerindeki ittifakı kırdılar, Noldor ve yandaşları olan Gri Elfleri ve İnsanları buldukları yerde katlettiler.

Beleriand'da savaş bir daha asla tamamen sona ermedi; ama Morgoth'un hücumu azaldığında, baharın gelişiyle birlikte Ani Alev Savaşı bitmiş kabul edildi. Böylece Angband Kuşatması bitti; Morgoth'un düşmanları dağılıp birbirlerinden ayrıldı.

 

Fingölfin / tek başına Angband kapılarına geldi, borusunu üfledi ve pirinç kapılara bir kez daha şiddetli bir darbe indirerek teke tek bir dövüş için Morgoth'a meydan okudu. Ve Morgoth da geldi.

Bu onun savaşlar boyunca kalesinin kapılarından son çıkışı olacaktı ve denir ki dövüşe gönüllü gelmemiş; çünkü kudreti dünyadaki her şeyin üstünde olsa da Valar'a karşı korkunun ne demek olduğunu biliyordu. Ama reislerinin gözü önündeki bu meydan okumayı reddedemezdi

Morgoth yedi kez keskin acı çığlıkları attı ki Angband orduları dehşet içinde yüzükoyun kapaklandı, çığlıklar Kuzey diyarlarında yankılandı.

Ama Kral sonunda yoruldu…

 

Fingolfın son ve umutsuz bir darbe vurmak için Ringil'le ayağını yardı, kapkara

bir kan ve dumanlar fışkınp Grond'un çukurlarını doldurdu.

Fingolfin, Yüce Nordor Kralı, eski Elf krallarının en gururlusu, en cesuru böylece öldü.

 

Thorondor, Crissaegrim'in zirvelerindeki yuvasından hızla gelerek Morgoth'un üzerine saldırıp yüzünü yaraladı. Thorondor'un kanatlarının hareketi, Manwe'nin rüzgârlarının gürültüsü gibiydi, bedeni güçlü pençeleriyle yakalayıp Ork kargılarının üzerinden hızla havalanarak Kral'ı uzaklara taşıdı. Ve onu Gondolin'in saklı vadisine kuzeyden bakan bir dağın zirvesine bıraktı; ve Turgon gelip babasının üzerine yüce bir kurgan dikti. Bir daha hiçbir Ork, Fingolfin dağının üzerinden aşmaya ya da mezarına yaklaşmaya cesaret edemedi, ta ki Gondolin'in kıyameti gelip soydaşlarının arasında ihanet doğana dek. Morgoth o günden sonra daima tek ayağı aksayarak yürüdü, yaralarının acısı iyileştirilemedi; ve yüzünde Thorondor'un yaptığı yara izi kaldı.

 

Minas Tirith, Orklara karşı dayanıyordu. Ama sonunda, Fingoifin'in ölümünün ardından, Morgoth'un en büyük ve en kofkunç hizmetkârı Sindar dilinde adına Gorthaur denen Sauron, Tof Sirion üzerindeki kulenin muhafızı Orodreth'in karşısına çıktı. Sauron, korkunç kudretin büyücüsü haline gelmişti, gölgelerin ve hayaletlerin efendisi, akılda iğrenç, güçte zalim, dokunduğunu biçimsizleştiren, hükmettiğinde boyun eğdiren, kurtadamların efendisi; egemenlik alanı işkenceydi. Savunanların üzerine karanlık bir korku bulutu çökertip saldırarak Minas Tirith'i ele geçirdi; ve Orodreth, Nargothrond'a kaçtı.

 

Barahir oğlu Beren, büyük zorluklarla da olsa tek basına Doriath'a ulaştı.

 

On Dokuzuncu Bölüm

Beren ve Luthien’e Dair

…hikâyelerin hâlâ en güzeli Beren ve Lûthien'in hikâyesidir.

 

Orklar şafaktan önceki sessiz saatlerde gelip Dorthonlion'lu İnsanları şaşırtarak biri dışında hepsini öldürdüler. Barahir oğlu Beren, babası tarafından Düşman'ın yollarını gözetlemek için tehlikeli bir göreve gönderilmişti

 

Beren babasının kemiklerini gömüp üzerine taşlardan bir kurgan yaparak önünde intikam yemini etti.

Orkların peşine düştü

Orkların reisleri yaptıklarıyla övünüyordu ve görevlerinin tamamlandığını Sauron'a kanıtlamak için kestiği Barahir'in elini kaldırdı; Felagund'un yüzüğü o eldeydi.

(Beren saklandığı) Bir kayanın ardından fırlayıp reisi öldürdü, eli ve yüzüğü alarak (kaçtı).

 

Bu olayın ardından dört yıl boyunca Beren, Dorthonion'da tek başına bir kaçak olarak dolaştı; ama kuşların, hayvanların dostu oldu ve unlar da ona yardım edip ihanet etmediler, o zamandan itibaren ne et yedi ne de Morgoth'un hizmetinde olmayan bir canlıyı öldürdü.

…tek başına yaptığı yiğitlikler Beleriand'ın her yerine yayıldı,

Orklar onu aramaktansa yaklaştığı söylentisiyle bile kaçtılar. Bu yüzden üzerine Sauron'un yönettiği bir ordu gönderildi.

Beren çok sert bir şekilde sıkıştırılıp Dorthonion'dan kaçmaya zorlandı.

Güneye yaptığı yolculuk korkunçtu. Ered Gorgoroth'un uçurumları dimdikti ve eteklerinin altında Ay'ın yükselişinden önceye uzanan gölgeler vardı.

Bu yolculuk Beren'in görkemli işleri arasında en önemsizi olarak sayılmaz ama, dehşet aklına dönmesin diye yolculuğunu kimseye anlatmadı; kimse nasıl bir yol bulduğunu, böylece daha önce İnsan ya da Elfin ayak basmaya cesaret edemediği yollarla Doriath'ın sınırlarına nasıl ulaştığını öğrenemedi.

…yaşlanıp ezilmiş olarak Doriath'a geldiği söylenir. Ama yazın Neldoreth ormanında dolaşırken, bir akşam ay doğarken, Esgalduin'in kıyısındaki açıklıkta solmayan çimenler üzerinde dans eden Thingol ve Melian'ın kızı Lûthien'e rastlamış. Acısının tüm anıları ondan uzaklaşmış ve bir büyüye kapılmış çünkü Lûthien, Ilûvatar'ın Çocukları'nın en güzeliydi.

Onu yüreğinde Gri Elf dilinde bülbül anlamına gelen, alacakaranlığın kızı, Tinûviel diye isimlendirdi, çünkü onun ismini bilmiyordu.

 

Beren yanına gitti. Ama Beren'e bakarken, yazgısı üzerine çöktü ve adamı sevdi; ama şafak sökerken adamın kollarının arasından kayıp yeniden yok oldu. Beren o anda, mutluluk ve kederden öldürülmüş biri gibi bayılıp yere yığıldı; sanki gölgenin dipsiz uçurumunda süzülüyorcasına uykuya daldı, uyandığında kaskatıydı, boş bir yürekle terk edilmişti.

Ozan Daeron da Lûthien'e âşıktı ve Beren'le buluşmalarını izleyip onları Thingol'e ihbar etti. O zaman Kral öfkeyle doldu,

…hizmetkârlarını onu yakalayıp bir suçlu gibi Menegroth'a getirmeleri için yolladı; Lûthien onlardan önce davranıp Beren'i saygın bir konuk gibi Thingol'ün huzuruna getirdi.

(Beren) "Yazgım, Ey Kral, Elflerin çok azının cesaret edeceği tehlikelerden geçirerek beni buraya sürükledi. Ve burada aslında aramadığımı buldum…”

(Thingol) Benim için elinde Morgoth'un tacından bir Silmaril getir; o zaman, eğer isterse Lûthien elini seninkinin üzerine koyabilir…”

Beren güldü. "Küçük bir değere," dedi, "Elf kralları kızlarını satıyor: değerli taşlara ve beceriyle yaratılan şeylere. Ama eğer isteğin buysa Thingol, yerine getireceğim. Yeniden karşılaştığımızda elim Demir Taç'tan alınma bir Silmaril'i tutacak; sen Barahir oğlu Beren'e son kez bakmadan."

 

Felagund, Beren ve yanlarında on yoldaşları birlikte Nargothrond'dan yola çıktılar

Sauron onların gizliliklerini açığa çıkardı,

…karanlıkta parlayan iki göz gördüler ve bir kurtadam, yoldaşlardan birini yuttu; ama hiçbiri efendilerine ihanet etmedi.

Sauron, Beren'i çukura attığında Lûthien'in yüreğine bir korku çöktü; danışmak için Melian'a gittiğinde, Tol-in-Gaûrhoth zindanlarında kurtulma umudu olmadan yattığını öğrendi. Lûthien, yeryüzünde başka kimseden ona yardım gelmeyeceğini anlayarak, Doriath'dan kaçıp ona ulaşmaya karar verdi; ama Daeron'dan yardım istedi ve o da Kral'a kızının amacını ihbar etti. Thingol korku ve şaşkınlıkla doldu; çünkü o gökyüzünün ışıklarından, Lûthien'inden mahrum kalamazdı ve onu zaptedemeyeceği için, kaçmasından ve mutluluğunun solmasından korkarak kaçamayacağı bir ev inşa edilmesini sağladı.

Menegroth'un kapılarından çok uzakta olmayan, Neldoreth Ormanı'nda ağaçların en yücesi vardı

Ve o, Hirilorn denen görkemli bir kayın ağacıydı,

Çok yukarıda, Hirilorn'un gövdeleri arasına ağaç bir ev inşa edilip Lûthien'in orada yaşaması sağlandı

(Lûthien) büyü bilgilerini kullanarak saçlarının çok fazla uzamasını sağladı, saçlarından güzelliğini bir gölge gibi çevreleyen koyu bir pelerin ördü ve onu bir uyku büyüsüyle yükledi. Kalan saç tellerindi bir ip sarıp penceresinden aşağı uzattı; ve ağacın altında oturan hafızlar, ipin ucu üstlerinde sallanırken derin bir uykuya daldılar Sonra Lûthien hapishanesinden inip gölgeli cübbesinin içinde gizlenerek tüm gözlerden kaçtı ve Doriath'dan yok oldu.

Lûthien kandırıldı; çünkü aniden onu yakalayıp pelerinini aldılar, kapıları geçmesine, Celegorm ve Curufin dışında biriyle konuşmasına izin verilmedi.

(…kurt köpeklerinin lideri Huan) onu gizli yollarla Nargothrond'dan çıkardı, birlikte kuzeye kaçtılar…

Lûthien geldi ye Sauron'un adasına yönelen köprü üzerinde durup hiçbir taş duvarın engelleyemediği bir şarkı söyledi. Beren onu duydu, düş gördüğünü sandı; çünkü yıldızlar üzerinde parıldıyor, ağaçlarda bülbüller şakıyordu.

(Sauron) köprüye bir kurt yolladı. Ama Huan onu sessizce öldürdü. Sauron teker teker diğerlerini de gönderdi; Huan onları teker teker boğazlayıp öldürdü. Sonra Sauron, kötülük kadar kadim, korkutucu bir hayvan olan Draugluin'i, Angband'daki kurtadamların efendisi ve babasını gönderdi.

Draugluin kaçıp kuleye sığınarak Sauron'un ayaklan dibinde öldü; ölürken efendisine dedi ki: "Huan orada!" Sauron, o ülkede herkesin bildiği gibi, Valinor'un kurt köpeği için emredilen yazgıyı biliyordu, bunu kendisinin başarabileceğini düşündü. Bu yüzden bir kurtadam suretine bürünerek kendini dünya üzerinde yürümüş en güçlü kişi yaptı; ve kazanmak için köprünün ağzına ilerledi.

…ne büyücülük ne büyü, ne pençe ya da zehir, ne şeytanın marifeti ne de hayvan kuvveti Valinor'lu Huan’ı yenemezdi; düşmanı boğazından yakalayıp altına aldı. Sonra Sauron, biçim değiştirerek yılan suretine ve ardından alışılmış suretine dönüştü; ama bedenini tamamen terk etmeden Huan'ın kavrayışından kurtulamazdı.

Lûthien yanına geldi / "Kulenin yönetimini bana teslim etmedikçe çıplak varlığın, orada ebediyyen Morgoth'un gözleriyle delinecek ve aşağılanmanın eziyetine katlanacak."

Sauron kabul etti, Lûthien adanın ve oradaki her şeyin yönetimini aldı; ve Huan onu serbest bıraktı.

Beren ve Tinûviel Lûthien yeniden özgürdüler

"Şu ikisi arasından seçmelisin Beren: macerandan ve yemininden vazgeçip yeryüzü üzerinde bir gezgin hayatı aramak; ya da sözünü tutup tahtının üzerindeki karanlığın kudretiyle mücadele etmek. Ama her iki durumda da seninle geleceğim ve kaderimiz aynı olacak."

 

Celegorm ve Curufin ormandan hızla at sürerek geçiyordu; kardeşler onları uzaktan görüp tanıdılar. Sonra Celegorm atını çevirip Beren'i devirmeyi amaçlayarak üzerine mahmuzladı

Curufin bulutların ve göğün altında Beren'i lanetledi. "Hızlı ve acı bir ölüme git" dedi.

Celegorm sanki gidiyorlarmış gibi onu terkisine aldı; Beren de sözlerine aldırmadan onlara sırtını döndü. Ama Curufin, utanç ve kötülükle dolarak Celegorm'un yayını aldı ve giderlerken arkasına bir ok attı; ok, Lûthien'e yöneltilmişti. Huan atılarak onu ağzıyla yakaladı; Curufin yeniden attı ve Beren, Lûthien'in önüne geçti, ok göğsüne saplandı.

Huan'in Feanor oğullarını kovaladığı, onların da korku içinde kaçtıkları anlatılır; ve döndüğünde Lûthien'e ormandan şifalı bir bitki getirir. Kız o yaprakla Beren'in kanamasını durdurur, hüneri ve sevgisiyle onu iyileştirir; böylece sonunda Doriath'a dönerler.

Beren, Lûthien'in artık güvende olduğunu bilerek bir sabah gün doğmadan kalkar ve onu Huan'a teslim eder; ardından o hâlâ çimenler üzerinde uyurken büyük bir keder içinde ayrılır.

…tek başına, son tehlikenin eşiğinde dikilirken, Lûthien ve göklerin ışıklarını övmek için Ayrılış Şarkısı'nı yazar; artık sevgiye ve ışığa elveda demesi gerektiğine inanıyordur.

Ve onu kimlerin duyabileceğine aldırmadan yüksek sesle söyledi, çünkü ümitsizdi ve hiçbir kaçış aramadı.

Ama Lûthien şarkıyı duyar ve beklenmedik bir şekilde ormandan geçerek gelirken yanıt olarak şarkı söyler. Çünkü Huan, bir kez daha onun atı olmaya razı olarak hızla Beren'in peşinden gelmektedirler.

Böylece Beren ve Lûthien, çölün ve ormanın arasında yeniden buluştu. Beren bir süre için sessiz ve mutluydu; ama sonra Lûthien'i yolculuğundan vazgeçirmeye çalıştı.

"Şimdi Thingol'e verdiğim sözü üç kez lanetleniyorum, seni Morgoth'un gölgesi altına getirmektense, Menegroth'da beni öldürmüş olmasını diliyorum."

Beren, Lüthien'in, ikisinin de üzerinde uzanan yazgıdan ayrılamayacağını kavradı ve artık vazgeçirmeye çalışmadı. Huan'ın öğüdü ve Lüthien'in ilmiyle Draugluin'in suretine büründü, kız da Thuring-wethirin kanatlı kötülüğüne. Beren bakıldığında, gözlerindeki gerçekten zalim ama masum bir ruh parıltısı dışında, tüm yönleriyle bir kurtadam olmuştu; ve yanında katlanmış kanatlarıyla tutunan yarasa benzeri bir yaratık gördüğünde bakışlarında dehşet vardı.

Kapıda hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir nöbetçi olduğu için ümitsizliğe kapıldılar.

(Carcharoth) Morgoth, Huan'ın yazgısını hatırlayıp Draugluin'in neslinden yavrular arasından birini seçti; kendi eliyle canlı etle besleyip gücünü onun üzerine yaydı. Kurt hiçbir ine sığmayana kadar hızla büyüdü, Morgoth'un ayaklarının dibinde iri cüssesiyle ve daima açlık içinde uzandı. Orada cehennemin ateşi ve acıları içine yerleşti, güçlü, korkunç ve işkence edilmiş yok edici bir ruhla doldu.

…eski ilahi ırktan bir güç inerek Lüthien'e sahip oldu, büründüğü iğrenç sureti terk ederek Carcharoth'un gücü önünde küçük ama parlak ve korkutucu bir şekilde dikildi. Elini kaldırarak ona uyumasını emretti ve dedi ki: "Ey kederli ruh, şimdi karanlık bir unutuşun içine gir, bir süre için yaşamın korkunç yazgısını unut." Ve Carcharoth, sanki üzerine yıldırım düşmüş gibi yıkıldı.

 

Morgoth'un huzuruna ulaştılar.

Morgoth kızın güzelliğine baktı, ölümcül bir şehvete kapıldı ve Valinor'dan kaçtığından beri yüreğine düşenlerden daha karanlık bir plan tasarlamaya başladı. Böylece kendi kötülüğüyle ayartıldı,

Tüm saray uykuya daldı, ateşler soluklaşıp söndü; ama Morgoth'un başındaki taçta bulunan Silmaril'ler, aniden beyaz alev ışıltılarıyla parıldadı; tacın ve mücevherlerin üzerine, arzu, korku ve özen gösterip korumanın ağırlıklarıyla yüklü bir dünya yerleştirilmiş gibiydi ki bu Morgoth'un iradesinin bile taşıyamayacağı bir ağırlıktı ve başını öne eğdirdi.

Morgoth aniden, toprak kaymasına uğrayan bir tepenin akışı gibi devrildi, tahtının üzerinden bir şimşek gibi savrulup cehennemin zeminine yüzükoyun uzandı. Demir tacı başından çıkarak yuvarlandı. Artık her şey hareketsizdi.

Beren ölü bir hayvan gibi yere uzanmıştı; ama Lûthien eliyle dokunarak onu kaldırdı ve kurt kılığından sıyrıldı. Bıçağı Angrist'i çekti; ve onu zapteden demir pençelerden bir Silmaril kesti.

Onu avucunun içine kapatırken bedeninden bir parıltı fışkırdı, eli ışıldayan bir lamba gibi oldu; ama mücevher dokunmasına izin verip canını yakmadı.

Kapı'da kaçamayacaklan bir engel vardı; Carcharoth uykusundan uyanmış, Angband'ın eşiğinde öfke içinde dikiliyordu. Onun farkına varmalarından önce, onları gördü ve koşarlarken önlerine atladı.

Carcharoth kutsal mücevhere baktı ve korkmadı, içindeki yok edici ruh ani bir ateş gibi canlandı; birden eli ağzının içine alarak bileğinden ısırdı. Ruhu bir acı aleviyle doldu, Silmaril melun etini yaktı.

Uluyarak önlerinden kaçtı, Kapı'nın önündeki vadinin yamaçları işkencesinin feryadıyla yankılandı. Deliliği öyle dehşet vericiydi ki vadide yaşayan ya da oraya yönelen yolların üzerinde olan Morgoth'un tüm yaratıkları kaçıştı; yoluna çıkan tüm canlıları öldürdü ve dünyanın üzerine Kuzey'den bir yıkım boşaldı.

Morgoth'un orduları uyanmıştı. Böylece Simaril macerası yıkım ve ümitsizlik içinde sona ermişe benziyordu; ama o anda vadinin yamaçlarının yukarısında, kuzeye doğru rüzgârdan daha hızlı kanatlarıyla uçan üç güçlü kuş belirdi. Tüm kuşların ve hayvanlar Beren'in yakınında dolaşması ve yardıma ihtiyaç duyduklarında haber verilmesi istenmişti ve Huan ona yardım etmeleri gerekebileceğinden her şeyin izlenmesini emretmişti.

Thorondor ve kulları / Lûthien ve Beren'i yerden kaldırıp bulutların içinde taşıdılar.

Bundan sonra Beren, Tek-elli, Erchamion diye adlandırıldı; acısı yüzüne kazınmıştı. Ama Lûthien'in aşkı sayesinde yeniden hayata dönmüştü,

Beren, Lûthien'i babası Thingol'un tahtının önüne götürdü

"Sözüme uyarak döndüm. Şimdi benim olduğunu iddia etmek için geldim."

Ve Thingol yanıtladı: "Macerandan ve yemininden ne haber?"

Ama Beren dedi ki: "Tamamlandı. Şimdi bir Silmaril elimde."

O zaman Thingol dedi ki: "Onu bana göster!"

Thingol'e bu İnsan'ın diğer ölümlü İnsanlardan farklı olduğunu gördü ve Lûthien'in sevgisi yeni ve tuhaf bir şey gibi geldi; yazgılarının dünyanın hiçbir gücüyle engellenemeyeceğini anladı. Bu yüzden sonunda onun arzusunu kabullendi ve Beren, babasının tahtının huzurunda Lûthien'in elini tuttu.

Carcharoth her gün Menegroth'a yaklaşırken, hikâyelerin hayvan takiplerinin en tehlikelisi diye anlattığı Kurt'un Avlanışı'na hazırlandılar.

(Carcharoth) Thingol'un üzerine atladı. Beren hızla Thingol'ün önüne elinde mızrağıyla geçti ama Carcharoth onu yana sürükleyip yere yıktı ve göğsünü ısırdı. O anda Huan çalılıktan fırlayıp Kurt'un üzerine atladı, şiddetle dövüşerek yere düştüler

Huan, Carcharoth'u öldürdü; ama orada, Doriath ormanında, uzun süre önce söylenmiş yazgısı da tamamlanmıştı; ölümcül yaralar almış, Morgoth'un zehiri içine işlemişti. Beren'in yanına gelip yere yığıldı, üçüncü kez sözcüklerle konuştu; ölmeden önce Beren'e elveda dedi. Beren konuşmadı ama elini kurt köpeğinin başına koydu, böylece ayrıldılar.

(Kurdun karnını yardılar) Silmaril orada göz önüne çıkmış olarak durdu, ışığı çevrelerindeki ormanın gölgelerini doldurdu. Sonra Mablung korku içinde onu hızla alıp Beren'in eline yerleştirdi; ve Beren, Silmaril'in dokunuşuyla canlanıp onu yukarıya kaldırarak Thingol'e almasını söyledi. "Şimdi Macera başarıldı," dedi, "yazgım tamamlandı"; ve bir daha hiç konuşmadı.

 

(Lûthien) Orada kollarını Beren'e dolayıp Batı Denizi'nin ötesinde kendisini beklemesini söyleyerek öptü; ve Beren, ruhu kendini terk etmeden önce kızın gözlerine baktı.

 

Lûthien, Batı'nın konakları ötesinde, dünyanın sınırları üzerindeki Mandos'un salonlarına, Eldalie'nin kararlaştırılmış yerine geldi.

Mandos'un huzurunda diz çöküp ona şarkı söyledi.

Lûthien'in Mandos'un huzurunda söylediği şarkı, sözcüklerle dokunmuşların en güzeli, dünyada duyulabilecek en kederli şarkıydı.

 

Mandos merhamete geldi, daha önce hiç böyle hareket etmemişti ve sonra da etmeyecekti.

Ilûvatar'ın hükmü altında dünyayı yöneten Valar Efendisi Manwe'ye gitti; ve Ilûvatar'ın arzusunun vahiy edildiği en derin yer olan düşüncesinde Manwe bir çözüm aradı.

(İki seçenek vardı Valimar’da sonsuza dek yaşamak fakat Beren olmadan ya da Orta Dünya'da Beren’le birlikte bir ömür fakat ölümsüzlük olmadan)

Kutlu Diyar'ı terk ederek ve orada yaşayanlarla ilgili akrabalık haklarından vazgeçerek ikinci tercihi seçti

Böylece Eldalie arasında gerçekten ölen sadece o oldu ve uzun zaman önce dünyayı terk etti.

 

Yirminci Bölüm

Beşinci Savaş: Nirnaeth Arnoediad'a Dair

Denir ki Beren ve Lûthien'in kuzeydeki topraklara dönerek bir süre erkek ve kadın olarak birlikte yaşamış; ve yeniden Doriath'da: ölümlü bedenlerine bürünmüşler. Onları görenler hem sevinç hem de korkuyla dolmuş; Lûthien Menegroth'a giderek elinin dokunuşuyla Thingol'un kışını düzeltmiş. Melian onun gözlerine bakmış, orada yazılı hükmü okuyup dönüp gitmiş; çünkü aralarında dünyanın sonunun ötesine uzanan bir ayrılığın doğduğunu anlamış ve o anda hiçbir kaybedişin kederi Maia Melian'ın kederinden daha ağır değildi.

 

Feanor oğlu Maedhros, Morgoth'un zaptedilemez olmadığını anlayarak dua etti; çünkü Beren'in ve Lûthien'in yaptıkları Beleriand'ın her yerinde birçok şarkıda anlatılmıştı.

 

Savaşın dördüncü gününde Anfauglirh düzlüğünde. Sayısız Gözyaşı, Nirnaeth Arnoediad başladı, hiçbir şarkı ya da hikâye Onun tüm kederini kapsayamaz.

Morgoth son gücünü ortaya sürdü, Angband boşaltılmıştı. Kurtlar ve kurtbinicileri geldiler, Balroglar, ejderler ve ejderlerin babası Glaurung geldi.

 

Cücelerin kralı Azaghâl Glaurung’un karnını deldi.

Sonra Cüceler Azaghâl'ın bedenini kaldırıp uzağa taşıdılar; yavaş adımlarla, bu sanki ülkelerindeki bir cenaze töreniymiş gibi pes seslerle ağıt söyleyerek arkasından yürüdüler, artık düşmanlarına dikkat etmiyorlardı; ve kimse onları durdurmaya cesaret edemedi.

 

Balroglann Efendisi Gothmog / Fingon'a yöneldi.

Gothmog kara baltasıyla ona vurdu ve yarıldığında Fingon'un miğferinden beyaz bir alev fışkırdı. Yüce Noldor Kralı böylece öldü

 

…altıncı günde / Huor gözüne saplanan zehirli bir okla öldürüldü, Haddr'un tüm yiğit İnsanları etrafında bir yığın halinde katledildiler; ve Orklar başlarını kesip günbatımında, altından bir tepecik gibi yığdılar.

Hepsinin sonunda Hurin tek başına ayaktaydı.

Hurin'in her kesip öldürüşünde "Aure entuluva! Gündüz yeniden gelecek!" diye bağırdığı şarkılarda söylenir. Bunu yetmiş kez haykırmış; ama sonunda Morgoth'un emriyle canlı yakalamaları gerektiği için kollarına yapışmışlar, ama o baltasıyla onları kesmeye devam etmiş ta ki büyük bir Ork yığınının altında kalıncaya dek. Sonra Gothmog onu bağlayıp aşağılamalar içinde Angband'a sürükledi.

 

Morgoth'un zaferi görkemliydi ve tasarısı, kalbini fethedecek bir şekilde gerçekleşmişti; çünkü İnsanlar, İnsanların canlarını alıp Eldar'a ihanet etmiş, ona karşı birleşmesi gerekenler arasında korku ve nefret uyanmıştı. O günden itibaren Elf yürekleri, Edain'in Üç Hanedanı'ndan olanlar dışında, İnsanlara yabancılaştı.

 

Şimdi Mongoth'un düşüncesi Turgon'un üzerinde yoğunlaştı; çünkü düşmanları içinde yakalamayı ya da yok etmeyi en çok istediği, Turgon ondan kaçmıştı. Bu düşünce onu tedirgin etti, zaferini gölgeledi, çünkü güçlü Fingolfin hanedanından gelen Turgon, şimdi hakkı olarak tüm Noldor'un Kralı olmuştu…

 

Yirmi Birinci Bölüm

Turambar Túrin'e Dair

(Sayısız Gözyaşı Savaşından sonra annesi Morwen, Túrin için endişelendi ve oğlunu Doriath'a gönderdi. Thingol onu oğlu gibi yetiştirdi. Kralın dostlarından biriyle tartıştı ve sonra bu kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. Bunun üzerine Doriath’dan ayrıldı.

Thingol Túrin’i bulması için Beleg’i görevlendirir. Beleg Túrin’i buldu fakat geri dönmeye ikna edemedi. Uzun zaman sonra orkların elinde tutsak olan Túrin’i kurtaran yine Beleg oldu fakat elleri bağlı halde baygın olan ve kendine geldiği anda Beleg’i düşman sanan Túrin, eline geçirdiği kılıçla Beleg’i öldürdü.

Túrin Nargothrond'a gider ve burada Kara Kılıç lakabıyla anılır. Burada orklara karşı bir savaşı kumanda eder. Açık bir alanda düşmanla çarpışır fakat orkların başındaki ejder Glaurung, meydandaki herkesi alevleriyle yok eder ve böylece Nargothrond yok olur.

Túrin, ailesini tekrar bulabilmek ümidiyle Dor-lómin'e geri döndü. Burada kardeşi Nienor'la karşılaştı. Nienor, Túrin Dor-lómin’den ayrıldıktan sonra doğmuştu. Kardeş olduklarını bilmiyorlardı. Túrin, karşılaştığı ve bu kıza Nîniel adını verdi ve onunla evlendi.

Túrin Kılıcı Anglachel ile Glaurung’un karnını deldi. Yaralanan ejder, bakışlarıyla Túrin’i esir etti. Nienor dehşet içinde onlara bakarken ejder, Nienor’a Túrin’le kardeş olduklarını söyledi. Nienor kıyısında durduğu nehre atlayarak intihar etti.

Ejderin büyüsünden kurtulan Túrin gerçeği kabullenmek istemedi. Fakat korkunç yazgısını uzun süre yadsıyamadı. Ejder leşinin olduğu yere döndü. Kendini kılıcının üzerine bırakarak intihar etti.)

 

Yirmi İkinci Bölüm

Doriath'ın Yıkılışına Dair

Böylece bitti Turambar Tûrin'in hikâyesi; Ama Morgoth uyumadı, ne de kötülüğe ara verdi, Hador hanedanıyla işi henüz bitmemişti. Hûrin'in elinin altında, Morwen'in de yabanda bilinçsizce dolaşmasına rağmen, onlara karşı kötülüğe doymamıştı.

 

(Hûrin) Tûrin'in ölümünün üzerinden bir yıl geçmişti. Yirmi sekiz yıl boyunca Angband'da esir tutulmuş ve gittikçe artan bir eziyetle davranılmıştı.

 

Cücelerin Gerdanlığı, Nauglamir. Hurin, sert ve acı sözlerle onu Thingol'un ayaklarının önüne fırlattı.

 

Hûrin / Sonra dönüp Bin Mağara'dan çıktı ve onu görenler yüzünün önünde geriledi; ve kimse gidişine karşı koymadı, nereye gittiğim kimse bilmedi.

 

(Thingol) Nauglamir'i yeniden yapacak, içine Silmaril'i yerleştireceklerdi.

Arzusu başarıldı,

Thingol onu alıp boynun etrafına takmaya hazırlandı; ama Cüceler onu bırakmadı,

(Kral) Doriath'dan gitmelerini emretti. Cücelerin şehveti Kral'ın sözleriyle hiddetlenerek alevlendi; etrafını kuşatıp onu yakaladılar ve o dururken onu katlettiler.

Sonra Cüceler Nauglamır'i alıp Menegrpth'dan çıkarak doğuya Region'a doğru kaçtılar. Ama haberler ormanda hızla yayıldı

Nauglamir yeniden ele geçirilip keskin bir keder içinde Kraliçe Melian'a getirildi.

Melian, Orta Dünya'dan yok oldu, batı denizinin ötesindeki Valar diyarına geçti,

 

Cüceler yollarında ilerleyip büyük köprüyü geçerek Menegorth'a girdiler; ve orada, Eski Günler'in kederli olayları içindeki en keder verici şey oluştu. Çünkü Bin Mağara'da savaş vardı, birçok Elf ve Cüce öldürülmüştü; bu unutulmayacaktı.

Ağır Elli Mablung öldü; ve Silmaril alındı.

 

Sarn Athrad'da, Beren son savaşını yaptı ve Nogrod Efendisi'ni öldürüp ondan Cücelerin

Gerdanlığı'nı söküp aldı; ama ölürken tüm hazineyi lanetledi.

Beren Nauglamir'i alarak Tol Galen'e döndü.

…kolyeyi ve ölümsüz mücevheri boynuna taktığında Lûthien'in görüntüsü, Valinor diyarının dışında oluşan en büyük güzelliğe ve görkeme ulaşmıştı;

 

Dior, anne ve babasının Morgoth'un dehşetinden umudun ötesine geçerek getirdikleri Silmaril'e uzun süre baktı; ölümün onların üzerine böylesine çabuk ulaşması yüzünden kederi büyüktü. Bilgeler, Silmaril'in onların sonunu hızlandırdığını söyler

Sonra Dior kalkıp Nauglamir'i boynuna taktı

 

Feanor oğullarının yemini tekrar uykudan uyandı.

Dior'la Bin Mağara'da savaştılar; böylece Elf in Elf tarafından ikinci kıyımı gerçekleşti.

Dior ve karısı Nimloth da katledildi,

Doriath harap edildi ve asla yeniden yükselmedi. Ama Feanor oğulları aradıkları şeye ulaşamadı; çünkü halkın geri kalanı onlardan önce kaçmıştı ve aralarında Dior'un kızı Elwing de vardı, yanlarında. Silmaril'i taşıyarak deniz kıyısına Sirion'un deltalarına geldiler.

 

Yirmi Üçüncü Bölüm

Tuor'a ve Gondolin’in Yıkılışına Dair

Hûrin'in kardeşi Huor'un Sayısız Gözyaşı Savaşı'nda öldürüldüğü anlatıldı; ve o yılın kışında karısı Rian, Mithrim'in yabanında bir oğul doğurdu, ona Tuor adı verildi

Tuor, Gondolin'de kaldı,

Maeglin'in saklı nefreti daha da büyüdü, çünkü ona, Gondolin Kralı’nın tek varisine sahip olmayı her şeyden çok arzuluyordu.

Tuor, Kral'ın beğenisini kazanarak öyle yükseldi ki orada yaşadığı yedi yılın sonunda Turgon, onun kızının elini tutmasını reddetmedi

Sonraki yılın baharında Tuor ile Celebrindal Idril'in oğulları Yarı Elf Eerendil, Gondolin'de doğdu

Maeglin'in Orklar tarafından yakalanıp Angband'a götürülmesi gerçekleşti. Maeglin güçsüz ya da korkak değildi, ama işkence ruhunu yıldırdı, Morgoth'a Gondolin'in yerini, ulaşılıp saldırılabilecek yolları açıklayarak hayatını ve özgürlüğünü satın aldı.

Morgoth kimse ihanetinden şüphelenmesin diye onu Gondolin'e gönderdi, böylece zamanı geldiğinde Maeglin saldırıya içeriden yardım edecekti;

Earendil'in yedi yaşına bastığı yıl, Morgoth sonunda hazırdı,

Ecthelion'un, Balrog Efendisi Gothmog'la Kral'ın meydanındaki döğüşü ki her biri diğerini öldürdü,

Tuor, Maeglin'le şehrin surlarında döğüşüp onu aşağı fırlattı,

Gondolin'in kalanları dağları aşıp Sirion Vadisi'ne ulaştı…

 

Yirmi Dördüncü Bölüm

Earandil’in Yolculuğuna ve Öfke Savaşına Dair

Eârendil, sonra Sirion deltası civarına yerleşen halkın efendisi oldu; Zarif Elwing'i eş olarak aldı ve o da ona Yarı Elfler denen Elrond ile Elros'u doğurdu.

 

Eârandil, Cîrdan'ın yardımıyla şarkıdaki gemilerinin en güzeli olan Köpükçiçeği'ni, Vingilot, inşa etti

 

…oğullarının esareti için Earendil ve Elwing'in kederi çok büyüktü, öldürüldüklerinden korkuyorlardı; ama öyle değildi. Çünkü Maglor, Elros ve Elrond'a acımıştı,

 

Manwe hükmünü verdi, dedi ki: "Bu meselede hüküm kudreti bana verildi. İki Akraba'nın sevgisi için cesaret edip giriştiği tehlike ne Eârendil'e ulaşacak ne de ona duyduğu sevgi yüzünden tehlikeye atılan karısı Elwing'e; ama onlar bir daha asla Dış Topraklar'daki Elf ya da İnsanlar arasında yürüyemeyecekler. Ve onlar hakkındaki kararım şu: Eârendil'e, Elwing'e ve oğullarına özgürce hangi soyun kaderlerine katılacakları, hangisinin altında yargılanacaklarını seçme hakkı verilecektir."

Elwing, Lûthien yüzünden, Ilûvatar'ın İlk Çocukları arasında yargılanmayı seçti

 

Batı ve Kuzey ordularının karşılaşması Ulu Savaş, Öfke Savaşı diye adlandırıldı. Morgoth'un Saltanatının tüm gücü savaşa girdi, sayıları o denli fazlaydı ki Anfauglith savaşa yetmedi; ve tüm Kuzey savaşla alevler içinde kaldı.

 

Morgoth korktu ve kendisi başlarına geçmeye cesaret edemedi. Düşmanlarının üzerine hazırladığı son korkunç saldırıyı saldı, Angband'ın çukurlarından, daha önce görülmeyen kanatlı ejderler fırladı; bu korkutucu ordunun saldırısı öyle ani ve yıkıcıydı ki Valar ordusu geri sürüldü, çünkü ejderler büyük gök gürlemeleriyle, şimşeklerle ve ateşten bir fırtına içinde gelmişti.

Ama Eârendil, beyaz alevle ışıldayarak ulaştı, Vingilot'un çevresinde göklerin tüm büyük kuşları toplanmıştı ve reisleri Thorondor'du, havada tüm gün ve karanlık bir şüphe gecesinin sonuna kadar savaş yapıldı. Güneşin yükselmesinden önce Eârendil, Kara Ancalagor'u, ejder ordusunun en güçlüsünü öldürüp onu gökyüzünden aşağıya fırlattı; ve ejder, Thargorodrim kulelerinin üzerine düştü, kuleler yıkılıp parçalandı. Sonra güneş yükseldi ve Valar ordusu galip geldi, ejderlerin hemen hemen tamamı yok edildi; Morgoth'un tüm çukurları parçalanıp üstleri açıldı, Valar'ın kudreti dünyanın derinliklerine dek indi. Orada Morgoth kovuğunda duruyordu ve hâlâ cesur değildi. Madenlerinin en derinlerine kaçtı, barış ve af için yalvardı; ama ayakları kesilip yüzü koyun yere savruldu. Daha önce yapıldığı gibi Angainor ile zincirlendi ve demir tacı boynuna takılacak bir tasma olarak yeniden dövüldü, başı dizlerinin üzerine eğilmişti. Ve Morgoth'ta kalan iki Silmaril, tacından alındı, gökyüzü- nün altında lekesizce parladılar; Eönwe onları alıp korudu.

 

Feanor oğulları / Silmaril'leri nasıl ele geçirecekleri hakkında konuştular. Kendilerini gizleyerek geceleyin Eönwe'nin kampına geldiler, Silmâril'lerin korunduğu yere sokuldular; ve muhafızları katlederek mücevherleri ele geçirdiler.

Ama mücevher, dayanılmaz bir acı içinde Maedhros'un elini yaktı. Eönwe’nin söylediği gibi mücevherin üzerindeki hakkının hükmünü yitirdiğini ve yeminin boşuna olduğunu anladı. Acı ve keder içinde olarak kendini alevle dolu dipsiz bir yarığa attı, böylece sona geldi; taşıdığı Silmaril, Dünya'nın bağrına gömüldü.

Ve denir ki, Maglor, taşadığı Silmaril'in ona verdiği acıya dayanamamış; sonunda onu Deniz'e fırlatmış, ondan sonra keder ve pişmanlık içinde dalgaların yanında şarkılar söyleyerek daima kıyılarda dolaşıp durmuş.

Ve böylece Silmaril'lerin uzun süre sonra yurtlarını bulmaları gerçekleşmişti: biri gökyüzünde, biri dünyanın yüreğindeki ateşlerde ve biri de suların derinliklerinde.

 

Valar, Morgoth'u, Dünya'nın Duvarları'nın ötesine, Karanlık'ın Kapısı'ndan Zamandışı Boşluk'a itti; o duvarlara sonsuza dek bir nöbetçi yerleştirildi, ve Eârendil gökyüzünün surlarını izlemeye devam ediyordu.

 

Burada sona eriyor SILMARILLION.

Maceranın devamı için Güç Yüzüklerine Dair

 

Türkçeleştiren: Serap Erincin - Hakan Aytutucu

Altıkırkbeş Yayınları

2. basım, 2001

Müzik: Mia & Sebastian’s Theme / La la land




- Ölüyor muyum?
- Evet, ama bunun için endişelenme, kimsenin durumu daha farklı değil. Gençsin de sen. Bu yaşta bu kadar kötümser olman iyi değil, gençsin ne de olsa. İyi şeyler düşünmeye çalış, kötü şeyler düşünmek için bir sürü zamanın olacak, hem zaten her geçen gün kendini daha kötü hissedeceksin, ama şimdi sırası değil, gençsin ve bunun hakkını vermelisin
- Geciktik,
- Evet,
- Keşke ölmeden evvel karşılaşabilseydik…
- Keşke!
- Keşke zamanımız olsaydı…
- En olmayacak şeyi istedin, burada asla zamanımız olmaz; hiçbir şey için zamanımız olmaz.
- Bu durumda ne yapabilirim?
- Çeneni kapalı tut ve işine bak! Şikâyet etmeyi bırak. Kimse sana inanmıyor, ne diye konuşup duruyorsun…
...

15 Temmuz 2020 Çarşamba

Karsız Kayın Ormanı

Hemşin ilçesinin Levent Köyünde, arıcıların karakovan çekip-kurdukları asırlık kayın / gürgen ağaçları var,

Yeniler "bal ormanı" diyor eskilerin "meşe" dedikleri ormana,

   

        

        





    Toprağa, pençe misali tutunan kökler...  davetkar şekilde kıvrılmış bir kola benzeyen dallar... Sanırsın Entlerin Fangorn Ormanı...