11 Haziran 2025 Çarşamba

Yalçın Küçük - Aydın Üzerine Tezler 4

Yalçın Küçük - Aydın Üzerine Tezler 4

Tekin Yayınevi


 

Önsöz

Onlar kırarak bitiremiyorlar, ben yazarak bitiremiyorum: Türk Aydını.

 

Eylem, ahlâktır.

 

Birinci Bölüm

RESTORASYON

Her depremden sonra deniz çekiliyor. Balıklar, denizin çekildiğini bilmiyorlar.

Restorasyon dönemleri, denizin çekilme sürecidir

 

1940 yıllarından beri, saz şiiri ile halk türküsünü, Türkiye’nin temel kültürü yapmak için çaba vermiş olanları, bunu bir «kuram» haline getirmeye çalışanları sayıyorum: Bir; Abidin Dino. İki; Pertev Naili Boratav. Üç; İlhan Başgöz. Dört; Bedri Rahmi Eyüboğlu. Beş; Sabahattin Eyüboğlu.

Bunlardan ilk üçü Türkiye'yi terk etti ( ). Son ikisi de eş olarak yabancıları seçti.

Bu, bir sapmadır.

Sapmalar düşündürücüdür.

Bu beş kişide, Türkiye'de oldukları zamanlarda bile, bir yabancı dünya özlemi, bundan dolayı bir utangaçlık ve kendine güvensizlik olmalıdır.

Tezi yazıyorum: Yerellik, her zaman bir savunmadır.

Yerellik, enternasyonalizm suçlamasına karşı bulunmuş bir sığınak-tapınaktır.

 

Yunus Emre, İsviçre'de sanatoryumda tedavi gören. Mareşal Çakmak’ın damadı Burhan Toprak'ın iç huzur isteğinden doğan bir propaganda ile yayılıyor. Pir Sultan Abdal, İsmet Paşa'nın estetik uzmanı Sabahattin Eyüboğlu’nun Bodrum'dan başlayan Mavi Yolculuklarında kendinden geçme ayinleri ile yayılmaya başlıyor.

 

Yerel olana tutunmak, bir aşağılık kompleksi belirtisi oluyor; turiste egzotik geleni, yabancının ilginç saydığını önemli ve kalıcı bulmayı anlatıyor.

 

Yazmak, telif etmektir; yazara eski söyleyişte «müellif» deniyor, telif eden demek oluyor, bütünü küçük küçük parçalara ayırıp birbirine uydurmak anlamına geliyor. Müzik ise kompozisyondur, bestelemek demek; kesinlikle stilizasyon değil.

 

1960 yıllarının önde gelen Türk sanatçısı, en küçük bir evrensellik şansına sahip görünmüyor.

Yerellik batağından başını çıkaramıyor.

 

Nazım Hikmet, hapse konunca, İsmet Paşa’nın estetik ajanları kolları sıvıyorlar: Nazım Şiiri’ni etkisizleştirme kampanyası başlıyor. Nurullah Ataç, Orhan Veli'yi öne sürüyor; gözdesi Yahya Kemal olmakla birlikte ( ) Yahya- Kemal kampanyasının direktörlüğünü Sabahattin Eyüboğlu alıyor. Sabahattin Eyüboğlu, İsmet Paşa estetiğinin bir ajanı olarak, Yahya Kemal kampanyasıyla ve Restorasyon Dönemi’nde Osmanlı titreşimlerine, Saray rüzgârlarına göz kırpıyor.

 

Yahya Kemal Sabahattin Eyüboğlu'nun sığınağıdır.

…sığınak, zaman içinde tapınaktır. Tapınak, zaman içinde, sığınak oluyor.

 

(Tanpınar) Yahya Kemal’in hayal dünyası deniz ve alkol etrafında toplanabilir. Bu apollonien şair, alkolün hallerini şiir halinin daima bir başka şekli addetmiş ve onda bazen kendisi olmanın imkânını veya büyük ve zaruri kaçışların kapısını örmüştür.

 

40 Kuşağı'nın belli başlı aktörleri, korkaktır. Mehmet Kemal, Sait Faik’in korkaklığını açık açık yazıyor: «Tanıdığımda Sait’in başı dertteydi. Yazdığı hikâyede askerin ayağım tökezletmiş, sıkıyönetimden çağırmışlardı. Yaşamadan, yazmadan başka bir şey düşünmediği için pek de korkardı bu gibi işlerden». Korku, Sait Faik’in yazdıklarına da siniyor( ). Polisten olduğu kadar annesinden korkan bir büyük çocuk olarak yaşıyor.

 

Duranlar, yürüyenleri sevmezler.

1940 Kuşağı, bir eğilim olarak, Aziz Nesin’den hoşlanmıyor.

 

1946 yılında, 7 Ocak tarihinde. Demokrat Parti kuruluyor. Nisan ayının beşinci günü Amerikan donanmasına ait Missouri ve Providence savaş gemileri, İstanbul’u ziyaret ediyor.

Türk solculuğunun Nazım Hikmet’in hapisliğinden sorumlu gördüğü Fevzi Çakmak, emekli olduktan sonra ilerici oldu ve Tevfik Rüştü Aras, Cami Baykut ve Zekeriya Sertel türünden Mustafa Kemal Paşa döneminin solcularıyla birleşerek İnsan Hakları Cemiyeti’ni kurdu.

 

Eylem, ahlâktır.

Teorik içerik kazanmış aydın için eylem dindir.

 

(Emin Türk) …fenalıkları görmek her Türk gencinin hakkı, göstermek vazifesidir.

 

«Demir Ökçe» ve «Altın Zincir»

 

Hasan İzzettin…

 

İkinci Bölüm

EKSİĞİ VE FAZLASI

Nazım Hikmet bir inattır; inada bir «teori» ile bakılması gerekiyor.

Aziz Nesin inatçıdır; Aziz Nesin'e «soyut» bakılmalıdır.

 

Türk aydını, yaşamlarının uzunca bir zamanını hapiste geçiren Nazım Hikmet’i, Aziz Nesin’i, Mihri Belli’yi ve diğerlerini polislikle suçladı. Türk aydını, kendileri için darağacı kurulurken bile, Deniz Yusuf Hüseyin'in polis olduğunu düşünebildi.

 

6-7 Eylül Kargaşası, Selânik'te Atatürk’ün doğduğu eve bir bomba konması üzerine başladı. «Halk» buna çok kızdı, İstanbul'da karşı gösteri ve talan gerçekleşti. Ancak çok kısa bir zaman sonra bombayı bir Türk'ün koyduğu anlaşıldı. Daha sonra bu Türk, Türk polis örgütünün mensubu olarak ortaya çıktı ve Emniyet Genel Müdür yardımcılığına kadar yükseldi.

 

Restorasyon, bir zamanı geriye alma girişimidir. Eylemlerin ve eylemsi kavramların bir bölümünü silmeyi deniyor.

 

Aziz Nesin

Hayal kurmak, Abdülaziz Efendi'nin oğlu Mehmet Nusret’e büyük armağanıdır.

 

Türkiye'nin stratejik önemi olduğu inancı, bir Osmanlı dönemi kalıntısıdır. En küçük bir geçerliliği bile yok.

«Biz» Türkler, köksüzüz. Yalnızca Türkiye'nin stratejik önemine «sahibiz».

1917 yılında, dünyada ilk kez bir sosyalist devrim ve bu devrimden sonra bir yeni düzen kuruluyor; Türkiye'nin stratejik önemi değişmiyor.

Türkiye'nin stratejik önemi, Türklerin aşağılık duygusunun bir başka anlatım biçimi oluyor.

Türkiye’nin stratejik önemi, bir illüzyondur.

 

Strateji, savaşların ya da çok daha genel bir anlamla uyuşmazlıkların sanatı olarak anlaşılabilir. Grekçe general ya da paşa demek olan «strategus» sözcüğünden türemiştir; generallerin sanatı anlamına geliyor. Uyuşmazlık kesinlikle karşı tarafın varlığını ve karşı tarafın hareket planını bilmeyi, bir ön koşul sayıyor.

Büyük Napoleon'un savaş eylemlerinin incelenmesinden doğuyor; strateji

 

Taktik, tek tek muharebelerle ilgilidir; çarpışma alanında son derece net ve ayrıntılı bilgi gerektiriyor. Strateji, netlikten uzak, iyice tanımlanmamış ve çok zaman probabilistik bilgiden çok azı ile bir değerlendirme ve eylem programı çıkarabiliyor. Stratejide stratej, çok zaman kullandığı bilginin ayrımında bile görünmüyor. Bu nedenle olmalı stratejinin kurucusu Cari von Clausewitz, «büyük komutanlar hiç bir zaman çok bilgili subaylardan veya alimlerin safından çıkmazlar; bunların durumları çoğu kez geniş bilgiler edinmelerine elvermemiştir» diyor.

Stratej doğuştan olur, sonradan yetişmez

 

…hatırlatmakla yetinebiliyorum: Türk Aydını Tercüme Odası’nda doğdu. Tercüme Odası ise Osmanlı Devleti'nin yıkılma sürecinin başlarında bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.

Tercüme Odası, giderek Dışişleri Bakanlığı’na dönüştü.

Dışişleri Bakanlıklarının başları, giderek başvekil oldular.

 

Türk aydını dış faktörle yüklüdür.

 

Hünkâr İskelesi Antlaşması, Türkiye'de, bir politikanın iki uzantısının yerleşmesinin başlangıcı oluyor. Bir: Kuzey komşusunun güneye inmesi Batı için bir kâbustur. Türkiye, Kuzey komşusuna yakınlaşıyor izlenimi vererek ya da Türkiye’ye yönelik bir Kuzey tehlikesi bulunduğunu yayarak her zaman Batı'nın ilgisini çekebilir. İki: Batı, Türkiye'nin Kuzey komşusu ile iyi ilişkiler geliştirmesine hiç bir zaman müsaade etmez.

 

Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalabiliyor; ancak, savaştan hemen sonra hiç bir belge ve kanıt olmaksızın Türkiye’den toprak ve üs istendiği kampanyasını başlatarak Truman Doktrini'ni hazırlıyor ve aynı politikayı bir kez daha uygulamaya koyuyor.

 

Stratejide temel ilkelerden birisi, iyice tanımlanmış bir hedefin olmasıdır

 

Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlamanın önemi, köy camiinin avlusundaki tartışmalarla sınırlıdır; bunun dışında bir önem taşımıyor.

Çünkü köprü, en çok köylü için önemlidir; köyler, çok zaman var olan köprünün yıkılmasıyla dünya ile bağlantısını kaybediyor.

 

Türkiye bir hasta adamdır; emperyalistler ölümüne ve ölüm biçimine karar veremiyorlar. Bu nedenle yaşatacak kadar ilâç almasını istiyorlar. İlâç, reform programları oluyor.

 

Türkiye'nin stratejik önemi inancı, doğru sorulmamış bir soruya verilen geri ve korkak bir cevaptır. Doğru soruyu sorabilmek de bir yürek işidir

 

Türkiye'nin stratejik önemi inancı, aşağılık kompleksi ile iç içe gelişiyor.

Kırım Savaşı, Türk tarih yazıcılığında bir tahrifattır

Büyük korkular yaratmadan, stratejik önemi anlatmak imkânsız görünüyor.

Stratejik önem, ürkütülmüş aklın uzantısıdır.

 

Kırım Savaşı’yla birlikte / İstanbul'a gece yaşamı ve yeni bir «ahlâk» geliyor.

 

Paris Barış Antlaşması'nın Osmanlı Devleti’ne en büyük kazancı, Avrupa devletleri topluluğu içine girmesi, topraklarının ve bağımsızlığının garanti altına alınmış olması idi

Bir ülkenin toprak ve bağımsızlığının güvencesi halkının gücü ve özverisi olmalıdır; bağımsızlık onuru bunu gerektiriyor.

 

İkinci Bölüm İçin Ekler

 

Sait Faik varlıklı bir belediye başkanının oğludur; liseyi bile okumak istemiyor. Osmanlı döneminde bir bakan oğlu olan Nurullah Ata, yurt dışında okumaya gönderilmesine karşın üniversite diplomasına hiç sahip olamıyor. Melih Cevdet, Cahit Sıtkı Avrupa’da eğitime gidiyorlar, diploma almadan dönüyorlar; Nurullah Ata, bir edebiyat ya da dil öğretmenliğini sağlayabiliyorlar. Orhan Veli, Melih Cevdet, Cahit Sıtkı ve Asaf Halet de, kamuda çalıştıkları sürece, Abdülkadir Kemalî Bey’in oğlu Orhan Kemal gibi kâtipliği aşamıyorlar.

Kişisel yaşamlarında başarıyı tatmamış bir kesittir; halka düşüyorlar.

…eğer bir yazarın kişiliğinde eksiklikler varsa, yazıcılığında da eksiklikler olmalıdır.

 

Sessizlik suikastı, eleştirmenlerin, egemen düzen ile kurmuş oldukları fesattır. Egemen düzenle ortaklıklarını halkçı yazarların ürünleri karşısında sessiz kalarak, bunları görmeyerek sürdürürler. Orhan Kemal’i görmeyerek sürdürdüler, Aziz Nesin’i görmeyerek sürdürdüler.

Sessizlik suikastına karşı en iyi silâh yazmayı sürdürmek oluyor. Ölümcül sessizlik fitnesi, güçten korkuyor.

 

Nail Vahdeti Çakırhan

Bir tarikat şeyhinin, kumarhane işleticisi ve uluslararası çapkının, İslami mimariyi geliştirmek için koyduğu ödülden yararlananlar ara-sına girdi.

Tarikat şeyhi, kumarhane işleticisi Ağa Han adına konulan ödülde, eski solcular, ilericiler, jüri işlevini üstlendiler. Bir eski solcu olan Nail Vahdeti Çakırhan’ın Muğla’daki evini İslam mimarisini geliştirici buldular; dolarla ödüllendirdiler.

 

Ataç

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Maliye Nazırı olan, iktisatçı sayılan ve en önemlisi Hammer tarihini Osmanlıcaya çeviren Mehmet Ata’nın oğlu olarak dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğuna açık olan eğitim imkânları, fazlasıyla, Nurullah’a da açıldı; ilkokula Frerler Okulu’nda başladı, Galatasaray’da sürdürdü, yükseköğrenim için İsviçre’ye gitti. Okuyamadı. Okumayı sevmedi.

Ataç, sanatla ilgilidir, yeteneği yok, eleştirmen oluyor.

Her kemalist türünden Ataç da, Meşrutiyet döneminin sanatçılarını ve sanat akımlarını ciddiye almıyor

Ataç, restorasyon döneminin adamıdır

Restorasyon döneminde Ataç’ın Divan Şiiri’ni canlandırmak istemesi normal; çünkü restorasyonun amaçlarından birisi Cumhuriyet ile birlikte ortaya çıkan ve uç veren yeni insanı durdurmaktır. Aydını, köylülüğün ya da kendi halinde halkın düzeyine indirme çabası var.

 

Edebiyat, edep, çoğulu âdâb sözcüğünden geliyor; Tanzimatçılar uyduruyor. İyi terbiye, nazik davranış anlamına geliyor. Türkiye’de yeni insan ve yeni bir davranış biçimi yaratmak bilinçli çabaların konusu olunca, «edebiyat» doğuyor.

 

Markopaşa 26 Kasım 1946 tarihinde yayına başlıyor. 1946 yılı. Millî Şef İsmet İnönü’nün «demokratikleşme» arayışına sahne oluyor. Missouri’nin Türkiye’yi ziyaret ettiği bir zamanda, Türkiye’de demokratikleşmenin olamayacağı pek anlaşılmıyor.

 

Yaşamak için yaratılmadım

Yaşam boyu bu çabam boşuna

Benim yazgım yaşamak değil yazmak,

Anladım yaşamak bana yasak

 

Aziz Nesin’in «Büyük Grev» adlı öyküsü, bir öykü olmaktan çok öte. Bir gazete sayfasına sığdırılmış bir büyük ekonomi politik dersi.

 

Üçüncü Bölüm

AYDIN SAVUNMASI

Eğer Türkiye'nin stratejik önemi varsa, Kıbrıs çıkartmasından sonra Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’ye neden ambargo koyuyor?

 

Üç Aydın, kendisini anlatıyor. 1940 yıllarının başlarında subay olarak Tıp Fakültesi’ni bitirmiş Profesör Hüsnü Göksel, 1950 yıllarının sonlarında Tıp Fakültesi’ni bitirmiş Profesör Gençay Gürsoy ve 1960 yıllarının sonlarında Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde okuyan Dr. Haluk Gerger,

Bu üç aydın anlatımının, dönemlerinin aydın dünyasını da yansıttığını düşünüyorum.

 

Demokrasiye kavuşmanın yolu ancak korkudan kurtulmuş aydınların önderliğinde yürünebilirdi.

 

İhtilâl düzenleri ya da askerî rejimler, genellikle, birer özel mahkeme kurarlar

 

Suçları oluşturan, toplumsal ve siyasal koşullardır.

Millî irade ancak, toplumun bütün kesimlerinin özgürce örgütlenebildiği düzenlerde anlam ifade eder.

 

Türkiye’yi sevmek hapishanelerini sevmektir

 

Halk doğru değildir; en büyük doğrulayıcıdır.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder