15 Haziran 2025 Pazar

Yalçın Küçük - Küfür Romanları - Notlar

Yalçın Küçük - Küfür Romanları - Notlar

2. Basım, Tekin Yayınları, 1988

 


Önsöz

Türkiye’de. Türk estetiğini kemiren yapısalcılıkla ve yapısalcılarla bir hesaplaşma gerektiğine inanıyorum.

12 Eylül, en büyük ve en kolay başarısını, sanatta ve edebiyatta, toptan ekin alanında, elde etti. Bir çok alanda belleği silmek istedi.

 

auto-ban / kendinden-yasak

 

Yeni Sol, hiç bir zaman yeni olamadı. Çünkü “yeni” olmak isterken “sol” olmaktan çıktı.

Yeni Roman, hiç bir zaman yeni olamadı. Çünkü “yeni” olmak isterken “roman” olma niteliklerini yitirdi.

 

…roman, tip ve kurgu üzerine kurulu bir anlatım biçimidir. Tip  romanın sine qua non, olmazsa olmaz, düzeyinde bir gereğidir; vazgeçilemiyor.

Kurgu, çelişik eylemlerin mantıklı dizgesidir; tip kurgudan doğuyor. Çünkü karakter, eylemden çıkıyor.

 

Tipin çok belirgin çizildiği zamanlarda, kurgunun çok net olmasına gerek yok.

 

Latife Tekin ile Ahmet Altan

Yazdıkları birbirlerini tamamlıyor. Çok şematik yazıyorlar, tümüyle 12 Eylül bakış açısını açıklıyorlar.

Her ikisi 12 Eylül bakış açısından, Türk solculuğunu günah keçisi saymaktan, dincilikten, bellek silme çabalarından bir santim bile sapmıyor.

 

Öldürmeyen Küfür Sahibine Döner

Birinci Bölüm

Eylülist Yazı: Sevgili Ölüm

Türk edebiyatı, güncel olanın baskı ve kıskacından kurtulamıyor.

…günceli şematize etmekten ileriye gidemeyen ürünler ön plana çıkıyor.

Şematik yazın, artistik yaratıcılıktan yoksun olanların işidir

Fakir Baykurt bir köylü kurnazıdır. Köylü kurnazı tipolojisi köyle sınırlı değil; Kemal Tahir, bir daha gelişmiş köylü kurnazı olarak yaşadı ve yazdı. Bunlara yenilerinin eklendiğini yazmam zorunlu oldu: Latife Tekin, her ikisini de geride bırakan bir köylü kurnazı olarak kariyerine başladı.

 

Latife Tekin ve Ahmet Altan, 12 Eylül'ün kıraçlaştırdığı bir düşün ve sanat ortamında, sanatta geçiş sorunundan habersiz, istedikleri türden at koşturabilecekleri bir ortamın geldiği inancına kapılmışlar

 

Eylülist Rejim. 12 Eylül öncesinin tüm değerlerini yasaklamayı temel ilke saydı.

 

Eylülist'in tanımını nesnel öğelerden bulmak gerekiyor.

Üç öğeyi sayabiliyorum. Bir: 12 Eylül öncesinde önü; kapalı ve çıkışı olmayan bir konumda bulunması gerekiyor. İki: 12 Eylül ile bir kaybının olmaması gerekiyor. Üç: 12 Eylül ile, 12 Eylül olmasa, hiç gelemeyeceği bir yere gelmiş olması gerekiyor.

 

Birinci örnek, Bakanlar Kurulu Başkanı Turgut Özal oluyor. Tam bir eylülisttir

12 Eylül öncesinde önü çok kapalıdır ve hiç bir çıkışı yok.

İkinci öğe daha açık: 12 Eylül ile bir kaybı olmadı.

Üçüncü öge ise çok daha açık: Türkiye’nin yakın tarihinden 12 Eylül'ü çıkarınız. Turgut Özal’ı da çıkarmış olursunuz.

 

Şahin Alpay, eylülist kategorisine. Turgut Özal’ı kıskandırabilecek bir rahatlıkla giriyor. Bir: 12 Eylül öncesinde akademik kariyerde, sol politikada bir çizgi tutturamadı.

İki: 12 Eylül ile hiç bir kaybı görünmüyor.

Üç: Akademik yaşamda başarısız, politik eylemde kararsız ve ancak Aydınlık Basın Yayın Orta Okulu’ndan terk Şahin Alpay. Türkiye’nin en okur-yazar gazetesinin. Cumhuriyet Gazetesi’nin, kitap sayfasını da yönetmekle sorumlu araştırma seksiyonunun başına gelebildi. Buraya ancak 12 Eylül’ün özel koşullarında gelebilir.

 

…kavramlar ve sanatta karakterler, gerçeklikten daha gerçektirler.

Gerçeklik eksikli olabiliyor. Gerçeklikte arızî öğeler yer alabiliyor. Bilimsel kavramlar ve artistik tipler, eksiksizdir

 

Latife Tekin, 12 Eylül döneminde Türk basınında bir övgü kampanyasına konu yapılan iki buçuk kitaptan birisidir

 

Gece Dersi ve Suda İz, tümüyle 12 Eylül bakış açısını anlatıyor.

 

Sevgili Ölüm Kayseri’nin bir köyünde başlıyor, İstanbul'da sürüyor. İlk bakışta unutulmaya başlayan, dönemini tamamlayan köy romanının bir hayaleti izlenimini veriyor

Okuyabildiğim sayfalarda Fakir Baykurt’un realizm adına kaba yazıcılığının etkilerini ve taklidini saptayabildim.

 

Kukla kahraman ilkel yazıcının işidir

Latife Tekin'in bütün kahramanları da bir kukla canlılığını aşamıyorlar. Tekin, bunlara canlılık enjekte edebilmek için durmadan hareket ettiriyor; elini kolunu durmadan sallayan kukla hareketlerini aşamıyorlar.

 

En iyi bellek silici, işsizlik ve ölümdür.

 

12 Eylül döneminde insanın tarifini ortadan kaldıracak yazıcılar için tam bir özgürlük tanınıyor.

 

Latife Tekin, Türkçe bilmemek bir yana toplumsal bilgilerin ve hayat bilgisinin kırıntısından da habersiz görülüyor.

Ticari bitki üreten, buna sanayi bitkisi de. Industrlal crop. denivor ve başka dinlerle başka halklara açık köylerde, belirgin çizgi olarak, büyü, peri, cin inancı olmaz. Latife Tekin uyduruyor!

Yazıcılık uydurmadır; hiç bir itirazım yok. Ancak tutarlı olmak zorunda; gerçekçiliği de bir yana bırakıyorum. Eğer cinli ve büyülü bir köy yazmak istiyorsa, şeker pancarı üretimini ve ermeni köyleri ile alış verişi unutmak zorundadır.

 

Latife Tekin, bir eylülist yazıcı olarak. 12 Eylül döneminde herkesin her masala inanacağı varsayımını yapıyor; insanların gerilediğini ve ilkelleştiğini düşünüyor. Başka türlü düşünmesi mümkün değil, yazdıkları ortada.

 

Eylülist yazıcı Latife Tekin, Türkiye'yi bir Afrika ülkesi sayıyor

Bu nedenle Latife Tekin'in insanları radyoya «konuşan kutu» diyorlar ve ilk kez radyo ile karşılaşınca «uykudan, yemeden içmeden» kesiliyorlar

Latife Tekin in köylüleri şeker pancarı üretiyorlar, fakat, ütüyü bilmiyorlar

 

İkinci Bölüm

Romanda Tip ve Kurgu

Roman, bireyin gelişimi üzerine bir anlatım biçimidir. Batı Avrupa’da tekelci aşamada bireyin gelişiminin durması bir yana, bireyin yüzlerce yıllık birikimden koparılarak, ezilmesi dönemi başladı. Birey. tekellerin marjinal parçacıkları haline getiriliyor.

 

Yeni Roman anlayışı, romanı ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

 

Yeni Roman anlayışının Türkiye'de ilk ve en çok okunmuş örneği, Tutunamayanlar'dır; Oğuz Atay burada tam bir yeni roman öykünmesi sergiliyor. Tutunamayanlar, baskı dönemlerinde ön plana ve piyasaya sürülüyor. Baskı dönemlerinde, gerçekten korkan, sorumluluk kaçkını okuyucular için, iyi zaman geçirmeye yarıyor. Tutunamayanlar, tam bir şizofreni yazıcılığı örneğidir.

 

Ruhsal yapının bilinç, bilinçaltı ve dışına ayrılması, atomun parçalanması insanın çevresine, doğaya ve topluma bakışında bir yol ayrımına da işaret ediyor.

 

Üçüncü Bölüm

Şizofreni Yazıları: Gece Dersi

Latife Tekin’in yazıları, bir yeni roman öykünmesini andırıyor.

 

Fakir Baykurt ve Kemal Tahir ve Atilla İlhan, Latife Tekin’in yazıcılığının kaynakları oluyor.

 

Latife Tekin'in kitabının en değerli bölümleri, kitap kâğıdının kullanılmayan kısımlarıdır.

 

Kemal Tahir, Tahiri Tarikatı'nı kurarken, yolu açtı; peygamberlik ya da tarikat şeyhliği mesleğinde anlaşılmamak ya da bir kaç anlama gelecek cümleler kurmak esastır, herkesin ayrı yorumlaması ve ayrı bir derinlik bulması planlı olarak isteniyor.

 

Profesör Ayhan Songar. «şizofreni bir komünikasyon hastalığıdır» diyor. Şizofreni yazılarında noktalama işaretlerinin de ihmal edildiğini kaydediyor. «Vecize gibi kısa konuşma dikkati çeker. Bu tip konuşma, eksikliklerine rağmen anlatma gücünü bir dereceye kadar muhafaza etmektedir. Eliptik konuşma halinde ise kelimeler arka arkaya, noktalama işaretleri olmaksızın sıralanır. Cümlenin başlama ve bitme yerleri hekim için başka, hasta için daha başkadır. Bu sebeple konuşmadan bir mânâ çıkarmak ve anlaşmak mümkün olmaz»

 

Baskılar, şizofren yurttaşlar yaratmayı amaçlıyorlar.

Tezin uzantısını yazıyorum: Şili'de Pinochet'nin yapmak istediği bütün bağlantı ve sorumluluklarından kurtulmuş, bir kütle yaratmaktır.

Tezin uzantısını yazıyorum. Askerî baskı yönetimleri kendi geçmişleriyle alay edebilen insanlar yaratmayı hedef biliyorlar.

 

Bilim adamı, bilgi hamalı değildir.

Olguları görmek için mutlaka teori gerekiyor.

Teorisiz insan kördür

 

1960 Eylül ayının ilk haftasında yayınlanan ve 12 Eylül'den sonra yasaklanan kitabımın kovuşturmaya uğramayan bölümlerinin birinde, Türkiye'nin çok büyük bir islâmik baskı ile karşı karşıya kalacağını ileri sürmüştüm.

 

Latife Tekin, bu islâmik baskıya göz kırpıyor ve bu baskıdan ticarî sonuçlar sağlamaya çalışıyor. «Aptal solcular» anlamayabilir

 

…genel olarak estetik ve özel olarak roman üzerine bir çalışmada, Balzac'tan daha güvenilir bir tanık bulunabileceğini düşünemiyorum.

 

Dördüncü Bölüm

Pornografik Rüyalar: Suda İz

Ahmet Altan'ın bir Ömer'i var; akıllara sığmayan bir tip. Hem Kazanova, hem Pardayan, hem James Bond, hem lejyöner. hem Mayk Hammer ve üstelik Türk; ve bir de hem rahibe ve hem de dansöz olmak isteyen bir solcu ile evli, kendisi de solcu.

 

Ahmet Altan rüyasında gördüğü ağaç ve inciyi Suda İz olarak yazıyor.

Artık Ahmet Altan'la işim bitiyor.

 

Eylülist yazıcılar, herkesin eli kolu ve dilinin bağlandığını ve ortalığın kendilerine bırakıldığını varsaymışa benziyorlar. Hem biçim ve hem de içerik açısından şimdiye kadar düşünülmesi mümkün olmayan bir ciddiyetsizlik ile ortaya çıkıyorlar.

 

En şaşırtıcı olan Latife Tekin’in ve Ahmet Altan’ın bu basmakalıp yazıları, nasıl oluyor da Türkiye'de alıcı bulabiliyor


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder