Chuang Tzu’nun Kitabı

Chuang Tzu’nun Kitabı



Gidin başımdan! Kafamı bozmayın. Devletin beyinin uşağı olacağıma çamurda kendi kendime oynamanın tadını çıkarmak daha hoşuma gider. Görev almayacağım. Böylece kendi eğilimlerimi izlemek için özgür kalacağım. (s. 6)

Yi; ödev, doğruluk, adalet
Jen; insanlık, yardımseverlik, Konfüçyüsçülerin en önde gelen kavramlarıydı. (s. 10)

Chuang Tzu zaman ile uzamın sonsuzluğunu, büyüklüklerin göreliliğini, fiziksel, törel, saltık büyüklüğü incelemekle başlar. Kendiliğindenliğin yararlarını, yararsızın yararını unutulmaz öyküleriyle dile getirir. (s. 13)

Küçük bilgi büyük bilgiyi, kısa ömür uzun ömrü ölçemez.

Bütün ayrımların eridiği merkez birdir.

Gövde dağılır, us da onunla gider. Bu büyük bir keder nedeni değil mi?

Us yerinde sapasağlam durmazken yargılar vermek, “Bugün Yueh’dn ayrıldım, dün oraya vardım” demek gibidir. Olmayan bir şeyi var saymaya benzer bu. (s. 24)

…nesnel olandan başlamak olanaksızdır. Nesnel bilgiye ancak öznel bilgiden çıkarak ilerlemek olanaklıdır.

Bir maymuncu, her maymunun payının sabahleyin üç, akşamleyin dört kestane olduğunu söyledi. Maymunlar buna pek öfkelendi. O zaman maymuncu sabahleyin dört, akşamleyin üç kestane alabileceklerini söyledi. Bu düzenleme hepsinin çok hoşuna gitti. Kestanelerin sayısı aslında aynıydı; ancak sevilenle sevilmeyene bağlı bir fark vardı. Fark bundan (öznellik ilkesinden) türer. (s. 27)

…bilge karanlıktan gelen ışığı amaçlar. O, şeyleri kendi algıladığı gibi, öznel olarak görmez, kendini görülenin konumuna aktarır. Buna ışığı kullanmak denir.

İlerleyemediğin için burada dur. (s. 29)

Düşte düş gördüklerini bilmez insanlar.

Zamana aldırma, doğruya yanlışa da; sonsuzun dünyasına geç, en son orada dur. (s. 35)

Yaşamı korumanın gizi doğaya uyum sağlamaktır. Özgürlük ulaşılabilecek en yüksek noktadır.

İnsan yaşamı sınırlı, bilgi ise sınırsızdır. Sınırlı olanı sınırsızın peşinde koşmaya itelemek ölümcüldür. (s. 37)

Duyusal bilgi durduğunda us eyleme hazır oluyor.

…izin ver, ustaki bütün bilgileri dışarı at, dışarda tut. O zaman tin de insan da oraya yerleşmeye gelir.

Başarısız olunca dışarıdan cezalandırılma korkusu vardır, başarılı olunca ise içeriden…

Konfüçyüs “dünyada iki yüce buyruk var: biri yazgı öteki ödev” dedi. (s. 47)

Bütün insan ilişkilerinde iki taraf birbirine yakın yaşıyorsa, kişisel güven aracılığıyla bir bağ kurabilirler. Ancak, taraflar birbirlerinden uzak yaşıyorlarsa güvenilirliklerini dile getirmek için sözcükler kullanmaları gerekir.

Aşırı olan yapaydır, yapay bir şeye güvenilmez. İçtenlikle başlayan genellikle hileyle sona erer. Başlangıçta küçük olan, sonunda koskocaman olur.

Dikkatsizliğin sonucuna katlanabilir misin?

Kaçınılmaz olana teslim ol.
En iyisi budur.
Zor olsa da buyruklara uymaktan (yazgıya boyun eğmekten) iyisi yoktur. (s. 49)

Dikkatsizliğin bedelini ödeyemezsin!

Kutsal bir li ağacı
Kalabalıklar durup ona bakıyordu. Ama marangoz hiç aldırmadı.
Niteliksiz bir ağaç bu, yaramaz. Bu yaşa ulaşmasının nedeni bu. (s. 51)
Yemiş ağaçlarına bak.
…bu ağaçlar kendi değerleri ile kendi yaşamlarını incitir. (s. 52)

Şeylerin yararını herkes bilir; ama yararsızın yararını kimse bilmez. (s. 55)

Erdemli kişi dışarıda olan bitene aldırmaz.

O, bu dünyanın işlerini nasıl ciddiye alabilir!

…yazgıya dingince boyun eğmek yalnızca erdemli bir adamın başarısıdır.

Su kımıltısız durduğunda dinlenmenin en yetkin durumundadır.
O içte sessiz, sakin durur, dışarıdan da kışkırtılmaz.
Erdem, dış biçim almazsa kimse kendini ondan uzak tutamaz.

Balıklar suda doyasıya yaşar. İnsanlar da Taoda…

Kendimi gövdemden kurtardım.
Anlama yetimi bir yana bıraktım, böylece gövdemden de usumdan da kurtulup sonsuz ile bir oldum. Ben buna unutuş içinde oturmak diyorum.  (s. 80)

Bir beyefendi ile sıradan bir adam arasındaki ayrımı kim bilebilir? Bilgi yokken hepsi birbirinin dengi olduğundan, erdemleri yoldan sapmadı. İstek yokken tümü birbirine denk olduğundan doğal bütünlük durumundaydılar. (s. 95)

Bir kanca çal, seni hırsız diye asarlar; bir krallığı çal, seni kral yaparlar. (s. 101)

Bütün insanlar üstün olmadıkları şeyleri değerden düşürmeye çalışır. (s. 103)

Huzursuzluk, hoşnutsuzluk erdem için yıkıcıdır, erdem yoksa istikrar diye bir şey de olmaz.

Eylemsizlik aracılığıyla insan kendini varoluşun doğal koşullarına uyarlayabilir.
Öyleyse dünyayı değiştirmek için işe koyulmama ne gerek var? (s. 107)

Yüreğini besle. Eylemsizlikte dinlen, dünya kendini yeniden biçimleyecektir. Gövdeni unut, anlama yetini tükür gitsin. Bütün farkları görmezden gel, sonsuzla bir ol. Usunu salıver, tinini özgürleştir. (s. 113)

Başlangıçta hiçlik bile yoktu.
Bir doğdu
Nesneler Bir’e tutunup yaşama geldiler, buna erdem dendi.
Şeylerin biçimleri (birbirlerinden ayrıldı) buna yazgılar dendi.
Nesneleri doğuran akıntı ortaya çıktı. Şeyler büyüdükçe ayrı ayrı biçimler gelişti. Bunlara kalıplar dendi. (s. 123)

Başı, ayağı olup da usu kulağı olmayan insanların sürüsüne bereket. Onlar cisimli varlıkların cisimsiz, biçimsiz varlıklarla birlikte var olabileceğini hiçbir zaman düşünmezler. (s. 124)

Bir yerde makinenin yol açtığı kaygılar varsa, mutlaka makine yürekler de vardır.

Üç adam yolculuk ediyorsa birisinin kafası karışıksa gene de gidecekleri yere varırlar. Ama ikisi de şaşkınsa tükenesiye yürüseler de bir yere varamazlar. Çünkü şaşkınlık çoğunluktadır. (s. 131-132)

Bakıp görebildiğin biçimler ile renklerdir.
Kulak verip işitebildiğin adlar ile seslerdir.
Ne yazık!
Dünyanın insanları şeylerin hakikatini aktarmak için biçim ile rengin, ad ile sesin yeteceğini kabul ederler. Sonuçta onlar hakikatin aktarılmasına yetmediği için “bilenler konuşmaz, konuşanlar bilmez.” Ama dünya bunu anlar mı hiç? (s. 144)

Gerçek bilgenin yöntemi bütün disiplinlerden, öğretilenlerden kurtulmaktır. Anahtar, yalınlık, edilginlik, dinginliktir. Ölümsüz olanın içinde yok olmak her şeyden yeğdir.

Her şeyi yitirip gene de her şeye sahip olmak.
Bu, yer ile göğün bilgesinin erdemidir. (s. 161)

Üzüntü ile mutluluk erdemdeki sapkınlıktan kaynaklanır.
Sevinç ile nefret erdemin yitirilmesine yol açar.

Doğruluğun yalnızca bir bölümünü duyan kişi kendine denk kimse olmadığını düşünür. (s. 168)

Kuyudan yaşayan bir kurbağaya okyanustan söz edemezsin, o kendi eviyle sınırlıdır.
Bütün akıntılar dur durak bilmeden ona akar, bu akışa karşın o taşmaz. (s. 169)

Yapayın doğalı bozmasına izin verme.

Yetkin mutluluk mutluluğun olmamasıdır.

Yazgının gerçek doğasını iyice öğrenen, bilginin denetleyemeyeceği şeyler üzerine çalışmaz. (s. 190)

Dışına çok aşırı bakan, içinde beceriksizleşir. (s. 194)

Kendini öne çıkaranın değeri yoktur.
Değer tam olduğunda düşer.
Ün, tam olduğunda azalmaya başlar. (s. 208)

Benimki (benim durumum) birinin kendi çağıyla uyum içinde olmasıdır.

Hancının biri güzel öbürü çirkin iki odalığı vardı. Hancı çirkini seviyor, güzelden nefret ediyordu. Yang Tzu bu nasıl oluyor diye sordu.
Güzel olan güzelliğinin pek farkında, bu yüzden insan onun güzelliğini düşünmüyor. Çirkin olan da çirkinliğinin iyice bilincinde bu yüzden insan onun çirkinliğini düşünmüyor.
Erdemli olun; ancak öyle olduğunuzun bilincinde olmayın. O zaman nereye giderseniz gidin sevileceksiniz. (s. 214)

Gövden senin değilken Tao nasıl senin olacak?

Bir çocuk ne olduğunu bilmeden eyler. Eyleminin nedenini bilmeden eyler.
Dolayısıyla iyi ya da kötü yazgı onda barınacak yer bulamaz; iyi ya da kötü yazgını olmadığı yerde törellik sorunları nasıl olabilir? (s. 246)

Gün ışığında, kötülük edenleri insanlar cezalandırır; gizli gizli kötülük edenleri tinler cezalandırır.

Niçin bir şey “yapmaya” çalışıyorsunuz? İyi yapılan her şey gün gelir kötü olur. (s. 256)

Büyüklük bakımından evrenle karşılaştırılabilecek bir şey yoktur. Peki, evren büyük olmak için ne yapar?
Büyüklüğü bu anlamda anlayan kişi hiçbir şey aramaz, hiçbir şey yitirmez, hiçbir şeyi geri çevirmez. Dışarıdan örselenmez. Kendi tükenmezliğine sığınır. Kendi doğasına uygun bir güvenlik bulur. (s. 265)

…altmışına vardığında görüşlerini değiştirdi. Eskiden doğru görünenler yanlış gelmeye başladı. Ama bugünün doğrularının önceki elli dokuz yılın yanlışları ölçüsünde yanlış olup olmadığını kim söyleyebilir?
Herkes bilginin bilinen bölümüne değer veriyor, kimse bilgiye ulaşmak için bilinmeyenden yararlanmayı bilmiyor. (s. 279)

Kötü düzenlenmiş erdem üne yol açar. Kötü düzenlenmiş ün ünü bitirir. (s. 293)

Bir oğlu babasından başka birinin övmesi yeğdir. O zaman bu onun değil başkasının hatası olur.
Görüşlerimizle uzlaşanları doğru, uzlaşmayanları yanlış sayarız. (s. 297)

Yaşamda ayrımlar var; ancak ölüm herkesi eşit kılar.

Benzer sesler benzerlere yanıt verir. Bu doğa yasasıdır. (s. 328)

İnsanın sekiz eksiği vardır.
Kendini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmak, başkalarını gizlice dikizlemek gibidir.
Kabaca sözü bölmek, küstahlıktır.
Başkalarının düşüncelerine sürekli kafa sallamak, sözlerini ona göre düzenlemek, dalkavukluktur.
Yaptıkları doğru olsun yanlış olsun bir adamı alkışlamak yaltakçılıktır.
Başkalarının kötülüğünü istemek, kara çalmadır.
Arkadaşlıklarda keskinlik, bağları koparmak yabanlıktır.
Örseleneceklerini bile bile insanları yalan yere övmek, kötülüktür.
İster iyi ister kötü olsun gizlerini öğrenmek için  başkalarının dediklerini kabul etmek, iki yüzlülüktür.
Tutku
Açgözlülük
İnat
Bağnazlık
İşi engelleyen dört şey budur. (s. 330)

Tören insanların uydurduğu, bulduğu bir şeydir.
…gerçek bilge Tanrıyı örnek alır, başlangıçtaki arılığı saygıyla korur.
Oysa alıkların bunun tersidir. Onlar kendilerine Tanrıyı örnek alamaz, insana başvururlar. (s. 332)

Erdemi örselemenin beş yolu vardır. Bunların en başında erdemi amaçlamak gelir.
Güzellik (…) yoldur.
Cesaret kendine bir sürü düşman yaratır.
Büyük yazgıyı kavrayan biri onun bir bölümü olur. (s. 343)

Gerçek bir bilge doğuştan bilge olarak doğar; oysa insan sonradan bey yapılır. Ancak ikisi de başlangıçtaki birden ileri gelir.
Kaynaktan ayrılmayana tanrısal kişi diyebiliriz.
Özden ayrılmayana tinsel kişi diyebiliriz. (s. 345)

...önemsizle yetinen, hiçbir şey depolamayan bundan ötürü bolluk elde eder.

Bir canlı, doğduğunda ölür.

…Taoya varamıyor.
Yankı yaratmak için ses çıkarıyor.
Kendi gölgesiyle yarışan bir adam gibi.
Yazık.

Chuang Tzu: Mystic, Moralist and Social Reformer
Türkçeleştiren: Levent Özşar
Biblos

Bursa, 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder