27 Eylül 2025 Cumartesi

Kullanılan Binalar - Notlar

Pavlos Lefas, Nora Lefa - Kullanılan Binalar - Notlar

Mimarlıkla İnsan Etkileşimleri

Buildings Used, Routledge, New York, 2020


 

Kitap mimarinin temelinin formdan ziyade insan etkileşimi ve eylemleri olduğunu öne sürüyor. Bir binanın tasarlanmış işlevi ile fiili kullanımı arasındaki ayrımı incelemekte ve bu kullanımın yapıların kimliğini nasıl kökten değiştirdiğini örneklerle göstermektedir.

 

Giriş

Biz binalarımızı şekillendiririz, sonra da binalarımız bizi şekillendirir.

Sir Winston Churchill, iki yıl önce bir Alman hava saldırısı sırasında kısmen yıkılan Parlamento Binası'nın yeniden inşası üzerine 28 Ekim 1943'te yapılan tartışmada argümanlarını bu sözlerle özetlemişti.

 

Bir yapının inşası bir tuğla ve taş yığınının düzenlenmesiyken, onu eve, okula veya kiliseye dönüştüren, insanların onu kullanmasıdır.

 

Modern insanlar, yeni yapılar inşa etmenin yanı sıra, mevcut yapıları görmezden gelerek, yıkarak veya sahiplenerek de kullanırlar.

Kullanımın bu iki yönü—işlevsel olarak kullanım ve bir tutum olarak kullanım -birbirinden farklı ancak iç içe geçmiştir; işlevsel olarak kullanım, binaları oldukları şey haline getirir.

 

Bölüm 1 - İşlev olarak kullanım

Tarihsel bir bakış açısı

Carl Lounsbury, binaları yaşadığımız, çalıştığımız, ibadet ettiğimiz, sosyalleştiğimiz ve oynadığımız karmaşık maddi nesneler olarak tanımlar.

 

Tenochtitlan'daki Templo Mayor İspanyollar tarafından yıkılana kadar dini ve kültürel merkez olarak kullanılmıştır.

 

Parthenon, 800 yıl boyunca tapınak, 900 yıl boyunca Hristiyan kilisesi (Panagia Athiniotissa) ve 400 yıl boyunca cami (Fatih Sultan Mehmed’e ithafen) olarak kullanılmıştır. Bu geçişler, binanın karakterini kökten değiştirmiştir. Parthenon'dan kiliseye geçişte, yapının biçiminde apsis inşa edilmesi gibi gözle görülür izler kalmıştır.

 

Bir binanın adı, genellikle kullanım amacını belirtir ve kimliğini oluşturmaya yardımcı olur.

 

Japonya'daki Ise Jingu tapınağı her yirmi yılda bir yıkılıp yeniden inşa edilmesine rağmen kullanım korunur.

 

Parthenon ve Theseus'un kadırgasının varlığını sürdürmesini sağlayan aralıksız kullanımdı.

 

Biçim ve kullanım arasında bir çatışma ortaya çıkar. Atina Agorası örneğinde, yapılar çoğaldıkça burada gerçekleşen faaliyetler azaldı.

 

Parthenon gibi yapıların hayatta kalmasını sağlayan şey, anıt olarak kullanılmalarıdır. Kullanımın kalıcılığı, bir binanın kimliğinin inşasında temeldir.

 

Kullanım yönleri

İnsan faaliyetlerinin gözlemlenmesi, yapıların genel olarak dikkate değer bir esnekliğe sahip olduğunu ve yabancıların aklına bile gelmeyecek şekillerde kullanıldığını gösterir.

 

Mesela / Müslüman evinde, namahrem erkek misafirler geldiğinde, evin bir kısmı kamusal olarak yeniden tanımlanır.

Fakir evlerinde kamusal-özel ayrımı daha çok semboliktir; paravanlar ve perdeler kullanılır. Kullanımla yaratılan kimlik ile biçimle yaratılan kimlik arasındaki sınırlar belirsizdir.

 

Jonathan Hill, kullanıcıları üç gruba ayırır: “pasif”, “tepkisel” ve “yaratıcı”

Pasif kullanıcılar kullanımı, mekanı veya anlamı dönüştürmezken; yaratıcı kullanıcılar ya yeni bir mekan yaratır ya da mevcut bir mekana anlamlar yükler ve yerleşik davranışa aykırı şekilde kullanır.

 

Platon, bir eserin anlaşılmasının, yaratıcısının niyetinden çok halk tarafından nasıl algılandığına bağlı olduğunu belirtmiştir.

 

Algının farklı olmasına rağmen, yapının kimliği nadiren sorgulanır; örneğin Roma'daki Aziz Petrus Bazilikası, nasıl algılanırsa algılansın Katolik Hristiyanlığın en önemli kilisesi olmaya devam eder.

 

Üç ana anlamlandırma teorisi vardır: Kasıtlı kuram (anlamı yazar/yaratıcının amacı belirler), Yansıtıcı kuram (anlam nesneler dünyasında zaten vardır ve dil bunu yansıtır) ve Yapılandırmacı kuram (anlam dil içinde ve aracılığıyla inşa edilir).

 

Kimlik yaratıcılar tarafından şekillendirilir

Yapılar, yaratıcısının niyetinden bağımsız, kendi içlerinde bir kimliğe sahiptir

Binaların kimliği, halk tarafından algılanış biçimleri çerçevesinde inşa edilir

 

Bazı felsefi düşünceler

Platon, eserler konusunda en derin bilgiye sahip olanın kullanıcı olduğunu savunur, çünkü kullanıcı ihtiyacı belirleyen ve zanaatkâra talimat veren kişidir. Aristoteles, eserlerin yapımının düşünme (noesis) ve üretim (poiesis) olmak üzere iki ayrı aşamada gerçekleştiğini ileri sürer. Yapının kimliği, yazarının zihninde tasarlayıp biçimlendirdiği andan itibaren ona verdiği kimliktir.

 

İnşa teorisi, bir eserin yaratıcısı tarafından kendisine verilmiş doğuştan bir karaktere sahip olduğu düşüncesini reddeder.

Kimlik, kullanım sırasında ve kullanımı aracılığıyla oluşur.

 

Kullanım ve mimari tasarım

Vitruvius'a göre binalar, insanların pratik ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılmalıdır.

Modernistler, binaların açıkça tanımlanmış işlevlere hizmet etmesini istedi

 

Çatal Höyük gibi eski yerleşimlerde, sıradan evler ile kamu binaları arasında belirgin bir fark yoktu.

 

Heidegger, bir yerin, yapının inşasıyla, inşasında gösterilen özen ve bakımla ve inşa etme emeği aracılığıyla insanlar ile dünya arasında kurulan bağlarla var olduğunu ileri sürer.

 

Bölüm 2 - Tutum olarak kullanın

 

Kullanıcılar ve kullanım

Nesnelerin kullanılma eylemi aracılığıyla kullanıcıları etkilediği iddia edilir.

Vitruvius, barınakların inşasının insanları “daha becerikli ve zeki” kıldığını iddia eder.

 

Binaları kullanma ve onlara davranma biçimimiz kültürümüzün bir özelliğidir.

 

Başkalarının acı çektiği bir mekânı ziyaret etmek, tefekkür, hayatın anlamsızlığı üzerine düşünceler için bir sebep sunar.

 

Platon, aşağılanma, acı ve sakatlanma manzaralarına da iştahımız olduğunu varsayıyor

Edmund Burke, insanların acı dolu görüntülere bakmayı sevdiğini gözlemlemiştir.

 

Robert Venturi / vasat şeyleri severiz çünkü onları kendi vasatlığımız için bir mazeret olarak kullanabiliriz.

 

Binaların gerilemesi ve yok oluşu, insan eylemi veya eylemsizliğiyle gerçekleşir.

 

Yıkım

Vandalizm (zayıfların umutsuzluk eylemi) ile “başkalarının” eserlerinin bilinçli, kasıtlı ve hedefli bir şekilde tahrip edilmesi ve yok edilmesi arasında ayrım yapılmalıdır. Yıkıcının güdüleri üç ana gruba ayrılabilir: ideolojik ve politik, psikolojik ve pratik.

 

Yapıların yıkılması, bir zamanlar bulundukları yerdeki ötekinin varlığını unutturur ve yıkıcının o toprak üzerindeki iddiasını güçlendirir.

 

Psikolojik güdüler “saldırgan” ve “savunmacı” olarak ikiye ayrılabilir.

 

Pratik saikler, hedef alınan binaların bulunduğu yerin sahiplenilmesiyle ilgilidir.

 

Farklı bir yıkım türü

Bir noktada, şimdiye kadar bilinen en eski anıtsal yapı olan Göbekli Tepe tapınak kompleksi, büyük olasılıkla hiçbir bileşeni tahrip edilmeden kasıtlı olarak gömülmüştür.

 

Yaratılış

Ernest Becker, insan yaratıcılığının temel motivasyonunun ölümün kaçınılmazlığını inkâr etmek olduğunu savunmuştur. Martin Heidegger'e göre, inşa etmek, binaların dikilmesiyle özdeşleştirilmemelidir, çünkü “inşa etmek, kendi içinde ikamet etmektir” ve insanları dünyalarıyla bütünleştiren temel bir eylemdir.

 

Yeniden kullanımda yaratıcılık ortaya çıkar. Geleneksel olarak insanlar eşyaları sürekli yeni şekillerde kullanırlardı (örneğin araba lastiklerinden ayakkabı tabanı yapmak).

 

Yaratıcılık saldırganlıkla yakından ilişkilidir ve ikisi arasında ayrım yapmak zordur. Yaratıcılık, geçmişteki davranış veya düşünce biçimlerini yok etmeyi içerdiği ölçüde bir saldırganlık eylemi olarak kabul edilebilir. Nietzsche, yıkımı, yani saldırganlığın başlıca ifadesini, yaratılışın kaçınılmaz bir ön koşulu olarak görmüştür.

 

Göz ardı etme ve sahiplenme

Eski yapıların mülkiyeti ve kullanımı, ilk sahiplerine karşı derin bir saygısızlıkla ilişkilendirilebilir veya tam tersi bir gurur kaynağı olabilir.

İnsanların hor gördükleri bir geçmişin parçalarına hayranlık duyma ve onları sahiplenme eğilimi, biyolojik yapımızın izin verdiğinden daha uzun süre yaşamak istememizden kaynaklanıyor olabilir.

 

Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmesi, binanın ilk kullanımına değil, biçimine saygı gösterildiğini gösterir.

 

Binaların inşasının temel amacı, daha ziyade, yaratıcılarının anısını yaşatmaktır; bu, ölüme karşı bir inkâr girişimidir.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder