8 Nisan 2024 Pazartesi

Cixin Liu - Üç Cisim Problemi

Cixin Liu - Üç Cisim Problemi

Özet

Romanda olay akışı kronolojik değil,

Astrofizik mezunu Ye Wenjie’nin babası, kızının gözleri önünde kızıl muhafızlar tarafından dövülerek öldürülür. Hain olarak damgalanan Ye Wenjie Moğolistan'a sürülür. Bir süre sonra hapis hayatı dahilinde casus uydulara karşı faaliyet gösteren bir laboratuvarda çalışmaya başlar.

Zamanla çalıştığı laboratuvarın asıl amacının dünya dışı yaşam arayışı olduğunu öğrenir. Radyo dalgalarını güçlendirmek üzere geliştirdiği bir tekniği deneyerek yıldızlararası bir mesaj gönderir.

Sekiz yıl sonra Trisolaris gezegeninden bir uyarı mesajı alır. Mesaj göndermeye devam ederse Trisolaris sakinleri dünyayı işgal etmek üzere yola çıkacak. Ye Wenjie, uzaylı istilası düşüncesinden rahatsız olmaz ve mesaj göndermeye devam eder. Faaliyetlerini gizli tutmak için iki kişiyi öldürür.

Yıllar sonra Kültür Devrimi sona erer. Ye Wenjie, Tsinghua üniversitesine profesör olarak döner. Büyük bir petrol şirketinin veliahdı olan Mike Evans’ın insanlığa karşı olan öfkesine sempati duyar ve ona Trisolaris’le ilgili mesajlardan söz eder.

Evans, sahip olduğu mali gücü kullanarak dev bir koloni gemisi inşa eder. Trisolaris’ten mesajlar gelmeye devam eder: istila filosu yola çıkmıştır fakat dünyaya ulaşmaları 450 yıl sürecektir.

Evans, Trisolaris’ten gelen haberleri duyuran yarı gizli bir örgüt kurar ve Ye Wenjie bu örgütün başkanı olur.

Evans’ın liderliğindeki grup tüm insanlığın Trisolarisler tarafından yok edilmesini istiyor. Başka bir grup kendi yakınlarının hayatta kalması karşılığında dünyadaki insanları yok etmeleri için Trisolarislere yardım etmeyi vaat ediyor. Bir diğer grup barışçıl çözümler üzerine yoğunlaşıyor.

Dedektif Shi Qiang, intihar eden bilim insanlarını araştırıyor. Wang Miao, dedektife yardım ediyor. Wang, insanların Üç Cisim adlı bir sanal gerçeklik oyunu oynadığını görüyor. Oyun, iklimi durağan ve kaotik çağlar arasında rastgele değişen bir gezegeni canlandırıyor. Kaotik Çağlar sırasında hava, bazen birkaç dakika içinde, aşırı soğuk ve aşırı sıcak arasında tahmin edilemeyecek şekilde salınır.

Trisolaris, üçlü güneş sistemine sahip bir gezegendir, oyun esasen Trisolaris gezegenindeki yaşamı simüle etmektedir. İki güneş birbirinden uzaklaştığında ve Trisolaris üçüncüsünün yörüngesinde döndüğünde, iklim Dengeli bir döneme girer. Gezegen iki güneşe çok yakın olduğunda iklim bozulur ve Kaotik Çağ yaşanır. Gezegen üç güneşe de yakınsa, gezegen çapında bir ateş fırtınası meydana gelir. Eğer gezegen üç güneşe de uzaksa buzul çağı başlar. Sonunda, tahmin edilmesi imkânsız bir gelecekte, Trisolaris güneşlerden biriyle çarpışacak ve yok olacak. Oyun, Trisolaralıların Dünya'yı istila etmek için koloni gemileri inşa edip fırlattıklarını, dünyadaki istikrarlı yörüngenin benzeri görülmemiş bir refaha olanak sağlayacağına ve gezegenlerinin yıkımından kaçmalarına izin vereceğine inandıklarını gösteriyor.

Trisolaris’e karşı bir oluşum tesis edilir. Evans’ın liderliğindeki gruba karşı harekete geçerler: Trisolaris’ten gelen / giden mesajlar bunların elindedir. Asıl amaç mesajları ele geçirmek. Gemiyi etkisiz hale getirip Trisolaris mesajlarına ulaşırlar. Öğrendiler ki bunlar, Trisolarisliler bir protonun hacmini kaplayan "sophon" adı verilen 11 boyutlu süper bilgisayarları olan son derece gelişmiş pikoteknolojiye sahip bir uygarlık. Trisolaris’ten dünyaya iki tane sophon göndermişler. Kendileri ışık hızında hareket edemiyor fakat bilgisayarlarını ışık hızına yakın bir hızda göndermeyi başarmışlar. Bilgisayarların amacı dünyada sabotajlar yapmak ve elde ettikleri bilgileri Trisolaris’e iletmek.

Trisolarisliler sophonlar aracılığıyla insanların bilincini maniple ediyor, insanların halüsinasyon görmelerine sebep oluyorlar. Parçacık hızlandırıcıların çalışmasını bozuyorlar bu yolla dünyanın teknolojik ilerlemesini felç etmeyi umuyorlar.

Trisolaranların insanlara gönderdiği son mesaj: "Sizler böceksiniz!"

Notlar

1 - Çılgınlık Yılları / Çin, 1967

Kızıl Birlik’in, Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu karargâh binasındaki saldırısı iki gündür devam ediyordu.

 

“Kahrolsun gerici akademik Ye Zhetai!”

Spor alanı boşaldı, geriye bir tek sahnenin altındaki kız kalmıştı. O kız, Ye Zhetai’ın kızı, Ye Wenjie’ydi.

Dört kız babasının canını almaya niyetlenmişken sahneye doğru atılmıştı. Ama yaşlı iki üniversite hizmetlisi onu zorla tutmuş, oraya gidecek olursa hayatını kaybedeceğini kızın kulağına fısıldamıştı.

Ye Wenjie uzunca bir süre hiçbir ses çıkarmadı. Gözlerini babasının cansız bedenine dikmişti.

 

2 -  Sessiz Bahar / İki yıl sonra, Büyük Khingan Dağları

İç Moğolistan Üretim ve İnşa Kolordusu’nun altı bölük ve kırk bir alayından gelen yüz binden fazla insan, büyük orman ve çayırlara dağılmıştı.

 

Ye, gövdesinden kesilmiş olan bir dal kesitini yavaşça okşadı. Bunu, dev yaralara sahip ağacın acısını hissedermişçesine sık sık yapardı.

 

Rachel Carson’ın Sessiz Bahar isimli kitabı

38 yıl sonra, Ye Wenjie ömrünün son anlarında o kitabın hayatı üzerindeki etkisini hatırlayacaktı.

Kitap sadece bir konuyu ele almıştı: aşırı böcek ilacı kullanımının çevreye olumsuz etkileri.

 

İnsanlığın kendisinden ahlâki bir uyanış beklemek tıpkı kendi saçını çektiğinde dünyanın havaya kalkmasını beklemek kadar imkânsızdır. Ahlâki bir uyanış için insan ırkının dışında bir kuvvet gereklidir.

Bu düşünce Ye’nin yaşamının tüm seyrini değiştirdi.

 

3 - Kızıl Sahil I

Wenjie kendini askeri bir cekete sarılmış buldu.

Bu Kızıl Sahil Üssü’nün Siyasi Komiseri Lei Zhicheng ve ben de Yang Weining üssün başmühendisiyim,

 

Wenjie, sana karşı açık olacağım.

Hafifletici koşullar göz önüne alındığında 6-7 yıl yatıp çıkarsın

Ama burası en yüksek güvenlik sınıflandırması altındaki bir araştırma projesi. Eğer kapıdan içeri girersen / hayatın boyunca asla çıkamayabilirsin, dedi.

“Girmek istiyorum.”

…antene baktı. Uhrevi, kocaman bir el gökyüzüne açılmış gibiydi.

 

4 - Bilimin Sınırları / 38 yıl sonra

…bunlar Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun subaylarıydı.

Kusura bakmayın, Profesör Wang. Bu bizim baş komiserimiz Shi Qiang

 

Profesör Wang, görünüşe göre yeni bir tür materyalin araştırmasını yapıyormuşsunuz, dedi.

“Nanomateryal,” diyerek basit bir cevap verdi Wang.

 

…bilim insanlarının intihar sebepleri net olarak bilinmiyor.

 

5 - Bir Bilardo Oyunu

Ne kadar çok bilirsen, o kadar dibe çekilirsin. Şu an sadece yüzeysel olarak olayın içindesin. Ama bildiklerin arttıkça ruhun girdaba kapılacak ve esas sorun o zaman başlayacak.

 

Fizik yasaları zaman ve mekâna göre değişiklik göstermiyor / mu

 

6 - Nişancı ve Çiftçi

Nişancı ve çiftçi.

Bunlar, Bilimin Sınırları üyesi bilim insanlarının tartışmalarında kullandığı, evren yasalarının temel doğasını içine alan iki hipoteze verilen isimlerdi.

Nişancı hipotezinde, iyi bir nişancı her on santimde bir delik açan bir atışla hedefi vurur. Farz edelim ki bu hedef düzlemi üzerinde iki boyutlu zeki canlılar yaşıyor. Onların bilim insanları evreni gözlemledikten sonra bir yasa keşfediyor: “Her on santimde bir evrende bir delik vardır.”

Diğer taraftan, çiftçi hipotezinde biraz daha korku filmi tadı vardı: Bir çiftlikte birkaç tane hindi vardır. Bilim insanı olan bir hindi, hiç değişmeyen bir şablon tespit ediyor ve şu keşfi yapıyor: “Her sabah saat 11’de yemek geliyor.” Bilim insanı olan hindi bir Şükran Günü sabahı bu keşfi diğer bütün hindilere duyurur. Ama o sabah saat 11’de hindilere yem vermek yerine, çiftçi gelip tüm kümesi öldürür.

Geri sayım…

 

Shen, bilgisayarın karşısına geçmiş oyun oynuyordu.

V-oyun kostümü giymiş

Bu giysiler oyuncunun teninde oyunu hissetmesini sağlıyordu. Yumruğun darbesi, bıçaklanmak, ateşlerin yakıcılığı ve kış soğuğu hissedilebiliyordu.

Oyunun internet adresinin kelimeleri okudu:

www.3cisim.net

 

7 - Üç Cisim: Zhou Hanedanı’nın Kralı Wen ve Uzun Gece

Oyuna girdikten sonra, Wang kendini şafak vaktinde ıssız bir ovanın ortasında buldu.

 

Bu bir tür kum saati. Sekiz saatte tüm kum en aşağıya akıyor. Üç kez çevirdiğin zaman bir günü ölçebilirsin.

Başka türlü, zaman nasıl ölçülebilir?

Bu bir Kaos Çağı!

Aslında vakit sabah. Ama burada güneş her sabah doğmaz. Kaos Çağı böyle bir şeydir işte.

Güneş doğuyordu. Çok parlak bir ay gibi, küçük ve mavimsi bir renkteydi. Ama bu durum pek uzun sürmedi. Güneş ufkun üstünde sığ bir yay çizdikten sonra tekrar battı.

…şafak ufukta göründü. Güneş yükseldi ve gökyüzü hızla aydınlandı. Wang doğan güneşin çok büyük olduğunu fark etti. Doğan güneşin sadece yarısı bile görünür ufkun en az beşte birini kaplıyordu.

Büyük bir kayanın arkasına sığındılar. Kayanın gölgesi giderek kısaldı, etraf akkor gibi parlıyordu. Altlarındaki donmuş toprak kısa sürede erimişti.

 

İki uçan yıldız göründüğünde, bu Dengeli Çağ’ın başladığı anlamına gelir!

Gece-gündüz döngüsü on sekiz saat civarında dengeye oturmaya başladı.

Dengeli Çağ ne kadar sürer?

Bir gün kadar kısa ya da bir asır kadar uzun sürebilir.

 

Uygarlıklar sadece Dengeli Çağ’ın ılıman ikliminde doğabilir.

 

Uzun gece 48 yıl sürdü. 137 numaralı medeniyet aşırı soğuk yüzünden yok oldu.

 

8 - Ye Wenjie

Wang Uç Cisim dünyasının zihninde dolaşmasına izin verdi.

Ye Wenjie’nin evine vardı.

 

9 - Evren Yanıp Sönüyor

Çin Akademisi Ulusal Bilimler Astronomi Merkezi’nin rasathanesine vardı. Wang, her biri çelikten yapılmış, dokuz metre çapında yirmi sekiz tane parabolik anten gördü.

 

Wang, Ye’nin hayatı ile ilgili her şeyi öğrencisinden öğrendi. Ye’nin Kültürel Devrim zamanında babasının ölümüne nasıl şahit olduğunu, Üretim ve inşaat Kolordusu tarafından nasıl yalan yere suçlandığını, uzun süre ortalıkta gözükmedikten sonra doksanlı yılların başında Pekin’e dönüşünü, döndükten sonra emekli olana kadar babasının da hocalık yaptığı Tsinghua Üniversitesi’nde astrofizik öğretmeye başladığını ve bunun gibi her şeyi Sha’dan öğrendi.

Kızıl Sahil Üssü’nde yirmi yıldan fazla zaman geçirdiği son zamanlarda ortaya çıktı.

 

10 - Da Shi

Wang, Da Shi’nin uzattığı sigarayı aldı ve yıllar önce bıraktığı sigaradan ilk nefesini çekti.

 

Dünyada bizimki gibi yirmi küsur Savaş Komuta Merkezi var. Komuta merkezlerinin üzerinde başka bir yönetim bloğu bulunuyor ama kimse bu nedir, ne değildir bilmiyor.

Düşman kim?

Bilmiyorum.

 

11 - Üç Cisim: Mozi ve Kızgın Alevler

Wang / Üç Cisim oyununa giriş yaptı.

 

Evren ateşten bir denizin ortasında yüzen oyuk bir küredir. Kürenin yüzeyinde çok sayıda küçük delik ve bir tane de büyük delik var. Ateş denizinden gelen ışık bu deliklerden geçer. Küçük olanlar yıldız, büyük olan ise güneştir.

 

Herkes eskileri yâd etmeyi sever ama kimse dinlemeyi sevmez.

 

12 - Kızıl Sahil II

Kızıl Sahil Ussü’ne girdikten sonra Ye’ye hemen adamakıllı bir iş verilmemişti.

 

Ye İletim Bölümü’nden alınarak İzleme Bölümü’ne nakledildi.

 

…üstlerimizin de onayıyla Kızıl Sahil Projesi’nin gerçek yüzü hakkında seni bilgilendirmeye karar verdik

 

13 - Kızıl Sahil III

Kızıl Sahil Projesinden Seçme Belgeler

 

14 - Kızıl Sahil IV

Zaman zaman gecenin köründe, evrenin durgun gürültüsünü kulaklıklarımda duyardım. Gürültü hafif ama sürekliydi ve yıldızlardan da sonsuzdu. Bazen, Büyük Khingan Dağları’nın sonsuz kış rüzgârları gibi olduğunu düşünürdüm. Çok üşür ve sonra tarifsiz bir yalnızlık hissederdim.

 

15 - Üç Cisim: Kopernik, Evrensel Futbol ve Üç Güneş Günü

Wang’ın bir amacı vardı: Üç Cisim dünyasının sırrını ortaya çıkarmak. Yeni rolü için yeni bir kullanıcı adı oluşturdu ve giriş yaptı: Kopernik.

 

Güneşin hareketlerinin düzensiz görünmesinin sebebi, dünyamızın üç güneşe sahip olmasıdır. Üçünün karşılıklı yerçekimi yüzünden hareketlerini tahmin edemiyoruz. Üç Cisim sorunu... Gezegenimiz istikrarlı bir şekilde güneşlerden birinin etrafındaki yörüngede döndüğü zaman Dengeli Çağ olur. Güneşlerin bir veya daha fazlası belirli bir mesafe içinde hareket ettiği zaman, yerçekimi gücü dünyayı tek güneşin yörüngesinden çıkartıyor ve dünya üç güneşin yer çekimi alanında bir oraya bir buraya salınıyor. Bu da Kaos Çağı’na neden oluyor.

 

Gökyüzündeki üç güneşin göründüğü günler, dünyamızın en korkunç günleridir. Böyle zamanlarda, gezegenin yüzeyi bir eritme ocağına dönüşür. Ve bu ısı, kayaları bile eritmek için yeterli. Böyle bir yıkımın sonrasında hayatın ve medeniyetin tekrar ortaya çıkması çok uzun zaman alabilir. Bu konuda herhangi bir tarihsel kaydın olmamasının sebebi budur.

 

16 - Üç Cisim Problemi

Zihnimde kurduğum ilk boşluk, uzaydaki sonsuzluktu.

…bir süre sonra bu boş evrenin bana huzur vermediğini anladım.

Bu yüzden kendim için sonsuz uzayda bir küre oluşturdum

Sonra diğerine eşit olan ikinci bir küre oluşturdum.

 

Sonra üçüncü bir küre yarattım ve şaşkınlık içerisinde durumun tamamen değiştiğini gördüm.

 

Poincare'in üç cisim problemi

 

17 - Üç Cisim: Newton, Von Neumann, İlk İmparator ve Üç Güneş Tutulması

Üç Cisim’in ikinci seviyesi

…otuz milyon Qin askerlerinden oluşan birbirine bağlı muhteşem bir topluluk dizilmişti.

Efendim, hesaplamada bir hata olmuş. Bir felaket kapımızda!

Üç güneş düz bir çizgide hizalanmış ve aynı açısal hızla gezegenimizin etrafında hareket ediyor!

 

Wang oyundan çıktığı anda yabancı biri tarafından arandı. Telefondaki ses oldukça karizmatikti. Merhaba! Öncelikle bize gerçek numaranızı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Ben Üç Cisim oyunun sistem yöneticisiyim

…yarın akşam Üç Cisim oyuncuları için buluşma yapılacak. Sizi de katılmanız için bekliyoruz.” Sistem yöneticisi Wang’a adresi verdi.

 

18 - Buluşma

…buluşma kendisi de dâhil sadece yedi oyuncudan oluşuyordu.

Üç Cisim nam-ı diğer Trisolaris dünyası gerçekten var

Trisolarislilerin kendilerini kurutarak birkaç medeniyet atlama yeteneği gerçek. Hayatta kalabilmek, öngörülemeyen doğal ortama uyum ve uygun olmayan aşırı çevre koşullarını önlemek için vücutlarındaki suyu tamamen atarak kuru ve lifli nesnelere dönüşebilirler.

 

…birbirleriyle ışığı odaklayarak iletişim kuruyorlar. Bu tip ışık hızında konuşma son derece hızlı bilgi aktarımını sağlamış ve Trisolarislilerin oluşturduğu bilgisayarın temeli olmuş

 

Üç Cisim’in amacı basit ve net: ortak ideallere sahip olanlarımızı bir araya toplamak.

 

“Trisolarisliler dünyamıza girmiş olsaydı nasıl hissederdiniz?”

(İşgalci mi – kurtarıcı mı)

 

19 - Üç Cisim: Einstein, Sarkaç Anıt ve Büyük Yırtık

Wang, Üç Cisim oyununda beşinci kez oturumunu açtı…

Wang aniden güneşi fark etti. / Güneş o kadar büyüktü ki yarısı bile ufkun üçte birini kaplıyordu. Wang’in kalbi hızla atmaya başladı, çünkü bu kadar büyük bir güneş ancak başka bir büyük felaket anlamına gelebilirdi.

 

Wang bu diskin ışık yayan bir cisim olmadığını fark etti. Sadece ufkun diğer tarafındaki gerçek güneşten gelen ışığı yansıtıyordu. Diğer güneşler gibi yükselmemişti. Bu nesne güneş değil, devasa bir aydı.

 

Karşısında sanki gökyüzü ile yeryüzü arasına gerilmiş gibi duran devasa bir sarkaç duruyordu.

 

192. Medeniyet bir dönüm noktası oldu. Sonunda üç cisim sorununun hiçbir çözümü olmadığı kanıtlandı.

…oyununun hedefi değişti: Yıldızlara ulaşmak; yeni bir ev bulmak.

 

20 - Üç Cisim: Keşif Gezisi

“Bu nedir?” diye sordu Wang, gökyüzündeki kare oluşumu işaret ederek. “Trisolaris Yıldızlararası Donanması. Keşfe başlamak üzere.”

 

“Peki, donanmanın varış noktası nedir?”

“Dört ışık yılı uzakta bulunan, Trisolaris’e en yakın mesafede ve gezegenlere sahip bir yıldız.”

 

21 - Dünyalı İsyancılar

DTO / Dünya Trisolaris Organizasyonu

Son Üç Cisim buluşmasına kıyasla bu kez çok daha fazla katılımcı vardı.

Bowling topundan biraz daha küçük üç gümüş küre, metal bir kaide üzerinde dönüyordu.

 

…insan ırkı şeytani bir türdür. İnsan ırkı dünyaya karşı affedilemez suçlar işlemiştir ve cezalandırılmalıdır. Adventistlerin nihai hedefi efendimizden bu kutsal cezayı uygulamasını istemektir: İnsanlığın yok edilmesi.

Adventistlerin arkasındaki beyin olan Mike Evans’ın hayaliydi bu.

 

22 - Kızıl Sahil V

Jüpiter radyo patlamaları Dünya’ya ulaştıktan on altı dakika kırk iki saniye sonra güneş kesintileri olmuştu.

Jüpiter’in elektromanyetik salınmaları Güneş’e ulaştıktan sonra sanki bir aynaya çarpmışçasına yayılıp yüz milyon kat güçlenmiş

Güneş radyo dalgaları için güçlendirici görevi görüyordu.

Bu durumda insanlar güneşi süper antenler gibi kullanabilir ve evrene güneş aracılığıyla radyo dalgaları yayabilirdi. Radyo dalgaları dünyadaki kullanılabilir toplam iletim gücünden milyonlarca kez daha büyük güce sahip olan güneşle gönderilebilirdi.

 

Ye / batan güneşi hedef aldı.

1971 yılının sonbaharında açık bir öğleden sonrasıydı.

…iletim tamamlandı

 

23 - Kızıl Sahil VI

Sonraki sekiz yıl, Ye Wenjie’nin hayatının en huzurlu zamanlarıydı.

Ye’nin insanlığın şeytani tarafına olan izânı Sessiz Bahar’ı okuduğunda başlamıştı.

Ye Wenjie, bir astrofizikçi olarak nükleer silahlara şiddetle karşıydı.

Delilik karşısında akıl savunmasızdı.

 

Ye, Kızıl Sahil’e girdikten dört yıl sonra Yang ile evlendi.

 

Ye, insan doğasını düşünürken büyük bir boşluğun ve ruhsal bir krizin içine düştü. O zamanlar büyük bir hedef uğruna bütün yeteneklerini ortaya koymuş ve idealist davranmıştı. Ama şimdi, yaptığı her şeyin anlamsız olduğunu ve geleceğe dair bir gayesinin kalmadığını fark etti. Bu ruh hali devam ederken dünyaya gittikçe daha da yabancılaştığını hissetti. Buraya ait değildi. İçinde sürüklendiği bu ruhsal çılgınlık ona işkence gibi geliyordu. Yang ile beraber bir yuva kurmuştu kurmasına ama ruhu yuvasız kalmıştı.

 

…ekrana baktığında tuhaf bir şey gördü. Uzmanlar bile dalganın çıplak gözle bilgi taşıyıp taşıyamadığını söylerken zorlanırlardı. Fakat Ye evrenin seslerine o kadar alışıktı ki, şu an önünde görünen bu dalga formunun fazladan bir şeyler ihtiva ettiğini biliyordu, inip çıkan bu ince eğri bir ruha sahip gibiydi.

 

…bilgisayarın sinyal tanıyabilirlik derecesini kontrol etti. Tanıma derecesini AAAAA’ydı.

Tanınma derecesinin A olması, iletimin akıllı bilgi içerme olasılığının %90 olduğu anlamına geliyordu. AAAAA derecesi ise çok çok özel bir durumdu ki bu da alınan iletide, Kızıl Sahil’in göndermiş olduğu iletiyle tam olarak aynı dil kodunun kullanılmış olduğu anlamına geliyordu.

 

Mesaj, tam üç kez tekrar eden bir uyarıdan ibaretti:

Cevap vermeyin!

Cevap vermeyin!!

Cevap vermeyin!!!

Ye, heyecan ve şaşkınlıktan sersemlemişti. Ye, ikinci mesajı deşifre etti:

Dünyamız tarafından mesajınız alındı.

Ben bu dünyadaki barış yanlısı biriyim. Mesajınızı ilk alan kişi ben olduğum için şanslısınız. Sizi uyarıyorum: Cevap vermeyin! Cevap vermeyin!! Cevap vermeyin!!!

Sizinle aramızda milyonlarca yıldız var. Cevap vermediğiniz sürece bu dünyanın iletim kaynağınızı tespit etmesi mümkün olmayacaktır.

Ama cevap verirseniz, sinyal kaynağı o anda tespit edilir. Gezegeniniz için tehlike o zaman başlar! Gezegeniniz işgal edilir!

Cevap vermeyin! Cevap vermeyin!! Cevap vermeyin!!!

 

…sinyal en yakın güneş dışı yıldız sisteminden gelmiş olabilirdi: Alfa Yıldız Takımı’ndan.

 

Mesajlar aynı anda ekranda görünmeye başladı. Ye sonraki dört saat boyunca, Trisolaris Medeniyeti’nin varlığını keşfetti. Küllerinden yeniden doğduklarını ve yıldızlara göç etme planlarını öğrendi. Sabahın dördünde Alfa Yıldız Takımı iletimi sona erdi.

 

Ye soğukkanlılığını koruyarak ve elini çabuk tutarak alınan tüm mesajları çoklu şifre korumalı, gizli bir alt dizine taşıdı. Sonra da geçen beş saat boyunca alınan mesajların oluşturduğu boşluğa bir yıl boyunca alınmış boş gürültülerden kopyaladı.

 

Ye güneş enerji aynası ile güçlendirme yapabilmek için yayın frekansını en uygun frekansa ve iletim gücünü de maksimum seviyeye ayarladı.

…iletim düğmesi bilgisayardaki space tuşu gibi uzundu fakat bu tuş kırmızı renkteydi. Ye’nin eli bu tuşun iki santim yukarısında geziniyordu. Tüm insan ırkının kaderi artık bu ince parmaklara bağlıydı. Sonunda hiç tereddüt etmeden düğmeye bastı.

 

Güneş’e doğru gönderilen mesaj şöyleydi:

Buraya gelin! Bu dünyayı işgal etmenize yardımcı olacağım. Bizim medeniyetimiz artık kendi sorunlarını çözecek yetkinlikte değil. Müdahale etmek için sizin gücünüz şart!

 

…güneş Ye’nin gözlerini kamaştırdı.

…baygınlık geçirip çimlerin üzerine yığıldı.

Uyandığında kendini üssün kliniğinde buldu.

“Hamilesin,” dedi Doktor.

 

24 - İsyan

Ye Wenjie, Trisolaris’le kurduğu bu ilk irtibatın öyküsünü anlatmayı bitirdikten sonra terk edilmiş kafeterya sessizliğe büründü. Görünüşe göre toplantıya davet edilen pek çok kişi hikâyenin tamamını ilk kez dinliyordu.

 

Ye’nin konuşması bittikten sonra bir gürültü duyuldu ve kafeteryanın kapısı kırılarak açıldı. Ellerinde makinalı tüfekler tutan bir grup içeri daldı.

İçeri en son giren Shi Qiang oldu.

Da Shi küstahça etrafına baktıktan sonra aniden öne fırladı. Silah tutan eliyle bir adamın kafatasına güm diye vurdu.

 

…üç kişi kalabalığın dışına fırladı. Üç cisim heykeline doğru koşup her biri bir küreyi aldı ve göğsüne doğru tuttu.

“Polis memurları! Elimizde üç tane atom bombası tutuyoruz, her biri 1.500 kiloton gücünde…”

 

Bir düzineden fazla DTO savaşçısı çatışmada öldürüldü. Ye de dâhil olmak üzere geriye kalan iki yüzden fazla kişi tutuklandı.

 

25 - Lei Zhicheng ve Yang Weining’in Ölümü

Sorgu polisi: Soruşturmamız sizin Kızıl Sahil Üssü’nde çalışırken cinayet şüphelisi olarak bulunmanızla ilgili.

Ye Wenjie: O iki kişiyi ben öldürdüm.

Sorgu polisi: Ne zaman?

Ye Wenjie: 21 Ekim 1979 günü öğleden sonra.

Sorgu polisi: Kurbanların isimleri?

Ye Wenjie: Üssün komiseri Lei Zhicheng ve üssün başmühendisi olan kocam Yang Weining.

 

Dünyadışı mesajı aldığım ve cevapladığım zaman bu mesajı alan tek kişinin ben olmadığımı öğrendim. Lei da almıştı.

 

Lei’in benim cevap gönderdiğimi bilmediğini fark ettim.

 

Lei’in ne yapmak istediğini o an anladım. O uzaylı istihbaratını keşfeden ilk kişi olmak istiyordu. Bu adını tarih kitaplarına yazdırması için büyük bir fırsattı.

Ona söz verip ofisinden ayrıldım.

 

26 - Pişman Olan Yok

Ye’nin yaşamı çocuk doğduktan sonra daha da zorlaşmaya başladı.

 

Tsinghua Üniversitesi’nde öğretim üyesi olabileceğini yazan ve geri dönmesini belirten bir mektup daha aldı.

 

…insan ırkına ihanet ettiği o kanlı sabah gerçekten yaşanmış mıydı? Bunların hepsi gerçek miydi? Ve o cinayetler...

Ye, geçmişi unutmak için kendini çalışarak uyuşturmaya çalıştı ve neredeyse başardı.

 

Ye, babasını öldüren dört Kızıl Muhafız kız hakkında bilgi bulabilmek için ayrıntılı bir araştırma yaptı ve sonunda üçünü bulmayı başardı.

Ye adreslerini bulduktan sonra, her birine öldürdükleri babası hakkında konuşmak için görüşmek istediğine dair kısa mektuplar yazdı.

Ye’nin içinde en ufak bir intikam duygusu yoktu.

 

27 - Evans

Ye, Tsinghua’ya döndükten altı ay sonra / rasathane için en iyi alanı bulmak adına ülke çapında bir tura çıktılar.

…çoğu sakininin hâlâ geleneksel mağara evlerde yaşadığı bir köyde kaldılar.

 

“Doktor mu o?”

“Hayır. Tepelere fidan dikiyor. Neredeyse üç yıldır yapıyor bunu.”

“Fidan mı dikiyor? Neden?”

“Kuşlar için olduğunu söylüyor. Bir kuş türünün soyu neredeyse tükeniyormuş.”

 

Ye ve diğerleri yabancıyla karşılaştı.

Mike Evans olarak tanıttı kendini.

 

Bu gezegende bazı türlerin soyu, insanların dikkatini bile çekmeden tükenir gider.

Babam bir milyarder

…biyoloji okudum; kuşlar ve böcekler konusunda uzman haline geldim.

 

Bence benim idealim oldukça değerli. Bana göre kuşları ve böcekleri kurtarmak, insanları kurtarmaktan farksız. Pan-Türler Komünizmin temel ilkesine göre ‘Tüm hayatlar eşittir.

 

Dört buçuk milyar dolarım ve uluslararası bir petrol şirketim var. Ama bunun kime ne yararı var ki?

“Mike, sana söylemek istediğim buydu. İnsan uygarlığı artık kendi gücüyle iyileşme yeteneğine sahip değil.”

Ye, Kızıl Sahil ve Trisolaris ile ilgili tüm hikâyeyi anlattı. Evans sessizce dinledi.

 

28 - İkinci Kızıl Sahil Üssü

Uç yıl daha geçti. Evans yine ortalıktan kaybolmuştu.

…okyanusta büyük bir gemiye doğru inişe geçtiler.

…gemiyi Mahşer Günü olarak isimlendirdi

 

Antenin altındaki geniş güverte üzerinde yaklaşık iki bin kişilik bir kalabalık vardı.

 

Evans arkasındaki kalabalığı işaret ederek: “Şu an Dünya Trisolaris Organizasyonunun ilk üyelerini görüyorsun…

 

Sen Dünya Trisolaris Flareketinin kumandanı olacaksın.

 

29 - Dünya-Trisolaris Hareketi

Dünya-Trisolaris Hareketi’nin en şaşırtıcı yönü, pek çok kişinin, insan uygarlığına olan bütün umutlarını terk etmiş, kendi türüne ihanet etmeye hevesli hale gelmiş olmasıydı.

 

DTO üyeleri tek bir düşüncede bir arada toplanmamışlardı.

…temelde ikiye ayrıldıkları söylenebilirdi:

Adventist grubu: Çoğu Evans’ın Pan-Türler Komünizmine inananlarından oluşuyordu. İnsanoğlundan umutlarını tamamen kesmişlerdi.

 

Kefaretçiler Grubu: DTO kurulduktan uzun süre sonra ortaya çıktılar. Bu grup dini temelliydi ve üyeleri Trisolarislilerin dinine tapmaktaydı,

 

Trisolaris kültürünü topluma yaymanın ana yolu Üç Cisim oyunuydu. DTO isyancıları bu devasa yazılımı geliştirmek için çok fazla çaba ortaya harcamıştı,

 

Kefaretçiler / efendilerinin Trisolaris yıldız sisteminde yaşamaya devam etmesi için bir yol bulmak ve dünyanın işgalini önlemekti. Saf ve iyi niyetlerle, üç cisim problemini çözerek bu hedefe ulaşacaklarına ve hem dünyayı hem Trisolaris’i kurtaracaklarına inanıyorlardı.

 

Wei Cheng adında bir dâhi tesadüf eseri de olsa Kefaretçiler’in umut bağlayacağı bir çözüme ulaşmıştı.

 

DTO gelişmeye devam ederken üçüncü bir grup ortaya çıktı: Hayatta Kalanlar.

Hayatta Kalanlar grubunu daha çok Doğu’dan, özellikle Çin’den gelen alt sınıftaki insanlar oluşturuyordu.

 

30 - İki Proton

Sorgu Polisi: Evet, diğer bir deyişle, en az dört yıl önce Trisolaris, Dünya’yla iletişimini sonlandırmaya karar verdi. Bu da Adventistler’in engellediği mesajları daha önemli hale getiriyor.

 

Adventistler yabancı bir gücün yardımıyla insan ırkını yok etmek istiyor; Kefaretçiler yabancı bir medeniyeti ilah yerine koyup ona ibadet ediyor; Hayatta Kalanlar kendi hayatlarını kurtarmak için diğer insanlara ihanet ediyor. Bunların hiçbiri sizin uzaylı medeniyetini kullanarak insanlığı ıslah etme idealinizle uyuşmuyor.

 

Sorgu Polisi: Son bir soru ve aynı zamanda en önemli soru: Şimdiye kadar Uç Cisim, Dünya’ya sadece radyo dalgaları mı gönderdi?

Ye Wenjie: Neredeyse doğru.

 

Ye Wenjie: Trisolaris medeniyeti ışık hızının onda biri hızla uzay yolculuğu yapabilir. Bu teknoloji sıçraması dünyada yakın zaman önce meydana geldi.

Trisolaris Filosu inanılmaz büyük uzay gemilerinden oluşmakta

Trisolaris’in gemilerinin gücü madde ve anti-maddenin bir araya gelerek birbirlerini yok etmesinden geliyor.

 

Altı yıl önce uzak Trisolaris yıldız sisteminde Trisolarisliler iki hidrojen çekirdeğini ışık hızına yakın bir hıza yaklaştırdı ve güneş sistemine doğru ateşledi. Bu iki hidrojen çekirdeği veya protonlar iki yıl önce güneş sistemine girdi ve dünyaya ulaştı.

 

O gönderdikleri bir kilit.

Sorgu Polisi: Kilit mi? Neyi kilitliyorlar?

Ye Wenjie: Bilimin ilerlemesini. Bu iki protonun varlığı nedeniyle, insanlık Trisolaris Filosu gelene kadar dört yüz elli yıl boyunca bilimde herhangi bir sıçrama ya da önemli bir buluş yapamayacak.

 

31 - Guzheng Operasyonu

…operasyonun amacı çok açıktır: Mahşer Günü’nde saklanan Üç Cisim mesajlarını ele geçirmek.

Planlara göre dört gün içerisinde Panama Kanalı’nda geçecek.

 

Aşağıda, kanalın karşılıklı iki kıyısında yirmi dört metrelik çelik direk kıyıya paralel olacak şekilde toprağa yatırıldı. Direkler arasına her biri yüz altmış metre uzunluğunda elli süper güçlü ince nano tel gerilmişti.

 

Operasyonun kod adı “Guzheng” olmuştu. Aslında bu çok uygun bir bağdaştırmaydı. Çünkü nano tellerin bu formdaki görüntüsü, Çin’in antik kanun müzik aletini andırıyordu.

 

Mahşer Günü ile ölümcül kanun arasındaki mesafe azaldıkça Wang’ın kalbi hızla atıyordu

Geminin burnu boş gibi görünen iki direk arasındaki bölgeye temas ettiğinde Wang’ın suratı gerildi. Ama hiçbir şey olmadı.

Geminin en tepe noktasında bulunan ince bir anten, kaidesinden sökülüp aşağıya yuvarlandı.

Hızlı bir şekilde kanalı geçti ve sol kıyıya çarptı.

…yarım metre kalınlıklarda kırktan fazla dilim halinde ayrılıp dökülmeye başladı.

 

Uç gün sonra

Sorgu polisi: Trisolaris medeniyetinin dilini anlıyor musun?

Ye Wenjie: Hayır. Biz çok sınırlı bilgi aldık.

 

Ye Wenjie: Ne kadarlık bir bilgi ele geçirdiniz?

Sorgu polisi: Çok fazla. Yirmi sekiz gigabayt.

 

32 - Trisolaris: Dinleyici

Trisolaris verileri, Trisolarislilerin biyolojik görünümü ile ilgili hiçbir bilgi içermemekteydi.

 

Trisolaris’te / 1379 numaralı dinleme istasyonu binlerce yıldır varlığını korumaktaydı.

Deşifre bilgisayarı çalıştırıldı.

Dinleyici belgeyi açtı ve ilk kez bir Trisolarisli başka bir dünyadan gelen mesajı okudu.

Başka bir dünyanın sakinleri olarak size iyi dileklerimizi sunarız.

Aşağıdaki mesajı okuduktan sonra, dünya medeniyeti hakkında temel bir bilgiye sahip olacaksınız. Uzun bir uğraş ve yaratıcılık sonunda, insan ırkı bir sürü farklı kültürle serpilip görkemli bir medeniyet inşa etti. Ayrıca insan ırkının ve dünyanın gelişimini düzenleyen yasaları anlamaya başladık. Ve başardığımız her şeyi el üstünde tuttuk.

Ama dünyamız hâlâ kusurlu; kin, nefret, önyargı ve savaşlar var. Üretim güçleri ve ilişkileri arasındaki çatışmalar nedeniyle, varlık dağılımında adalet yok, insanlığın büyük bölümü yoksulluk ve sefalet içinde yaşıyor. İnsan toplumu karşılaştıkları zorlukları ve sorunları çözmek için çalışıyor ve Dünya medeniyeti için daha iyi bir gelecek meydana getirmeye çabalıyor. Bu mesajı gönderen ulus da bu alanda uğraş veriyor. Kendimizi insan ırkının her üyesinin emeğine sahip çıkıldığı ve değerinin tam olarak bilindiği, herkesin maddi ve manevi ihtiyaçlarının tamamen karşılandığı ve böylece dünya medeniyetinin çok daha kusursuz olduğu ideal bir toplum inşa etmeye adadık.

En iyi niyetlerimizle evrendeki diğer uygar toplumlarla temas kurmak için sabırsızlanıyoruz. Biz bu uçsuz bucaksız evrende sizinle birlikte daha iyi bir yaşam kurmak için sabırsızlanıyoruz.

 

Beş saat önce, Trisolaris lideri Trisolaris-dışı varlığın iletim raporunu aldı,

Korku, üzüntü, mutluluk, sevinç, takdir gibi duygular Trisolaris uygarlığının önlemeye ve ortadan kaldırmaya çalıştığı duygulardı.

Trisolaris dünyasının ruhunun ihtiyacı olan şey dinginlik ve hissizlikti.

 

33 - Trisolaris: Sophon

Konsül toplantısı sarkaç anıtın altında yapıldı.

…oyundaki Sarkaç Anıt, Trisolaris’te gerçekten var olan birkaç objeden biriydi.

 

Bu medeniyetin ilerleme hızı son derece korkunç.

Trisolaris Filosu dünyaya ulaştığı zaman dört buçuk milyon saat geçmiş olacak. Gelişme hızlarına bakılırsa bu sürede bu uygarlığın teknoloji seviyesi bizden çok yükseğe çıkacak.

 

Bir sonraki adımımız Dünya’daki bilimin ilerlemesini frenlemek olmalı.

Şu an itibariyle, bu planı gerçekleştirmek için uygun bir koşul keşfetmiş bulunuyoruz: Bu bilgi bize Dünya’da yaşayan bir hain tarafından gönderildi.

 

Tüm kaynaklarımızı Sophon Projesi’ne harcadık.

 

Sophon mühendisliği, özetle, bir protonu bir süper akıllı bilgisayara dönüştürmeyi hedefler

Trisolaris fizikçileri… on bir boyutlu mikro ölçekli âlemin dokuz boyutunu kontrol edebilir aşamaya geldi

Mikro entegre devrelerinin oluşturulması sadece makro ölçekte ve iki boyutlu makroskobik düzlemde olabilir. Bu sebeple de protonu iki boyuta yaymak zorundayız.

Dokuz boyutlu bir yapıyı iki boyuta yaymak

Boyutları birbiri ardına azalttığımız esnada proton tek boyutlu hale geldi.

 

Protonu iki boyuta açmak için üçüncü deney…

 

Trisolaris ilk kez DTO’dan başka biriyle iletişim kurmayı tercih etti. Bundan sonra Adventistler ile olan tüm iletişimi sonlandırmış oldular. Tüm katılımcılar hayatlarının geri kalanı boyunca Trisolaris’ten asla başka mesaj almadı.

 

Mesaj sadece iki saniyeliğine parladı ve sonra kayboldu.

 

Sizler böceksiniz!

 

34 - Böcekler

Wang devam etti. “Maddenin derin yapısının konusu diğer bütün bilimlerin temellerinin de temelidir…

 

Akademisyen Wang’ın ömrünün geri kalanı kılıç, mızrak, bıçak geliştirmekle geçecek.

 

“Bizi buraya neden getirdin?” diye sordu Wang.

“Böceklere bakmak için, "dedi Da Shi. Albay Stanton’un verdiği sigaradan yakıp buğday tarlalarını işaret etti.

 

İnsanlar ile Trisolaris arasındaki teknolojik fark insanla ile çekirgeler arasındakinden daha mı büyük?

 

Trisolarisliler, böcek dediği Dünyalıyla ilgili bir gerçeği unutuyor: Böceğin üstesinden savaşla gelemezsin.

 

35 - Harabeler

Kimse Ye Wenjie’nin Çanak Tepesi’ne tırmanabileceğine inanmıyordu ama o yine de tırmanmıştı.

Her şey ebedi karanlığa gömülmeden önce, Kızıl Sahil Üssü’nde gün batımını son bir kez görmek istemişti.

 

Türkçeleştiren: Zeynep Özmeral

İthaki Yayınları, 2015

 

Isaac Asimov - İşte Tanrılar

Isaac Asimov - İşte Tanrılar

 


1972’de yayımlandı, aynı yıl Nebula Ödülü'nü ve1973'te de Hugo Ödülü'nü kazandı.

Kitap üç bölüme ayrılmış; ilk bölüm Dünya'da, ikinci bölüm paralel evrendeki bir gezegende ve üçüncü bölüm bir ay kolonisinde geçiyor.

Paralel evrende bizim evrenimizle madde alışverişi yaparak, fiziksel yasalardaki farklılıklardan yararlanmaya çalışıyorlar.

Madde değişimi, evrenlerini sürdürmek için alternatif bir enerji kaynağı sağlar. Ancak bu değişim muhtemelen Dünya'daki Güneş'in bir süpernovaya dönüşmesiyle ve hatta Samanyolu'nun büyük bir bölümünün bir Kuasar'a dönüşmesiyle sonuçlanacak.

Roman, I. bölümde Hallam karakterinin çalışmak için laboratuvara girdiği tarih olarak özellikle 3 Ekim 2070 tarihine atıfta bulunuyor. Bu tarihte Peter Lamont 2 yaşında. Lamont Tulumba İstasyonunda çalışmaya başladığında 25 yaşında, buna göre romanın büyük bir kısmı 2093 yılı civarında geçiyor.

"Büyük Kriz" sonrasında Dünya nüfusu iki milyar kişiye düşüyor. Teknolojik ilerlemeye şüpheyle bakılıyor.

Üçüncü bölüm yaklaşık 20.000 kişinin yaşadığı bir ay kolonisinde geçiyor. Koloni Kriz öncesi insanlığın son kalıntısı.

İlk bölüm, "Büyük Kriz"den neredeyse bir yüzyıl sonra, Dünya'da geçiyor. Zaman çizelgesi, "Elektron Tulumbasının" keşfini özetleyen 2070'lerdeki olaylar ile yirmi üç yıl sonraki olaylar arasında gidip geliyor.

Radyokimyacı Frederick Hallam, başlangıçta tungsten olan numunenin plütonyum 186'ya dönüştürüldüğünü fark eder. Dönüşümün sebebinin paralel evrendeki değiş tokuş olduğunu fark eder. Yaptığı çalışmalar Hallam'a kamuoyunda yüksek bir statü, güç, mevki ve ödüller kazandırıyor.

Fizikçi Peter Lamont, yaklaşık 25 yıl sonra paralel evrenle madde değiş tokuşunu mümkün kılan Tulumbanın tarihini yazarken, Tulumbanın itici gücünün dünya dışı "para-insanların" çabası olduğuna inanmaya başladı. Lamont, paralel dünyayla iletişim kurarak iddiasını kanıtlamak için dilbilimci Myron "Mike" Bronowski'den yardım ister. Lamont, Tulumbanın güneşteki nükleer kuvveti arttırdığını ve nihayet güneşin patlaması ve bunun paralel evrende soğuması yoluyla her iki evreni de tehdit ettiğini keşfeder.

İkinci bölüm, paralel evrende ölmekte olan bir güneşin etrafında dönen bir dünyada geçiyor.

Sakinleri iki türdendir: vücutları katı ve sabit bir şekle sahip olan baskın "sert olanlar" ve vücutları değişken olan daha akışkan "yumuşak olanlar". Bu ikisinden başka her cinsiyet için sabit rollere sahip ebeveyn rolünü üstlenen üçüncü cins.

Paralel evrende Dünya için üzülen Dua isimli bir kadın var. Evrenler arasındaki farklı fiziksel yasaları inceler. Tulumbadaki sorunu keşfeder. Türünün üreme yeteneği Tulumbaya bağlı. 

Üçüncü bölümü Ay'da geçiyor.

Ay toplumu düşük yerçekimi çok farklı bir fiziğe sahip insanlar üretti. Besin kaynakları alglerden üretiliyor. Aylılar kendilerini ayrı bir ırk olarak görmeye başlıyorlar,

Hikâye, 1. Bölüm’de Hallam'ın meslektaşı ve rakibi olarak kısaca tanıtılan Denison adlı fizikçiye odaklanıyor. Kariyerinin Hallam tarafından engellendiğini fark eden Denison, bilimi bırakıp iş dünyasına girerek başarıya ulaşır.

Denison Ay kolonisini ziyaret eder. Selene Lindstrom adlı bir Lunarite turist rehberi ona yardım ediyor. O ve sevgilisi Barron Neville, dünyadan tamamen ayrılmak isteyen fanatik bir siyasi grubun üyesidirler ve ayrıca genetikleri değiştirilmiş insanüstü sezgi gücüne sahip sezgiselcidirler.

Denison Elektron Tulumbasının Güneş'in patlamasına neden olacağını kanıtlıyor.

Denison Büyük Patlama öncesi bir durumda olan üçüncü bir paralel evrenden (Kozmeg = kozmik yumurta) yararlanarak çalışmalarına devam ediyor. Kozmeg'den gelen madde çok zayıf bir nükleer kuvvetle başlar ve evrenimizin fiziksel yasaları devreye girdiğinde kendiliğinden kaynaşır.

Selene gizlice momentumun kozmeg ile değiş tokuş edilebileceğini gösteren başka bir test daha yapar. Denison, bu keşfin Güneş Sistemi içinde ve yıldızlara yolculuğu kolaylaştırma potansiyelini görmesine rağmen dehşete düştü.

Romanın ilerleyen sayfalarında Selene ve Denison bir çift olur.

 

Notlar

BİRİNCİ BÖLÜM

Ahmaklığa Karşı

Lamont sert sert, "Hiç bir yararı olmadı," diye açıkladı.

 

Frederick Hallam bir radyokimya uzmanıydı.

Dünyayı sarsma olayını Hallam’ın masasında duran, üzerinde Tungsten Madeni' yazılı tozlu belirteç şişesi başlattı.

 

Denison, Hallam’dan pek hoşlanmıyordu. Ondan hoşlanan yoktu zaten.

 

"Plutonyum-186 mı? Plutonyum-186?"

 

Plutonyum-186 diye bir şey olamaz. Doksan dört protonu sadece doksan iki; nötronla bir çekirdeğe sıkıştırıp hepsinin bir saniyenin milyarda milyarda biri süresince bile bir arada kalmalarını bekleyemezsin."

 

Tungsten-186’nın 74 protonu ve 112 nötronu vardı. Genç adam, "Acaba bir şey yirmi nötronu yirmi proton haline mi soktu?' diye düşündü. 'Ama bu imkânsız.’

 

Böylece çeşitli Laboratuvarlarda tungsten madeni parçacıkları çekici bir biçimde bazı yerlere konuldu. On vakadan birinde değişme oldu. Ve ortaya yeni Plutonyum-186 parçacıkları çıktı.

 

Plutonyum-186 onların Kâinatında dengeli. Bu madende çok fazla proton ya da pek az nötron var. Bu yüzden bizim Kâinatımızda dengeli olamıyor. Plutonyum-186 bizim Kâinatımıza geçer geçmez pozitron yayınlamaya başlıyor. Bu arada enerji çıkarıyor.

"Buna karşılık para-Kâinata geçen Tungsten-186 ters nedenlerle orada dengesizleşiyor. Para-Kâinatın yasalarına göre bu madende fazla nötron ya da çok az proton var. Tungsten-186 çekirdekleri orada elektronlar yayınlıyor. Bu arada devamlı enerji çıkarıyor.

 

…diğer taraftaki akıllı yaratıklar / Halkın deyimiyle 'para-adamlar'. Bu işi onlar başlattı. Biz onların varlığını tungsten yerine plutonyum gönderdikleri zaman anladık. Ama o maddeyi göndermeleri için daha önceden bizi keşfetmiş olmaları gerekir.

 

Para-adamlar bize Tulumbanın bizim tarafımızdaki bölümünün nasıl kurulanacağını bildirdiler.

 

Demir iki dünyada da hemen hemen dengede olan tek madendir.

 

"Yirmi yılda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Çünkü Tulumba Otoriteleri sembollerin çözülmesini istemiyorlar."

"Neden istemesinler?"

"Çünkü ortada sinir bozucu bir ihtimal var. Para-adamlarla kurulacak iletişim onların zekâca bizden çok üstün olduklarını kesinlikle ortaya koyabilir. İnsanların Tulumba konusunda para-adamların kukla ortakları olduğu anlaşılabilir. Bu da insanların gururunu kırar. Ve özellikle..." Lamont sesinin kinle titrememesi için elinden geleni yaptı. "...Hallam'ın Elektron Tulumbasının Babası olmadığı da ortaya çıkar."

 

Belki Hallam aslında bir Einstein ya da bir Oppenheimer değil. Ama dünya genel olarak onun bu iki dâhiden daha da önemli olduğuna inanıyor. Hallam, Arzda yaşayan iki milyar insan için Elektron Tulumbasının 'babası.'

 

Güneşimiz kadar küçük bir yıldızın bir Süpernova olması imkânsızdır. Ama değişen yasalar yüzünden artık bu da olabilir.

 

Denge çoktan bozulduysa artık yapabileceğimiz bir şey de yok demektir. Ama çok geç kalmadıysak o zaman Tulumbayı durdurmamız gerekir.

 

‘Tanrıların kendileri bile ahmaklıkla boş yere savaşırlar...’ Ben Tanrı değilim ve artık daha fazla çabalamayacağım.

 

İKİNCİ BÖLÜM

İşte Tanrılar!

…o Kâinatın nasıl bir yer olduğunu temel yasalarını inceleyerek anlayabiliriz. Tabii Sertler çok şey başarabiliyorlar. Oraya madde yolluyorlar. O Kâinattan maden getirebiliyorlar. Onların malzemelerini inceleyebiliyoruz. Tabii Pozitron Tulumbasını da kurabileceğiz. O aygıtı biliyorsun değil mi?

Diğer Kâinat nasıl bir yer? Orada da bizdeki gibi dünyalar ve yıldızlar var mı?

"Bu şahane bir soru, Dua." Losten kendisine eşiyle konuşmasını söylediği için Odeen artık öğretmen rolünden daha büyük bir zevk alıyordu. "Diğer Kâinatı göremiyoruz ama orasının nasıl bir yer olduğunu yasaları sayesinde saptayabiliyoruz. Yıldızların parlamasına basit zerrecik gruplarının daha karmaşık bir biçimde birleşmeleri neden oluyor. Biz buna nükleer-birleşme diyoruz."

"Diğer Kâinatta da var mı bu?"

Evet. Ama nükleer güç daha zayıf olduğu için erime ve birleşme daha ağır oluyor. O yüzden de o Kâinattaki yıldızlar bizdekilerden çok daha büyük…

Bizim Kâinatımız onlarınki kadar yaşamıyor tabii. Birleşme o kadar çabuk oluyor ki bütün parçacıklar milyarlarca yıl sonra birleşiyorlar.

Pozitron Tulumbasını yapmak için madde gönderip getiriyoruz. Tabii bu yüzden Kâinatlar birbirlerine biraz karışıyorlar. Bizim nükleer gücümüz birazcık zayıflıyor. Yani Güneşimizdeki birleşme biraz ağırlaşıyor. Daha çabuk soğuyor bu. Ama birazcık... Zaten artık Güneşimize ihtiyacımız da yok.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Boşuna Savaş?

Ay kolonisi kurulduğu sırada Arz Büyük Krizle karşılaştı.

Nüfus altı milyardı. Şimdi ise iki milyar.

Büyük kriz geride teknolojiye karşı daima bir şüphe ve müthiş bir hareketsizlik bıraktı.

 

Frederick Hallam

Elektron Tulumbasının Babası.

 

Denison, Elektron Tulumbasının Kâinatın patlamasına neden olacağına inanıyor

 

Kâinatın bizim yaşadığımız bölümünü ortadan kaldırabilir. Galaksinin bizim bulunduğumuz kolunu bir kuasar haline sokabilir.

 

Lamont Arzlı bir fizikçi. Kendince dünyayı Tulumbanın yarattığı tehlikeye karşı uyarmaya çalıştı. Ama bunu başaramadı.

 

Sessizlik ıstırap verecek kadar uzadı.

 

Türkçeleştiren: Gönül Suveren

Altın Kitaplar, 1985

 

 

 

 

 

 

 

 

19 Mart 2024 Salı

Nurdan Gürbilek - Vitrinde Yaşamak

Nurdan Gürbilek - Vitrinde Yaşamak

1980’lerin Kültürel İklimi

 


Bu kitaptaki yazılar, 1980'lerde yaşadığımız kültürel değişimi çeşitli yüzleriyle çözümlemeyi amaçlıyor.

 

80'lerin ilk yansına darbenin, baskının, şiddetin; ikinci yansına görece özgürleşmenin, daha modern daha sivil bir iktidarın damgasını vurduğu söylenebilir.

İlkinin bastırdığını İkincisi kışkırttı, dönüştürüp içermeye çalıştı. İkincisinin kışkırttığını ilki bastırmaya çalıştı. / s. 13

 

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Kürt hamiliği, Bülent Ersoy'a konan sahne yasağı ve basının eşcinselliği ya da travestiliği adeta kışkırtması, kültürel alandaki yasaklar ile kültüre sermaye akıtılması, kitlelerin taleplerini dile getirebilecekleri kurumların yok edilmesi ile neredeyse ilk kez bir kitle kültürünün ortaya çıkması, bütün bunlar aynı dönemin farklı yüzleriydi.

 

1980'lerin Kültürel İklimi

80'lerin ortasında Türkiye'de, neredeyse baskı döneminden çıkıldığı yanılsamasını doğuracak yaygınlıkta bir söz, imge ve görüntü patlaması yaşandı.

 

Özel Hayatın Kamusallaşması

Sonuçta 80'lerin Türkçeye kazandırdığı en önemli sözcüklerden biriydi özel hayat,

 

İmgenin Özerkleşmesi

80'lerin belirgin özelliklerinden biri de geçmişe duyulan ilginin artmasıydı.

 

80'lerde arabesk, büyük şehre sızmaya çalışan taşralı kalabalığın sesini duyurma, kendini kabul ettirme, görüntüler piyasasında kendine bir yer edinme, girdiği yabancı kültür içinde yönünü bulma, onu bozma ve kendine benzetme isteğinin adı oldu…

 

Vitrinde Yaşamak

Bir camekânda yaşamak kusursuz bir devrimci erdemdir.

"ahlaki teşhircilik"te özgürlüğün teminatını görmüş olmalı.

Galleria'ya gitmek / malların sergilendiği ve seyredildiği, Meta'nın ziyaret edildiği bir fuara benziyor.

 

Simmel yabancıyı "bugün gelip, yarın kalan" kişi olarak tanımlamıştı. Turist bugün gelip yarın giden kişiyse eğer, yabancı da bugün gelip yarın gidemeyen, geri dönme imkânı olmayan kişidir.

 

Arabesk "bugün gelip yarın kalan"ın, önceki ve bugünkü kültürünün uzlaştığı yerdir: Hem o, hem ötekidir. Aynı zamanda onu geldiği yerden de, kaldığı yerden de ayıran, önceki kültüründen koptuğu, yeni tanıştığı kültüre direndiği yerdir: Ne o, ne ötekidir. / s. 35

 

Bugün bu değişimin en belirgin olarak görüldüğü alanlardan biri de politika. Seçim kampanyalarında artık bir partinin hangi programı savunduğundan çok, hangi kimliği, hangi imgeyi ya da üslubu seyre sunduğu önemli.

 

Özal, son seçimlerde istediği oyu alamazsa siyasetten çekileceğini açıklamıştı. Dalan, Tempo dergisinde İstanbul metrosuyla ilgili yolsuzlukları açıklayan bir haber yayımlanınca, ertesi gün hemen dergiyi mahkemeye vereceğini açıkladı. Ama ne Özal siyasetten çekildi, ne de Dalan dergiyi mahkemeye verdi. Bütün bunlar basında bir kere yer aldıktan sonra, Özal "çekiliyorum" demekle çekilmiş, Dalan "mahkemeye vereceğim" demekle dava açmış gibi oldu.

 

Sözün geçersiz olduğu, bir simgeye dönüştüğü bir toplum, muhalefeti de kendisi gibi bir jest, bir simge olmaya zorlar. / s. 36

 

Batı'da gelişen birçok alt kültür, daha çok simgesel bir muhalefet olarak gelişti.

…onlar bu imparatorluğu, Umberto Eco'nun deyişiyle "semiyotik bir gerilla savaşı"yla içerden çökertmeye çalıştılar.

 

Adlandırılmak

Foucault Cinselliğin Tarihînde, on yedinci yüzyıldan itibaren Batı'da cinselliğin tarihini, cinselliğin üzerindeki örtünün kaldırılmasının, hazların sınıflandırılmasının, cinselliğin bir bilme talebinin nesnesine dönüştürülmesinin tarihi olarak ele alır.

O halde cinsellik bastırılmaktan çok, söylemle kuşatılmış, söze hapsolmuştur.

İktidar red, inkâr, engelleme, yasaklama ya da saf dışı bırakmadan çok kurma, düzenleme, kışkırtma ve çoğaltma teknikleriyle işlemektedir.

 

Mahrumiyet

1980'lerin ilk yansında Türkiye'de çıkan gazetelere göz attığımızda bir şeyi fark edeceğiz: 12 Eylül'ün hemen ardından darbeyi meşrulaştırmayı amaçlayan "anarşi ve terör" haberleri dışında, kamuyu ilgilendiren pek bir şey olmuyor gibidir.

…devlet şiddetinin işaretlerini bulmak imkânsızdır. Tam da devletin tekeli haline geldiği bir durumda, şiddet sanki özel hayatın bir olgusuymuş gibi ayrışır

Haber konularının en fazla kısıtlandığı dönem, gazete ve dergilerin sayısının ve türünün en çok arttığı dönem olmuştur.

Eski Yunanlıların oyuncuların sahnede taktıktan maskelere persona adını verdiğini biliyoruz. Bugün sözcük, "kişi"yi belirtiyor

 

İktidarın Sağlığı

Evren 12 Eylül müdahalesini birçok kez hastalığa bulunmuş bir çare olarak sundu

Foucault, Ortaçağ boyunca Avrupa'yı kasıp kavuran salgın hastalıktan kontrol altında tutabilmek için alman tedbirlerin onyedinci yüzyıldan itibaren toplumdaki çeşitli düzensizlikleri de kontrol altına almakta kullanıldığına işaret eder.

…bütün bu müdahalelerin bir halk sağlığı söylemi etrafında meşrulaştırıldı…

 

…hastalık metaforunun politik ideolojilerde aldığı biçimler…

Kanser, frengi ve verem, Nazilerin Yahudi aleyhtarı propagandalarının temel unsurlarından biridir. İtalyan fütüristlerinin önderi şair Marinetti de komünizmi

"bürokratik kanserin şiddetlenmesi" olarak görür…

 

Krizin İmkânları

Küfür Romanlarının tek bir teması var: Sağlıksız sanat.

 

Roman, destanın parçalanmış bir dünyadaki zayıf yankısıdır

 

Lukacs'a göre klasikler sağlıklı, Romantikler hastalıklı, Dışavurumcular iflah olmaz derecede hastalıklıdır.

 

Vicdan ve Teknik

…bugünden geriye bakıldığında, Gencebay'ı 70'lerde popüler kılanın, aslında aynı yıllarda solu popüler kılan şeyle akraba olduğu görülebilir.

 

Orhan Gencebay'ın şarkılarının hemen hepsi vefa-ihanet, ayrılık-kavuşma, hasret-vuslat, boyun eğme-onur, sevgi-nefret, günah-sevap gibi mutlak karşıtlıklara dayanıyordu.

…mutluluğun ve tatminin ertelenmek zorunda olduğu bir dünyanın sesiydi.

 

Şehirde yolunu bulamamışlara sesleniyordu, ama kendisi şehirliydi. Açların derdini dile getiriyordu ama kendi toktu.

 

"Dom dom kurşunları", "Ben sana dolanayım"lar, taşranın ancak büyük şehrin imkânlarıyla karşılaştığında, parayla buluştuğu anda edinebileceği bir rahatlamayı temsil ediyordu. 1980'lerin yıldızı bu yüzden İbrahim Tatlıses'ti, Orhan Gencebay değil.

 

Bastırılmışın Geri Dönüşü

60lar bir bakıma, Batı'nın Üçüncü Dünya'yı keşfetmesiyle başlar.

 

Piyasanın belki de tayin edici farkı bu: Onun görünmez baskısı, öznesiz şiddeti, mahrum bıraktığı arzuyu hiçbir şeyle teselli etmiyor. Arzunun tatminini hep gelecek zamana ya da öte dünyaya erteleyen geleneksel ideolojilerin aksine, onun aslında tatmin edilemeyeceği gerçeğini gizliyor. Dolayısıyla, bastırıldığında bir kurtuluş vaadi olarak görünebilen arzu, geri dönerken taşıdığı bütün vaatleri terk ettiğinden, kendisini bir arsızlık olarak tüketiyor.

Belki de bu vaadin temelinde, geçmişte yaşanmış bir açlığın hiçbir zaman giderilemeyeceği gerçeği var.

 

Teklifi Olmayan Kültür

Kamusallığın Yapısal Dönüşümü

Habermas'ın günümüzde ortadan kalktığına inandığı imkân buydu: Sermayenin merkezileşmesi, buna bağlı olarak devletin toplumsallaşması, toplumun devletleştirilmesiyle birlikte bu kamusal topluluk dağılmıştı.

 

Richard Sennett da Kamusal İnsanın Çöküşü'nde farklı bir bakış açısıyla da olsa aynı temel problemle uğraştı: Bir zamanların kamusu çözülmüş, kamusal insanı ortadan kalkmıştır. Tartışmasını akıl yürütme gibi evrensel sayılabilecek bir ilkeden çok, yabancılarla kurulan ilişkinin niteliğindeki değişim etrafında kurmuştu Sennett.

Gürbilek, Nurdan (2001), Vitrinde Yaşamak, Üçüncü Basım, Metis Yayınları


2 Şubat 2024 Cuma

George Basalla - Teknolojinin Evrimi

 

George Basalla - Teknolojinin Evrimi

 


Kitap, bir teknolojik evrim kuramı öne sürüyor.

Teknoloji hakkında felsefi veya sosyolojik bir açıklama yapma iddiasını taşımamaktadır.

 

Birinci bölüm / üç konuyu bize tanıtıyor / Çeşitlilik, maddi kültürün somut yönlerine ait bir olgudur; gereksinim, çeşitliliğe ilişkin popüler ama hatalı bir açıklamadır; teknolojik evrim ise, biyolojik gereksinim düşüncesinden yardım almaksızın çeşitliliği açıklamanın bir yoludur.

 

ikinci bölüm / İnsan ürünü olan bir nesne, teknolojiyle ilgili bir çalışmanın temel konusunu oluşturur; ve insan üretişi olan kurmaca dünyada süreklilik hüküm sürmektedir.

 

III. ve IV. Bölümler / sürekliliğin içinden yeniliğin ortaya çıkması zorunludur. …yeniliğin değişik kaynakları araştırılıyor…

 

V. ve VI. Bölümler / yeni ürünler arasında bir ayıklanma yapılması zorunludur.

 

VII. bölümde teknolojik ilerleme ve insanlığın ıslah edilmesi konularına atıfta bulunuluyor.

 

 

I. Bölüm

ÇEŞİTLİLİK, GEREKSİNİM VE EVRİM

insanların kendi elleriyle ‘yarattıkları’ şeylerin çeşitliliği…

…teknolojik dünyanın, organik dünyadan üç kat daha fazla bir çeşitliliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

 

 


  Gereksinim, icadın anasıdır.

 

Ateş, en azından 1,5 milyon yıldır kullanılmaktadır.

…tekerlek, en fazla 5.000 yıldır insanlığa hizmet etmektedir.

 

Tekerli taşıtlar, Hindistan’da MÖ 3000’de, Mısır ve Çin’de ise MÖ 2000’de ortaya çıkmıştır.

 

Tekerli taşıtlarla sağlanan ulaşım, yolların elverişli olmasını gerektirir.

 

José Ortega y Gasset, teknolojiyi gereksiz olanın üretimi olarak tanımlıyor; çünkü Gasset’ye göre insanların hayvani ihtiyaçlarının karşılanmasında teknoloji gerekli değildir.

 

Gaston Bachelard’a göre, fazla olanın (yani artı değerin) ele geçirilmesi, gerekli olanın kazanılmasına kıyasla insanlar üzerinde daha güçlü bir ruhsal uyarıma sahiptir; çünkü insanlar ihtiyacın değil arzunun yaratımlarıdır.

 

…evrim kuramının ortaya çıkışı, teknolojik alanda organik analojilerin kullanılmasını kolaylaştırdı.

Organik-mekanik eğretileme / Samuel Butler, ütopik romanı Erewhon (1872)

Butler’m düşünceleri, evrim temasını gerçek dışı yaklaşımlarla işleyen 19. ve 20. yüzyıl popüler bilim kurgu romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu romanlarda, hızla gelişen makineler, evrimsel gelişimi sona eren insanlığın yerini alarak dünyaya hükmederler.

 

Pitt-Rivers / ilkel silahlar ve aletler koleksiyonu

Linneaus düzenlemesi / Bu sistemde biçim, coğrafyadan daha fazla önem taşıyordu.

 

II. Bölüm

SÜREKLİLİK VE SÜREKSİZLİK

Hayatta kalmayı başarabilen en eski insan ürünü nesneler, taş aletlerdir.

Bu aletler, bugün mevcut olan en eski, en yaygın ve çok sayıda insan üretimi nesneyi oluşturmaktadır. Aletler, çoğunlukla ‘yontma’ ve ‘tabaka tabaka parçalama’ teknikleriyle yapılmışlardı.

Her tür balta, keser, çekiç, bıçak ve kazma bu tekniklerle imâl ediliyordu.

 

Bulunması kolay, işçiliği ise nispeten rahat olan taş, metal kadar uzun ömürlü değildir ve şekillendirilmesi de metale kıyasla daha güçtür. Taş alet ile metal bir aleti karşılaştırdığımızda taş aletin şeklinin, yapıldığı malzemenin niteliğine daha fazla bağlı olduğunu görürüz.

 

Pamuk çırçırı, 1790 ile 1860 yılları arasında Amerika Birleşik Devletlerinin Güney bölgesinin ekonomik kalkınmasına yönelik en önemli teknolojik katkıydı. Nasıl olduysa, hemen hemen aynı dönemde buhar makinesi de İngiliz ekonomisinde benzer bir rol oynamıştı.

 

…kişinin dikenli teli icat etmesini belirleyen koşullar nelerdir?

 

III Bölüm

YENİLİK (1):

PSİKOLOJİK VE DÜŞÜNSEL ETKENLER

icat etme potansiyeli insan ırkının tümünde mevcuttur. Bazı kişiler diğerlerinden daha fazla yaratıcı yeteneğe sahiptir

 

Teknolojik hayaller…

teknolojinin fantezileştirilmesi…

 

İngiltere’de yaygınlaşmaya başlamasına rağmen 1748 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde işlerlik gösteren hiçbir buhar makinesi yoktu.

 

…bir alet veya buluşun, yeni bir ortamda işlerlik göstermesi istendiğinde çoğunlukla bu alet veya buluş üzerinde değişiklikler yapılması zorunludur.

 

Amerikan kolonilerine ilk yerleşen kişiler beraberlerinde Avrupa sitili baltaları getirmişlerdi; bu baltalar, Eski Dünya’da AvrupalIların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılıyorlardı

Bu aletler, odun kesmeye veya kütüğe şekil vermeye uygunlardı; ama Amerika Birleşik Devletleri’nin balta girmemiş dev ormanlarında kullanışlı değillerdi.

Avrupa baltası, başı olmayan hafif bir aletti. Kesici ağzının arka kısmına fazladan bir metal parça eklenmesiyle birlikte balta ağırlık ve denge kazanmış oldu. / s. 139-140




Basit balta başlan, ilk kez 1700’lü yılların başlarında ortaya çıkmışlardı; 1780’li yıllarla birlikte alet de, Amerikan ağaç kesme baltasına doğru evrimleşti. İlk kez yerel nalbantlar tarafından yapılan bu baltalar, 19. yüzyılda fabrikalarda seri olarak üretilmeye başlandı. / s. 141

 

 

IV. Bolüm

YENİLİK (2): SOSYO-EKONOMİK VE KÜLTÜREL ETKENLER

Kopya mutlaka özgün modelden farklı olmak durumundadır. Birşeyi kopya eden ve aslını yapan kişi tek ve aynı insan olduğunda bile bu böyledir.

 

…ilk demir köprü, 1770’li yılların sonlarında İngiltere’nin Coalbrookdale kasabasında Severn Nehri üzerinde inşa edilmiş

 

Marx’in iddiasına göre buhar makinelerinin, demiryollarının, elektrikli telgrafın ve her tür makinenin yardımıyla doğanın insan egemenliği altına alınması sürecinde endüstriyel sınıf, yüz yıl kadar kısa bir süre içinde, bütün eski uygarlıkların başarılarının ötesine geçmeyi başarmıştı. / s. 174

 

Kapitalistler muazzam bir şekilde başarılı olmuşlardı; çünkü insanlık tarihinde statik toplum modelini reddeden ve kendilerini süreğen teknolojik değişimle yönetilen dinamik bir toplum modeliyle tanımlayan ilk yönetici sınıf olmuşlardı. / s. 175

 

Yatırımlar doruğa ulaştığında icatlar da doruğu ulaşır ya da yatırımlar düşüş gösterdiğinde icatların sayısı da düşüş gösterir

 

…yeniliğin ortaya çıkışını etkileyen tüm etkenleri içeren geniş bir teknolojik yenilik kuramı yoktur.

insanlar ne zaman, nerede ve ne şekilde olursa olsun nesneler yapmayı seçtiğinde yenilik de oradadır.

 

V. Bölüm

AYIKLANMA (1): EKONOMİK VE ASKERÎ ETKENLER

İnsanların tasarladığı çok sayıda değişik nesneden ancak bir kısmı, toplumun maddi hayatının parçası olmaya hak kazanır.

(Askeri gereklilikler)

 

VI. Bölüm

AYIKLANMA (2):

TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ETKENLER

…barutun yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte savaşma tarzı, tamamen değişti.

 

(Testere) Batı’da kullanılan testereler, tek elle kavranan ve tabanca kabzasına benzeyen bir sapa sahiplerdir. Testerenin dişleri dışa dönük olduğu için kesme işlemi, aletin ileri doğru hareketiyle gerçekleşir.

Doğu’da kullanılan el testeresinin, bir veya iki elle tutulabilen düz,tahta bir sapı vardır. Bu tip testerelerin dişleri, sapa doğru eğik olduğu için kesme işlemi, testerenin geriye doğru çekilmesiyle gerçekleşir.

Testere çekilirken gerilim altında bulunan çelik, ileri doğru itilen ve baskı uygulanan çelikten daha güçlüdür. İşte bu nedenle, Doğu’da kullanılan testere daha ince olabilir.

 

Dünyadaki el aletleri üzerine yapılacak bir araştırma, kullanılan aletlerin çoğunun, ‘çekme hareketli’ olduğu sonucunu açığa vuracaktır. / s. 294-296

 

VII. Bölüm

SONUÇ: EVRİM VE İLERLEME

Marx’ın evrim analojisi: Fiziksel gerçeklik, emek aracılığıyla dönüştürüldüğünde doğa, insan bedeninin hayalî uzantısı olur. / s. 319

 

İnsan bedeninin önemli özelliklerinin, evrimci terimlerle açıklanabileceği varsayımı göz önüne alındığında, bedenin doğadaki uzantısı olan teknoloji de bu şekilde açıklanabilir. / s. 320

 

Teknolojinin tarihi, hayatta kalmamızı sağlamak amacıyla biçimlendirilen ürünlerin kaydı değildir. Tersine, yaratıcı zekânın doğurganlığının ve yeryüzündeki insanların yaşamayı seçtiği pek çok hayat tarzının kanıtıdır.

 

…icat etme sürecini harekete geçiren sosyo-ekonomik ve kültürel etkenler, kesinlikle incelenmeye değer konulardır.

 

Teknolojik değişimin kökeni, yönü ve etkisi tamamen insan kontrolü altındadır; / s. 325

Teknoloji doğayı fethetmiş ve onu insanlığın amaçlarına hizmet etmeye zorlamıştır / s. 325

 

İnsan ihtiyaçları hiç durmaksızın değişmektedir. Dolayısıyla, belirli bir döneme ve kültüre uygun taşıt hızlarının, ille de başka bir döneme ve kültüre uygun olması gerekmez.

...

Kaynak kitaplar 

A history o f technology; 7 cilt, der. Charles Singer, (Oxford, 1954-78);

A history o f technology and invention, 3 cilt, der. Maurice Draumas, çev. E. B. Hennessy (New

York, 1969-79);

Technology in Western civilization, 2 cilt, der. Melvin Kranzberg ve Carroll W. Pursell, Jr., (New York, 1967).

A short history o f technology from the earliest times to A. D. 1900, T. K Derry ve Trevor I.

Williams, (New York, 1961);

A short history o f twentieth-century technology c. 1900 - c. 1950, Trevor I. Williams, (New York, 1982);

Turning points in bestem technology, D. S. L. Cardwell, (New York, 1972);

The maze of ingenuity, Arnold Pacey, (New York, 1975);

A history o f mechanical invention, Abbott Payson Usher, (Cambridge, Mass., 1954).

 

Tekerlek

David S. Landes, Revolution in time: clocks and the m aking o f the modern world (Cambridge, Mass., 1983); Wilfred Owen, Ezra Bowen ve Life dergisi editörleri, Wheels (New York, 1967); Stephan Jay Gould, “Kingdom without Wheels”, Hen's teeth and horse's toes adlı kitapta, (New York, 1983); Stuart Piggott, The earliest wheeled transport (Ithaca, N.Y., 1983); M. A. Littauer ve J. H. Crouwel,

Wheeled vehicles and ridden animals in the ancient Near East (Leiden, 1979); Lazio Tarr, The history o f the carriage, çev. E. Hoch (New York, 1969);

Gordon F. Ekholm, “Wheeled toys in Mexico”, American A ntiquity 11 (1946), s. 222-8; Richard W. Bulliet, The camel and the wheel (Cambridge, Mass., 1975).

 

Bronislaw Malinowski, A scientific theory o f culture (New York, 1960); Philip Steadman, The evolution o f designs (Cambridge, 1979);

Benjamin B. Beck, Anim al tool behavior: the use and manufacture of tools by animals (New York, 1980);

José Ortega y Gasset, “Man the technician”, H istory as a system adlı kitapta, (New York, 1961); Gaston Bachelard, The psychoanalysis o f fire, çev. Alan C. M. Ross (Boston, 1964).

 

Organik-Mekanik Analojiler

L. J. Rather, “On the source and development of metaphorical language in the history of Western Medicine”, A celebration ofm edical history adlı kitapta, der. Lloyd G. Stevenson (Baltimore, 1982);

Charles Webster, “William Harvey’s conception of the heart as a pump”, Bulletin o f the H istory o f M edicine 39 (1965), s. 508-17;

René Descartes, Treatise o f man, çev. Thomas S. Hall (Cambridge, Mass., 1972);

Samuel Butler, Erewhon or over the range, der. Hans-Peter Breuer ve Daniel F. Howard (Newark, 1980);

Samuel Butler, “Darwin on the origin of species”, “Darwin among the machines”, “Lucubratio Ebria”, ve “The mechanical creation” adlı makaleler, The works o f Samuel Butler: Canterbury Settlem ent adlı kitapta, (New York, 1968);

Hans-Peter Breuer, “Samuel Butler’s “The Book of the Machines’and the argument from design”, The Journal of Modern Philology 12 (1975), s. 365-83;

Patricia S. Warrick, The cybernetic imagination in science fiction (Cambridge, 1980); Geoff L. Simons, The biology of com puter life (Boston, 1985);

A. Lane-Fox Pitt-Rivers, The evolution of culture and other essays (Oxford, 1906); M. W. Thompson, General Pitt-Rivers: evolution and archaeology in the nineteenth century (Bradford-on-Avon, 1977).

 

Taş Aletler

André Leroi-Gourhan, “Primitive societies”, A history o f technology and invention adlı kitapta, 1. cilt, der. Maurice Daumas, çev. E. B. Hennessy (New York, 1969), s. 18-58;

Jacques Bordaz, Tools of the Old and N ew Stone Age (New York, 1970);

H. H. Coghlan, “Metal implements and weapons”, A history o f technology adlı kitapta, der.

Charles J. Singer (Oxford, 1954), s. 600-22;

Robert F. G. Spier, From the hand o f man: prim itive and preindustrial technologies (Boston, 1970), s. 21-39.

 

Anthony Feldman ve Peter Ford, Scientists and inventors (Londra, 1979), s. 92-93

John W. Oliver, H istory o f American technology (New York, 1956), s. 132-3;

Mitchell Wilson, American science and invention (New York, 1954), s. 78-81

Charles A. Bennett, Saw and toothed ginning developments (Dallas, 1960); Douglas C. North, The economic growth o f the United States: 1790-1860 (New York, 1966), s. 8

George Kubler, The shape o f time: remarks on the history o f things (New Haven, Conn., 1962).

 

Arnold Pacey, The culture of technology (Cambridge, Mass., 1983);

Abbott Payson Usher, A history of mechanical inventions (Cambridge, Mass., 1954);

 

Noel Perrin, Giving up the gun: Japan’s reversion to the sword 1545-1879 (Boston, 1979);

Lynn White, Jr., Medieval technology and social change (New York, 1962);

Daniel R. Headrick, The tools o f empire (New York, 1981);

Percival Spear, The Oxford history of modern India: 1740-1975, 2. Baskı (Delhi, 1978);

 

H. G. Barnett, innovation: the basis of cultural change (New York, 1953);

David Pye, The nature and art of workmanship (Cambridge, 1968);

 

Merritt Roe Smith, der., M ilitary enterprise and technological change (Cambridge, Mass., 1985)

John U. Nef, War and human progress: an essay on the rise of industrial civilization (Cambridge, 1950)

J. M. Winter, der., War and economic development (Cambridge, 1975);

 

Paul B. Kebabian, American woodworking tools (Boston, 1978);

Robert F. G. Spier, From the hand of man (Boston, 1970);

Toshio Odate, Japanese woodworking tools (Newtown, 1984).

 

 

The Evolution of Technology

Türkçeleştiren: Cem Soydemir

George Basalla, Teknolojinin Evrimi

Nisan, 2013, Doğu Batı Yayınları, Ankara