2 Haziran 2015 Salı

İslâm Düşüncesinin Batı Düşünce Tarihine Etkileri

İslâm Düşüncesinin Batıya Etkisi
Yahudilerin ve Hıristiyanların MS. 9. ve 10. yüzyıllarda İslâm düşüncesi ve bilimiyle tanışmaya başlamalarından önce Philon, St. Augustin ve Boetius gibi kişiler hariç filozof, matematikçi ve fizikçileri yoktur. Her iki dinde bilim veya düşünce, sadece kutsal metinleri anlama olarak anlaşıldığı için, sadece dogmatik kelamcı (theolog) yetiştirebilmişlerdir.

M.S. 4. yüzyıldan itibaren Batı’da eğitim kurumları papalığa bağlı olarak faaliyet gösterdi. Bundan sonra papalığın emriyle klasik Yunan ve Roma düşünceleri din dışı oldukları gerekçesiyle yasaklandı. Böylece Skolastik ve Ortaçağın en karanlık dönemi başladı.
Batılılar İslam dünyasıyla tanıştıktan sonra İslam âlimlerinin felsefi çalışmalarını okuyarak unuttukları klasik felsefeyi yeniden öğrenmeye başladılar. Arapça metinleri okudukları dönemlerde sadece klasik felsefeyi değil, İslam âlimlerinin özgün çalışmalarını da okuyup öğrendiler.
İtalya, İspanya ve Güney Fransa’dan 11. ve 12. yüzyıllarda zengin çocukların İslâm medreselerinde okumaya gidiyorlardı.
İslâm medreselerini taklit yolu ile ilk Batı üniversiteleri kuruldu. Binaların mimarî tarzı, ders programları, öğretim metodları tamamen medreselerin taklidi idi. İlk defa Napoli krallığında Salerno Mektebi kuruldu. Salerno mektebi vasıtası ile İslâm medreselerinden İtalya’ya Aristo’nun eserleri ve şerhleri girmeğe başladı.
13. yüzyıl başlarında Boulogne ve Montpellier mektepleri kuruldu. Daha sonra Paris üniversitesi faaliyete başladı. Bu sırada aynı model üzerinde Oxford ve Cologne (Köln) üniversiteleri teşekkül ederek İslâm ilmi İngiltere ve Almanya’ya da sokuldu.
Papa Slyvestre Saccy, İspanya’nın Rippol şehrinde, aynen Beytü’l-Hikme gibi 910 yılı civarında bir tercüme okulu açtırdı. Arapça’dan Latinceye tercüme faaliyetleri burada başladı ve Batı’da 18. yüzyıla kadar devam etti.
Batı felsefesinin önemli kaynaklarından birisi ve hatta en önemlisi İslâm felsefesidir. İslâm felsefesi bilinmeden, Batı felsefesinin tarihi ve doktrinal gelişimi iyice kavranamaz.
Hıristiyan kelamcılarından Fransiskenler daha çok İslâm Yeni-Eflâtunculuğuyla Augustinciliği birleştirirken, Dominikenler Fârâbî ve İbn Sînâ’yı ve onların Aristotelesçiliği benimsiyorlardı. Bu arada bazı Hıristiyanlar ve Batı’da yaşayan Yahudilerin çoğu da, İbn Rüşdçülüğe eğildiler.
İbn Rüşd’ün akılcılığı ve onun bazen yanlış yorumlanması, Batıda kiliseye karşı hür düşüncenin ve hatta dinsizlik cereyanlarının doğmasını hazırladı. Bu durumu fark eden, gerek Fransisken ve gerekse Dominiken kelamcıları 12. yüzyılda İbn Rüşdcülükle mücadeleye başladılar. Albertus Magnus ve St. Thomas gibi büyük kelamcı filozoflar, tamamıyla, Gazâlîci bir pozisyonda İbn Rüşdçülüğe reddiyeler yazdılar.
Descartes’in öncülüğünü yaptığı Kartezyen ekol tamamen İbn Rüşdçülüğün devamıdır. İbn Tufeyl’in fikirlerinin talep görmesinden sonra da Aydınlanma düşüncesi ortaya çıktı.

Kindî
Batı’da Latinler arasında Al-Kindus olarak meşhurdur.
Kindî’den etkilenen ilk Batılı filozoflar arasında Guillaume d’Auvergne ve Albertus Magnus vardır. Her iki düşünür, genelde Kindî’nin ilimler tasnifini aynen benimsemişlerdir.
St. Thomas d’Aquine, Summa contra Gentiles adlı eserinde Kindî’nin akıl teorisini kabul etmiştir.
Kindî birçok Yahudi filozofuna da çeşitli konularda tesir etmiştir.

Fârâbî
Latinler ve Batılı Yahudiler arasında Alpharabius, Avennasar, Abunazar, Albunasar ve Albumasat Al-Fârâbî gibi çeşitli isimlerle meşhurdur.
Fârâbî’nin ilimler sınıflaması, yakın zamana kadar hemen hemen her Batılı filozofça tekrarlanmıştır. Bu konuda yazılan eserler, Fârâbî’nin İhsâu’l-Ulûm adlı eserinin adeta kopyasıdır. Mesela, Dominicus Gundisalinus (ö. 1151) De Divisione Philosophiae adlı eseriyle, Fârâbî’nin sözkonusu eseri arasında hemen hiç fark yoktur.
Fârâbî’nin Varlık tarifi St. Thomas tarafından aynen tekrarlanmıştır. Allah’ın varlığının ispatı için Fârâbî’nin ortaya koyduğu deliller ve Allah’ın sıfatları hakkındaki yorumu, benzer bir şekilde aynı kimse tarafından Summa Theologia adlı eserinde tekrarlanmıştır.

İbn Sînâ
İbn Sînâ’nın ismi, Latince Avicenna şeklinde Latinceleştirilirken, Yahudilerce de Aven Sînâ şeklinde İbranileştirilmiştir.
Albertus Magnus hemen bütün eserlerinin, her sayfasında İbn Sînâ’ya bir atıfta bulunur. Onu, Duns Scot, Saint Thomas, Saint Bonaventure, Albertus Magnus ve Roger Bacon takip ederler.
Descartes, İbn Sînâ’nın ruhun varlığının, ruhun bedenden ayrı olarak var olduğunu ispat için kullandığı “Uçan Adam” misalini aynen tekrarlamıştır.

İbn Sînâ’nın zorunlu ve zorunsuz varlık ayırımı, İbn Davud ve Musa b. Meymun da dâhil, genelde bütün Yahudi filozoflarca kabul edilmiştir.

Gazzâlî
Batıda “Algazel” olarak bilinir.
Raymond Martinis, Pugio Fidei ve Esplanatio Symbbili adlı eserlerini, tamamen Gazâlî’nin Latinceye çevrilen eserlerin seçtiği parçalardan meydana getirmiştir.
Alexandre de Hales, Polignard adlı eserinde İbn Rüşd ve Batılı İbn Rüşdçüleri tenkit ederken Gazâlî’den etkilenmiştir.
Saint Thomas, Summa Theologica adlı eserinde oldukça sık olarak çeşitli konularda Gazzâlî’ye atıfta bulunur. Başka bir Gazzâlîcide, Raymond Lulle’dür. O, İbn Rüşd’e yönelttiği hemen bütün tenkitlerinde Gazâlî’nin filozoflara yaptığı tenkitleri kullanır.
Modern Batılı filozoflardan Pascal, Gazâlî’nin “Kalp gözü teorisi” sezgiciliği ve “Bahse Girme” yoluyla Allah’ın ispatı görüşünden etkilenmiştir.
Descartes, Gazâlî’nin metodik şüpheciliğinden ve Malebranche da vesileciğiğin (occasionalisme)den etkilenmişlerdir. Ayrıca Kant ile Gazâlî arasında kategorilerin, zihin kategorileri olarak ele almada bir benzerlik görülmektedir.

İslâm dünyasında Ebû’l-Ferec adıyla tanınan Süryani Bar Herbraeus’un sırasıyla Süryanice ve Arapça kaleme aldığı Ethison ve Kitâbu’l-Hamame adlı eseri, Gazâlî’nin İhyâ’sının birer kopyasından başka bir şey değildir.

İbn Bâcce
Batı’da Avenpace veya Avempace olarak bilinir.
En çok tanınan görüşü, ruhların ittisali teorisidir. Bunu en çok benimseyen Batılı Yahudi filozofu Moise de Narbonne’dur. Genelde bütün İbn Rüşdçü Batılı Hıristiyan ve Yahudi filozoflar İbn Bâcce’nin fikirlerini de benimsemişlerdir.

İbn Tufeyl
Latinlerce Abubacer veya Aben Tofal olarak tanınır.
Spinoza, Hayy bin Yakzan’ı Hollanda diline tercüme etmiştir.
Hayy b. Yekzân’ın Batı dillerine tercümesinden sonra İbn Tufeyl, Avrupa’da dini ve felsefî düşüncede devrim yarattı. Naturalizm ve amprizm cereyanlarının doğuşunda büyük rolü oldu ve Aydınlanma felsefesine çıkış imkânı sundu.
Emprizmin ve Asosyonalizm’in babası sayılan John Locke, bu kavramlar üzerine inşa ettiği yeni bilgi teorisini İbn Tufeyl’in fikirlerine borçludur.
İngiltere’deki “Kuaker” mezhebinin salikleri bu eseri adeta dini kitapları olarak benimsemişlerdi. David Hume’un, “Tabii din” teorisinde de İbn Tufeyl’in etkisi görülür.

“Adasal Roman” diye adlandırılan bilimsel roman türleri, Hayy b.Yekzân’ı örnek alarak almıştır. Bunlar arasında Francis Bacon’ın Yeni Atlantis’i, Thomas Morus’un Ütopya’sı, Daniel Defoe’nin Robinson Crusoe’su vardır.

İbn Rüşd
Batılılarca ismi, Averroes, Averroys, Aben-Rassad, Avenryz, Adveroys, Aben-Rois, Aben-Rust gibi isimlerle anılır.

Batı’da İbn Rüşd’ü en çok takdir eden Guillaume d’Auvergne olmuştur. De Universo adlı eseri, İbn Rüşd’ten alıntılarla doludur.
13. yüzyılda İbn Rüşd’ten etkilenenlerin başında Roger Bacon ve Saint Thomas gelir.
Duns Scot, İbn Rüşdcülüğü tenkit etmesine rağmen, İbn Rüşd’ün “şekilsiz madde” doktrinini benimsemiştir.
13. yüzyılda, yani 1209, 1215 ve 1277 yıllarında Paris’te üç ayrı kez yapılan konsillerde kilise ve din adamları üç ayrı kez İbn Rüşdcülüğü yasaklamışlardır.
Montaigne, Descartes ve David Hume de, İbn Rüşd’ten etkilenen Batılı filozoflardır.
---

İslâm Düşünce Tarihi
Editör: Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2070
Eylül 2010, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder