Harry
G. Gelber – M.Ö. 1100’den Günümüze Çin ve Dünya
Ejder
ve Yabancı Deccallar
(kapak resminde görülen imparator: Şiyao Zong (1488-1505)
Kitap, yabancı ülkelerin ve milletlerin
yüzyıllar boyunca Çin’e nasıl bir gözle baktıkları ve bunların Çin’le ve Çin’in
bunlarla ne tarz ilişkiler kurduğu konusunda bir incelemedir. (dolayısıyla genel bir Çin tarihi okuması
için uygun değildir)
Yakın bir tarihte Çin’in batısında 3 milyon
yaşında oldukları söylenen insan fosilleri bulunmuştur.
Pekin Âdemi, yaklaşık beş yüz bin yıl önce
Çin’in kuzeyinde yaşamıştır.
Çin adı verilen topluluklar (…) M.Ö. 6500
yılından itibaren Sarı Nehir vadisine yerleşen insanlardır. (s. 25)
Temel gıda maddeleri: Hint darısı ve pirinç
M.Ö. 200 civarında Çin hanedanı çatısı
altında ilk birlik gerçekleşti.
Etrafı çöller, dağlar ve okyanuslarla
çevrili bu bölge Çin’i komşusuz ve dolayısıyla da düşmansız bırakıyordu.
İktidarın kalıtsal yolla geçtiği ilk
hanedanın Şia olduğu sanılsa da, ikinci hanedan, yani Şang hakkındaki
bilinenler daha sağlam arkeolojik bulgulara dayanır.
Muhtemelen M.Ö. 1700 ile 1122 arasında
altın çağlarını yaşamışlardı.
Şang şehirleri, Sarı Nehir’in doğu
yakasında kurulmuşlardı.
Şanglar komşularıyla düzenli olarak savaş
halindeydiler.
Ay, rüzgâr, yağmur gibi doğa güçlerini
temsil eden tanrıların üstünde Semaların Efendisi adını verdikleri bir tek
tanrı inancına sahiptiler.
İnanç sistemlerinde insan kurban etmek bir
gelenekti.
Çin ataerkil olsa da kadının özel ve
esrarlı güçlere sahip olduğuna inanılır ve cinsel açıdan erkekten üstün tutulurdu.
M.Ö. 1050 yılı civarında Çoğ devleti, Şang
hanedanını yıktı.
Yerleşim merkezleri ve kasabaları büyüdü.
Yerel yöneticiler, kendi başlarına buyruk
hale geldiler.
M.Ö. 771’de kuzeyli, göçebe kabilelerden
oluşan bir ittifak hükümdarı katletti.
Hükümdarlar, halkı güçlerinin meşruluğuna
ikna edebilmek için “göklerin vekili” diye bir fikir icat ettiler.
Konfüçyüs (M.Ö. 551-479)
…soylu olmayan bir ailenin eğitim görmüş
oğluydu.
Tüm yaşamını çok fazla seyahat ederek ve
hiçbir yerde icraat yetkisi olmaksızın, cenkçi hükümdarlara akıl hocalığı
ederek geçirdi.
Hükümdar, gündelik işlere karışmayacak,
adil davranmak ve örnek olmak suretiyle yönetecek…
Taocu ekol / merkezi bir sisteme gerek
olmadığı düşüncesini savundu. Önemli olan tek şey Tao veya yol / usûl adıyla
bilinen esrarlı bir güce odaklanmak, onu anlamaktı.
Üçüncü bir ekol ise, kanuncular adıyla
anılır. Bunlar, bireylerin yalnızca acı çekme korkusuyla ya da tersinden
alınacak olursa, haz duyma arzusuyla hareket ettiklerini savunur. (s. 33)
Çoğ hanedanı M.Ö. 400 yılına kadar hüküm
sürdü.
M.Ö. 400’den sonra büyük bir düzen
bozukluğu ve toplumsal bölünmelerle, bir devletlerarası savaş dönemi yaşandı.
Bu durum M.Ö. 250’lere değin sürdü.
Moğol ve Türk kabilelerden bazıları M.Ö.
300’lerde Hiung Nu adı altında bir ittifak kurdular.
Buna karşılık olarak sur inşaatı başladı
(Çin seddinin temelleri böylece atılmış oldu).
M.Ö. 221’de Çin birliğinin klasik dönemi
başladı.
Çin Şi Huangdi / kendisi ilk kez imparator unvanını kullandı.
M.Ö. 259’da doğdu ve 13 yaşında Çin tahtına
oturdu.
Çin adı da bu hükümdardan gelmektedir. (s.
36)
Tek tip bir kanun sisteminin yürürlüğe
koydu.
İmparatorun ölümünden sonra başa geçen
ikinci imparator saltanatının 4. yılında ümitsizlik ve çaresizlikten intihar
etti ve imparatorluk çökmeye başladı.
M.Ö. 206’da isyancıların elebaşı Liyu Pang tahtı ele geçirip kendini imparator ilan
etti ve böylece Han hanedanı başlamış oldu.
M.Ö. 200 civarında Gao Su adıyla tahta
çıktı.
Yayılmaya başladı.
Çinli kabileleri birleştirmeye başladı.
Başka topluluklar da Çinliler arasında
eriyip kaybolmaya başladılar.
Çinliler tarih boyunca buldukları her
fırsatta genişlemekten geri kalmadılar.
Han hanedanı M.Ö. 206 ile M.S. 221 yılları
arasında hüküm sürdü.
M.Ö. 141’de 16 yaşında tahta çıkan ve M.Ö.
87’deki ölümüne dek tahtta kalan Vudi, Çin’in en
büyük imparatorlarından biriydi. / Asker imparator
Hunlarla Çinliler arasında düzensiz şekilde
400 yıl sürecek olan savaşlar başladı.
Mete / Mao-Tun
Babasını öldürüp M.Ö. 209’dan itibaren Hun
birliğinin başına geçmişti.
Onun döneminde Hunlar genişlemeye koyuldu.
M.Ö. 140’a gelindiğinde Hunlar, Han
payitahtı için tehdit haline geldi.
Bu durum Çinlileri batıya doğru genişlemeye
zorladı.
General Li batıya doğru seferler yaptı.
Fergana atlarını Çin’e getirmeyi başardı. Bu seferler sırasında İpek Yolu’nun
da güzergâhını belirlemiş oldu.
M.S. 2. yüzyılın ortalarında Han hanedanı
iflas etti.
Tatar istilasının ardından Çin yaşamının
odağı ve merkezi daha güneye kaydı ve kuzey Çin birkaç yüzyıl süreyle Çinli
olmayan unsurların idaresine girdi. (s. 55)
Tanglar 907 yılına kadar başta kaldı.
Tangların Çin’i, muhtemelen o zamanki
dünyanın en zengin ve gelişmiş devletiydi.
Sincan bölgesi / M.S. 220’den sonra Hun ve
Türkî kabilelerin kontrolüne geçti.
Uygurların ataları olan Huyhiler, Tanglarla
iyi ilişkiler içinde güçlü bir devlet kurdular.
751’de bazı Türk kabileleri Araplarla
ittifak ederek Talas’ta Tang güçlerini bozguna uğrattı. Türkistan’daki Çin
egemenliği sona erdi. Bu savaşla birlikte ayrıca Çin’in batıya ilerleyişi sona erdi.
Tang ve ardından gelen Song dönemi, tarihin
en önemli Konfüçyüs bilginlerini yetiştirdi.
Çu Zi / 12. yüzyılda Konfüçyüs düşüncesiyle Budist ve Taocu
fikirlerden bir sentez yarattı.
Bu sentez, Song döneminin sonuyla 19.
yüzyılın sonu arasında Çin’in resmî ideolojisi oldu. (s. 63)
Hz. Muhammet’in ölümünden sonra bir heyet
Çin’e İslam’ı getirmek üzere yola çıktı.
İmparator / Kanton’da Çin’in ilk anıt
camisinin açılmasına izin verdi.
Bundan başka Yahudiler için bir sinagog
açılmasına da izin vermiştir.
Çin’in tek kadın imparatoru Vu Zetiyan (684-705) çok kan dökücü olmakla birlikte,
hünerli bir politikacıydı.
Çin’i makyavelist bir gaddarlık ve demirden
bir pençe ile yönetti. (s. 65)
Tang hanedanına mensup bir imparatorun
sarayında 40 bin kadın bulunduğundan söz edilir.
1640 yıllarında Ming döneminde sarayda hâlâ
9 bin kadın bulunmaktadır.
960 yılında, saray muhafız alayının
komutanı, emrindeki askerlerin zoruyla tahta çıktı. Böylece 1279’a dek başta
kalacak olan Song hanedanı başlamış oldu.
Nüfus artışı ailenin önemini artırdı.
Geniş aile en temel toplumsal birimdi.
Song imparatorluğunun altını oyan, hızlı
nüfus artışı oldu.
1165’te kuzeyde Jürçen/Jin devletiyle,
güney Songlar, birbirlerini eşit haklara sahip iki kardeş devlet olarak kabul
ettiler.
1233’te Songlar, Moğollarla ittifak ederek
Jürçenlere saldırdı.
1276’da Moğollar, Songların başkentini ele
geçirdi. Böylece Song hanedanı tamamen çöktü. (s. 72)
Timuçin, muhtemelen 1167’de soylu bir
kabilede dünyaya geldi. Hayatı çetin koşullar altında başladı.
Ergenliğinin ilk yıllarından itibaren Moğol
kabilelerini birleştirmeye çalıştı. Bunun için sürekli savaşmak zorunda kaldı.
1185’te han oldu. 1206’da toplanan kurultay
ona Cengiz Han (cihan fatihi) unvanını verdi. (bundan sonrası katliam)
Cengiz’in torunları iki parlak ve görkemli
imparatorluğa hükmettiler: Çin ve İran. (s. 73)
Cengiz’in ordusunda kayıtsız şartsız itaat
kuraldı, hıyanet ve korkaklık en ağır suçlardı.
Çerilerin aileleri seferlerde onlara eşlik
ederlerdi. Çokeşliliğe izin vardı.
Modern hesaplamalara göre Moğol ordularının
1211 ile 1223 yılları arasında Orta Asya civarında 18 milyon insanı yeryüzünden
sildiği muhtemeldir. (s. 75)
Cengiz’in kendisi mutluluk idealini şöyle
tarif etmiştir: “Hayattaki en büyük saadet düşmanları alt etmek, onları
kovalamak, mallarına el koymak, ailelerini gözyaşına boğmak, atlarına binmek ve
karılarıyla kızlarının ırzına geçmektir.” (s. 76)
1215’te Pekin düştü. Kent yakılıp yıkılarak
ahalisi kılıçtan geçirildi.
Cengiz’in torunlarından Batu Han, Altın
Ordu olarak bilinen bir gurup Moğolla birlikte batıya, Rusya ve Ukrayna
içlerine girerek Kıpçak Hanlığını kurdu.
1237 ile 1241 arasında Moğol orduları
Polonya’yı, Macaristan’ı, Bohemya’yı yakıp yıktıktan sonra Avusturya’ya
girdiler.
Daha ileri gitmelerini önleyen (…)
Cengiz’in oğlu ve tahtın varisi, Hanlar Hanı Ögeday’ın ölüm haberini almaları
oldu.
Başka bir Moğol ordusu İran ve
Mezopotamya’ya girdi.
İran’da oluk gibi kan akıtıldı.
Hülagü Han 37. ve son Abbasi halifesi
Mustasim’e teslim ol çağrısı yaptı.
Askerleri silahlarını bırakınca önce
askerlerini sonra da halifeyi öldürttü.
Bu arada kentin (Bağdat) ahalisinden 80 bin
kişiyi de katlettiler. (s. 78)
Kubilay / 1260’tan 1294’e kadar yaklaşık 34 yıl süreyle Çin âlemine
hükmetti. Çin’in yeni Moğol hanedanı olan Yuan’ın ilk imparatoru oldu.
Kubilay, Pekin’i başkent yaptı.
Marco Polo bu dönemde Çin’e gitti.
1274 ile 1291 yılları arasında hanlar
hanının hizmetinde çalıştı.
Avrupa’ya döndükten sonra seyahat anılarını
Dünyanın Tasviri adıyla yayınladı. (s. 87)
1351’de Sarı Nehir taştı. Bentleri sel
aldı. Sefalet, kıtlık ve hastalık yayıldı, isyan çıktı.
1368’de asilerin elebaşı Çu Yuançang Pekin’i ele geçirdi.
Hongvu (sapına kadar asker) adıyla tahta çıktı.
Hongvu ve hanedanının toplam 276 yıl süren
idareleri boyunca imparatorluk büyüdü, zenginleşti.
Müslüman denizci Çang He / yaptığı deniz
seferleri ünlü olmakla birlikte seferlerinin kayıtları sonradan yakılıp yok
edilmiştir.
1433’ten sonra Çin denizciliği ve gemi
inşaatı aniden sonlandırıldı. (s. 95-96)
1480’de savaş bakanlığı, Çang He’nin deniz
yolculuklarının kayıtlarını dahi imha etti.
1513’te bir tekne dolusu Portekizli denizci
Çin topraklarına ayak bastı.
Makao’da Portekizlilerin ticaret yapma izni
almaları 1535’te mümkün oldu.
Portekizlilerin ardından İspanyollar,
Fransızlar ve İngilizler bölgeye ulaştılar.
1500’lerin sonunda Ming imparatorluğu
gücünün ve ihtişamının zirvesindeydi.
1630’larda kuzeyde ve Çin’in merkezlerinde
üst üste kuraklık ve kıtlık yaşanmaya başladı. İnsanlar fakirleştikçe isyan
büyüdü.
İsyancıların elebaşlarından biri Li Ziçeng
idi.
Li, 1644’te Şun adı altında kendi
hanedanını ilan etti.
Ming birliklerinin ülkenin kuzeyinde Mançu
kuvvetleriyle çarpışan komutanları Li’nin yaptıklarından hoşnut değillerdi.
General Vu Sanguyi,
Mançularla birleşerek Li’nin kuvvetlerine saldırdı. Çin tahtı bundan sonra
Mançuların eline geçti.
Mançu imparatoru Kangşi,
1662 ile 1722 yılları arasında tam 60 yıl saltanat sürdü. Oğlu ve torununun
saltanatı da buna eklenince toplam 133 yıl süren saltanat Çing uygarlığının en
parlak dönemidir. (s. 123)
1300’lerden itibaren çökmeye başlayan
Moğollar, Rusların doğuya ilerlemesine davetiye çıkardı.
1478’de Rusya’nın büyük bölümü III. İvan’ın
elindeydi. Kendisine Latince ceasar sözcüğünden gelen “çar” unvanını verdi.
Kendisini ayrıca Roma ve Bizans imparatorluklarının gerçek varisi ilan etti.
Selefi olan IV. İvan (Korkunç İvan),
yayılma siyasetini sürdürdü. 1584’te öldüğünde ülke sınırları Urallar’dan Hazar
Denizi’ne kadar genişlemişti.
1590’a dek Moskova, batı Sibirya’ya 3000’e
yakın köylü yerleştirmişti.
1660 civarında Zungar Moğollarından Galdan
Bey, bağımsız bir Moğol devleti kurmak için kabileleri örgütlemeye başladı.
1670’te Sincan’ı kontrolü altına alarak
Moğolistan’ın iç bölgelerine doğru ilerlemeye başladı.
Çinlilerle olan çarpışmalarda ordularını
kaybetti, esir alındıktan sonra, yakıldı ve kemiklerinden geriye kalan tozlar
sokaklara serpiştirildi.
Çin-Rus temasları da bu dönemde
gerçekleşti.
Sınır boylarında küçük çatışmalar
yaşadıktan sonra 27 Ağustos 1689’da Nerçinsk Antlaşmasıyla
aralarındaki ilişkileri resmiyete döktüler. Bu antlaşma çok önemlidir; o tarihe
kadar kendini dünyanın tüm halklarından ve devletlerinden üstün gören Çinliler,
ilk kez bir başka devleti denk olarak kabul etmişlerdir.
Çing hanedanının başa geçtiği 1600’lerde
Avrupa’da, modern bilimsel devrimler başladı.
Avrupa bu dönemde Çin’den ne
öğrenebileceğini araştırıyordu.
Çin’in devlet memuru almakta uyguladığı
sınav sistemi…
Leibniz, Çin’in yurttaşlık ahlakıyla
Avrupa’nın mekanik icatları bir araya getirildiğinde ileri bir dünya
medeniyetinin kurulmasının mümkün olduğunu söylemiştir.
Montesqueu, Çin’in korku üzerine kurulu
müstebit bir devlet olduğunu düşünüyordu.
Zamanla Çin’in hayranlık veren yüzü
zayıfldı. Batının ekonomisi büyüdükçe Çin’in görüntüsü ilkel ve hantal bir
almaya başladı.
Afyon savaşları
19. yüzyıla gelindiğinde Çin’le yaşanan
anlaşmazlıkları sineye çekmekten vazgeçen İngilizler 9 bin kişilik bir kuvvet
yaklaşık 50 kilometre uzunluğunda bir filoyla Yangzi nehri boyunca başkente
doğru ilerlemeye başladı (1842). Bunun üzerine imparatorluk Nankin Antlaşmasını imzaladı.
Antlaşma sayesinde İngilizler istedikleri
bütün tavizleri elde ettiler. Ayrıca Hong Kong adasını da aldılar. (s. 184)
3 Temmuz 1844’te Vangiya Antlaşmasıyla
Amerikalılar da aynı imtiyazlara kavuştular.
Çok geçmeden anlaşıldı ki Çinlilerin söyledikleri
ve yaptıkları birbirini tutmuyordu.
Amerikalılar 1848’de Kaliforniya’yı ve
1898’te de Filipinler’i aldılar.
Japonya, 1879’da Ryukyu Adaları’nı, 1895’te
Formoza’yı ve 1910’da da Kore’yi aldı.
Islahat yapamayan Çin, büyük güçlerin
manevraları sırasında sağa sola oynattıkları bir piyon haline gelmişti.
1898’e gelindiğinde Mançu’lar Boksörler adı
altında örgütlenen köylülerden oluşan gizli bir örgüte destek vermeye
başladılar.
Düsturları: “imparatora destek, yabancılara
ölüm…”
Mayıs 1900’de Boksörler, Pekin’e doğru
ilerlediler. Kiliseleri yakıp yabancı işçileri sürdüler.
Sun Yatsen
Asya’yı beyazların emperyalizminden
kurtarma hayalleri kurarak büyümüştü.
1900’den sonra Tokyo’da geniş bir Çinli
öğrenci kitlesi oluştu.
Bazıları, Japonların yardımıyla Sun’un
başkanı olduğu bir Devrimci Birlik kurdular.
Sun’un Devrimci Birlik’i Ocak 1912’de
Nankin’de Çin cumhuriyetini ilan etti.
İmparatorluk sarayında işler karıştı: Çoğunluğun
düşüncesi yeni hükûmeti en iyi idare edecek kişinin yeni Çin ordusunun baş
eğitmeni, ıslahat yanlısı ve kurnaz biri olan Yuan Şikayi
olduğu yönündeydi.
Sonuç olarak Çişi’nin
yeğeni, çocuk yaştaki imparator tahtı terk etti. Sun Yatsen istifasını verdi ve
12 Mart 1912’de Yuan, cumhurbaşkanı oldu.
Yeni Çin cumhuriyetinin kurulmasıyla
valilerin gücü arttı.
1925’te Sun öldü.
Yerine Çan geçti ve ÇMP (Çin Milliyetçi
Partisi)’yi Çin’in milli hükûmeti ilan ederek, Çin’i yeniden birleştirmeye ve
yabancılardan arındırmaya koyuldu.
İki ay sonra Nankin’i yerel savaş
tacirlerinden aldı.
1928’de Pekin’i işgal etti.
Çin Seddi’nin güneyindeki bütün topraklar
kontrolüne geçti.
1932’de Japon ordusunun finanse ettiği
Mançurya’ya Bağımsızlık Hareketi Mançuko adlı egemen bir devlet kurdu.
Japonlar, Şangay’ı ele geçirdi ve yörede
kukla rejimler kurmaya devam etti.
Bu gelişmelere Batı’dan tepki gelmedi.
Mademki Çin öteden beri eşit muamele görmek
istiyordu, öyleyse şimdi de kendi ayakları üstünde dursun… (s. 258)
1935’te
Komintern, dünyanın her yerindeki Komünist partilere, diğer anti-faşist
guruplarla ortak bir cephe oluşturma talimatı verdi. Ertesi sene ÇMP ve ÇKP
(Çin Komünist Partisi), bu talimata uygun olarak ortak bir cephede
birleştiklerini açıkladı. (s. 260)
Mao, hem ÇMP’ye hem Japonlara karşı çift
cepheli bir savaşı savunuyordu; aslında istediği, Japonlarla ÇMP’nin birbiriyle
çarpışması ve kendi partisi ÇKP’nin aradan sıyrılarak asıl kazanan olarak
ortaya çıkmasıydı. (s. 261)
Nankin Katliamı / Japonlar için utanç
verici bir yüz karası oldu.
1938’de Çin’deki tüm belli başlı kentler,
limanlar vs. Japonların kontrolüne geçmişti.
II. Dünya Savaşı
Melling 1897’de Sun Yatsen’in siyasi
müttefiki, Charlie Soong’un kızı olarak dünyaya geldi.
Soong’un üç kızının en küçüğüydü. En büyük
kız kardeş Ayiling, ülkenin en zengin banker ailelerinden biri olan Kung’lara
gelin gitmişti.
Ortanca kız kardeş Çingling, Çin
cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı Sun Yatsen’le evlenmiş,
Meyling, Sun’un halefi, Çan Kay Şek’le
evlenmiş.
Biri (Meyling) güce, diğeri (Ayiling)
paraya, öbürü ise (Çingling) Çin’e âşıktı. (s. 291)
Meyling, Çan’ın ölümünden yıllar sonra bir
gün, hayatları boyunca hiç cinsel ilişkide bulunmadıklarını söylemiş… (s. 292)
Savaş bitti, sırada iç savaş var.
Komünistler 1949’da Pekin’i kuşattılar.
Çan ve askerlerinden geriye kalanlar (…)
bir gün dönüp ülkeye tekrar sahip çıkacaklarını vaat ederek eski korsan üssü,
Formoza’ya (Tayvan) ricat ettiler.
Birkaç hafta sonra Mao, Moskova’ya gitti.
Mao / iktidara geldikten sonra etrafı
sürekli olarak kadınlarla çevriliydi. Özellikle de genç ve masum kızlara karşı
doymak bilmez bir şehvet duyuyordu ve arzu ettiği kadının evli olması bir engel
teşkil etmiyordu.
Büyük Kalkınma Hamlesi
Bütün yabancıların barbar olduğu yolundaki
geleneksel Çin görüşünün üstüne bir de Mao usulü Marksizm ve Leninizm eklenince
Çinlilerin atalarından aldıkları büyüklük kibri büsbütün depreşti.
Kültür Devrimi
Batı’da eğitim görmüş veya Batıyla herhangi
bir ilişkisi olan kişiler aşağılanıyor, saldırıya uğruyorlardı.
Bu kampanyanın esas hedefi ÇKP’nin lider
kadrolarıydı. (Kılavuzu Stalin olandan ne beklenebilirdi ki…)
Mart 1969’da Çin-Sovyet sınırında
sansasyonel bir çarpışma meydana geldi.
İssuri Çarpışması
1972’de Nixon Pekin’e uçtu.
1969’da Çin’in Amerika’ya yaptığı toplam
ihracat 5 milyon dolar iken bu rakam 1973’te 700 milyon dolara fırladı.
Mao devrim yapmakla meşgulken Çin, ekonomik
ve stratejik olarak korumasız hale gelmişti.
Neyse ki öldü ve yerine geçen Deng Şiyaoping, başarılı bir restorasyon dönemi
başlattı.
Kalkınmakta olan bir ülke eğer ekonomisini
geliştirmek istiyorsa öncelikle doğal kaynaklarını kendi elinde tutmalı…
Gerçek bağımsızlığa sahip olmak isteyen bir
ülke öncelikle yoksulluktan kurtulmalıdır.
1978’de dışa açılma ve reform sloganlarıyla
işe koyuldu.
Gelecekteki ekonomik kalkınmanın sınıf
mücadelesinden önce geleceğini ilan etti.
Partinin baskın konumu, reform programı
olağanüstü başarı kazandığı halde değişmedi.
Bu baskın konum, özgürlük heveslisi
kitlelerin tepkisini çekmeye devam etti ve bu süreç meşhur Tiananmen Meydanı
Olayları gerçekleşene dek devam etti.
1978 ile 1988 yılları arasında 2/3’i
Amerika’ya olmak üzere 50 bin öğrenci yurt dışına okumaya gönderildi.
1978’den sonraki 25 yıl içinde Çin’in
gayrisafi milli hasılası beş kat arttı.
Jiyang Zemin
Çin, 1990’larda baş döndürücü bir hızla
ekonomik kalkınma gerçekleştirdi.
1982-2003 yılları arasında Amerika ve
Avrupa’ya yapılan Çin malı ihracatı her yıl % 20-21 oranında arttı.
Büyümeye devam…
---
Türkçeleştiren: H. Hülya Kocaoluk
Yapı Kredi Yayınları
Mart 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder