25 Kasım 2012 Pazar

Jose Saramago – Manastır Güncesi


Jose Saramago – Manastır Güncesi

Bir adam darağacına götürülürken yolda karşısına çıkan biri sordu: “Nereye gidiyorsun kardeşim?”
Mahkûm cevap verdi:
“Ben gitmiyorum, götürüyorlar.”

Kral sordu, Kardinallerinin söylediği hakikat mi, Mafra’ya bir manastır dikmeyi vaat edersem çocuklarım olacak mı…
(Rahibin cevabı)
…ben hakikatin kendini duyurmak için ödünç aldığı ağızdan başka bir şey değilim… (s. 10)

İnsanlar ömür boyu çok yedikleri için ölüyorlar. (s. 24)

…kuşlar, havalansınlar diye dualara yardım etmez, umut yok, belki de hepimiz susarak en iyisini yapmış oluruz. (s. 30)

(Baltasar)
…babası ve annesi hâlâ onu hatırlıyorlarsa, ölmediğini düşünüyorlardır, çünkü ölmüş olduğuna dair bir haber almamışlardır, ama yaşadığına dair de bir şey öğrenemediklerinden ölü kabul ediyor da olabilirlerdi. (s. 32)

…her erkeğin düş stoku yığmaya ihtiyacı olur. (s. 37)

…kendi adını seçmek ve günde yüz kez onun değiştirmek insanın hakkı olmalıdır, bir ad hiçbir şeydir. (s. 48)

…ihtiyaç olmadan fikir asla olmaz. (s. 59)

(Blimunda)
…bende kişilerin içini görme gücü var. (s. 73)

Tenin gizlediğini görmek asla iyi bir şey değildir. (s. 74)

…yaşam değişiyorsa, yaşamımızın içindeki biz değil, söz gereksiz kalır.
…erkek ve kadın kendilerine ait olan şeyi taşıdığından, biri diğerini peşinden sürüklediğinden geriye dönmek zorunda kalmamak için başka bir şeye ihtiyaç olmamalıdır, bu hep bir vakit kaybı olur çünkü. (s. 84/85)

…yüreklerine bakılırsa işittiklerini anlamış gibi görünmüyorlar ve eğer kalp anlamadıysa, ağızdan çıkan sözlere yalancı denmez, bir yokluğun yansısı olarak kalırlar yalnızca. (s. 89)

…herkes neye sahip olduğunu bilse de bunun bedelini kimse bilemez. (s. 99)

Birinin adını anmak, sonra da bu adın içeriğini anlamak için hayatın geri kalanını beklemek yeterli olmalıydı, bu içeriği asla bilemeyiz aslında, çünkü var olmak var olmuş olmak değildir, var olmuş olmak var olacak olmak değildir, ama gelenek başkadır, anan baban kim, nerede doğdun, kaç yaşındasın ve böylece daha fazla şey öğrenildiğine inanılır, hatta kimi zaman her şeyin bilindiği sanılır. (s. 100)

Kadın sohbetlerinin yanı sıra dünyayı yörüngesinde tutan bir şey de düşlerdir.
…işte bu yüzden gökyüzü, insanların kafalarının içindeki o parlak berraklıktır, ama insanların başları asla hakiki ve biricik gökyüzü olamaz. (s. 114)

…hiçbir insan varlığı yeryüzündeki biricik yaşamı sırasında arzuladığı her şeyi elde edemez, rüyalar hariç, belki, iyi geceler. (s. 115)

…bir sonsuza eşittir.

…insanlar kanatsız doğmuş meleklerdir, en güzeli budur, kanatsız doğmak ve kanatları ortaya çıkarmak, beynimizle yaptığımız şey de tam budur…
Yalnızca elveda dediler, başka bir şey demediler, kimileri cümle kurmakta beceriksizdir, kimileri onları işitmekte, ama zaman geçtikçe bunların söylendiği hayal edilir ya da söylenmiş gibi yapılır. (s. 135)

Dünyadaki en güzel koku…
…belki de ayın kokusu, herkes bilir ki ay ışığı varken gecenin kokusu başkadır.
Evet, iyi insanlar, geçen gece ay ışığı nefisti. (s. 136)

Kimi zaman doğa iyi huyludur, erkek ve kadın yürürler, bulutlar birbirleriyle konuşurlar, Bırakalım evlerine varsınlar sonra yağarız. Baltasar ve Blimunda küçük çiftliğe ve öküz damına sığındılar, ancak o zaman yağmur yağmaya koyuldu. (s. 138)

Havva Havva olmaya devam ediyor, ben yeryüzünde tek bir kadın olduğu kanısındayım, yalnızca görünüşte çok, işte bu yüzden başka her türlü addan vazgeçebilirsin, sen Blimunda’sın… (s. 143)

insanlar arasındaki ortak bir yanılgı onları hakikate bağlı kalmak yerine ötekinin işitmekten hoşlanacağı şeyi seve seve söylemeye yöneltir.

…insan hatayla bir olmuşken hakikati kucakladığını sanabilir, Tıpkı hatayı kucakladığını sanırken hakikatle evlendiğini de keşfedebileceği gibi… (s. 160)

…hakikat söylendi…

…o zamandan beri hakikat çok değişti… (s. 165)

Pilatus, İsa’ya hakikatin ne olduğunu sordu ve İsa cevap vermedi, Belki de bunu bilmek için henüz çok erkendi. (s. 171)

Ünlü yapmaya da ünlü bozmaya da bir hiç yeter, ama çabuk kanacak birilerini ya da masumca veya suç ortağı olarak lafı tekrarlayacak birilerini bulmak gerekir. (s. 182)


Krallığın kötü yönetildiği, adaletin olmadığı söyleniyor, oysa her şeyin olması gerektiği gibi olduğu anlaşılmıyor. (s. 188)

Makine…
Yükseldi… (s. 195)

Nereye gidiyoruz, ve rahip cevap verdi, Engizisyonun kolunun erişemeyeceği yere, tabii eğer öyle bir yer varsa. (s. 200)

…hakikat çoğu zaman çocukların ağzından çıkar, ama bunu söyleyebilmeleri için öncelikle büyümeleri gerekir, ve o zaman da yalan söylemeye koyulurlar… (s. 209)

…biten bir savaş asla olmamış bir savaştır. (s. 211)

…mutluluk gelene kadar uzun zaman geçmesi gerekecek, çok doğru bu. (s. 219)

…vah benim sevgili eşim, bir kez ölünce hepimiz sevgili oluruz. (s. 221)

Peder Bartolomeu de Gusmao, Toledo’da öldü. (s. 224)

İnsanlara gelince, eğer onları görmek istersen, yakınlaşmamız gerekir. (s. 240)

…rüyadaki rüyayı anlayan rüyada bulur kendini. (s. 241)

…herkesin dünyası payına düşen gözlerine bağlıdır. (s. 274)

Dünyadaki her şey kendi cevabını içinde taşır, zaman alan şey sorulardır. (s. 332)


Memorial do Convento
Türkçeleştiren: Işık Ergüden
Turkuvaz Yayınları, Ekim 2007
 Jose Saramago – Manastır Güncesi


15 Kasım 2012 Perşembe

Albert Camus – Defterler 2


Albert Camus – Defterler 2
Ocak 1942 – Mart 1951

Mutluluk düşleri kurmak ne kadar da zor. En iyisi sonsuza dek susmak ve geri kalana yönelmek. (s. 13)

Yabancı’nın nirengi noktaları = Tolstoy, Melville, de Foe, Cervantes (s. 14)

“Bir aynanın karşısında yaşamak ve ölmek” Baudelaire
Kendini kendi ölümünün efendisi kılmak, işte zor olan bu. (s. 18)

Söz konusu olan, dağılmanın kural olduğu bir dünyada bilinçli yaşamaktır. (s. 20)

Gerçek sanatçı, imgelemiyle eylemlerinin ortasında bulunur. (s. 20/21)

“Üstler, astların büyüklük uyandıran bir dış görünüşe sahip olmasını asla bağışlamazlar” Balzac (s. 21)

19. yüzyıl edebiyatı ahlakçıdır, çünkü Fransızdır. Ama klasik ahlak(Corneille dışında) –eleştirel ahlaktır- olumsuzdur. Tersine, 20. Yüzyılın ahlakı olumludur: Yaşam biçimlerini tanımlar. (s. 27)

Tanrı’dan yoksun bir insan için başka bir yaşam mümkün değildir. (s. 29)

Gerçekçilik, anlamdan yoksun bir sözcüktür (Madam Bovary ve Ecinniler gerçekçi romanlardır ve hiçbir ortak yanları yoktur). (s. 31)

Kullandığınız dilin anlamı yoksa, hiçbir şeyin anlamı yoktur. Güzel konuşan tartışmacı filozoflar haklıysa, dünya çığrından çıkmış. (s. 33)

Yabancı, saçmanın karşısındaki insanın çıplaklığını anlatır. Veba, aynı saçma karşısında bireysel bakış noktalarındaki derin eşdeğerliliği. (s. 34)

Yüzü bu kadar acıya bağlıyken nasıl oluyor da bana yine de mutluluğu çağrıştırıyor? (s. 42)

Kaygılar, sahip olduğumuz en mahrem şeylerimizdir. Ne olursa olsun kaygılardan asla söz edilmeyecek. (s. 45)

Düşünce: Çok derin bir varoluş nedeniyle karşısına çıkan bütün mutlulukları, kendisine sunulan her şeyi reddeder. Evliliğini ziyan eder, pek doyum sağlamayan ilişkilere girer, bekler, umut eder. “O kadını tanımayı beceremiyorum, ama onu hissediyorum.” Yaşamının sonuna dek, böyle sürer. “Hayır, onu asla tanımlamayacağım.” (s. 46/47)

İnsan üretmek istediği bir süreçte kendini cinselliğe bırakabilir. (s. 47)

Yaşamak zorunda kalmayabilirdim: Dünya apaçık olsa, sanat olmayabilirdi. (s. 49)

Ölçüsüz cinsellik, dünyanın anlamsız olduğu düşüncesine yönelir. İffet, tam tersine ona bir anlam katar. (s. 50)

Cezayir gecelerinde köpek sesleri. (s. 51)

Kadın, aşk dışında, can sıkıcıdır. Kadın bunu bilmez. Bir kadınla yaşamak ve susmak gerekir. Ya da hepsiyle yatmak. Büyük önem taşıyan şey başka yerdedir. (s. 52/53)

Şimdi onun değerini biliyor, çünkü onu elinden kaçırdı. (s. 57)

Dünya içinde ölmek için yaratıldı ve evler de içinde uyumak için. (s. 58)

Karanlık Thomas. Thomas’da Anne’ı cezbeden, içinde taşıdığı ölümdür. Aşkı metafiziktir. Anne ölüm anında ondan ayrılır. Çünkü o anda Anne bilir ve insan bilmekten hoşlanır.
Thomas, geleceğinin habercisi olan kendindeki ölümü keşfeder… (s. 59)

a.g. (= Andre Gide?) Kafka üstüne: “Dünyevi umuda öldüresiye vurmak gerekir, ancak o zaman insan kendini gerçek umutla kurtarabilir.” (s. 67)

Saçma düşüncesinin doğrultularından biri yoksulluk ve yoksunluktur.
Saçmanın egemenliği altına girmemenin tek yolu, ondan yarar sağlamamaktır. (s. 73)

Anlamsız, anlamı olmayan demek değildir. (s. 75)

Gerçek cesaret edilgendir: Ölüme kayıtsız kalmaktır.

Eski filozoflar (haklı olarak), okumaktan çok düşünüyorlardı. Bu nedenle, somuta sıkı sıkıya bağlı kalıyorlardı. Matbaa bunu değiştirdi. Artık, düşünmekten çok okunuyor. Felsefelerimiz yok, yalnızca yorumlarımız var. (s. 78)

İnsanlarda hayranlık duyulacak şeyler küçümsenecek şeylerden daha fazladır. (s. 79)

Paraya yönelmiş her yaşam bir ölümdür. (s. 82)

Güzelliğin dışında yaşayamam. Beni bazı varlıkların karşısında güçsüz kılan budur. (s. 83)

İnsan kendini tek bir şey üzerinde yetkinleştirir ve onu iyi anlarsa, başka şeyleri de iyi kavrama ve tanıma yetisine sahip olur. (s. 87)

Sözcüklere güvenmeye klasisizm denir. (s. 89)

Cezayir’e dönünce bir çocuğun yüzüne bakarken hissettiğim duygunun tıpkısını hissediyorum. (s. 101)

Neredeyse her şeyden vazgeçebilecek kadar çok şey tanıdım. (s. 119)

Siyasal karşıtlıklar. Kurban ya da cellat olmayı seçmemiz gereken bir dünyadayız – seçecek başka şey yok. (s. 123)

E.M. Forster. “(Sanat yapıtı), evrendeki, iç uyuma sahip tek somut nesnedir – Öteki nesnelerin tümü dıştan gelen baskıyla biçimlenir ve kalıpları çekildiğinde yıkılırlar. (s. 127)

Dünyayı yeniden oluşturmak anlamsız bir iştir.
Önemli olan dünyanın değil, insanın yeniden oluşturulması. (s. 129)

Felsefe, utanmazlığın çağdaş biçimidir. (s. 131)

Biz, başkalarıyla yaşamak için yaratıldık. Ama yalnız ölünür. (s. 136)

Bir düşüncenin dünyayı değiştirmesi için, bu düşüncenin önce düşünce sahibinin yaşamını değiştirmesi gerekir. (s. 140)

Modern deliliğin kökenleri. İnsanın dünyadan yüz çevirmesine neden olan Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlık insanı kendisine ve kendi tarihine indirgedi. (s. 142)

Herkes vebayı kendinde taşır, çünkü hiç kimse, dünyadaki hiç kimse, tertemiz değildir. (s. 155)

Yaratıcının büyük mutsuzluğu, yeteneği kabul edildiği zaman başlar. (s. 157)

Yüreğimdeki yarayı iyileştiremiyorum. (s. 185)

Bir tekme yiyen Sokrates “Bir eşek bana çifte atsaydı şikâyetçi mi olacaktım?” (s. 189)

Adalet yoktur, sadece sınırlar vardır. (s. 200)

Bir ülkenin görkemli devrimiyle övünmesi, bir insanın görkemli apandisitiyle övünmesi kadar boş ve anlamsızdır. (s. 208)

Sevgimizden yoksun bir gökyüzünü ne yapacağız. Gerçek yaşamımızın korkunçluğu karşısında yalnız kalacağız. (s. 211)

İnsan ancak kendisinde olanı verebilir. (s. 224)

Dostoyevski yaşamın anlamını sevmeden önce, yaşamı sevmek gerekir der. Evet, yaşama aşkı kaybolduğu zaman, bizi hiçbir anlam teselli etmez/edemez. (s. 233/234)

Aşk olmayınca, onurlu olmaya çalışılabilir. Hüzün veren onur

…ona ait olmayan o tuhaf bakışla… (s. 238)

Yaşamaya yardımcı olan güzellik, ölmeye de yardımcı olur. (s. 240)

Acı tam olarak budur, insanın asla üstün gelemediği şeydir. (s. 243)

Ey aşkım, bu aşkı öldürmek gerek.

Umutsuz kişinin vatanı yoktur. (s. 244)

…ayrılmadım, koparıldım. (s. 247)

Her cinayet aklanmak için, aşk ile dengelenmek zorundadır.

…doğru korkunçtur. (s. 248)

Ben bozulmuş biriyim. Sevme gücümü ancak acı çekme gücümle anlayabilirim. Acı çekmeden önce bilemem. (s. 250)

Ermişlik, dünyanın mutsuzluğunu üstlenmektir. (s. 251)

Güzellik, bizim bilgimizden öç alıyor. (s. 254)

Yaratmak için düzen gerek ve benim tüm varlığım düzeni reddediyor. (s. 254/255)

…çalışmak zamana değerini vermektir. (s. 258)

Faulkner
Gururu, onuru, acıyı dile getirmeyi bilmeyen yazarlar önemsiz yazarlardır ve yapıtları onlarla birlikte ya da onlardan önce ölecektir.
-          Edebiyatı istila eden bu nihilizmin sebebi nedir?
-          Korku. İnsanlar korkmaktan vazgeçtikleri gün, başyapıtlar yazmaya başlayacaklar, yani kalıcı yapıtlar. (s. 278)

Rembrant zamanında, savaşları resmedenler zanaatçılardır. (s. 282)

Adaletin özü ile gerçeğin özü aynı şeydir. (s. 284)
 
…bir anne insanlık demektir. (s. 285)

Ölmek, rıza gösterilen bir şeye dönüşüyor.

Hiçbir şeyi halletmeden ölmek…
En azından sevilen kişilerin rahatını sağlamalı… İnsanın kendine hiçbir borcu yoktur, hatta huzurlu bir ölüm bile. (s. 287)

Türkçeleştiren: Ümit Moran Altın
İthaki Yayınları, 2003








1 Kasım 2012 Perşembe

Paul Auster – Yükseklik Korkusu (Vertigo)


Paul Auster – Yükseklik Korkusu (Vertigo)

Su üzerinde ilk yürüdüğümde on iki yaşındaydım. (s. 7)

Küçük olabilirim ama kimsenin verdiği sözü unutmasına izin veremem. (s. 10)

(Yehudi Usta)

…göründüğünün yarısı kadar bile uğursuz çıksa, güneşin doğuşunu bir daha göremeyeceğim kesin sayılırdı. (s. 11)

…benim adım Walter. Walter Claireborne Rawley. (s. 13)

Aesop,
Dünyanın en iyi çocuğu (s. 17)

Bir şey öğrenebilmem için okula gitmeme gerek yok. Zamanımı daha iyi şekilde geçirebilirim ben.
Alfabenin harflerini yazabilir misin bakalım?
Bazılarını. İşime yarayanları. (s. 20)

Cahillikte Sue bana yoldaştı. (s. 22)

Karabasanlar ülkesine zorla getirilmiştim, uyanmaya çalıştıkça karabasan daha da korkutucu oluyordu. (s. 23)

Macar. Budapeşte’de doğmuş.
…hem babası hem de büyükbabası hahammış. (s. 24)

Sue Ana, Oglala Sioux’larından. Büyükbabası Oturan Boğa’nın kardeşiymiş. (s. 25)

Bu orospu çocuğu kafamın içine girmişti sanki, beyin sıvımı emiyordu, en gizli düşüncelerimi bile okuyordu. (s. 29)

Artık biliyorsun, dedi Usta. Nereye gidersen git, beni karşında bulacaksın. (s. 34)
Bunun adı Varolma Ağrısı dedi. (s. 35)

Noel’den bir yıl sonra uçabilirsin. (s. 40)

Seni toprağa gömeceğim evlat.
…yerin altında bir süre kaldıktan sonra bir daha dünyaya asla aynı gözle bakamazsınız. Dünya, anlatılamayacak kadar güzelleşir gözünüzün önünde… (s. 43)

…toprağın altından çıkarıldıktan sonra
Hayatta kalabilmek için verdiğiniz savaşımı kazanmış olsanız da bunun dışında neredeyse her şeyi yitirmişsinizdir,
Ölüm içinizde yaşamakta, saflığınızı, umutlarınızı tüketmektedir. (s. 44)

Neden bunu bana daha önce söylemedin?
Daha önce bana inanmazdın da ondan. (s. 48)

Birleşirsek ayakta kalırız, ayrılırsak düşeriz. (s. 50)

Cüzdanlar boşalınca
İnsanın kafası öfkeyle, pislikle dolar. (s. 52)

(1926)

Usta’nın beni yeniden sevmesine gereksinim duyuyordum. (s. 55)

Aesop şeftali konservesini açarken parmağını kesti. (s. 56)

Bu olaydan sonraki birkaç hafta boyunca ev bir hastane kadar kasvetliydi. (s. 59)

Sesim kesildi
Dinginlik sardı içimi
…ne kafamda bir düşünce, ne de yüzümde duygular vardı.
…huzur veren bir boşluk dalgasının üzerinde havada süzülüyordum.
Bedenimin yerden ağır ağır havalandığını hissettim. (s. 60)

Bayan Witherspoon bizi kurtarmaya geldi, bir süre bizimle kalacak. (s. 62)

Senin yaşındayken ben de bu kadarını becermiştim, bu noktadan sonra artık yeni bir bölüme, keşfedilmemiş topraklara geçiyoruz. Sana öğüt verebilirim, ama gerekli şeylerin hepsini sen kendi başına keşfetmelisin. (s. 70)

Bambaşka bir dünyada yaşıyoruz,
Artık kimse kimsenin bedenine sahip olamıyor. (s. 79)

1927 yılı Mayıs ayının son günlerinde tıpkı İsa Peygamber gibi suyun üzerinde yürümeyi başarmıştım. (s. 86)

…belki de yapmak istediğini yaparken bütün olamayacaksın, yeteneğini tüm boyutuyla ortaya koyarken belki de kendinden bir parçayı geride bırakmak zorundasındır. (s. 88)

Dua et de bizi bulasınlar Walt, ama ötekiler için elimizden hiçbir şey gelmez.
…ağaçların arkasında umarsızca durduk, Ku Klux Klan’ın işini bitirmesini bekledik.
Adamlar Aesop’la Sioux Ana’yı alevler içindeki evden dışarı sürüklediler.
En iyi iki dostum gözlerimin önünde öldürülmüştü. (s. 90)

Büyük adamların duyguları da büyük olur. (s. 94/95)

…yaşamın bana öğrettiği bir şey varsa, evlat, o da hayatta her şeyin olabileceğidir. İş kadınlarla erkeklere gelince, hiç bahse girilmemeli. (s. 115)

Dünya sarhoş ediyor insanı evlat. Dünyanın bilinmezliği sarhoş ediyor. (s. 119)

…insanın kendisinden alınan şeye yeniden kavuşması kadar güzel bir şey olamaz. (s. 147/148)

Kaçırılmam, başıma gelen en kötü olaydı, ama sonunda şansımın dönmesine yol açtı.
Slim’in kıskacından kurtulduğumda adım her evde biliniyordu. (s. 156)

Bu düşüş öyle apansız ve şiddetli olmuştu ki bir anda kendimi kaybettim.
Baş ağrılarım o gece başladı. (s. 172)

Yere bu baş ağrılarıyla inmeyi sürdürürsen
Sen adını Bay Vertigo olarak değiştirmek zorunda kalacağım. (s. 179)

Artık gösteri filan olmayacak. (s. 182)

Seni iyileştirecek bir tek yol var.
Hadım olmandan söz ediyorum… (s. 183)

Yerçekiminin intikamı. (s. 184)

Orada kaldığın her saniye için üç dakika ağrı çekeceksin. Bana inan. (s. 185)

Usta’nın söylediği gibi. Ayak parmaklarım yere değer değmez sanki kafatasım ikiye ayrıldı. (s. 186)

…çevre güzelliği filan boş laflar bence. Yani bir yerin berbat olup olmadığına kim bakar? İçinde insan yaşayan her yer ilginç olur. İnsanları çıkart, ne kalır geriye? Boşluktan başka bir şey kalmaz. (s. 193)

…o suratı nerede görsem tanırdım. Edward J. Sparks. Adamların adamı geri dönmüştü, Slim Dayımı görür görmez hayatımın bir daha düzelmeyeceğini anladım. (s. 194)

…arka camdan içeriye bir kurşun girdi. Usta ulur gibi bir ses çıkardı. (s. 195)

İçinde bütün paramız bulunan kasayı almışlardı. (s. 196)

…sana bir çözüm önereceğim.
Bu tabancayı al ve şakağıma bir kurşun sık. (s. 201)

Sen yapmazsan ben kendim yapmak zorunda kalacağım.
…tetiği çekti. (s. 202)

Slim Dayımın izini bulmam üç yılımı aldı. (s. 203)

…çoktan ölmüştü.
Yine de hiçbir şeyi şansa bırakmak istemedim.
…başına bir kurşun sıktım. (s. 210)

…son üş yılda başımdan öyle şeyler geçti ki elimde çenemden başka bir şey kalmadı sayılır. (s. 211)
Bingo bana işi gösterdi ve her şeyi öğretti. (s. 212)

Gece kulübüne Vertigo’nun Yeri adını verdim. (s. 227)

1939 yılının Eylülünde
Dizzy Dean, Vertigo’nun Yeri’nden içeri girdi ve mahvoluşum başladı. (s. 229)

Dean, birinci ligin gelmiş geçmiş en gösterişli, en çarpıcı, en ağzı kalabalık oyuncusuydu. (s. 230)

İnsan yolun sonuna gelinde gerçekten arzuladığı tek şey ölümdür. (s. 241)

Bırak da seni öldüreyim. (s. 242)

Bu piç kurusu beni öldürecekti.
Beni gece kulübü piyasasından silen sözler bunlar oldu. (s. 244)

Molly beni yeniden adam etti. (s. 249)

Molly’yle yirmi üç yıl birlikte oldum.
Kanser onu benden aldı. (s. 250)

…istediğiniz şey ne kadar büyükse karşılığında ödemeniz gereken bedel de o kadar büyük olur. (s. 261)

Türkçeleştiren: İlknur Özdemir
Can Yayınları, 4. Baskı, Nisan 2001


Oscar Wilde – Mürver Ağacı (Toplu Öyküler)

Mutlu Prens
…heykeli süzen morali bozuk bir adam, dünyada hiç olmazsa birinin mutlu olmasına seviniyorum, diyordu.
Tıpkı bir meleğe benziyor.
Nereden biliyorsunuz?
Hiç melek gördünüz mü? (s. 13)
Mutlu Prens’in gözleri yaşlarla doluydu. (s. 15)
Öldükten sonra beni o kadar yükseğe yerleştirdiler ki, yaşadığım şehrin tüm çirkinliklerini ve tüm sefaletini görmeye başladım… (s. 16)
…kırlangıç, Prens’in yanına döndü. Artık kör kaldığına göre hep seninle kalacağım. (s. 20)
Kırlangıç, Mısır’a gitmiyorum, dedi. Ölüler Evi’ne gidiyorum.
Ve Mutlu Prens’i dudaklarından öpüp can vererek ayaklarının dibine düştü.
O an heykelin içinden bir şey kırılmış gibi tuhaf bir çatırtı geldi.
Belediye Başkanı,
Kuşların burada ölmemesiyle ilgili bir tebliğ yayınlamalıyız. (s. 22)
Sonra heykeli büyük bir ocakta erittiler.
…ustabaşı, ne tuhaf şey! dedi. Şu kırık kurşun kalbi ocakta bir türlü eritemiyorum. Bari atayım. Ve onu Kırlangıç’ın ölüsünün olduğu çöplüğe attılar. (s. 23)

Bülbül ve Gül
Ona kırmızı bir gül getirirsem benimle dans edeceğini söyledi, ama koca bahçemde bir tane bile yok.
Bülbül, nihayet gerçek bir aşık, dedi. (s. 25)
Gül Ağacı, Kırmızı bir gül istiyorsan, dedi, onu ay ışığında nağmelerden yapmalı ve kalbinin kanıyla boyamalısın. Bağrını bir dikene yaslayarak bana şarkı okumalısın. Gece boyu bana şarkı okumalısın; diken kalbini delmeli ve can suyun damarlarıma akıp benim olmalıdır. (s. 27)
Bülbül, müjdeler olsun, diye seslendi, müjdeler olsun; kırmızı gülüne kavuşacaksın. Onu ay ışığında nağmelerden yapacağım ve kalbimin kanıyla boyayacağım. Karşılığında senden tek istediğim, gerçek bir âşık olman. (s. 28)
Bülbül, Gül Ağacı’na doğru uçtu ve bağrını bir dikene yasladı.
Gül Ağacı’nın en tepesindeki sürgünde nefis bir gül, şarkılar birbirini izledikçe yaprak yaprak çiçeklendi. (s. 29)
İşte sana tüm dünyanın en kırmızı gülü.
Korkarım elbiseme pek uymayacak.
Öğrenci öfkeyle
…gülü sokağa fırlattı; gül oluğa düştü, üstünden de bir at arabası geçti.
Madem aşk, faydanın her şey demek olduğu bir çağda hiçbir fayda etmiyor, ben de felsefeye dönüp metafizik çalışayım. (s. 31)

Bencil Dev
Duvardaki küçük bir delikten çocuklar içeri girmiş, (s. 35)

Sadık Arkadaş
(Değirmenci ile Küçük Hans)

Kayda Değer Roket
Ancak gerçek âşıklar o kupadan içebilirlerdi.
Aşk öldü, aşk öldü, aşk öldü…
…kişiyi ayakta tutan tek şey, başkalarının kendinden ne kadar aşağı olduğunu bilmektir. (s. 58)

MR. W.H.nin Portresi (s. 69/110)
Shakespeare’in Mr. W.H.si
Bir kadın hatalarını sevimli gösteremiyorsa kadın değildir. (s. 218)
İnsanın serveti olmadıkça yakışıklı olması bir fayda getirmiyor. (s. 299)


Türkçeleştiren: Suat Ertüzün
Can Yayınları, Haziran 2012

Charlotte Greig - Felsefe Eşliğinde Aşka Yolculuk

Bu kötü kitabın konusu:
Susannah; felsefe öğrencisi, çok fazla rüya görüyor, rüyalarından çığlıklarla uyanıyor. Nietzsche okumaya çalışıyor, Tragedyanın Doğuşu ve İnsanca Pek İnsanca’dan bazı pasajları defterine not ediyor. Erkek arkadaşı var, ismi Jason, ilişkileri sorunlu ve bu süreçte Susannah başka biriyle yatıyor. Jason’a rağmen başka biriyle olabilmesi Nietzsche’nin özgürleştirici etkisiyle açıklanıyor (romanın felsefi derinliği bu çizgide).
Romanın ortalarına ulaştığımızda Susannah hamile kaldığını fark ediyor. Jason ya da Rob… Çocuk, ikisinden de olabilir. Susannah çocuğu aldırmaya karar veriyor. Bu süreçte Heidegger okuyordu. Varlık ve Zaman (romanda Varoluş ve Zaman olarak geçiyor) Susannah’yı kendine getiriyor.
Kierkegaard okumalarına başlayan Susannah, İbrahim Peygamber ile kendisi arasında korelasyon kurarak kürtaj düşüncesinden uzaklaşmaya başlıyor. Rob’la olan ilişkisi yavanlaşıyor, hayatına yeni birileri giriyor. Sonunda kürtaj oluyor.

Alıntı:
…hayatımızı sürdürmek için eylemlerde bulunmak, bir şeyler yapmak durumundayız: yiyecek bulmak, barınmak vs. Bütün bunları düşünmeden yaparız: aslında biz sadece, herhangi bir sorun ortaya çıkınca düşünürüz. Otomobil sürer gibi: bu işi otomatik yaparsınız, sadece çarpışmak üzere olduğunuzu fark ettiğinizde dikkat etmeye başlarsınız. (s. 184)

Türkçeleştiren: Aliye Yılmaz
Sel Yayınları, Nisan 2009