Uğur Mumcu - Silah Kaçakçılığı ve Terör
İbrahim Telemen
Telefondaki ses ısrarla bu iki sözcüğü yineliyordu: Beni
öldürecekler
"Ben silah kaçakçısı İbrahim Telemen."
Mektubu okur okumaz Hasan Fehmi Güneş’e telefon ettim,
durumu anlattım.
Telemen, İzmir'de Alman uyruklu bir kaçakçı ile birlikte
yargılanmış ve mahkum olmuş; adı devletin güvenlik birimlerince çok iyi bilinen
bir kaçakçıydı.
Kaçakçı İbrahim Telemen'in mektubu "ben 7-8 yıldan beri
silah kaçakçılığı yapan, daha doğrusu yapmaya itilmiş ve de içinden çıkamayan
ve daha fazla yapamayacağı için zorlanan bir yurttaşım" diye başlıyordu.
Telemen, daha sonra, silah kaçakçılığını on beş yıldan beri, Abuzer Uğurlu,
kardeşleri, Mustafa, Sabri, Ahmet Uğurlu'lar, Nedim Dişkaya, Seyfi Dadaş, Kurt Aziz,
Salahattin Güvensoy, San Avni, Hayrettin Yağcı, (Sındırgılı Mustafa) diye
bilinen Mustafa Aydemir, Oflu İsmail tarafından yapıldığını belirten, sonra
bunların bazılarının sağcı bir siyasal parti ile ilişkileri olduğunu ileri sürmekteydi.
Polis istesin, bütün maddi olanaksızlıklara rağmen,
Türkiye'nin üzerinden kuş dahi uçurtmaz. Bütün olup bitenlerden polis ve
gümrükler haberdardır ve bu işi yapanlarla işbirliği içindedir (s. 9).
Telemen, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesi, Çeltikçi bucağı
Yukarıhöyük nüfusuna kayıtlıydı, 1932 yılında doğmuş. 1954-56 yılları arasında
İstanbul'da çeşitli otellerde muhasebe, santral ve resepsiyon gibi yerlerde
çalışmış…
1972 yılının Aralık ayı, s. 16 vd.
Telemen'in ifadesinden şu anlaşılıyor: Silahlar, Türkiye'ye
12 Martın en yoğun olduğu günlerde sokuluyor (s. 19).
1970 ile 1972 yıllan arasında yalnızca İbrahim Telemen,
Türkiye’ye 1557 tane silah sokuyor ve bu silahlar, Kemal Ercan aracılığı ile
alıcıların eline ulaşıyor (s. 19-20).
Telemen, yurt dışından Türkiye’ye silah getiriyor. Bu belli.
Belli olmayan, Telemen'in yurt dışında, bu markları nasıl sağladığıdır.
(Kemal Ercan silahları İsmail Yıldıran'a teslim etmiş…)
O tarihte, devletin güvenlik birimleri, "Hüseyin oğlu,
Ankara Kızılcahamam nüfusuna kayıtlı, Ankara itfaiye meydanında eski elbise
ticareti yapan, Etlik Mühendisler Sokak. Çiğdem Apartmanı 25/8 numarada oturan
İsmail Yıldıran’ı arayıp bulmuş olsalardı, kaçakçılarla teröristler arasındaki
halka gözler önüne serilecekti. Ama Yıldıran bir türlü bulunamadı (s. 21).
Telemen'in ölümü 31 Mart 1979 günü İstanbul Sıkıyönetimince
haber alınır. Siyasi polis de gereken incelemeleri yapar. Telemen, kalmakta
olduğu Opera Oteli'nin 7'inci katından atlayarak intihar etmiştir. Görünüşe
göre elde edilen izlenim budur. Ancak, Telemen'in cesedi, otelin hemen duvar
dibinde bulunmuştu. 7'inci kattan atlayan bir insanın vücut ağırlığı ile
duvardan biraz daha ileride bir yere düşmesi gerekiyordu. Acaba, birileri
Telemen'i zorla aşağı mı itmişlerdi. Yoksa Telemen, bu cin gibi kurnaz kaçakçı,
birisini öldürüp, intihar süsü vererek izini mi kaybettirmek istemişi?
Bu cesedin İbrahim Telemen'in cesedi olduğu nasıl
anlaşılmaktadır? Bir "tesbit ve teşhis tutanağı" da yoktur. Otel
kayıtlarına göre, intihar eden ya da öldürülen kişi Telemen'dir. Fakat nasıl
olur da bir cezaevi kaçağı, otelde kendi adı ile oda ayırtır? Niçin otel
kayıtlarında İbrahim Telemen adına rastlanır da örneğin, Telemen'in odasında
çanta içinde bulunan ve Kemal Tayyar adına düzenlenmiş pasaporttaki ad ve soyad
ile oda ayrılmaz?
Telemen'in cesedi, akrabalarından Osman Telemen ve Kazım
Büke tarafından "memleketi Kızılcahamam'da gömeceğiz" diye
yetkililerden alınmıştır. Ancak, Telemen, Kızılcahamam mezarlığına
gömülmemiştir. Olaydan sonra, şu belirtilen kuşkular nedeniyle yeni bir otopsi
yapılmak istendiğinde Telemen'in mezarı bulunamamıştır (s. 32).
“ben elektronik aygıt kaçakçısıyım" diye itirafta
bulunan Uğurlu salıverilmişin Sanki yasalarımızda elektronik aygıt
kaçakçılığını yaptırıma bağlayan maddeler yokmuş gibi! Bu akıl almaz ayrıcalık
Abuzer Uğurlu'yu yıllarca korumaya yetmiştir (s. 41).
Süleyman Necati Topuz
(Süleyman Necati Topuz) Küçük satıcılar müstesna, Türkiye’de
silah kaçakçılığı yapan bir kaçakçı türü yoktur, kaçakçı vardır. Aslında bu da
dışa karşı zevahiri kurtarmak, kanundan kaçabilmek için bir görünüştür. Büyük
kaçakçı olarak tannanlar, kabadayılar, birtakım politika esnafı, birçok tüccar,
armatör, polis ve gümrük şefleri, silah kaçakçılığının ortaklarıdır. Bunlar,
sigaradan ağır silahlara, kozmetikten fabrika makinalarına, beyaz kadın
ticaretinden beyaz zehir kaçakçılığına kadar her işi yapmaktadırlar. Sermaye
finansman ve işin organizasyonu çok kişi tarafından yapılmaktadır. Tabii kâr
ise daha fazla kişi arasında taksim edilmektedir. Bu sebeple bu bir MAFİA'dır.
Türk Mafyası Bulgar gizli servisinin mutlak bir yönetimi ve
denetimi altındadır. Bulgar gizli servisi, Türk Mafyasını ayrılmayacak şekilde
kendisine bağlamıştır (s. 44).
Türkiye'nin afyon üreticisi bir ülke olması uluslararası
kaçakçılık olaylarındaki önemini artırıyor. Türkiye, hem kendisi afyon
üreticisidir, hem de Hindistan, Pakistan, İran gibi öteki afyon üreten ülkeleri
Avrupa'ya bağlayan yol üzerindedir.
Marsilya, bir uyuşturucu madde başkentidir. Asya'dan
Avrupa'ya ulaşan uyuşturucu madde, buradan Amerika'ya gönderilmekteydi (s.
80-81).
1967 yılının 7 Eylül günü Trabzon’un Sürmene ilçesinde bir
ihbar üzerine yapılan baskın sonucunda 1070 tane hafif makinalı tüfek, 400
tabanca ve çok sayıda mermi ele geçmişi. Yakalananlar hemen bir ad verdiler
"Biz bunları Şaban Vezir'in emri ile buraya
getirdik."
Reşit Şaban Vezir, Suriye ile Türkiye arasında bir sınır
köyünde doğmuş…
Vezir, genellikle Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da yaşar,
silah trafiğini buradan yönetirdi.
Şaban Vezir’in Türkiye'deki adamı Hacı Nahzen Albayrak'tır.
Kilisli Nahzen Albayrak'ın yaptığı iş komisyonculuktur.
Albayrak, silahları, Şaban Vezir'den alır. Ali Rıza Apdik, Ali Açmak ve Ali
Yenigün'e satar. Ali Yenigün, 1973 yılında Uğurlularla yargılanan Bayram Ali
Yenigün’den başkası değildir.
…
Halit Kahraman
Kudret Bayhan’dan Halit Kahraman’a / s. 142 vd.
Federal Alman polis yetkililerinden Erich Strass şu
açıklamayı yapar:
“Aşın sağcı Türklerin uyuşturucu madde kaçakçılığına
karıştıklarını kanıtlayan belgeler elimizdedir.”
Alman polisince, uyuşturucu madde satarken suçüstü yakalanan
Halit Kahraman şu ifadeyi vermekteydi:
“10.10.1973 tarihinde Diyarbakır’dan milletvekili seçildim.
Ankara’ya yalnız gittim, sonra ailemi de yanıma aldık. MSP’nin kurucusu ve
genel başkam Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Partinin Diyarbakır örgütünü
kurduğum için Erbakan ile ilişkilerim çok iyiydi. 1977 seçimlerinden sonra MSP
hükümete katılmadı, muhalefette kaldık. 1977 seçimlerini kaybettim. Mali
güçlükler içine düştüm. Sonunda ne yapacağımı bilmediğim için Erbakan’a
başvurdum. Tarih, 1978'in Ağustos ayıydı.
MSP’nin Ankara'daki Çankaya Hoşdere caddesindeki parti genel
merkez binasına gittim. Orada Erbakan'ı buldum. Erbakan’la yalnız konuştum,
durumu açıkladım. Kendisiyle konuşmamız sürerken bir teklifte bulundu.
Teklifini kabul edersem bana eroin temin edeceğini söyledi. Eroini Almanya'da
satacaktım. / s. 143
Eylül başında Ankara'ya döndüm ve Erbakan'ı bürosunda
buldum. Fehim Adak da bürodaydı. Konuşmaya katıldı. Önce önemsiz bir konu
üzerinde sohbet ettik. Daha sonra Erbakan’a Almanya’ya bir şeyler götürecek
birisini bulduğumu söyledim. Bunun üzerine Erbakan Adak'a benim mali güçlükler
içinde bulunduğumu ve bana yardım edilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca, benim
Almanya’ya eroin kaçıracak durumda olduğumu, bana eroin temin etmek gerektiğini
sözlerine ekledi. Bundan sonra açık şekilde eroin üzerinde konuşuldu. Bu
konuşmadan sonra bana gidebileceğimi ve onların telefonunu beklemem söylendi.
Bana, eroinin nerede ve ne zaman teslim edileceği ayrıca bildirilecekti. / s.
144
Bu olay, Türk basınında ilk kez Cüneyt Arcayürek imzası ile
24 Mart 1979 günü Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştı…
27 Ağustos 1980 günlü Hürriyet Gazetesinde Cüneyt Arcayürek
imzası ile "Erbakan eroin kaçakçılığı ile suçlanıyor" başlıklı üç gün
süren haber-yorum ortalığı iyice karışırdı. Arcayürek, haberde Halit Kahraman
olayını resmi belgelere dayanarak bütün ayrıntısı ile açıklıyor; Alman
yetkililerinin Türkiye'ye bu konuda nota verdiklerini yazıyor, resmi belgelerin
fotokopilerini yayınlıyordu. / s. 147
…Kahraman, Almanya'da Schwerte Sulh Mahkemesinde verdiği
ifadede, Erbakan ve Adak’a parti içi sorunlarından doğan bir uyuşmazlık
nedeniyle iftira ettiğini açıklıyordu. / s. 148
Zekeriya Kürşat
Zekeriya Kürşat'ın Olayı / s. 151 vd.
…
Morfin, afyondan elde edilir. Morfinden bazmorfin üretilir.
Bazmorfinin kimyasal işleminden eroin çıkar. Afyondan eroin elde etmek için
"asetik anhidrit'' adı ile bilinen bir kimyasal madde gereklidir. Ve bu
madde ABD, Japonya, Federal Almanya ve Fransa'da üretilmektedir.
Asetik anhidrit, Türkiye'ye nasıl, kimler tarafından ve ne
yolla sokulmaktadır? / s. 155
The Heroin Trail
"The Heroin Trail'', İngilizce bir kitap… / s. 159 vd.
Gümrük Yönetmeliğinin 502. maddesi Türkiye'nin katıldığı
milletlerarası anlaşmalar gereğince Türkiye'nin transitini yasaklamakla
mükellef olduğu eşyadan söz etmiş: 4922 sayılı Kanunun 26. maddesi, bu kanunun
bazı maddeleri hükümlerinin Türk karasularında yolculuk eden yabancı gemilere
de uygulanacağını belirtmiş: 1948 yılında Londra'da akdolunan denizde can
emniyeti uluslararası konferansında kabul edilen nihai kararda, akit
devletlerin gemide muteber bir belge olup olmadığını... kontrol edebileceği ve
gerekirse geminin hareketine izin verilmeyeceği hükmü yer almıştır. Birçokları
arasından rastgele söz edilen milli ve milletlerarası bu metinlerde transit
serbestliğinin mutlak olmadığı, gerektiğinde kısıtlamalar yapılabileceğini
göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
Konumuzla yakın ilgisi bakımından Montreux Sözleşmesinin 5.
maddesi üzerinde de önemle durulması gereklidir.
Bilindiği gibi, TBMM 16.3.1964 gün. 96 sayılı 17.11.1967
gün. 148 sayılı, 20.7.1974 gün ve 303 sayılı kararlarıyla yürürlükteki uluslararası
anlamalara istinaden Kıbrıs'a Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderilmesi için
hükümete yetki vermiş; bu yetkiye dayanılarak Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin tehlikeye düşmüş olan bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve
güvenliğini sağlamak. Anayasanın temel maddelerinde öngörülmüş olan düzeni
kurmak için Türkiye'nin garanti antlaşmasından doğan vecibelerini yerine
getirmek üzere 20.7.1974 günü Barış harekâtına girişmiş; Kıbrıs Rum Silahlı
Kuvvetlerinin karşı koyması üzerine çarpışmalar bulamış; Birleşmiş Milletler
örgütünün de çabalarıyla ateşkes sağlanıp fiili çatışma sona erdirilmişse de
henüz kesin bir antlaşma yapılamadığından hukuken savaş hali bugüne dek
süregelmişin O halde Montreux Sözleşmesi'nin 5. maddesinin de uygulanması söz
konusudur.
Gerçekten anılan sözleşmenin 5. maddesinde aynen: "Harp
zamanında Türkiye muharip olduğu takdirde, Türkiye ile harp eden bir memlekete
mensup olmayan ticaret gemileri, düşmana hiçbir suretle müzaheret etmemek
şartıyla, boğazlarda geçiş ve seyri sefer serbestisinden müstefit olacaklardır.
Bu gemiler boğazlara gündüz girecekler ve geçiş her defasında Türk makamları
tarafından gösterilecek yoldan vaki olacaktır" hükmü yer almış
bulunmaktadır. Bu hüküm uyarınca, Türkiye ile savaş halinde olan ülke veya
ülkelerin ticaret gemilerinin boğazlardan serbestçe geçiş olanağı yoktur. Bu nedenledir
ki, Kıbrıs bandıralı silah yüklü bir geminin boğazlardan serbestçe geçişi
mümkün olmadığından Türk Hükümeti hükümranlık haklarına ve sözü edilen
sözleşmenin 5. maddesine dayanarak kendi güvenliği yönünden bu gemi ile
içindeki silahlan kontrol altına alabilir (s. 178-179).
Tuncay Mataracı
Mataracı Davası / s. 183 vd.
Adnan Kaşıkçı adlı uluslararası bir kaçakçının zamanın
başbakanı Demirel ile görüştüğü gün parlamento koridorunda rastlaşmış ve
konuşmuştuk: "sayın Mumcu" diyordu "kaçakçının Allah’ı gelmiş
başbakan ile konuşuyor bir de bizlere kaçakçı diyorlar" diye yakınmıştı.
Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı'nın Harun Gürel'i
İpsala gümrük kapısına niçin atadığın Komisyon raporu şöyle açıklamaktadır:
“Emekli jandarma astsubayı Harun Gürel'in İpsala gümrük
müdürlüğüne getirilmesi, Abuzer Uğurlu tarafından verilen 10.875.000 TL rüşvete
dayanmaktadır (s. 184).
Valinin ikinci kez işten el çektirdiği Harun Gürel, Bakan
Mataracının yazılı emri ile yeniden ayrı göreve getirilmiştir.
Mataracı'nın kaçakçılık olayına el koyan bakanlık
yetkilileri ile ilgili işlemleri de oldukça ilgi çekicidir: Abuzer Uğurlu'nun
kaçak TIR’larna el koyan Yeşilköy Havaalanı Müdürü Vefik Özköse, Büyükdere'de
ihsan Kalkavan’ın kaçak tolien’lerine el koyan Büyükdere Gümrük Muhafaza Bölge
Amiri Niyazi Eren, Demir dışalımcısı Suat Sürmenin kaçak demirlerine el koyan
İstanbul gümrükleri başmüdürü Oktay Ergül bu olaylardan hemen sonra
görevlerinden alınmışlardır (s. 187).
Tuncay Mataracı, yakın arkadaşlar olan Şaban Eyupoğlu, Halil
İbrahim Demir ve Salih Rakıcıoğlu adına açılan banka hesaplarını, elde ettiği
gayrimeşru menfaatler ve rüşvet için bir nevi (paravan kasa) olarak kullanmakta
ve bu hesaplarda toplanan paralar ya kendisine ya da talimatı üzerine kardeşi
Köksal Mataracı, yeğeni Hakkı Kalkavan, damadı Salih Aydın ve gayri resmi
ortağı Ali Yıldız'ın hesaplarına nakledilmektedir (s. 189).
Bakan Tuncay Mataracı, bu savlara, Soruşturma Kurulunda ve
Yüce Divan'da "bunların hepsi komplodur" biçiminde yanıt verdi.
Türkiye'ye silah nerelerden sokulmaktadır? Önce gümrüklerden
sokulmaktadır. TIR kamyonları, gümrüklerden çok rahat biçimde geçip,
istedikleri bölgeye silah satmaktadırlar. Kullanılan ikinci yol, deniz
kıyılandır. Karadeniz ve Ege'de bu iş için kullanılan özel ve kuytu limanlar
bulunmaktadır. Üçüncü yol, güneydoğu bölgesi sınır boylandır. Bu yörelerde
özellikle canlı hayvan karşılığında silah kaçakçılığı yapılmaktadır.
Kocaeli ilinin kıyıları da kaçakçılar tarafından kullanılan
bir çeşit "serbest” bölgelerdir.
Kaçakçılık dünyasında kent adıyla anılan gruplar vardır.
"Malatyalılar" Uğurlulardır. Oflular ve Cevahirler, Malatya grubu ile
dostturlar. Siirt grubunda "Heybetliler" bulunur. Kalkavanlar ve
Kapanoğulları, Karadeniz grubundandır. Samsun-Trabzon grubu, "Kral
Sami" ye bağlıydı, şimdi yerine geçeni bilemiyoruz.
Gazianteplilerin en ünlüleri Karagülleler'dir.
Karagülleler'den sonra Zelzeleler, Nehirler, Çiller yer alır.
Kaçakçıların dilinde "hamal" diye tanımlananlar,
üçüncü, dördüncü sınıf kaçakçılardır. Kabadayılar, bu türdendir (s. 204).
Kaçakçılığın büyük patronları yurt dışı bağlantıları
olanlardır. Şaban ve ismet Vezir kardeşler, bunların en ünlüleridir.
Vezir kardeşlerin karargâhı Bulgaristan'ın başkenti
Sofya'dır. Abuzer Uğurlu'nun Sofya'daki adresi bellidir. Bulgar Kintex şirketi
bu işlerin içindedir.
Çok sayıda politikacı, bu kara para cenneti içinde yaşamayı
seçmiştir.
1981 yılı sonunda İstanbul'da yapılan "Perşembe Pazarı
Operasyonu" yedek parça kaçakçılığının bir ucu Ermeni kökenli bir
işadamına dayandığını kanıtlıyor. 1982 Martında ortaya çıkarılan bir başka
elektronik aygıt kaçakçılığında Kıbrıs üzerinden kaçakçılık yapan bir çete
ortaya çıkıyor. Başlarında yine Ermeni kökenli bir işadamı bulunuyor.
Uyuşturucu madde ticaretinin en çok yaygınlık gösterdiği 1975
yıl, Lübnan iç savaşından sonra üçyüz bin dolayındaki Ermeninin ülkelerinden
göç ederek bütün dünyaya yayılmalar tarihine denk düşmektedir.
Zaharoff
1839 yılında, Türkiye'de Muğla'da doğan Zaharoff, yoksul bir
Rum çocuğu olarak büyüdü, yaşamı yoksulluk içinde geçti. 1936 yılında
öldüğünde, İngiliz basını ardından yas tutmaktaydı.
Hemen hemen bütün savaşlarda, silahlar, Zaharoff’un
şirketinden geçerek çarpışan askerlerin ellerine ulaştı.
İngiltere'de savaş sanayicilerine danışmanlık yapan Muğlalı
Rum Zaharoff, bu hizmetlerinden Ötürü, İngiliz kralı tarafından “sir” unvanı
ile Ödüllendirildi. Ayrıca, Fransızların "Legion D'honneur” nişanı ile de
onurlandırıldı.
Zaharoff'un boş bıraktığı tahta oturan bir başka silah
tüccarı, Sam Cummings,
Ünlü Amerikan Dergisi Time, 26 Ekim 1981 tarihli sayısında
Sam Cummings ile yaptığı röportajda, bu ünlü silah tüccarının üç yıl CIA adına
çalılığını yazıyordu.
Kaşıkçı
Suudi Arabistanlı bir doktorun oğlu olan Kaşıkçı, Mısır’da
Victorya College'de okudu. Bu okuldaki en yakın arkadaşlarından biri, Ürdün
Kralı Hüseyin'di.
Babası, Kral Suud'un dostlanndandı.
İngiliz firmalarının Rolls-Royce'un ve Marconi'nin
temsilciliklerini aldı.
1964 yılında imzalanan bir antlaşma ile Kaşıkçı Lockheed
şirketinin adamı oldu. Aslında Kaşıkçı, doğrudan doğruya Sarayın adamıydı. Ve
Lockheed, yalnızca Suudi Arabistan'da değil, temas kurduğu her ülkede rüşveti,
Kaşıkçı aracılığı ile ödemekteydi.
Kaşıkçı, Pentagon ile Asya ve Afrika devlet yönetimleri
arasında bir köprü görevini yapmaktadır.
1980 yılında Türkiye'ye beklenmedik bir ziyaret yapan bu
"çok uluslu komisyoncu”, Başbakan Süleyman Demirel ile Başbakanlık
köşkünde gizli bir gör0şme yapmış, ancak, Kaşıkçı ile Demirel'in ne
konuştukları öğrenilememiştir.
Zaharoff'tan Cummings'e, Cummins'den Kaşıkçı'ya uzanan çok
uluslu silah ticareti, bir kapısı Türkiye'ye de açılan silah pazarının,
kapitalist dünya içindeki yerini ve ilişkilerini gösteriyor.
"Silah satışı, silah üreten devletlerin ulusal
çıkarlarını ilgilendirir!"
Kissinger
…
24. Basım: Ekim 1996, Ankara
UMAG Vakfı Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder