Orhan
Naci Ak - Fehmi Rasim Çelik - Rize Kültür
Derlemeleri
Merkez
İlçe
Düğün
Adetleri
Eskilerin eş seçmede fazla şansları yoktu. Eş
seçimini aile büyükleri yapardı.
Evlenen kimseler genellikle ya komşu ya da
hısım akrabadan biri veya hısım akrabanın komşuları olurdu.
Evli ablalar ve gelinler de bu tür
evliliklere aracılık ederlerdi.
…kız ve erkeğin birbirleriyle iletişim
kurabilecekleri pek çok ortam oluşurdu (s. 3).
Kızı bini ister biri alır.
Aralarında sütkardeşliği yoksa amca ve teyze
çocukları birbirleriyle evlenebilirdi.
Çok az görülen bir şey olsa da Rize’de de
beşik kertme olayı vardır.
…aile uygun görürse kız istenir. Bu işe aracı
olan kişilere elçi denir.
Burada kadın kadına konuşurlar.
Alınacak başlık kıza kesilecek elbise vs. ara
kesme gününde konuşulur, karara bağlanır (s. 4).
Peştamalı omuza vurup kız aramak tabiri
mecazdır.
Görücüye gidenler çoraplarından birini ters
giyerek durumu belli ederler.
Ara kesme töreni kız evinde olurdu.
Oğlan babası istenen başlık parasını verir,
kızın nüfus cüzdanını alırdı.
Silahlar patlar, müjde verilirdi.
Daha eskiler dolma tüfeklerle şenlik
yaparlardı. Buna da donanma yapmak denirdi.
Ara kesmeden sonra işin bozulması çok nadir
görülen bir olaydır.
Kız kaçırma yerine kız çekme denir (s. 5).
Bu kaçırma olayından sonra iki aile bir süre
düşmanlık eder ancak çok sonra barışırlardı.
Peşe gitme; kızın kendi isteğiyle ailesine
tavır alarak kaçmasıdır. Peşe gitme olayından sonra aileler arasında husumet
olmaz. Hatta barışır ve başlık parası alıp elbise keserlerdi. 1950’li yıllardan
sonra başlık parası artık istenmemiştir.
Başlık parasına eskiler yeği derlerdi.
Kızın çeyizinde iki top feretiko, gömlek, çok
sayıda (40-120 adet gibi) peşkir, danteller, yastık geymeleri vs. bulunurdu (s.
6-7).
Kızın çeyizinin bir kısmı bohçalardan oluşurdu.
Bu bohçalara çıkma da denirdi.
Bohça, içine çeşitli giysilerin, eşyaların
konulduğu dört köşe kumaşlardır (s. 7).
Bohça daha çok geline altın takacak olan
yakın akrabalar için hazırlanır. Bu bohçalara çıkma da denir (s. 17).
Elbise kesmek; düğüne 1-2 hafta kala veya 1
ay kala yapılırdı. Gelinlik kumaş, elbiselik kumaş, çarşaflık kumaş, takılar
vs. bu sırada alınırdı.
Kız ve oğlan elbise kesmeye katılmazdı.
Rize’de düğünler Perşembe veya Pazar günleri
yapılırdı. Düğün hangi gün yapılacaksa üç gün öncesinden başlardı.
Düğün için görevlendirilen iki kadından
birine düzenci denir. Düzencinin görevi gelinin yanında durmak ve ona yardımcı
olmaktır (s. 8).
Gelini hazırlama görevi düzencinindi.
Diğer görevli kadına dondarcı denir. Bunun
görevi ise yemek ve servis işleridir.
Davet edilecek kişiler tek tek ziyaret
edilirdi.
Mes-papuc günü, kız takılarını takar ve o
günden sonra büyüklerinin yanında görünmezdi.
Sözü kesilen erken ve kız kayınpederine
görünmezdi.
Gelin düğün gününe kadar, damat ise düğünden
sonraki hafta gerçekleşen kız evinin davetine kadar kaynana ve kaynataya
görünmezdi (s. 15).
Düğünden bir gün öncesi oda donatmak günüdür
(s. 9).
Gelin
odası
Gelin Odası
1- Gelin
karyolası demir ve pirinçten yapılmış olurdu. Yatak çarşafı serili, üzerinde
yorgan, yorgan üzerinde melez çarşaf veya feretiko çarşaf, yastık, dantelli
yastık kılıfı, karyola eteği kanaviçe-dantel şeklinde
2- Seke
sedir veya divan bulundurdu bu divan dar olurdu. Divan üzerinde halı veya
dokuma kilim döşenir. Kalın goblen kumaş örtülürdü. Yastıkları ot veya samandan
serk olurdu.
3- Bir
köşede ceviz sandık bulunur. Sandığın içinde bir veya iki göz felemidi yani göz
bulunurdu.
4- Çeyiz
sandığının içinde: 10-15 çarşaf, peşkirler, çemberler, yaşmaklar, mendiller,
birkaç top feretiko, merserize iplikle ve yün iplikle dikilmiş çoraplar
bulunur. Çeyizde ayrıca namazlık ve tespih de bulunur.
5- Pencerelerde
üç kat perde bulunur. Perdelerin boyu pencere camını az geçerdi. En alttakinde
30 cm kadar dantel, ikincisi keten tül, üçüncüsünde kanatlar bulunurdu.
6- Gelin
odasında banyo bulunur. Ayrıca bakır leğen, güğüm, gümüş hamam taşı odanın bir
köşesine konurdu. Simli, yüksek topuklu özel bir takunya ve terlik de
bulunurdu.
7- Oda,
kilim benzeri halı ile döşenirdi.
8- Köşe
halısı, duvarda Mushaf kabı ile birlikte Mushaf, iğnedanlık, elbiseler üzerinde
de örtü bulunur.
9- Odada
bir köşede konsol bulunur. Konsolun üzerinde konsol aynaları, karpuz lambası ve
gaz lambası bulunur. Gaz lambası duvara da asılabilir.
10- Elbiselikte:
yünlü elbise, kadife elbise, döpiyes elbise, feretiko veya pazen divitin,
sabahlık bulunur.
11- Gelin
elbisesine pembe, mavi, beyaz renklerde ipekli duvak takılır, duvağa ayrıca
gelin teli de takılırdı.
12- Gelinlik
kloş etek, belden kesik, üst beden tamamen oturmuş, alt kol kısmı dar üzeri
bol, etek boyu maksi, yakası kapalı olurdu. Yakada dantel mutlaka olurdu.
13- Gelinin
ayakkabıları beyaz olur. Çorapları kalın, koyu ve arkadan dikişlidir.
14- Gelinin
takıları: lira küpe, elmas veya pırlanta küpe, kolda inci, hasır bilezik, beşi
bir yerde, arpa bilezik…
15- Gelin,
odada sedir üzerinde veya masanın üzerinde ayakta dururdu.
Ellerinde dantelli eldiven, elleri göbeği
üzerinde dururdu. Bir elinde mendil bulunurdu.
Gelinin kaşları alınır, rastık çekilir, alık
sürülür, ellerine kına yakılır, nadiren dudakları boyanırdı (s. 10-11).
Gelinlik
Gelinlik olarak eskiden pembe elbise giyilir,
üzerine yün kuşak takılırdı. Başa ise süslü fes giyilirdi (s. 11).
Kına gecesi eğlenceli geçerdi.
Eski düğünlerde içki içilmez, ziyafet
çekilmezdi (s. 12).
Düğün yemeği genellikle etli sarma, etli
fasulye, herse, pilav ve baklava gibi yemeklerden oluşurdu.
Gelin evden çıkarken bir yakını kapıyı keser
ve bahşiş ister.
Gelini almaya gelenler geldikleri yönden
dönmezler, buna imkân yoksa eve diğer kapıdan girilirdi (s. 13).
Gelin koca evine girmeden evvel gelinin
kardeşi kapılık ister. Gelin ahıra iner ve ahırdan beğendiği sığırı kapılık
olarak alır.
Gelin kapıdan girmeden kayınvalide kapının
eşiğine bir parmak bal sürer, daha sonra gelinin parmağını bal tasına batırıp
kapının başına bal sürerdi.
Gelin koca evine girince odasına geçer ve
orada ayakları yıkanırdı. Görümce, elti veya halası yıkardı gelinin ayaklarını
(s. 14).
Kız tarafına yemek verilirken erkeklerden
biri sofraya silah koymak suretiyle sofrayı keser. Bundan maksat enişteyi
görmektir (s. 15).
Nikâh düğün günü kıyılır.
Nikâh kıyıldıktan sonra enişte sofrası
kurulur. Bu sofrada bir bardak şerbet, iki dilim baklava, bir parça ekmek
bulunur (s. 16).
El ayak çekildikten sonra erkek evinde yalnız
kalan ev halkı kaynana horonu kurardı (s. 17).
Düğü gününden bir gün sonra kızın
yakınlarından bir kadın damat evine gider, buna yol açma denir. Yol açmaya
giden kadın yanında bir tepsi baklava götürür. Bu ziyaretten maksat evli çiftin
ilk gecesine dair durumu öğrenmektir.
Düğünden bir hafta kadar sonra enişte daveti
gerçekleşir. Bu davette şakalaşmalar olur. Erkek tarafı hatıra olsun diye
masadan bir şeyler çalar (kaşık, çatal gibi), Enişte bağlama adeti de bu davette
görülür. Enişteyi, arkadaşları oturduğu yere bağlar ve kaynanadan bir tepsi
baklava isterler (s. 18)
Giyim
Rize’de şehirli kadınlar seferberlikten önce
çarşaf giyinerek sokağa çıkar, evde başlarını tülbentle örterlerdi (s. 20).
Evli olan kadınlar başların fes takarlardı
(s. 24).
Köylü kadınlar şehre inerken çarşaf veya
makaslı çeşan giyinir (s. 20).
Seferberlikten sonra yokluk had safhaya
ulaştığı için insanlar ne bulabildilerse onu giyindiler. Giysi diye herhangi
bir örtüye sarındıkları da olurmuş.
Seferberlikten önce köylerdeki gelinler kutni
elbise dedikleri belden aşağısı üç etek olan bir elbise giyerlermiş. Bunun
üzerine kadifeden bir kaftan giyerlermiş.
Seferberlikten sonra köylerde gelinlik
giyilmezdi (s. 21).
Köylerde yalın ayak dolaşılırdı. Köylüler
ellerindeki çarıkları ana yola kadar giyinmezlerdi.
Şalvar yoktur. Dolaylık olarak peştamal
kullanılır (s. 24).
Takı olarak 22 lira tabir edilen küpeler,
koyunda beşibirlik…
Elbise: çiçekli basma kumaştan olduğu gibi
desenli pazenden de yapılırdı. Günlük giyilir. Üstüne makaslı ve dolaylık takılmak
suretiyle elbise örtülürdü (s. 26).
Erkek başlıkları: Eskiden dalfes, kalpak ve
kukula giyilirdi (s. 27).
Takı: Belde kama, boyunda muska asılıdır.
Cepte zincirli saat takı ve aksesuar olarak kullanılır (s. 28).
Soldan sağa: Altıkan Osman, Altıkan Mehmet,
Sürmeneli Kukudali Salih Çavuş, Altıkan İlyas, Ali Kansız
Önde: İpsiz Recep
Doğum
Ebe nene doğumdan evvel ellerini yıkar,
besmele çekerek, kelime-i şahadet getirerek işine başlar.
Lohusaya önce yağlı bal içirilir, beslensin
diye çumur yedirilirdi. Çumur tuzsuz yağ, yumurta, ekmek karışımıdır, sütle
birlikte yedirilir (s. 30).
İkindi vaktinden sonra eve kim gelirse gelsin
elini ateşe veya sıcağa tutar.
Lohusanın yatağının altında sabun
bulundurulur (s. 31).
Kızın ilk doğumunda beşik alayı yapmak
adettendi. Beşiği kızın babası alır (s. 32).
Rize’de “binam” tabiri çok yaygındır. Yavrum,
evladım manasında kullanılır.
Miras
Erkek çocuklarına kalır. Baba evi kızlara her
dair açıktır. Mal taksim edilirken kızlara gömülmeklik denilen küçük bir hisse
ayrılırdı (s. 34).
Hemen bütün işler yardımlaşma ile yapılırdı.
Komşuluk ilişkileri çok kuvvetliydi. Evlerde misafir odası hazır bulunurdu.
Misafir geldiği zaman odaya kibrit, fener konulurdu.
Ramazan ayının bir eğlencesi, asmaların kuru
kabuklarını soyup asma bağı yapmaktı. Asma bağları
tutuşturulunca alevlenmez, sadece közlenerek ışık verir. Bu ışık sayesinde
teravih namazına gidenler için yollar aydınlatılırdı (s. 36).
Bayramlarda enişte lokumu mutlaka yapılırdı.
Eski bayram eğlencelerinden biri de
salıncaklardı (s. 37).
Sünnet
Çocuklar 6-7 yaşlarında sünnet ettirilirdi.
Sünnet işini seyyar sünnetçilere yaptırırlardı.
Hac -
Hacı Ziyareti
Hacı evine bayrak asmak, evin kapısını yeşile
boyamak görülen adetlerdi (s. 39).
Meteoroloji
Mart Dokuzu (22 Mart) çıkmadan kış
soğuklarının devam edeceğine inanılır.
Abril Beşi (18 Nisan) çıkmadan yaz gelmez.
Litropi (22 Haziran) sıcakların başlaması
olarak kabul edilir. Bu tarihten sonra fasulye dikilirse yetişmez.
Kestane Karası (30 Eylül), yağmur ve fırtına
beklenir (s. 39).
İnanç
Yapısı
Hatim duası yapılmazdan evvel evlere haber verilir. Cemaat camide
toplanır. Merasimin sonunda, getirilmiş olan baklavalar yenirdi.
Mevlüt genellikle Zilhiccenin on ikinci gecesinde okutulur.
İcazet
merasimleri
Hafızlığını tamamlayanlara ve de medrese
tahsili tamamlayanlara icazet merasimi tertip edilir. İcazet merasimleri çok
kalabalık olurdu, bu nedenle ilçedeki büyük camilerden birinde tertip edilirdi.
Bu merasimde de gelenlere baklava ikram edilirdi (s. 41).
Yağmur
Duası - Güneş Duası
1930’lu yıllarda kurak geçen bir dönemde,
kalabalık bir cenazeden sonra Yusuf Hoca (Yusuf Karali), yağmur duası yapmış ve
duadan sonra da yağmur yağmıştır diye anlatılır (s. 42).
Yaylalarda havalar çok yağışlıdır bu nedenle
çocuklar bubirdak düzenlerler. Bubirdak bir çalı süpürgesinden yapılır.
Süpürgeye kol takılır, kırmızı fistan giydirilir, başına da puşi bağlanır.
Ellerinde kintaman (kıl torbası, kıldan örülmüş torba) asılır. Bubirdak ile
birlikte tekerleme söylenerek her eve gidilir bir parça yiyecek alınır.
Toplanan yiyecekler pişirilip hep birlikte yenir (s. 42-43).
Güneş ve ay tutulmalarında ezan okunur, silah
atılır, teneke çalınır yahut iftar borusu çalınırdı (s. 43).
Çocuk
Oyunları
Seksek oyunu: Lepe yahut kiremit oyunu da
denir.
Ölüm
Ölen kişinin gözleri kapatılır. Çenesi
bağlanır. Şişmesin diye de karnının üzerine bıçak, makas gibi bir metal konur. Kolları
uzatılıp ayak başparmakları birbirine bağlanır (s. 46).
Eskiden kefen bezi olarak feretiko yani
kendir bezi kullanılırdı. Yaşlı kimseler kefenlik diye bir miktar kendir bezini
saklarlardı. Cenazeyi kaldırmak için de bir miktar para (gömülmeklik)
saklarlardı (s. 47).
İmece
Eğrat sözü ırgattan gelmiştir.
Köylerde kamu yararına olan bütün işler
imeceyle yapılırdı.
Ağır işlerde erkekler imece yapar, bahçe ve
ekinle ilgili işlerde kadınlar imece yapardı.
Halk
Hekimliği
Ayak burkulmasına karşı yağlı ve tuzlu hamur
yoğrularak ağrıyan yere bağlanır.
Romatizma ağrısı çeken yeri arıya
soktururlar.
İnek hastalandığı zaman, kulağına küçük bir
çentik atılarak kan akıtılır.
Kabızlığa karşı halis zeytinyağı içilir.
Zayıf saçların gürleşmesi için asma suyu ile
yıkamak tavsiye edilir (s. 56).
Altını ıslatan çocukların beli çekilir.
Romatizma hastalıklarına karşı kum ısıtılır,
ağrıyan yere sarılır.
Sarılık geçiren çocuklar sarı kumaşlara
sarılır.
Kan çıbanı varisler sülükle tedavi edilir.
Deli baldan yiyip de tansiyonu düşenler soğuk
suya sokularak tedavi edilir (s. 57).
Şifalı
sular
Ayder, Andon, İkizdere Şimşirli İçmeleri,
İkizdere Ilıcaköy, Güneysu Setoz Ilıcası, Cimil ve Kabahır Ilıcaları…
İnanç
Yapısı
Evlenecek kişilerin bir yere çivi çakmaları
halinde bağlanacaklarına inanılır.
Eve et gireceği zaman lohusa ve bebek ayağa
kaldırılır. Aksi halde taze etin lohusayı veya bebeği basacağına inanılır (s.
59).
Zifona
/ Hortum
Denizde zifona görüldüğü zaman afet duaları
okunur, bir bıçakla hortuma karşı onu keser gibi hareketler yapılır. Bu şekilde
zifonanın dağılıp yok olacağına inanılır (s. 62)
Altın, para gibi değerli eşyası çalınan kişi
fasulye okutur. Eğer hırsız çaldığı eşyayı geri vermezse okunan fasulye şişene
kadar hırsızın da fasulyeler gibi şişip patlayacağına inanılır (s. 63).
Helek
Cami
Merkez ilçede Muradiye Köyündedir.
Rivayete göre camiyi yapan usta ermiş idi,
yağan yağmuru durdururdu. Mezarının cami kapısının altında olduğuna inanılır.
Başka bir rivayete göre geceleri
şehitler/ruhlar bu camide namaz kılarlarmış. Bu cami Perşembe günleri ziyaret
edilir. Ziyarete gelen niyet tutar, namazını kılıp duasını eder (s. 65).
Atasözleri
Denizde balık, tavayi attum ustine
Çiha corduğu tane bitmez
O kizum sağa derum o celinum sen işit
Masti çedi: Huysuz kadınlar için kullanılır.
Dişi kedi demektir
Kukarilan çekmek: Özlemek, Kukari bir şeyi
çekmek için kullanılan çengelli odun parçasıdır
Kuncilan kaşinmak: Fakirler için kullanılır. Kunci,
kendirin odunsu kısmıdır
Kutunilan kaşinmak: Fakirler için söylenir.
Kutuni, mısır koçanının taneleri alınmış kısmıdır
Post domuzu: Aşırı şişman kişiler için
söylenir
Ağza vermek: Gizli bir işi açığa vurmak
Tekerleme
Elimi soktum muhlamaya, elim muhlamalandı ben
muhlamalanamadım
Bilmece
İki direk bir nayla: Tavuk
Bir vururum bin döker: Elek
Namaz
Taşı
Eskiden her evin avlusunda bir namaz taşı,
evin içinde de bir namaz tahtası olurdu.
Hediye
Eskiden yeni ev yapan kişiye ekseriyetle
dokuma türünden hediyeler verilirdi.
Cami yemeği
Cami hocasına mahalleden her hane sırayla
yemek götürürdü (s. 79).
Kav
Gürgen ağaçlarının gövdesinde çıkan bir tür
mantardır.
Parçalanmış gürgen mantarları suya atılır.
Bir saat kadar kaynatılır. Kaynar suda pişen bu mantar kuruyunca çakmak taşı
kıvılcımıyla kolayca tutuşur (s. 80).
Sözlük
Apoksi: Demir aletleri döverek düzeltmek
Eşadi: İnsan suretinde yapılan korkuluk
Felemidi: Çeyiz sandığının içinde bulunan iki
adet göz
Ğoy: Üvey
Loha: Kor ateş
Ardeşen
Düğün evine girildiğinde bacası bulunan
evlerde bacanın önüne toplanan kalabalık, bacanın zincirine (klemuri) tutunarak
selim sayarlar (s. 128).
Selim saymadan sonra yemek masasına geçilir.
Çamlıhemşin
Vartevor
Her köyün bir yaylası vardır. Vartevor,
eğlenme ve dinlenme amacıyla yapılan bir yayla göçüdür. Her yıl Ağustos ayında
gerçekleşir.
Herkes süslenerek, düğüne gider gibi gider
yaylaya (s. 163).
Çayeli
Yörede erkekler kendirden dokunmuş gonaveç denilen yakasız bir mintan giyinirlerdi (s.
179).
Peynir şırası bağırsak kurtlarını döker
(180).
Üzerinde yılan resmi bulunan yılancı kuruşu
(yılancık), kolye yapılarak boyunda taşındığında ağrıları giderdiğine inanılır
(s. 182).
Deyişler
Kotlan yalan demek: Siyasetçi alışkanlığı
Öküzü tereğe çıkarmak: İşi yokuşa sürmek
Bilmeceler
Uzun uzun halatlar, ucunda beyaz atlar
(Kabak)
Şimşircilik
Şimşirle daha çok kaşık, kepçe, rende ve
marangoz aletleri yapılırdı (s. 190).
Çahri
Mısır tarlalarına musallat olan yabani
hayvanları korkutmak için yapılan bir alettir. Su ile çalışır (s. 192).
Yaylacılar yayla dönüşünde eşyalarının
hepsini geri getirmezler. Bazı eşyalarını ağaçların dibine saklayıp üzerini
dallarla örterler. Eşya saklanan bu yerlere pun
denir (s. 198).
Aydınlatma
Çıradan (maşala) adı verilen bir alet
yapılır. Üç parça odunun üzerine teneke konur, bunun üzerinde de çıralar
yanardı.
Kendirin funci/kunci denilen kabuğu da
aydınlatma amacıyla kullanılırdı.
Balık yağı, idare lambalarına doldurularak
fitil yordamıyla yakılırdı.
Balıkyağını gazyağı izledi.
Gazyağı, önceleri likmen adı verilen ahşap
masanın üzerinde bulunan bir boru ve fitil ile yakılırdı.
Likmenden sonra cam şişeli lambalar ve
lüküsler ortaya çıktı (s. 207).
Derepazarı
Deyişler
Çimidi kafa: Akılsız
Livrik: Uzun adam
Lapara: Uyuşuk, ağır, tembel
Nunuka: Eli yavaş, tembel
Fufuka: En küçük zorluğa dayanamayan
Salahana: Başıboş gezen
Pitika: Kısa ve sıska
Patiça: Taze fasulye
Tivrili: Tuz döğme taşı
Duğrani: Yayık
Ğoğolis: Karmakarışık
Kuvari: Ham incir
Fındıklı
Forka: Değerli entarilere denir. Sutaşı ile süslüdür.
Kokneç / koknoç: Siyah renklidir, giysilerin önüne takılır. Eskiden
oşumale denen el tezgâhlarında dokunan ve adına lemza denen bezden yapılırdı
(s. 225).
Başa bağlanan şifon siyah renktedir. Bozaz,
Titriba ve Vala gibi adları vardır (s. 226).
Erkek Giysisi
Ruze (Yelek): Önden yarıya kadar açık ve
düğmelidir. Yanlarında cepleri bulunur. Ruza, soğuk havalarda giyilir (s. 227).
Hemşin
Gurbetçilik yıllarca aile geçiminin
vazgeçilmez unsuru oldu. Erkek nüfus çocuk yaşta, gurbetçiliğe özendirilerek
yetiştirildi.
Bolşevik ihtilalinden sonra bu kapı kapandı
ve eski dönem gurbetçiler tatlı ve pastacılık gibi işlere yöneldiler (s. 263).
Yayla
Otlar azalmaya başlayınca otlak alanların bir
kısmı geçici bir süre hayvanların girmesine yasaklanır. 20-30 gün devam eden bu
yasağa koru denir. Korunun sona erdiği herkese bir gün evvelden haber verilir.
Böylece ertesi gün herkes hayvanlarını otlatmaya başlamış olur. Buna da koru
bozma denir (s. 270).
Koçan yapraklarına yörede poçok
denilmektedir.
Mısırı alınmış koçana yörede kodvon
denmektedir ve daha çok yakacak olarak kullanılır (s. 274).
Güneşli gün sayısının oldukça az olduğu
yörede mısırların hasat edildiği dönemlerde ateş yardımı ile kurutulması
zorunluluk idi. Bunun için etrafı taşlarla çevrili geniş bir ocak hazırlanır.
Bunun üzerine çitler asılır ve bu çitlere de kurutulmak istenen mısırlar asılır.
Ateş yandıkça mısırlar kurutulur (s. 275).
Deyişler
Memecuş etmek: Parmak uçlarının soğuktan
morarması
Çehluş olmak: Bir şeyin altında kalıp iyice
ezilmek, yamyassı olmak
Takvim
Kasım / Koşkoyan (Göçleri kovan anlamında)
Aralık / Sığırkoyan (Sığırların ahırlara
bağlandığı ay anlamında) (s. 289)
Kerez ayının on ikisi: Bu tarihten önce
yaylaya çıkılmaz. Gün dönümü fırtınası bu güne den gelir diye endişe edilir.
Karakonceller: Konceller 12 günlük bir
sürenin adıdır. Bu süre Aralık ayının 26. gününde başlar, yeni yılın 6. gününe
dek sürer. Aralık ayının 26’sı 1. ayı, 27’si 2. ayı olmak üzere yılın her ayını
bir gün temsil eder. O gün hava nasıl geçerse yıl için o ayın hava durumunun da
benzer şekilde olacağı kabul edilir (s. 290).
Göçkovan çiçekleri: Yaylacıların dönüş zamanı
yaklaştığında, yörede yer kestanesi de denen göçkovan çiçeği açar. Bu çiçeğin
görünmesiyle birlikte yaylacılar dönüş yoluna hazırlanırlar (s. 291).
Sütlerin üstündeki kalın kaymak alınır. Arta
kalan kısma pongule denir (s. 274). Pongule’den
minci yapılır.
Deyişler
Çeli: Karalahananın yaprağını tutan kalınca
sapı
Çalfatı: Kürdan niyetine kullanılan ağaç
kıymığı
Çapili: Taze ağaç dallarının yapraklarıyla
birlikte bağlanması
Kutuz: Kısa boylu, cüce anlamında
İyidere
Bademcik tedavisi: Böğürtlen dikeni kökleri
kaynatılarak pişirilir. Suyu süzdürülüp bir gece ayazda bekletilir. Bu su ile
gargara yaparak bademcik tedavi edilir (s. 309).
Kalkandere
Kaybana: Kötü
Momoli: Böcek
Peşka: Soba (Bulgar dilinde peçka)
Pazar
Hekimlik
Yoğurt kaymağına tuz konur, karıştırılıp yüze
sürülürse sivilcelere iyi gelir.
Ceviz yaprağı ile kestane kabuğu kaynatılır.
Saç dökülmesine karşı bu su ile saçlar durulanır.
Livor bitkisi (Mürver otu, L. Sambucus ebulus),
ısırgan otu ile kaynatılır. Suyuyla burkulan ayal yıkanır.
Böbrek taşı düşürmek için peynir suyu içilir
(s. 346).
İnançlar
Kurban kanı meyve ağaçlarına sürülürse o
ağacın meyvesi dökülmez.
Kapıya sirke dökülürse yağmur yağar (s. 348).
İncir ağacı olan yere ev yapılmaz (s. 349).
---
Ak, Orhan Naci ve Çelik, Fehmi Rasim. (2011),
Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk
Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 2. Baskı, Trabzon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder