12 Şubat 2023 Pazar

Cengiz Bektaş - Türk Evi

Cengiz Bektaş - Türk Evi

…tasarlanan ev, doğrudan yapılacağı yere çizilir, işverenle usta, yerinde kesinleştirirlermiş gerçekleştirilecek olanı.

"tasarımın doğrudan kullanıcının kendisinden başlaması",

 

Antalyalı ustaların bir evin çatısını kapatınca "keser oynatma" adetleri var. Çatıda, kiremitin üzerine döşeneceği kiremit altı tahtası kaplanıp bitirilince, ustalar keserlerini tahtanın üzerinde takırdatmağa başlıyorlar. Keserin takırtıları bir ezgi olup çıkıyor.

Öyle ustalar varmış ki, keser oynattı mı yirmi keser birden takırdıyor sanırmışsınız. Bu, işini bitirmenin bildirilmesiymiş. Emeğin kutlanmasını istemek kısacası (s. 9).

 

Geçmiş

Güneydoğu Anadolu'da, Çayönü'nde ki (Diyarbakır-Elazığ arasında) ilk yerleşme 10.000 yıllık.

Anadolu evinin, yerden biraz kaldırılarak altının havalandırılması, böylece nemden korunması o günlerden başlamış.

…kulübe duvarlarının deriyle, postla örtülmesi yerine, killi çamurla sıvanması da 9500 yıl kadar önce burada olmuş... / s. 11

 

Aksaray yakınlarında Aşıklıhöyük'te günümüzden 10.000 yıl öncesine tarihlenen bitişik düzen kerpiç evlerden oluşan büyük bir yerleşme var

 

Çatalhöyük'teki İÖ 8000'lere tarihlenen yerleşme katmanı, dışa kapalı, avlular çevresinde bitişik düzende dörtgen evlerden kurulu mahallelerden oluşmuş / s. 12-13

 

Bir ana oda ile ona bitişik bir ambar odasından oluşuyor evler... Düz damları, bugün de Anadolu'nun pek çok yerinde olduğu gibi dolaşım ve çalışma alanı olarak kullanılıyor.

Evin içine de buradaki bir delikten giriliyor.

 

Urartu uygarlığı (İÖ 900-600) ahşap hatıllı kerpiç duvarı sürdürüyor / s. 16

 

…atrium (avlu) çözümünü Anadolu'da Kalkolitik dönemden Beycesultan'dan beri biliyoruz.

…atriumla, insanoğlu, özel yaşamını az daha güneşe çıkarıyordu. "Evin içi" ne bahçe ve güneş katılıyordu (s. 24).

 

"Helenistik" adı verilen bu dönemi biz, kendi ölçütlerimizle yorumlayabilmiş değiliz bugüne dek.

 

Roma, ne denli bastırırsa bastırsın, Latinleştiremiyor bu Anadolu'nun günlük yaşamını,

Anadolu, Roma'yı içine alıp usul usul Doğululaştırıyor (s. 25),

 

Bugün Türkiye üzerinde yaratılan yeni evler, konutlar, bir başka yaşama biçimine özenilerek yaratılmaktadır.

 

Oysa bir-iki kuşak öncesine dek üretilen, bugün de yaşanılmakta olan evlerin (konum ilerledikçe anlatacağım) oldukça belirgin ilkeleri var. Şimdi üretilmedikleri için bunlara Türkiye'de "Eski Türk Evleri" deniyor (s. 29).

 

İlkeler

Eski Türk Evi dendiğinde, / mimarlığın konusu olabilecek en eski örneklerden biri İstanbul'da, Boğazköy'nde Anadoluhisarı'nda 1699 (kimi kaynaklara göre 1697) yılında yapılmış Amucazade yalısı, öteki de Safranbolu'nun Bağlar bölümünde, yaşı 300 olarak kestirilen bir evdir (s. 30).

 

Yaşama, Doğaya, Çevre Koşullarına Uygunluk / İklime, güneşe göre çözüm... İncelediğim evlerin belki de en önemli özellikleri doğayla savaşmadan ona uymaları, / s. 31

 

Temel olan insan ilişkileridir. Konu komşuya gösteriş ayıptır. Göze batmamalıdır.

 

Açık, yarı kapalı, kapalı oylumlar / hem de, aydınlık-yarı aydınlık gölge dengesini kurmak demek oluyor.

 

İzmir evlerinin cumbaları kışın ısı kaynağı, yazın ısıyı yalıtıcıdır / s. 32

 

Gerçeklik, Akılcılık / Genelde bu evler, olanaklarla isteklerin koşutluğunu gösteriyorlar.

Kullanılan gereç yöreden, kolay sağlanıyor... / s. 38

 

İçten Dışa Çözüm / önce işlev çözümleniyor...

Dış güzel oluyorsa bu, için güzelliğinden, için dışa yansımasından...

 

Bütün gün kullanılmayan, kilitli tutulan bir oylum yok.

 

Ölçüler İnsan Vücudundan Çıkıyor / Tahta, bir parmak kalınlığında, bir karış genişliğinde, iki kulaç uzunluğunda / s. 43

 

Esneklik / Evler ailenin büyümesine uyarak birim birim büyüyebiliyor. Ya da sonradan bölünebiliyorlar

 

…ahşap, taş ya da betonarmeye göre çok daha esnektir

 

Ana Gereçler

Kerpiç, sıcağa soğuğa karşı çok iyi bir yalıtkandır. Oda içindeki nemi dengeler. Yangına dayanıklıdır. Her yerde bulunur. İşçiliği de kendisi de en ucuz gereçtir.

Ahşap hatıllı, ahşap dikmeli kerpiç yapı yöntemi en çok karşılaşılandır (s. 54).

 

Doğu Anadolu'da, ocaktan çıktığında neredeyse peynir gibi kesilebilen, duvar olarak kolayca örüldükten, ocak suyu uçtuktan sonra iyice sertleşen taş cinsleri vardır

Kimi kez bütün bir aile, kuşaklar boyu bu işi yapar

 

Çok yağış alan Bolu, Kastamonu, Rize, Trabzon gibi kimi ormanlık bölgelerde ahşap boldur. Buralarda ahşap yığma yöntemi uygulanmıştır

Ahşap çatkı (iskelet) yapı yöntemiyle ise geri kalan bütün Anadolu yörelerinde, Balkanlarda, Adalarda karşılaşılır

Ahşap çatkı yöntemi:

- Yeğnilik,

- Az gereç kullanımı,

- İnce duvarlardan ötürü yer kazancı,

- Yapım süresinin kısalığı,

- İşçilik ve yalıtım kolaylığı nedenleriyle yeğlenmektedir.

 

Yerkatında ahşap hatıllı taş duvar, üst katlarda ahşap çatkı uygulanmaktadır.

Ahşap çatkının araları:

- Kerpiç dolgu,

- Tuğla dolgu,

- Kırma taş dolgu, (en çok Karadeniz'de)

- Ahşap dolgu,

- Kamış-sap, hımış(ağaç dalları), ahşap çıta çakılı (bağdadi) yapılabiliyor.

Bu dolgunun iki yanı sıvanıyor ya da yalnız içi sıvanıp dışı ahşap kaplanabiliyor.

Ahşap çatkı arasındaki taş ya da tuğla dolgu, bir desen elde edecek biçimde örtülebiliyor.

İçte, dışta ahşap çıtalama üzerine sıva yapılması (bağdadi - sandviç duvar), arada kalan boşluğun, bir ölçü uyarınca giriş çıkış delikleriyle havalandırılması, yüksek nemli ılıman iklim bölgelerinde çok karşılaşılan bir yöntem. Bu yöntem çok ince duvarlarda bile, kusursuz bir sıcak-soğuk yalıtımına olanak vermektedir (s. 81).

 

Ahşap işçiliği, özellikle odalarda, duvar dolaplarında, tavanlarda eşsiz örnekler yaratmıştır

 

Kentten Konuta

İnsan, öteki insanlarla, onlarla birlikte insan olur...

 

En verimli yerler, en çok üretilebilecek yerler, ırmak kıyıları değil mi? İlk yerleşmeler de oralarda oluştu doğal olarak...

Kent artık üretilenin, artık üretilenle değiştirilme yeriydi...

 

Antik çağda Batı Anadolu'lulara göre bir yerleşmeye kent denilebilmesi için, orada tapınak, meclis, tiyatro vb olmalıymış

 

Kısacası kent insana yakışır olmalıdır.

Ama elden geldiğince çeşitli insana...

Bu nedenle kent, çeşitlilik, çoğulculuk demektir.

 

Mahalle / Yerleşme, birimlerin birbirine eklenmesinden doğar. "komşuluk ünite­

si"

 

Silüet / Mahallenin camisinin minaresi ya da minareleri, kubbesi, özeği belirleyen simgelerdi.

 

Mahallenin yerleştiği yamacın yükseklik eğrileri… / evler, çok büyük amfinin basamaklarına oturmuş gibi

Mahalle sanki çok büyük bir ailedir.

 

Sokaklar / çeşmeler bulunur / Evlerin duvarları, ya da bahçe duvarları, sokağa uyarlar. Onunla birlikte eğrilir bükülürler.

 

Evin kapısı / Kapının büyüklüğünün, sahibinin yüreğinin büyüklüğünü gösterdiğine inanılır. Üzerinde, önünde bekleyeni yağmurdan ya da güneşten koruyacak bir saçağı vardır.

 

…iki kanattaki halkalar bir kurdele ile birbirine bağlanmışsalar evde kimse yok demektir

 

Kapı çalındığında önce üst kattan "kim geldi penceresi"inden bakılır / sık kafeslidir. İçerden bakan kendisi görülmeden, kapıya geleni görebilir.

 

Bahçe / Hayat / Hayatın ya da sofanın odalara göre konumu, Türk evinin sınıflandırılmasını da belirler.

 

Türk Evinin Plan Tipleri

Sofa

Türk evi, ilk aşamada, hayatın üzerinde tek oda olarak yapılabilir. Aile büyüyünce bir oda bir oda daha eklenerek yan sofalıdan L sofalıya, U sofalıya gelişebilir. U sofalı bir ev, sonradan bölünerek iki L sofalı duruma sokulup, iki ayrı aileye, örneğin iki kardeşe hizmet edebilirler.

 

Oda / Oda iki bölümden oluşur. Kapı açılınca girilen bölüm "seki altı"dır

Burası asıl odadan (sekiden) bir basamak aşağıdadır. Bir koridor gibi ince uzun olan seki altının bir yanı odanın kendisidir, bir yanı ise gömme dolaplar... Bütün bu duvar, değişik işlevleri içeren bölümlerden, dolaplardan oluşur.

 

Bugün için Osmanlı yaşama kültürünün asıl oluşma ortamı olan İstanbul'a, çevresine bir bölüm olarak ayrı bakmak, öteki yörelerin bu özek potadan gelen ana etkiye, kendi coğrafyalarından, iklim özelliklerinden, tarihsel birikimlerden, kendi günlük yaşamlarından gelenleri nasıl kattıklarını görmeye çalışarak bir bölümleme yapmak doğru olacaktır sanırım (s. 167).

 

Dönemler

(Eldem) en gelişmiş tiplerin 19. yy'da görüldüğünü, toplumun üst katmanlarında başlayan değişikliğin alt katmanlara varışının yüz yıl sürebildiğini söylüyor.

İstanbul çevresinde klasik biçem, 18. yy ortalarına dek sürmüş

Ondan sonraki Greko-Romen, Barok, Ampir dönemi etkileri daha çok süslemede kalmıştır

20. yy başındaki Art Nouveau etkileri bile daha çok süslemededir (s. 170).

 

Sona Doğru

1930'larda en yoğun, olumlu etki Bauhaus'un etkisiydi

1940'ların özelikle ikinci yarısında, bu kez faşist Avrupa'nın etkisiyle, bir kez daha Ulusal Mimarlık dönemi (ikinci ulusal) yaşandı.

1950'lerde, Türkiye'de de Uluslararası Akım'ın etkileri başladı.

Le Corbusier, Niemeyer etkileri moda oldu...

Özellikle 1960'lardan sonra, konut açığının kapatılmasında, halk uzun süre, neredeyse yalnızca yap-satçı üstencilerin (müteahhitlerin) eline bırakılmıştır.

 

1980'lere gelinceye dek gecekondular da, hep eğimli yerleri seçiyorlar. Orada da, bütün "döküntü" görünüşüne karşın, kimse kimsenin görüşünü, havasını, güneşini kesmiyor. Orada da her evin, bir iki ağacın filizlendiği, bir avuç da olsa bahçesi var.

Gecekondular da, eski Türk evleri gibi, tek birimden başlayıp büyüyebiliyor ya da sonra bölüne biliyorlar (s. 184).

 

Bektaş, Cengiz. (2007), Türk Evi, Bileşim Yayınları, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder