Üstün Alsaç - Türk Mimarlığı
Birinci Bölüm - Türk Mimarlığı
Türkler çok geniş bir alan üstünde yaşadıkları için
ürettikleri yapıtlar da çeşitlilik gösterir.
Bu mimarlık önce Orta Asya’daki yaşamın izlerini taşır.
Yapılarda göçebeliğin, çok tanrılı, doğacı inanışların etkileri görülür. Bunu
İslamlığın benimsenmesinden sonra gelen etkiler izler. Tarımsal yerleşik yaşama
biçimleri ile tek tanrılı İslamlığın koyduğu toplumsal kurallar, yapıların
biçimlenmesinde belirleyici rol oynamıştır. Son olarak da çağdaş etkilerin ağır
bastığı dönem gelir (s. 7).
Türk devletleri kararlı yönetimler kurabildikleri zaman
mimarlıkları da gelişmiş, özgün biçem özellikleri taşıyan ileri bir sanat
düzeyine ulaşmıştır.
Karahanlılar (840-1077): cami, medrese gibi yapılar
yapmış, Türklere özgü bir gelenek olan gömüt yapımım yaşatarak bu yapı türünün
kümbet ve türbe biçimlerinde sürmesini sağlamışlardır.
…kule, Karahanlılar’ın elinde minareye dönüşmüştür.
Ribat / sınırlarda kurulan bir tür küçük kaledir. Sınır
ilerledikçe / konaklama işlevleri üstlenmiştir. Daha ileride kervansaray, han
gibi adlarla süren bu yapı türü, 9.-11. yüzyıllar arasında Türkler tarafından
geliştirilerek çok yaygın bir biçimde kullanılmıştır.
Gazneliler (967-1187): İç avlu, eyvan gibi konuta
özgü biçim öğeleriyle düzenleme ilkeleri, bu yapılarda anıtsal ölçülere
çıkarılarak kullanılmıştır.
Büyük Selçuklular (1040-1194): İran’da yaygın olan
eyvanlı cami bu dönemde son biçimini almıştır. Bunlar dikdörtgen planlı bir
avluyu çevreleyen revakh duvarlardan oluşurlar. Avlunun dört yanında içe bakan
yüksek eyvanlar bulunur (s. 11).
…bu dönemde Türkler tarafından geliştirilen en önemli yapı
medrese olmuştur. Daha önce genel olarak camilerde yapıldığı anlaşılan eğitimin
giderek kendine özgü yapılara taşınması Büyük Selçuklular zamanında olmuştur.
Böyle bir yapı kare ya da dikdörtgen bir avlu çevresine
dizilmiş odalardan oluşur, yüksek eyvanlar da gene bu avluya bakarlar.
Babürlüler (1525-1862): Babürlü mimarlığının doruğu
bir gömüt yapısıdır. Şah Cihan’ın eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı Tac Mahal
(1647)
Memluklar (1250-1517): yüksek kasnaklar üstüne
kurulan sivri ya da yumurta biçimli kubbeler…
Zengiler (1109 -1286): Halep iç kalesi / Kulelerle
korunmuş köprülü bir girişi olan bu yapı, alışılagelen yalın savunma
yapılarından ayrılır. Şam ve Bağdat surları da Zengiler zamanında yenilenmiş,
üstlerine görkemli kapılar yapılmıştır.
…kare planlı yapılan minarelerin yerine, / daire planlı
minareleri uygulamaya başlaması… / …kapalı medreselerin yapılması
İldenizliler (1137-1225): görkemli gömüt yapıları
vardır. …mumyalığında tek ayakla desteklenmiş tonoz örtü kullanmasıyla da
dikkati çeker.
Timurlular (1370-1512): Selçuklular döneminde ortaya
konan ilkeleri sürdürmüş, ayrıntılarda kendilerine özgü çeşitlemeler
yaratmışlardır. İran bahçe düzenlemeleriyle de ün yapmıştır.
Anadolu Selçukluları (1077-1308): cami ya da
medreseler / Bu yapılarda bulunan açık avlu giderek küçülmüş, zamanla da yerini
kapalı mekanlara bırakmıştır.
…avlu revakları, yapının kapalı bölümüne kaynaştırılmış
gibidir.
…anıtsal düzeyde örneklerini ortaya koydukları yapı türü kervansaray
…iki yapı öğesi önemsenerek vurgulanmıştır: Eyvan ve
taçkapı. / taçkapı genel olarak çok yalın tutulan dış yüzündeki en özenli
öğedir.
Anadolu Beylikleri (1200 - 1600): Düz ahşap tavanlı
küçük camiler, Ulu cami tipi, Tavanı ahşap direkler üstüne oturanlar, Kemerler
üstünde ahşap çatılı camiler, Ters-T planlı camiler (gibi çeşitli biçim
örnekleri ortaya çıktı)
…camiler bu dönemde son toplanma yeri (son cemaat yeri)
adını taşıyan yeni bir bölüm kazanmışlardır.
İlhanlılar (1256-1308): çini, sırlı tuğla, renkli taş
kullanımı eğilimleri…
Osmanlılar (1299-1923): yapı sanatına katkısı,
camilerin tek kubbeyle örtülmesi konusundaki kararlılığıdır.
Osmanlı klasik dönemi camilerinde, harem adı verilen bir iç
avlu vardır.
Duvar ya da revaklarla çevrili bu bölümün, dışında kalan dış
avluya ise harim ya da muhavvata denir.
İç avlu ile cami arasında kalan üstü örtülü ama önü ve
yanları açık revaklı bölüm son toplanma yeri (son cemaat yeri) adını taşır.
Caminin içinde namaz kılınan ana bölümün adı sahındır, kubbe altı olarak
anıldığı da olur.
Türk evi olarak da bilinen yapıların en iyi örneklerine
Anadolu’da ve Balkanlar’da rastlanır.
…alt katlarda sağır duvarlarıyla dışa kapalıyken üstte
cumbalarla, pencerelerle açılan, kafes gibi çevre denetimi sağlayan öğeleri,
yerli dolap gibi iç donanımları bulunan, özenli işçilik ve süslemeleriyle… / s.
26
Topkapı Sarayı / bahçe içinde yeralmış yapı ve pavyonlardan
oluşan bir yerleşme biçimi sözkonusudur.
Yıldız Sarayı / bahçe içindeki tek yapılardan (köşklerden)
oluşur,
Türkiye
19. ve 20. Yüzyıllar… Yeni mimarlık işlevleri, yeni yapım
yöntemleri, yeni yapı gereçleri ortaya çıkmış, bunlar da yeni biçimlenmelere
götürmüştür.
…geleneksel gereçler de el işçiliği yoluyla değil,
endüstriyel yöntemlerle üretilip işlenmeye başlamıştır.
20. yüzyılın başlarında Türk mimarlığı Birinci Ulusal
Mimarlık akımı içindedir.
Cumhuriyet’in kurulması / yerini bundan sonra egemen olacak
akılcı-işlevci mimarlık düşüncelerine bırakmıştır. Bunların özelliği yapıların
biçimlendirilmesinde işlevlere öncelik vermek, yalın, akılcı ve ekonomik bir
mimarlık yaratmaktır.
1940-1950 yıllar / İkinci Ulusal Mimarlık düşüncesi, esin
kaynağı olarak / Anadolu Selçuklularının yapılarını ve konut gibi Türk sivil
mimarlığını görmüştür.
1950’den sonra / Serbestleşme Dönemi
1960-70 arası ise mimarlıkta toplumsal sorunlara eğilmenin
ağırlık kazandığı bir dönemdir.
1970’i izleyen yıllarda çoğulculuğun yaygınlaştığı,
1980’li yıllar ise, / olumlu ile olumsuz girişimlerin, /
olduğu bir çelişkili uygulamalar dönemi olmuştur.
…pencere camı yapan ilk üretimevinin 1961’de kurulması…
Yapıların pencereleri çoğalmış, yapı yüzlerinde de boş (cam) alanlar ile dolu
(duvar) alanları arasındaki oran birinciler yönünde büyük bir artış göstermeye
başlamıştır (s. 34).
Bugün mimarlığın, biçimsel bir kargaşa içinde olduğu bile
söylenebilir, ama bu günümüz toplumlarına özgü çoğulculuğun doğal bir
sonucudur.
Endüstriyel yöntemler / yerel-iklimsel özellikleri
(dayatmaları) ortadan kaldıran / yeryüzünün her yerinde yeralabilecek nitelikte
yapıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
İkinci Bölüm - Türk Mimarlığının Özellik ve Nitelikleri
Bir yapı, başta mal sahibi, işi ya da siparişi veren kişi
olmak üzere, üretimine pek çok kişi ve kurumun katkıda bulunduğu bir olgudur.
Mimarlık yapı üretimidir, ama her yapı üretimi mimarlık
değildir.
…kimi biçimler güç kazanarak simgesel anlamlar yüklenirler.
Selçuklularda, Anadolu Selçuklularında eyvan ile taç kapı
buna örnektir.
…en güçlü simgesel öğe kubbe olmuştur.
Türk mimarlığı yığma yapım yöntemlerini, onun bir parçası
olan kemer, kubbe, duvar, sütun gibi taşıyıcı öğeleri, geleneksel yapı
gereçleri olan taşı, tuğlayı, ahşabı büyük bir ustalıkla kullanmıştır.
Türk mimarlığının her döneminde sağır duvar, sütun (ayak),
kapı, pencere, revak, eyvan gibi yapı öğelerinden belli bir etki yaratmak
amacıyla yararlanılmış,
Mimar sözcüğü Arapça kökenlidir ve yapı yapandan çok imar
eden, yani bayındırlaştıran anlamına gelmektedir.
Mimar Sinan / Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğmuş,
devşirme olarak Türk ordusuna katılmış / s. 66
…yapı çalışmalarını konu alan en eski yasa, 1882’de kabul
edilen Ebniye Kanunudur (Yapılar Yasası).
Yapıların birbirlerine, çevrelerindeki yollara ve öteki
yapılara olan uzaklıklarını, kaç katlı olabileceklerini, yapımlarında nelerin
gözönüne alınması gerektiğini belirten buyruklar
Çağdaş yapıların tasarımı önce işlevlerin saptanmasına ve
bunların içinde geçeceği mekanların büyüklüklerinin belirlenmesine dayanır.
(Ölçü) Türk evi adı verilen konutlarda da yapı gereçlerine,
yapım yöntemlerine uygun, evin genellikle eyvan adı verilen bir bölümünden
türeyen işlevsel modüller kullanılmıştır. Büyük bir olasılıkla yapıda
kullanılan ölçüler, başka yerlerde olduğu gibi parmak, karış, ayak, kulaç gibi
insanın vücut ölçülerinden çıkarılmıştır.
…arşın, parmak uçlarından omuza kadar olan, uzunluğu da 0,90
ile 0,75 m. arasında değişen bir ölçü birimidir. …"zira" 82 olarak da
adlandırılan mimar (ya da yapı (bina) arşını 757-758 mm.’dir.
Yapı gereçleri iki yolla elde edilir. Bunlardan biri doğadan
toplanıp işlemeye, öteki ise insan eliyle yapmaya dayanır. Geleneksel
mimarlıkta birinciye örnek ahşaptır. Toplanan ağaçlar kesilip birleştirilerek
istenen biçimlere getirilir ve kullanıma hazırlanır. Doğada bulunmayıp insanlar
tarafından yapay olarak üretilen gereçlere örnek ise tuğladır (s. 83).
Batılılaşma etkisiyle çağdaş yaşam biçimlerine geçildikçe,
kullanılan eşyalar da çeşitlenir ve çoğalır.
Halı, göçebe yurt ya da çadırlarında ısı yalıtımı sağlayan
bir yer ve duvar kaplamasıdır.
Son dönem Türk yapı üretimi çalışmalarında tasarım sürecine
önem verilmemektedir.
Üçüncü Bölüm - Önemli Mimarlık Yapıtları Vermiş Türk
Devletleri
…
Alsaç, Üstün. (1992), Türk Mimarlığı, İletişim Yayınları,
İstanbul
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder