12 Şubat 2023 Pazar

Üstün Alsaç - Türk Mimarlığı

Üstün Alsaç - Türk Mimarlığı

Birinci Bölüm - Türk Mimarlığı

Türkler çok geniş bir alan üstünde yaşadıkları için ürettikleri yapıtlar da çeşitlilik gösterir.

 

Bu mimarlık önce Orta Asya’daki yaşamın izlerini taşır. Yapılarda göçebeliğin, çok tanrılı, doğacı inanışların etkileri görülür. Bunu İslamlığın benimsenmesinden sonra gelen etkiler izler. Tarımsal yerleşik yaşama biçimleri ile tek tanrılı İslamlığın koyduğu toplumsal kurallar, yapıların biçimlenmesinde belirleyici rol oynamıştır. Son olarak da çağdaş etkilerin ağır bastığı dönem gelir (s. 7).

 

Türk devletleri kararlı yönetimler kurabildikleri zaman mimarlıkları da gelişmiş, özgün biçem özellikleri taşıyan ileri bir sanat düzeyine ulaşmıştır.

 

Karahanlılar (840-1077): cami, medrese gibi yapılar yapmış, Türklere özgü bir gelenek olan gömüt yapımım yaşatarak bu yapı türünün kümbet ve türbe biçimlerinde sürmesini sağlamışlardır.

…kule, Karahanlılar’ın elinde minareye dönüşmüştür.

Ribat / sınırlarda kurulan bir tür küçük kaledir. Sınır ilerledikçe / konaklama işlevleri üstlenmiştir. Daha ileride kervansaray, han gibi adlarla süren bu yapı türü, 9.-11. yüzyıllar arasında Türkler tarafından geliştirilerek çok yaygın bir biçimde kullanılmıştır.

 

Gazneliler (967-1187): İç avlu, eyvan gibi konuta özgü biçim öğeleriyle düzenleme ilkeleri, bu yapılarda anıtsal ölçülere çıkarılarak kullanılmıştır.

 

Büyük Selçuklular (1040-1194): İran’da yaygın olan eyvanlı cami bu dönemde son biçimini almıştır. Bunlar dikdörtgen planlı bir avluyu çevreleyen revakh duvarlardan oluşurlar. Avlunun dört yanında içe bakan yüksek eyvanlar bulunur (s. 11).

…bu dönemde Türkler tarafından geliştirilen en önemli yapı medrese olmuştur. Daha önce genel olarak camilerde yapıldığı anlaşılan eğitimin giderek kendine özgü yapılara taşınması Büyük Selçuklular zamanında olmuştur.

 

Böyle bir yapı kare ya da dikdörtgen bir avlu çevresine dizilmiş odalardan oluşur, yüksek eyvanlar da gene bu avluya bakarlar.

 

Babürlüler (1525-1862): Babürlü mimarlığının doruğu bir gömüt yapısıdır. Şah Cihan’ın eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı Tac Mahal (1647)

 

Memluklar (1250-1517): yüksek kasnaklar üstüne kurulan sivri ya da yumurta biçimli kubbeler…

 

Zengiler (1109 -1286): Halep iç kalesi / Kulelerle korunmuş köprülü bir girişi olan bu yapı, alışılagelen yalın savunma yapılarından ayrılır. Şam ve Bağdat surları da Zengiler zamanında yenilenmiş, üstlerine görkemli kapılar yapılmıştır.

…kare planlı yapılan minarelerin yerine, / daire planlı minareleri uygulamaya başlaması… / …kapalı medreselerin yapılması

 

İldenizliler (1137-1225): görkemli gömüt yapıları vardır. …mumyalığında tek ayakla desteklenmiş tonoz örtü kullanmasıyla da dikkati çeker.

 

Timurlular (1370-1512): Selçuklular döneminde ortaya konan ilkeleri sürdürmüş, ayrıntılarda kendilerine özgü çeşitlemeler yaratmışlardır. İran bahçe düzenlemeleriyle de ün yapmıştır.

 

Anadolu Selçukluları (1077-1308): cami ya da medreseler / Bu yapılarda bulunan açık avlu giderek küçülmüş, zamanla da yerini kapalı mekanlara bırakmıştır.

…avlu revakları, yapının kapalı bölümüne kaynaştırılmış gibidir.

…anıtsal düzeyde örneklerini ortaya koydukları yapı türü kervansaray

…iki yapı öğesi önemsenerek vurgulanmıştır: Eyvan ve taçkapı. / taçkapı genel olarak çok yalın tutulan dış yüzündeki en özenli öğedir.

 

Anadolu Beylikleri (1200 - 1600): Düz ahşap tavanlı küçük camiler, Ulu cami tipi, Tavanı ahşap direkler üstüne oturanlar, Kemerler üstünde ahşap çatılı camiler, Ters-T planlı camiler (gibi çeşitli biçim örnekleri ortaya çıktı)

…camiler bu dönemde son toplanma yeri (son cemaat yeri) adını taşıyan yeni bir bölüm kazanmışlardır.

 

İlhanlılar (1256-1308): çini, sırlı tuğla, renkli taş kullanımı eğilimleri…

 

Osmanlılar (1299-1923): yapı sanatına katkısı, camilerin tek kubbeyle örtülmesi konusundaki kararlılığıdır.

Osmanlı klasik dönemi camilerinde, harem adı verilen bir iç avlu vardır.

Duvar ya da revaklarla çevrili bu bölümün, dışında kalan dış avluya ise harim ya da muhavvata denir.

İç avlu ile cami arasında kalan üstü örtülü ama önü ve yanları açık revaklı bölüm son toplanma yeri (son cemaat yeri) adını taşır. Caminin içinde namaz kılınan ana bölümün adı sahındır, kubbe altı olarak anıldığı da olur.

 

Türk evi olarak da bilinen yapıların en iyi örneklerine Anadolu’da ve Balkanlar’da rastlanır.

…alt katlarda sağır duvarlarıyla dışa kapalıyken üstte cumbalarla, pencerelerle açılan, kafes gibi çevre denetimi sağlayan öğeleri, yerli dolap gibi iç donanımları bulunan, özenli işçilik ve süslemeleriyle… / s. 26

 

Topkapı Sarayı / bahçe içinde yeralmış yapı ve pavyonlardan oluşan bir yerleşme biçimi sözkonusudur.

Yıldız Sarayı / bahçe içindeki tek yapılardan (köşklerden) oluşur,

 

Türkiye

19. ve 20. Yüzyıllar… Yeni mimarlık işlevleri, yeni yapım yöntemleri, yeni yapı gereçleri ortaya çıkmış, bunlar da yeni biçimlenmelere götürmüştür.

…geleneksel gereçler de el işçiliği yoluyla değil, endüstriyel yöntemlerle üretilip işlenmeye başlamıştır.

 

20. yüzyılın başlarında Türk mimarlığı Birinci Ulusal Mimarlık akımı içindedir.

Cumhuriyet’in kurulması / yerini bundan sonra egemen olacak akılcı-işlevci mimarlık düşüncelerine bırakmıştır. Bunların özelliği yapıların biçimlendirilmesinde işlevlere öncelik vermek, yalın, akılcı ve ekonomik bir mimarlık yaratmaktır.

1940-1950 yıllar / İkinci Ulusal Mimarlık düşüncesi, esin kaynağı olarak / Anadolu Selçuklularının yapılarını ve konut gibi Türk sivil mimarlığını görmüştür.

1950’den sonra /  Serbestleşme Dönemi

1960-70 arası ise mimarlıkta toplumsal sorunlara eğilmenin ağırlık kazandığı bir dönemdir.

1970’i izleyen yıllarda çoğulculuğun yaygınlaştığı,

1980’li yıllar ise, / olumlu ile olumsuz girişimlerin, / olduğu bir çelişkili uygulamalar dönemi olmuştur.

 

…pencere camı yapan ilk üretimevinin 1961’de kurulması… Yapıların pencereleri çoğalmış, yapı yüzlerinde de boş (cam) alanlar ile dolu (duvar) alanları arasındaki oran birinciler yönünde büyük bir artış göstermeye başlamıştır (s. 34).

 

Bugün mimarlığın, biçimsel bir kargaşa içinde olduğu bile söylenebilir, ama bu günümüz toplumlarına özgü çoğulculuğun doğal bir sonucudur.

 

Endüstriyel yöntemler / yerel-iklimsel özellikleri (dayatmaları) ortadan kaldıran / yeryüzünün her yerinde yeralabilecek nitelikte yapıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

 

İkinci Bölüm - Türk Mimarlığının Özellik ve Nitelikleri

Bir yapı, başta mal sahibi, işi ya da siparişi veren kişi olmak üzere, üretimine pek çok kişi ve kurumun katkıda bulunduğu bir olgudur.

Mimarlık yapı üretimidir, ama her yapı üretimi mimarlık değildir.

 

…kimi biçimler güç kazanarak simgesel anlamlar yüklenirler.

Selçuklularda, Anadolu Selçuklularında eyvan ile taç kapı buna örnektir.

…en güçlü simgesel öğe kubbe olmuştur.

 

Türk mimarlığı yığma yapım yöntemlerini, onun bir parçası olan kemer, kubbe, duvar, sütun gibi taşıyıcı öğeleri, geleneksel yapı gereçleri olan taşı, tuğlayı, ahşabı büyük bir ustalıkla kullanmıştır.

 

Türk mimarlığının her döneminde sağır duvar, sütun (ayak), kapı, pencere, revak, eyvan gibi yapı öğelerinden belli bir etki yaratmak amacıyla yararlanılmış,

 

Mimar sözcüğü Arapça kökenlidir ve yapı yapandan çok imar eden, yani bayındırlaştıran anlamına gelmektedir.

 

Mimar Sinan / Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğmuş, devşirme olarak Türk ordusuna katılmış / s. 66

 

…yapı çalışmalarını konu alan en eski yasa, 1882’de kabul edilen Ebniye Kanunudur (Yapılar Yasası).

Yapıların birbirlerine, çevrelerindeki yollara ve öteki yapılara olan uzaklıklarını, kaç katlı olabileceklerini, yapımlarında nelerin gözönüne alınması gerektiğini belirten buyruklar

 

Çağdaş yapıların tasarımı önce işlevlerin saptanmasına ve bunların içinde geçeceği mekanların büyüklüklerinin belirlenmesine dayanır.

 

(Ölçü) Türk evi adı verilen konutlarda da yapı gereçlerine, yapım yöntemlerine uygun, evin genellikle eyvan adı verilen bir bölümünden türeyen işlevsel modüller kullanılmıştır. Büyük bir olasılıkla yapıda kullanılan ölçüler, başka yerlerde olduğu gibi parmak, karış, ayak, kulaç gibi insanın vücut ölçülerinden çıkarılmıştır.

…arşın, parmak uçlarından omuza kadar olan, uzunluğu da 0,90 ile 0,75 m. arasında değişen bir ölçü birimidir. …"zira" 82 olarak da adlandırılan mimar (ya da yapı (bina) arşını 757-758 mm.’dir.

 

Yapı gereçleri iki yolla elde edilir. Bunlardan biri doğadan toplanıp işlemeye, öteki ise insan eliyle yapmaya dayanır. Geleneksel mimarlıkta birinciye örnek ahşaptır. Toplanan ağaçlar kesilip birleştirilerek istenen biçimlere getirilir ve kullanıma hazırlanır. Doğada bulunmayıp insanlar tarafından yapay olarak üretilen gereçlere örnek ise tuğladır (s. 83).

 

Batılılaşma etkisiyle çağdaş yaşam biçimlerine geçildikçe, kullanılan eşyalar da çeşitlenir ve çoğalır.

Halı, göçebe yurt ya da çadırlarında ısı yalıtımı sağlayan bir yer ve duvar kaplamasıdır.

 

Son dönem Türk yapı üretimi çalışmalarında tasarım sürecine önem verilmemektedir.

 

Üçüncü Bölüm - Önemli Mimarlık Yapıtları Vermiş Türk Devletleri

Alsaç, Üstün. (1992), Türk Mimarlığı, İletişim Yayınları, İstanbul

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder